IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 28 Ekim 2014, 02:46   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
"Seçim Hakkı" ve dini yasalar..





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Dini kökenli her yasanın uygulanması sırasında karşımıza çıkarılan pek bilindik bir argüman vardır. Derler ki, “insan tercih ve seçimlerinde özgürdür ve bu seçim başkalarına zarar vermediği sürece, yasanın uygulanması gayet meşru ve gereklidir çünkü o yasalar seçimlerle ortaya çıkan ihtiyacı karşılar.”
Kulağa ilk başta hoş gelen bu argümanı biraz daha yakından dinleyince, o seslerin hiç de öyle masum olmadığını ve arkasında başka niyet ve amaçları taşıdığını anlarız. Niye öyle olur? Çünkü hiç bir söylem, söylemin kaynağından, içinde bulunduğu koşullardan ve bağlamından kopuk değildir. İşte tam da o tarihsel bağlamla vd. etkenlerle karşılaştıkça seslerin güzelliği değil nahoşluğu kaplar etrafınızı.
Somutlaştıralım. 10 yaşındaki çocuk o kadar büyük bir biliş ve farkındalık hali ile karşımıza çıkıyor ve “ben türban takmak istiyorum” diyor. Ne demeli şimdi? Üniversiteden yola çıkan “türban takma” taleplerinin eğitim özgürlüğü ile başlaması ve artık neredeyse bu talebin ana okulu seviyesine inme halini mi sorgulamalı yoksa 10 yaşındaki çocuğu alet ederek talebin sahteliğini meşrulaştırmaya çalışan o malum zihniyeti mi?
Seçimmiş, özgür iradeymiş. 10 yaşındaki çocuk hangi bilme iradesiyle “türbanı” seçmiş ve dine olan yatkınlığının büyüklüğünü daha 10 yaşında keşfetmiş olabilir ki. Olamaz tabii, olan egemen din siyasetin iktidarı ele geçirmesi ve çıkarılan yasaların tam da bu güce yaslanarak uygulanmasıdır. Hal böyle olmasa, malum tercihçilerin, türbana gösterdiği o hassasiyetin onda birini gece gündüz kafa kol kesen IŞİD çetelerine göstermesi gerekmiyor muydu? Çünkü o çeteler “seçim” lafını bile duymak istemiyor, anında bıçaklarını kınından çıkarıyorlar. Fakat aynı tepki onlara gösterilmiyor işte. Demek ki, zihniyet sorunlu.
Sorunlu olan kısmı şurası ki, “din kisveli” talepler, “tercih” argümanında kabul ettirilmeye çalışılıyor, buna karşı çıkan ve “tercih takiyedir; aslolan, yaşamın egemen olan dini yasalarla kuşatılmasıdır” diyen kesimler de adeta düşmanlaştırılıyor. Bu zihniyetin sorunlu hali sadece siyasal tarafları düşmanlaştırmasıyla değil, diğer hak sahibi olan kesimlere gösterdiği baskıcı irade ile de ortadadır. İronik ama maalesef gerçek olan bu. Kendisi 10 yaşındaki çocuğun “çocukluk” halinin elinden alınmasını “giyim serbestisi” olarak sahiplenir, ama Alevi çocuğa zorunlu din dersi verilmesini gayet normal karşılar. E haliyle bu durum Schopenhauer gibi bizi de “aslonan seçim özgürlüğüdür diyenler” konusunda umutsuzluğa düşürür. “Dünya 15 yaşından küçüklere din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa, belki o zaman ona umut besleyebiliriz.” Schopenhauer’in sözünü hayata geçirebilecek “tercihçi vekiller” dürüstlüğü göstersin, biz de o zaman konuşuruz kendileriyle, diyelim ve geçelim.
Sorunlu diye nitelendiğimiz zihniyetin kendini açığa vurduğu alanlardan birisi de cemevleridir. Çünkü cemevlerinde takınılan tutum da en az zorunlu din dersleri kadar can yakıcıdır. Cemevleri hâlâ ibadethane kabul edilmediği gibi, bazı Alevi köylerine zorla cami bile yapılır, imam da atanarak tabii...
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ne demeli. Aleviler dahil bütün inanç mensuplarından vergi alınarak finanse edilen bu kurum, sadece “Sünni-Hanefi” mensubu kimselere hizmet götürür. “Diyanet’in varlığı” tartışmaları bir tarafa ama böyle bir uygulamayı inanç konusunda duyarlı hangi yürek kabul edebilir. Ederse o yürek sadece kendi inancı için çırpınır, diğerlerini ise ezmek için...
Bakın Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2014 bütçesi İçişleri, Dışişleri, Sağlık, Ekonomi ve Sanayi Bakanlığı gibi önemli bakanlıkların bütçesinden daha fazla. Dahası 8 bakanlığın toplam bütçesi, Diyanet’in ödeneğine bile yetişmiyor. Orman ve Su İşleri, Kalkınma, Gümrük ve Ticaret, Gençlik ve Spor, Ekonomi, Çevre ve Şehircilik, Bilim, Sanayi ve Teknoloji ve AB Bakanlıkları da bu bakanlıklardan.
Şimdi, gelelim “tercihlerin ancak kişiyi bağladığı” noktasına. Hani yazının başında kılık kıyafet seçiminde dile getirilen ve “seçim bir haktır ve başkasına zarar vermiyorsa meşrudur” söyleminin dile getirildiği o noktaya. Ama konu pek tabii “kılık kıyafet” meselesi ile sınırlı da değil. Karşımızda koskoca bir Diyanet İşleri Başkanlığı var ki, hâkim zihniyet en çok da orada belirginleştiriyor kendini. İşte Diyanet’in 13 bakanlığı geride bırakan 5 milyar 442 milyonluk devasa bütçesi başkasının, sağlık, kültür vb. harcamalarının elinden alınmasıyla bu hale geldi. İnsanlar hastane yokluğu ile boğuşurken, çocuklar deprem konteynırlarında eğitim görürken, asgari ücret yerlerde sürünürken, kültüre, sanata gereğinden çok az bütçe ayrılırken Diyanet büyüdükçe büyüdü. Peki, bu hak mıdır, reva mıdır? Değildir ve o seçimin diyetini seçimleri hayata geçirilemeyenler ödemektedir.
Mesele sadece ekonomik bütçe çubuğunun “egemen dinden” yana kırılması da değildir. Diğer taraftan olan şudur ki; ihtiyaçların hayata geçirilmesi sayısal çoğunluğa göre yaşam olanağı buluyorsa, azınlık büyük bir tehlike altındadır ve asıl o zaman seçimler önem kazanmıştır. Çünkü çokluğun dayatmasıyla inançtan, yasaya evirilen her kanun, azınlığın “var olma” halini tehlikeye sokacaktır. Ve tam da burada “seçimler” bırakın başkalarına zarar vermeyi, toplumu, diktatörlüğe bile götürebilecek bir güce ulaşacaktır.
Seçimler başkalarına zarar verir. Çünkü seçimlerin çoğu bir başkasının seçim hakkının zayıflığına, güçsüzlüğüne vurgu yapar. Gücü ve nüfuzu oranında yaşam olanağı bulur o “seçimler.” Din alanında seçimlerin, yasa kudretinde yaşam bulması ise daha tehlikelidir. Kamu otoritesi dinlere eşit mesafede durduğunda ve bütün dinler aynı “özgürlük” ortamında kendini tanımladığında sorun yoktur. Ama böyle olmayıp, dinlerden biri öne çıkarıldığında, yapılan seçim özgürlüğü değil, hâkim din yorumunun daha da görünür kılınması, siyasallaşması, muktedirleşmesi olacaktır.
Bu durumda her sancılı yasa sürecinde öne sürülen “seçim özgürlüğü” argümanının gerçekleri yansıtmadığı aksine gerçekleri perdeleyen bir kavram olduğu gün gibi ortadadır. Çoğulcu toplumun önündeki en tehlikeli söylemlerden birisi de budur belki. Görünür de, kendine hemen tartışma alanı bulabilen bir argümandır çünkü bu kavram. Fakat aynı argüman sahiplerinin daha dün 40 bin çocuğu rızası dışında, yani zorla imam hatip lisesine kaydettiğini, ilahiyat fakültelerinden felsefe derslerini kaldırdığını ve bu iktidar sahiplerinin Gezi’de “türbana saldırma” yalanını hunharca savunarak, kendi kutsallarını bile hiçe saydıklarını ve saldırılarına alet etmeye çalıştıklarını unutmayalım.
Son olarak “seçim hakkı” diye türbanı ortaokul seviyesine indirenlerin “zorunlu din kültürü dersleri” ile en büyük seçim ihlalini gerçekleştirdiklerini yeniden anımsatarak Victor Hugo’nun şu sözleri yazımızı noktalayalım;
“Din öğretiminden mi söz ediyorsunuz? Siz, asıl önünde diz çökülmesi gereken, sindirilemeyen gerçek din öğretimi hangisidir biliyor musunuz? Ölüler koğuşundaki merhametli hemşiredir o, köleleri azad eden merhametli kardeşimizdir, terk edilmiş çocukları toplayan Saint Paul’dur, vebalılar arasında dolaşan Marsilya piskoposudur, yolun ortasına kendi çarmıhını diken, Fouborg St. Antoine’a karşı çıkan ve sadece barış sağlansın diye ölüme dudaklarında bir gülümsemeyle gözü kapalı giden Parsi piskoposudur. Gerçek din öğretimi budur işte.”
Yazar, AYDIN TONGA.


 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
dini, seçim hakkı, ve, yasalar


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kur'an okumadan önce, "Allahümme bil hakkı enzeltehü ve bil hakkı nezel…" diye Ecrin İslamiyet 0 01 Ağustos 2013 02:38