10 Mart 2022, 04:19 | #11 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | İsyanım var isyanim. analarınızın memelerine süt bile yürümemişti daha bir kez olsun gizli gizli traş olmamıştınız babanızın jiletiyle yani şimdiki sizin yaşınızda ben yani deve tellal pire berber iken diyalektik ve tarihsel materyalizm diye birşeyler vardı öfkeler yazmıştım ellerim yüreğimde yüreğim silahımdayken dizlerim tirtir titriyordu ama hiç belli etmiyordum en illegal cümleleri kurdum ben anlamazsınız mayınsa bastım sınırsa geçtim ateşse yaktım ne zaman kozaydım unuttum ne zaman kelebek ne zaman doğurdum kendimi ne zaman öldürdüm ne zaman gözdüm ne zaman gözyaşı benim kandırılmalarım biraz farklıydı anlamazsınız mesela ben büyük şeylere inanırdım büyük denizlere büyük aşklara büyük ayrılıklara büyük ölümlere ve iki kere ikinin asla dört etmediğine başka yollardan giderdim varacağım yerlere en çok aşksız sevişmelerinize yanardım ve dudaklarınıza kondurduğunuz şıkıdım türkülere kireç söndürürdüm karpit lambası altında kitap okurdum kireç söndürmeyi karpit lambasını siz anlamazsınız anlasaydınız zaten uslu bir çocuklar olmazdınız yeni en ideolojik imgeleri gencecik düşlerimin bir kulağınızdan girer bir kulağınızdan çıkardı kaşla göz arasında anasını satayım benim avuçlarımdan güvercinler uçardı bir kez olsun gizli gizli traş olmamıştınız babanızın jiletiyle oysa ben her gece yüreğimi jiletlerdim yaşadığımı unutmayayım diye yani ölmek gibi yaşardım ölmek gibi yaşanır mı anlamazsınız avuçlarım neden sıcak gözlerim neden kanlı ellerim neden uzun alnım neden açık sesim neden kısık anlamazsınız bilmezsiniz mesela fünye dişlemeyi dinamit yoğurmayı sevişirken dimdik bir meme ucunu dişlemeye benzemez fünye dişlemek dinamit hamuru gözlerini yaşartır adamın kükürtdendir siz kükürtü sanayi bacalarının dumanlarında kokladınız gözleriniz yaşardı genziniz yandı küfürler ettiniz babalarınız hatırlar on dokuz otuz ana haber bültenlerinden güvenlik kuvvetlerinin bir hücre evine yaptığı baskın sonucu yasadışı bir örgütün altı militanı yasaklanmış yayınlar dinamit lokumları çok sayıda patlayıcı madde ve ispanyol yapısı astralarla kirletirdi ekranlarınızı siz biyoloji sınavınıza hazırlanırdınız ben ertesi günkü eyleme siz üniversite sınavlarına hazırlanırdınız ben o üniversiteyi işgale bir gül gibi taşırdım anamın o son öpücüğünü ellerimde nasıl da şaşırmıştım anasını satayım o cani bakışlarımı bir günlük gazetenin baş sayfasında gördüğümde yani şeytan daha rüyalarıma bile girmeden yastığımın altında yasak kitaplarla uyurdum ben serin ırmaklar geçerdi düşlerimin içinden bütün kirlerimi yıkardı benim kirlerim sizin kirlerinize benzemezdi anlamazsınız ve her ölüm haberinde cayır cayır yanardım ilk o zaman öğrendim kamboçyayı vietnamı çini siz lise sıralarında inek gibi hafızlarken istanbulun fethini ben yeraltlarında devrim nikahları kıyardım gayri resmi ve gayri sevgi hesap vermiştim karşı cinse zaafları olmayan birine bir sarhoşluk kadar anasını satayım bir sarhoşluk kadar ömrüm olsaydı keşke yani bir gece vaktiydi yani dolunaydı yani kaçıyordum önüm arkam sağım solum denizdi anlamazsınız kaçarken çocukluğumu hatırlıyordum allah kahretsindi mermiyi namluya sürmeyi unutmuştum allah kahretsindi vınlaya vınlaya parçaladı çocukluğumu o mermi çekirdeği allah kahretsindi anasını satayım nasıl da mıhlayamadım oracıkta o kahpeyi ben anlamazmış gibi yapmazdım okyanusların derinliğini ölçerdim yeni lehçeler öğrenirdim batık kentler keşfederdim sözcüklere yeni anlamlar yüklerdim mesela şarkı söylerdim kuşlarla konuşurdum yada yoğurt kaplarına çiçekler ekerdim gecelerin en ürkek yarılarında anasını satayım pencerelerinizi tıklatıp kaçan varya işte o bendim annem namaz kılıyordu oturma odası ile yatak odasının arasındaki salondaydı ben masadaydım gözlerimde o adamın yazdığı kitabın son sayfası hatırlamıyorum şimdi avuçlarımı nasıl iki yumruk yaptığımı ahhhhhh diye bağırdığımı biliyorum bir tek avaz avaz bir de annemin bir mitralyöz gibi yanağımda patlayan tokatlarını sonra araya yağmur girmişti de kurtarmıştım kulaklarımı bir kavganın arasına yağmur nasıl girer anlamazsınız nicel birikimin nitel patlamaya dönüştüğü bir andı sizin anlayacağınız siz yağmurdan genellikle kaçarsınız ya da kara kara şemsiyeler açarsınız ben yağmurda ağlardım görmesinler diye gözyaşlarımı ne çok olmuş anasını satayım ne cok olmus serçelerle konuşmayalı hepimizin avuçlarında aynı karanlık aynı korkaklık aynı sokakbaşlarında aynı yalnızlıktı inanmazsınız aynı saatlerde aynı örgüt evlerinde uçları kıl testereleriyle çaprazlanmış mermiler hazırlardık uçları kıl testereleriyle çaprazlanmış mermileri siz anlamazsınız toplu iğne başı gibi görünür girdiği yerler çıktığı yerlere mideniz kaldırmaz bakamazsınız mesela nisandı perşembeyi cumaya bağlayan mübarek bir akşamdı kahveye girmeden önce göğe bakmıştım la ilahe illallah belimde kıpır kıpır ondörtlü ceplerimde iki yedek şarjör camilerde yatsı namazları ve bir ay ki hilal mi hilal baktığım köşeden çıktı ismail eşhedü en la ilahe illallah son yudumunu masada bırakmıştım çayımın ya allah bismillah tam kırk kurşunla vurdum ismaili dokuz kalibrelik kırk besmeleyle boşalttığım üçüncü şarjörde ellerime sıçradı hüznü kırkbirinciyle çöpçüyü devirdim ezberledi diye yüzümü sonra bir yerlere kapanıp ağladım ay nasıl ağlarsa öyle çingenenin beygirini de vurduğum için sırf bana melül melül baktı diye karadenizdim ben karadenizin fırtınalarındaki rengiydim bağlama çalardım bağlama dinlerdim gül ekerdim toprağıma ölüm biçerdim gökyüzünden yıldız çalardım kimseye çaktırmadan kağıttan gemiler yapardım kaşla göz arasında eylemden kırıp lunaparklara gittiğim bile olurdu mesela denizde taş sektirdiğim şiir yazdığım dilek tuttuğum mesela günübirlik aşık olduğum dut yemiş bülbüller gibi sustuğum mesela dilencilere acıdığım da olurdu ağladığım da uyak olsun diye söylüyorsam namerdim anasını satayım bir tek iyiliğimi bile yazmadılar zabıtlara anlamazsınız yani sınıf arkadaşınızı vurdunuz mu hiç delik deşik ettiniz mi bir parkayı okul çıkışında ağır çekim izlediğiniz oldumu hiç bir fizik kitabını havada savrulurken yada hayatınızda iki yüz yirmi voltluk çığlıklar attınızmı mesela tekme tokat giriştiğiniz oldumu hiç tarih derslerinde tarihe mesela kaç kere öldünüz nihavent makamında hangi sokak başı hatırlar sizi hangi miting hangi korsan gösteri bir tek polis amca bile görmemiştir gözbebeklerinizi kıl kadar yalanım varsa namerdim anasını satayım yarından tezi yok siz de unutacaksınız bu şiiri türkiye cumhuriyeti anayasasını tağgir tebdil ve ilga yani türk ceza kanununun yüz kırk altıya birinci maddesi uyarınca iplere çekilirdi çocukluğum siz ip atlarken rüyalarınızda annemin gözyaşı toprağa düşmeden kırılmış olurdu boynum boynumun sesi çıtırdak bir çerezin ağzınızda yankılanan sesiydi akciğerlerimi bir ana rahmihi parçalar gibi parçalardı soluğum soluğumla bütün şafakları havaya uçururdum ertesi günkü gazetelerde siz bunları okumazdınız okusanız bile siz bunları hiç böyle anlamazdınız mesela mendilinize ihtiyaç duyardım bazen çağırırdım sizi duymazdınız görmezdiniz çünkü bilmezdiniz çünkü duymazdınız çünkü sağırdınız yürüdüğüm yollar boyunca omuzlarımda taşıdım sizi omuzlarımda taşıdım anasını satayım ne kadar da ağırdınız dış kaynaklı müzik gibi dış kaynaklı bir şey miydi ölmek kulağımda anti - emperyalist marşların nakaratları elimde amerikan malı bir kerpetenle milyon parçaya ayrılırken ana avrat dümdüz gitmek ölmek bu muydu ulan ölmek ardımda bir uçurum gibi bırakıp gitmek miydi hayatı cenazeme bin kişi katılmış neye yarar en yakın arkadaşım taşımış siyah beyaz bir resmimi ne zaman içim dolsa olan bitene ayıp olur yakışmaz diye ağlamazdım ağlamak bana ne kadar da yakışırmış anlamazdım yürüdüğünüz yollar uzadı siz küçüldünüz küçüldükçe dünyayı benim dudaklarımla öptünüz mesela her polis sorgusunda çorap söküğü gibi çözüldünüz her şey iyi güzel hoş da beni niye öldürdünüz oysa miş li geçmiş zamanlardan alıp taşımıştım sizi torunlarınıza ortaçağdan alıp kuantum fiziğine götürmüştüm sizi kuantum fiziğini belki anlamazsınız diye şiirler bile yazmıştım ölümü bile göze almıştım allah belamı versin kükürt di oksit yani anlamazsınız pos bıyıklarım vardı üç numara saçlarım ve rooswelt postallarım parkamın ceplerinde ellerimi ısıtırdı arnavutluk emek partisi necip fazıl kısakürek ya da nazım hikmet pek farketmezdi hepsi bir parça adrenalindi mesela ellerim yankılanırdı çektiğim her tetikte anlamazsınız çektiğim her pimde birileri çentik atardı bir yerlere robot resmini çizerlerdi yüreğimin sokak sokak aranırdım genellikle kaçardım yada dilinizin altında saklanırdım bir gün tükürürsünüz diye birilerinin yüzüne ağzınızda dolanırdım anlamazdınız iki bardak rakıyla sarhoş olurdunuz ağlamazdınız anasını satayım durmadan yutkunurdunuz yepyeni güneş sistemleri kuracaktık mesela denizler ırmaklara akacaktı acayip düşlerim vardı anlatsam inanmazsınız mesela titreyip kendimize dönecektik tarih kitapları bile utanacaktı aşkı aşk gibi yaşayacaktık ölümü ölüm gibi anlamazsınız yani tahrip gücü yüksek güneşler gibi patlayacaktık milyonlarca şiir doğacaktı can çekişmelerimizden mesela annem bir daha ağlamayacaktı en serseri sevinçlerimizle bir poyraza uzatıp alnımızı ellerimizi kollarımızı sallaya sallaya dolaşacaktık bütün meydanları meydanlarda çocuk bahçeleri meydanlarda panayırlar ve uğruna sokak sokak öldüğüm bütün şafaklar çingeneler kucağımda düğün alayları kurulacaktı ben namlu temizlerdim gece yarılarında siz kulağınızı siz apışaralarında çoğalırdınız ben teksir makinalarında ben vur emirlerini dinlerdim siz iş emirlerini sustalı bir bıçak gibi kanatırdım gözlerinizi ağlardım ne zaman ağlasam kalbimle dalga geçerdiniz ve hiç biriniz anasını satayım hiçbiriniz hiçbiriniz benim kadar ölmediniz yani sizin şarkı sözleri yazdığınız o duvarlara ben öfkeler yazmıştım ellerim yüreğimde yüreğim silahımdayken kod adımı bir dağ çiçeğinin adından çalmıştım soyadımı bir kundağa sarıp cami avlusuna bırakmıştım annemi rüyamda gördüğüm en son akşamdı rüzgar bir yalnızlık gibi dağıtıyordu saçlarımı ilk gördüğüm silah tüccarına anasını satayım takas ettim bütün yarınlarımı kendi sesimi kalbimde nasıl boğardım anlamazsınız ilk o zaman öğrendim dilimde kor demirler söndürmeyi ve söndürdüğüm her demirde bir bıçak olup bilenmeyi ne zaman kozaydım unuttum ne zaman kelebek ne zaman ezberledim hüznü heceleyerek hangi sokağında yürüsem bu kentin hangi sokağında anasını satayım adımlarımı kimseye uyduramıyorum gözlerimin içine her baktığınızda göz bebeklerinizdeki yalancının suratına tükürdüm utanmadınız bir gece vakti dur ihtarına uymadığım için vuruldum siz kimseleri ihtar etmediniz ekmek mayasıyla üzüm sularından küflü şaraplar yaptım bir kez olsun tatmadınız tırnaklarımın kirleri karıştı gecelerin kirine kirlerimi kirlerinizde arıtmadınız bütün denizlerde boğuldum bütün ateşlerde yandım bütün akıl hastanelerinde uyuşturduğunuz her beyin benim beynimdi anlamazsınız gecen sonbahardan kalma bir şeyler kıpırdanıyor içimde avuçlarımda eşkiya günlerimden kalma mermi kovanları ve mayın tarlalarında saklambaç oynadığım çocukluğumla işte geldim size saklayın beni kendimden çıkıp size kaçarken sırtımdan vuruldum üçüncü sınıf bir aranıyor afişinden bakıyorum dünyaya her sabah endişelerinizle gözgöze geliyor suretim geçtiğim bütün yollar mayınlı bütün hudut kapıları tutulmuş ve yazdığım bütün şiirlerde anasını satayım taammüd unsuru bulunmuş hatırlamıyorum anasını satayım ben mi sizi doğurmuştum yoksa siz mi terketmiştiniz bir dağın eteklerine beni hangimiz gayri meşru bir ilişkinin ***iydik unuttum iyi molotof kokteyller hazırlardım aklımda kalan bu emekli maaşlarınızı alamadığınız bankalarda patlardı benim ellerim sizin kalbinizdi anlamazsınız kalbiniz avuçlarımda bir güneş gibi patlardı işte geldim size ya saklayın beni artık ya da öldürün beni şah damarını anasını satayım şah damarını kestiğiniz bütün şiirlerim gibi ne zaman unuttum ağlamayı ağlamak çoğu zaman varolmaktı Sizden ılık bir yaz akşamının maviliğindeki derinliği istemiştim Sizden yaralı bir kurt gibi acıyla uluduğum yangınların ortalarında beni kalbinizin en derin yerlerinde saklamanızı istemiştim Sizden ellerinizi istemiştim avuçlarınızın içinde size bakarken bütün insanlığa bakmayı Sizden sözcükleri toplayıp çıkararak anlatamadığım herşeyi kalbimin atışlarından anlamanızı Sizden gözyaşlarınızı istemiştim Gözyaşlarınızda yüzme bilmeyen bir çocuk gibi boğulmayı Hep bir başka hayata ertelediniz anasını satayım Oysa bu benim son hayatımdı |
|
10 Mart 2022, 04:22 | #12 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Biliyorum Sevmeyeceksin Paramparçaydı kırılmıştı. Daha üstünden çok zaman geçmemişti. Solgun yüzüne bakıyordum. Ellerini gezdiriyordum bedeninde. Tek bir dokunuşum bile ısıtmayacaktı onu biliyordum. Gözleri kar küresi gibiydi beyaz ve karanlık. Dünya gözüme korkunç gelmeye başlamıştı. Uzun bir süre sesim çıkmadı sadece bekledim. Yanımda olmasa da yanında olmak rahatlatıyordu beni ve biliyorum bu şiiri sevmeyeceksiniz. Kim sever ki ölü bir bedeni. Hayata direnememenin hikayesiydi bu henüz yeni oynanmış. Oyuncular selamlıyorlardı seyircileri. Alkış sesleri mistik bir ses gibi yankılanıyordu tüm salonda ve biliyorum bu şiiri sevmeyeceksiniz. Kim sever ki ay ışığı olmadan geceyi ? İzler olmadan bulunabilir mi cesedin katili. Boynunda bıçağın soğuk metalini hissederek son sözlerini söylerken , ağlarken. Biliyorum bu şiiri hiç ama hiç sevmeyeceksiniz. |
|
10 Mart 2022, 04:26 | #13 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Zaman akıp giderken Millerce yol katedersin, Bir tek adımdır yuvaya ulaştıran, Bir bina inşa edersin, Son tek tuğladır duvarları buluşturan... Bir resim yaparsın, Son fırça darbesi, manzarayı tamamlayan, Bir heykel tasarlarsın, Düşen son yontu, formu canlandıran... İnsana uzanırsın kendince, Bir gülümseyiş buzları kıran, Dostluğu işlersin, ince ince, Eklenen son ilmektir, zinciri kuran... Sırtında sorunlar yükü, Son bir gayret, seni ayağa kaldıran, Ararken kaybolduğunda, Tek bir dönüştür, yolu tekrar bulduran... Zaman akıp giderken, Son saniye, saatleri çaldıran... Bir tek andır değişimi başlatan, Tek bir parçadır, bütünü tamamlayan. |
|
10 Mart 2022, 04:33 | #14 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Ruhsuz beden saatlerdir anlatıyorum sana sense hala dinliyorsun gözlerin kapalı neden üstüne beyaz örtü örtmüşler neden herkez ağlıyor.. oysa sen nefret edersin gözyaşlarından. sustursana onları ışıltılar saçsana ağlayan gözlere dinlemiyorsun hava öylesine soğukki kutuptayım sanki gerçekte dekor aynı herşey aynı birde sağır edici sessizik ve senin buz gibi vücudun ver ellerini bana uzatki ısıtayım onları ama hayret taş gibi olmuşlar bir heykelin mermer elleri gibi hatırlıyorumda bir piyes dinlemiştik bir zamanlar ölüyü anlatıyordu tıpkı senin gibi ama sen ölmedin değilmi beni dinliyorsun,dinliyorsun değilmi! dur bir sesler var bir hareket dışarıda buraya yaklaşıyorlar ellerinde uzun birşey var kutu gibi seni kaldırıyorlar kapağını kapatıyorlar öldüreceklermiş gibi bağır çırpın götürmesinler söyle neolur söyle hayatım ölmedim de.. sevgimizin hatırı için söyle... |
|
10 Mart 2022, 04:35 | #15 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Bir gün gözlerin bir noktaya dalarsa.. Bir gün gözlerin bir noktaya dalarsa, bil ki o gün seni düsündüğüm gündür Bir gün kulağın çınlarsa bil ki ismini andığım gündür Bir gün gece yarısı uykundan uyanırsan bil ki resmini öptüğüm gündür Bir gün sebebsiz yere yaşlar süzülürse gözlerinden bil ki hasretinden ÖLDÜĞÜM GÜNDÜR! |
|
10 Mart 2022, 04:38 | #16 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Sevmeye yüreğin var mı En çok istanbula benzeyen gözlerini sevdim gözlerinde devrik cümleler gibi bakan kederi esirgeyen bağışlayan aşkın adıyla başladım sana kimbilir kaç kez yazdım kendimi arka sayfalarına hayatının faili meçhul bir cinayet haberi gibi kırlangıç fırtınalarına benzeyen yüzünü sevdim jilet yansıması gibi yüzüme çarpan yüzünü yüzünün avuçlarımdaki yasa dışı hüznünü hani geceyarıları gökgürültülerine kulak kabartır gibi hani bir ırmağın kendini denize dökmesi gibi hani iki arada bir derede telaşlı sevişmeler gibi hani anlarsın ya suçüstü bir aşk gibi bulup bulup yitirmeyi sevdim seni ustura suskunluğuna benzeyen ellerini bana olmadık şeyler düşündüren ellerini beni içimin gizlisinden alıp her karartma gecesi en argo şiirlere rehin bırakan ellerini sevdim bana bu kenti bu ülkeyi ve bu dünyayı bana bu en ahlaksız çağını zamanın bana yaşadıgım dünyadaki çocuk ağlamalarını unutturan dokunduğun heryerinde bedenimin sigara yanığı tırnak çiziği yaralar açan bana kendi uçurumlarında çığlıklar yakıştıran ellerini sevdim aruz veznine benzeyen yalnızlığını sevdim ben senin kendi yalnızlığında iş çıkışlarındaki caddeler gibi çoğalmanı cuma akşamları beyoğlunun çalgılı sokakları gibi bir korsan gösteriye dört koldan katılmak gibi içimde kalabalıklaşmanı sevdim çocukluğuma benzeyen yalanlarını yalanlarında yakaladığım gerçeklerini gerçekler ki zaten saatli maarif takvim yapraklarının arkalarındaki maniler gibidir manileri sevdim her gidişinin ardındaki mide kanamalarımı nöbetçi eczanelerin uykusuz kalfalarıyla korkuttum korkularını da sevdim düşmemek için bir elinle sımsıkı tuttuğun merdiven korkuluklarına benzeyen korkularını mutedil dalgalı denizlere benzeyen sevişmelerini sevişmelerindeki acemi dilsiz alfabesini patladı patlayacak bir fırtınanın tam ortasında kendini ölüme bu kadar genç hissetmeni senin gecikmelerini sevdim tebdil-i kıyafet beni sevmeni sevdim dudaklarında bir karanfil gibi ısırdığın fahişe gülüşünü komisyon vermemek için bir otobüs durağında tam on altı yerinden bıçaklayıp kaçarak sadece kendin için sattığın gülüşünü sevdim bir şiire benzeyen uzaklıklarını sevdim yalnız denizlerde kürek çektiıim uzaklıklarını bir mülteci gibi bana hep ülkemi özlete kendimden kaçtıkça seni bulduğum sana gittikçe kendime vardığım uzaklıklarını imkansızlığını sevdim ben seni arkamda bırakacağım en son sözcük gibi ben seni bir intihar gibi sevdim ben senin gözlerini daha önce de gördüm hani ter kokulu bir belediye otobüsünde kalbini çarptığım kadından kaçarken sırtımdan vurulup da ellerine düşmüştüm ya hani bileklerimi jiletlediğim bir akşam başucumda oturup saçlarıma dokunmuştun aramızdan imkansız şarkılar geçiyordu çocuk bahçeleri gibi umutsuzdun ben senin gözlerini daha önce de gördüm hani ıssız bir sokağın yankılanması gibi hani son dizesi henüz yazılmamış bir şiir gibi dudaklarımdan uzak okyanusların bütün mavisini dudaklarımdan söyleyemediğim bütün sözcükleri bir öpüşte çekip almıştın ya hani ben senin gözlerini daha önce de gördüm hani birinci şube kapısında dipçiklendiğim akşam hani bir paket sigara için yeni pabuçlarımı sattığım akşam hani bir gülüşüne gül olduğum akşam hani bir damlasına gözyaşının la ilahe illallah bin dolunayı kurban ettiğim akşam hani yaklaştıkça kendine doğru kaçan bir ufuk dokundukça kendine kapanan bir kapı uçurumlarında sesimi yitirdiğim bir çığlık ve suskunluğunda burnumun direğini sızlatan zifiri karanlığında kendimi aradığım bir çocuk ben senin gözlerini daha önce de gördüm ben senin gözlerinde daha önce de öldüm bu şehri benzetebildiğim kadar sana benzettim en sensiz gecelerimde rum batakhanelerinde girit rakısı içtiğim sabahlara kadar sokaklarında ana avrat dümdüz gittiğim denizlerine kustuğum caddelerinde yittiğim bu şehre meydanlarında on bin ağızdan on bin lanet ettiğim köprülerinde ateşler yakıp aşka boyun eğdiğim çingene rengi şiirler söyledim diye polislerine rüşvet verdiğim karakollarında körkütük kan kustugum bu şehre gündoğumlarında salya sümük ağlayıp kendime geldiğim kalbimi varoşlarına sığdıramadığım bu şehre benziyorsun sen çaresizliğimin jilet yarası annemin konfeksiyon atölyelerindeki hüznünü öğüten şehir hatları vapurlarında çocukluğumu sattığım iki yakasını biraraya getiremediğim bu şehre benziyorsun en çok uğruna bileklerimi kestiğim ******lara benziyorsun imkansızlığın anlamı kadar imkansızsın artık yeter ulan beeee kalbime dinamitler döşüyorsun geçmiş bir zamandı kalabalıktık gelincik tarlalarında bahar çağrıları gibiydi yüzün hayra yorulmayacak düşler gibiydin bir ayeti ezberler gibi ezberliyordum yüzünü sen susuyordun kuşatılmış bir kent nasıl susarsa öyle elimi kolumu sallaya sallaya dolaştım senin o ıssız caddelerinde dilimde dinamitler patladı öyle doluydum ki uzatsam ellerim göğe değecekti sanki gökyüzüme dokunsan ağlayacatın mavinin kaç tonu var bulutlardan öte ağladığın zaman anlayacaktın çığlık çığlığa sevişmeler gibiydin dağ koyaklarında eşkiya ateşleri gibi gizli ve namlu yatağında sabırsız bir mermi kadar gerçektin sendin senin ellerindi akdenizdi senin gözlerindi bir balıkçı teknesi gibi heyamollarla geçip gitti sendin hiçliğimin ilk gecesiydin olmadık şarkılar dinliyorum şimdi en ölümcül intiharlar besteliyorum uykulardan uyanıp zaman zaman mavi yüzlü çocuklar adıyorum tarihe sonra susuyorum sonra mutlaka bir şiirle bağırıyorum seni bütün umutsuzluğumu bir mayın patlaması gibi gibi bin parçaya ayır yarın olsun sen ol gözlerin olsun ve hep olsun aşkın hiçliğimin önüne barikatlar kursun ne dersin yolundan dönebilir mi bu kurşun işte yine gittin ortalığı toplamadım karnımı doyurmadım yağmura bile aldırmadım örneğin darmadağın ettiğin alnım yaktığın ateşin koru yatağıma bıraktığın deniz kokusu ve kalbimden silmeyi unuttuğun parmak izlerin öylece duruyor cinayet delilleri olarak kanıtlasın diye yokluğunu aklında bir yerlerde yüzde hesapları ondalık kesirler ve enflasyon oranları toplanıp çıkarılamayacak bölünüp çarpılamayacak kadar karmaşık hiç bilinmeyenli bir denklemi çözmek için sözlüye kalktım aşkın kare kökünü aldım sen çıktın ezbere anlattım bütün intihar yöntemlerini ve bütün matematik kuramlarında sıfırın kendine bölünemediğini herşey bir hesap hatasıydı yani oradan bakınca vardın buradan bakınca yoksun alnımdan güvercinler havalanıyor görmüyorsun dudaklarım ne zaman bir sözcüğe dursa kalbim iki rekat aşk için kıblene dönüyor bilmiyorsun zamanı bin parçaya bölüyorum her sabah her parçaya bin gül ekiyorum koklamıyorsun avuçlarımda ormanlarını biriktiriyorum dağlarına çıkıyorum yağmurlarını yağıyorum ırmaklarını döküyorum okyanuslarıma duymuyorsun bütün fiil çekimlerimi senin öznene bütün aylarımı senin gecelerine bütün sabahlarımı senin alnına ve bütün sancılarımı seni doğurmaya adıyorum katlime ferman çıkarıyor gözlerin şiirler tutukluyor ellerimi anlamıyorsun kendimi sırtlayıp apansız giriyorum hudutlarına mayın tarlalarında acemi bir asker gibi nasıl bir telaş içinde kalbim nasıl firar ediyorum kendimden yakalamıyorsun seni hep büyük harflerle düşünüyorum parantez içinde ve hep adını tanrının adıyla yazıyorum okumuyorsun bir denklemin en bilinmez noktasına koyuyorum seni yakışıyorsun kılıçtan geçirilmiş bir ordunun son neferi gibiyim yorgun ve terli suskun ve aç mahçup ve yenik bir sabah ezanı gibi dolaşıyorum sokaklarda yüreğim dolunay sırtımda iki bıçak yarası birbirini bulamayan iki ırmak yatağı ve yağmurun camlarda bıraktığı jilet kesiği su yolları gibiyim şimdi bir cinayet dolaşıyor ki parmaklarımda öyle kalleş ne zaman yokluğuna açsam gözlerimi ellerim şairliğimi ispiyonluyor kağıtlara sabıka kayıtlarımın arasında unutulmuı bir kadın bulut yüzlü gök yüzlü yağmur yüzlü yazsam hiçbir şiire sığmaz yazmasam ellerimde kalır hüznü Avuçlarını bir yokluğa benzetirdim ve ne zaman avuçlarına sığınsam aşka ve hiçliğe dair kederler gelirdi aklıma hiçliğe dair kederler gelirdi aklıma aklıma gelen başıma gelirdi sen giderdin sen gidince ben de giderdim biterdim ben bütün başka kadınlarda seninle sevişmiştim seviştiğim bütün kadınlarda seni sevmiştim gün ortalarında ateş böcekleri kadar yalnız ve sahipsizim artık gitme yokluğuna uzamasın ellerim bir göçmen türküsü gibi sevdim seni bir vatan nasıl özlenirse öyle özledim çingene kızların ceyizleri kadar rengarenk bıçkın delikanlıların yürekleri kadar yalansız ve anamın ak sütü gibi helaldim sana şimdi terkedilecekse bir sehir senin gibi terkedilmeli bir yaranın kabugunu kanatır gibi bir martı havalanır mı dudaklarımın arasından maviye keser mi hüznüm bırak bu dalgalar kırılsın dilimde kan tadında bir bakış olsun yüzüm rezil rusva oldum şiirlerime uykusuzluktan beynim kalbime yaylım ateşler açıyor şimdi öyle yoksun öyle yoksun ki içimde bir vatansız gibi dolaşıyorsun şakaklarıma dayadığım bir revolverin son kurşunu gibi saklıyorum seni ben burada dudaklarımı ısırıyorum sen orada kanıyorsun sen kanadıkça bana benziyorsun ben kimselere anlatamadıkça ellerini sen bile ben olduğunu bilmiyorsun bir hiçliğe demir atmıştık seninle ışıklarımız sönüktü pusulamız bozuk bir kere bir olalım demiştim eşittir birdi kendine bölünemeyen tek sayıydı o unutmuştuk beyoğlunun arka sokaklarındaydık belki de beyoğlu bizim arka sokaklarımızdaydı bilinmez nefeslerimizde nasıl bir anason kokusu ve gülücüklerimizin arkasında nihavent makamında kanayan nasıl fitil işlemez bir şiş yarasıydı hüzün yağmur arabesk bir şeydi bu saatlerde içimize işliyordu sen siyanür buharı gibi dolaşıyordun içimde yasaklanmış afişler gibiydi yüzün yüzünde bir serçe kendine uyandı bir tek ben gördüm bu yüzden benim bile umurumda değildi artık bu sokaklarda kaç kez öldüğüm ben sana bir uzun yol şöförü gibi geldim gözlerimden şerit şerit akıyor hala serseriliğim üç kağıtçılara uykumu kaptırdım yankesicilere şarkılarımı şarkılarım ah çocukluğumun allı güllü şarkıları güldüm mü bu yüzden bir çocuk gibi gülerim ve kimseler görmez benim dışıma ağladığımı (artık suskunluğu kendinden menkul bir aşkız aşkın hiçliğe vardığı noktadayız) ben senden bir uzun yol şöförü gibi gidiyorum cantamı topladım artık arkama bile bakmıyorum hangi kapı daha yakındır bana bilinmez hangi deniz daha uzak kalsam gözlerin beni sırtımdan vuracak yağmur yağıyordu bütün aşk siirleri böyle başlar biliyorum ama yalanım yok yağmur yağıyordu bir tek ben ıslanıyordum (bir ateşi beraber koruduk rüzgardan avuçlarımızda bir yerlerlerdeydi aşk bir sigara içimlik zaman kadar yakın aramızdaki masa kadar uzak) dokuz kalibrelik iki mermi çekirdeği gibi ceplerimi ısıtıyorsun şimdi yastığımın altında ruhsatsız bir silahsın sen bütün aramalardan saklıyorum seni kalabalık bir sokağında yürüyorduk zamanın omuzlarımız çarpıştı bakıştık ben gözlerindeki yalazı çaldım kimse görmeden sonra arkama bile bakmadan kaçtım senin arka sokaklarında arıyorlar beni kalbim sabıkalı adım komiserlerin uyurken bile aklında sen gözlerindeki yalazı çaldırmış bir mağdursun artık ihbar ediyorsun beni karakollara iki şişe şaraba satacağım seni biri rüşvet olsun polis amcalara sen ****** kasıklarda uyumusun galiba dokuz ay on gün hangi genelevin hangi odasında hangi uykusuz şöför çarpıştıysa ananın dölyolunda bilinmez dna testlerinden dna testlerine koşmuş kadın ille de bir baban olsun diye her ne kadar kimyasal yapıları birbirine benzese de gözyaşlarımızın benimkiler biraz daha ***tir sevgilim gerisi inleyen nağmeler gerisi uzun hikaye kafa kağıdımdaki baba adın beyoğludur bana sorarsan tüm istanbul geçmiş kadının üstünden ya neyse gözlerim üçüncü sınıf muhallebici dükkanlarının sinekli vitrinlerinden yansıyorsa sevgilim ceplerim gönlüm kadar zengin olmadı benim gerisi zil zurna sosyalizm gerisi uzun hikaye sana viski bardaklarının üzerindeki parmak izlerini anlatmış mıydım ucuz viski bardaklarının üzerindeki parmak izlerini anan konsomasyona giderdi üç kuruş beş paraya assolistler gerdan kırar göbek oynatır ben bally koklardım hayat bilgisi niyetine sana bally kokusunu anlatmış mıydım sevgilim gerçi gerisi halusinasyon gerisi uzun hikaye muhtemelen aşıktı onlar da yattıkları her ******ya belki de bu yüzden bir denizim olmadı hiç süslü püslü yelkenliler düşünemedim hiç oysa ben ölmeyi böyle anlamıştım oysa ben bu martıları senin için ağlamıştım senin için hazırlamıştım dölyollarımda hayatı mesela sular gibi çocuklar doğuralım diye mesela suları maviye boyayalım diye susalım diye be sevgilim anlarsın işte en kurak yerlerimizde birbirimize susayalım diye kendimi senin mecburi istikametlerinde mi yitirdim işte gerçek bu sevgilim gerisi uzun hikaye gözlerindeki istanbulu gördün mü aygül ben gördüm istanbul ya bu sokar böyle her şarkıya burnunu yürek desem artık modası geçmiş bir laf kalp desem mayın tarlası alkol acemisi bir yeni yetme gibi içimin en olmadık yerlerine anason kusuyorum aygül bütün sözcükleri jiletliyorum bu akşam aç parantez elma dersem cık armut dersem çıkma istanbul ya bu hani o en ... halini bilirsin ya istanbulun hani arkadan vuracakmış gibi bakar ya adama parantezi kapat nina gözleri istanbulun en kalleş haliydi benim ellerim kaburgalarımın arasında ve iş işten çoktan geçmişti bu dilde bir şiir yazmamıştım hiç ağzımda kükürt gibi çiğnememiştim sözcükleri kıl kadar yalanım varsa namerdim yarın çok geç olabilir sevgilim mesela yarın ben ölebilirim ağır ağır demir alır gibi limanından yaralı bir gemi kıyısız bir denize açılabilirim artık ne bir fırtına anlatabilir beni sana ne de alelacele seviştiğimiz zamanların tehlikesi yarın kendimi bir yaprak gibi dökebilirim sonbahara yarın kendimi bu şiir gibi kanatabilirim yarın çok geç olabilir sevgilim yarın çocuklarımız bile olamayabilir gülüşlerini şimdiden sana benzettiğim gülüşlerini şimdiden dudaklarına armağan ettiğim denizlere gebe kalamayabilirim yarın çok geç olabilir sevgilim bir kılıç kınından sıyrılıp boynumu vurabilir bir kent bütün sokaklarımla beni alıp götürebilir yarın çok geç olabilir sevgilim bilirsin tahammüle kısıtlıdır serseriliğim öyle deli sevişmeler adadım ki ben sana yarın çok geç olabilir sana bütün insanlığımla gelmiştim kavgalarım yenilgilerim ve bütün varoluşlarımla dilimde artık unutulmuş eski bir denizci lehçesi yüzümde hep vedalaşır gibi bakan gözlerimle yalansız riyasız ve dolambaçsızdım sana bir dağ getirmiştim küçük bir dağ henüz doruklarına çıkılmamış en terbiyesiz şiirlerle seviştim her gelişinde her gidişinde intiharlar özledim bekleyişlerinde eskiyen yüzüm yağmurlar biriktirdi her mevsimden uzun upuzun bir köprü oldum önünde geç beni yürü beni bul beni diye yenildim dünyanın bu en aşifte yüzünü asil bir duruş gibi yüzüme yakıştırmayı yalanları yalanlarla dölleyip sahte cümleler kurmayı ve plastik aşklar yaşamayı beceremedim ucundan kenarından tutmaktansa bir kez dokunup yanacağım seni doğmamış bir çocuğu yetim bırakıp ölmeyi deneyeceğim şimdi |
|
10 Mart 2022, 04:43 | #18 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | O büyülü gözler Bilmem o büyülü gözler kimden yadigar, O büyülü gözlere bakan yoldan çıkar, Derdi çekerek senden değil aşktan bıkar, Taşıyamaz sonunda,aşk onuda yıkar... Bilmem o büyülü gözler neden bozulmaz, O büyülü gözlere bakan iflah olmaz, soldurur güllerimi ama kendi solmaz, Kime kalmış yalan dünya sanada kalmaz. |
|
10 Mart 2022, 04:45 | #19 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN Sen her şeyin en güzeline layıksın. Yaşantının her dönemi renkli ve neşe dolu olsun. Dilediğin kadar şanslı huzurlu ol. Yüreğin sevgi ve mutlulukla dolsun. Yeni bir doğum günü Yaşamın etrafında atılmış bir tur gibidir Önceki doğum gününden bu günü bir düşün. Yapmış olduğun yaşam turundan aklında kalanlar nelerdir. Kaybettiklerin kazançların hüzünlerin sevinçlerin. Yaşanmış hiçbir zaman geriye gelmez. Atacağın yeni yaşam turunda çizdiğin yoldan taviz verme. Hayat bazan tutsaklık bazan hayal kırıklığı olabilir. Zorluklardan yılma bu gün yaşamak istediğini yarına bırakma. Yarın çok geç olabilir. Hayatı sımsıkı tut yüreğini kaybetmemek için. Hiç bir şeyi erteleme, hayatı dolu dolu yaşa. Yaşamaya değer çok güzel zamanların olacaktır Sonuna kadar hepsini yaşa. İçindeki çocuğu kaybetme, besle büyüt. Yaşamın daha renkli, değerli olduğunu anlayacaksın. Hiçbir zaman unutma dünyada bir tek Peri sen varsın. Onu yaşarken hapsetme sevgiyle besle, büyüt Sen her şeyin en güzeline layıksın. Dilediğin hayatı yaşa, sevdiklerine yaşat. DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN. |
|
10 Mart 2022, 04:48 | #20 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | şiir olsam Seni, yazdan bir gece yarısı,şiirlerinin aydınlığında tanıdım Beklerken, zaman çarkında öğütüldü heyecanlar, ben baş aşağı kaldım Otobüslerin motor seslerine karışan renkli bir uçurtmaydı yüreğim. İpi, senin hiç tutmadığım uzak ellerinde, ben ha düştüm ha düşeceğim. Tabi ki seni de kıskanalım. Hem de en çok seni kıskanalım Demiş miydin? Yoksa bir masal mıydı, sen söyledin de ben yazdım. Düşlerim zincirleme kazalarda haykırışlar kan revan Gözlerinde utançlara saklı sevmeler, Her yanım yapış yapış yalan. Hiç istememiştim itilip kakılan çocukluğumu yeniden Şimdi bana çocuk umutlarım gerek , aşkı hiç bilmeyen Hayır, sözümü geri aldım. Ağlayacağım. Duyma sen. Dinleme beni, yorulma sakın, Biliyorum çok yorgunsun zaten. Sevmelerimi bilmedin .. Bırakmadın ki seveyim. Sensizlik, pasaklıydı berbattı, Sevdam uzağında ekşidi, küflere yattı Anlamadın neyleyim Yalnızlığı çirkefe buladım, kana boyadım şimdi, Bana bakıyor karşı duvardan Ve ben.. sözümü tutmadım Ağlıyorum hiç durmadan, utanmadan Bırak seveyim, hadi seni seveyim cadı büyüleri bozulsun. Kıskansın sevgimi başımda esen kavak yelleri, Hani karındım ben, hadi bırak ellerim sana dokunup bahar koksun. Bırak seni seveyim ne olursun. Şımartsan beni, nazlansam kalbinin atışlarında Hiç konuşmasam şiir olsam bana uzanışlarında Yollara değil ki isyanım, ya da seni benden ayıranlara Sende ki uzaklar nasıl da yakıyor içimi bilemezsin. Bir sevda takıldı geç zamanlarıma Yoktu okuma yazması,sağır ve dilsizdi Ne söyledi ne dinledi Büsbütün sarıldı yüreğim,ruhum,bedenim korkulara Büsbütün dağıldı,saçıldı sevdam toplayamaz oldum Üstelik bununla da kalmayıp, bende seni seviyorum. Valla çok seviyorum Bunu sen mi yazmıştın. Ben mi uydurdum. Bir gidiş gittin. Sonrasında tek ben söyledim ben duydum. Yasak kapılarına yaslandım, ıslandım boranlarda Kirlendi üşüdü sevdam, çıplak kaldım, Küçüldü yüreğim gözlerinde, aşağılandım Çılgın bekleyişlerde komiktim, dengesizdim Çabalarım saçmalık,ben gereksizdim, Kah umudum yüreklendirdi, çaldım kapını Kah kovulmalardan yıldım korkulu karanlıklara sığındım Sonun da astım duymadığın haykırışlarımı kapına Yumdum gözlerimi gizli alaylarına Şimdi bende emniyette bir ben, tek başına Umudun kesildiği yerdeyim. Ben alışamadım sana, anlamadım Önemi yok, sen de beni anlama. Oysa içim seni nasıl da istiyor, nasıl çekiyor canım, bilemezsin Kıyamadığımsın, kendimden bile sakındığım... Geç bulduğum, yitirmekten korkup, korkularda yitirdiğim Aşkım, ruhum, sevdam CANIMSIN. |
|
Etiketler |
siir, şairler ve siirler |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Bir ağlamaklı türkü.. | [Matizz] | Amatör Şairler | 4 | 13 Aralık 2019 22:52 |
Osman Baydemir Meclis kürsüsünde ağlamaklı oldu | Feronia | Haber Arşivi | 5 | 28 Ocak 2016 00:06 |
Ağlamaklı Olacak Herşey | vaLerya | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 28 Eylül 2011 21:47 |