IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
 
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 06 Şubat 2012, 10:46   #1
Çevrimdışı
Neo
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (1)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Oscar adaylarına şipşak





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


‘En İyi Film’ dalında “Hayat Ağacı” ile diğerleri arasında uçurum var. Kerem Akça yazdı...
06 Şubat 2012 Pazartesi, 10:31:12
Oscar adaylarına şipşak

Evet bu sene 26 Şubat’ta verilecek Oscar Ödülleri’nde “Artist”-“Hugo” çekişmesi yaşanacak. Bunu defalarca kez söyledik. Ancak o noktaya gelmeden önce, geçen sene yaptığımız gibi bir de ‘En İyi Film’ dalındaki dokuz adayın nitelik açısından Oscar konusundaki gelenekleri değiştirip değiştirmediğini masaya yatırmak lazım deriz. Bu seneki listede bu durumu hissetmekten ziyade “Hayat Ağacı” gibi bir başyapıtın kaliteyi yukarılara çektiği görülebiliyor. Onun dışında bir ‘retro aşkı’nın ya da ‘eski sinemaya ağıt’ temasının hakimiyeti hissedilirken, üç boyutun ve dijital teknolojilerin yedinci sanatı teslim almasına bir yorum yapılıyor adeta. İlginç konular bildik dramatik omurgalarla temsil bulurken, anlatı metotlarının farklılığıyla bir sinemasal yolculuğa çıkmamıza olanak tanınıyor. Anlayacağınız Terrence Malick’in başyapıtı dışında ‘yönetmenlik dehaları’ var. Ama onların özgün dramatik çatılarla desteklenmekten ziyade yüreklere hitap eden azim, başarı ve irade öykülerine çevrildiği gözlemlenebiliyor.

26 Şubat’ta sahiplerini bulacak 84. Oscar Ödülleri’nin rekabet odağını beş aydır ele alıyoruz. Hatta bu konudaki ivmeleri de değerlendirmeyi sürdüreceğiz. Ama ödüller yaklaşmadan bir de bu seneki film toplamına bakış atmakta fayda var. Geçen yıl gördüğümüz ‘Başlangıç mı iyi, yoksa Siyah Kuğu mu?’ sorusunun şimdinin yarışında neye denk geldiğini tartışmaya sunmak şart anlayacağınız. 2012’nin ödülleri için bu kalite kıstasıyla ilgili oluşan soruyu; ‘Hayat Ağacı 2011’in başyapıtıydı’ cümlesiyle doldurabiliriz.

“Hayat Ağacı”nın din güzellemesi olarak düşünüldüğü kesin

Terrence Malick’in filmi ‘evrim teorisi’ ve ‘Amerikan siyasi tarihi’ üzerine söyledikleriyle bir ‘yeniden doğum/reenkarnasyon’ hikayesi. Epizodik anlatısı, özgün kamera kullanımı ve bozucu hikaye hissiyatıyla gerçek bir ayrıkılık adresi. “Kanlı Toprak” (“Badlands”, 1973), “Cennet Günleri” (“Days of Heaven”, 1978) ve “İnce Kırmızı Hat” (“The Thin Red Line”, 1998) ile iz bırakan bir filmografiye felsefik bilimkurgu armağanı adeta. Gerçek bir insanoğlu analizi sunması bir tarafa 50’lerden ve günümüzden toplumsal analize odaklanma şekliyle de ‘hipnotik-duyusal’ bir ‘başyapıt’ tasviri aynı zamanda.

“Hayat Ağacı” nasıl mı aday oldu? Aslında kanımca Malick, 70’lerin Yeni Hollywood döneminden çıkan mizacıyla saygı duyulan bir yönetmen. Scorsese, Spielberg, Coppola, Altman gibilerinin yanında onun da ‘fazla uğraş az ürün’ düşüncesinin altını dolduran alternatifliği görülebiliyor. Bundan önce bunu kanıtlaması bir tarafa “Hayat Ağacı”nın dini alt metinlerinin de muhafazakar okumalara açık olduğu kesin. Kamera kullanımının ‘Tanrı’nın gözü’ ibaresiyle bir hıristiyanlık güzellemesi olarak değerlendirilmesi belki Akademi üyelerindeki bu duyguyu açığa çıkartmış olabilir diye düşünmekteyim. Zira sinema tarihine adını yazdıran başyapıtlar ‘Oscar’a aday olmuştu’ kıstasıyla aradan sıyrılmazlar. Elbette bu seneki portreye bakınca içimizden ‘istisnalar kaideyi bozmaz’ demek geliyor.

Scorsese’nin en duygusal filmi aday olmasın da hangisi olsun?

Zira daha önce de söylediğimiz Oscar Ödülleri’nin ‘En İyi Film’ kategorisi kıstaslarının en öne çıkanı olan ‘ustaların en rahat izlenir filmleri’nde 2012’de de bir değişiklik yok. Bu alana bu sene “Hugo”, “Savaş Atı” (“War Horse”) ve “Paris’te Gece Yarısı” (“Midnight in Paris”) adlarını altın harflerle yazdırıyorlar. En son “Köstebek” (“The Departed”, 2006) ile türsel kalıplara uyduğu ve ‘büyük Amerikan suç filmi’ düşüncesini doldurduğu için ödüle ulaşan Scorsese’nin bu sefer ‘çocuk filmi’ ile oynamasıyla tutunduğu tavırda ‘duygusal’ takılması sonuç vermiş gibi. “Göklerin Hakimi” (“The Aviator”, 2004) ile de biyografide bunu başaran yönetmenin ilk döneminin ‘şiddet’, ‘realizm’, ‘bağımsız ruh’ ve ‘derin Amerika’ dolu işlerinden ziyade böylesi yapıtlarla aday olması doğal.



“Hugo”nun özünde ‘sinema aşkı hikayesi’ üzerinden ‘umut’u araştırması, bunun yanında başarı, azim, irade gibi kavramları, yani Hollywood’un çok sevdiği temaları arşınlaması bir adaylık getirmiş gözüküyor. Bunları tersine çevirip ‘büyülü’ bir omurgaya kavuşturması ise çok önemsenmedi kanımca. Esas önemsenen nokta, 1930’lar Fransa’sındaki eski sinemaya saygı duruşunda bulunan konseptinin yanında bu ‘retro’ dokuyu ‘üç boyut’a kavuşturmasıyla da bir bakıma o dönüşüme saygı duruşunda bulunması oldu. Zira buradan ideolojik bir yorum çıkarıp Méliès’nin kıyımının sebeplerini de unutmuyordu film. Bana kalırsa Akademi üyelerinin bu kıstaslara kapıldığı söylenebilir. Gerçek bir sinema aşkıyla da ana damarı önemsedikleri görülebiliyor zaten son tahlilde.

Retro damarlardaki özdeşleşmeye açık dramatik yapılar

Bu senenin moda teması olan ‘retrospektif’ eğiliminin izinde yürüyen bu sessiz dönemin ve 30’ların dokusunu renkler ve pelikül çeşitleriyle canlandırma düşüncesine Spielberg’ün “Savaş Atı”nda 50’li 60’lı yılların technicolor filmlerini hatırlatması, “Paris’te Gece Yarısı”nın nesiller boyu bir zaman yolcuğu sunarak sanat tarihinde iz bırakmış isimleri taraması ve “Artist”in sessiz sinema tanımını tam ekran-siyah-beyaz-sessiz bir yapıyla canlandırması önemli. Zira bu sayede Akademi’nin gerçek bir ‘üç boyut’ dönüşümünün eşiğinde olanları selamladığı açığa çıkıyor.

Sanki Allen’ı bir kenara bırakırsak bu Spielberg, Scorsese ve Hazanavicius imzalı eserlerde de bir azim, irade, başarı ve yükseliş tabanı sükse yapmış gibi. Bu durumun farklı konseptlere oturtularak nihayetinde sinemaya bağlandığı bir gerçek. Allen’ın filminin ise retro tanımını Darius Kohndji’nin sinematografisiyle halletmesi, hem dramatik hem komik olabilmesine yansıyıp boşluğu dolduruyor.

İnsancıllığın fendi Akademi üyelerini yendi

Son iki sene için bahsettiğimiz ‘farklı temalar’ düşüncesini ise bu yıl dolduran bir yapıt görmek pek mümkün değil. 1950’ler Mississipi’sinden beyaz Amerikan bakışlı bir siyah-beyaz çekişmesi ya da günümüzden bir matem öyküsünün trajikomik hali gibi temasal çerçeveler bu yukarıdakilere eklenmiş durumda. Alexander Payne’in “Sideways”den (2006) sonra ikinci kez mizahtan arınıp insancıl noktalara kayması, Wes Anderson, Terry Zwigoff gibi onun ekolünden ‘absürt komedi’ eğilimli bağımsız yönetmenlerin uygun görülmediği adaylığı bir kez daha kendisine getirmiş gibi.

Yönetmenin uçarılığını dizginlemesi ve ‘drama’ denilen kavrama yaklaşması “Senden Bana Kalan”ın (“The Descendants”) öne çıkan tarafı. Bu doğrultuda yine senaryoları ‘muhafazakar’ olarak okunabilecek Jason Reitman’ın yanında Amerikan bağımsız sinemasından en fazla saygı duyulan ismin Payne olması ise tesadüf değil. Aksine belli ‘kıstaslar’ın göz önünde bulundurulması ile ilintili.

Irkçılık taban değiştirmezken, anlatı yöntemleri dikkate alınıyor

Böylece bu ekolün taçlandırılmasının anca emellerden bolca taviz verip ‘kaykılma’ ile gerçekleşebildiği açığa çıkıyor. Bennett Miller’ın “Kazanma Sanatı”nda (“Moneyball”) ise yine spor filmlerinin başarı hikayesiyle oynayıp oluşum şeklini değiştirme düşüncesi ‘teknoloji’ ile bağdaştırılıyor. Filmin konsepti ve türün içindeki duruşu iyi. Ancak yine özünde Oscar zemini var. “Duyguların Rengi” ise zaten Afro-Amerikalılar’ın azmine bakış atarmış gibi gözüküp onları sevimlileştirmekle başlıyor işine. Ancak esasen siyah tenlilere ‘yardım eli’ uzatan bir beyazın gözünden olayları inceleyerek amacını belli ediyor.

Anlayacağınız Afro-Amerikan sinema adına “Pariah” gibi daha tarafsız bir ürünün özellikle dışarıda bırakıldığını gördüğümüz gibi genelde de azim, irade, başarı gibi kavramların farklı temsillerinin aday tablosunu oluşturduğu açığa çıkıyor. Bu yılki ana tema iki adaylık bulunduran “Marilyn ile Bir Hafta” (“My Week with Marilyn”) ile de sarılan ‘retro doku’ ve ‘eski sinemaya ağıt’ esasen. Bunun dışında elbette bu düşünceyi oluşturan Scorsese, Spielberg, Allen ve Hazanavicius’un özgün yönetmenlik sanatları da öne çıkıyor.

Alternatif temalar halen var

Ancak “Hayat Ağacı” dışında sinemaya damga vuran eserler aday değerlendirmelerinde öne çıkmamış. Bu da yönetmenlik sanatındaki değişimleri takip etse de dramatik açıdan yüreğe sızan, kendini heyecanlandıracak ürünleri arayan bir Akademi geleneği görmemizi sağlıyor. Anlayacağınız karakterlerle özdeşleşip onların mücadelesine destek veren bir ‘seyir kıstası’ görebiliyoruz. Bu da önceki yıllarda belirttiğimiz ‘alternatif temalar’ın en sadeleştirilmiş haliyle karşımıza çıkmasını sağlıyor. Ya da en kısa tanımıyla proje aşamasındaki ‘ilginç konular’ tabanını bu demode iskelet kontrolü altına almış diyebiliriz.

Sporda istatistik meselesi, 50’lerde beyazlarla anılarını anlatan siyahlar, 30’lar Paris’inde masalsı bir çocuk, 1. Dünya Savaşı’nın ortasında kalan huzursuz bir at, tarihin farklı zaman dilimlerine Paris’te yolculuk yapan bir adam, insanoğlunun tepeden tırnağa evrimi gibileri bu tanıma ekleniyor. ‘Karısının ölümünden sonra kocanın yaşadıkları’ ve ‘bir starın yükselişi’ gibi klişe temalar de ‘yönetmenlik ve yaklaşım farklı’ niyetine içeri girebiliyor.

Kerem Akça’ya göre ‘En İyi Film’ dalındaki Oscar adaylarının kalite sıralaması:

1-Hayat Ağacı (The Tree of Life)

2-Hugo

3-Savaş Atı (War Horse)

4-Kazanma Sanatı (Moneyball)

5-Artist (The Artist)

6-Paris’te Gece Yarısı (Midnight in Paris)

7-Senden Bana Kalan (The Descendants)

8-Duyguların Rengi (The Help)

Not: Liste henüz Türkiye’de vizyona girmeyen “Extremely Loud & Incredibly Close” izlenmeden oluşturulmuştur.

 

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
 

Etiketler
oscar, ŞipŞak


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Şipşak - Yılmaz ÖZDİL pyracantha Makaleler 0 19 Kasım 2011 19:54
Lezzetli şipşak tatlı Feronia Pastalar 1 17 Ekim 2011 13:29
Şipşak Tecavüz MasteR06 Haber Arşivi 0 08 Kasım 2010 15:34
Şipşak Poğaça YapraK Hamur İşleri 0 26 Aralık 2009 05:06