Aynı âyet veya onu takip eden âyetler arasında geçen bazı özel tabirlerin yeniden zikredilmesi, bazılarınca o tabirin tekrarı olarak anlaşılmıştır.
Buna misal olarak, Meryem Sûresi 41-45'inci âyetlerinde geçen "babacığım" lâfzı verilir:
Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi. Bir zaman o babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın? Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım. Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah'a âsi oldu. Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum.
Bu görüşe göre, âyetlerde geçen anahtar kelime "babacığım" lâfzıdır. Onun için, sık sık ona dikkat çekilmektedir.
Oysa, siyaktan anlaşıldığı üzere, kıssada mihver; tevhidi, nübüvveti ve haşri konu edinen Meryem Sûresi'nin konu bütünlüğü içerisinde Hz. İbrahim'in tevhide çağrısıdır. Bu çağrıda taklidin bırakılıp tefekküre ve istidlâle tabi olunması istenmektedir. Baba, burada sadece kıssanın bir figürüdür. Dolayısıyla, "babacığım" lâfzının seçilmesi bir çok hikmete mebnidir. Bunlardan, baba-oğul diyalogu içerisinde hitap edebi, baba-oğul ilişkisinde olması gereken sevgi tezahürü, davetin kat’i ve sert üslûpla değil yumuşak ve nezaket içerisinde olması gerekliliği
vb. hikmetler sayılabilir. Kur'ân, bu kıssadan hareketle, umumi mânâda sosyal hayat içerisinde ve hususi mânâda akraba ilişkilerinde nezaketi esas alan böyle bir hitap şekli tavsiye etmektedir. Buna, tekrar yerine, babasına karşı acıma, şefkat ve aynı zamanda muhabbet hisleri taşıyan bir oğulun, onu İlâhî azaptan kurtarma adına sa'y ve gayretleri denebilir. Diğer yönden, kıssada cereyan eden davetin bir defaya ve zamana mahsus olmayıp, değişik vesilelerle vuku bulmuş olması ihtimali, hattâ gerçeği de göz ardı edilmemelidir.