IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 19 Nisan 2022, 20:11   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Gönlü Dergâh Hâline Getirmek




Bir zamanlar, hayatın sadece zâhirinde takılı kalmayan, hadiselerin görünen kısmından ziyâde, derûnundaki hakikatleri temâşâ etme gayretiyle hareket eden, hikmet ehli, yaşlı bir tahta oyma ustası yaşarmış.

Bu ustanın da, hayata dâimâ karamsarlıkla bakmayı huy edinmiş, her şeyden şikâyet eden ve hiçbir zaman memnun olmayan ham bir çırağı varmış. Öyle ki, ustası ne kadar güleryüzlü ise, çırak o kadar abus çehreli; ustası ne kadar cömert ise, çırak o kadar cimri; ustası ne kadar yardımsever ise, çırak da o kadar bencilmiş.

Günlerini, dünyaya gelişin imtihan hikmetine binâen olduğunun idrâkinden uzak olarak geçiren bu çırak, başına gelen en küçük sıkıntıda bile yüzünü buruşturup şikâyet edermiş. Hayat onun için sanki sırf kötülüklerden, sıkıntılardan, acılardan, dertlerden ve mutsuzluklardan ibâretmiş.

Hikmet ehli olan ustası, bir gün bu çırağına güzel bir ders vermek istemiş. Onu, bakkala tuz almaya göndermiş. Âdeti olduğu üzere çırak da söylene söylene denilen şeyi yapmış. Ustasının yanına geldiğinde “şimdi tuzun ne gereği vardı ki sanki!” gibisinden bir tavırla tuzu ustasının önüne koymuş.

Usta, çırağını bir müddet süzdükten sonra, sert bir üslûb ile bir avuç tuzu bir bardak suya döküp karıştırmasını söylemiş. İşin nereye varacağını henüz anlamayan çırak, yine suratı bir karış asık bir şekilde söyleneni yapmış. Ustası üslûbunu biraz daha sertleştirerek; “Şimdi de yanımda çırak olarak devam etmek istiyorsan o suyu iç!” diye emretmiş. Çırak önce şaşırmış. Sonra kaşlarını çatmış. “Bir bardak tuzlu su nasıl içilir ki usta!?” diye söylenmiş. Lâkin ustasının daha evvel hiç görmediği sert bir yüz ifâdesiyle kendisine hitâb etmesinden dolayı, zorlanarak da olsa bardaktan az bir yudum almış. Almasıyla da yüzünün şeklinin değişmesi ve suyu tükürmesi bir olmuş. Bu hâdise üzerine ustasının da yüzündeki sertlik, birden tatlı bir tebessüme dönüşmüş. Sonra çırağına sormuş:

“–Tadı nasıldı?”

Çırak, kızgınlıkla şöyle cevap vermiş:

“Tuzlu, hem de çok tuzlu! Zehir gibi…”

Usta, tebessümüne devam ederken elinden tuttuğu çırağı bu defa köyün kenarındaki tatlı su gölünün kıyısına götürmüş. Az evvelki yaptığını burada da yapmasını söylemiş. Çırak da bir avuç tuzu göle atıp sonra da gölün tatlı suyundan kana kana içmiş. O, ağzının kenarlarından akan suyu eliyle silerken ustası tekrar sormuş:

“–Tadı nasıldı?”

“–Bal gibi tatlı!” diye karşılık vermiş çırak. Ustası devamla:

“–Peki, tuzun tadını hiç alabildin mi?” diye sorunca çırak şöyle cevaplamış:

“–Hayır! Tuzun tadını almadım. Tuz sanki gölün içinde kayboldu.”

Bunun üzerine hikmet ehli usta, suyun yanında diz çökmüş olan çırağının yanına oturmuş ve ona ömrü boyunca unutamayacağı şu dersi vermiş:

“–Pek değerli evladım! Hayatımızdaki dertler, sıkıntılar, ıztıraplar tuz gibidir; ne azdır ne de çok. Bunların miktarı hep aynıdır. Ancak, bu sıkıntıların kişiye ne kadar tesir edeceği, onun neyin içine konulacağına bağlıdır. Bir sıkıntın, ıztırabın olduğunda yapman gereken şey gönül dünyanı genişletmek ve duygularını zenginleştirmektir. Bardak olmayı bırakıp göl olmaya çalışmaktır. O anda göremesen bile, o sıkıntıların sonucundaki güzellikleri görebilmektir.”

***

Hayatı âhiret penceresinden seyredebilen bir mü’min, nâil olduğu lûtuf ve ihsanların yanında, başına gelen belâ ve musibetlerin de bir imtihan hikmetine binâen olduğunu bilir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

“…Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz…” (el-Enbiyâ, 35)

Mesela Cenâb-ı Hak kuluna zenginlik verir, malı içerisinde yetim ve yoksulun hakkı olan kısmı nasıl sarf ettiğini kontrol eder. Kuluna fakirlik verir, zor durumda nasıl bir gönül teslimiyeti taşıdığına bakar. Kuluna hastalık verir, tevekkül ve sabrını ölçer. Kuluna halkın idâresini verir, emri altındakilerin hak ve hukukuna ne derece riâyet ettiğine, yetim, yoksul ve fakire nasıl kol kanat gerdiğine bakar.

Kula düşense, toplumdaki âhenk ve nizâmın hangi mevkîsinde olursa olsun, dâimâ Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmek ve gönül huzurunu muhâfaza edebilmektir. Âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere:

“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır…” (el-Mülk, 2) hakikatini hiçbir zaman unutmamaktır.

Nitekim mü’min, kâmil bir îmâna sahip olduğu ölçüde karşılaştığı sıkıntıları hafif atlatır. Hattâ gönlü aşk ile dolu olan bir kul, Rabbinden gelen her şeyi, sevgisi nispetinde kucaklar. Kendisine bir nîmet bilir.

Mevlânâ Hazretleri’nin ifâdesiyle:

“Bir dosta, dostun cefâsı nasıl ağır gelir? Cefâ ve ızdırap bir şeyin içi gibidir. Dostluk onun kabuğuna benzer. Dostluğun belirtisi belâlardan, âfetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dost altın gibidir. Belâ ise ateşe benzer. Hâlis altın ateş içinde saf bir hâle gelir.”

Meselâ Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, İslâm dâvâsını kutlu bir sancak gibi gönül burçlarına taşıma gayretindeyken, zaman oldu hakaret yedi, dışlandı, zaman oldu taşlandı. Fakat O merhamet ummânı böylesine zor bir durumda dahî Cenâb-ı Hakk’a şöyle ilticâ etti:

“…Ey merhametlilerin en merhametlisi! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnet ve belâlara aldırmam!..”(İbn-i Hişâm, II, 29-30; Heysemî, VI, 35; Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7)

Velhâsıl mü’min, hidâyet nimetinin tefekküründe derinleşerek dâimâ huzur hâlinde olmalı ve Cenâb-ı Hakk’ın kendisine ihsân ettiği nîmetleri hayır ve hasenat yolunda sarf etmelidir. Zira o hidâyet nimeti, öyle bir zenginliktir ki, sahibine kabirde nûr, âhirette de ebedî bir surûr olacaktır.

Bu sevinç mukâbilinde de, dünyada ayağına takılan çakıl taşlarına aldırış etmemeli, mâruz kaldığı sıkıntılara “Yâ Rabbi, bu Sen’dendir” demek sûretiyle sabretmelidir. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu beyânını hiçbir zaman unutmamalıdır:

“Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar Müslümanın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesîle kılar.”(Buhârî, Merdâ, 3; Müslim, Birr, 49)

Cenâb-ı Hak bizleri, hakkında takdir edilmiş olanlara râzı olarak rızâsını kazanan sâlih kulları zümresine ilhâk eylesin…

Âmîn…

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
islam


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
IF - 11. Hafta Polemiği: IRC Sunucularını Daha Güzel Bir Ortam Haline Getirmek İçin Fikirleriniz Nedir? Gülümse Haftanin Polemigi 3 04 Mart 2022 19:32
Hedefimiz THY’yi dünyanın en büyük filosuna sahip uçak şirketi haline getirmek AttackMan Haber Arşivi 0 09 Ocak 2018 19:31
Gönlü Dergâh Hâline Getirmek EmekTar İslamiyet 0 06 Aralık 2017 20:34
Dergah Ne Demektir? - Dergahın Anlamı Nedir? Kaf_Dağı Dini Sözlük 0 05 Haziran 2016 12:10