IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 30 Nisan 2009, 19:10   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Güneşin Kara (Siyah) Cüceye Dönüşümü ve Kıyamet




Güneşin içindeki Hidrojen (H) ağırlıklı gaz ve toz bulutları (Nebula), Gravitasyonel çekim etkisiyle tek bir merkez etrafında yoğunlaşmaya ve atomlar birbirleriyle daha sık ve de daha hızlı çarpışarak ısınmaya başlar. Bununla orantılı olarak basıncın artmasıyla da termonükleer reaksiyon meydana gelir. (1) Böylece dört Hidrojen atomu birleşerek, bir Helyum atomunu (He) oluştururlar. Helyumun, Hidrojenden daha hafif olması nedeniyle her saniyede 564 milyon ton (H), 560 milyon ton (He)’ a dönüşür. Aradaki kütle farkı ise, E=mxc’nin karesi uyarınca, ışınım enerjisine dönüşerek gazın büzülmesini önler ve Güneşi kararlı bir halde tutmaya başlar. Dört (H) atomu, bir (He) atomuna dönüşürken de bir anda değil, çeşitli nükleer reaksiyonlar (presesler, işlemler) sonucunda, (H) sırasıyla önce izotopu olan Döteryuma, sonra da (He)’un izotopuna ve (He)’a dönüşür. Ayrıca bu dönüşümler sırasında Nötrino, nötron, pozitron (anti-elektron), anti-proton...vb diğer atom altı parçacıkları da meydana gelir. Fakat çok büyük ağırlıklı olarak Gamma ve X ışınları açığa çıktığı gibi çeşitli frekanslarda ışınlar da oluşmaktadır (Röntgen, Mor ötesi, kızıl ötesi...vb). Bunlarla birlikte, Güneşten ses dalgaları da yayınlanmaktadır ki, bu dehşet ve ürkütücü sesler, uydular vasıtasıyla dinlenebilmektedir. Bu ışınlar, güneşin merkezinde meydana geldiğinde bir üst tabaka tarafından emilip bırakılır ve yüzeye kadar bu durum devam eder. Bu aşama sırasında Foton, ısı (enerji) kaybederek yüzeyden ayrılır. Bu süre, yani; fotonun merkezden uzay boşluğuna çıkışı tam bir milyon yıl sürer.

Güneşten ayrılan enerjinin, ancak 2 milyarda biri Dünya’ya ulaşır ve gelen bu enerji sadece 15 dakika depolanmış olabilseydi, Dünyadaki nüfusun bütün enerji ihtiyacını birkaç yıl boyunca karşılamış olurdu.

Kütle çekime karşı, yüzeye doğru bir basınç oluşturan bu ışınım enerjisi, bir plazma topu olan Güneşin iç ve yüzeyde iyonize durumunda serbest haldeki (H)’i(yani, protonları) ve elektronları belli yönlerde hareketlendirerek Güneşin etrafını saran çok güçlü Elektro- Manyetik alanların oluşmasını sağlar. Bununla birlikte, dev bir mıknatıs görünümündeki bu Manyetik alan, nedeni olan bu iyonize haldeki yüklü parçacıkların bir kısmını yüzeyden uzaya doğru fırlatarak hem Korona (Taç) olarak adlandırılan çok yüksek sıcaklığa sahip bir atmosferi hem de Dünyaya ulaşıp zararlı etkiler oluşturan kozmik ışınları meydana getirir. Bunların bazıları da tekrar Güneşin yüzeyine geri döner. Bu atmosfer katmandaki yoğunluk, yüzeyin on bin kat daha azı bir değerdedir. Burada ilginç bir durum söz konusudur, o da, Güneşin merkezindeki sıcaklık 15 milyon derece iken bu, yüzeyde 6000 santigrad dereceye düşer. Ancak, Güneşin atmosferindeki Koronada sıcaklığın daha da düşük olması beklenirken bunun tam aksine sıcaklık yaklaşık bir milyon santigrad dereceye kadar tekrar yükselir.

Güneşin yüzeyinde, iç kısmında meydana gelen basınç farklılıkları nedeniyle, kısa süreli (tıpkı su dalgaları gibi) çok şiddetli titreşimler de meydana gelmektedir. Uydularla, yüzeyde rahatlıkla görülebilen bu titremeler, üçer beşer dakika süreler şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Güneşten yayımlanan rüzgârlar, genel anlamda, dalga ve parçacık olmak üzere iki türdür (Bir taneciğin dalga parçacık özelliği anlamında değil). Parçacık olanlar, kütleli ve çok yüksek hızlı atom çekirdekleri ile serbest elektronlardır. Bunlardan, % 90’ı (H) çekirdeği yani proton, % 8’ i (He) çekirdeği yani Alfa tanecikleri, %2 si de yüksek hızlı elektronlardır, yani Beta ışınlarıdır. Bunların arasında ayrıca yok denecek kadar az miktarda da, anti proton ve anti elektron gibi diğer atom altı parçacıklarla diğer atom çekirdekleri de bulunmaktadır. Dalga yapılı olarak isimlendirdiğimiz ise, fotonlar (gamma, x, ultra viole ...vb ışınları), Gravitonlar (kütle çekim dalgaları), Nötrinolardır. Bunlar ışık hızıyla hareket ederlerken, yüklü tencik yapılı olanlar, ışık hızına yakın hareket ederler. Bunun yanında, diğer yıldızların süper nova patlamalarıyla yeryüzüne ulaşan kozmik ışınlarda ise, daha ağır atomların çekirdekleri de bulunmaktadır.

Ayrıca; dalgasal yapılı olanlar Güneşten direkt ayrılırken, tanecik yapılı olanlar bir plazma halinde hareket ederler. Çünkü yüklü parçacıkların hareketleri aynı zamanda elektromanyetik alanlar yarattıklarından, bu alanlar, bunun kaynağı olan parçacıkların büyük bir oranını bir arada tutup kaçmasını önleyerek büyük gruplar şeklinde belli yönlerde hareket etmelerini sağlar. Ayrıca, bu plazma içinde bulunan fotonların plazmadaki tanecikler arasında devamlı emilip bırakılmalarıyla, çoğu o ortam içinde kalırken bir kısmı da plazma dışına çıkar.


Güneşin üzerinde, Galile zamanından beri bilinmekte olan siyah görünümlü lekeler bulunmaktadır. Bu lekelerin genişlikleri bin ile elli bin km arasında değişir. Kimileri ise dünya kadar büyüktür. Lekeler, birkaç gün, hafta, bazen de bir, iki ay için görünüp kaybolurlar. Ayrıca bu lekelerde bir bölgede sabit kalmayıp belli yönlerde hareket ederler. Bu alanların siyah görünmelerinin nedeni ise, o bölgedeki ışığın şiddetinin Güneşin geri kalan yüzeyine göre daha az şiddetli olmasıdır. Çünkü, Güneşin yüzeyindeki sıcaklık 6000 santigrad derecede iken, bu yerlerde sıcaklık 4500 santigrad dereceye kadar düşer. Dolayısıyla lekeler, Güneşin bütününe nispetle daha soğuk yerlerdir. (Ancak bu soğuk yerler ayetteki “zemheridendir” in karşılığı değildir). Yapılan araştırmalarda, bu lekelerin bulunduğu bölgelerin, diğerlerine nispetle çok daha güçlü manyetik alanlara sahip olduğu da anlaşılmıştır. Çünkü, Güneşte de, tıpkı Dünyada olduğu gibi, iyonize parçacıklarının yerel, lokal girdap ve anafor hareketleri genel manyetik alanların dışında, bölgesel manyetik alanların oluşmasına neden olurlar. Ayrıca bu manyetik alanlar, tıpkı bir lastik gibi, esnemekte, kıvrılmakta, uzanıp, kısalmakta, bükülmekte ve kendi üzerine katlanarak daha da güçlenebilmektedir. Bu nedenle, Güneş lekeleri, Manyetik alanlar ile Güneş rüzgârları yani Güneşten gelen kozmik ışınlar arasında bir ilişki bulunmaktadır. Sadece bu yönüyle değil, yıldızların parlaklıkları ile yüzey sıcaklıkları, mutlak büyüklükleri ve kütleleri arasındaki bağlantıların varlığı da, H-R yani, Hertzburg-Russel diyagramları adı verilen bir yöntemle gösterilmiştir. Bu lekeler her 11 yıllık döngüyle, hem sayısal hem de genişlik bakımından maksimum seviyeye çıkar ve Güneşte normalin çok üzerinde ani yüksek patlamalar görülür. Bu da çok şiddetli kozmik ışınların yeryüzüne ulaşması demektir. Bu patlamalar, Güneşin manyetik alanında karmaşık dalgalanmalara yol açarken, Dünyaya çarptığında, Dünyanın manyetik alanını çok güçlü sarsarak tıpkı kuyruklu yıldıza benzer bir duruma sokup bunun yalpalanmasına neden olur. Bu kozmik ışınlar Dünyanın manyetik alanı ve atmosferi tarafından da kademe kademe ve farklı şekillerde ya zararlı etkileri çok büyük oranla azaltılmakta ya da tamamen tutulmaktadır.

Gelen Kozmik ışınların yüklü tanecikli olanları manyetik alanın Kuzey-güney doğrultularında dünyayı dolaşarak manyetik alan düğüm noktaları olan kuzey-güney kutuplarındaki ( Dünyanın kuzey-güney kutupları ile manyetik kutupları birbirine tam çakışık değil, belli bir açıyla ayrık durumdadır) atmosfer içindeki atom ve moleküllerle çarpışarak bu atom ve moleküllerin bir kısmını iyonize ederken, bir kısmıyla da çekirdek reaksiyonlarına girerek farklı atomları ve kısa ömürlü müon, pi mezonları, nötrino...vb. ikincil radyasyon parçacıklarını meydana getirir ve bu taneciklerin de ömrü çok çok kısa olduğu için yeryüzüne daha ulaşmadan havada ömürlerini tamamlar, yok olurlar. Ayrıca, yüklü taneciklerin bu alanlar tarafından hızlarının kesilmesi, frenlenme radyasyonunu da doğurmaktadır.

Zararlı fotonların bir kısmı ise (gamma, x, mor ötesi, kızıl ötesi...vb ışınlarda), atmosferin çeşitli tabakalarındaki atom ve moleküllerin hem kendileri hem de elektronları tarafından emilip ısı ve zararsız ışık şeklinde salıverilerek dünya üzerine ya da uzaya geri yansıtılırken, bir kısmı da, bu atom ve molekülleri kimyasal reaksiyonlara sokarak farklı moleküllere atomik bağlantılara dönüştürürler.

İşte tüm bu işlemler sonrasında ortaya çıkan ışınlar, kutuplardaki “Aurora” ya da “kutup ışıkları” da denilen renkli ışık görüntülerini oluştururlar. Görünmeyenler ise çeşitli aletlerle tespit edilebilmektedir.

Bu kozmik ışınlar, kutupların dışındaki bölgelerden de içeri girerek büyük kısmı atmosferde yine tutulur. Fakat bunlar sayısal olarak az oldukları için, bu bölgelerde “Aurora” görülmez. Ancak çok istisnai durumlarda, nadir de olsa görülebilmektedir. Yani, atmosferdeki kozmik ışın yağmurun yoğunluğu ekvator bölgesinde az iken, kuzey ve güneye doğru gidildikçe yavaş yavaş artar, kutuplarda ise maksimum değere ulaşır.

Nötrinolar, kütle çekim dalgaları sanal parçacıklar sınıfından olduğu için direkt vücudumuzdan ve dünyanın içinden geçip giderlerken (çünkü, önlerine geçen madde bu tür taneciklere saydam görünür) , yine bir yukarıda ifade ettiğimiz gibi, fotonların bir kısmı atmosferden emilme ve bırakma ya da fotonların tanecik özelliği dolayısıyla bilardo topunun çarpışması gibi uzaya geri yansıtılır. Güneşten gelen nötrinolar o kadar çoktur ki, her saniyede bir parmak ucundan milyarca geçer.

Tüm bunlara rağmen, her gün, her an, az da olsa dünya üzerine kozmik ışınlar inerek (önemli düzeyde nesnelere fiziksel zarar vermeseler de) insan beyinleri üzerinde olumsuz etkilerde, bulunmaktadırlar. Ancak, Güneşten yüksek patlamalar sırasında bu durum kendini daha belirgin göstermektedir. En başta Güneş patlamaları İyonosfer tabakasında dalgalanmalar yaratarak TV, Tel, Radyo, İnternet...vb iletişim yayınlarının aksamasına, bozulmasına sebep olurlar. Çünkü iletişim dalgalarının büyük oranla atmosfer içinde kalarak Dünyanın farklı yerlerine yansıtılması, İyonosfer tabakasındaki iyonize hale gelmiş serbest durumdaki yüklü atom ve elektronlardan oluşmuş(böylece, bu katmanı iletken kılmaktadır) çeşitli gazlar tarafından sağlanmaktadır. Dünyanın 50-300 km arasında bulunan bu tabakadaki iyonize gazların yoğunluğu ise, deniz seviyesindeki hava yoğunluğunun milyonda biri kadardır.

Ayrıca; güneşten gelen yüksek hızlı plazmalar, şebeke hatlarına da aşırı elektrik yüklemesiyle trafo ve elektrikle çalışan aletlerin yanmasına neden olabilmektedir. Böyle bir olay 90’lı yıllarda Kanada’daki bazı eyaletlerde elektriğin saatlerce kesili kalmasına yol açmış, bir Japon uydusu da tahrip olduğu için Japonya’daki TV kanallarının çalışmasını bir süre engellemiştir.

Güneşin 11 yıllık ani patlama döngülerinde, canlıların ve bilhassa insan beyinlerinin çok güçlü parazitlenmesi ya da etkilenmesiyle insanlarda depresyon, sinirlilik, stres, huzursuzluk, umutsuzluk, nedensiz korku, vehim...vb gibi olumsuz hal ve davranışları ortaya çıkmaktadır. Bu güçlü etkilerin olduğu dönemler, uzun ömürlü ağaçların halka sayılarında ya da o yıllara ait bitki kalıntılarında kendini çeşitli şekillerde belli etmektedir. İklimler üzerinde de çok büyük tesirleri olduğu da gözlemlenmiştir. Güneş lekelerinin görülmediği 1645-1715 yılları arasında Dünya iklimi çok soğuk olmuş ve adeta küçük buz devri yaşanmıştır. Bu düşük seviyeli etkinliğin varlığı, bulucusunun ismiyle “Maunder Minimumu” olarak adlandırılmaktadır.

Ayrıca önemli bir nokta da; Dünya üzerindeki mevsimlerin, Dünyanın güneşe olan yakınlığı yada uzaklığı ile bir ilgisinin olmamasıdır. Çünkü, kuzey yarım kürede yaz dönümü, Dünyanın eliptik yörüngesinde Güneşe en uzak olduğu zaman meydana gelirken, kış dönümü ise, Güneşe en yakın konumda (geçer) iken oluşmaktadır. Yani, önemli olan Dünyanın Güneşe olan yakınlığı değil, Güneş ışınlarının Dünyaya dik gelip gelmemesiyle ilgilidir. Kış aylarında kuzey yarım küreye gelen ışınlar eğik, yaz aylarında dik geldiği için havalar soğuk ve sıcak olur. Ekvator bölgesine gelen ışınlar ise, (küçük açı farklarını bir kenara bırakırsak) her zaman dik geldiği için mevsimler arası sıcaklık farkı pek olmaz. Güneş ışınları dik ve eğik gelişinin insan beyinleri üzerinde oluşturduğu etkiler tüm yıl boyunca, gün içindeki süreler içindede kendini göstermektedir.



Merkezdeki (H) yanması bitince (He) atomları Gravitasyonel güç altında aynı sistemle sırasıyla önce karbon (C), sonra da oksijeni (O) meydana getirmek üzere yine merkeze doğru çökerken, (H) yanması dış kabukta devam ettiği için bu yanmanın dışa doğru uyguladığı güç, Güneşin hacmini bir milyar kez artırarak sahip olduğu 6000 c’lik yüzey sıcaklığı ile çevresindeki Merkür, Venüs, Dünya, Mars gezegenlerini içine alır ve onları buharlaştırarak yok eder. Akkor halinde parlayan Güneş bu evrede, kızıl sıcaklığa düşerek, kırmızı bir görünüm alır ki, bu duruma gelmiş yıldızlara Kızıl Dev ismi verilir. Yüzey sıcaklığının genişleyen hacmi dolayısıyla 6000 c’nin biraz altına düşecek olsa dahi, yine de gezegenleri yok etmek için yeterli bir sıcaktır. Kaldı ki, bunu ihmal etsek bile, hem güneş atmosferindeki milyonlarca derecedeki sıcaklık, hem de genişleme evresinde güneşin merkezinin genişleyecek olması, tahminlerin çok çok üstündeki bir sıcaklığın gezegenleri vuracağı açıktır. Dünyada bu sıcaklığa dayanabilecek hiçbir madde yoktur. Maddeler bu sıcaklıkta gaz haline dönüşürler. Çünkü, bilinen sıcağa en dayanıklı maddeler, platin 4300 santigrad, Tungsten 5900 santigrad, saf tantal ve Tungsten karbür bileşiği 6000 santigrad derecede gaz haline geçerler.

Kızıl dev durumundaki Güneş eski haline kıyasla, göreceli olarak soğuk görünse de genişleyen yüzeyi dolayısıyla ışık ışınımı fazlalaşarak genel parlaklığın artmasına neden olacaktır. Ayrıca Güneş den en az 3.5 kat büyük olan yıldızların sonları, şiddetli bir biçimde Süper Nova patlamasıyla ömürlerini tamamlarken, Güneş tipi yıldızlarda bu evre sessiz ve daha sakin olarak geçer.

Kırmızı Dev evresiyle birlikte, dış katmanlarını uzaya bırakan Güneş tipi yıldızlar, merkezindeki (He)’un, termonükleer reaksiyon süreçlerle meydana getirdiği Karbon ve oksijeni, tepkimeye sokacak kütlesel çekim gücüne sahip değildirler. Ancak; yine de mevcut olan bu güç Güneşi öyle bir büzer ki, karbon ve oksijen atomlarının elektronlarını çekirdekten tamamen ayırır. Böylece elektronlar ve çekirdekler bağımsız olarak hareket etmeye başlar. Haysenberg’in belirsizlik ilkesine göre, iki (tanecik) elektron yan yana gelemeyeceğinden, bu durumun meydana getireceği elektron arası itim kuvveti tüm yıldızın çökmesini tekrar önler ve “Beyaz Cüce” olarak adlandırılan bu haliyle yaşamasına devam etmesini sağlar. Oysa; Güneşten daha büyük kütleli yıldızlar ise, büyüklük oranlarına göre, ömürlerini, ya Nötron yıldızına ya da Kara deliklere dönüşerek tamamlarlar.

Beyaz cüce halinde Dünya boyutlarına inecek olan güneşin yoğunluğu öyle artacak ki, bir bilya hacmindeki maddesi bin ton gelecektir. Bir milyon sıcaklığı ile beyazımsı-mavi renkte şu anki Güneş parlaklığının bin kat daha fazla keskin bir ışıma yapacak olan Güneş, kendi ekseni etrafındaki dönüşü de çok hızlı olacağından eskiye nazaran çok çok güçlü manyetik alanlara sahip olacaktır. Yoğun mavimsi parlak ışık vermesinin nedeni ise, elektron ışımasının Beyaz Cüce evresinde çok daha fazla olmasından kaynaklanacaktır. Çünkü, yıldızdaki elektronların hızlı ve yüksek hareketlerin oluşturduğu ivmelenme (bu görünümü veren )belli dalga boylarında ışınım yayınlanmasına neden olur.(2)

Ayrıca Kütle çekim gücü de normal durumdan kat be kat fazla olacaktır. Bir fikir sahibi olmak açısından; şu anda güneş yüzeyinden bir roketin ayrılabilmesi için saniyede 600 km bir hıza sahip olması gerekirken, Beyaz Cüce halinde iken aynı roketin yüzeyden ayrılması için en az sn.de 3500 km’lik bir hızla ayrılması gerekmektedir.

Yüz milyarlarca yıl bu halini koruyarak çok yavaş bir biçimde, içindeki tüm yakıtı demir elementine çevirecek olan Beyaz Cüce halindeki Güneşimiz, bu sayılamayacak kadar uzun süre boyunca, içinde çok mükemmel yalıtarak tuttuğu ısıl ışınımını da uzaya yavaş yavaş sızdırması sonucu, enerjisini yitirip karanlığa bürünecektir. Yaklaşık, bir trilyon yıl sonra Demir elementlerinin birleşememesi sonucu tüm enerjisini kaybederek soğuk bir cisme dönüşüp kademe kademe sert ve çok yoğun bir kristale dönüşecek olan Güneş, artık çekim etkisi dışında hiçbir varlığı görünmeksizin sanki hiçbir zaman var olmamışçasına Siyah (Kara) Cüce haline dönüşür ve sonsuza dek bu haliyle kalır.

Kenan Keskin

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
cuceye, cüceye, donusumu, dönüşümü, gunesin, güneşin, kara, kiyamet, kıyamet, siyah, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kara Kuvvetleri'nde siyah bot devri kapanıyor yaSmin Haber Arşivi 2 13 Mayıs 2014 00:08
İstanbul'un kıyamet fotoğrafı, Dünyanın Kıyamet Fotoğrafları Violent Fotoğraf Kulübü 1 10 Nisan 2014 16:44
Kıyamet günü dört melek yok olacak mı? Kıyamet ve mahşer aynı mıdır? Violent İslamiyet 0 25 Eylül 2012 21:12
Her sabah yüreğime doğan güneşin önünü kara buLutLar kapLadı cLaS Aşk ve Sevgi Köşesi 0 13 Nisan 2012 21:49
Gecenin Saçları Siyah, Gözleri Kara. . . Sevda Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 06 Kasım 2010 04:40