IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
3Beğeni(ler)
  • 1 Post By bb
  • 1 Post By bb
  • 1 Post By bb

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 24 Aralık 2019, 11:15   #1
Çevrimdışı
bb
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ziyaüddin Serdar - Cenneti Arayan Adam





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


CENNETİ ARAYAN ADAM
Septik Bir Müslümanın Yolculuğu
Bu gruplardan her biri farklı bir düşünce ve otorite çizgisini temsil etmekte olup, diğer gruplarla rekabet hâlindedir. Hepsi de taraftar kazanmak için birbirleriyle yarışırlar. Dolayısıyla, arayış içinde bir genç olarak her birinin meşru hedefiydim. Bu ilgiden hoşnut olmakla birlikte, amaçsız olmamaya kararlıydım. Teklif edilen farklı İslam yorumlarını bizzat deneyimlemek, her birinin görüşlerini sorgulamak ve çağrıldığım cennetin ne tür bir cennet olduğunu keşfetmek istiyordum…
Rıza’nın beni, Haşhaşiliğin kurucusu ve lideri Hasan Sabbah’ın tarikatını kurduğu Alamut Kalesi’ne götürebileceğini öğrendiğimde, bu Haşhaşiler yuvasını ziyarete karar verdim... Haşhaşiler de benim gibi cenneti arıyorlardı. Cenneti ellerindeki kan damlayan hançerleriyle arama eğilimleri, onları asırlar boyu nakledilen etkili bir öyküye dönüştürmüştü...
Çok ileri gitmiştim. Rıza’nın aniden frene basmasıyla, eski Chevrolet kızaklayarak durdu. “Ziya kardeşim” dedi, derin bir nefes alarak. “Senin iki problemin var: Bir korkaksın; bunca yolu Hasan Sabbah’ın cennetini görmek için geldin, ama bir tepeden aşağı inmekten korktun. Evet, biraz dikti; ama en azından deneyebilirdin. İki, ağzını kapalı tutamıyorsun.” Rıza durumu açıklamama fırsat vermedi: “Lütfen valizini al ve arabamdan in; Tahran’a kendi başına dönersin...”
Seyahatlerim beni kaçınılmaz bir sonuca götürdü: İslam’ın cenneti bir varış yeri değil, bir seyahat tarzıdır. Yaşamı durduramadığımız gibi, cenneti aramaktan da vazgeçemeyiz. Bu arayış, sürekli bir oluş sürecidir. Keşfettiğim bütün başarısız cennetler, yanlış yönlendirilmiş bir varış inancına dayanıyor...

__________________
Yalnız kalmaktan o kadar korkuyorsun ki;
ihtiyacın olmayan insanlar biriktiriyorsun.
İhtiyacın olmayan insanları kaybetmemek için,

Kendin olmaktan vazgeçiyorsun...
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 24 Aralık 2019, 11:16   #2
Çevrimdışı
bb
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ziyaüddin Serdar - Cenneti Arayan Adam




Mustafa Kutlu yorumu;

Mahya Yayınları ülkemizde de tanınan Ziyaüddin Serdar’ın Cenneti Arayan Adam-Septik Bir Müslümanın Yolculuğu adlı eserini yayımladı (3. bs. Mart 2019). İbrahim Kapaklıkaya’nın güzel çevirisi ile bu kitap düşünen çevrelerde ilgi uyandıracaktır.

Ziyaüddin Serdar 1951 Pakistan doğumlu. İngiltere’de büyüdü, Londra’da City Üniversitesinde fizik ve iletişim bilimleri okudu. Elliden fazla eser, pek çok dergi yayımladı. Radyo ve TV programları yaptı. Çıkardığı Inquiry (1984) dergisinin Türkiye temsilcisi hatırladığım kadarı ile Ahmet Kot idi. Z. Serdar ilk gençliğinden itibaren nerede bir İslâmî oluşum varsa gidip gören, anlamaya çalışan, bu arada entelektüel dostları ile uluslararası yayın faaliyeti yürüten, Tebliğcilerden Şeyh Nazım’a, Ebubekir es-Sufî’den İhvan’a, Farukî’den İran devrimine, Cemaat-ı İslâmî’den (Babası bu partiye mensuptur) Usame b. Ladin’e Malezya’ya ve Atlas ile Enver İbrahim’e sık sık Türkiye’ye uzanan seyahatler araştırmalar, deneyimlerle zenginleşen bir yolculuğu sergilemiş. TV Yayıncısı olduğundan panoramik, rahat okunan bir kitap yazmış. Ülkemizin İslâmî mahfilleri anlatılan her kişi ve olaydan haberdardır. Yaşı yetenler maziye dönüp bir muhasebe yapabilir. Gençler için ders alınacak popüler düşünce tarihi sayılır.

İslâmî nokta-i nazardan imal-i fikr etmeye çalışanlar, geleceğe dönük araştırma yapanlar kitaba bigane kalmamalı.

Aşağıya Ziya’nın Malezya tecrübesinden bir bölüm aktarıyorum. Anlayana:

“Televizyonda ilk kez canlı yayınlanan savaş olan Körfez Savaşı sona erdi. Tüm savaşlar gibi, galibi ve mağlubu kesin belli olmayan, boşlukta bir sürü soru bırakan, gelecek için çözülmemiş sorunlar yumağıyla dolu bir savaş olarak bitti. Tıpkı tüm savaşların bitişi gibi.

İşimize devam etmek için Malezya’ya döndüm. Çok kültürlü gerçek bir İslami cennetin burada kurulabileceği inancıma titizlikle sarıldım.

Malezya bir kez daha İslam’ın dünya kültürü ana yoluyla birleştirilebileceği bir kavşak, Müslüman ülkelerin izleyebileceği örnek bir yol olabilecekti. Endülüs gibi başkalarının farklılığının takdir edildiği ve akışkan kimlik anlayışlarının geliştirildiği örnek bir ülke olmalıydı. Eğer elli yıllık “kalkınma” bize bir şey öğrettiyse, o da Malezya’yı diğer ülkelere model oluşturmasında ekonomik gücün temel faktör olacağının aşikâr olduğuydu. Bütün doğru söylemler ve en adil yeniden dağıtım niyetleri ve politikaları, ciddi ve iyi yönetilen başarılı bir ekonomi olmaksızın, istihdam üretemez, masaya yiyecek koyamaz ve yoksullara daha iyi yaşam şartları sağlayamaz. Toplum kesimlerine paylaştırılabilmesi için, önce ortada bir pasta olması gerekir. Bu açıdan da Malezya, bol doğal kaynakları, eğitimli, adapte olabilen işgücü ve ekonomik kalkınmaya planlı yaklaşımıyla en iyi aday gibi görünüyordu. Enver, klonlanıp benzeri çıkmadığı sürece, güç merkezine doğru gittikçe ilerleyen, müstakbel lider konumunu koruyordu. Seçenekleri ve fikirleri tartışmak için sık sık kütüphanesinde toplanıyorduk. Ona ilginç projeler götürüyor, belli konularda en iyi tavsiye ve düşüncelerimizi sunuyor, konuşmalarına katkıda bulunuyor ve onu ilgilendiren konuları araştırıyorduk.

Zaman geçtikçe Malezya’nın temel çizgilerinin fark edilmesi daha güç hâle geliyordu. Bu çizgiler aynı anda hem genişliyor hem daralıyor gibi görünüyordu. Kuala Lumpur’u ziyaret etmeye ilk başladığımda, geleneksel mekânlarla dolu küçük bir kasabada olduğumu hissetmiştim. Şimdi ise bu kasaba, gözlerimin önünde küresel, postmodern bir şehre dönüşüyordu. Her yerde konut siteleri yükseliyor, yeni alışveriş ve iş merkezleri hızla yayılıyordu. Bazı mekânlar olduğu yerde dönüşüyordu; eski moda dükkânlar bir gecede aşırı pahalı tasarım ürünleri satan modern mağazalara veya uluslararası mutfak ürünleri sunan restoranlara dönüşüyordu. Kent, küresel tüketim kültürünün kurallarına adapte oldukça, yaşamın hızı inanılmaz bir şekilde artıyordu. Nereye bakarsanız, orada geleneğin geri çekildiğini, nefessiz kaldığını, modernitenin ilerlediğini, geleneksel kültür dahil her şeyi ticari mala dönüştürdüğünü görüyordunuz. Bu süreç ise, derinliği ve bakış açısını genişletiyordu. Beş yıllık dönem içinde, her şey tıpkı hiyeroglif yazıları dahil antik bir Mısır piramidine benzetilen alışveriş merkezleri gibi, yalnızca yüzeysel bir dönüşüme tabi oldu. Ekonominin büyümesi, yalnızca genel yaşam standartlarını yükseltmekle kalmadı, bazıları için olağanüstü bir zenginlik üretti. Yeni zenginler gösterişli yaşamlar sürmeye başladı; tasarımcı imzalı giysiler, pahalı aksesuarlar ve BMW veya Mercedes standart hâle gelmişti. Bu kimseler Kuala Lumpur’un gözde semti Bangsar’daki açık revaklı istiridye ve şampanya barlarını doldurmaya başladılar. Yoksullar da tamamen aynı şekilde giyiniyordu. Yalnızca giysileri ve aksesuarları “çakma”ydı; ama gerçeğinden ayırt etmek çok güçtü. Özelleştirilebilecek her şey özelleştiriliyor ve Başbakan’ın çevresinde kümelenmiş dostlarına satılıyordu. Çok fazla çaba gösterilmeden elde edilen ani zenginlik, büyük fikirler doğuruyor ve Malezya büyük, çok büyük düşünüyordu: Bu düşünceler [1998-2004 arasında] dünyanın en yüksek binası olan Petronas Towers ve dünyanın teknolojik bakımdan en gelişmiş uluslararası havaalanı şeklinde somutlaşıyordu. Bu milletin uzun süredir Guinness Rekorlar Kitabı’na duyduğu hayranlık, nihayet orada yer almalarıyla gerçeğe dönüşüyordu. Michael Jackson ve Madonna her yerdeydi. Televizyon ve sinemalar Amerikan yapımlarıyla doluydu. İstihdam alanı olarak sunulan yeni konut projeleri, eski mimari ve geleneksel Malay evlerinin yerine, iklime veya kadim ailevi ve toplumsal yaşam biçimlerine yer vermeyen monoton banliyö modernitesini getiriyordu. Herkes gittikçe hızlanarak, duramayacak kadar hızlanarak koşuyordu.”

__________________
Yalnız kalmaktan o kadar korkuyorsun ki;
ihtiyacın olmayan insanlar biriktiriyorsun.
İhtiyacın olmayan insanları kaybetmemek için,

Kendin olmaktan vazgeçiyorsun...
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 24 Aralık 2019, 11:18   #3
Çevrimdışı
bb
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ziyaüddin Serdar - Cenneti Arayan Adam




Ziyaüddin Serdar’ın son kitabı ‘Cenneti Arayan Adam’ı, yazar Aydın Başar tahlil etti. İşte Başar’ın yazısı:

Ziyaüddin Serdar Pakistan asıllı batıda yaşamış bir akademisyen ve yazar. Düşünür olduğu söylenen, etkili bir Müslüman yazar olduğu iddia edilen şahıs. Parlatılmış, cilalanmış bir isim.

İslam dünyasının her tarafını geziyor, Tebliğ cemaatinden, Kıbrisi’nin müritlerine kadar birçok farklı Müslüman kesimle tanışıyor. İran, Arabistan, Malezya, Çin ve Türkiye gibi birçok ülkeye gidiyor ve oradaki Müslümanların yaşantılarını gözlemliyor.

“Cenneti Arayan Adam” kitabında farklı Müslüman kesimlerle olan diyaloglarını ve onlara olan bakış açısını anlatıyor. Konusu itibari ile kitap son derece ilgi çekici. Yeni çıkmasına rağmen birkaç yazar kitap hakkında yazılar kaleme aldılar. Tanıdığım birkaç kişi de okuduğunu söyledi. Görünüşe göre kitap Türkiye’de ilgi çekeceğe benziyor.

Kitabı okumak benim açımdan çok faydalı oldu. Entelektüelliğe karşı mesafem iyiden iyiye arttı. Hiçbir şeyi beğenmezsiniz, her şeyi küçümsersiniz, yukarıdan bakarsınız, süslü kelimelerin dışında önem arz eden hiçbir şey söylemezsiniz, entelektüel olursunuz.

Masum değil
Açık söyleyeyim ben bu kitabın masum bir kitap olduğuna inanmıyorum. İslam'ın temel eserlerini okumadan, ilmihal, tefsir ve bilhassa fıkıh okumadan bu kitabı okuyacak olan gençler için de ciddi ciddi endişeleniyorum.

Kitabı evet okudum, hatta çok dikkatli okudum. Kitap sinsi bir şekilde “şeriatsız İslam” anlayışını aşılıyor. İslam'ın hükümlerinin bir kısmına inanmadan da Müslüman olunabileceğini iddia ediyor yazar. Mesela Kur'an’ın dört kadınla evliliğe cevazı konusunda yazar kitabın 266. sayfasında: “Ben aslında şeriatın o kısmına inanmıyorum” diyor ve aynı sayfada şeriatın semavi yönünün olmadığını iddia ediyor. Kitabın birçok yerinde de bunu anlatıyor.

Seküler İslam Modeli
Uzatmadan yazmaya çalışıyorum; kitabın yazılış gayesi tespit edebildiğim kadarı ile “Seküler bir İslam” modeli ortaya koymak ve İslam ülkelerini bu modele göre dizayn etmek. Yani laikliği Müslümanlara iyice benimsetmek. Yazar 180. sayfada “Sekülarizmin Keyfi” başlığı altında bunu açıkça ifade ediyor. Hatta İslam’ın ilk dönem düşünürlerinin seküler olduğunu iddia ediyor.

Kitabın 307. sayfasında Seküler İslam modeli ile ilgili düşüncesini şöyle ifade ediyor: “Sekülarizmi Müslümanlara nasıl uygulayabiliriz. İslami çevrelerde çok yaygın olan sekülerizmi şeytani renklere boyama eğiliminden nasıl kaçınabiliriz?”

Yazar kitabın 288. sayfasında “Umut verici bir İslami sekülerizm kıpırtısı”nın nerede olduğunu sorguluyor; İftikar denilen arkadaşı ise ona şöyle cevap veriyor: “Türkiye’deki İslami sekülerizm geleceğin dalgası olacaktır.” Zannedersem bu cümleler kitabın amacını net bir şekilde ortaya koyuyor olmalıdır.

Seküler cennet
Yazar sayfalar boyunca güya cenneti aradığını iddia etse de, yazarın cennetten kastı aslında ahiretteki bir cennet değil. Çoğulculuk, demokrasi ve batılı değerlerle bezeli seküler bir dünya cennetini kastediyor. Bunu nereden anlıyoruz? Özgür düşünen, akılcı, seküler kafalı Malezyalı bir siyasetçinin hapse düşmesi üzerine söylediği şu sözlerden: “Umutsuzca aradığım cenneti tasarlayacak, besleyecek ve inşa edebilecek en mükemmel kişi hapsedilmişti. Cennet belki de bulunmak istemiyor diye düşündüm.” Buradan cennetten kastının dünyevi bir proje olduğu apaçık anlaşılıyor.

280. sayfanın başında İslam’da reformun önünü tıkayan engelleri kaldırmak için daha sıkı çalışmaya söz verdiğini ifade ediyor. Yazar kitabın birçok yerinde "İcmailci" adını verdiği kendisi gibi modernist ve reformistlerle ara sıra yemekli buluşma yaptıklarını ve her seferinde biryani adı verilen bir kebap yediklerini anlatıyor. Evinin havuzundan, küçük kızının siyah mayosundan ve bir sürü lüzumsuz detaydan bahseden yazarın tuzu kuru bir hayat yaşadığı anlaşılıyor.

Kitap boyunca İslam dünyasının geriliğinden, yobazlığından, tutuculuğundan dertlenen yazarın gelenekçilere ve bilhassa sakallılara gıcık gittiği anlaşılıyor. Sakala karşı alerjisinin olduğunu gizlemiyor. Sakallılar yüzünden İslam dünyasının bugün böyle olduğunu söylüyor.

Cihadı sulandırıyor
Kitabın ilk bölümünde ise yazarın “Allah için ölme” düşüncesini Müslümanların bilinçlerinden sinsice çıkarmaya çalıştığını göreceksiniz. Yani bütün sinsiler gibi İslam’ın cihat emrini sulandırmaya çalışıyor.

İslam’dan bahsedip de bir tane ayet veya hadise atıf yapmadan tamamen kendi aklına atıf yapan yazar, kelimenin tam anlamıyla aklını ve düşüncelerini inanılmaz derecede putlaştırmış. Katıldığı konferanslarda İslam'ı bir kurtuluş gibi anlatan kimseleri dinledikçe kendince havalara, giriyor tiripler atıyor. Beğenmiyor kimseyi... Yazar adeta aklını besiye almış.

Müslüman sol patlatılacak
Bu kitap hakkında aslında yazmaya değer bir şey bulmadım ancak Türkiye’de önümüzdeki günlerde seküler ve sol bir İslam modelinin parlatılacağını öngördüğüm için bu düşüncelerimi yazmaya karar verdim. Müslüman görünümlü sol düşünceli figürlerin parlatılacağını sezebiliyorum. Bu akımın psikolojik alt yapısı ise bu tip kitaplarla yapılandırılacak.

Bize böyle fıkıhsız ve şeriatsız İslam modellerini süslü kapaklar arasında sunan ve üstelik son derece edebi ve ilgi çeken bir dil ve üslup ile sunan bu tehlikeli kitap konusunda dilimin döndüğünce uyarmaya çalıştım. Şimdiden kitaptaki maceraların büyüsüne kapılıp, bu gerçeği göremeyen dindar okur yazarların halini müşahede edebiliyorum.

20 sene önce olsaydı Müslümanlar böyle bir kitabı okuduklarında, bu kitabın belli odaklar tarafından yazdırılmış olduğunu fark eder ve elinin tersiyle itelerlerdi. Şimdi ise bu kitapla sapıtacak gençleri düşünmeden kitabı tavsiye edecekler… Kitap birden bire parlatılacak. Ve bizim gibi kimseler de dar kafalılıkla, anlamamakla ve vahhabilikle suçlanacak. Ne yapalım yani! Allah’ım şahid ol; biz vazifemizi yaptık.

__________________
Yalnız kalmaktan o kadar korkuyorsun ki;
ihtiyacın olmayan insanlar biriktiriyorsun.
İhtiyacın olmayan insanları kaybetmemek için,

Kendin olmaktan vazgeçiyorsun...
 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
ziyaüddin serdar - cenneti arayan adam


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Aşkı Arayan Adam tiNa Aşk ve Sevgi Köşesi 0 01 Eylül 2013 21:43
Serdar Ortaç - Adam Gibi Ezgi Resimli Şiirler 0 05 Temmuz 2012 21:55
Aşk Arayan Adam Sue Aşk ve Sevgi Köşesi 0 07 Mayıs 2012 20:00
Canlı Destek'te kız arayan adam.. HaDeMe Komik Loglar 5 09 Mayıs 2011 03:07