IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 04 Şubat 2018, 17:24   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ağrıdağı Efsanesi




Yaşar Kemal Ağrıdağı Efsanesi


Bir bahar günü, Sorik Köyünde yaşayan Ahmet’in kapısında dizginleri sırma işlemeli, gümüş eyer ve üzengili, eyerin altındaki keçe belemenin üzerine güneş sureti ve hayat ağacı işlenmiş, uzun, iri bir at belirmişti. Atı gören Sofi ilk olarak Ahmet’e ünlü bir aşiret ya da oymaktan büyük bir misafir geldiğini düşündü. Oysa Ahmet hiçbir şeyden habersiz kaval çalıyordu. Kavalın sesi kesilince Sofi, Ahmet’in misafirinin olmadığını öğrendi. At bir başına kapısına gelmişti. O halde o Ahmet’in kısmeti, haktan gelen armağandı. Ama öncesinde atı aşağı yola bırakıp geri dönmeli, eğer at geri dönerse bunu üç kere daha tekrar etmeliydi. Ahmet’in her denemesinde at geri döndü. Gelenekler açıktı, artık at onundu, sahibi kim olursa olsun kellesini verir ama atını veremezdi. Altı ay boyunca atın eski sahibinden haber çıkmadı. Derken bir gün Beyazıt Paşası Mahmut Han’ın adamları Ali’den atı geri almaya geldiler. Ahmet, atın yadigâr olduğunu, hiçbir şekilde iade etmeyeceğini kesin bir dille belirtti. Cevabı duyan Paşa geleneği bilmesine rağmen dağlı parçası olarak gördüğü Ahmet’in tavrı karşısında öfkeden delirdi. İlk olarak dostu olan Kürt Beylerini saraya çağırdı. Kürt Beyleri Ahmet’in haklı olduğunu bilmelerine rağmen Paşanın karşısında suskun kaldılar ve Ahmet’e elçi gönderdiler. Ahmet bana mısın demedi. Kürt Beylerinden umduğunu bulamayan Paşa, askerlerini ve Kürt Beylerini yanına alarak Ahmet’in köyüne gitti. Köyde tek bir can yoktu. Ateşe verdirdiği evlerin birinden sadece Sofi çıktı. Sofi elleri bağlanıp, boynuna lale geçirilerek zindana gönderildi. Bu arada Paşa, askerler ve beyler Ağrıdağı eteklerindeki diğer köylere tek tek gidiyor, hepsini Sorik gibi bomboş buluyorlardı. Deliren, sararıp solan Paşa, kış gelmesine rağmen umutsuzca dağlıları arıyordu. Durumun vahametini anlayan beyler kendi aralarında anlaşarak Paşa’ya Beyazıt’a dönmesini, üç-dört aya varmadan atı, Ahmet’i ve köylüleri bulup kendisine teslim edeceklerin söylediler. Paşa’nın yapacak başka bir şeyi yoktu. Saraya geri döndü, beklemeye koyuldu. Bu arada zindanda yatan Sofi’ye, Paşa’nın kızlarından biri olan Gülbahar her gün gizlice kendi elleriyle yaptığı yemekleri götürüyor, Sofi de ona kavalıyla Ağrıdağı’nın öfkesini çalıyordu. Günlerden bir gün Ahmet’in, atın ve köylülerin Şemdinli’de olduğu haberi geldi. Milan Beyinin oğlu Musa Bey oraya giderek Paşa’nın kendisiyle sadece tanışmak istediğini, köylülerin de köylerine geri dönmesini istediğini anlattı. Sofi’nin durumunu öğrenen ve Musa Bey’in içtenliğine inanan Ahmet saraya gitti. Paşa hem Ahmet’i hem Musa Beyi kandırmış, ikisini de Sofi’nin yanına zindana attırmıştı. Kızı Gülbahar’a da Sofi’den uzak durmasını kesin bir dille emretmişti. Ancak Gülbahar, Ahmet’in çaldığı Ağrıdağı öfkesini duyduğunda onunla tanışmak için büyük bir arzu duydu. Kendisine sevdalı Zindancıbaşı Memo’ya tüm ziynet eşyalarının olduğu kese karşılığında onu Ahmet’le görüştürmesini teklif etti. Memo keseyi almadı, sadece anahtarları uzattı. Gülbahar’la Ahmet zindanın kulesinde el ele sabahın ilk ışıklarına kadar durdular. Bu buluşma birkaç gün sürdü. Paşa da onlara kırk gün mühlet vermiş, atı geri getirtmezse hepsinin başını vurduracağını söylemişti. Bir çıkmazın içindeki Gülbahar yardım için çok sevdiği kardeşi Yusuf’a gitti. Yusuf çok korkmuş, ondan vazgeçmesini istemişti. Gülbahar son çare olarak Demirci Hüso’ya başvurdu. Hüso onu Kervan Şeyhine gönderdi. Kervan Şeyhi, mührünü Hüso’ya atı getirmesi için verdi. Hüso da atı dağlardan geri getirdi. Bu mutlulukla Gülbahar ve Ahmet birlikte oldular. Fakat sevinçleri boşunaydı. Paşa, atın kendisinin olmadığını iddia ederek kararını uygulayacağını açıkladı. Gülbahar son çare Memo’ya giderek onları serbest bırakması karşılığında ne isterse yapacağını söyledi. Memo, Gülbahar’ın saçından birkaç tel karşılığında hepsini bıraktı. Sabah olup, cellatlar geldiğinde Memo tutsakları bıraktığını söyledi ve kendini kalenin burcundan aşağı attı. Bütün bu olaylar Yusuf’un korkularını daha da arttırdı. Babasına bildiği her şeyi anlattı. Paşa da kızını zindana attırdı. Bu haber tüm Ağrıdağı’na yayıldı. Ağrı, Erzurum, Van, Kars ve Erzincan’daki tüm halk sessizce saraya yürüyüp Gülbahar’ı zindandan çıkardılar. Gülbahar ile Ahmet’i Hoşap Kalesi Beyine götürdüler. Hoşap Beyi geleneklere uyacak, onları hiçbir şekilde Paşa’ya vermeyecekti. Akşam olduğunda Ahmet yatağa, ikisinin arasına kılıcını koydu. Bu durum günlerce sürdü. Ne yapacağını şaşıran Paşa da en sonunda durumdan kurtulmak için Ahmet’i hiçbir insanın çıkamadığı Ağrı’nın en tepesine çıkması ve orada ateş yakması karşılığında affetmeye razı geldi. Aynı kalabalık tüm bunları izlemek için sarayın etrafında toplandı. Dört gün sonra Ağrıdağının tepesinde ateş görüldü. Sabahleyin de Ahmet döndü. Gülbahar’la birlikte Küp Gölünün üzerindeki mağaraya kadar at sürdüler. Ne yolda, ne de mağaraya ulaştıklarında tek söz ettiler. Gülbahar artık daha fazla dayanamıyordu. Ne olduğunu öğrenmeliydi. Ahmet, Memo’nun onları neyin karşılığında serbest bıraktığını sordu. Gülbahar, ne isterse vereceğini söylediğini ama onun hiçbir şey istemediği karşılığını verdi. Gece olduğunda Ağrıdağı kendi depremini yarattı ve Ahmet Küp Gölü sularında yitip gitti.

Okurun karşısına ilk olarak 1970’te çıkan Ağrıdağı Efsanesi, mitolojik öğelerin halk edebiyatıyla birleştiği bir aşk destanıdır. Dönemin kültürü, gelenek ve görenekleri, siyasi yapısı, bölgenin coğrafi özellikleri, insan psikolojisi bu destanın satır aralarında yatan gizli bir hazine niteliği de taşımaktadır. Sade ve akıcı diliyle 1970’den bugüne Türkiye’de ve dünyada artan okur sayısıyla Ağrıdağı Efsanesi, 1975’te Memduh Ün’ün yönetmenliğinde beyazperdeye de aktarılmıştır.

__________________
Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden..
BiLki "
yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana
En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü..
Bu dünya "
üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe
ELbet "
bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..!
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
kitap


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Mem-u Zin Efsanesi oneofgirl Tarih 0 25 Temmuz 2013 23:06
Yediyaman Efsanesi YapraK Tarih 0 19 Eylül 2009 03:15
Van Efsanesi noLove Tarih 1 06 Nisan 2009 02:02
60'lar Efsanesi Collettivo Kültür ve Sanat 0 21 Eylül 2008 01:03
Tıp Efsanesi.. PopSy Fıkra 2 08 Ağustos 2008 04:29