IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 09 Temmuz 2009, 16:13   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ramazan-ı şerif,zekat! önemli!




ZEKÂT
Allah-u Teâlâ zekât verecek kadar zengin olan müslümanların mallarının belli bir miktarını fakirlere tahsis etmiştir. Bunun içindir ki zekât verilmeyen malda fakirlerin hakkı vardır. Bu hakkı sahibine veren kimse Allah-u Teâlâ'nın emrini yerine getirip borcundan kurtulmuş olur. Üzerine zekât farz olan kimse ise zekâtını vermezse, fakirlerin malını gasbetmiş olur.
İslâm'da imandan sonra en önemli iki esas vardır. Bu rükünlerden birisi namaz, diğeri ise zekâttır.
Zekât ibadeti bir çok Âyet-i kerime'lerde namazla birlikte emredilmiştir:
"Namazı kılın, zekâtı verin." (Ahzâb: 33)

Bunun da sebebi namaz ile zekât arasında kuvvetli bir bağlılığın oluşudur. Namaz İslâm'ın direğidir, namazı terkeden dinini yıkmış olur. Zekât ise "İslâm'ın köprüsüdür." Bu köprüden geçmeyen kurtuluşa eremez.
Namaz gibi zekâtın da çok yerde emrolunması, zekâtın önemini gösterdiği gibi, bu kadar emirlerden sonra yapılmamasının ise Allah-u Teâlâ'nın gazabına sebep olacağı aşikârdır.
Resulullah -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde, zekâtı İslâm'ın beş temel esasından birisi saymıştır.
Bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"İslâmiyet'inizin kemâli zekât vermenize bağlıdır." (Münâvî)

Zekât vermekle dünyada borç ödenmiş, âhirette ise azaptan kurtulmuş olunur.
Zekât malı temizlediği için bu ismi almıştır. Kuyudan su çektikçe yerine su geldiği, budanan bağların daha çok üzüm verdiği gibi, zekât da malı hem temizler hem de bereketlendirir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"İnsanlardan mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir fâiz, Allah katında artmaz.
Fakat Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince, o böyle değildir. O zekâtı veren kimseler (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır."
(Rûm: 39)

İyiliklerinin karşılığı kat kat verilecek kimseler bunlardır.
Zekât fakirlerden önce zenginlerin menfaatınadır. Çünkü hem kat kat sevap kazanıyorlar, hem malları bereketleniyor, hem de malları zekâtla korunmuş oluyor.
Resul-i Ekrem -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Zekâtı vermek suretiyle malınızı muhafaza ediniz. Fakirlere sadaka vererek hastaları tedavi ediniz. Duâ ve tazarru ile belâ ve musibetleri reddediniz." (Münâvî)
"Sermayeden zekâtın çıkarılıp verilmesi serveti azaltmaz." (Müslim)

Zekât farz olan bir vergi, sadaka ise gönülden kopan bir yardımdır. Zekât farizasını yerine getirmekle sadakadan kurtuluş olmayacağı gibi, sadaka vermekle de zekât emri yerine getirilmiş olmaz.
Zekât verenler Kuran-ı kerim'de övülmektedir:
"Onlar verdiklerimizden hayra sarfederler." (Bakara: 3)
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise:
"O müşrikler ki, zekâtlarını vermezler ve ahireti de inkâr ederler." (Fussilet: 7)
Buyurularak, zekât vermemenin âhireti inkâra alâmet olduğu anlaşılmaktadır.

Zekât Vermekten Kaçınanlar:
Ebu Hüreyre -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh- Hazretleri'nden rivayet edildiğine göre, Resulullah -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Kim ki Allah kendisine mal verir, o da malın zekâtını vermezse, zekât verilmeyen mal kıyamet gününde mat zehirli, iki boynuzlu, gözleri kuru üzüm tanesi gibi bir ejderha olup, sahibinin boynuna dolanır, avurtlarını ağzı ile tutar, sonra 'Ben senin malınım, ben senin hazinenim!' der." buyurdu ve şu Âyet-i kerime'yi okudu:
"Allah'ın, kereminden kendilerine verdiği şeyde cimrilik edenler hiçbir zaman onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Bu onların zararınadır. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." (Âl-i imrân: 180)

Zekât vermekle dünyada borç ödenmiş, ahirette ise azaptan kurtulmuş olunur. En mühimi, emr-i şerif yerine gelmiş olur.
Kulların mülkiyetinde olan her şey gerçekte Allah-u Teâlâ'nındır, müstakilen O'nun mülküdür. Bunlara sahip olanların hakiki mülkleri yoktur, kısa bir müddet için verilmiş birer emanettir. Herkes şu kısa ömür içinde kendisinin olduğunu zannettiği serveti, gün gelecek bırakmak zorunda kalacaktır. Sonra hepsi O'na dönecektir.
Ebu Hüreyre -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Altınla gümüşün haklarını vermeyen hiçbir altın ve gümüş sahibi yoktur ki, kıyamet gününde bunlar ateşten levhalar hâline getirilip de cehennem ateşinde kızdırılarak onlarla sahibinin yanları, alnı ve sırtı dağlanmasın.
Bu levhalar soğudukça miktarı ellibin sene olan bir günde kullar arasında verilecek hüküm bitinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılarak geri çevrileceklerdir. Nihayet kendisine ya cennet ya da cehenneme doğru (giden yol) gösterilecektir."
–Yâ Resulellah! Ya (zekâtı verilmeyen) develer ne olacak?
"Hiçbir deve sahibi de yoktur ki, bu hayvanların hakkı su başlarına geldikleri gün sağılıp muhtaçlara vermek iken, onların hakkını vermesin de, kıyamet gününde o develerin altına alabildiğine düz ve geniş bir sahaya yatırılarak develerden bir tek yavru bile hariç kalmamak şartı ile onu ayakları ile ezmesin ve dişleri ile ısırmasınlar.
Deve sürüsünün baş tarafı üzerinden (çiğnenip) geçtikçe son tarafı onun üzerine iade edilir. Bu iş, miktarı ellibin sene olan bir günde kullar arasında verilecek hüküm bitinceye kadar devam eder. Nihayet ya cennete yahut cehenneme giden yolu kendisine gösterilir."
-Yâ Resulellah! Sığırlarla koyunlar ne olacak?
"Hiçbir sığır ve koyun sahibi yoktur ki, onların hakkını vermesin de, kıyamet günü geldiğinde düz ve geniş bir yerde onların altına serilerek, o hayvanlardan hiçbirisi hariç kalmamak ve içlerinde çarpık boynuzlu, boynuzsuz, kırık boynuzlu bulunmamak şartı ile onu boynuzları ile sürmesin, tırnakları ile ezmesinler.
Bu hayvanların önde bulunanları, üzerinden çiğneyip geçtikçe, sondakiler onun üzerine tekrar iade edilirler. Bu, miktarı ellibin sene olan bir günde tâ kullar arasında hüküm bitinceye kadar devam eder. Nihayet ya cennete veya cehenneme giden yolu kendisine gösterilir."
-Yâ Resulellah! Ya atlar ne olacak?
"Atlar üç kısımdır: Bir kısmı sahibi için bir yük, bir kısmı sahibi için örtü, bir kısmı da sahibi için ecirdir.
Bir kimsenin övünmek, gösteriş ve müslümanlara düşmanlık için bağlayıp beslediği at, sahibine bir yüktür.
Bir kimsenin Allah yolunda bağlayıp beslediği ve onun sırtında ve boynunda Allah'ın hakkı olduğunu unutmadığı at, onun için bir örtüdür.
Bir kimsenin Allah yolunda müslümanlar için çayır ve bahçede bağlayıp beslediği at, sahibi için ecirdir.
At bu çayırdan veya bahçeden ne yerse, yediği şeyler sayısınca sahibine sevap yazılır. Ona atın pislikleri ve idrarı sayısınca dahi sevap yazılır.
At, ipini koparır da bir veya bir iki tur atarsa, sahibine onun izleri ve pislikleri miktarınca sevap yazılır. Yahut sahibi onu bir nehir kenarından geçirirken, sulamaya niyeti olmadığı halde o nehirden su içerse, Allah sahibine onun içtiği su yudumları miktarınca sevap yazar."
-Yâ Resulellah! Ya merkepler ne olacak?
"Merkepler hakkında bana şu bir tek şümullü âyetten başka bir şey indirilmedi. Her kim zerre miktarı hayır işlerse onun mükâfatını görür, zerre miktarı kötülük işleyen de onun cezasını görür." (Müslim: 987)
Diğer Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Deve (kıyamet) gününde bugünkü şeklinden daha güçlü ve kuvvetli bir halde sahibine gelir. Zekâtı verilmedi ise sahibine musallat olup tabanlarıyla onu çiğner.
Zekât verilmeyen koyun da gayet semiz ve kuvvetli hâli ile gelerek sahibine musallat olup tırnaklarıyla onu çiğner, boynuzlarıyla da süser.
Sakın sizden biriniz, kıyamet gününde omuzuna zekâtını vermediği koyununu yüklenip avaz avaz bağırarak ve 'Yâ Muhammed!' diye imdat isteyerek bana gelmesin. Ben ona 'Bugün seni kurtarmak için hiçbir yetkiye sahip değilim, dünyada ben sana hükm-i ilâhi'yi ulaştırdım' diye cevap veririm.
Deveyi yüklenerek gelip de 'Ya Muhammed' diye feryad etmesin. 'Bugün seni kurtaramam, ben sana hükm-i ilâhi'yi ulaştırmıştım.' diye cevap veririm."
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 690)
"Cenâb-ı Allah zekât vermeyenlerin imanını da namazını da kabule şâyân buyurmaz." (Münâvî)
"Malının zekâtını vermeyen kıyâmet gününde cehennem ateşindedir." (Câmiu's-sağir)
"Fâiz yiyenlerle zekât vermeyenleri cehennem ateşi ile müjdele." (Münavî)

Hazret-i Allah bize vermiş, bizim de vermemiz gerekir. Verilen şeylerle insanın malı eksilmez. Biz cahil insanlarız, vermekle azalacağını zannederiz.
Zekât veren bir insan ayrıca "Allah'ım! Bana verdiriyorsun, dileseydin aldırırdın, sana şükürler olsun." diye de şükretmelidir.
Zekât dinde zengin sayılan erkek ve kadın her müslümanın, zekâtı hak eden bir kısım müslümanlara sırf Allah rızası için senede bir kere malının muayyen bir miktarını vermesidir.
Zekâtın farz olması için mülkiyetteki malın nisaba ulaşması şarttır. Nisab miktarından az mala zekât düşmez.

A) Nisab:
Nisab demek, zekâtın farz olması için dinin tanıdığı mal miktarı demektir. Zekât verilecek malın cinsi değişmekle nisab şekli de değişir.
Allah-u Teâlâ'nın kuluna ihsan ettiği mal, borcundan ve hâcet-i asliyesinden yâni aslî ihtiyaçlarından sonra, zekât verecek nisab miktarına yükselirse, bu gibi kimseler dinde zengin sayılırlar.
Meselâ koyun kırka, sığır otuza, deve beşe ulaşır; gümüş iki yüz dirhemi, altın yirmi miskali bulursa veya bunların değerinde ticaret malı mevcut olursa, zekât vermek farz olur.
Böyle altını olmaz da, onların tutarı kadar nakit para bulunursa, onların da zekâtı verilecektir.
Zekât verebilmek için eldeki malın Nâmî yani artmaya müsait olması, Hakikaten veya Hükmen artıcı olması gerekir. Malın hakikaten artıcı olması, ya ticaret yolu ile veya hayvanlarda olduğu gibi üreme sureti ile olur. Hükmen artıcı olma, ticarete konmayan altın, gümüş ve paradır.

B) Aslî İhtiyaçlar (Hâcet-i Asliye):
Hâcet-i asliye demek, hayatta oldukça insanın muhtaç olduğu şeyler demektir. İnsanın geçimini sağlayan zarurî ihtiyaçlar her şeyden önce gelir. Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:

"Her mal sahibi malında daha çok hak sahibidir." buyurmuşlardır. (Beyhâkî)
Ev-apartman, dükkân-mağaza, bağ-bahçe, han-hamam-otel, ev döşemesi, mobilyalar, altın ve gümüş olmayan kap-kacak gibi eşyalar, ev eşyaları, silahlar, ilim adamının kitapları, her türlü sanat aletleri, binek hayvanları, otomobil, ihtiyaçtan fazla bile olsa yazlık-kışlık elbiseler, yatak-yorgan, cariye, kişinin geçindirmek mecburiyetinde olduğu kimselerin bir yıllık masrafları aslî ihtiyaçlardır.
Bu sayılanlardan ayrı ayrı her biri veya hepsi ihtiyaçtan fazla ve kıymetleri de zenginlik derecesinden aşırı bile olsa, meselâ lüzumundan fazla halı, buzdolabı, çamaşır makinesi olsa, bunları bulundurmakta ticaret kasdı yoksa, zekât lâzım gelmez.
Hatta değerlendirildiği takdirde nisaba baliğ olsalar bile, zekât vermeye mecbur değildirler.
Ancak bunlar zengin durumda oldukları için kurban kesmeleri gerekir. Zekât da alamazlar.
Kadınların ziynet için kullandıkları inci, elmas, zümrüt, yakut veya bunlara benzer mücevherlerden ticaret kasdı olmadıkça zekât lâzım gelmez.
Sanat erbabının kullandığı aletlerden, meselâ bir doktorun âlet ve makinalarına da zekât gerekmez. Yalnız bu yollardan elde ettiği sermayenin gereken şartlardan sonra zekâtını vermesi fârzdır.
Fabrika, dükkân, daire, otomobil gibi enval, ticaret malı olmazsa zekâta tabi değildir. Bunların gelirlerinden zekât verilir.

Mühim Bir Husus:
Zekât verilecek malın hem borçtan, hem de sahibinin aslî ihtiyaçlarından artmış olması şarttır.
Aslî ihtiyaçların başında orta halli bir mesken gelmektedir. Aynı zamanda âile fertlerinden bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık nafakası olması gerekir.
Elinde bulunan altını veya hazır parası nisab miktarına ulaşsa bile, başını sokacak orta halli bir evi ve bir yıllık nafakası olmayan bir kimseye zekât farz değildir.
Bu neye benzer? Suyu bulunan bir yolcu, yolda susuz kalabileceğini hesaba katarak, suyunu kullanmayıp teyemmüm etmektedir. Böyle bir durumda su yok hükmünde olduğu için teyemmüm câizdir. Bunun gibi, bir kimsenin aslî ihtiyaçlarına sarfedilmek üzere nisab miktarının üstünde parası olsa bile yok hükmündedir.
Meselâ bir kimsenin kırk koyunu olunca birini zekât olarak vermesi gerekiyor. Otuz dokuz olunca, arada bir fark olmasına rağmen zekât düşmüyor.
Çünkü Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez." buyuruyor. (Bakara: 185)
Allah-u Teâlâ hiç kimseye takatinin dışında bir yük yüklememektedir.


C) Zekât Verilmesi Gereken Mallar:
Altın, Gümüş, Nakit Para:
Nisab miktarındaki altın ve gümüşten, ticaret niyet edilsin veya edilmesin zekât vermek farzdır.
Altının zekât nisabı 20 miskal,
Gümüşün zekât nisabı ise 200 dirhemdir.
Bugünkü ölçüye göre 20 şer'i miskal 80.18 gram, 200 şer'i dirhem ise 561.2 gramdır.
Şu halde borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak 80.18 gram altını veya 561.2 gram gümüşü, yahut bunlardan birinin karşılığı parası olan bir kimse dinen zengin sayılır ve üzerinden bir sene geçmişse zekât vermekle mükelleftir.
Altın, gümüş ve parada zekât nisbeti kırkta bir yâni yüzde ikibuçuktur.
Her 20 miskal altında yarım miskal (1/40), her 200 dirhem gümüşte 5 dirhem (1/40) zekât verilir.
Altın ve gümüşün antika değerleri göz önüne alınmayıp, tartılarına göre değerlendirilir. İtibar kıymete değil tartıyadır.
Ticari muâmelâtta kullanılan ve tedavülde olan banknot paraların kıymeti üzerinden zekât verilir. Çünkü zamanımızda altın ve gümüş paralar tedavülden kalkmıştır.


Ticaret Malları:
Bir malın ticaret eşyası sayılabilmesi için, kâr sağlama gayesi, fiilen satışa arzetme unsurlarının bulunması gerekir.
Bütün ticaret mallarına zekât düşer.
Ticaret malları için ayrıca nisab miktarı belirtilmemiştir. Hangi cinsten olursa olsun bir ticaret malına zekât düşmesi için o malın değeri altın ve gümüşün nisabına göre râyiç para ile kıymetlendirilir ve ona göre zekât verilir.
Alım satım mallarında nisab miktarı 80.18 gram altının veya 561.2 gram gümüşün piyasa değeridir.
Bu değerde olan ticaret mallarının üzerinden bir yıl geçince, sene sonu değerlerinden zekât verilir.
Ticaret malının zekâtı altın ve gümüşten fakirlerin menfaatine hangisi daha uygun ise onun üzerinden hesap edilip verilir. Eldeki nakit paralar da ticaret malına eklenir.
Altın ile gümüşün nisabında, bunların bir cinsten bulunmaları şart değildir.
Binaenaleyh bir kimsenin bir miktar altını ile gümüşü bulunup da hepsinin kıymeti bir nisab miktarına, yâni 200 dirhem gümüşün değerine muadil bulunsa (1/40) nispetinde zekâtları lâzım gelir.
Meselâ bir kimsenin 100 dirhem gümüşü, yüz dirhem gümüş nispetinde de 10 miskal altını bulunsa, bunun için 5 dirhem 1/40 miktarı zekât lâzım gelir.
Bir kimsenin bir miktar altını, bir miktar gümüşü, biraz da ticaret malı bulunur ve hepsinin toplamı altın ve gümüş nisablarına baliğ olursa o surette verilmek lâzımdır.
Altın ve gümüşten başka, cins ve nisabları ayrı ayrı olan mallar birbirine katılmaz. Her cinsin zekâtı kendi nisabına göre verilir. Meselâ 35 koyunu, 25 sığırı, 4 devesi bulunan bir müslüman bu mallarının üzerinden bir yıl geçse dahi zekât vermekle mükellef değildir.
Ticaret mallarının her çeşidi birleştirilerek, meydana gelen nisabtan zekât verilir. (Bakkaliye malları, manifatura mağazasında bulunan mallar, eczanedeki ilâçlar, sebze ve meyva ticareti
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
. gibi.)
Zekâta tâbi malların değerinin yıl içinde zaman zaman artıp eksilmeleri her zaman muhtemeldir. Onun için sene başında ve ortasındaki değer nazar-ı itibara alınmaz. Mühim olan sene sonundaki kıymetleridir.
Meselâ sene başında ve ortasında nisabın altına düşse ve böylece onbir ay devam ettikten sonra onikinci ayda yine çoğalıp nisab miktarına ulaşsa, bunun zekâtını vermek icâbeder.
Bunun gibi, sene başındaki nisab miktarı mala, sene sonuna yakın ilâve edilen ziyade mal üzerinden ayrıca bir sene geçmesi düşünülemez. Ana para esastır, buna bağlı olarak diğer mallardan da sene geçmiş sayılır.
Sene tamam olunca o günkü râyice göre her çeşit malın toptan fiyatları yerinde tesbit edilerek değerlendirilir, zekât matrahı bulunur. Bu matrah nisaba ulaşırsa yüzde ikibuçuk nisbetinde zekât verilir.
Zekât için kameri yıl (354 gün) esas alınır.
Ticaret için alınıp satılan arsa ve dairelerin zekâtı, bedelleri üzerinden verilir. Zirâ elde edilen bu mülk ticaret malı gibidir. Ticaret için olmayan ev ve arsaların zekâtı yoktur.
Zekâtta asıl olan her cins maldan aynen vermektir. Ancak zekât olarak ayrılan malın kıymetini de vermek caizdir.
Meselâ bir kimse altının zekâtı için para veya gümüş verebileceği gibi, zâhire veya kumaş da verebilir. Koyunun kendisi verilebileceği gibi, aynı kıymette elbise veya buğday, arpa, pirinç ve un gibi yiyecek, giyecek maddeleri de verilebilir.
Bu hususta fakirler için daha faydalı ve lüzumlu cihet tercih edilmelidir.
Bir kimse zekât vereceği malın cinsinden değil de parasını vermek isterse o malın o günkü alış fiyatından hesap ederek vermelidir.
Zekât vermek için ayırırken veya verirken niyet etmek şarttır. Niyetsiz zekât nafile olmuş olur.
Zekât verilen kimselerin zekât olduğunu bilmesi şart değildir.

Ehli Hayvanların Zekâtı:
Senenin çoğunu ahırda geçiren hayvanlara Alûfe denir. Altı ay veya altı aydan daha az bir zaman dışında otlayanlar için zekât yoktur. Hususî otlaklarda mera parası verilerek yaydırılan hayvanlar da böyledir. Çift sürmek, yük taşımak ve et için beslenenlere de zekât lâzım gelmez.
Bu hayvanlar ticaret malı olarak elde bulundurulursa, ticaret malı zekâtına girerler. Kıymetleri itibariyle zekâtı verilir. Nisab adedi gözetilmez.
Üretmek, süt almak ve kuvvetlendirmek maksadıyla beslenip de senenin çoğunu kırlarda otlamak suretiyle geçiren hayvanlara ise Sâime denir.
İşte bu tarzda beslenen hayvanlar üzerlerinden sene aştığında zekâta tabi olurlar.

a) Koyun ve Keçinin Zekât Nisabı:
Koyun ve keçide nisab kırktır, kırktan noksan olursa zekât yoktur. Kırk koyun için bir koyun zekât verilir. Kırktan sonra yüz yirmi bir koyuna kadar zekâta tabi değildir. Yüzyirmibir koyundan ikiyüzbir koyuna kadar iki koyun, ikiyüzbir koyundan dörtyüz koyuna kadar üç koyun, tam dörtyüz koyun için de dört koyun zekât verilir. Sonra her yüz koyunda bir koyun daha verilir. Beşyüzde beş, altıyüzde altı
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
. gibi. Aradaki miktar zekâta tabi değildir. Verilecek koyun bir yaşını doldurmalıdır.
Keçi de koyun gibidir, bunlar bir cins sayılır. Erkek ve dişileri ayırt edilmez. Zekât nisabını tamamlamak için birbirine ilâve edilir. Meselâ otuz koyun ile on keçiden bir koyun zekât verilmesi gerekir.
Bu hayvanlar yalnız koyun veya keçiden ibaret bulunursa, koyun yerine keçi, keçi yerine koyun verilmez.
Bir yaşından aşağı olan kuzulara zekât düşmezse de, içlerinde bir tek bile büyük davar bulunacak olursa, bu küçük kuzular büyükmüş gibi sayılır. Zekât olarak da o büyüğünün verilmesi gerekir.

b) Sığır ve Mandanın Zekât Nisabı:
Sığırda nisab otuzdur, daha azında zekât yoktur. Otuz sığırdan kırk sığıra kadar zekât olarak bir yaşını doldurmuş erkek veya dişi bir buzağı verilir. Kırk sığırdan altmış sığıra kadar iki yaşını doldurmuş erkek veya dişi buzağı verilir. Altmış sığırdan ise birer yaşını doldurmuş iki buzağı verilir. Yetmiş olursa birisi bir yaşını doldurmuş buzağı, diğeri iki yaşını doldurmuş bir dana verilir. Seksende iki yaşını doldurmuş iki dana, doksan olursa bir yaşını doldurmuş üç buzağı verilir. Yüz olursa; ikisi birer yaşını doldurmuş, birisi iki yaşını doldurmuş üç dana verilir.
Sığır ile manda arasında fark yoktur, ikisi de bir cins sayılır. Karışık oldukları takdirde birbirine ilâve edilir.

c) Develerin Zekât Nisabı:
Develerin nisabı beştir. Beş deveden dokuz deveye kadar bir koyun, onda iki, on beşde üç, yirmide dört koyun verilir. Yirmi beşde iki yaşında bir dişi deve yavrusu verilir. Otuz beş deveye kadar bir şey verilmez, otuz altı olunca, kırk beşe kadar üç yaşında bir dişi deve verilir. Kırk altıda dört, altmış birde beş yaşında bir dişi deve verilir. Yetmiş altı olursa üç yaşında iki dişi deve, doksan birden yüz yirmiye kadar dört yaşında iki dişi deve verilir. Bundan sonra yüz kırk dörde kadar dört yaşında iki dişi devenin üzerine her beş devede bir koyun eklenir.

Ekin ve Meyvelerin Zekâtı (Öşür):
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde ekinleri ve meyveleri yaratanın kendisi olduğunu beyan buyuruyor:
"Çardaklı ve çardaksız cennet gibi üzüm bağlarını, tadları ve yemişleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, zeytin ve narları, birbirine hem benzer hem de benzemez bir halde meydana getiren hep Allah'tır." (En'am: 141)
Onlardan bir kısmı çardaklı olup, yüksek ağaçlar üzerine konulmuştur. Bir kısmı da çardaksız olarak, tarladaki hâliyle bırakılmıştır.
İnsanlar için meyve ve azık veren hurma ağaçlarını, yarattığı gibi; meyve ve tanelerinin rengi, tadı, hacmi ve kokusu farklı olan çeşitli gıda maddeleri veren türlü ekinleri yaratmıştır.
Allah-u Teâlâ bütün bu nimetleri yaratmasındaki ihsan ve iyiliği ortaya ko*****, bu nimetlerden faydalanmada helâl ve mubah oluşun asıl olduğunu belirtmek üzere şöyle buyuruyor:
"Herbiri mahsul verdiği zaman mahsulünden yiyin." (En'am: 141)
Buradaki emir mubahlık ifade eder. Bu tür meyveler yetişip olgunlaştığında herbirinin meyvesinden, hurmasından ve üzümünden yiyin.
Bununla beraber:
"Hasat zamanı devşirildiği ve toplandığı gün de hakkını verin." (En'am: 141)
Bağ, bahçe ve hububat gibi Allah-u Teâlâ'nın verdiği nimetlerden yemek mubah olduğu gibi, toplandığında da fakir fukaranın hakkını unutmamak gerekmektedir.
"İsraf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez." (En'am: 141)
Hepsini tasaddukta bulunup da, bunun sonucunda kendinizi muhtaç bir halde bırakmayınız, çoluk çocuğunuzun geçimini zorlaştırmayınız. Böyle yapmakla bu nimetlerin kadrini bilmemiş olursunuz. Çünkü israf eden kimseler, hakları yok ederler ve hadleri aşarlar.

Öşür:
İnsanın kazandığı malı zekât nisabına ulaşınca zekât farz olduğu gibi, topraktan alınan her türlü mahsulden, ağaçlardan alınan her türlü meyvelerden de "Öşr-i şer'î" adı ile zekât vermek farzdır.
Bu hususta diğer bir delil de şu Âyet-i kerime'dir:
"Ey inananlar! Kazandıklarınızın temizlerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan (Allah için) sarfedin.
Size verilirse göz yummadan alamayacağınız kötü ve değersiz şeyleri sakın vermeye kalkmayın. Biliniz ki Allah ganidir, övülmeye lâyıktır
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
."
(Bakara: 267)
İhsanda bulunanlara en güzel bir şekilde karşılığını verecektir.
Bugün bu emr-i ilâhî bilinmiyor veya bilinse de verilmesi ihmal ediliyor. Halbuki vermeyenler haram yemiş ve dolayısı ile de günahkâr olmuş olurlar.
Hatta öyle ki eğer bir kimse mahsul zekâtı olan öşürü vermeden ölürse, borçlu olduğu öşür miktarı terikesinden alınır. Diğer malların zekâtı öyle değildir, yani mirasçılar isterlerse verirler. Ölenin vasiyeti varsa o takdirde verilmesi gerekir.
Daha öşrü verilmemiş olan hububattan veya ağaç üstündeki meyvelerden yemek doğru değildir. Ancak öşrünü hesap edip ödemek niyetiyle yenilmesi helâl olur.
Öşür zekâtında itibar araziyedir, mal sahibine değildir. Bu bakımdan akıl ve büluğ şartı aranmaz, deli ve bunağın mahsulüne de farzdır.
Öşürde nisab şartı, aradan bir yıl geçmesi şartı da yoktur. Senede bir kaç mahsul alınsa bile, her defasında zekâtlarının fakir müslümanlara mutlaka verilmesi gerekir.
Azla çoğun farkı yoktur. Zira azdan az, çoktan çok verilir. Şu kadar var ki, çok bile olsa ev bahçesindeki meyve ve sebzeler için öşür verilmez.
Dağlardan ve kimseye âit olmayan dağ ağaçlarından toplanan meyvelerden de öşür verilir.
Toprağa bağlı ağaçlara zekât düşmez, meyvelerine düşer.
Sahibinin elinde olmayan her hangi bir sebeple mahsul yok olursa zekât kalkar.

Öşür Zekâtının Miktarı:
Bu hususta Resulullah -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Nehirlerle yağmur sularının suladıkları mahsullerde öşür (yani onda bir) alınır. Hayvanla sulanan mahsullerde öşrün yarısı (yani yirmide bir) alınır." (Müslim: 981 - Ebu Dâvud: 1597)
Hadis-i şerif yağmur ve nehir suları ile sulanan mahsullerden onda bir yani yüzde on öşür verilmesi icabettiğine, hayvanla sulananlarda ise meşakkat ve masraf daha çok olduğu için yirmide bir yani yüzde beş öşür verilmesi icabettiğine delildir.
Muaz bin Cebel -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh- şöyle buyurmuştur:
"Resulullah -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- bana, semâdan inen suyun suladığı mahsulden tam öşür (yani onda bir), âletle çıkarılan suyun suladığı mahsulden yarım öşür (yani yirmide bir) almamı emretti."
(Nesâî)
Fakat günümüzde masraflar çok değişmiştir. Suya para verilmekte, sulamak için motora, biçilmesine, dövülmesine masraf yapılmakta, yakıta, ilâca, gübreye, ameleye para verilmekte, bir ürünü elde etmek için kat kat masraf yapılmaktadır. Dolayısıyla bu durumlarda da yirmide bir yani yüzde beş vermek gerekir.
Bu, Ümmet-i Muhammed'e bir kolaylıktır. Veren vermiş, alan da almış olacak. Verene kolaylık, alana nimet olacak.
Hazret-i Ömer -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh-in oğlu Abdullah -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh- der ki:
"Babam Ömer, Nebat halkından buğday ve zeytinyağından öşrün yarısını (yani yirmide bir nisbetinde) alırdı. Bu davranışıyla kastı Medine'ye bunlardan çokça gelmesini sağlamaktı. Kıntiyye (denen buğday ve arpa dışında kalan nohut, mercimek, bakla nevinden tahıl) dan da öşür (yani onda bir) alıyordu." (Muvatta)

Zekât Düşen Mahsuller:
Buğday, arpa, pirinç, mercimek, nohut, darı, susam, fiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
. gibi hububat çeşitleri, baklagiller, kokulu bitkiler, gül, çay, tütün, şeker kamışı, şeker pancarı, bal, pamuk, yonca, karpuz, kavun, zeytin, hurma, salatalık, patlıcan, domates, soğan, sarımsak
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
. vb.

Arazinin Durumu:
Müslümanların ellerinde bulunan araziler hukuki yönden kısımlara ayrılmıştır.
1- Öşür Arazisi:
Bunlar, isteyerek müslümanlığı kabul edenlerin ellerindeki topraklarla, harp neticesinde zorla fethedilip ganimet olarak İslâm mücahidlerine taksim edilen ve mülkiyet olarak verilen arazilerdir. Bu arazilerden öşür adı altında zekât alınır.
2- Harac Arazisi:
Bunlar sulh yoluyla veya zorla fethedilip, eski gayr-i müslim sahiplerine veya başka gayr-i müslimlere mülk olarak verilen arazilerdir. Bu arazilerden harac adı altında vergi alınır. Bu topraklar öşre tâbi değildir.
Alâ bin Hadramî -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh-den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:
"Resulullah Aleyhisselâm beni Bahreyn'e veya Hecer'e gönderdi. Ben orada iki kardeş arasında müşterek olan bir bağdan vergi almak üzere giderdim. Kardeşin biri müslüman ise, onun payına düşenden öşür, müşrikten de harac alırdım." (İbn-i Mâce)
Demek oluyor ki müslüman olan kimse zekâtla, kâfir ise haracla mükelleftir.
Günümüzdeki müslümanların ellerindeki topraklar için "Öşrî" veya "Haracî" diye bir mesele kalmadığına göre; müslümanların ellerindeki toprakları geçmişteki durumuna göre değil de "Öşür arazisi" olarak kabul etmek gerekir.
Bu memleket İslâm beldesidir ve günümüzde bulunan araziler devlet tarafından halka mülk olarak verilmiştir. Zekât öşrî arazide gerekli olduğu gibi, haracî olan arazinin sahipleri müslüman oldukları zaman veya müslümanlar tarafından satın alındığı zaman artık o arazi haracî değil öşrî statüsüne girip zekâtının verilmesi gerekli olur.
Şehirlerin anası, nûr kaynağı belde Mekke-i mükerreme'dir. Fakat Allah-u Teâlâ Araplardan emaneti aldı Türklere verdi.
Nitekim Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmuştur:
"Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse, Allah onun yerine ileride öyle bir millet getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler." (Mâide: 54)
Resulullah Aleyhisselâm Hadis-i şerif'lerinde Türk milletini meth-ü senâ etti. Fatih Sultan Mehmed'i ve ordusunu övdü.
Resulullah -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz Vedâ hutbesinde buyurmadı mı?:
"Bu nasihatlarımı burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsinler. Umulur ki söz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sözü bizzat dinleyenden daha iyi anlar."
Onlar bütün güçleri ile Hazret-i Allah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a itaat ettiler.
İslâm dünyasında bir çok hizmetlerde bulundular. İslâm'ın yayılmasına çalıştılar. Bunca zaman halifeliği üzerlerinde bulundurdukları için İslâm'ın merkezi olmuş oldu.
Binaenaleyh zekât verildiği gibi öşür de vermek gerekir. Zekât farz olduğu gibi öşür de farzdır. Her ikisi de fakirin hakkıdır.

Madenlerin Zekâtı:
Altın, gümüş, bakır, nikel, demir, kurşun gibi ateşte eriyen madenlerden beşte biri zekât olarak çıkarılır ve geriye kalan beşte dördü arazi sahibinin veya sahibi yoksa bulanındır.
• Kireç, alçı, yakut, elmas gibi erimeyen madenlere zekât düşmez. Bunların tamamı sahibinindir, sahibi yoksa bulanındır.
• Su, tuz, zift, petrol
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
. gibi sıvı madenlerden de zekât alınmaz, tamamı arazi sahibine aittir. Ticarette kullanılanların gelirlerinin ticaret eşyası gibi zekâtı verilir.

Definelerin Zekâtı:
Üzerinde müslümanlara âit bir yazı veya işaret olan defineler yitik hükmüne girerler. Bunları bulanlar fakir iseler kendilerine harcarlar, değilseler fakirlere verebilirler.
• Üzerinde müslüman olmayan milletlerin işareti olan defineler beşte bire tâbidir. Beşte dördü arazi sahibine, arazinin sahibi yoksa bulana ait olur.
• Bir kimse kendi mülkünde define bulursa tamamı kendisine ait olur, beşte bir zekâtı yoktur.
• İnci, mercan, balık
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
. gibi denizden çıkarılan şeylere zekât düşmez. Ticaret için kullanılırsa zekâtı verilir.

D) Zekât Kimlere Verilir?
Zekât verilecek sekiz sınıf Kur'an-ı kerim'de belirlenmiştir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Zekâtlar: Allah'tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, onu toplayan memurlara, kalbleri müslümanlığa ısındırılacaklara verilir; kölelerin, borçluların, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğrunda sarfedilir. Allah bilendir, hakîmdir." (Tevbe: 60)
Allah-u Teâlâ her şeyi ve herkesin durumunu, derecesini, neye hakkı olup neye olmadığını bilir. Her şeyi yerli yerine koyar.
Resulullah -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz Yemen halkına vali olarak gönderdiği Muâz bin Cebel -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh-e şu talimatı vermiştir:
"Onları, Allah'tan başka tapacak ilâh olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğumu tasdik etmeye çağır. Bunu yaparlarsa, Allah'ın her gün beş vakit namazı farz kıldığını onlara bildir. Bunu da yerine getirirlerse, Allah'ın onlara zenginlerinin mallarından alınacak ve yoksullara dağıtılacak zekâtı farz kıldığını bildir." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 686)
Zekât verilmeye hak kazanan sekiz sınıf:

1. Fakirler:
Sahip olduğu malı ve elindeki parası nisap miktarını doldurmayan muhtaç kimselerdir. Bu gibi kimselere, meskenleri de olsa iş ve güçleri de olsa zekât verilebilir.
Nice fakirler vardır ki zengin görünümündedirler, muhtaç durumda olduklarını gizlerler.
Nitekim bir Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Onlar yüzsuyu dökmediklerinden, durumlarını bilmeyen onları zengin sanır. Onları simâlarından tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler." (Bakara: 273)
Bunları tanımak müminlerin ferasetine bırakılmıştır.

2. Düşkünler:
Günlük yiyecekleri olmayacak kadar aşırı derecede düşkün kimseler.
Bir Âyet-i kerime'de onlar için:
"Yere serilmiş miskin." (Beled: 16)
İfadesinin kullanılması, bu gibi kimselerin son derece yoksulluk ve sıkıntı içinde bulunduklarına işaret etmektedir.
Miskinlik, fakirlikten daha aşağı bir durumda olmak mânâsına gelir. Dışarıdan bakıldığı zaman da belli olan kişi demektir.
Hasılı, zekât herşeyden önce fakirler ve düşkünler içindir.

3. Zekât Memurları:
Bunlar zekâtları toplamak için görevlendirilen memurlardır. Tahsildarların, kâtiplerin, koruyucuların, hâsılı bütün bu işlerde görevli olarak çalışanların hizmetleri karşılığı olarak bu zekâtlardan ücretleri verilir. Onların yaptıkları bu gibi hizmetler, sonucu itibariyle fakirlerin ihtiyaçları yönünde yapılmaktadır.
Günümüzde ise zekât memuru yoktur.

4. Kalpleri İslâm'a Isındırılmak İstenenler:
Resulullah -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz Mekke'nin fethinde yeni İslâm'a girmiş bazı kimselere zekâttan pay vermiştir. Bunların içinde henüz İslâm'a girmeyenler de vardı.
Bunlardan bazıları Hazret-i Ebu Bekir -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh-in hilâfeti zamanında yine zekâttan hisse almak için geldiklerinde Hazret-i Ömer -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh- "Bu, Resulullah Aleyhisselâm'ın sizi İslâm'a ısındırmak için verdiği bir şeydi. Bugün ise Allah dini, size ihtiyaç olmayacak derecede yükseltti." buyurdu. Başta Hazret-i Ebu Bekir -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh- olmak üzere bütün Ashab-ı kiram bunu muvafakat ettiler.

5. Köleyi Kölelikten Kurtarmak İçin Harcama Yapılması:
Gerek kölenin bizzat kendisine, gerekse köleyi satın alıp azad edecek kimseye verilebilir.
Fakat günümüzde bu sınıf fiilen bulunmamaktadır.

6. Borçlarını Ödeyemeyecek Durumda Olan Borçlular:
Borcu yüzünden darda bulunan kimseye zekât vermek, borçsuz fakire vermekten daha faziletlidir.
Şu kadar var ki, Allah-u Teâlâ'nın nehyettiği fâiz, içki, kumar gibi haramları işleyerek borçlu düşenlere asla zekât verilmez.

7. Allah Yolunda Savaşa Katılmak İsteyenler:
Allah-u Teâlâ'ya itaat ve hayır yolunda bulunan herkes, ihtiyaç sahibi ise bu sınıfa girer. Böylece Allah yolunda cihad eden ve hayır işlerine koşturan kimseler desteklenmiş olur.
Allah için ilim öğrenen kimseler de bu sınıfa girerler.

8. Yolda Parası Bitip, Memleketine Gidemeyecek Duruma Düşmüş Olan Yolcular:
Kendi memleketlerinde zengin de olsalar, yolculuk sırasında muhtaç duruma düşenlere, gideceği yere ulaştıracak kadar zekât verilebilir. Ancak böyle bir yolcunun, mümkünse zekât yerine borç alması daha hayırlıdır.
• Bir kimse zekâtını bu belirtilen sınıflardan herhangi birine verebileceği gibi, ikisine üçüne veya hepsine dağıtabilir.
Zekât yakınlık sırasıyla önce yakın akrabaya, erkek kardeşlere, kız kardeşlere ve bunların çocuklarına, amca-hala ve bunların çocuklarına dayı ile teyzeye ve bunların çocuklarına, sonra diğer yakın akrabalara, komşulara, meslektaşlara, bulunduğu mahalle, kasaba ve şehir fukarasına, sonra diğer şehirlerdeki müslümanlara verilmesi daha sevablıdır.
Aynı zamanda aldığı parayı isyân ve israf yolunda sarfedecek olan kimselere vermemek, fukaranın işine yarayacak surette vermek, borçlu olanları borçlu olmayanlara tercih etmek efdâldir.

E) Zekât Kimlere Verilmez?
Ana-baba, dede ve ninelere, oğul, kız ve torunlara, karı veya kocadan herbiri diğerine, zekât vermekle mükellef bulunanlara, gayr-i müslim fakirlere zekât verilmez.
Zekât verilmesi câiz olmayan kimselere bile bile zekât vermek, verilmemiş hükmündedir.
Resul-i Ekrem -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Malının zekâtını zekât düşmeyen kimseye veren, zekât vermemiş gibi olur." (Tirmizî)
Fâsık olanlara zekât verilemeyeceği gibi, dinde bölücülük yapanlarada zekât verilmez.
Çünkü bir başka Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:
"Fâsığa ikram eden kimse İslâmiyet'in yıkılmasına yardım etmiş olur." (Münâvî)
Zekât fakirin hakkıdır. Bunlar ise fakirin boğazındaki lokmayı alıyorlar, süse lükse harcıyorlar.

F) Zekâtın Ödenmesi:
Bir müslüman sahip olduğu zekât malının miktarını bir yere yazmalı, zekâtın mutlaka hesabını yapmalıdır. Hesabı yapıldıktan sonra da belki boşluk kalmıştır diye fazla vermelidir. Saçıp savurmak da doğru değildir. Birden verirse, yarın veremeyecek hâle gelinebilir.
Zekât verecek olan bir kimse, sene dolmadan evvel zekâtını verebileceği gibi, gelecek bir kaç senenin zekâtını da önceden verebilir.
Senenin dolmasını beklemeden, zekât niyetiyle mübrem ihtiyaçlılara ödemede bulunmak daha iyidir. Verdikçe kaydedilir, sonunda hesabı yapılır. Fazla çıkarsa gelecek senenin zekâtına sayılır, az ise tamamlanır.
Diyeceksiniz ki Ramazan-ı şerif'te vermek daha çok sevaplıdır. Ramazan-ı şerif'te herkes veriyor. Sen yapacağını Allah için yap, rızâyı gözetle, ötesini bırak. İhtiyaç zamanında ver, yeter ki ver
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
.

G) Zekâta Âit Bazı Meseleler:
Zekât, fakir borçludaki alacağa sayılmaz.
Başka birinden alacağı olan kimse, alacağını aldığı vakit, geçen seneler için zekâtını verir.
Akrabaların fakir çocuklarına verilen bayram bahşişleri bile, niyet ile zekât yerine geçer. Yalnız çocuklar kâr ve zararı ayırt edebilecek yaşta olmalıdırlar.
Bir kimse, hanımının başka kocadan olan fakir çocuklarına zekât verebilir.
Zekât hesabedilirken kadının malı erkeğin malına ilâve edilmez.
Zekât fakirlere helâldir. Zenginin zekât alması ise haramdır.
Fâiz alandan da fâiz verenden de zekât alınmaz.
Borcun kul borcu olması gerekir. Yoksa kefâret, adak ve Hacc'ın farz oluşu gibi borçlar zenginin zekât vermesine mani değildir.
Vergi borçları, borç hükmündedir. Nisabdan düşülür.
Senetlerin veya çeklerin hepsi alacak veya borç hükmündedir.

H) Zekâta Âit Bazı Edepler:
• Zekâtı gönül hoşluğu içinde ayırıp vermelidir.
• Kazancın en helâlinden ve en hayırlısından vermelidir.
• Zekâtı gizli olarak çıkarıp vermek daha faziletlidir. Çünkü bu durum gösterişten uzaktır.
• Zekâtı vermekte acele etmelidir. Çünkü Allah-u Teâlâ'nın emirleri, acele yerine getirilmesi gereken işlerdendir.
• Fakirliğini gizli tutanları, hastalıklı ve âilesi kalabalık olanları, zâhid ve takvâ sahibi kimseleri bilhassa arayıp bulmak gerekmektedir.
Bir çok Aşevleri'nde fakirlere aş dağıtılmaktadır:

Aş Kimlere Verilir?
• Zâhid ve takvâ sahibi olanları,
• Fakirliğini gizli tutanları,
• Hastalıklı ve âilesi kalabalık olanları bilhassa arayıp bulmak lâzımdır.

Aş Kimlere Verilmez?
• Fâiz alana ve verene,
• Süslü lükslü hayat sürene,
• Keyf için evine televizyon alana aş verilmez.
• Fâsıklara da verilmez, zira verilirse fıskının artmasına vesile olur.

I) Devlete Verilen Vergi Zekât Yerine Geçmez:
Vergi kesinlikle zekât yerine geçmez. Çünkü her ikisinin gayeleri, sarf edilecek yerleri, miktarları birbirinden apayrıdır.
Zekâtın devlet eliyle alınması:
"Onların mallarından zekât al." (Tevbe: 103)
Âyet-i kerime'si ile ifade edilmiştir.
Asr-ı saâdet'te zekâtlar Resulullah -sall
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u aleyhi ve sellem- Efendimiz'e ve onun görevlendirdiği memurlara verilirdi. Ondan sonra halife olan Hazret-i Ebu Bekir -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh-e veya tayin ettiği memurlara, Hazret-i Ömer -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh- devrinde de yine kendisine veya zekât memurlarına veriliyordu.
Hazret-i Osman -radiy
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
u anh-in hilâfeti zamanında da aynı şekilde devam etmişse de, onun şehid edilmesinden sonra müslümanların bir kısmı zekâtını devlete vermekte devam ettiler, diğer bir kısmı da kendileri dağıtmaya başladılar. Bu uygulama o günden bu güne kadar bu şekilde devam edegelmiştir.
Binaenaleyh İslâm devletinde toplanan zekâtlar Beytülmâl'e konulur, devlet üzerine aldığı fakirin hakkını yine fakirlere sarfeder, Tevbe sûre-i şerif'inin 60. Âyet-i kerime'sinde tesbit edilen yerlere harcar. Zekât her şeyden önce bir ibadettir ve dinin gereğidir. Bu ibadet dinin emrettiği şekilde yapılır.
İslâm yaşanmıyorsa bu durumlar nazar-ı dikkate alınmadığı için, verilen vergiler hâliyle zekât yerine geçmez. Günümüzde her hâlükârda malın zekâtını çıkarıp vermek, mal sahiplerine âit bir vecibe durumuna gelmiştir.

İ) Fıtır Sadakası (Fitre) ve Kurban:
Aslî ihtiyaçlardan başka en az nisab miktarı bir mala sahip olan her müslümanın vermesi vâcip olan ve yiyeceklerle takdir edilen bir sadakadır.
Fıtır sadakasının vâcipliği Ramazan bayramı sabahı, sabah vaktinin girmesi ile başlar. Ancak bayramdan önce vermek câizdir. Böylece yoksullar bununla, bayram namazından çıkmadan önce ihtiyaçlarını karşılamış olurlar. Bayramdan sonraya bırakılması ile bu sadaka düşmez, kaza edilmesi gerekir.
Nisabdan murad, 200 dirhem (561.2 gram) gümüş veya 20 miskal (80.18 gram) altın veyahut bunların kıymetlerine muâdil bir maldır.
Bunda nisabın büyüyücü, artıcı olması ve üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir.
Her zekât veren mükellefe fıtır sadakası vermek vâcip olduğu gibi, zekâtta nisaba girmeyen bazı mallara sahip olan kimselere de fıtır sadakası vâcip olur.
Meselâ bir kimsenin aslî ihtiyaçları dışında nisab miktarı değerinde fazla eşyası, ihtiyaç dışı ev ve arazisi olursa, bunların üzerinden bir yıl geçmese bile zengin sayılır. Fıtır sadakası vermesi gerekir. Çünkü bu sadakada nisab için ticaret niyeti aranmaz.
Fitre, verileceği yerler bakımından her durumda zekâtın benzeridir. Bir kimse eşine, anne-babasına, çocuk ve torunlarına fitresini veremez.
Kurbanın nisabı da fıtır sadakasının nisabı gibidir. Bu gibi kimselerin kurban kesmeleri vâciptir.
Bir kimsenin kurban kesmesi için bütün vakitlerinde zengin olması şart değildir. Kurban Bayramı günlerinin başında veya sonunda zengin bulunması kurbanın vücubu için yeterlidir.


 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
onemli, ramazani, serif, zekat, önemli, şerif


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ramazan ayında her gün Yasin-i Şerif “Her derde deva” Amelia Dualar 0 02 Ağustos 2014 20:31
Rüyada zekat almak veya zekat vermek Violent Rüya Tabirleri 0 20 Mart 2014 20:40
Bilinmesi ve Uygulanması Gereken 40 Önemli Hadis-i Şerif Violent Hadis-i Şerifler 0 16 Kasım 2013 20:32
Zekat Kimlere Verilir? Zekat Verilecek Yerler Nerelerdir? Sevda Genel İslami Konular 0 02 Ağustos 2013 20:25
Ramazan-ı Şerif'e Merhaba .. BaRoN İslamiyet 1 23 Ağustos 2009 00:51