IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 04 Ağustos 2008, 10:30   #1
Çevrimiçi
Yardımcı Admin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
'Anlatıcılığı annemden öğrendim'




Ahmet Ümit yeni kitabı 'Olmayan Ülke'nin kökeninin annesi olduğunu söylüyor: 'Masal Masal İçinde' alıp başını yürüyünce annemin dizinin dibine oturdum yeniden, 'Anne bana bir masal anlat' diye. 'Olmayan Ülke'nin kökeni annemdedir. Ama masalın orijinali insanların zaferiyle bitiyordu, değiştirdim

Ahmet Ümit, artık epey tanınan ve sevilen bir yazar. Son bir kaç ay içinde Kütüphaneciler Derneği'nden Ankara Hukuk Fakültesi ve Galatasaray Üniversitesi öğrencilerine pek çok kişi yılın yazarı olarak onu seçti. Bu arada Ahmet Ümit'in daha önce okuyup pek sevdiğimiz masal kitabı 'Masal Masal İçinde'ye kardeş geldi. Onunla buluşup geçen ay çıkan yeni masal kitabı 'Olmayan Ülke'yi konuştuk.
'Masal Masal İçinde' diye bir kitap yazdın 1995'te, çok beğenildi.
Evet ilk masal kitabımdı. Yayınlanmasının üzerinden 13 yıl geçti ama hala en çok satan kitaplarımdan. Birçok ilköğretim okulunda okutulur. Ayrıca Kore'de yayımlandı. Kore öğretmenlerince de yardımcı ders kitabı olarak okutulması önerildi. Tıpkı 'Olmayan Ülke' gibi, o kitap da annemden dinlediğim bir masaldı.
Annen iyi bir masal anlatıcısıymış öyle mi?
Öyledir. Annem 1922 doğumlu. 1930'lu yıllarda dedem anneme masal anlatması için masalcı tutarmış. Bu masalcı gelip masallar anlatırmış. Antep'te varmış böyle insanlar. Bir tür sözlü edebiyat. Bu çok doğal bir durum. Okuma yazmanın olmadığı yerlerde edebiyat sözlü kaynaktan yürür. Annemden 'Masal Masal İçinde'yi dinlediğimde çok etkilendim. Bunları mutlaka yazmak lazım dedim. O kadar güzeldi ki. Tabii annem de çok güzel anlatır. Şimdi 86 yaşında ama anlatmaya başlasın ağzın açık dinlersin.
Anlatıcı yanın güçlü senin de.
Büyük olasılıkla annemin genlerinden geliyor. Anlatıcılığı kesinlikle annemden öğrenmiş olmalıyım. Annem terziydi, genç kızlardan oluşan çırakları vardı. Kızlar bütün gün dikiş dikerlerdi. Doğal olarak da çabuk sıkılırlardı. İşte o zaman annem başlardı onlara masallar, romanlar, öyküler, filmler anlatmaya. Düşün ben küçük çoçuğum ve herkesin merakla dinlediği kadın benim annem.
Ama İstanbul'a geldikten sonra masalları unutmuşsun, ikinci dinleyişin yıllar sonra olmuş.
Doğru, unutmuştum, hepsini unutmuşum. Büyüdüğümü sanarak masalların önemini küçümsemişim. Dünyayı değiştirecek ciddi büyük romanlara yönelmişim. Yazar olmaya karar verdiğim zaman bile aklımda değildi masallar. Fark edişim çok sonra, kızım Gül doğduktan sonraya rastlar. Gül'le beraber Antep'e gittik annemi görmeye. Oturuyoruz, annem Gül'e 'Masal Masal İçinde'yi anlatmaya başladı. Hakikaten çarpıldım. Bir süre sonra kaybolacağından korktum bu masalın. Oturdum kendi üslubumla yeniden yazdım. Kitabın Korece baskısını anneme götürdüm. Çok mutlu oldu. Düşünsene, anlattığı masalı Kore'de çocuklar okuyor.
Bizim dinlediğimiz masalların çoğu aslında sözlü gelenekten geldiği için olsa gerek mesela senin masalında çok örtüşen yanlar var. Başka neler var masallarda sence tekrar olarak?
Tekrar çok önemli. Bizim dilimizde özellikle divan şiirinde de halk şiirinde de kafiye çok önemlidir. Halkımız kafiyeyi çok sever. Biz bulmacalarda bilmecelerde de bunları kullanırız. Metne bir müzikalite katıyor.
Akılda kalma kolaylığı...
Şiirsellik de katıyor. Geçmiş zamanda yazıyoruz, onun da ayrı bir lezzeti var. İkincisi masal inanılmaz özgürlük tanıyor. Fantastik roman yazar gibi, anka kuşları, büyücüler yaratıyorsun, bir dokunuşta duvarlar açılıyor. Hiçbir sınır yok. Çünkü çocuğun hayal dünyasına sınır koyamazsın. Ayrıca masalı yazarken geçmişe gidiyorsun, kendi geçmişine. Bir anlamda çocuklaşıyorsun. Bu çok eğlenceli bir değişim.
Öğretmenlerin de isteği yeni masallar galiba.
Tabi, bir öğretmen arkadaş bana şunları anlattı: "Yıl sonunda çocuklara okuttuğumuz kitaplardan hangisini beğendiniz diye sorarız. Beğendikleri kitabı seneye yeni gelen öğrencilere okuturuz. 'Masal Masal İçinde' hep beğenilen kitap olduğu için her yıl okutuyoruz. Ama artık yeni masal istiyoruz." Bir anlamda onların isteğini yerine getirdim. Rüzgar dünyaya gelince iyice hızlanıp kitabı bitirdim.
Evet, Rüzgar, yani senin torun. Yeni kitabın esas kahramanlarından biri Rüzgar.
Büyücünün oğlu Rüzgar.
Ama esas kitaba geçmeden genel bir şey daha sormak istiyorum. Masallar biliyorsun çocuklar için yazıldığı iddia edildiği halde fevkalade korkutucu şeylerdir. Ama senin masalların öyle değil. Tabii çok acıklı şeyler var ama korkutucu değil.
İki masalda da aslında aynı meseleyi anlatıyorum. İnsana dair bir meseleyi. 'Masal Masal İçinde', insandaki sabırsızlık, bencillik, açgözlülük, kıskançlık gibi olumsuz özelliklerin nelere yol açabileceğini anlatıyor. Bu da çocukların yetişmesinde ve nasıl bir dünyaya büyüdüklerini anlamalarında yardımcı oluyor. Öte yandan ben hala umutluyum. Romanlarımda da o var. Üslubumda karamsarlık yoktur. 'Olmayan Ülke'de de zaman zaman gotik unsurları kullanmama rağmen esas olarak umut vardır.
Bence ilk kitapta padişahın kötü bir karakter olmayıp aslında tek bir kusuru, yani yaptıklarıyla böbürlenen bir insan olması çok doğru bir üslup.
Evrensel bir durum. Hani İsa peygamberin hikayesi vardır ya; Fahişe kadına taş atarlar. İsa'yı sen niye atmıyorsun diye kınarlar, o da 'Günahı olmayan ilk taşı atsın' der. Burada da aslında öyle. Hem padişahta, hem kuyumcuda, bezirganda, şapkacıda, tüm karakterlerde herkeste bir kusur olduğunu, kimsenin mükemmel olmayacağını vurgulamak istedim. Mevlana'nın şu anlama gelen bir lafı var. "Ben kusurlarımdan öğrenirim, o yüzden kusurlarımı severim."
O da kaçmamış kusurlarından, dertlerinden yani.
Kaçmamış, çünkü bunlar bizim topraklardan çıkan, bizim hikayelerimiz. Sanırım bunların hepsi, 'Kelile ve Dimne', 'Binbir Gece Masalları' 'Dede Korkut Masalları' ve yazarını bilmediğimiz binlerce anonim anlatıya dayanıyor. Anadolu'da yaşamış Antik Yunan, Ermeni kültürü, Türk kültürü, Kürt kültürü, Arap kültürü, Fars kültürü... Masalların kaynağında bu zengin kültürler yer alıyor.
İkinci kitap da mı annenin anlattığı bir masal?
Tabii. 'Masal Masal İçinde' böyle alıp başını yürüyünce annemin dizinin dibine bir kez daha oturdum; 'Anne bana bir masal anlat' diye. 'Olmayan Ülke'nin kökeni de annemdedir. Ama tabi değiştirdim. Masalın orijinali insanların zaferiyle bitiyordu. Ben öyle bir şey yapmadım. Çünkü eski inanışa göre, insan her şeyin efendisi, en mükemmel varlık. Ben böyle olduğuna inanmadığım için, insanlarla büyücüler arasında bir ayrım yapmadım. Tersine farklı olmalarına rağmen insanlarla büyücülerin birarada yaşaması gerektiğini anlattım. Hem dünyada hem Türkiye'de, bizim gibi olmayandan nefret etmek, bizim gibi düşünmeyeni yok etmeye çalışmanın geçer akçe olduğu bu dönemde, bu yanlış anlayışa karşı çıkmak gerektiğini düşündüm. Hepimizin doğanın çocukları olduğumuzu, dolayısıyla bütün varlıkları sevmemiz gerektiğini anlatmak istedim. Bu anlayışla yetişen çocukların kuracağı dünyanın daha güzel, daha hoşgörülü bir dünya olacağını düşünüyorum.
Sadece insanı kast etmediğini masalında çok güzel anlattın.
Sadece insanı merkez alan düşünce sorun çözmüyor. Doğayı merkeze almamız gerekiyor. Doğa en büyük öğretmenimiz. Annemdem dinlediklerime bu düşüncelerimi uyarlamış oldum. Çok büyük bir evimiz var Antep'te. Büyükçe de bir bahçesi var. Bahçede de bir ceviz ağacı. Yazın o ceviz ağacının altına otururuz. Annem orada anlatır bize masallarını. Biz de kendimizi masala kaptırır, kaybolur gideriz hayal dünyasının içinde.
Sürükleyip götürüyor değil mi? Ama senin üslubunda da o sürükleyicilik var. Masal ya da polisiye fark etmiyor.
Sonuçta şu kadar kitap yazdım hala her romanda çuvallayacağımdan korkarak başlarım. Asıl mesele anlatacak bir hikayen olması ve bu hikayeyi anlatabileceğin bir dile sahip bulunman. Yazdığın şey ne ise ona uygun bir dil ve anlatı biçimi bulmak. Anlattığın zaman da insanların bunu zevkle, sıkılmadan, eğlenceli bir halde okuması ve yazdıklarında kendine ait bir şeyler bulması. Sanırım bütün mesele bu. O yüzden ben kendimi bir anlatıcı olarak görürüm.
Peki tezgahta polisiye var mı?
Var. Aslında hem polisiye hem masal bir şey var. Bu topraklardaki en eski faili meçhul cinayetlerden birini anlatıyorum bu sefer. Şems cinayeti. Şems Mevlana'nın en büyük aşkıydı. Şems'i yedi kişi öldürdü. Öldürenlerden biri Mevlana'nın küçük oğlu Alaattin'di. Bu cinayeti, bu cinayetin nedenlerini ele alan ve buradan yola çıkarak hem tasavvuf düşüncesini, hem de batının konformist düşüncesini kıyaslayan fantastik öğeler içeren bir roman yazıyorum. Önümüzdeki sonbaharda çıkacak.
Polisiye ve masal yazarı olarak bu türlerden kimleri seviyorsun?
Masalda başucu kitabım 'Binbir Gece Masalları', inanılmaz. 'Kelile ve Dimne'yi okuyorum. Hitit masalları, efsaneleriyle tanıştım onlar çok güzel. Tevrat, yani Eski Ahit çok ilginç. Olmayan yok. Cinayet, ihanet, entrikanın allahı ve peygamberlerin hayatı bunlar. Yeni polisiyede çok çok severek okuduğum çok fazla kişi yok. İlgimi çekenler, Patricia Cornwell. Onun yarattığı adli tıp karakterini Kay Scarpeta'yı seviyorum. Televizyonda CSI dizileri var ya, bu kadın onlardan çok önce yarattı bu karakteri.
DNA dedektiflerinin öncüsü.
Adli tıpla ilgili bütün bilgiler var. Onu açıkçası severim. Polisiye romanda iki izlek var: ilki zekaya dayanma, ikincisi şok etme. Şok etme şiddete, vahşete dayanıyor. Bu şok etme. Ama iyi polisiye bu değil. İyi polisiye zekaya dayalı bence. O zekaya dayalı yapının içerisinde aslında 'ciddi' roman dediğimiz romanın bütün özelliklerini, yani psikolojik boyut, tarihsel arka plan, sosyolojik boyut, karakter yaratma ve sağlam hikaye yer alır. Bunları taşıdığı zaman o polisiye iyi polisiye. Zaten bence iyi polisiye, iyi edebiyatın doruğudur.
Yani polisiyenin de ahlakı var.
Hem de nasıl. Shakespeare Hamlet'e "Ah ne yazık dünyayı kurtarmak benim omuzlarıma kalmış" gibi bir cümle söyletir. Dashiel Hammet'ın Sam Spade'i sanki bu cümleden yola çıkılarak yaratılmış gibidir. Hem kahramandırlar, hem de yenilmiş. İnsan denen canavardan oluşan bir vahşi ormanın içinde yürürler. Başaramayacaklarını bilirler ama yürüyüşlerini sürdürürler. Çünkü kendilerine göre bir adalet anlayışları vardır. En azından kendi ruhlarını kurtarmaya çalışırlar. O yüzden polisiye bu kadar güzel bir türdür. Hayatın bütün tortusunu anlattığı için.
Peki fantastik edebiyat hakkında söyleyeceğin şeyler var mı?
Çok sevdiğim bir tür. Mevlana romanında da fantastiği çok kullanacağım. Masalları devam ettirmeyi de düşünüyorum. Masal yazmak bana iyi geliyor. Ayrıca masala ihtiyaç var. Bu bizim çocuklara olan bir sorumluluğumuz. Doğan Egmont bir dizi başlattı 'Usta Kalemlerden Masallar' diye. Mario Levi, Hasan Ali Toptaş, Selim İleri, Elif Şafak gibi arkadaşların da yazacağı söyleniyor. Diğer yazarlara da açık tabi...

__________________
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
anlatıcılığı, annemden


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Öğretmenler İçin Hikaye Anlatıcılığı Neden Önemli SimHa Eğitim Etkinlikleri Ve Materyaller 0 20 Temmuz 2014 19:53
Öğrendim cLaS Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 1 02 Ekim 2012 21:42
Öğrendim Feronia Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 22 Nisan 2011 13:55
Öğrendim ki.. StiLo Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 01 Nisan 2009 06:31