IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

1Beğeni(ler)
  • 1 Post By Afrodit

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 14 Ocak 2013, 23:22   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Oya Baydar Röportajı





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Oya Baydar’ın yeni romanı O Muhteşem Hayatınız dünyaca ünlü bir primadonna ile tutkulu hayranı arasındaki ilişkiyle başlıyor ama bireylerin trajedilerinin yaşadığımız toprakların örselenmişliğini simgelediği dev bir anlatıya dönüşüyor.

Toplum olarak da bireyler olarak da bazen başkalarının bizim için yarattığı hikâyelere, bazen de kendi uydurduğumuz hikâyelere inanarak sürdürüyoruz hayatlarımızı. Uydurulan hikâyeler hakikatin yerini aldığında bizi bekleyen tehlike ne?

Gerçeğin çoğu zaman göreceli olduğunu, nereden baktığımıza bağlı olarak değiştiğini, hele de kendimizle ilgili “gerçek”lerin mutlaklığından söz edilemeyeceğini düşünürüm. İnsan kendi hikâyesini olmasını istediği gibi anlatır ama içten içe, anlatımındaki çelişkileri de görür. Aradaki fark psikolojik tedirginliğe neden olur. Kişi giderek, iç huzurunu sağlamak için kendi anlattıklarına inanmaya başlar, anlattığı şey olur. İster kendimiz, ister başkaları uydurmuş olsun, kurgular hakikatin yerini aldığında büyük hayal kırıklıkları ve acılar yaşanabilir.

Romanınızın ana karakteri niçin dünyaca ünlü bir opera sanatçısı? Çünkü bir opera sanatçısı genellikle hiçbir bakımdan “sıradan” insanlara benzemez, daha yüksek bir yerde, daha uzak ve erişilmez olarak algılanır. Yani televole şöhretlerinden daha başkadır… Ya da başka mıdır?

Başkadır tabii. Özellikle sıradan olmayan birini seçtim ana karakter olarak. Kendisine atfedilen muhteşem hayat hikâyesiyle gerçek hayat hikâyesi arasındaki tezat, hatta uçurum daha iyi ortaya çıksın, altı daha iyi çizilsin diye.

Ama o en tepede duran kadının da sırları, geçmişten bugüne izlerini sürdüren yıkımları var… Türkiye gibi. Bu coğrafyanın kırılgan parlak yüzeyinin altında, derinliklerinde de çok büyük acılar, yıkımlar, bağışlaması zor suçlar yüzlerini göstermek, gün şığına çıkmak için hazır bekliyorlar… Nedir o sırlar?

Romandaki kahramanların trajedilerinin ülkenin derin örselenmişliğinin alegorik bir anlatımı olduğunu sezmenize sevindim. Tam da bunu yapmak istemiştim, demek ki bir ölçüde başarmışım. Sırların neler olduğuna gelince… toplumsal tarihimizin aslında bilinen ama dillendirilmeyen, dillendirilmesinden korkulduğu, kaçınıldığı için de içten içe çürüyen, cerahatlenen ve bünyeyi zehirleyen bazı olayları bunlar. 1915 Ermeni tehciri ve kırımı, 37-38 Dersim kırımı, 6-7 Eylül 1955, Rumların, diğer azınlıkların ülkeyi terke mecbur edilmeleri bu olayların simgesel değere sahip olan en acıları. Tümünün de nedeni, 20. yüzyıl başlarından itibaren gelişen uluslaşma sürecinde Türk- (Sünni) İslam ideolojisinin; çok dinli, çok dilli, çok etnili, çok halklı, çok kültürlü bir topluma tekliği zorbalıkla dayatma ve asimilasyon çabaları. Halen yaşamakta olduğumuz güçlükler de bundan kaynaklanmıyor mu?

Bir de primadonnayla ilgili her türlü fotoğrafı, ses kaydını, gazete kupürünü toplamayı hayatının amacı edinmiş bir müzik öğretmeni var. Hayran olma mekanizması nasıl işliyor, niçin bazılarımız bir başkasının hayatını yaşayarak kendi kimliğimizi neredeyse unutmayı tercih ediyoruz?

Sanırım insan çok üstün gördüğü, yeteneklerine hayran olduğu kişiyle kendini özdeşleştirdiğinde bir başkasının yardımıyla kendini aşmış oluyor. Özellikle hayalleri, hedefleri büyük ama yetenekleri sınırlı vasat insanlarda normal hayranlık hali travmatik, biraz da hastalıklı bir psikolojiye dönüşüyor. Kendi yaşayamadığı hayatı, ulaşamadıklarının tümünü hayranı olduğu kişinin kimliğine bürünerek ya da onu yanıbaşında hissederek telafi ediyor.

Son Söz’de de belirttiğiniz gibi, bu romanı yazmaya yaşadığınız bir olaydan hareketle karar vermişsiniz. Tanımadığınız biri, size ait eski fotoğrafları, çocukluk fotoğraflarınızı bulup size ulaştırmış. Bundan bahseder misiniz?

Evet, gerçekten şaşırtıcı bir rastlantıydı. Eski fotoğrafları, gazeteleri, dergileri, çeşitli arşiv malzemesini toplamaya meraklı bir amatör arşivci eline geçen bazı fotoğrafların bana ait olduğunu tahmin etmiş. Bitpazarında bulmuş onları. Herhalde yanlışlıkla atılmış ya da annemi kaybettiğim zaman onun dağıtılan eşyaları arasındaymış. Beni buldu, tanıştık, bazılarını geri aldım, işine yarayacağını, hoşuna gideceğini tahmin ettiğim bazı çok eski fotoğrafları da ona götürdüm. Elindeki fotoğraflar üzerinden hayat hikâyeleri kurguluyordu, sanki onlardan aldığı ilhamla kendi romanlarını yazıyordu. Bazen ben de yaparım bunu. Konu açılımlara çok elverişliydi, beni yaz diye dayatıyordu, yazdım.

Romanın kilit noktalarından biri, daha doğrusu sırrın çözülmesinin anahtarı 3. Ordu’ya verilmiş Atatürk imzalı Tunceli harekatı hatırası madalyası. Kendi hayatınızda da babanızdan kalmış hatıra eşyaları arasında böyle bir madalya bulduğunuzdan söz ediyorsunuz.

Romanın ortalarına geldiğimde, evden eve taşınırken ayıklamaya çalıştığım ıvır zıvır arasında öyle bir madalya buldum. Üzerinde 3. Ordu Tunceli Harekatı yazılı, Atatürk imzalı ve 26 Ağustos 1938 tarihini taşıyan sarı bir madalya. O günlerde Dersim konusuyla doluydum, babamın böyle bir madalya sahibi olmasından çok etkilendim, utandım diyebilirim. Sonra araştırdım, babamın o tarihlerde Trabzon’da umumi müfettişlikte askeri danışman olarak görev yaptığını öğrendim, biraz rahatladım. İçine düştüğüm ruh halini roman kahramanlarımdan Arya’ya yansıttım. Sanırım bu yüzden o duyguları daha içten anlatabildim.

O Muhteşem Hayatınız’a başlarken ve romanınız bittiğinde hissettiklerinizi anlatır mısınız? Sizin için nasıl bir yolculuktu?

Bütün romancılar için de öyle midir bilmiyorum ama ben yazdığım sürece değiştiğimi hissederim. Romana başlarkenki ben ile bitirdiğimdeki ben duygusal açıdan olsun, romanda işlemeye çalıştığım temaya bakış açısından olsun aynı değildir. Bu defa da öyle oldu. Farkındalığımın arttığını, insanı daha iyi tanıyıp derinliklerine inmeye çabaladıkça duygudaşlık kurma yeteneğimin güçlendiğini hissettim. O Muhteşem Hayatınız’ın yazım süreci, gerek müzik ve opera gerekse Dersim konularında çok şey öğrenmem gerektiği için oldukça güç ama güzel ve geliştirici bir süreçti.

Alıntı

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
baydar, oya, röportajı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Meral Okay'ın son röportajı N999 Haber Arşivi 0 09 Nisan 2012 11:04
Azer Bülbül'ün Son Röportajı Rüzgar Haber Arşivi 0 06 Ocak 2012 23:44
90 yıl sonra Atatürk röportajı Feronia Haber Arşivi 0 06 Kasım 2011 13:53
Lenny Kravitz röportajı Collettivo Kültür ve Sanat 0 22 Temmuz 2008 00:57