IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   IF Günlük (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/)
-   -   Z Raporu (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/782665-z-raporu.html)

Zeytin 09 Temmuz 2018 00:41

Cevap: Velhasıl...
 
Anneaannem derdi ki;
Mutlu isen mutlu görün, değilsen zorlamanın bir alemi yok kızım...
Kimseyi yaşadıklarına inandırmak zorunda değilsin. Birileri üzülecek diye, sürekli gülmek zorunda da değilsin. Bir kere taşımaya kalktın mı kimse inmek istemeyecektir sırtından. Yorulmaya dahi hakkın olmayacaktır. Seversin, layık görülmezsin sevmeye, gitmeye kalkarsın, kaçan olursun. Hep hazırda olmanı beklerler, ama kimsenin ayağına dolanan olmamalısın...
Her zorluğun altından tek başına kalkmaya çalışma kızım, bırak herkes üzerine düşeni yapsın. Taşkın sel olma, duru, hatta kimsenin ha deyince gelemeyeceği, bulamayacağı dağ gülü ol. Gerçekten ulaşmak isteyen sana dokunsun...
Evet içinde dağları delecek, çölleri aşacak gücün var, ama sen ne Ferhat'sın ne Mecnun. Sen Ferhat'ın sevdiği Şirin, Mecnun'un yandığı Leyla'sın kızım...
Ve şunu söylemekten çekinme;
Çok yorgunum, ''yardıma ihtiyacım var''...

Yıldız Seçen

Zeytin 10 Temmuz 2018 00:49

Cevap: Velhasıl...
 
İçimde çok büyük bir ağlamak var. Bir ağacın altında oturarak hem kendime, hem bütün insanlara hem börtü böceğe, kurda kuşa. Bin yıllık gözyaşıyla ağlamak istiyorum.

Nazan Bekiroğlu

Zeytin 10 Temmuz 2018 16:55

Cevap: Velhasıl...
 
Eğer düşüncede öldürdüklerimiz hakikaten yok olsalardı, yeryüzünde kimse kalmazdı. İçimizde çekingen bir cellat, hayata geçmemiş bir katil taşırız. Mutlak bir mahkeme önünde, bir tek melekler beraat ederdi. Zira başka bir varlığın ölümünü -en azından bilinçsizce- dilememiş bir varlık olmamıştır. Her birimiz ardımızda bir dost ve düşmanlar mezarlığı sürükleriz; bu mezarlığın yüreğin uçurumlarına atılmış veya arzuların yüzeyine yansıtılmış olması da pek mühim değildir.

E. M. Cioran / Çürümenin Kitabı

Zeytin 10 Temmuz 2018 20:23

Cevap: Velhasıl...
 
İnsanların hesap makinesi gibi ortalıkta dolaştığı bir dünyada,
‘yakın çevre’ deyince artık aklıma; kuş, çiçek, ağaç, kitap gibi şeyler geliyor…
Ibrahim Tenekeci

Zeytin 11 Temmuz 2018 17:25

Cevap: Velhasıl...
 
Feride osmanoviç

srebrenica soykırımında eşi katledilen, girdiği bunalım sonucu kendini asan bosnalı genç kadın.

ışıklı, yemyeşil, tam da sonsuza dek yaşanmak için tasarlanmış izlenimi bırakan gizli bir cennetin ortasında cehennemi yaşamanın tezatını gösteren şu fotoğrafıyla acının simgelerinden biri olmuştur.

Hırvat fotoğrafçı Darko Bandiç’in 1995 yılında çektiği bu fotoğrafı ifade ederken kullandığı cümleleri ben de The Guardian’daki haliyle aktarıyorum:

“Tuzla’daki geçici mülteci kampına sabah, saat 05:30 civarında ulaştım. Bir gün önce on binlerce çocuk ve kadın o kampa getirilmişti.
Kampa girmek üzereyken iki veya üç genç kız bana ormanda bir kadının ağaçta asılı olduğunu söyledi. Beni ona götürdüler. Açıkçası şaşkına dönmüştüm. Tam olarak ne yapacağımı bilemedim. Yürüdüğüm istikametten yüzü görülüyordu fakat o açıdan fotoğrafını çekmek istemedim. Birkaç poz çektikten sonra Birleşmiş Milletler görevlisine gittim. İsveç askeri olarak hatırladığım bu kişiye ne gördüğümü söyledim. Bana, şu an sağ olanlara yardımcı olmamızın daha iyi olacağını söyledi.
Bosna Savaşı’nda birçok dehşet verici şey gördüm, bu da onlardan biriydi. Kendi canına kıymak için ne korkunç şeyler yaşamış olduğunu düşündüm. Fakat hiç bulamadım. İsmini bile bir yıl sonra öğrendim.”

Anlatım: FURKAN HAYDAR
Fotoğraftaki: Feride Osmanoviç
1990’ların ortasında, Srebrenitsa isimli Balkan kentinde yaşanan katliamın en önemli fotoğrafı, Feride Osmanoviç’inkidir.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Zeytin 11 Temmuz 2018 18:37

Cevap: Velhasıl...
 
Adını koyamadığım berbat bir hisle ve yorgun uyanıyorum uzun süredir. Çıkayım belki keyfim yerine gelir diye olabildiğince çabuk dışarı atıyorum kendimi. Olmuyor. Akşam olsun da diyorum, belki bir şeyler düzelir. Oysa akşamları genelde işler daha kötüye gider farkındayım. Akşam olduğunda geceyi bekliyorum çaresiz. Gün bitiyor. Hadi yatayım da belki sabah güzel uyanırım diye gömülüyorum yatağa. Günün en güzel anı da o an oluyor. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini bile bile gelecek güne dair umut beslemek... Umut bile değil hatta, basit ve masum bir temenni. Kendimi iyi hissederek uyanma temennisi. Olmayacağını bile bile... Üstelik Nietzsche'nin sözü hep kulaklarımdayken; "Kötülüklerin en kötüsüdür umut, çünkü işkenceyi uzatır!" Uzayıp gidiyor işkence ve adına yaşamak diyoruz. Yaşamak...

Ali Lidar

Zeytin 11 Temmuz 2018 23:01

Cevap: Velhasıl...
 
"Kirli ayakkabılara inanıyorum, ütüsüz tişörtlere, eskimiş sırt çantalarına, dağınık saçlara, traşsız yüzlere, yorgun bakışlara. Yanından ayrılmayan kitaplara, kimsenin dinlemediği şarkılara, gece yolculuklarına. Sarılmaya, hep sarılmaya. Omuzlara yaslanan başlara, ellere en çok ellere."

Hesna 12 Temmuz 2018 22:04

Cevap: Velhasıl...
 
"..velhâsıl esas olan güven duyabilmekti sevdiğine,güven duymadan oluşan bir sevgi ne var olabilirdi ne de yaşayabilirdi."

Zeytin 15 Temmuz 2018 22:42

Cevap: Velhasıl...
 
Başarının her türlüsüne kızgınlık duyan, her başarının altında yalakalığın yattığına inanan o öfkeli adamlardan değilim. Neden, bilmiyorum. Belki umursamadığım için. Belki kıskançlık yorucu bi hal olduğu için. Bilmiyorum. Benim çiçeklerim var.

~Hamdi Koç
~Çiçeklerin Tanrısı ~

Zeytin 25 Temmuz 2018 02:24

Cevap: Velhasıl...
 
Haydar: Üzerinde çalıştığım proje bitmek üzere biliyon mu?

Armağan: Ne güzel. Bazen senin yanında kendimi işe yaramaz hissediyorum. Biz dersleri zar zor yetiştiriyoruz bir de sana bak.

Haydar: Sana bir hikaye anlatayım mı?

Armağan: Hıhı.

Haydar: Bir sucu boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronunun evine giden uzun yolu dolu olarak tamamlerken çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş.

Armağan: Ben çatlak bir kovayım. Sevdim. Devam et…

Haydar: Bu durum iki yıl boyunca böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece bir buçuk kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken zavallı çatlak kova, görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan utanç duyuyormuş. Bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş. “Kendimden utanıyom ve senden özür dilemek istiyom.” “Neden?” diye sormuş sucu. Kova cevap vermiş…

Armağan: Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum ve benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun… Ben çatlak bir kovayım! Ben çatlak bir kovayıııııım!

Haydar: Devamını dinleyecek misin? Sucu demiş ki; patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyom. Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu, diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi? Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün ırmaktan dönerken sen onları suladın. Ben de bu güzel çiçekleri toplayıp patronumun evini süsleyebildim.

Geçtiğin her yerde çiçek açtırıyon, hiçbir şey yapmasan da olur.
~

|Yedi Numara|


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:59.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8 Beta 3
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2024 IRCForumlari.Net