IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   Müzik Dünyası (https://www.ircforumlari.net/muzik-dunyasi/)
-   -   Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi (https://www.ircforumlari.net/muzik-dunyasi/752130-ehli-keyif-forum-uyesinin-muzik-rehberi.html)

Julide 10 Temmuz 2016 20:21

Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
Doğru mu yaptım bilmiyorum ama. dayanamadım açtım. yüzbinlerce kitap ve makalede okuduklarınızdan ne farkı olacak görecez bakalım. bi de yazmak için bi sebep olsun istedim...
Hikaye için tam bir başlangıç düşünmemekle beraber, ayrıntılarda çok fazla takılmayıp özünde rock'n roll, öncesi popüler müzikler, sonrası popüler müzikler, günümüz popüler müziği ve türkiyedeki yansımaları konu alanımız olacak. Popüler Müziğin Tarihini anlatırken neden rock'n roll işin özünü oluşturur? Sorusu gelebilir ama geri dönüp baktığımız zaman hikayenin sırrı ve 'pop' kültürünün oluşması bu gün rock'n roll diye genellediğimiz müzik ve toplumsal yansımaları içinde açıklanabilir sadece.
Gramofonun icadından önce 'pop' kelimesini dünyaya duyuran ve satan ülkede nota kağıtları yüzlerce kopya basılıp satılırdı sevilen folk ve gospel şarkıları için. İki tür müzik vardı 'siyah' ve 'beyaz'. İki ucu bu olan hikayede beyazlar; 'country-western' söylerken, siyahlar da 'blues-gospel' söylüyordu.
İstisnalar mutlaka görülmekle beraber o yıllarda yeni kıtada siyahlarla beyazlar çok fazla yanyana gelmezdi. Siyahların çalıp söylediği müzikler afrikadan kalma vurmalılarla, beyazlardan görüp sahip olabildikleri derme çatma. ikinci el telli çalgılar-başrolde gitar ve banjo ile sınırlıyken, klasik müzik ve orduda kullanılan nefesliler iç savaş sonrası ikinci el siyahların eline geçmeye başladı.

Birleşik Devletler ucundanda olsa 'siyah'lar içinde özgürlükler ülkesi olmaya başlamış ve plantasyonlarda yaşayan bu insanların müzik çalmasına izin verilirken aşırıya kaçmaları yasaktı. O zamanlar 'Tennesse Waltz' gibi bir şarkının nota kopyaları yüzbinlerce satılırdı ve beyazlar kendi ülkelerinde canlarının istediği gibi romantik danslar yapıp müzik dinlerlerdi.

ARADAN DEREDEN...

1954'ün kasımında Alan Freed radyo programına ve partilerinin ismine ilk defa 'rock'n roll' dediği zaman herkes bu terimin ona ait olduğunu düşündü ama aslında Trixie Smith ki kendisi unutulmaz bir blues şarkıcısıydı, afro-americanların ilk sahip olduğu ve plak yayınladığı Black Swan adlı şirketten 1922 yılımda 'MY MAN ROCKS ME (WITH ONE STEADY ROLL) şarkısını yayınlamıştı. 'rock' ve 'roll' kelimeleri geriye dönüp baktığımız zaman belki de ilk kez bu şarkıda kullanılmıştı.
12 yıl sonra 'Booswell Sisters' ki beyaz bir vocal grubuydu adı 'ROCK AND ROLL' olan bir şarkı yaptı ardından, 'GOOD ROCKIN' TONIGHT' (Wynonie Harris) ve 'ROCKIN' ROLLERS JUBILEE' gibi şarkılar çıkıp bu iki kelimenin yanayana durmasının ilham kaynağı oldular. Sonunda bu efsanevi iki kelime yanyana gelmiş oldu....

zaman hızlı değişiyor, "kaybeden siyah" michael jackson, chuck berry, beyonce, fifthy cent olunca (isimler kronolojik olmadı) şimdi oturup şöyle bir düşünmek gerekiyor... tamam rockn roll, siyahlara aitti ama eğer beyazlar sahiplenmeseydi belki yokolurdu.. ve aslında her şey biraz birbirinin içinde... elvis olmasaydı, şu anda rock'n roll için "etnik bir müzik" tanımlamasını bile yapabilirdik...

to be continued...

Julide 11 Temmuz 2016 06:10

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
THE DOORS

I. BÖLÜM

"Size kaderi ve tanrıyı kaybetmeyi anlatayım,umutsuz bir gecede dolaşıyorum yıldızların olmadığı bir yerde. Oysa kafamız kıyak ve harikayız...."

"Sadece bir rüya o kadar,sadece bir rüya"diye jim'in başını okşuyordu annesi. Jim gördüğü manzara karşısında hayretler içindeydi. Annesi , babası büyükanne ve büyükbabası, şafak vakti çölün içindeki bir otoyoldan geçiyorları. Kızılderirilerle dolu bir kamyona bir araba çarpmıştı. Kızılderililer yol boyunca yatıyorlardı, ölümüne kanıyorlardı.Sonra arabaları yanlarında durdu. Bu Jim'in korkuyu ilk tadışıydı. Oradaki bir veya iki kızılderilinin ruhunun kendi ruhuna sıçradığını hissediyordu ...

Bu olayı şiir kitabı "An American Prayer " da şöyle anlatacaktı büyüdüğünde; "Kanayan kıziıderililer saçılmış şafak vakti otoyola, hayaletler sarıyor küçük çocugun nazik zihnini." Jim'in 4 yaşında karşılaştığı bu olaydı belkide hayatının yönünü verecek olan.

8 Aralık 1943 'de Melbourne, Florida'da doğdu Jim Morrison. Lise yıllarında zekasının keskinliği çılgın davranışlarıyla kendisini göstermeye başlamıştı. Sinema eğitimi görmek için gitti UCLA'ya. Yaptığı fimlerin anlaşılmadığına inanarak bıraktı film işini. Kardeşleriyle birlikte Rick and the Raven isimli bir müzik grubu kurmuş olan Ray ekonomi öğrenmek için gelmişti UCLA'ya.Burada tanımıştı Jim onu.Bir kaç kez gupta şarkıda söyletmişti Ray ona.

1965 yazında Ray plajda yoga yapıyordu. Üniversite bitmiş hayatlarına yön verecek kararların zamanıydı bu sıralar. Jim onu bu şekilde görünce dalga geçmek istedi; "LSD dene Ray daha iyi kafa yapar" Ray
"Hadi ordan,son denemem felaketti.şimdi doğal yollarla kafayı bulmaya çalışıyorum. Duyduğuma göre film işlerinde çok başarılıymışsın, nasıl gidiyor adamım. ?"
Jim"film işini bıraktım Ray. Çöle gidip kendimi kaybettim. Şimdi bir kızla beraber kalıyorum. Yazıyorum.,bazan şiir , bazan şarkı sözü..
Ray "Şarkı sözümü adamım bir tane okusana bana"
Jim"Adamım yapma utanırım"
Ray sonunda ikna eder Jim'i ve Jim söylemeye başlar şarkısını ( Moonlight Drive'ı-Ayışığı Gezintisi ).
Ray çok beğenir şarkının sözlerini. "Bu harika adamım .başka varmı bunlardan?"
Jim "Bir sürü var.Kafamda bir konser var.Her şey var.Tıpkı dionisos'un alemleri gibi." O aağustos o plajda karar verirler gryuplarını kurmaya.Jim grubun adını da bulmuştur. "THE DOORS"

"Eğer algının kapıları temizlenirse herşey olduğu gibi görünür, uçsuz bucaksız." Jim, William Blake’in bu sözünden ve Aldous Huxley'nin Algının Kapıları (The Doors of Perception) isimli kitabından etkilenerek düşünmüstü bu ismi. "Bilinen ve bilinmeyen seyler vardır ve aralarında da The Doors bulunur."

Klavyede Ray Manzerek, gitarda Robby Krieger, davulda Jhon Densmore ve vokalde Jim Morrison olarak kurulan grup barlarda çalmaya başlamıştı. Jim sürekli içiyor arada sorunlar çıkarıyordu. Şarkılarını seyirciye sırtı dönük okuyordu bazan. Ama yaptığı doğaçlamalarla coşturuyordu dinleyenleri. Bir gün asit alıp(LSD:LİSERJİK ASİT DİETİLAMİN) çıktığı yürüyüşte bir arabanın üstüne çıkıp ; "Ben kertenkele kıralım. Her istediğimi yaparım. Anlıyorsanız ellerinizi kaldırın. Kaçınız yaşadığınızı biliyorsunuz. Siz minyatür pislik savaşında plastik askerlersiniz. Kaçınız gerçekten yaşadığınızı biliyorsunuz?" Diye bağımaya başlamıştı çevresindeki toplananlara.

Çeşitli barlardan sonra Jim'in 1966'da Whisky and Gogo adlı bir klüpte yaptığı doğaçlama grup için dönüm noktası olmuştu. Jim burada şarıkya "oedipus kompleksi" ile alakalı bir bölüm eklemiş buda klüp sahibini çok ve onları kovmasına sebep olmuştu. Kovulmanın ardından tanıştıkları, Jac Holman onlara zenginlik vaadediyordu. Anlaşmayı imazaladıktan çok kısa bir süre sonra albümlerini çıkardılar.

rivayete göre...pamela pencerenin pervazına çıkar, kafası asitle bulanıktır... dönüp jim'e sorar 'benim için ölür müsün?' jim net bi cevap verir 'ben, heerkes için ölürüm' ya sen?
morrison kendini mi öldürdü, pamela peşinden mi gitti, bu seriye devam edicem....

fonda
'dont cha love her madly' çalsın....

The Doors (1991)
Director: Oliver Stone
Writers: Randall Jahnson (as J. Randal Johnson), Oliver Stone

11.07.2016 - Cemre'nin evi - Sabah 06-03

Julide 12 Temmuz 2016 00:57

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
PART II

Pamela Courson'un hayatı Jim'le tanışıncaya kadar sıradandı.Jim bir gün onu sahilde görmüş, evine kadar takip etmiş, balkonuna ağaçtan tırmanmış, ve onu istediğini söylemişti. Bu pamela 'nın hoşuna gitmiş ,ve hiç tanımadığı bu adama ilgi duymaya başalmıştı bile. Jim bir gün yine ağaçtan pamela'nın odasına çıkıp onu uykudan uyandırıp. Sahile götürmüş ve şu şiiri okumuştu: "Uyan. Saçlarından rüyalarını at. Güzel bebeğim. Tatlı bebeğim. Gününü ve günün burcunu seç. İlk gününü kutsallığını göreceksin. Sonsuz bir kumsal, serin bir tılsım gibi. Çiftler kumsalda çıplak koşmakta. Vebiz çılgın çoıcuklar gibi gülüyoruz. Masumiyetin koruyucu beynine saklanarak. Seçimini yap. Eskiler mırıldanıyorlar.Zamanı geldi.Şaimdi seç. Mırıldanıyorlar. Ay ışığında ve eski bir gölün yanıbaşında. Tatlı orman , ateşli rüyalar, bizimle gelir. Herşey darmadağın. İşte yine geldim. Adilin aklının ve gülüşünün ülkesine.Ormanın kardeşleri..Ey gecenin çocukları..Hepiniz ava katılacak benimle. Gece mor örtüsüyle yaklaşıyor. Yarın doğduğum kente gideceğim. Hazır olmak istiyorum. ......."

Pamela çok etlkilenmişti bu şiirden. Gözlerini ondan alamıyordu. Jim, Pamela'nın dudaklarına yaklaştı ,Pamela hiç tereddütsüz yapıştırdı dudaklarını gecenin sihrini bozmamak için...O günden sonra aşkları daha bir alvenmişti. Bu uzun bir süre böyle devam etti. ..

Jim whisky şişelerinde fırsat buldukça .Pamela'yı aldatmaya da başlamıştı. Onu çok seviyordu fakat yaşama inanmıyordu." Yaşam acı verir ölüm acıların dinmesidir diye düşünüyordu." Şeytan bedenini gittikçe daha çok teslim alıyor ,Jim daha çok çılgınlaşıyordu.. 1967 Ocak ayında ilk 45'lik Break on Through çıktı. Ancak The Doors'un tanınmasını asıl sağlayan gitarist Robby'nin bestesi ; "Let My Fire" ( ateşimi yak ) oldu.

Jim zaman geçtikçe ön plana çıkıyor ve grubu bırakıp solo albüm yapması teklif ediliyordu.Jim asla bunu yapmadı hatta, bir konser öncesi sunucu anons için sahneye çıkmış ve " Bayanlar, baylar;"Jim Morrison ve The Doors" u sahneye davet ediyorum demiş, Jim buna çok kızmış " Hayır adamım , oraya geri dön ve bizi doğru dürüst tanıt " diyerek sahneden inen sunucuyu geri sahneye göndermek istemiş, sunucu panikleyerek" ne dedim neyi yanlış yaptım? "diye sorunca Jim ;tek cümle söylemiş " doğrusu "The Doors" olacaktı, grubun adı bu!".demişti......

İkinci albüm aynı yıl ekim ayında çıktı. Strange Days ( garip günler).Albümün hit parçası olan ; The Music's Over ( Müzik Sona Erdiği Zaman) daki şu sözler gençlerin sloganı olmuştu;"Biz dünyayı istiyoruz,ve onu şimdi istiyoruz"...

"Jim Morrison rockın tanrısı ve horozu" diyordu, fotoğraflarını çeken kadın . Jim " Doors " nerede diye sorduğunda;"Doors" sensin ,unut onları "diye yanıtlıyordu. Artık her ünlü derginin derginin kapağında onun fotoğrafları olacaktı....

Grubun en önemli olaylarından biriydi 9 Aralık 1967 deki olay.Jim sahne arkasında bir kızla tanışmıştı. Kız onaunu hayatını sorguluyordu; "Baban deniz kuvvetlerinde bir amiral biliyorum .Ne anlatıın bebeğim The End de hayatını mı? Ne yaptı banan seni hiç sevdimi?Ne kadar? Peki ya annen? Jim işaret parmağıyla baş parmağını havada bir santim kadar açıp göstererek yanıtladı;" işte bu kadar...." O sırada bir polis memuru geldi,polis Jim'i tanımamıştı.Dışarıda kalabalık Jim geciktiği için çıldırıyor,anonsllarla yatıştırılmaya çalışılıyordu. Polis memuru sert bir dille dışarı çıkmalarını söyledi.Polisle Jim tartıştılar ve polis göz yaşartıcı spreyini Jim'in gözüne sıktı.Jim acıyla soyunma odasına koştu.Olayı duyanlar araya girdi durumu yatıştırdılar. Daha sonra grup sahneye çıktı.Konserin son şarkısı Back Door Man 'nin (Arakakapı Adamı) enstrumantal kısmında kısmında Jim seyirciyle konuşmaya başlaadı; "Konserden önce bir kizla tanistim ve onunla yalniz kalmak istedim. Birsey yapmiyorduk, sadece konusuyorduk. Sonra birden sirin mavi elbiseli ve sirin mavi sapkali bir adam geldi, bize "Ne yapiyorsunuz orada?" dedi. "Hiçbirsey" dedim. Ama o gitmedi ve cebinden tras köpügü kutusuna benzer seyi çikarip yüzüme sikti. 30 dakika boyunca kör oldum." Bu olaydan sonra polis sahneyi bastı ve Jim sahnede tutuklanan ilk Rock yıldızı oldu. Bu olay Jim Morrison’u çok etkiledi ve Peace Frog adli sarkisinda bu olaydan söyle bahsetti: "New Haven caddelerinde kan var"

Julide 12 Temmuz 2016 16:03

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
1963 yılında Beatles “From Me to You” ile İngiltere 45likler listesinde bir numara oldu.
1 sene sonra 1964 yılında “Beatles Second” albümü ile Amerika listelerine giriş yaptıktan sadece 2 hafta sonra 1 numaraya yükseldi.
1979 yılında The Who , Keith Moon’un Rainbow Theatre ‘da ölmesinden sonra ilk konserlerini davulda Kenny Jones ile verdi.
1992 yılında Cure Wish albümü ile İngiltere listelerinde bir numara idi
1967 yılında Beach Boys “Smile” albümünü çıkartmaktan vazgeçtiklerini açıkladı.
1980 yılında Pink Floyd'un “Another Brick in the Wall” parçası, Soweto`da binlerce zenci öğrencinin eğitim sistemindeki ırkçılığı protesto etmek amacıyla polislerin üzerine bu parçayı söyleyerek yürümeleri sonucunda, Güney Afrika`da yasaklandı.
1958 yılında rock’n roll`un isim babası ve ilk dj`yi Alan Freed`in Boston Arena’daki sahne şovu sırasında, polisle halka arasında çatışma çıktı. Freed halkı polise karşı kışkırtmakla suçlandı.
1972 yılında Stone the Crows gitaristi Les Harvey, sahnede elektrik çarpması sonucunda 27 yaşında öldü.
1968 yılında Beach Boys New York’da Mahareshi ile Amerika turnesine başladı.
1969 yılında Creeedence Clearwater Revival Bad Moon Rising Amerika listelerine giriş yaptı.
1997 yılında The Charlatans Tellin' Stories ile İngiltere albümler listesinde bir numara oldu.
1944 yılında Troggs üyelerinden Ronnie Bond dünyaya geldi.
1972 yılında ise Green Day den Mike Dirnt doğdu.
1973 yılında bugün Led Zeppelin Amerika’da şimdiye kadarki en başarılı Rock n roll turnesi olmuş olan turnesine başladı.

2000 yılında, adamımız Julide kendi parasıyla ilk rock albumleri sayılabilecek iki adet albüm satın aldı... 'rolling stones-undercover' ve 'deep purple-live in london'... "zeki" diye bi Müzik dükkanı vardı yaşadığı şehirde...

"don't compromise yourself, you are all you've got" ... janis joplin
yani " uzlaşmak için kendinden vazgeçme çünkü sahip olduğun tek şey sensin" gibi bir şey... bugün böyle...

--IRCForumlari.NET ; Flood Engellendi -->-> Yeni yazılan mesaj 16:03 -->-> Daha önceki mesaj 15:28 --

PINK FLOYD

Şimdi bu adamların hepsi 45 li... aşağı yukarı yani... 1945 ya iki yıl fazlaa ya iki yıl eksik bu yıllarda doğmuşlar eh madem demişler kırkbeşlikiz bir kırkbeşlik çıkaralım. yok öyle olmamış. İngilterenin en savaş galibi ülke olduğu yıllarda ve insanları da mağlubü.. doğmuş bu adamlar . hepsi boyunlarından büyük savaştan sonrası sendromuyla yetişmiş.. "the wall ve final cut" da anlattıkları gibi...

pekala ne yemişler ne içmişler de bu hale gelmişler. (son halleri değil mevzu bahis) aile içi siddet mağduru değiller herhalde. syd mesela fotoğraflarda ta o zamanlar iç açıcı bakmıyor. roger ın egosu ben buradayım diye haykırır gibi. kovdukları adamın arkasında "wish you were here" diye bir album yapacak kadar da ingilizler. ac degiller acıkta degiller, bu beatless takıntısı ne imiş syd in?

Hepsi to be continued...


Bu kez floyd yapma diye uyarmaz umarım forum şeysi... uyardı...

Julide 12 Temmuz 2016 20:22

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
PİNK FLOYD PART II

Grup 1964 te kuruldu ve ismini Pink anderson ve Folyd Council den aldı. ve bir İngiliz Rock Grubu malesef pig man big man .... animals albümünde white hours ' a veriştirdiklerinden bazıları bunları amerikan tayfası sanır hala . Yok be Allahına kadar İngiliz bunlar. Yapmayın etmeyin. Savaş çocukları dedik ya hemen bir örnek verelim Roger Waters 6 eylül 1943 te doğdu ve altı yaşında babasını savaşta kaybetti. "The wall" filminde duygularını o kadar iyi anlatıyor ki hemen alın izleyin derim...

Gruptan birinin söylediğine göre "top of the pops" programına katılmayı lennon un reddettiğini duyunca syd de gitmemiş. (haberi olmadan bir kez katılmış programa.) roger ınsa syd konusunda arkasında durduğu bir görüşü yok. bazen koroya uyup o anlaşılmamış bir müzik dehasıydı diyor, bazen de sıkılır gibi oluyor bu tanrılaştırmadan da hepsi hikayeydi sekks uyuşturucu başka bir şey yoktu bu adamda demeye getiriyor.

şakası bir yana, bildiğim kadarıyla syd artık iyice bu dünyayla ilişkiyi kesmeden gruptan çıkarma düşüncesini seslendirmiyor üyeler. ama bir gün konserin ortasında elinde gitar aval aval etrafaına bakıp şarkılarla alakasız şeyler çalmaya başlayınca "sen yoluna ben yoluma çok mutluyum artık sen tak kimi istersen koluna" şarkısının akorları duyuluyor.

syd le ilgili efsane bol. bilinen adamın şeker komalarından koma beğendiği. ama "wish you were here in" kayıtları sırasında stüdyoya gelip hadi ne çalıyoruz diye sorduğu da söylenip durur. son dönemlerde Syd grubun parçalarını unutan bi sünger beyine döndüğünden David Abi ona gitarla suflörlük yapmış...bir diğer rivayet de David'in Syd'e gitarı öğreten kişi olduğu...

bi de şu var ki; grubun rock müzik tarihine getirdiği en büyük yenilik(Genesis ile birlikte) ses ve ışık efektlerini konserlerde kullanmaları..bunun mimarı da ses mühendisi Alan Parson (özellikle Dark Side Of The Moon albümünde çok önemli katkısı vardır)...daha sonraları (1976'da) Alan Parsons Project adıyla senfonik rock'ın şık gruplarından birini kurar Alan...İyi de yapar.. Bir gün A. Parson olayına da değinelim uzun uzun . Ammonia avenue yu çalarken fonda. Madem Pink Floyd’un destek güçlerinden bahis ediyoruz. Alan Parker dallamsından da bahis etmeliyiz .Dallama dedim ama haketmişti adam Bir yandan The Wall u çektiği için kutluyoruz öte yandan gece yarısı ekspresin (midnight express de) bizi dünyaya rezil ettiği için kırbaçlıyoruz. Madem işkence hakkımız var kullanalım beyler. Bu kardeşler birleşip güzelleştikten sonra 1967 de ilk albümleri “ The Pipers at the Gates of Down” u çıkardılar top 10 da 7 hafta kaldı bu albüm. Bunu da mealleriyle sunucaz yakında Sonra bizim bin dokuz yüz kırk beşlik delikanlılar “aga tutulduk koyverelim gitsin anasını satiim birde kırk beşlik çıkaralım paraya para demeyelim “ diye düşünürler ve akabinde “elmalar ve portakallar”ı çıkarırlar . Ancak sanatı sanat için değil de para için yaptığını duyan halk bunlara yüz vermez ve “apples and oranges” 45 likleri pek fazla ilgi görmez. Tabi bu elmalı portakallı albümün ilgi duyulmamasında Syd kardeşin zıvanadan çıkmasının da büyük etkisi vardır.

to be continued... çünkü Fox tv de "star wars episode v" var ...

Julide 13 Temmuz 2016 12:42

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
PINK FLOYD PART III

The fınal cut albümünü Roger Waters altı yaşında iken savaşta kaybettiği babasına adamıştı.(Eric Flatcher Waters) Nükleer silahlara karşı olduğu için askeri okuldan kovulmuştu. Son albüm The Division bell de Roger kardeş yoktu. (yanılmıyorsam 1980 de yolları ayırmışlar) .Bu albüm çıkışından iki hafta sonra Amerika' da 1. sıraya yükseldi.. Yani fazla havalara sokmamak lazım çok sayın Waters kardeşi diye düşünüyorum.. O şimdi adının geçmediği bu albümün üstüne bir bardak “su” içsin bence.

waters "garip" bi tip...solo albümleri ilginçtir...ron geesin, eric clapton, micheal kamen gibi elemanlarla çalıştı solo albümlerinde.... "music from the body" sadece bedenden gelen seslerle yapılan bir denemeydi ve salakçaydı ama "the pros and the cons of hitch hiking" olağanüstü güzel bir albüm...zenci ablaların müthiş vokalleri -ki bunlar pink'in klasik vokalistleridir zaten- ile bezeli tam bir başyapıt bana kalırsa...zaten son derece ilginç bir hikayesi var bu albümün...waters pink için iki albüm yapar; "final cut" ve "...hitch hiking"...grubun diğer üyelerine sunar ve "birini grubun adıyla diğerini solo çıkarmak istiyorum...siz seçin" der...grup "final cut"ı seçer ve diğeri solo olarak piyasaya sürülür...dinlemediyseniz mutlaka dinlemenizi öneririm... daha sonra "radio k.a.o.s." albümünü çıkarır waters...ama kanımca biraz pop kokan bu albüm öncekine göre çok zayıf kalır...

efektlerden de söz etmeli, pink floyd bu işin öncülerinden . ancak kuruluş aşamasında ses efektleri epeyi sorun olur. kayıtlarda güç bela da olsa halledilen sorunlar konserlerde albümlerle alakasız parçalar çalmak suçlamasını getirecektir. grubun başlangıçtaki beş parasızlığı, ticari rahatlama sonrası ise donemin genel olanaksızlıkları (teknik yetersizlikler vb) onlara garip çözümler üretmeye zorlar. money şarkısının girişinde ve devamında duyulan kasa açılış ve kapanış sesleri gerçektir ve çok yakından tanıdığımız cut - paste yöntemiyle kaydedilmiştir örneğin...

pink floyd hakkında bilinenlere kaynaklık etmeleri bakımından gurubun kuruluşundan itibaren yanında bulunan (alan parson gibi) insanlar cok önemlidirler. bu adamlar sayesinde pink floyd un mahrem tarihine değin konular mümkün mertebe mistizmden uzak yorumlara kavuşmuştur. aslında benim kafama takılan şey... grup torunlarının torunlarını krallar gibi geçindirecek kadar zengin olduktan sonra da albüm çıkarmak için cebelleşip debelenmişti Neydi bunun altında yatan sebep ??bi de mesela wall dan çalınan parça başına roger waters a telif ödemek durumundalar. (roger waters gruptan ayrıldıktan sonra pink floyd adının kullanılmaması ve kendisine ait parcaların çalınmaması icin mahkemeye başvurmuş, ikinci isteğine müspet diğerine menfi cevap almıştır.) buna rağmen the wall dan parçalar çalınmakta, konser kayıtlarının albümleri çıkarılmakta. torunların torunlarının zenginliğini zedeleyecek! bu girişimlerin ne gereği var anlamak için çok düşünmüştüm...

Waters sonrası pink floyd un kayda değer albüm değil de parça yapması bile nimetten sayılır bir şey oldu.bence bunların hepsi bir inada dayanıyor. pink floyd u var edenin sadece waters olmadığını ispat inadı. oysa biraz dikkatle bakılırsa bunun ne kadar da gereksiz bir çaba oldugu anlaşılabilir: set the controls for the heart of the sun parçasını dinlemek bile bir bütünlük hissi verir insana.

bence pink floyd u pink floyd yapan da bu bütünlüktür. grup var olduğu sürece yaşanan çekişmeler de bir varlığın çesitli yanlarının birbiriyle olan kavgası gibidir.

Julide 13 Temmuz 2016 17:13

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
1948 yılında led zeppelin üyelerinden john bonham dünyaya gelmiş.
1976 yılında the who charlton athletic futbol sahasında 76,000-watt pa sistemi kullanarak şimdiye kadarki en gürültülü konseri vermiş
1977 yılında emerson, lake and palmer’ın works vol. 1. albümlerini takiben çıktıkları dünya turnesi 70 parçalık orkestrasıyla rock müzik tarihinin en büyük ve pahalı turnesi olmuş
1956 yılında psychedelic furs den richard butler doğdu.
1971 yılında paul mccartney ram albümü ile ingiltere listelerinde bir numara idi.
1982 yılında roxy music avalon ile ingiltere listelerinde bir numara idi.
2016 yılında bu saat julide hiç uyumamış, üçkuşak Tom waits dinlemiş... sol kaburga kemiği sızlarken, kimin tarihiymiş ne bilsinmiş...

Julide 14 Temmuz 2016 08:43

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
EN İYİ SOUNDTRACK "ŞARKILARI"

Leaving Las Vegas
Mike Figgis / 1995
Nicholas Cage (ben anderson)
Elisabeth Shue (Sera)
Sting - Angel eye


Speed
Jan De Bont - 1994
Keanu Reeves - Jack Traven
Dennis Hopper - (Howard payne)
Sandra Bullock (Annie Porter)
billy idol- speed

Pulp Fiction
Quentin Tarantino -1994
John Trovalta (vincent vega)
Samuel L.Jackson (Jules winnfield)
Uma Thurman (mia wallace)
Bruce Willis (Butch Coolidge)
urge overkill - girl ull be a woman soon

Reservoir Dogs
Quentin Tarantino
Harvey keitel (white)
Tim Roth (orange)
Michael Madsen (blonde)
Steve Buscemi(pink)
Quentin Tarantino (brown)
steelers wheel - stuck in the middle with you

Jackie Brown
Quentin Tarantino - 1997
Pam Grier (jackie Brown)
Samuel L. Jackson (Ordell robbie)
Bridget Fonda (melanie)
Michael Keaton (Ray Nicolette)
Robert De Niro ( Loıs Gara)
pam grier - Long time woman

Kill Bill
Quentin Tarantino - 2004
Uma Thurman (bride)
David Carradine (bill)
Michael Madsen (budd)
Daryl Hannah (elle driver)
Lucy Lıu (o-ren ıshii)
shivaree - goodnight moon


Breathless
Jim Mc Bride -1983
Richard Gere ( Jesse lujack)
Valerie Kaprisky (monica poiccard)
jerry lee lewis - breathless

Hair
Milos Forman -1979
Jhon Savage (claude)
Treat Williams (berger)
let the sunshine in
aquarius

Blues Brothers
Jhon Landis - 1980
Jhon belushi (jake blues)
Dan Aykyord (elwood Blues)
Hepsi


Commitments
Alan Parker - 1991
Robert Atkins (jimmy Rabbite)
mustang sally

The Wall
Aalan Parker - 1982
Bob Geldof - Pink
hepsi

The Doors
Oliver Stone - 1991
Val Kilmer ( Jim Morrison)
Meg Ryan (pamela)
neredeyse hepsi

Fiddler on the roof
Norman Jewison -1971
Topol (teyve)
Norma Crane (golde)
Hepsi

Eyes wide shut
Stanley kubrick - 1999
Tom Cruise ( Billy hegora)
Nicole Kidman (alice)
chris isaak - baby did a bad bad thing

Big Lebowski
Joel Coen 1998
Jeff Bridges (the dude)
Julianne Moore (maude Lebowski)
gypsie kings - hotel california

Dead man walking
Tim robbins -1995
Susan Sarandon (sister helen prayan)
Sean penn (mathew pancelet)
eddie wedder&nusrat fateh ali khan- the long road

Easy Rider
Dennis Hopper - 1969
Peter fonda (wyatt)
Dennis Hopper (billy)
Jack Nicholson (george hanson)
hepsi

Desperado
Roberto Rodrigez -1995
Antonio banderas (el mariachi)
Salma hayek (carolina)
los lobos - concien del mariachi

From dusk till dawn
Roberto rodrigez - 1996
Harvey keitel ( jacop fuller)
George clooney ( seth gecko)
Quentin tarantino (richard gecko)
salma hayek (santanico)
hepsi

Stealıng Beauty
Bernardo Bertolucci - 1996
liv tyler (lucy)
Jeremy ırons (alex)
portis head - glory box

Gegen die wand GEGEN DIE WAND
Fatih Akın - 2004
Birol ünel (cahit)
Sibel kekilli (sibel)
depeche mode - i feel you


Backbeat
Jainn softley - 1994
Stephen Dorff - (stuart sutcliffe)
Ian Hart (jhon Lennon)
Gary bakewell ( paul maccartney)
Cris Oneill (george harrison)
sherly lee (astrid kirchhrr)
hepsi

Tommy
Ken Russel 1975
Oliver reed (frank hobbs)
Ann margret (nora walker hobbs)
Roger daltrey (tommy hobbs)
hepsi

ve dahası - sıralama akla estiği gibidir, hiç biri birinci değildir ya da sonuncu

Julide 14 Temmuz 2016 19:53

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
CAPTAIN BEYOND

1971 de Los Angeles’ta kurulan grup Iron Buttefly, Deep Purple ve Armageddon etkileri taşıyordu ki bu çok doğaldı, Rod Evans (vokal ve D.P. ın ilk vokalisti), Larry Reinhardt (gitar ki Iron Butterfly gitaristi), Bobby Caldwell (davul,Johnny Winter’ın davulcusu) ve Lee Dorman (bass ve vokal ve yine Iron Butterfly’dan) kadrosuyla kurulan grupta pek çok müzisyen yıllar içinde barındı. Çok istikrarlı olmayan grup 71 de kurulduktan sonra 74 te dağıldı,76 da yeniden şekillendi ve 77 de vedalaştıktan sonra aralıklarla 1999 a kadar çeşitli turnelerle müzik yapmaya devam ettiler ve 99 da nihayi olarak olayı bitirdiler… 1972 de bu sanat eserini kaydetmelerine rağmen grup olarak hiçbir zaman hak ettikleri yere gelemediler ve yeterince ünlü olamadılar… Ama bu işlere gönül vermiş hard rock ve progressive dinleyicileri için kült bir albüm olarak arşivlerdeki yerini hak eden bir albume imza attı grup üyeleri….

BLACK SABBATH

Black Sabbath, Ozzy Osborne (vokal), Tony Iommi (gitar), Geezer Butler (bass), Bill Ward (davul) kadrosuyla aslında 66 da kuruldu ama Black Sabbath adını Butler’ın bir şarkısından alarak ilk albümlerini aynı adla 1970 yılında yayımladılar. “Vol.4” adından da anlaşılabileceği gibi 4üncü albümleridir ve bu gün de birer klasik olarak kabul edilen ‘Snowblind’, ‘Changes’, ‘Tomorrow’s Dream’ gibi şarkılar bu albümdedir.

Bi de aslında yardbirds belki de tüm zamanların en iyi gruplarından biriydi, keith relf dünyanın sayılı solistlerinden biriydi ama ama onda ne lennon ne de jagger karizması vardı... şimdi sadece koleksiyoncuların arşivinde, page'in sololarıyla süperstar olamayan klasik bir grup... stones ve beatles çok yol aldılar... karizma diye bir şey olduğuna dair iyi bir örnek... relf elektrikli gitarın çarpması sonucu öldü, yardbirds damgasını vurdu müzik tarihine...
hayat da böyle bir şey değil midir zaten...

Julide 15 Temmuz 2016 05:32

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
JETHRO TULL

Jethro Tull’ın büyük sıçrayışını perçinlediği yıl 1972’dir. Thick As A Brick albümündeki konseptin yaratıcısı Ian Anderson’dır. Konu, İngiltere’de çocuklar arasında yapılan bir şiir yarışmasıyla ilgilidir. Şiirin sekiz yaşındaki sahibi bu yarışmanın birincisi olmasına rağmen, Adalet Kurumu tarafından yargılanıp birinciliği elinden alınacaktır. Sakıncalı bir şiirdir Gerald Bostock adlı çocuğun yazdığı şiir. Gazete olan plak kapağında da, ünlü İngiliz şairi John Milton’a gönderme yaparak, ‘Little Milton’ ismiyle anmaktadırlar çocuğu. Şiirde işlenen ana tema, aile okul ya da devlet gibi temel kurumlara yoğun ve ironik eleştirilerle doludur. Bir dehadır bu çocuk ve sadece düşünüp duyumsadıklarını dile getirmiştir. Ama bu, kurumları paniğe kaptıracak ve bu başarı hemen önlenecektir. Bu kurgu tamamen bir hayal ürünüdür, albümü ilk alan insanlar bu ironinin farkına varmayabilirler. Ancak gazetenin içindeki ayrıntılar incelendiğinde gerçek yaratıcı Ian Anderson olağanüstü bir şair olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm albümü kapsayan dev besteyi klasik rock ölçülerini de aşan bir performansla müzikleştirmeyi başarmıştır.

Hiç aldırmam bu şiirde
Canınız sıkılırsa eğer
Benim sözlerim fısıltı-sizin sağırlığınızsa bir çığlık.
Hissetmenizi sağlayabilirim ama
Düşünmenize karışamam.
Spermleriniz lağımda, aşkınız bulaşık sularına karışıyor
Bunun içindir ki dağ tepe aşıyor
Tüm hayvanca numaraları yapıyorsunuz ama
Akıl küpü insanlarınız bir türlü olamıyorlar
Duvar kadar payidar.
Ve kumdan yapılmış kalelerdeki erdemleriniz
Gelgitlerin yıkıcılığında, ahlak savaşlarında
Yok olup gidiyor
Son dalga yeni yolu ortaya çıkardığında
Dönek geri çekilmeleriniz oyunun sonunu müjdeliyor.
Ama yeni ayakkabılarınız ökçelerinden eskiyor,
Güneş yanığı deriniz hemen soyuluyor ve
Akıl küpü insanlarınız bir türlü olamıyorlar
Duvar kadar payidar.

Julide 10 Ağustos 2016 02:06

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
MARIANNE FAITHFULL

Gece sabaha yaklaşmış ilk ışıklar rüyanın bittiğini müjdeliyor başım yastiga düşüyor... bir fısıltı kırık bir ingilizceyle...kardeşi morfini çağırıyor.... eskiden marianne faithfull dinlerken whiskey ve asit içilirdi...

1964 te adrianne posta'nın lanse edildiği partide rolling stones 'la tanıştı dünyanın en güzel meleği ve şeytanı aynı zamanda.. ve 'as tears go by' hikayesi de öyle başladı....
ama o hiç sevmedi 'as tears go by' ı daha sofistice şeyler yapmayı seçerdi o zamanlarda... andy oldham onu gördüğü anda aşık oldu ve onu yıldız yapmaya karar verdi..iri memeli bir melek gördüm ve derhal bir kontrat imzalattım'... hikaye böyle başladı... bundan sonra gelecek olan şöhret, party ve tanrılarla tanışma yepyeni şarkılarla sürdü...
stones'un tamamını elden geçirdi marianne 'brian bebekti, mick yalancı ki her şarkıyı senin için yazdım derdi, keith en büyük aşıktı'.... as tears go by dan sonra blowin in the wind geldi... peygamberin şarkısını söylemek o kadar da kolay diildi...
oldham la yolları ayrıldı... tony calder le çalışmaya başladı... bu arada hamile kalıp 'come and stay with me' i yaptı ve varoluşsal kahramanı dylan'la bi otel odasında tanıştı...
dylan marianne'a tuvalet kağıdının üzerine uzunca bi şarkı yazdı, iki gün aralıksız yağmur yağdı... sonra hatun dylan'a vermeyince buruşturup attı çöp sepetine... ortamdaki herkes o yıllarda dylan'ı peygamber kabul ediyordu...
yükseliş düşüşü getirdi sıradan hayatlardaki gibi... ağır adamlar mick jagger olsun keith olsun hayat giderek zorlaştı ve ikinci kez tedaviye başladı.....

işte burada
bu hastane yatağında yatıyorum
söylesene morfin abla ne zaman geleceksin yanıma
o kadar bekleyeceğimi sanmam
görüyorsun işte pek de güçlü sayılmam
şu kahrolası ambulansın çığlığı kulaklarımda
hey morfin abla ne kadar yatıyorum burada
ne arıyorum burada neden doktorun suratı yok
yerde sürünemeyeceğim
görmüyormusun morfin abla kafayı bulmaya çalışıyorum
herşeyin göründüğü gibi olmadığınıkanıtlamak için
lütfen morfin abla karabasanımı rüyalarımla değiştir
görmüyor musun hızla soluyorum
bu yüzden bu son vuruşum olacak
sevgili kuzenim kokain
serin ellerini başıma koy
hey morfin abla yatağımı toplasan iyi olur
ikimiz de biliyoruz ki sabaha çıkmayacağım
burada oturup seyredebilirsin
temiz beyaz çarşefların kırmızıya boyanışını.....

bu ikinci tedaviyi üçüncü izledi, sonra dördüncü... sıtkı sıyrıldı şu rock'n roll kahramanlarından sonra evlendi... çocuğu oldu... zaman zaman iyi şarkılar söyledi zaman zaman boktan...

şehrin bitap düşmüş bir bölgesinde
ayaküstü konuşmalardan saklanarak
yürümeyinin yürüğüne dönüştüğünü izle
düşleyince kolay sinemalara bakarak
bir çemberin içinde ayakta durmak
yanlış zamanda gülerek
eğer alkol beni alıp götürürse
dakikasında bir tek atar ve bir saate kadar orada olurum
times meydanında şöyle bir dolanıyorum
valizimde bir tabanca ve gözlerim televizyonda
arabadayım arka koltukta
pencereden dışarısını izliyorum
tehlike hekkında düşünerek
yanlış bir dünyada oynuyorum
savaşıyorum ama özgür değilim
telefonda konuşuyorum
ikimiz hakkında
eğer jesus beni alıp götürürse
dizüstü çökerdim ve hiç sorum olmazdı cevaplarına
duyularımı kazanmış olarak ölürsem eğer
bir otelde gözümü açarım
bakışlarımı tavana dikmiş....

sonra bir gün mutfakta karnıyarık yapıp içeri döndüğünde kocasını içerde bulamadı... 58 inci kattan atmıştı eleman kendini... sonrası yeni eroinler yeni tedaviler.... eski şu büyük göğüslü melek sokakta buldu kendini, bütün rock'n roll kahramanları kariyerlerine devam ederken... itilip kakıldı, sonra devam etti...

sonra bir gün montreaux jazz festivalinin kayıtlarını izledim sarı uzun saçlarını iki yanına salındırmış şu eski şarkıları söylüyordu... sonra konserin ortasında piyanistin hayran bakışları arasında gidip sahnenin ortasındaki masaya oturup kendine bir lucky strike yaktı ardından kristal kladehine bir bordeaux şarabı doldurdu kırmızıydı... ilk yudumun ardından söylemeye koyuldu...

kırık kalpler bulvarı... hiç bir otel bizi beklemiyor...

Fonda : Sister Morphine

Julide 11 Ağustos 2016 18:54

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
Ve adamım TOM WAITS

Bütün salaş barların fon müziği, geceye yenik discokeylerin kadim dostu, evlerde sarfedilen içkili cointli alemlerin katranlı sesi Tom Waits... 7 Aralık 1949' da Ponoma California' da doğdu. Sorunlu ailesiyle oradan oraya gezdi, çocukluğunun bir bölümü Meksika' da geçti. Tam da diğer ünlülerin başına geldiği gibi tartışmasız sorunlu ve içine kapanık bir çocukluk geçirdi.

60' larda San Diego' da bir kafede çalışmaya başladıktan sonrası bizi asıl ilgilendiren. Ufak tefek işler yapıp ekmeğini taştan çıkarırken sıkı bir Bob Dylan dinleyicisi Olmasıydı... Ve bir gün eski, bozuk, sokağa atılmış bir piyanoya sahip olduktan sonra 'efsane' başladı...

Kıyaslayabileceğimiz şarkı sözü yazarlarını bir düşünelim; Dylan, Lou Reed, Cohen ya da Neil Young; Waits'de hem hepsinden bir parça hem de bambaşka bir şeyler vardır. Gerçek yaşamında olduğu gibi Waits hem Dylan ve Young gibi çölü, yolları, doğayı yazar hem de Lou Reed gibi şehrin en girilmez ghettolarına kadar Büyük Elma'yı hisseder ve hissettirir...

Tom Waits şarkı sözü yazarı, besteci, aktör, şair, eleman.... Onu gösteri dünyasına heveslendiren iki akrabası oldu. " Çocukken sesimden nefret ederdim. Hep amcam Vernon gibi bir sesim olsun isterdim. Vernon amcanın testere gibi, çakıl taşı gibi bir sesi vardı. Onun ağzından çıkan her şey 'mühim bir laf' ediyor duygusu verirdi. Ve Vernon amcanın ne dediğini ilk söyleyişinde anlamanız gerekirdi, çünkü tekrar etmesini istemeniz cesaret işiydi. Sonradan Vernon amcanın sesinin niye öyle olduğunu öğrendim. Bir gırtlak ameliyatı geçirmişti ve doktorlar bir makasla, bir gazlı bezi içerde unutmuşlar. Yıllar sonra Vernon amca bir noel yemeğinde öksürmeye başladı ve o anda boğazındaki makasla, gazlı bez dışarı çıktı. Vernon amca işte sesini bunlara borçluydu, ben de Vernon amcaya... Robert amcam ise California' da, Le Verne' de bir metodist kilisesinde org çalardı. Her pazar onu dinlemeye giderdik. Robert amcanın evi darmadağın bir yerdi, giysileri oraya buraya saçılmıştı. Yatağını yaptığı görülmemişti. Kendi kendime 'işte sanatçılık böyle bir şey' diye düşünmüştüm. Sonra da anneme sormuştum 'anne, niye benim odam da Robert amcanınki gibi olmasın ki?' Annem de şu cevabı vermişti 'Tom, Robert amcan kördür'.

Tom Waits '74 Thunderbird ile çölde uzun yollara çıkmanın fon müziği, aşk acısıyla parlatılmış demiryollarının dip notları, sarı dişlerin ve sağlıksızlığın fenomeni... Akustik gitarla şarkı söylemekten çekinmediği küçük klüplerden birinde insanların karşısında ilk defa bourbon ve nikotinle yıkanmış sesiyle 'Hit The Road Jack' i söyledi ve gösteri dünyasına adımını attı. 1973'de, Frank Zappa' nın menajeri Herb Cohen'in yardımıyla Asylum Records'la anlaşma imzaladı ve Jerry Yester'ın prodüktörlüğünde ilk albümü 'Closing Time'ı çıkardı...

" Çok uzun yıllar oldu
Bakalım eski sesimi hatırlayacak mı?
Merhaba, Martha orda mı?
Ben Tom ve çok uzaklardan arıyorum
Parayı düşünme
Görüşmeyeli belki kırk yıldan fazla oldu
Ve şimdi Martha lütfen buluşup görüşelim,
Birlikte bir kahve içmeye çıkalım
Eski güzel günlerden, şiirden, romanlardan bahsederiz
Martha, sahip olduğum tek şey sendin, senin de ben
Yarınımız yoktu o zamanlar
Dertleri yağmurlu bir gün için saklardık
Şimdi çok yaşlı hissediyorum kendimi
Sen de öylesindir
Kocan, çocukların nasıl? Biliyorsun ben de evlendim
Ne güzel kendini güvende hissedeceğin birini bulmuşsun
Çünkü biz çok genç ve aptaldık
Şimdi ise olgunlaştık
Oysa o günler güllerin, şiirin ve romanların günleriydi
Ve Martha, tek sahip olduğum sendin, senin de ben
Biliyorum birlikte olmamız mümkün değil
Ama... seni seviyorum"

Dört duvar arasında küçücük pencerelerdeki betonarme ormanların fon müziği, sarışın köpüklü ve nikotinin yol arkadaşı, terkedilmişlerin kimsesiz gecelerinin harbi arkadaşı Tom Waits. Hendrix, Morrison ya da Cobain gibi bir efsane olamadı ya da bir aziz Dylan gibi ama yarattığı bir persona vardı ve bunun edebiyattaki karşılığı Charles Bukowski, çizgi romandaki karşılığı Mister NO idi...

To be continued...

Fonda: Tom Waits - Romeo is Bleeding

Julide 12 Ağustos 2016 16:48

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
adamımız TOM WAITS PART II

" Piyano kafayı çekiyordu
Boyunbağım ise uyukluyordu
Combo geri döndü New York' a
Müzik dolabı kaçmak istedi
Halının traşa ihtiyacı var
Spot ışıkları hapishaneyi andırıyor
Çünkü telefon sigarasız kalmış
Balkon zengin olmaya çalışıyor
ve piyano kafayı çekiyordu
Kafayı çekiyordu piyano"

Son bira ve saklanacak yer yok. Karşıdan karşıya geçiyorum 5. yle 8' in birleştiği köşe, binalar üzerime yıkılıyor. İki tane kutbu var ruhumun birisi sonbahar sokaklarına ait, hep kaçıp yokolmaya, sürüklenmeye diğeri sıcacık evlerde ortalama çocuklar büyütmeye ve hep yenik düşüyor bir tarafım diğerine tam da diğerini yaşamak isterken. Böyle de bir adam Tom Waits yarattığı personanın aksine bir çiftlikte çocuklarını büyütüyor Kathleen Brennan' ın dizinin dibinde. Ve '69 Ford' uyla gidip kasabadan alışveriş yapıyordur; yiyecek bir kaç şey, çocuklara mısır gevreği ve bol miktarda alkol, sonra gelip evde o 2 kanallı teybiyle uzayın sesini kaydedip yeni şarkılar yazıyordur. Asla biri diğerinden daha kötü değildir çünkü her seçim diğerinde aklının kalmasıdır insanın... Both is the best...
'70 lerin sonlarında Tom Waits' in yıldızı parlamasına karşın o hala Los Angeles' da Santa Monica bulvarının en kötü köşesine ortalamanın çok altında bir otelde yaşıyor ve sesini Budweiser' la süslüyordu buzz gibi...Bir kaç albüm yapmış, filmlerde oynamaya başlamıştı. Yorumcular şarkılarını söylemek istiyorlardı ama kimin umurunda o bir kahramandı tıpkı yarattığı kahramanlar gibi....

1983'te Swordfishtrombone' u çıkardığında 10 albumu olmuştu '73 Closing Time, '74 Heart Of Saturday Night, '75 Nighthawks At the Diner, '76 Small Change, '77 Foreign Affairs, '78 Blue Valentine, '80 Heart Attack And Wine, '82 One From The Heart (Coppola' nın filminin soundtracki) ve 1983' e kadar aynı zamanda '78 de Stallone' un Paradise Alley filminde 'Mumbles', '81 de Michael Wadleigh' in Wolfen filminde alkolik piyanist şantör Jitterbug Boy, '82 de Christopher Cane' in Stone Boy filminde ve unutulmaz Coppola ikilemesi Outsiders' da 'Buck Merril' , Rumble Fish' de bilardo salonunun sahibi Benny karakterlerinde oynamıştı.

"Kesin olan bir şey var: Bu sesle Tom Waits şarkı kavramını bir hayli geliştirmiş. Louis Armstrong, Joe Cocker, Roger Chapman, Rod Steward, Bonnie Tyler, Maggie Bell ve daha isimleri ne olursa olsun pop müziğin bütün büyükbaş horozları tarafından, günde üzerine altmış sigara söndürülen Tom Waits' in ses telleri vokal norm olarak ilan edilmiştir. Çok iyi kulakları olanlar için onu dinlemek işkence gibi olmalıdır. Ama daha az hassas kulaklar, tırmalayan sesinden deniz tutmuşa dönebilir. Bütün bunlar onu niye ilgilendirsin ki? Apokaliptik şovalyeler sadece estetik prensiplere değer vermişlerdir"

Tom Waits vebadan bahsetmez ya da başka felaketlerden. O vebanın ta kendisidir... Onu sakın, eğer ilk defa dinleyecekseniz, güzel bir güne başlarken ya da her şey yolundayken bir öğleden sonra dinlemeyin... Uzak denizlere açılmışken bir yelkenliyle, çölde batıya doğru sürerken, yalnızken gecenin koynunda terkedilmişken sevgilinizden ve herkes susmuşken dinleyin... Kolay dinlenebilir bir Waits şarkısı seçin 'Downtown Train' mesela...

to be continued...

Fonda: walk away

Julide 14 Ağustos 2016 00:29

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
adamımız TOM WAITS PART III

Tom Waits' in müzik yapma stili de oldukça farklı piyanonun başına oturup bir beste yapmaktansa teybini alıp tek başına bir yerlere gidiyor ve kayıtlar yapıyor, müzik dinlerken de iyi bir ses sisteminin yerine bozuk bir radyodan blues balladlarını dinlemeyi tercih ediyor. Bununla ilgili olarak kendisini bir 'paratoner' e benzetiyor ve uzaydaki bütün sesleri kaydettiğini söylüyor. " Çok çeşitli yerlerde yazıyorum şarkılarımı, otellerde, araba kullanırken. Sağa sola vuruyorum, duvarı yumrukluyorum, elime geçen şeyleri kırıp döküyorum. Bunlar reel dünyada kullandığımız nesneler, pratik düzeyde onlarla ilişki kuruyoruz ve onların ne olduklarıyla ilgilenmiyoruz fakat onlarsız yapamıyoruz. Şarkı yazarken bütün bunlar başka şeyler haline geliyorlar. Sanki narkotik maddelerin etkisi altındaymışım gibi. Birisi bana, sen müzisyen değil, ses teknisyenisin demişti. Bu niteleme hoşuma gitti, aynı anda hem klinik, hem ilkel."

Swordfishtrombone' dan sonra toplama albumler dışında yeni şarkılardan oluşan albumü Rain Dogs 1985 de çıktı. Bu dönemden önce bir süre New York' a taşındı, daha sonra geri dönüp tekrar albumler yapmaya başladı; fakat özellikle Swordfishtrombone ve Rain Dogs albumlerinde New York ve onun yaşam biçiminin etkisi seziliyor.

" Kuvvetli ve keskin akıyor rom
Çöpçüyü pataklayıp
Yağmur Köpekleri' yle
Karaya oturmuş trene bin
Şemsiyemi Yağmur Köpekleri' ne verin
Çünkü ben de bir Yağmur Köpeğiyim"

1987 de Waits' in yarattığı personaya isim verdiği albumu ve onun için bir dönemin sonu başka bir dönemin başlangıcı olan Frank' in Vahşi Yılları piyasaya çıktığında, üç filmde daha aktörlük yeteneğini sergilemişti: '84 Cotton Club' da Coppola ve R. Gere ile Irvin Stark rolünü oynayarak, '86 da sıkı adamı Jim Jarmusch' un çektiği ve başrollerini Roberto Benigni, John Lurie ve Ellen Barkin ile paylaştıkları Down By Law'da pezevenk Zack rolünde ve Hector Babenco' nun çektiği Iroonweed'de
J. Nicholson ve M. Streep ile Rudy rolünde.

to be continued...

Fonda: (Looking for) The heart of saturday night ...

Julide 14 Ağustos 2016 21:50

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
TOM WAITS PART IV

Aslında alkolden geberik bir halde uyandığınız sabahlarda votka ve kısa Samsun'la kahvaltı yapmak gibidir Tom Waits müziği. Sevenler sever ama kimseyi zorlayamazsın.

Frank' in Vahşi Yılları ile Waits yeni bir pencereye yeni bir taş attı daha saykodelik, daha etnik ve mazbut aile babası Frank ile Bukowski' nin kankası Frank arasındaki çizgiyi çekti.

"Frank vadiye yerleşti ve yorgun yabanıl yıllarını karısının alnındaki kırışıklarda törpülediği kancaya astı. Dışarda San Fernando Road'da kullanılmış büro mobilyası ticareti yapıyordu; yüzde onbeş ve bir çeyrek faizle otuz bin dolar kredi almış, o parayla da iki gözlü bir ev satın almıştı. Karısı da daha taze düşmüş bir jumbo jetin yanık parçalarına benziyordu; ama çok iyi bloody mary çalkalardı, genelde çenesini pek açmazdı ve bir de uyuz gibi deri hastalığı olan Carlos isminde Chiuahua ırkı tamamen kör bir iti vardı. Kendi kendini temizleyen çok modern bir mutfağı ve işte buna benzer bir sürü ıvır zıvırı vardı. Frank de küçük bir sedana biniyordu öylesine mutluydular ki...

Bir akşam Frank işten eve dönerken bir içki dükkanının önünde durdu, kendine biraz içki aldı. Shell' e gidene kadar onları sünger gibi içine çekti, yanında getirdiği bidona birkaç litre benzin aldı ve eve gitti, evdeki eşyaların üzerine benzini döktü ve kibriti çaktı, Sonra arabasını caddenin öteki tarafına parkedip katılırcasına gülmeye başladı, her şey maymun kıçı kırmızısı ile ateş kızılı arasında bir renk tonunda çatır çatır yanarken Frank, Forty radyosunu açtı ve Hollywood yoluyla kuzeye doğru gitti- O köpeği zaten hiç sevmemişti"


Nighthawks at the Diner' ın kayıtları canlı yapılmıştı ama gerçek anlamda ilk 'live' albümünü 1988 de çıkardı:'Big Time' ve aktörlük devam etti,'çarpıcı' küçük rollerle: '87 Candy Mountain, '89 Cold Feet, '89 Bearskin, '89 Mistery Train, '90 The Two Jakes, '91 Queens Logic, '91 The Fisher King, '91 At Play In The Field, '91 Fishing With John ve 1992 de Bram Stoaker's Dracula... '92 de yine Jim Jarmusch' un yönettiği Night On Earth filmine sountrack albümü yaptı. Frank' in görkemli zamanlarıydı artık.

to be continued...

Fonda: Jockey full of bourbon

Julide 15 Ağustos 2016 04:30

Cevap: Ehli-keyif Forum Üyesinin Müzik Rehberi
 
TOM WAITS PART V

'92 de Tom Waits Islan'dan 'Bone Machine' Albumunü çıkardı,adamımız Keith Richards'la beraber. Albümlerinin hepsinde dikkat çeken yumuşakla sert olan arasındaki gidiş gelişler aynı hayatındaki ve bizlerin hayatındaki gidiş gelişler gibi aslında,'huzur vs. macera' ikilemi tadında. Kendisi bunu hayatın ta kendisi olarak sunuyor: "Doğduğumuz andan itibaren hepimizin göğsünde bir davul var. Temposu kalp atışından yüksek olan bir müzik bizi heyecanlandırır, daha düşük olan ise yatıştırır. Hepimizin içinde çalan ritmik bir davul var. İster farkında olalım, ister olmayalım, hiç durmadan çalışıyor."

Richards' la birlikte çalıp söylüyorlardı 'that Feel' şarkısını...
"Tahta bacağımı bacağımın üzerine attım
ve cam gözümün üzerine yemin ediyorum ki
seni hiçbir zaman bırakmayacak bu his"

'93 sinemada 'Luck Trust & Ketchup', 'Short Cut' ve yine Jim Jarmusch' un 'Coffee and Cigarettes' filmlerinin yılıydı ve unutulmaz 'Kara Suvari' nin... Black Rider William Burroughs' un yazdığı, Robert Wilson' ın yönettiği tiyatro eseriydi ve Waits müziklerini yapmıştı. Waits Alman kabare üslubuna ilgi duyuyordu ve bu işin müziklerini yapabilecek tek kişiydi...
Black Rider' da şaytanla anlaşma yapıp daha sonra bunun bedelini trajik bir şekilde ödeyecek olan bir adamın öyküsü anlatılıyordu, son kurşun tam da göğsünden... Bu acayip gösteri için Tom Waits The Devil's Rhubarto Band adlı bir orkestra düzenlemişti ki müzisyenler tren istasyonlarındaki sokak çalgıcılarından oluşuyor, ellerine ne geçerse, çanlar, tenekeler, enstrumanlar, ses çıkarıp müzik yapıyorlardı. Black Rider' ın albümü '93 te piyasaya çıktı 'T Aint no Sin' adlı şarkıyı William Burroughs söylüyordu...

Ve 1999 da çıkan Tom Waits albümü 'Mule Variations' ... iyice dertleşmiş, isyandan çok 'gençliğin solan ışığına karşı bir öfke' dediği bu sert müzik,23 yaşındayken yaptığı Closing Time ile kıyaslandığında zamanı tersine çevirmek gibiydi. Gençliğinde yumuşacık aşk balladları söyleyen adam 'kullanma kılavuzunu kaybetmiş, herşeyi tersten yaşıyordu'.

Tom Waits ya da Frank ikisinden biri bizim ta kendimizdir belki de ikisi birden. Damarlarında kan yerine başka şeyler dolaştıranların, ortanın ya da daha altının müziğini yaptı. Kimimizin betonarme ormanları için, kimimizin bozkırdaki akşam üzerlerimiz için, kiminin ayrılmaları, kiminin sarhoşlukları, siyah-beyaz fotoğraflar için ve 'dostunu' daha iyi anlamak için. Ama "Sakın mavi pardesülü bir adama güvenme sakın ölüyken araba kullanma"

Tüm bunlar 9 paket Lucky strike , 27 Heineken yeşil şişe eşliğinde dünyanın herhangi bir yerinde yazıldı... Biraz eksik kaldı ama her şey biraz eksik kalmaz mı zaten...

'Tom Waits' in sesinde otoyolları asfaltlamaya yetecek kadar katran vardır' Rolling Stones....

The End

Fonda: Rain dogs...


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:18.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8 Beta 3
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2024 IRCForumlari.Net