IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 20 Nisan 2012, 01:46   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Milli İrade Kavramı Çerçevesinde Türk Sağı'nın Demokrasi Anlayışına Bir Bakış









1946’da çok partili siyasi hayat geçildikten sonra iktidara gelen sağ tandanslı partiler tek partili siyasi hayatın ve dolayısıyla devletin resmi ideolojisi olan Kemalizm’ e karşı açık ya da örtülü bir mücadeleye giriştiler. Askeri ve bürokratik entelijensiyanın ideolojisi demek olan Kemalizm’e karşı kendi meşruiyetlerini ortaya koymak için ‘milli irade ‘ya da ‘halk iradesi’ kavramını öne çıkararak, geleneksel değerlere vurgu yaparak halkın teveccühünü kazandılar ve iktidar oldular. İktidara gelme sürecinde askeri ve bürokratik entelijensiyanın halka uzaklığını ve Kemalist reformların halkın bütününe ve özellikle de kırsal kesime nüfuz edemediğini gördüler ve bu durumu çok iyi kullandılar. İktidar olduktan sonra ise devlet kadrolarında, bürokraside geniş kapsamlı bir kadrolaşmaya ve zihniyet değişine giderek Kemalist jargonla ifade edersek bir tür karşı-devrim gerçekleştirdiler.

Türkiye’de sağ iktidarlar kendi varlıklarını ve politikalarını meşrulaştırmak üzere sık sık ‘milli irade ‘kavramını kullanırlar. Bu kavramı kullanma nedenlerinin başında ise, seçimlerde elde ettikleri çoğunluğa vurgu yapma ve bu suretle iktidarda iken yürütme gücünü halkın tümü adına ifa ettiklerini iddia etme maksadı vardır. Fakat kavramın bu şekilde kullanılması ve toplumun tümünün iradesini temsil ettikleri iddiası hiçbir zaman doğru olmadığı gibi, seçim sonuçlarının siyasal yansıması açısından da mümkün değildir. Bir toplumda demokrasinin varlık göstergesi olarak çoğunluğu elde eden siyasi partinin iktidara gelmesi, daha doğrusu serbest seçimlerin yapılması demokratik ortam için yeterli değildir. Fakat demokratik siyasal zeminin bu basit önkoşulunu ‘milli iradenin tecellisi’ olarak yorumlayıp, kendi seçmen kitlesi dışındakileri ve kendine muhalefet edenleri yok sayarak iktidarın her türlü gücünü onlara karşı kullanmak ve topyekûn muhalefeti bertaraf etmeye çalışmak anti-demokratik anlayışın açık bir tezahürüdür.

Demokratik bir toplumda bağımsız yargının ve iktidarın denetlenmesi anlamında yüksek yargı mahkemelerinin, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, meslek örgütlerinin, üniversitelerin ve özgür basının üzerlerinde hiçbir baskı olmadan görüşlerini serbestçe dile getirerek demokratik siyasal zemini oluşturmaları ve gerektiğinde kendi çıkarlarını savunabilmeleri çok önemlidir. Ancak Türkiye’de sağ iktidarlar durumu bu şekilde anlamak/yorumlamak yerine, çoğunluğu elde eden partinin bir tür dikta rejimi gibi hareket edebileceği sonucunu çıkarırlar. Demokrasi teorisinin pratiğe yansıyabilmesi için ‘çoğunlukçuluk’ anlayışı yerine ‘çoğulculuk’ anlayışının hâkim kılınmasının elzem olduğu gerçeğini görmek istemezler. Tabii bu durumun çeşitli nedenleri vardır.

1946’da çok partili siyasi hayat geçildikten sonra iktidara gelen sağ tandanslı partiler tek partili siyasi hayatın ve dolayısıyla devletin resmi ideolojisi olan Kemalizm’ e karşı açık ya da örtülü bir mücadeleye giriştiler. Askeri ve bürokratik entelijensiyanın ideolojisi demek olan Kemalizm’e karşı kendi meşruiyetlerini ortaya koymak için ‘milli irade ‘ya da ‘halk iradesi’ kavramını öne çıkararak, geleneksel değerlere vurgu yaparak halkın teveccühünü kazandılar ve iktidar oldular. İktidara gelme sürecinde askeri ve bürokratik entelijensiyanın halka uzaklığını ve Kemalist reformların halkın bütününe ve özellikle de kırsal kesime nüfuz edemediğini gördüler ve bu durumu çok iyi kullandılar. İktidar olduktan sonra ise devlet kadrolarında, bürokraside geniş kapsamlı bir kadrolaşmaya ve zihniyet değişine giderek Kemalist jargonla ifade edersek bir tür karşı-devrim gerçekleştirdiler. Bütün bu süreçlerde kendilerine karşı yöneltilen anti-demokratik yönetim eleştirilerine ‘milli iradenin tecellisi’nin sonucu savunusuyla karşı koymaya çalıştılar. Sağ partiler Kemalist kadroların anti-demokratik uygulamalarını eleştirirken (siyasete, yargıya müdahale gibi) kendi iktidarları döneminde, eleştirdikleri ideolojinin yerini tutarak toplumun muhalefet damarlarını kurutmaya çalıştılar. İktidarlarının hiçbir biçimde denetime tabi tutulmasına izin vermeden, tahammül göstermeden, fütursuzca, toplumsal yapıyı kendi dünya görüşleri çerçevesinde biçimlendirmeye çalıştılar. Tabii bunları yaparken demokratik zemini oluşturan öğeleri şiddetle bastırdılar. Demokrasinin bir tür mutabakat zemini olduğunu unuttular, görmezden
geldiler.

Türk Sağı’nın demokrasi kültürü açısından tahammülsüzlüğünü açıklayabilecek önemli bir unsur da içedönük siyasal felsefe ve Batı kültürünün, siyasal birikimini yok saymaya dayalı zihniyet biçimi olduğu söylenebilir. Liberal düşüncenin iki bileşeninden biri olan ekonomik liberalizm Türkiye tarihinin çeşitli dönemlerinde sağ düşüncenin gündemine geldiği ve vücut bulduğu halde, diğer bileşen olan siyasal liberalizme hiçbir zaman sıcak bakılmamıştır. Özellikle soğuk savaş yıllarında güçlenen anti-komünist düşünce Türkiye’nin düşünce iklimini olumsuz biçimde etkilemiş muhafazakâr-milliyetçi sağ düşünce haricinde her türlü düşünceye komünist yaftası yapıştırılarak şiddetle bastırılmış, dışlanmıştır. Osmanlı’dan Türkiye’ye tevarüs eden siyasi, felsefi birikimin de oldukça yüzeysel ve iptidai olduğu düşünülürse, Türk Sağı’nın neden tahammülsüz ve anti-demokratik yapıya sahip olduğu daha iyi anlaşılabilir.

Türk Sağı’nın siyaset anlayışının ayırt edici özelliklerinden biri de popülizmdir. Çok partili hayat geçişle birlikte başlayan popülist siyasetin karakteristik özelliği sıradan olana yapılan aşırı vurgu ve idealin göz ardı edilmesi, hatta idealin olmamasıdır. Genellikle ‘halk böyle istiyor ’şeklindeki iddiayla kolay olanı seçme ve banal olanı öne çıkararak, siyaseti kitlelerin diğer toplumsal kesimler üzerinde baskı aracı olarak kullanımına sunma da sağ zihniyetin özelliklerinden biridir. Otoriter ve hatta totaliter rejimlerin de seçimlerle, halkın oyuyla ‘sıradan’ın iradesiyle iktidara geldikleri düşünüldüğünde, sağ partilerin popülist politikalarının doğuracağı kırılmaların ne kadar tehlikeli sonuçlar doğuracağı da aşikardır. Bununla birlikte, buradan politikanın seçkinlerin işi olduğu sonucunu çıkarmak da popülizmin ta kendisidir.

Türk Sağı’nın demokrasi anlayışının yüzeyselliğinin nedenlerine yukarıda değindik. Bu maddeleri yinelersek :‘Milli irade’ kavramına atfedilen özel önem, demokratik zemini oluşturan unsurların görmezden gelinmesi, devletin resmi ideolojisine karşı gelişen tepkisellik ve aynı tepkiselliğin kendi siyaset anlayışlarını da oluşturması, anti-komünist zihniyetin her türlü düşünceyi tehlikeli addetmesi, siyasi-felsefi mirasın yüzeyselliği ve popülist siyaset anlayışıdır. Belirttiğimiz bu unsurların Türk Sağı’nın siyaset ve demokrasi anlayışını mevcut koşullarda da devam ettireceğini göstermektedir. Buradan bir ‘açılım’ beklentisi de maalesef ki mevcut değildir. Demokrasi sorununun yapısal bir sorun olduğu aşikârdır. Dünden bugüne kolayca değişebilecek bir süreç olmadığı kolayca anlaşılabilir. Akakiy Akakiyeviç




 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
anlayışına, bakış, bir, Çerçevesinde, demokrasi, kavramı, milli, sağının, türk, İrade


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Türk Demokrasi Tarihi Ecrin Tarih 0 30 Nisan 2011 00:10
Can Dündar \ Türk Sağı "Tan Baskını'nda Doğdu" Pentagram Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 1 06 Mayıs 2010 12:02
Türk demokrasi tarihi YapraK Tarih 0 13 Mart 2010 19:37