IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
 
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 13 Ocak 2012, 16:47   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Emperyalizmin Cilalı Sözcükleri




Emperyalizmin ihtiyaçları, “medeniyetler Çatışması”nı bir kenara bırakıp, “medeniyetler İttifakı”nı öne çıkarınca, yeni duruma uygun aktörler iş başına getirilir. Yeni sürece uygun düşecek kavramsallaştırma, kuramsallaştırma işi de bilim adamlarına, üniversitelere, düşünce merkezlerine verilir. S. Huntington gibi, sonradan düzeltip, özeleştiri verdiği “tarihin sonu” teziyle ünlü F. Fukuyama gibi, Türkiye’nin yakından tanıdığı G. Fuller gibi isimler bu işler içindir. Büyük Ortadoğu Projesi de, dini değil tamamen siyasi bir proje olan “Ilımlı İslam” da (bir diğer ifadeyle Amerikan İslamı) böyle projelerdir.

Bu süreçten Türkiye de payına düşeni fazlasıyla almıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin adının önüne “yeni” sözcüğü eklenmiştir. Bunu yapan bir Türk değildir üstelik. ABD’li istihbaratçı ve araştırmacı Graham Fuller, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabı yazarak yapmıştır bu işi. Türk basını ondan öğrenmiştir bu adı. Sonrasında “yenilenen” ana muhalefet partisi de adının önüne “yeni” yazar olmuştur. Son 10 yıl dikkate alındığında “Kardeş Belediyeler Birliği Projesi”, “Ortadoğu Serbest Ticaret Bölgesi”, “Kamu Yönetimi Reformu”, “Yerel Yönetimler Reformu”, “BM İkiz Sözleşmeleri” gibi hep başımızı ağrıtan projelerin, genellikle “yeni” olduğu ve “yenilenme” adına hayata geçirildiği görülür.

Küreselleşme sürecini kendi “yumuşak gücü” (soft power veya smart power diyorlar) olarak kullanan, bu yolla kendi liderliğini, kendi değerlerini dayatan ABD, kendi sermayesinin önünü gerekirse silahla açmaktadır. Irak’ın işgali bunun somut örneğidir. Ama bunu dünyaya, “insan haklarının teşviki”, “özgürleştirici müdahale”, “demokrasi inşası” gibi cilalı laflarla pazarlamıştır. ABD’yi yöneten kadroların beyin takımında olan Z. Brzezinski’nin Avrasya’yı “dünyanın kalbi” olarak nitelemesi, “Büyük Satranç Tahtası” adlı önemli eserinde konuyu işlemesi, “Avrasya’ya hakim olan, dünyaya hakim olur” demesi boşuna değildir. Nitekim Brzezinski, Ortadoğu coğrafyasını da “Global Balkanlar” olarak tanımlar. Diplomaside “Balkanlaştırmak” terimi, bir işi içinden çıkılmaz hale getirmek, kördüğüm yapmak olarak kullanılır. Balkan salatasının da pek çok sebzenin karıştırılmasıyla yapılan karışık salata olduğu anımsanacak olursa, ABD’nin yeterince “Balkanlaştırılmış” olan Avrasya coğrafyasına ilişkin hesapları anlaşılır.

Çünkü Washington açısından Afganistan ve Irak işgallerinin toplam maliyeti 3.5 trilyon doları çoktan aşmıştır. Ekonomisi krizdedir. Kurtarma paketleri işe yaramamıştır. Ve saldırganlaşmasının bir nedeni de kapitalizmin yaşadığı küresel krizdir. Kapitalizm, yaşadığı bunalımları aşmak için savaşlara gereksinim duyar. O nedenle Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına “paylaşım savaşı” da denir. İktisadi bunalımları aşmada, düzeltici işlev görmüşlerdir. Üstelik sadece silah sanayisini değil, petrol, demir çelik, havacılık, gemi, ilaç, kimya sanayisini de beslemişlerdir. Bilişim sektörünün de çok önemli olduğunu unutmamak gerekir. Ve ABD dünyanın en büyük silah üreticisidir. Dünya silah ihracatının yüzde 30’unu tek başına yapmaktadır. ABD’nin en büyük rakibi olan ve 2025 yılında dünyanın en büyük ekonomisi olması beklenen Çin ise dünyanın en çok silah alan ülkesidir. Çin’i Hindistan takip etmektedir. İran da silaha ciddi bütçe ayıran ülkelerdendir. Çin’in ürettiği silahların en büyük ikinci alıcısıdır. Dünyada kabaca 550 milyon ateşli silah bulunduğu, yani yaklaşık her 12 kişiden birinin silah sahibi olduğu dikkate alınırsa, silah sanayisinin kapitalizm açısından önemi daha iyi kavranır. Nitekim Libya’ya yönelik NATO saldırılarının sürdüğü 3 ay içinde silah sanayicilerinin cebine 3 milyar dolar girmiştir.

Herkesin iktisadi çıkarı önce geldiğinden ve dış politikada uzun süreli birliktelikler, birkaç istisna hariç, çok zor olduğundan, ABD dünyaya da eskisi kadar kolay söz geçirememektedir. Bu nedenle, artık saldırı söz konusu olduğunda önce NATO’yu devreye sokmaktadır. Avrupa- Atlantik sisteminin vurucu gücü olan NATO, ABD’nin yaşam sahası, etki alanı olan bölgelerde vurucu güç işlevi görür. Ancak bu gücün maliyeti de yüksektir. O yüzden ABD sık sık NATO’daki müttefiklerine “pamuk eller cebe” çağrısı yapar. İlk alan dışı operasyonunu Balkanlara, ikincisini Afganistan’a yapan 28 üyeli ittifak ABD’nin işgal örgütüdür.

ABD’nin yanında görmek istediği Avrupa’da da işler iyi değildir. AB ülkelerinden birkaçı iflas etmiştir, birkaçı da sıradadır. Birliğin en güçlü ekonomisi olan Almanya, Libya saldırısına katılmamıştır, Suriye konusunda hayli pasiftir, Rusya ve Çin ile ilişkileri hızla gelişmektedir. Sıradan Almanlar, her yıl birliğe net 8 milyar euro katkı sunduklarını belirterek, bu paranın artık kendileri için harcanmasını istemektedirler. ABD’nin stratejik ortağı İngiltere zaten oldum olası AB’nin güçlenmesine karşıdır ve AB’nin güç kaybetmesinden tedirgin değildir. AB, ortak savunma ve güvenlik politikası oluşturmada başarısız olmuştur. En başarılı olduğu alan olan ortak para birimi euro tartışılır hale gelmiştir. Ve artık AB’nin geleceğine ilişkin karamsar senaryolar daha sık, daha yüksek sesle dillendirilmektedir.

Tablo böyle olduğundan, ABD’nin, kendisi adına fedailik yapacak güçlere her zamankinden daha çok gereksinimi vardır. Türkiye’de ve bölgede olanları bu açıdan ele almak gerekir. Nitekim başbakanın Mısır, Tunus ve Libya gezileri üzerinden “Arap Baharı”na “ılımlı İslam” rejimi enjekte etmek istenirken, yakın zamana kadar güçlü ilişkilere sahip olunan İhvan (Müslüman Kardeşler), herkesin kendi işine bakmasını, kimsenin kendilerine model olamayacağını söylemiştir. Mısır başta olmak üzere Arap Baharı’nın etkisindeki pek çok ülkede radikal siyasi akımlardan kopan kadroların kurduğu siyasi partiler, adlarıyla, programlarıyla, flamalarıyla Türkiye’deki iktidar partisine özenirken, onu taklit ederken, İhvan’ın sözleri bir anda soğuk duş etkisi yapmıştır. Mısır, Tunus ve Libya’ya laikliğin yararlarını anlatırken, Arap ülkeleri arasında en laik rejim olan Suriye’ye müdahaleyi düşünmek, Türkiye’nin değil, ABD’nin ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle “stratejik oyuncu”, “stratejik ortak”, “oyun kurucu”, “bölgesel güç”, “küresel aktör adayı” gibi cilalı sözlerin hiçbir anlamı yoktur. Bu sözleri dilinden düşürmeyenler, bize bu kadar hayran olan, yakınlık duyan Araplar neden KKTC’yi tanımadığı sorusunu yanıtlayamazlar. Yunanistan- Güney Kıbrıs ikilisiyle İsrail ve Suriye arasında görülen yakınlaşmada, “komşularla sıfır sorun politikasının” büyük etkisi olduğunu kabul etmezler. Ve “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi; İsrail, Mısır ve Lübnan’la sondaj anlaşması imzaladı, çalışmalara başladı. Biz de misillemede bulunup arama çalışmalarını başlattık. Acaba, gerçekten bölgesel güç olsaydık, o ülkeler bu çalışmalara başlayabilirler miydi?” sorusuna cevap veremezler.

Meseleye bu açıdan bakınca, ABD’nin dilinden düşmeyen “özgürleştirici müdahale”, “barış operasyonu”, “başarısız devlet”, “önleyici vuruş”, “denetlenebilir istikrarsızlık”, “asimetrik savaş” gibi kavramların içeriği daha kolay anlaşılır.

BARIŞ DOSTER
İLK KURŞUN

 

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
 

Etiketler
cilalı, emperyalizmin, sözcükleri


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kısa Aşk Sözcükleri PauL Aşk ve Sevgi Köşesi 0 05 Kasım 2011 14:45
Aşk Sözcükleri PauL Aşk ve Sevgi Köşesi 0 03 Kasım 2011 19:40
Yabancı Dillerde 'Seni Seviyorum' Sözcükleri noLove Serbest Kürsü 13 03 Nisan 2009 23:31