IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 10 Şubat 2010, 23:49   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Hediye'nin Tarih'çesi




Yılbaşı kutlamalarına giden günler ‘armağan’ ve ‘hediye’ sözcüklerinin en çok duyulduğu hediye vermenin kitleselleştiği günlerdir... Hediye verme kavramının Batı dünyasındaki özellikle de Avrupa’daki gelişimine ve bu kavrama ilişkin yaklaşımın tarihine bir göz attığımızda 1650’de kaleme alınmış bir metindeki şu satırlar hemen göze batar:

“Armağan vermek aslında tam yeri gelmişken veriliyor gibi görünen ama sunulmasında hiçbir yarar olmayan şeyler için kullanılır...”

Diğer bir deyişle 17. Yüzyıl Avrupa’sında ‘armağan’ aslında ‘hoş’ ama ‘içi boş’ bir sunum olarak algılanır.
FORUMUZ.BİZ




Antik Çağ meraklısı Lyon’lu gezgin Jacob Spon (1647-1685) ‘Hediyelerin Kökenine Dair’ adlı kitabında hediye verme geleneğinin Roma’nın ilk krallık dönemlerine rastladığını anlatır.

Bu bilgiye Spon Roma’nın çoktanrılı ‘resmî’ dininin Batı dünyasındaki son savunucularından Simmakus’un mektuplarında rastladığını belirtir.
Simmakus’a göre krallığın önde gelen yöneticilerine bayram ve yılbaşı hediyesi niyetine bir saygı nişanesi olarak Sağlık Tanrıçası Strenia’nın ormanlarından toplanmış mine çiçeği dalları gönderilirdi. Bu dallardan bir bitki çayı yapılırdı.
Latin dillerinde bayram ya da yılbaşı hediyesi anlamına gelen ‘strenna’ ya da ‘étrenne’ sözcüğü de işte buradan gelir…
Sonra zamanla dostlara tatlı ve hoş bir yıl dilemek adına bu mine dallarının yanına incir hurma ve bal da eklendi. İmparatorluk dönemi Roma’sında işler değişti; soylu tabaka ve seçkinler atalarının bal çömleği yerine içinden altın şıkırtıları gelen çömlekleri yeğlediler!
Ancak Roma Kilisesi’nin Batı’ya ve Doğu’ya hâkimiyeti çoktanrılı dönemi anımsatan her şeyin yasaklanmasına ve bu arada hediye verme geleneğinin de dışlanmasına yol açtı. Fakat Hıristiyanlık da kendi geleneklerini yerleştirirken hediyeler ve armağanlar da işin içine ‘sızdılar’…
18. Yüzyıl’ın Batı dünyasında yani din baskısının azaldığı ve ‘Aydınlanma’ döneminin yaşandığı zamanlarda armağan vermenin aynı zamanda bir ziyafet veya parti vermekle eş anlamlı olarak kullanıldığını görüyoruz. Burada da yine bir keyif ve zevk kavramı söz konusudur.
Tabii bu arada doğum günleri yıldönümleri Noel ya da yılbaşı hediyeleri artık neredeyse sosyal bir zorunluluk olarak kabul edilmektedir. Ayrıca doğru zamanda verilmesi alan kişide bir sevinç ve şükran duygusu uyandırması gibi hediyenin gerçek anlamına uygun düşecek bazı kurallara uyulması da önemsenir artık…
Bir diğer kural da verilmeden önce hediyenin ne olduğunun söylenmemesi ve sürpriz olarak kalmasıdır. Bu arada hediyeyi verenle alanın konumlarının da birbirine uygun düşmesi önemsenir.
Hediyenin parasal değerinin ne çok az ne de çok fazla olmaması da kişiler arasındaki ilişki dengesini bozmaması açısından önem verilen bir konu haline gelir.
rare
Son olarak armağanın verilen kişinin zevkine uygun olması aynı zamanda veren kişinin buna olan ilgisini ifade etmesi makbuldü.
Hediye verme bir armağan sunma konularının belli kurallara toplum tarafından gelen kabul gören alışkanlıklara bağlanması da 18. Yüzyıl’da yaygınlaşır.
Bu dönemin Batı oünyasında armağanlaşmak artık beraber çalışan veya bir arada yaşayan çeşitli zümrelerden insanlar arasında geleneksel bir ‘âdet’ halini alır. Özellikle çocuklar armağanların verildiği bayram ve yılbaşı gibi özel günleri dört gözle beklemeye başlarlar…
19. Yüzyıl’ın ortalarına gelindiğinde kuzeydeki bazı ülkelerde ve Fransa’nın doğusunda Noel armağanlarının ‘Aziz Nikolas Günü’ armağanları ile aynı dönemde verilmeye başlandığı görülür.
Patara doğumlu olan ve bugünkü adıyla ‘Derme’ antik ismiyle de ‘Myra’ kentinin piskoposluğunu yapan ‘Aziz Nikola’ aralarında çocukların diriltilmesi de dahil olmak üzere çeşitli mucizeler gerçekleştirmesiyle tanınmış kutsal bir Hıristiyan din adamı idi…
6 Aralık’ta kutlanan ‘Aziz Nikola Günü’ Kuzey ve Doğu Avrupa’da ‘çocukların günü’ olarak kabul edilir... Tabii bu bölgelerin Güney Batı Anadolu’nun koşullarından çok farklı olan kültürüne ve iklim şartlarına ‘uyum sağlayan’ Aziz Nikola böylece uzun kırmızı paltosu ve Ren geyikleriyle çocuklara hediyeler dağıtan ‘Noel Baba’ olmanın ilk adımlarını atar…
Kuzey Amerika’ya göç eden Hollandalı ve Alman göçmenler de bu geleneği Kuzey Amerika’ya aktarırlar.
Aslında 1850’lerin Avrupa’sında sahneye giren ve 1930’larda yeni rolüne iyiden iyiye yerleşen Noel Baba’nın varlığı çocuklara verilen Noel armağanlarının yavaş yavaş eski dinî bağlantılardan kopmasına yol açar!
Bir çelişki gibi gözükse de bu böyledir: Hz. İsa’nın doğum gününün kutlandığı 24/25 Aralık günü ve Noel Haftası ile yılbaşının birleştirilmesi ilginç bir sonuca yol açacaktır:
‘Noel Baba’ imajının Hıristiyanlık kisvesinden giderek sıyrılıp laik bir yılbaşı simgesi haline gelmesi süreci yaşanacaktır…
Hediye verme geleneğinin Batı dünyasındaki serüvenine göz atarken Roma’nın ilk kralları döneminde bu anlayışın toplumda yayıldığını söylemiştik… Ama şu da bir gerçek ki hediye ve armağan kavramının tarihçesi sadece Roma ya da Ortaçağ ve sonrası Avrupa’sının kralları arasında değil Doğu dünyasının şahları padişahları ve sultanları arasında da kendine ilginç öyküler bulur.
Bu öyküler arasında dillere destan olmuş hediye serüvenleri vardır. Örneğin bir Bizans imparatorunun Kurtuba kenti hâkimine gönderdiği kıymetli bir kitabın yanına bir de çevirmen eklemesi ya da Harun Reşid’in Büyük Karl’a gönderdiği saat bu tür hediye öykülerinin arasında en çok öne çıkanlardır.
Osmanlı tarihine bakarsak imparatorluk döneminde yakın ya uzak ilişkide bulunulan ülkelere gönderilmekte olan hediyelerin değerinin 17. Yüzyıl’da dikkat çekici bir artış gösterdiğini söylemek mümkündür.
Ama elbette bu armağanlara karşılık ilişkide bulunulan ülkelerin hükümdarları da İstanbul’a kendi hediyelerini gönderirlerdi…
Bu hediyeleşmelerde armağanların cinsi bize bugün o dönemin kıymet ve zenginlik ölçüleri konusunda da fikirler verebilir…
1639’da Hint hükümdarı Hurrem Şah’ın İstanbul’a gelen elçisi IV. Murad’a o dönemin kuruş hesabıyla yüz elli bin kuruşluk bir mücevherli kemer ve fil kulağından yapılıp üzerine gergedan postu kaplanmış bir kalkan sunmuştu.
1641’de Dersaadet’e gelen İran elçisi Sultan I. İbrahim’e birçok kıymetli hediyenin yanı sıra mükemmel birkaç küheylân ve pek çok ipek halı getirmişti.
1644’te gelip Saray’a kabul edilen Nemse elçisinin I. İbrahim’e sunduğu hediyeler arasında ise en çok dikkati çeken gümüşten yapılmış ve özel bir mekanizmayla hareket ettirilen bir şadırvandı.
Nemse elçisinin getirdiği hediyeler arasında altın kakmalı 30 gümüş sahan bir sini ve bir leğen-ibrik de göze çarpıyordu.
1653’te IV. Mehmet (Avcı) tarafından Hint hükümdarı Cihan Şah’a gönderilen hediyeler arasında yirmi kadar cariye zümrüt kabzalı bir hançer pek mükemmel ve kıymetli bir at takımı yer alıyordu. Bu arada Cihan Şah’ın elçisine de altı bin altın bir kürk ve bir at verilmişti.
Yine aynı yıl Cihan Şah Osmanlı padişahının hediyelerine karşılık armağanlar göndermişti. Bunlar arasında bir elmaslı sorguç ve hançer ile o zamanlar toplam değeri üç yüz bin kuruş olarak tahmin edilen kıymetli hediyeler yer alıyordu.
1656’da Hind hükümdarına elçi olarak gönderilen Muizade Efendi ile yollanmış hediyeler arasında yekpare büyük zümrütlü bir sorgucun yanı sıra altın ve mücevherlerle süslü koşumlarıyla beraber dört küheylân vardı.
1657’de İstanbul’a gelen İran elçisi ile gönderilen hediyeler arasında ise altın ve mücevherle süslü olağanüstü koşumlara sahip iki küheylân da bulunuyordu.
1657’de yine IV. Mehmed’e İran şahı tarafından birçok armağanın yanı sıra birkaç katar deve ile bir büyük fil gelmişti.
1665’te Avusturya ile yapılan antlaşmadan sonra Viyana’ya Kara Mehmet Ağa büyükelçi tayin edilince Avusturya hükümdarına sunulmak üzere yanında götürdüğü hediyeler şunlar olmuştu:
Bir murassa sorguç bir direkli çadır yirmi seccade beş acem halısı yüz sarık kırk hil’at bir okka amber on iki at koşumları özel olarak yapılmış ve çok kıymetli iki at.
1682’de yine IV. Mehmed’e Moskova elçisi vasıtasıyla birçok hediyenin yanı sıra tam 1.198 samur kürkü sunulmuştu.
II. Mustafa padişah olduğunda (1695) İran şahı tarafından cülûs tebriki nedeniyle gelen elçinin yanındaki hediyeler birkaç katar deve yükü idi.
Bunlara karşılık olarak da İstanbul’dan İran şahına altın zincirli ve elmas yakut zümrüt ile bezeli koşumları olan birkaç safkan at; zümrüt ve elmaslarla işlenmiş özel bir topuz altın ve mücevher bezeli bir hançer elmaslı bir sorguç…
Gelelim Osmanlı’nın Tanzimat sonrası dönemlerine... Kırım Savaşı’nın ardından 1856’daki Paris Kongresi nedeniyle Fransız devleti kongre delegelerine son derece kıymetli hediyeler verir.
Osmanlı’nın kendini Avrupa’ya kabul edilmiş gören Bâbıâli yönetimi de bu tür jestlerin gerisinde kalmak istemez: Kongrenin başkanı Valefski’nin eşine Bâbıâli yüz yirmi bin kuruş kıymetinde bir gerdanlık hediye eder.
Fransa ikinci delegesi ile Fransız Dışişleri müsteşarının ve kongre başkâtibinin eşlerine de yine Bâbıâli tarafından beşer bin kuruş değerinde gerdanlıklar verilir.
Avusturya Dışişleri Bakanı ile Fransa büyükelçisinin eşlerine yine aynı vesileyle yüzer bin kuruşluk gerdanlıklar hediye edilirken İstanbul’daki Avusturya elçisinin eşine de beş bin kuruşluk bir gerdanlık verilir…
Sultan Abdülaziz döneminin (1860-1876) ilginç bir hediye öyküsü de padişahın Avrupa gezi sırasında yaşanır. Abdülaziz Fransa’da III. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugénie’ye Saray’ın kuyumcubaşı Hoca Bogos’a yaptırılmış pırlantalı bir gerdanlık hediye eder. Bu gerdanlığın o günkü değeri yedi yüz elli bin kuruş olarak hesaplanır.
II. Abdülhamid döneminin dillere destan bir hediyesi de İngiliz büyükelçisi Lord Canning’in eşine padişahın ihsan ettiği murassa altın bilezik ile çiçek buketi biçimindeki iğnedir. Bunların o günkü toplam değerinin yüz bin kuruş civarında olduğu rivayet edilir.

__________________
Rakı geçmişe, bira şimdiye, şarap geleceğe içilir..
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları tatlim sohbet Mobil Chat
Cevapla

Etiketler
hediyenin, tarihcesi


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
NOKİA Lumia 930 Alanlara Nokia Hediye Seti Hediye Zen Cep Telefonlar 0 11 Haziran 2014 21:52
Annenize Ne Hediye Alacaksınız? Annelere Hediye Önerileri Elysian Ah Kadınlar 4 03 Mayıs 2014 21:07
Vodafone Servisleri Kısa Kodları (Kampanyalardan Kazandığınız Hediye Lira ve Hediye PauL Vodafone 0 03 Ocak 2013 12:07
İbn-i Haldun'un tarih felsefesi maddeci bir tarih görüşü müdür? Kalemzede Felsefe 0 04 Ekim 2011 22:54
Türklerin Hediye Anlayışı ve Hediye Seçimi Süslü IF Ekstra 0 09 Şubat 2010 10:54