IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 15 Kasım 2010, 22:25   #1
Çevrimdışı
Nur
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Horon




Horon kelimesinin etimiyolojisi hakkında üzerinde uzlaşıya varılmış ortak bir kanaat bulunmamaktadır. Ansiklopedilerde hellence dans anlamına gelen "khoros" tan geldiği ifadesi yer alir. Bir başka teoride Trabzon'da hasatı yapılmış tarlalarda mısır saplarının kışın hayvanlara yem yapılmak için harmanlanmasıyla oluşan görüntüdür. Yan yana duran adamlar görüntüsü veren ve "horom" adı verilen bu mısır demetleri lazcasi bardi nin bu oyuna isim babası olduğu düşünülmektedir.



HORONLAR ÜÇ BÖLÜMDEN OLUŞUR

1. Düz horon bölümü: horon oynanmaya başlarken ağır tempoda oynanır. bundan ötürü oyunun bu bölümüne ''ağır horon bölümü'' de denir. oyun halkası saat ibresinin tersi yönünde döner. söylenen türkülere ellerle tempo tutulur. müzik ne kadar yüksek tempolu çalınırsa oyuncular da o kadar kıvrak ve hareketli olurlar. Ritim arttıkça vücut dikleşir kollar yukarıya kalkar. gelen komutla ''yenlik yenlik'' ''alaşağı'' ya da ''ufak ufak'' diğer oyuncular da uyarılarak doğrudan sert bölüme geçildiği gibi yenlike bölüme de geçilir.

2. yenlik bölümü: kollar aşağıya iner dizler kırık ve bel kısmı dizlerin açısında öne doğru eğiktir. kol çıkarmalar ve omuz sallamalar bu bölümde ön plandadır. adımlar geriye yana ve öne basarak belli alan içinde gezinilir. Vücudun yapmış olduğu çalımlar yumuşak ve hafiftir. Oyunun ritmi düz horon bölümüne oranla biraz daha hızlıdır. komutçudan gelen ''alaşağa'' ''aloğlum'' ''kimola'' ''taktum'' yıkoğlum'' veya ''ıslık'' şeklinde gelen komutla sert bölüme geçilir.

3. sert bölümü: diğer bölümlere nazaran hareketler daha sert ve canlıdır. omuz sallamalar daha seri ayaklar yere daha sert basar. oyunun en gösterişli temposunun oldukça yüksek olduğu ve oyuncuların tüm yeteneklerini ortaya koyduğu bir bölümdür. oyuna devam edilecekse tekrar düz horon bölümüne geçilir.

Yöremizde Oynanan Horonlar
1. Hemşin
2. Alika
3. Alican
4. Rize
5. Kaynakli Rize
6. Papilat
7. Kaçkar (Mimik)
8. Polatın Rizesi
9. Noktalı Ancer
10.Kemer
11.Çarişka
12.Büyükdüz
13.Langaliman
14.Çinçiva Rizesi
15.Sirtlinin Rizesi
16.Çinçiva Vişne Horonu
17.Ançanın Rizesi
18.Eski Çano
19.Yeni Çano
20.Abdinin Rizesi
21.Yalı
22.Vijenin Saba Horonu 23.Sabah Horonu
24.Kız Horonu
25.Bakoz
26.Ortaköy
27.İkiayak
28.Seyidoğlu
29.Tumas Horonu
30.Palakçur Kız Horonu
31.Elevit Horonu
32.Kotina
33.Ye Hala Horonu
34.Dıkbıyık Horonu
35.Ğant horonu
36.Siğ Rize
37.Sevduğum İki Gözüm
38.Avci Ahmet Destani Hodoçor Horonu
39.Abdi Horonu
40.Memedina
41.Amlakit
42.Mahmutoğlu
43.Samistal Kız Horonu
44.Hevek Horonu
HORON: İnsan topluluklarının insanlık tarihi kadar eski, gelenek ve göreneklerinden biri de horondur, insanların karakter yapılarının yaşantı biçimine yansıması ile birden fazla insanların isteği dahilinde birtakım hareketlerin oluşturduğu ahenk biçimidir.
Horon genellikle davul, zurna, kemence veya az da olsa kaval eşliğinde insanların kol kola tutuşarak sağa doğru hareket etmek suretiyle, çalgı aletlerinin ritmine uyularak dizlerin gevşeyip toplanmasıyla oluşturulan kıvrak ve canlık hareketler topluluğu sonucu meydana gelir. "Horon tepme" şeklinde konuşulur. Komutla oynandığı gibi kız (ba*yan) horonlarında komuta bağlı kalınmadanda oynanır.

Yayla şenliklerinde şenlik merkezine doğru gidilirken, tek ayak hareketleriyle ileri doğru canlı fakat az yol alınarak hareket edilir. Erkek insanların büyük bir kısmı, gençlerin ise tam***** yakını kurulan horon halkasına katılır. Figürler genelde birbirine benzemekte olup sıksara, horipsin ve adı konmayan figürler horon tepenin becerisine bağlı olarak uygulanır. Ayak hareketlerine bağlı omuzların titrek hareketlerine özen gösterilir. Erkek horonlarında sıksara oynanırken komutla (genelde çalgıcılar komut eder) kollar yukarı kaldırılır 3-5 dakikada böyle tepildikten (oynandıktan) sonra aşağı alma figürü 3 kez tekrarlanır. Bu figürde dizlerin yere değdirildiği de görülür. Horonlarda topluluğun coşku ve neşeye dayalı esprisi hakimdir. Bu zamanlarda insanların daha coşkulu daha mutlu oldukları
Horonun oynandığı yer, bir evin içi, bir tarla, bir yayla çimenide olabilir. İnsanlar arasında kendiliğinden oluşan kurallı ahenkler manzumesidir.

Bölgemizde horonun atik, kıvrak ve çabuk hareketleri, suyun kaynaması hamsinin kıvrak hareketleri insanlarının atik ve çevik olduğunu anımsatır. Kızlı erkekli olduğu gibi sade kız; sade erkeklerce de oynanabilir. Kız ve erkek horonları oynanırken becerikli ve gönüllü kişilerce mahalli türkü eşliğinde de oynanabilir.

Bölgedeki yayla şenliklerinde en çok adını duyurmakla birlikte yöredeki hemen hemen her insan tarafından oynandığı için ekip kurmak suretiyle oynanması fazla ilgi çekmez. Bu bakımdan folklor yarışmalarında fazla adını duyurduğu söylenemez.

Bayanlar, zaten folklorik kıyafet giyen giysilerle erkekler de ise beyaz gömlek üzerine siyah veya lacivert yelek ve pan*tolon beyaz çorap siyah ayakkabı giydikleri bunları tabanca ve köstekli saatle süslenerek oluşan görüntüler hakimdir.



Tura, (Yesir) oyunu:

ilçemizin, Simenli, Sütpınar.Sayvançatak ve Çamlıca köylerinde genellikle dini bayram günleri ile "otçular hafta*sı" şenliklerinde yaylalarda oynandığı başlangıcı belli olmayan "Tura" (Yesir) oyunu oynanmaktadır. Bölgemizde bekar gençlerin birebir konuşmaları uygunsuz kabul edildiğinde bu oyunda evlenecek gençlerin birbirlerini daha iyi tanıma sonucu evlenme ile sonuçlandığı da görülür.
Oyun oynanacak yerde olanlar ikiye ayrılırlar. Bu ikiye ayrılmayı A ve B kalesi olarak da adlandırırız, ikiye ayrıl*manın eşit olmasına dikkat ederlerse de bile bir tarafa iki-üç kişinin fazla olması herhangi bir yanlışlık sayılmaz ve oyun oynanır.
-A- kalesinden çıkan bir kişi oyun alanına doğru ilerler. Bunu -B- kalesinden çıkan bir kişi vurur (yani elle temas eder), vurulan kişi -B- kalesine geçer. Vurulmadan geri dönüş yapabilirse yine -A- kalesinin oyuncusu olarak oyuna devam eder.
-A- kalesinden çıkan kişiyi -B- kalesinden vurmaya gelen kişi yine -A- kalesindekilerce takip edilir, eğer takip so*nu -B- kalesinden çıkan vurulursa vurulan kişi o zaman -A- kalesinde bekler. Oyun bazen kaleleierin birinde adam sayısının bire-ikiye inmesi ile yeniden taksim olunarak devam eder veya iki, üç kişiye inmesi beklenemez, kaleleie*rin birinde azalma olursa, azalan taraftan birisi çok azaldık gelin yine paylaşalım ve oynayalım der.
Eşit olacak paylaşma yapılır ve oyuna devam edilir. Oyun her iki taraf veya taraflardan birisi çok yorulduklarını ifade ederse sona erer. (Bu oyunlarda bekar kız ve erkekler evlenmek için anlaşmada yaparlar. Sonunda kızı istetir*ler, vermezlerse çok azalmasına rağmen kaçıp alma ile evlenme olayları olmuştur.
Oyun esnasında kalesinden çıkanı vurmaya gelen olmazsa, kalesinden çıkan kişi karşı tarafı tahrik etmek için vursanıza gibi sözcüklerde söyler (var mı vuracak gibi).
ALASSİA KOMUTASI:

Titreme Horonu gibi Sallama Horonu'nun da gemiciliğe ve balıkçılığa bağlı kendi bölgesinde (Borçka, Hopa yalılarında) sarsıntılı figürleriyle revaçta kaldığına dikkati çeken Bay Kasım Ülgen, Deli Horon denilen çeşitin şöhretinin bilakis Artvin tarafında da yaşadığını ve canlılığına binaen "Çoşkun Çoruh"da denilir olduğunu belirtiyor. Oyunun figür değiştirme yerlerinde verilen komuta "Allasiya"dır. Yani, Çoruh kayıkçılığından müntakil (intikal eden, geçen) bir gemici tabiri olduğu kendiliğinden anlaşılıyor. Filhakika (doğrusu, gerçekten) "Allasiya!"nidası İtalyanca (Cenevizli hatırası)bir tabir olup, aslı alla scia'dır. Heyamola, Heyayisa, Siamole gibi eski Venedikli dilinden kalma gemici tabirlerinden olduklarını eski lügatçılarımız (sözlük hazırlayanlarımız) tespit etmişlerdir. Pazar kazasında Yisa adlı müstakil bir erkek Horonu daha bulunduğu biliniyor. Allasiya, sandalı ters kürekle geri alıp siya ettirmekte kullanılır. Filhakika baş tarafta adı geçen oyunun o figüründe de "daire artık önceki istikametinin aksi tarafına gitmeye başlamış" bulunur.

Böylece Doğu Karadenizdeki bazı oyunların içerlere kadar kayıkçılık ve balıkçılıktan kalma hatıraları sakladıkları anlaşılmış oluyor. Bunları taklitçi unsurlardan sayabiliriz. Gemici oyunları bahis mevzuudur (söz konusudur). XIII. yüzyılda Trabzon İtalyan tesirlerine açık başlıca deniz transit merkezlerindendi. Şehirde Avrupalı mahalle ve kalesi vardı.

Evliya Çelebi bile kendi gemi yolculuklarında gemicilerimizin "Eyyam ola, yen ese" gibi halk etimolojisi nakillerine şahit olmuştu. Şemsettin Sami gibi bir iki lügatçimiz "Eyyam ola, Ey ya moli, Hey ya ese, Al aşağı" gibi nidaları keza aslen Türkçe görmek istemişlerdi. Sinop'un eski gemicilik hatırası bahşiş toplama adetlerinden olarak Helassacı'ların kapı kapı dolaşıp söyledikleri beşitlerden işte bir örnek:

Bir gemim var üç direkli
Kürek çekerler yürekli
Tayfası aslan yürekli
Heyamola, yussa!
Horonun Tarihçesi


Doğu Karadenizlilerimizin sıra oyun çeşitlerini bir etiket halinde topluca ifade eden en eski genel ad. Horan çeşitleri fiiliyatta (uygulamada görünürde) pek bölgelik kalmış gibi görünürlerse de hiç olmazsa nekre (gülünç) türküleriyle ve çoğu zaman da oynanışları seyredebilmek suretiyle dört bir bucağımızca tanınır ve sevilirler, aranırlar da. Çünkü, şirin ve samimidirler.

Ürpertili figürleri, başdöndürücü tetiklik ve cezbeleri, hem de insanoğlundan istediği harikûlade hay'tiyet bakımından bir cezbe oyunu sayılsa yeridir. Oynayanların kimi dalga kuduruşlarıyla, kasırgalarla ve her türlü haşin (vahşi) tabiat kudretleriyle mücadelesini görür gibi olarak, kimi irkilip titreşerek seyre dalarız. Denizciler, Horan oynayan uşakların bu oyun için doğuştan bir kabiliyetle dünyaya geldikleri inancındadırlar.

Bir müşahit (gözlemci) şunları ilave ediyor: "Elinden binlerce Bahriye askeri geçmiş bir Bahriye yarbayı arkadaşım bana şöyle demiştir: Harp gemisi içinde bir bölümden öbürüne geçerken sık sık ayağı demirlere takılıp orası - burası örselenen, bir kelimeyle doğru dürüst yürümesini beceremeyen en cansız görünüşlü uşak, Horon'u duyunca gözden kaybolur. Yerine bu oyunla cezbeye tutulan bir başka varlık geçer. Bu emsalsiz (benzersiz) oyun, sahillerden dağlara doğru yükseldikçe Kafkas oyunlarına doğru bir istih'le (dönüşüm) takip etmekle beraber esas karakteri daima sabit kalır. Artvin'in Deli Horon'u buna bir mis'ldir (örnektir).

Rize'nin merkez ilçesinin Kurayis bucağında 30, 40 kişilik gruplar halinde kadınlı - erkekli karma halde "horan" adıyla oynarlar. Kem'ne veya tulum eşliğiyle yürütülür.

Horan adlı farklıca ve davul - zurnalı bir sıra oyununu bazen çok içerlerde de buluyoruz. Meselâ, Tunceli'nin Ovacık ilçesi merkez köylerinde genç kız delikanlılar birlikte Horan'a kalkarlar. 6 - 8 kişi dizi de yer alırlar.

Doğu Karadeniz'in batı uçlarını düşündüğümüz zaman akla Sivas bölgesine mücavir (komşu) yalılar (kıyılar) gelir. Daha içerilerden düşünelim. Şarkışla köylerinde Horan yapıldığı gibi bazı ilçe merkezlerinde de vardır. Herhangi bir düğünde en az dört, kadın, yer elverişliyse daha da fazlası oyuna girerler. Başçekenin elinde tef bulunur. Türküyle oyuna başlanır. Kıtanın bir beyitini tefi çalanla yanındaki söyler. Aynı beyiti, üçüncü ve dördüncü oyuncu tekrarlar ve oyun bu şekilde devam eder. Üç figürü vardır.

Giresun'un köylerinde Horan ekseriyetle vardır. Gökçeali köyü bazı kariyerlerde (yerleşim yerlerinde) kadın - erkek katiyen (kesinlikle) Horan'da birlikte yer almazlar. Buna karşılık Eynece gibi bazı köylerde karma Horan göreneği vardır. Merkezde bile karışık oynarlar.

Görele'nin Karaburun köyünde Horon ve diğer iki köyde Hora diyorlarmış. Bunlar mutlak surette intikal kalıntıları olsa gerektirir.

Boztekke köyünde (Giresun) karma Horan göreneğini yaşlılar kendi çocukluk hâtıraları arasında katiyen buluşturamıyorlar. Bu yörede böyle şey hiçbir zaman âdet olmamıştır ve olamazdı diyorlar.

Yaka boyunca daha doğuya gidelim. Trabzon'u Maçka ilçesinin Haçka köyünde Horan telaffuzuyla kelime hâlâ hükümrandır (egemendir). Oyunu kemençe eşliğiyle karma halde yürütülüyor. Şu köylerde de aynı telaffuz vardır. Akçaabat ilçesinin Gazaysa köyünde kemençeden başka davul - zurna eşliği de çok oluyor, oyuna kadınlar karışırlar. Maçka'nın Layday köyünde kez' Horan denilir. Fakat buna karşılık Farganlı köyünde Horan derler. Of ilçesinde Horom, Sürmene ilçesinde Zavli köyünde Horon denir. Merkez köyünde Horun, Yomra Arsan köyünde kez' Horun yahut Horon olur.

Trabzon'un Pulath'ne (yeni adı Akçaabat) ilçesine gelince; yalnız orada bilâkis Hora'dır. Görülüyor ki, burası Horan - Horon ikiliğinin kargaşa gösteren ayrılış yöresidir. Buradan batı boyunca çoğunlukla "horan" denilmesi adettir. Şöyle ki; Ordu ilinin Mesudiye ilçesinden meselâ Yavadı köyünde horan hem de yarı tahammül oyunlarından sayılarak vardır.

Samsun'un Dereler köyünde Horan açık havada davul - zurnayla ve odada ince çalgıyla toplu olarak, kimi de erkekli - kadınlı ve şarkısıyla (türküsüyle) altı kişi tarafında yürütülür vs.

Samsun merkez ilçenin ve hatt' Terme ilçesinin esas yerlisi kelimeyi Horan telaffuz ederler. Göçmenlerden Horon diyenler pek azınlıktır. Terme ilçesinde Horan tef, davul ve muzıka ile kadınlı - erkekli 12 kişi tarafından yapılan sıra oyunudur.

Horan bölgesinden büsbütün batıya doğru gelerek hele Marmara sahillerine geçersek, meselâ İzmir köylerinde Hora tabiriyle karşılaşırız. Sözlü bir Hora çeşidi vardır. Gelin götürülürken düğün alayında "alay" adlı parçayı kl'rinet ve cümbüşle çalarlar ki bu yepyeni bir takım tertibidir.

Delikanlıbaş'ın işaret verdiği yerde bu hava çalınırken öbür delikanlılar silâh atarlar. Böylece Alay t'biri yerine bu yolculukta ayrıca Hora da denilir olmuştur.

Kısaca, "Horan adı kadınlara mahsus şekliyle doğuya doğru Sivas kuzeyinden başlar" diyorlar haklı görünüyorlar, hiç değilse çağımız için bu böyledir.

Şu m'ni Şebinkarahisar'dandır:

Hor bakma Horan'ıma
Sor hayra yoranıma
Kemençeci kızanda
Kor gider yâr hanıma

Şunlar da Karadeniz'dendir:

Battı hamsi yan gider
Uçar oynar çark ider
Kemençeci vursa da
An gelir ayak yiter
Ok tartar kemençede
Horan'da el pençede
Diz seker, dizi döner
Tizler öter serçede

Horonların Oynandığı Yerler Ve Etkilendiği Unsurlar:


Horonun atik, kıvrak ve çabuk hareketleri, suyun kaynaması hamsinin kıvrak hareketleri insanlarının atik ve çevik olduğunu anımsatır. Kızlı erkekli olduğu gibi sade kız; sade erkeklerce de oynanabilir. Kız ve erkek horonları oynanırken becerikli ve gönüllü kişilerce mahalli türkü eşliğinde de oynanabilir.Horonlar neşeli zamanlarda; Bayram, düğün, dernek, askere uğurlama ve arkadaşlar arasında düzenlenen eğlencelerde oynanır. Yürekleri dolduran coşkular, sevinçler buralarda horona dönüşür. Nerede bir durak, bir oturak yeri varsa orası ''HORONDÜZÜ'' dür. üstünde horon oynanmayan tek bir düzlük yoktur Karadeniz'de...Horon Karadenizin soluk alışı, yürek atışı, dalgalanışıdır. Horon doğa ile insanın elele, kol kola şahlanışıdır. Karadeniz'e özgü horonun yapısında tarım kültürünün varlığı apaçık ortadadır. Horonda görülen öne eğilmeler ve kolların öne uzatılıp sallandırılması; tarlada kazma ile çapa yapılması gibidir. Horoncuların el tutması ve hamle yapmaları ile belcilerin ''VOL ATMA'' hamleleri aynıdır. Karadeniz'de yalnız başına iş yapmak çok zor olduğundan horon; Karadenizlinin her işte elele verilmesini, birlikte çalışmaya duyduğu ihtiyacı anlatmasıdır. Doğa yapısının sert ve dağlık oluşu, denizinin ve havasının kararsızlığı horon oyunlarında göze çarpar.Bayanlar, zaten folklorik kıyafet giyen giysilerle erkekler de ise beyaz gömlek üzerine siyah veya lacivert yelek ve pantolon beyaz çorap siyah ayakkabı giydikleri bunları tabanca ve köstekli saatle süslenerek oluşan görüntüler hakimdir.

Horonlar Üç Bölümden Oluşur:

1. DÜZ HORON BÖLÜMÜ:
Horon oynanmaya başlarken ağır tempoda oynanır. Bundan ötürü oyunun bu bölümüne ''ağır horon bölümü'' de denir. Oyun halkası saat ibresinin tersi yönünde döner. Söylenen türkülere ellerle tempo tutulur. Müzik ne kadar yüksek tempolu çalınırsa, oyuncular da o kadar kıvrak ve hareketli olurlar. Ritim arttıkça vücut dikleşir, kollar yukarıya kalkar. Gelen komutla ''yenlik yenlik'' ''alaşağı'' ya da ''ufak ufak'' diğer oyuncular da uyarılarak doğrudan sert bölüme geçildiği gibi yenlike bölüme de geçilir.

2. YENLİK BÖLÜMÜ: Kollar aşağıya iner, dizler kırık ve bel kısmı dizlerin açısında öne doğru eğiktir. Kol çıkarmalar ve omuz sallamalar bu bölümde ön plandadır. Adımlar geriye, yana ve öne basarak belli alan içinde gezinilir. Vücudun yapmış olduğu çalımlar yumuşak ve hafiftir. Oyunun ritmi düz horon bölümüne oranla biraz daha hızlıdır. Komutçudan gelen ''alaşağa'', ''aloğlum'', ''kimola'', ''taktum'', ''yıkoğlum'' veya ''ıslık'' şeklinde gelen komutla sert bölüme geçilir.

3. SERT BÖLÜMÜ: Diğer bölümlere nazaran hareketler daha sert ve canlıdır. Omuz sallamalar daha seri, ayaklar yere daha sert basar. Oyunun en gösterişli, temposunun oldukça yüksek olduğu ve oyuncuların tüm yeteneklerini ortaya koyduğu bir bölümdür. Oyuna devam edilecekse tekrar düz horon bölümüne geçilir.

OYUN ÇEŞİTLERİ:

Horon Kurma, Siksara, Kozangel, Eskiya Horonu, Biçak Oyunu, Hissa, Sis Dagi, Sallama'lar ve Karşılama

Oyunlara eşlik eden müzik aletleri şunlardır:

Kemençe,Davul,Cura

Horonun kökeni ve kelime anlamı :


Türkler, tarihin akışı içinde Orta Asya'dan batı dünyasında doğru akarken, hiç kuşkusuz sosyal kültürel özelliklerini de birlikte götürmüşlerdir. Yoğun göç dalgaları ve tutulan yeni ''yurtluklar-vatan''da karşılaşılan değişik ulus ve halklarla da etkileşimde bulunmuşlardır. 1071 öncesi ve sonrasında Anadolu'ya akmaya başlayan Türk-*Budun-Boy ve Oymakları çok kısa bir zaman diliminde Anadolu'yu Türkleştirip, İslamlaştırırlar. Yalnız Türkler, Anadolu'nun ötesindeki Türk ellerinde İslamiyet'i her ne kadar benimsememişlerse de eski ''Gök dinleri'' ya da ''şamanist'' inanımlarının kalıntılarını çağımıza dek yaşatabilmişlerdir. Bugün Anadolu'nun kırsal ve dağlık kesimlerinde, Orta Asya'nın kültürel özelliklerini şamanist inanımlarını görmek mümkündür.

Oğuz Türkleri 12. yy'dan itibaren sürekli ve yoğun bir şekilde Karadeniz yöresini yurt tutmaya başlarlar. 200 yıl içerisinde bu olgu tamamlanır, tüm Karadeniz yörelerini fetheden ve Türkleştiren Oğuz Türklerinden olan ''ÇEPNİLER''ir. Çepniler, bu yöreyi kıyı çizgisine paralel olarak doğu-batı yönünde fethederken Anadolu'nun iç kesimlerinden de diğer Türk boy ve oymakları Erzincan, Gümüşhane ve Harput dolaylarından sahile akmaya başlarlar. 1461 yılı başlarında iç kesimlerden gelen 100.000 Çepni Türk'ün Giresun-Trabzon arasına yerleştirildiğini, yine Yavuz Sultan Selim'in Trabzon'da, Şehzadeliği sırasında İran'da Şah İsmail'in kılıcından kaçan Akkoyunlu Türkleri'ni de Rize-Trabzon arasındaki yörelere yerleştirildiğini tarihi kaynaklardan biliyoruz. Yöreye yapılan bu tarihi göç Doğu Karadeniz'in kısa bir zaman içinde Türkleşmesini sağlar.

Türkler Doğu Karadeniz bölgesine yerleştiklerinde yabancı olmadıkları bir doğa parçasıyla karşılaşırlar. Yöre çok engebeli, sarp, dik ve dağlıktır. Öte yandan bölgeyi kuzey yönünde baştan başa kuşatan, sürekli dalgalı ve hırçın bir deniz vardır. Bu acımasız özellikleri içeren bir doğa üzerinde mücadele veren insanların tipik, yöreye özgü Folkloru ve Halk Oyunları da böylece oluşur.

Romanya'da düğünlerde oynanan halk danslarına ''Gagauz Türkleri ''nce ''horon" denilmektedir. Yine eski bir Bulgar ve Peçenek Türklerinde varolması dikkate şayandır. Öte yandan Erzincan, Malatya, Siirt ve Afyon'da birer yerin adı ''Horon''dur.







Yunan kelimesi ile büyük bir benzerlik gösteren horonun nereden geldiği hakkında bazı fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi Yunanlıların Karadeniz'in doğu sahillerine yerleşmiş olması, bir diğeri ise; horonun kemençe gibi Cenevizlilerden kalmasıdır. Gerçekten Fransa'da ''Carole'' adı ile tanınmış bir oyun vardır ki bir halka oluşturularak oynanırdı. ''Carole'' kelimesini Fransızca sözlükler bozuk Latince ''Carola'' olarak gösteriyorlardı. Ancak, bu kelimenin diğer şekilleri olan ''Harol , Horol'' kelimeleri ve oyunun kalabalık oynanması dikkate alınırsa, Fransız oyunu ile Doğu Karadeniz oyunu (Horon) arasında şaşırtıcı bir benzerlik göstermektedir. O halde Yunanca nedir?

-Hora, raks, dans Yunanca- Türkçe sözlükte;

1. Takım, grup

2. Bir kilisenin görevlilerinden oluşan kilise korosu

3. Kilise görevlilerinin kilisede durdukları yer.

Şimdi karşılaştırmaya geçelim:



a. kelimesinde ''topluluk'' esas olarak görülüyor. Bu Karadeniz horonlarında da böyledir.


b. kelimesinin üçüncü maddesi ''kilise görevlilerinin kilisede durdukları. yer'' dir. Kelimenin bu anlamı ile Carole kelimesinin ikinci anlamı olan ''Halka şeklinde oynanan oyun'' arasında açıkça görülen bir ilişki vardır.

Mimari ve kuyumculukta daire teşkil eden birçok şeye ve 18. yy'da kilisedeki koro dairesine Carole deniyordu.

Yukarıdaki karşılaştırmalar gösterir ki, Horon, Carole ve kelimeleri arasında bir anlam birliği oluşturur.

Şimdi de bunlarla ilişkili olan diğer bir kelime üstünde duralım.

Xor (hor) veya Kör -Destan söylenirken nakarat

xoroy (horoy)-Sırayla durmak (Pekarski-Yakut sözlüğü)

Esas vasıfları ''topluluk'' olan bu Yakutça kelimeler ile Karadeniz horonu, Fransız

''carole''sı ve Yunanca arasındaki anlam birliğini tespit ettikten sonra yukarıdaki araştırmalarımızı şöylece özetleyebiliriz:


Horon, Carole, ,Hor, Kör, Horoy kelimeleri birbirlerinden ayrı olmayıp, aynı Hor kökünün muhtelif şekilleridir.


Bu açıklamalarla yöredeki ''horom'' ve ''horon'' kelimelerinin kullanımı arasında benzerlik olduğu görülmektedir. Horom; mısır saplarının ve çayır (ot) 'ların 10-15 kucak bir araya getirilerek dikey durumda yığılıp, tarlada bulunan ''KABAK DEVEKLERİ'' ile üst kısımdan bağlanmasıdır. Başka bir deyişle daire (halka) şeklinde sıkıca bağlamaktır.

Yöre oyunlarını oynarken bir arada toplanarak sıkıca elele tutup daire halinde horon kurmalarındaki şekil ve benzerlik Horon ile Horom sözcüğünün gerek mana gerekse kelime yapısı bakımından birbirini tamamlamaktadır. Horona başlarken ''Hayde bir horom kuralım'' sözü, bir araya toplanıp, sıkıca birbirimize bağlanalım demekten başka bir şey değildir.



Horonların Oynandığı Yerler Ve Etkilendiği Unsurlar

Horonlar neşeli zamanlarda; Bayram, düğün, dernek, askere uğurlama ve arkadaşlar arasında düzenlenen eğlencelerde oynanır.

Yürekleri dolduran coşkular, sevinçler buralarda horona dönüşür. Nerede bir durak, bir oturak yeri varsa orası ''HORONDÜZÜ'' dür. üstünde horon oynanmayan tek bir düzlük yoktur Karadeniz'de...

Horon Karadenizin soluk alışı, yürek atışı, dalgalanışıdır.

Horon doğa ile insanın elele, kol kola şahlanışıdır.

İneğiyle, çadırıyla, çoluğu-çocuğuyla, silahıyla, giysisiyle dağlara çıkması, yol boyunca yol havalarının kemençe ve davul-zurna eşliğinde çalınıp söylenmesi, horon oynaya oynaya yolların bitirilmesi ve yayla düzüne silah atarak, nara atarak ve tabi ki horon oynayarak (sallama ritminde) kollar halinde girmeleri, halka içinde saatlerce horon oynamaları bahara olan özlemin coşkuya dönüşmesi, dile gelmesidir.

Karadeniz'e özgü horonun yapısında tarım kültürünün varlığı apaçık ortadadır. Horonda görülen öne eğilmeler ve kolların öne uzatılıp sallandırılması; tarlada kazma ile çapa yapılması gibidir. Horoncuların el tutması ve hamle yapmaları ile belcilerin ''VOL ATMA'' hamleleri aynıdır.


Karadeniz'de yalnız başına iş yapmak çok zor olduğundan horon; Karadenizlinin her işte elele verilmesini, birlikte çalışmaya duyduğu ihtiyacı anlatmasıdır.


Doğa yapısının sert ve dağlık oluşu, denizinin ve havasının kararsızlığı horon oyunlarında göze çarpar.



''Mısır Gumulları hep, beraber bağlanır;
İşte, horoncular da, öyle halkalanırlar...


Dizili horon ise, bel bellmek gibidir;

Tavaya birer birer, hamsi dizilmesidir...


Omuz titretmeleri, hamsi can çekişmesi;

Çıkarılan o sesler, rüzgarın ıslık sesi...


Hele o silkenmeler, ağaçlarda fırtına;

O çabukluk benziyor, martı kanatlarına..


Dalgalar gider-gelir, bir kararda durmazya;

Horoncular da öyle, uyar davul zurnaya...


Kemençe; horonun sevgi küpü, kaşığıdır;

Neş'eli zannederler, en garip aşığıdır...


Horon; yağmur duası, horon, çareye koşmak;

Zafer için zıplamak,, yahut suyu okşamak...


Horon; tetikte dumrak, kayık küreği çekmek;

Horonda alın teri, horonda emek çekmek...


Horon bayram yapmaktır, halk murada erince;
Canlanmayan var mıdır, oynayanı görünce.



Bu sevinç gösterisi, hem bolluk, hem bereket,
Dağ-bayır, iniş-çıkış, elbet lazım hareket. ..

Horon deyince akla Akçaabat geliyor,
Bunu hem Türkiye ve hem de Dünya biliyor. ..

Karadeniz horonu, horonların beyidir,
Karadenizli korkmaz, eğlenceden bellidir...

Fişek, saat ve çizme seferberlik işidir,
Kalleşlik edenleri hesaba çekişidir...

Horon, bir oyun değil, bir folklor kanunudur,
Oyna horoncu oyna,i horon, milli konudur... ''
HORON TÜRLERİ

Horon'un ( Elence khoros’tan ) geldiği düşünülmektedir.

• Açık Horon Oyuncuların aralarında mesafe bırakarak oluşturdukları bağlı diziyle oynadıkları horon oyunlarının genel adı
• Ağır horon yavaş tempolu horonların genel adı (Of, Tonya, Vakfıkebir, Akçaabat ve Maçka)
• Alaca horon kadın ve erkeklerin birlikte oynadıkları horon oyunlarının genel adı
• Atlama horonu horonların hızlı oynanan ikinci bölümü
• Bıçak horonu İki erkek oyuncu tarafından elde bıçakla oynanan horondur , savaşı temsil eder. Atılma korunma, korkutma ve dalaşma bölümlerinden oluşur. Bıçağın havaya atılıp tutulması ve dalaşma bölümü ,ustalık isteyen tehlikeli bir oyundur ( Sürmene , Akçaabat)
• Deli horon yalnız erkeklerin oynadığı çok hareketli ve güç isteyen horonların genel adı.Yörelere göre ritmi değişir . En önemli özelliği sık yinelenen ayakları yere vurma hareketidir.Bazen kemençe olmadan bile oynanabilir
• Düz horon yalın ve fazla hareketli olmayan figürlerle oynanır, adi horonda denilir
• Karma horon ikinci bölümü sözsüz olarak , yalnızca ezgi eşliğinde oynanan sözlü horonların genel adıdır
• Kılıç horonu iki erkek tarafından elde kılıç yada kılıç gibi kullanılan bıçaklarla oynanılır.Bıçak horonundan farklı olarak bıçak kullanılsa bile bıçağın kılıç gibi tutulması ve kullanılmasıdır.
• Kız horonu Kadınlar tarafından oynanan yumuşak ve yalın karakterli horonların genel adı, genelde düz horon tipindedir
• Rahat horon çömelme hareketi olmadan düz yürüme figürleriyle ve genelde kız erkek beraber oynanan horonların genel adıdır
• Sallama horonu düzenli bir şekilde hep aynı doğrultuda ilerleyerek ve bedenin alt bölümünü iki yana sallayarak oynanan oyunların genel adıdır. Sürmene ve Çaykara'da oynanan sallama kendine has ve meşhurdur. Kadınların sallamasında erkeklerden farklı olarak parmak şaklatma , dönme, el çırpma ve omuz sallama gibi hareketler yapılır. Sürmene sallamalarına vokalle de eşlik eder.

Horonun özelliğini oluşturan tüm vücudu titretme,silkinme giderek hızlanıp durulma figürleri nedeniyle denizi yada denizden tutulmuş balığın çırpınışlarını simgelediği öne sürülür.Yöre halkının yaşamında önemli bir yeri olan denizin ve balığın oyunun oluşumunda etkili olduğu bir çok araştırmacı tarafından kabul edilen bir görüştür.

Genelde en az iki en çok sekiz kişiyle oynanır.İki kişiyle oynanan oyunlar daha çok özel beceri gerektiren oyunlardır (bıçak ve kılıç horonları) .Günümüzde sekiz kişiden daha çok kişiyle oynandığında görülmektedir.Yalnız erkekler tarafından (deli horon) yada kadınlar tarafından oynanan ( kız horonu ) yada kadın erkek birlikte oynanan oyunlar vardır.

Horonun kendine özgü uyarı sözcükleri vardır.Oyun sırasında horon başı, öteki oyuncuları genellikle bu sözcüklerle yönetir “ha uşak ha, taktum, üç yap, yaylan, ule ule hop, tik oyna tik, hop hop” v.b gibi sözler oyunun yönetimine katkıda bulunduğu gibi horona da ayrı bir özellik ve canlılık katar. Horon sıra veya halka biçiminde oynanabilir. Horonların belli bir sırası vardır.Oynanırken, özellikle gelenekselliğini koruyan yörelerde horon faslı denilen bir dizilişe uyulur.Horonlara Trabzon ve ilçelerinde kemençe eşlik eder Artvin, Hemşin, Gümüşhane ve çevresinde ise horonlara tulum eşlik eder.Kemençe eşliğinde oynanan horonlarda genelde ritim çalgısı kullanılmaz. Ayaklar yere vurularak ritim sağlanır. Horonlarda titreme, ani diz kırma, sağa sola açılma omuzların titretilmesi, öne eğilme, elleri aşağıya indirme ,yukarı kaldırma , tepinme, çömelerek ayak fırlatma ve yürüme, ayakların yeri dövmesi başlıca devinimlerdir.Bunların hızlı gerçekleştirilmesi için kural olarak omuzdan kavranan diziler kurulmaz, oyuncular birbirinin ellerinden yada parmaklarından tutar.
Horonların eskiden Anadolu’daki tapınma törenleri olduğu ileri sürerler. Lazlar ve Hemşinliler de horonu kendi milli oyunları olarak görürler , kemençe yerine tulum kullanırlar . Oyunları Trabzon’la kıyasla biraz daha basit ve yavaştır . Her horon tarzının kendine özgü melodisi de vardır . Laz ve Hemşin horonlarının ezgilerinde sevda melodileri vardır . Bunlar genelde ekmek parası için gurbete giden , sevdiğinden uzak kalan insanların özlem dolu türküleridir . Kemençe veya tuluma Trabzon’da tokmakla çalınan davul , Hopa'da ise doli denilen elle çalınan küçük kafkas davulu eşlik eder .


Horonların belirli bir sırası vardır.
1. Horon Kurma, 2. Yo! Havası, 3. Seyrek Oyunu, 4. Horon Kurma, 5. Sıksara, 6. Hemsin, 7. Dünya, 8. Yol Havası, 9. Maçka.

Horonlar sözlü olup olmadıklarına göre de farklılıklar gösterirler.

1. Sözlü Horonlar: Bunlarda horonlar şiirin besteleniş şekillerine göre ezgi ile söylenerek oynanmaktadır. Genellikle kadın ve kız horonları sözlüdür.
2. Sözsüz Horonlar: Bunlarda ezgi bir çalgı ile çalınır. Söz yoktur.
3. Karma Horonlar: Aslında sözlü horonlar arasında yer alıp ikinci bölümü itibarıyla sözsüz icra edildikleri için sözsüz horon niteliğini taşırlar. Her sözlü ezginin bitimine sözsüz bir horon eklenerek çalınır.
- Horonlar dizi oyunu biçiminde oynandıkları zaman dizi biçimleri, sıra dizilişi, görünüşünde olarak tek sıra erkek, tek sıra kadın, düz dizi, eğri dizi, koşut dizi, bağlı dizi, bağlı tek dizi, bağlı alaca dizi, açık dizi, kapalı dizi biçimlerinde oynanmaktadır

Halka oyunu biçimindeki dizilişlerde ise, düz harika, koşut halka, bağlı halka, tek halka, kapalı halka, açık halka, bağımlı halka, tek, halka erkek, tek halka kadın, alaca halka, tepeli harika dizilişleri görülmektedir,

KEMENÇE VE TULUM

KEMENÇE

Kemençe, biri Osmanlı Müziğinde, diğeri Karadeniz yöresi halk müziğinde kullanılan iki ayrı yaylı çalgının ortak adıdır. Bunlardan ilki için yirminci yüzyılın ortalarına kadar kullanılan "armudî kemençe", "fasıl kemençesi" gibi adlar, artık yerini "klasik kemençe" adına bırakmış gibi görünmektedir. Bir halk çalgısı olan ikincisi ise, "Karadeniz kemençesi" olarak anılır.
“Klasik kemençe”, 40-41 cm boyunda, 14-15 cm genişliğinde küçük bir çalgıdır. Yarım armudu andıran gövdesi, elips biçimindeki burguluğu "kafa" ve sapı "boyun" tek bir ağaç parçasından yontularak ve oyularak yapılır. Göğsünde, yuvarlak kenarları dışarda kalmak üzere D biçiminde iki iri delik bulunur. Çalgının arka tarafında bir "sırt oluğu" vardır.


Çalınırken kuyruk takozu sol dize, burguları göğse yaslanarak düşey konumda tutulan ya da iki diz arasına konan kemençenin telleri, tuştan 7-10 mm yüksektedir. Çünkü sesler, telli çalgıların çoğunda olduğu gibi tellerin üstüne parmak uçlarıyla basılarak değil, teller tırnakla yandan hafifçe itilerek elde edilir.

“Karadeniz kemençesi”nin burguluğu, boynu ve gövdesi de tek bir ağaç parçasından yontularak ve oyularak yapılır. Ama biçimi bütünüyle farklıdır. Diğer bütün halk çalgıları gibi, “Karadeniz kemençesi”nin de standart ölçülerinden söz etmek güçtür. Ama günümüzde, uzmanların ve profesyonel yorumcuların kullandığı “kemençe”ler genellikle 56 cm uzunluğundadır. Kenarları dik ve sırtı düz olan gövde çoğunlukla erik veya ardıç ağacından yapılır. Köknar veya ladinden yapılan göğüs oldukça incedir. Tellerin eşikle iletilen basıncına dayanabilmesi için göğüs bölümüne, boylamasına bir çıkıntı yapılarak kubbe şeklinde form verilir. Burgular, oldukça küçük olup, burguluğa ön taraftan girer. Teller tuşa çok yakındır. Çünkü “Karadeniz kemençesi”, tellerin üzerine parmak uçlarıyla basılarak çalınır.

Seslendiren, ayakta ise çalgıyı sol eliyle havada tutarak, oturuyor ise dizlerinin arasına dayayarak çalar.

TULUM

Tulumun-Yapısı Oğlak derisi daha çok tercih edilir ve tüyleri temizlendikten sonra ayaklar son kısımlardan kesilir. Ters (çevrilip ters bağlandıktan sonra) kesit bağlantısı daha iyi görünür. Ön ayaklardan birine tahta boru- lülük arka ayaklardan birine de nav bağlanır. Böylece tulum dediğimiz alet meydana gelir. Lülük'ten (dudula=ağızlık)üfleyip tulum şişirilir. Üflenen hava geri kaçmasın diye tulumcu lülüğün (dudula) ağzını dili ile kapatır. Kendisi bu suretle nefes alabilir. (son zamanlarda lülük ağzına konan bilye sayesinde tulumcular türkü bile söyleyebiliyorlar.) sıkışan hava mecburen, nav içinde bulunan çimon/çibu denilen ses veren kamış borulara hücum eder ve ses çıkararak dışarı çıkar. Ekseriyetle çibular yan yüzeylerinden 5 delikli olup bu delikler Nav'ın üst yüzüne yani tulumcunun parmaklarını oynatacağı bölüme bir çift olarak yerleştirilir.
Oğlak derisi daha çok tercih edilir ve tüyleri temizlendikten sonra ayaklar son kısımlardan kesilir. Ters (çevrilip ters bağlandıktan sonra) kesit bağlantısı daha iyi görünür. Ön ayaklardan birine tahta boru- lülük arka ayaklardan birine de nav bağlanır. Böylece tulum dediğimiz alet meydana gelir. Lülük'ten (dudula=ağızlık)üfleyip tulum şişirilir. Üflenen hava geri kaçmasın diye tulumcu lülüğün (dudula) ağzını dili ile kapatır. Kendisi bu suretle nefes alabilir. (son zamanlarda lülük ağzına konan bilye sayesinde tulumcular türkü bile söyleyebiliyorlar.) sıkışan hava mecburen, nav içinde bulunan çimon/çibu denilen ses veren kamış borulara hücum eder ve ses çıkararak dışarı çıkar. Ekseriyetle çibular yan yüzeylerinden 5 delikli olup bu delikler Nav'ın üst yüzüne yani tulumcunun parmaklarını oynatacağı bölüme bir çift olarak yerleştirilir. Çimon/çibular, nav içinde ikiden fazla da olabilirler. Herbirinin sesi tulumcunun ustalığına göre ayarlanır. Tulumdaki kısımlara daha açıklık getirelim: Çimon/çibu: Kamış veya tahıl sapı boğum yerinin bir tarafından diğer tarafın dıştan boğum yerinden içten kesilir. Bu uçta boğum yeri kalacağından kapalıdır, diğer uç açıktır. 16-17 cm boyunda bir boru elde edilmiş olur. Açık uç hafif meyilli olarak düzeltilir. Kapalı kısma doğru borunun bir kısmı çakı ile inceltilerek sesin, hava geçişi ile temini sağlanır. Bu borunun üçte bir kadarı üste kalması şartıyla ikişer santim arayla delikler açılır. Böylece yapılan çimonlar bu şekilde yanyana bağlanıp navın içine yerleştirilir. Çıkan sesler birbiri ile tam manası ile uyumlu olmayabilirler. (Adnan Saygun) Nav: Farsça'da iyi oyulmuş odun manasında olup bu tabiri eski Oğuzlarında kullandığı aşikardır. Navlar hafif kıvrık boynuzu andırırlar. Odundan veya şemsiye sapının yarım daire bölümünden yapılırlar. Aslında iç bükey bir teknecikten ibaret olup çimon/ çibular içine yerleştirilir.




Kar'aşın: Navın son kısmındaki boynuza verilen isimdir.
Kaçkar dağı: Koç boynuzunu andıran Gökçe Dengiz batısındaki Kaçkar Dağları da bu isimden esinlenerek verilmiştir.
Goda: Tulumdan üflenen eğri boruya denir. Bulgarların gayda demeleri ile goda arasında muhakkak bir bağlantı vardır. Bu isim ta Kelt'lerden kalmış olabilir. Eski Bulgar kavimleri Türklerle kardeş kavim olmalarının neticesi olarak kelime Türkçe kökenli de olabilir.
....
Çayelinden başlayarak Pazar,Ardeşen,Hemşin,Çamlıhemşin,Fındıklı,Arhavi,H opa,Şavşat,Yusufeli,İspir ve Giresun`nun Şebinkarahisar ilçesinde düğün,bayram ve eğlencelerde kullanılan nefesli bir halk çalgısıdır.

Önceleri sadece bu yörelerde düğünlerde kullanılırdı. Fakat son zamanlarda çeşitli halk müziklerinin yanısıra pop,rock ve özgün müziklerde kullanılmaya başlandı.Tabî buda enstrumanın tanıtımını ve halkın dikkatini çekmekte önemli bir etken oldu. Tulum`u başka ülkelerde görmekde mümkün. Örneğin: Bulgaristan ve Yunanistan`ın bazı bölgelerinde görebilirsiniz. İskoçya ve Kuzey İrlanda`da şekil olarak biraz değişik olmasına rağmen ses olarak hemen hemen aynı olması dikkat çekmektedir.

TEKNİK ÖZELLİKLERİ:

Tulumda aktif olarak kullanılan beş tam ses vardır ve oktav`ı yoktur,koma sesi vardır. Son zamanlarda altı sesli tulum`lar denenmiş fakat pek başarı sağlanamamıştır.
Tulumun ses tonu "si" "lâ" "sol" karar sesiyle,tını`sı güzel olan ses elde edilir. Diğer ses tonlarında tulum istenilen sesi vermez. Tulumun orjinal sesi "si" ve "lâ" dır.

TULUMUN YAPISI

DUDULA (AĞIZLIK) GÖVDE (DERİ KISMI) NAV (SES VEREN KISIM)

DUDULA (AĞIZLIK)

Tulumu şişirmek için kullanılan dudula; yuvarlak bir ağacın içi delinerek yapılır ve hava geriye kaçmasın diye iç tarafına naylon`dan bir kapak yapılıp raptiye ile tutturularak havanın geri gelmesi önlenir.

GÖVDE (DERİ KISMI)

Tulumun gövdesi genellikle keçi derisinden yapılır. Keçinin özellikle bir yaşında olmasına dikkat edilir. Çünki bir yaşından küçük olan keçilerin derisi yumuşak (taze) olduğundan çabuk deforme olur. Keçi kesildikten sonra derisi çok dikkatli bir şekilde delinmeden tulum olarak çıkartılır. Suyla karışık ateş külünde 2-3 gün bekletildikten sonra tüylerin dökülmesi sağlanır ve tabaklama işlemi yapıldıktan sonra baş tarafı ve arka kısmı içeri gelecek şekildetersten sıkıca bağlanır. Ön ayaklarının birine dudula bağlanarak şişirilip asılır. Kuruduktan sonra sürekli yumuşak kalması için badem yağı yada gliserin sürülür. (yağ ile bakım yapılmadığı süreçte deri kuruyup çatlar ve hava kaçırır bu yüzden tulum özelliğini yitirir) Tulumun- cephesinin güzel görünmesi için üzerine değişik renk ve desenlerle kılıf yapılır.

NAV (SES VEREN KISIM)

Tulumun en önemli kısımı nav`dır. Nav özellikle şimşir ağacından yapılır. Yaklaşık 40 derece eğri şimşir ağacının içini düzgün bir şekilde oyduktan sonra analıklar dediğimiz delikli 10mm çapında boruları ve kamıştan özel olarak yapılan çibun dediğimiz sipsi`leri özenle ve düzgün şekilde nav`a yerleştirilir. Burada önemli olan iki adet sipsininde aynı sesi vermesidir. Analıklarda 6mm delinmiş 5 adet çift sıra delik vardır ve yanyana olan bu deliklerden çıkan seslerin aynı ayarda olması şarttır aksi taktirde ses bozuk çıkar. Sesler ayarlandıktan sonra nav`ı tulumumuzun diğer koluna bağlıyoruz ve tulumumuzu şişiriyoruz. Hava taziğinden doğan güçle sipsilere gelen baskı sesin çıkmasına yol açar parmak vuruşları ile ses notalara dönüşür.

İyi tulum çalabilmek için müzik bilgisinin yanısıra iyi bir kulağa ve kuvvetli nefese sahip olmak gerekir.

DELİ HORON

Deli horon, halka yapısı içinde oynanan, Artvin’in temel oyunlarından biridir. Horona “Deli” ön adının takılması, oyunun “deli dolu” diye tabir edilen biçimde oynanmasından kaynaklanmaktadır. Figürlerin birçok bölümü gerginlik, sertlik ve gerilim içerisinde canlı olarak yapılması, oyuna bu niteliği kazandırmaktadır.

Oyunda coşkuyu sağlamak için, atılan uzun nağaralar (Kıcına) esastır. Komut, veren tarafından her figürü belirleyen yöresel tabirlerle (Yöresel sözlerle) anında verilir.Örneğin : Başla, başla-işle, işle kollar üste, Kollar siya-kındır oyna, Dura dura-Kollar çabuk-Gel oguna diza-Vuur orta topuk gibi belli komutlarla oyun yönetilir.

Oyunu oynayanlar, belli bir sayı ile sınırlanamaz; genellikle açık hava ve harman gibi yerlerde oynanır. Oyunun kaynakçası hakkında ve hazırlanışı, oynanışı, hareketliliği yörede birlik, beraberlik ve dayanışma sembolü olduğuna, kararlılık ve güçlük ifadesini belirttiği yolunda ortak düşünceye varılmıştır.

Halk arasında bu oyuna ilişkin olarak, deli horon oynanan yerde “Kırk yıl ot bitmez” sözü yaygındır. Oyun, ayrıca bazı kesimlerde (Kuçen deli horonu, Kocabey deli horonu) gibi isimlerde oynanır. Oyun kuran kişi bilinmeyip Artvin ve beldelerinin en güzide oyunudur. Yalnız erkekler tarafından oynanır.


ÇOŞKUN ÇORUH


Deli Horon’a sonradan verilen ad. Kasım Ülgen, 1936 yılında zamanın valisi Refik Koraltan tarafından, Deli Horon’un adını –o yıllarda adı Çoruh olan- ilin adıyla anılsın diye Coşkun Çoruh olarak değiştirdiğini belirtiyor ve “Düz Horon’un hareketleri sakin ve ağırca, Deli Horon’un hareketlerinin canlı ve süratli olması, durgun ve coşkun sıfatlarıyla ifade edilmiştir” diyor. Şahin-Şahin-Akalın üçlüsü ise, kitaplarında Coşkun Çoruh’u ayrı bir oyun olarak gösteriyorlar ve şu bilgileri veriyorlar ki, Deli Horon’un tarifidir:

“Oyun, Çoruh Nehri’nin bahar aylarındaki azgınlığını ve coşkun akışını simgeler. Kapalı halka biçiminde oynanan oyun, ağır tempoyla başlar, hareketler birden hızlanarak devam eder. Oldukça sert oynanan bir oyundur. Ağır tempolu bölümleri ezgi ile, hızlı bölümleri ise yalnızca ritm eşliğinde oynanır. Oyun, yalnız erkekler tarafında oynanır. Oyunun başlangıç ve bitişi, düz çizgi olup, halka yapısı içinde oynanır. Belli sayı sınırı yok; ancak, çok kalabalık sayılarla,oyun, hızlı olması yüzünden oynanmaz.” Yine, “Oyun, herhangi bir düzenlemeyle şekillendirilmemiş, geleneksel formu içerisinde oynanır” diyorlar ki, Uğur Ural’ı haklı çıkarıyorlar: “Bu oyun da diğer bazı oyunlar gibi, başka yörelerin oyunlarına benzer oyun ve müzikler kullanılarak, sonradan düzenlenmiş (uydurma), halkın bilmediği, ancak halkoyunları ekiplerinden yetişmiş kişilerin oynayabildiği oyunlardandır”





Trabzon Horonları Üzerine

Horon, Doğu Karadeniz'in geleneksel halk dansı şeklinde tarif edilir. Trabzon horonları ile ilgili bazı bilgileri bu knuda sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilgileri edindiğim kişi 35 yıllık bir horoncu. Profösör. Halk oyunları ekipleri çalıştırdığı gibi aynı zamanda halk oyunları yarışmalarında jür görevi de yapıyor.Trabzon'da yaşıyor.
Yazacağım bilgilerden bazıları bana oldukça ilginç geldi.

-Türkiye'de sadece Trabzon tek bir halk oyunu oynanan ildir.Bu oyun da horondur.
-Trabzon'da oynanan bütün horonlar en doğudaki Çaykara'dan en batıdaki Şalpazarı'na kadar temelde aynıdır. Oyunların süsleri farklılık gösterir.
-Trabzon'daki bütün horonlar 10 sayı üzerine kuruludur.
-Trabzon'da bazı yerler horon yönünden çok zengin iken bazı yerlerde ise horon bilen çok azdır.
-Horonların asıl vatanı sahiller değil yaylalardır. Bu sebeple horon özellikle iç kesimlerdeki ilçelerde revaçtadır. Sahillerdeki ilçelerin ise yüksek kesimlerinde yaygındır.

Hocanın anlatmasına göre bir oyunun halk oyunu sayılabilmesi için iki şart gerekliymiş:
1-Belli bir coğrafi bölgede oynanması.
2-Yöredeki oyunların genel karakterine uyması.
Kolbastı 2. şıkka uymadığı için halk oyunu sayılmıyormuş.

Türkiye'deki halk oyunlarını anlatan bir kitapta kolbastının eskiden kadın oynatmadan çıktığı söyleniyordu.
Ormanlarda, mağaralarda kadın oynatan gençler , kendileri de hem oynayıp hem de etrafı gözlerken o zamanın jandarmalarına verilen isimden oyuna "kolbastı" denmiş.

rabzon'da karşılama türü bir oyun olarak Sürmene sallaması var. Ancak bildiğim kadarıyla o da horon formunda. iki kişi karşılıklı oynadığında karşılama gibi oluyor. Yani Giresun karşılaması türünde değil.(Bu oyunu tv de bir Sürmene Belgeseli'nde horon formunda oynarken gördüm.Ekiplerde de iki kişi oynuyor. Bilgisi olan açıklarsa daha iyi olur)

Çalgılara gelince, davul zurna açık alan ve kalabalığın çalgısıdır. Kapalı bir ortamda pek de gitmez. O yüzden eski düğünlerde düğün sahibinin durumu iyi ise Şalpazarı'nda da davul zurna kullanılırdı. Ama kemençe de olurdu.Halen de aynıdır. Biraz davulcu çalar biraz da kemençeci.
Kemençenin modernize olması ise son yılların sorunu. Hepimizin şikayet ettiğimiz bir durum.

Trabzon'da oynanan başlıca oyun türlerine aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz. (Bunları gittiğim kursta ve katıldığım toplantılrada öğrendim)
Erkek horonları:
1-Horon kurma:Akçaabt ile kısmen Vakfıkebir ve Çarşıbaşı'nın bazı köylerinde oynanıyor. Vakfıkebir ve Çarşıbaşı'nda oynanan çeşidine "artırma horonu" da denir.
2-Hozagel(kozangel):Akçaabta'ın Hıdırnebi Yaylası'na yakın köylerde oynanıyor. Kendi içinde
a)İleri-geri gidip gelme
b) Yana yürüme
c)Diz
d)Çökme
e)Hozangel sallaması
olmak üzere beş bölümden oluşur.
3-Akçaabat sallama:Genellikle akçaabat ilçesi'nde oynanır.
+-Sıksaray(Sıksara): Trabzon'un hemen her tarafında oynanan temel horon türüdür.
5-Tonya sıksaraları:Tonya,Vakfıkebir, Şalpazarı ve çevresinde oynanan oyunlardır.Kendi içinde çeşitleri:
a)Doldurma(Şalpazarı'nda "dik horan" diyoruz.
b)sağdan (sıva sıva)
c)Parmak ucu (Eşkıya)
Kız horonları:
1-Horon kurma:Şu an halk arasında oynanmaz. artırma horonundan esinlenerek yapılmıştır.
2-Düz horonürmene ve çaykara'da oynanır.
3-Sürmene sallamasıürmene ve Çaykara civarında oynanır. Müziği ve yapısı bakımından horon yapısından oldukça farklıdır.
4-Atlama:Trabzon'un tüm ilçelerinde değişik süslerle oynanan çeşitleri vardır. başlıca çeşitleri:
a)Soldo-Tahir Tahir:Tonya, Vakfıkebir ve Şalpazarı civarında oynanır.
b)Lankepson (Kuşak sallam)Akçaabat'ın Işıklar Köyü ile Düköy İlçesi'nde oynanır.
c)İzme:Maçka'da oynaır.

Bu türler genel ypıya göre belirlenmiştir. Kendilerine özgü müzikleri vardır. Ancak daha farklı çeşitler de çıkarılabilir.
Ekiplerde erkek horonlarında bir standartlaşma varıdr. Ancak kız oyunlarında ancak yeni yeni oyunlar düzene girmeye başlamıştır.Kız oyunlarında pek çok eğitici kafasına göre ve ritme uydurarak pek çok oyun üretmiştir.

Aynı horona farklı ilçelerde, hatta farklı köylerde değişik isimler veriliyor. Yukarıdaki liste genel bir liste sayılabilir.
Örneğin orda yazdığınız Ağasar erkek horonu deiğiniz horon yukardaki listedeki doldurma oluyor. Vakfıkebir kız horonu dediğiniz sanırım soldo denen oyun. Sağa sola dönerek oynanıyor. soldo oyununun bir bölümüne Şalpazarı'nda "yan horon" diyoruz.
İsimlendirirken ekipleri ilk kuranların verdikleri isimler kullanılıyor. Örneğin ilk düzenli ekipler İstanbul'da çoğunluğu Akçaabat ve Tonyalı olan üniversite öğrencileri tarafından kurulmuş. Dolayısıyla isimler de kendi çevrelerinde söylendiği gibi olmuş. Gittiğim kursta hoca Tonyalılar'a "soldo" oyunu oynattı. Bizim köylerde , düğünlerde oynadığımız horon. Ama soldo kelimesini ben orda duydum.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
horon


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Yollar Biter Horon Bitmez Liaaa Fotoğraf Kulübü 0 13 Ekim 2012 13:45
Trabzon Horon Ve Çalgılarımız Ecrin Karadeniz Bölgesi 5 01 Ekim 2011 09:43
Buda horon tepen atmaca :) Nur Hayvanlar Alemi 3 21 Şubat 2011 15:19