IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 21 Mart 2009, 22:57   #101
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




Nedensiz bir gidişti. Oysa, yalnızlığımın kuytularını O herkesten iyi bilirdi. Şimdi, o kuytuda saklanan küçük kızın, yalnızlığı dolanıyor boynumun kıvrımlarına ve ağlamaklı bir kuş, kırık kanadını sarıyor bedeniyle. Uzaklar, şimdi... Tam şimdi, sen gitmişken bunca acıtıyor içimi...

Kelimelerin anlamsızlığına bulaşıyor ellerim. Çok eskide kalmış bir hatıranın, gözleri dokunuyor kalbime ve kalbim kanıyor yerli yersiz. Onsuz, sensiz, aslında bensiz kalmış bir kelebeğin son çırpınışları, hayalimde yok oluyor sessizce...

Gidilmez yollar var, biliyorum. Yazılmaz sözler olduğu gibi. Bana, benden ayrı kalmış bir çocuğun elleriyle dokunuyorsun, görüyorum. Kimsesizliğime ağıtlar yakmam bundan. Kayıp bir yüreğim var. Karanlığın çektiği ücralıklarda, tek başına ağlayan...

Bu şehrin ayazlarının içimden söküp attığı onca lanetlenmiş sözün içinde, bir tek adını hatırlıyorum. Çünkü biliyorum, nefesinle kazıdığın o yerde, sonsuza dek sessiz sedasız duracak ve her kanadığında çıplak ellerim, adını haykıracak.

Oysa, severdim bu sokakları. Sorgulamadan alırdı içine ve ben istemedikçe bırakmazdı sensizliğimi. Şimdi, korkuyorum yürümekten. Adımlarım dolanıyor birbirine. Yürümeyi unuttuğumu fark edince, üşüyorum, sen görmesen de .

Söylenecek çok şey var. Bıraksa nefesim, haykıracak çok sözüm. Seni özlerken susuveren bu dilim, yalnız bir an, bir an diliyor ki rahat bıraksın yokluğun...

















Şimdi gitmeliyim içimin aynasından. Yalnızlığı sırtıma yükleyip, bir çınar gölgesinde dinlenmeli, sonra da kaybolmalıyım, hiç yaşamamış gibi... Ayna olup, tanımadık yüzlere bir durak mı olmalı. Hayır, bırak lütfen bu saçmalıkları. Oysa şu su ne de berrak. Gidip ona mı karışmalı













Susuyorsun; dört bir yanı demir parmaklıklarla çevrili bir kuş, kalbini gömüyor su içtiği kabın aynasına. Sonra bir çiçek; açtığı yaprağını rüzgara adıyor. Bedeninde derin sızı, solup gidiyor. Çocuk kurduğu hayale daldı dalacakken, bir ayakkabının dürtmesi ile uyanıyor. Kırık bir uçurtmanın, telleri dökülüyor boyalı ellerine...

Sen susuyorsun ya, sus... Nasılsa dünya dönüyor...



















Yürek cürüm içinde... Her sevdanın ardından bir çentik gönül kabzesine... "Gönül yareler içinde" sarkının dediği gibi, yaralar kan ağlıyor ince ince.

Her susuş kabullenme değil; öğreniyoruz büyüdükçe. Tıpkı her sözün her gerçeği örtmeye yetmediğini de öğrendiğimiz gibi. Hayatın alternatifi yok. Ders tekrarı başka dünyada... Mecburi öğreniyoruz "acıyı bal eyleme"yi.

Yürek sevda içinde.

Sevda?..

















Kara aŞk`a ßeyaz..


ßeyaz aŞk`a kara göndermeler
yolladim..












Saçlarımın ivlerinden sızan kanım alnımdaki kırıkları yol ediniyor kentine…Kızıl yaşlar bekliyor renksizliğin…yine ayrılık aşka bedel mi ödetiyor yoksa..?Dizlerimi sıkarak deliliğime ayartıyorum en aklı selim yanlarıma.Bu çare ´´siz´´ titreyişlerim tüm hayırsız vuslatları yüreğine mülk edenlere…ve akan kanım her gül mevsimine armağan…
Hadi bir ´´sus´´ ver yaşadığına kanıt ! Uyan sana ! Bak,gün sonbahar,ay sensizlikten idam maviliğime…Şimdi bi yıldızı gönlüne sığdıramayan gökyüzüne isyanım,evvelden yıkılırdım yüreğime diktiğin anıttaki el izlerin olmasa..oysa yaşıyorum gamzelerime gizlediğin bin parça sevgim hatrına…hadi,aşkıma bir tebessüm sunsana! Ya hayatıma senden bir isim bul,ya da içimde çırpınan güvercin kanadıma son bir veda…
Keşke yüreğine sağlık dilemeseydim,almasaydım canımın ardına…Bir tohum sevabına kök saldın saçlarımın öksüzlüğünde..Gelişinin düşleriyle uyuttuğum her gece,şimdi hayatıma yumuluşa mı gebe?
Yokluğum boğazımda…Her nefeste değiyorum soğuk ve şekilsiz..Kan tadı bulaşıyor hayata ´´sus´´ dilime…Şimdi ´´sus´´larım kan bulaşığında…sevdalar arıtıyorum kızıl bir mum alevinde,siyahı renk edinmiş gecelerime..gecelerime,gecelerimi heceliyorum,hep sen değiyorsun kelimelerime…Hayata harcanma gel de!
Kendimde azlığım kadar kentinde çoğum,yine farkedilmeyen ben miyim yani..Yaşamın manasını arıyorum,mayın tarlalarında sır…Topal aşklar sarılıyor bileğime,bende geceyi tutuyorum sıkıca,tek şahidim kent mağduru yarım ay…Sonra elim kayıyor gecelerden yüreğime, eller kapanıyor ellerime isli paslı … gençlikten yorgun düşmüş sade ayaklar dikiliyor en uygun bedenin karşısına,bir fırtınayla kendimi verecek değilim sulanmayın maviliğime… !
Böylesi anlamsızlığı adam gibi düş´ ler paklar hissiz kentlerden… yine ağlamalı mı bir dize tebessüm başında,yoksa ´´gün aydın´´ mı demeli karanlık ahvalime ? ah karar sızım,sen de kararsız kaldım…
İç çekişlerim yorgun düşüyor sehpalardan,şehrin ilmeği gerdanımda süs … şimdi sade beni mi katletmeli , yoksa bendeliğine de mi bir sehpa hak !? off yine belalı ´´keşke´´ler avucumda .. keşke asi dilenciliğine sadakam olmasaydı gençliğim …! durma! tükenişime adaklar adasana…!
Ansız baltalıyorsun ya sol kanadımı, avaz avaz yıkılıyorum kente! Bu sahipli isyanımla ölüme bilet aldım,neden hep ´´dur´´ların yarım ağız bana ..? aşksızlığımın takvimi yaşlarımı akıtıyorum kıyımıma;yaşlarım yaşlanıyor, kirpik uçlarımda çöl güneşi … inan bu yokuşların çıkışı değil,eli boş dönüşü yoruyor adamı.Sen hep kente mi bastığını sanıyorsun, o umursuzluğunun altında ezilen minyatür sevda ! bari aşk bi hüküm versin senden yana,ipimi kesin…ben hevesli düşeyim idamlardan,aşk bensiz!
Bigün kendimizi anlarsan,bana anlatacağın çok şey olacak … o a´na kadar durdurun şu zamanımı ! O´nun hatrına,alemin üstüne kurulduğu sırrın hatrına a´nımın tükenişini durdurun!
Bakışlarının uçsuz maviliği mürekkep olsa,yetmez içimdeki sızının şimalini çizmeye … meryem´e isa´nın gelişi gibi ilahi bu acı ; duyulsa adımı kötüye çıkaracak , sussa mutlaka duyulacak! fanilere malzeme oluyor sevda´m, yazık! kıymetsizim, demir diyarına pazarlıyorum…bir ben değil,koskoca kent sarsılıyor ihanet rüzgarlarında! direnmeli mi …
Ahh basamaklı umut sokağım,kaldırımlarına sevgiler sızmış.Aşksız özetlenmiş bedenlerin limelenmiş yürekleri kokuşmaya yüz tutmuş ..tüm duvarlar ağlamaya meyilli ve ben,cesur sen savaşçısı bin hıçkırık boyu içli …hazırda yalanlarım varken,bir vurgun da benden olsun kentime…
ve…sana bir aşk borcum olsun bana ödendiğinde…!

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 21 Mart 2009, 23:02   #102
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




Seni bağışlamıyorum!b :-(
Ne kendime,
Ne yollara,
Ne de vaadi yitik istirhamlara

















Çok mu içtim ben ?
Yoksa cokmu susz kaldım sana.. niye bu gece gece seni içme özlemi?
o belirsiz yazı yüzündenmi, yoksa sadece dürtülerimmi..
niçin dönüp önüp aynı yerde buluyorum ben beni?
Kim kime tutak!!!
Senmisin içimde tutsak yoksa benmi sen oldum komple..


Sevdalar ölmez göklerde yaşarlar... ://

depresifim ben gene depresif!!!!..............

















hatıralar saniyelik!

kaza süsü vererek zaman,
eziyor tüm anıları
ve ben yine
sana kesiyorum tüm
silinen an’ların
hesabını..

---

okul yıllarım gecti benimde Izmirde.. aşkı beceremeden ayrıldım bende Izmirden.. ama sorun bendemiydi izmirdemi mı bilmiyorum cünkü aşkı beceremeyen oldum hep ben...


















-adım neydi, adımı unuttum
keşke kendimden hep ben diye
bahsetmeseydim..-

‘vazgeçtim’ derken
gülüyorum kendime içimden
küfrediyorum istemeden
yada
tam istemişken
vazgeçiyorum yine içimden
her şeyden ama aslında
sadece bir şeyden
kendimden..
















sebepli sebepsiz
her aklıma gelişinde sen
genelde uykuya geç-erken,
beklerken
ve tuttururken en olmayacak zam’anları
olası düşlerimi de
yıkardım
peşinden..
















Bir yandan ne çok güldüğümü hatırlıyorum.. bir yandan ne çok ağladığımı.. Kahkahalar içinde yerde kıvranırken gözümden akan yaşı, öldürür gibi yapıp da öldürmeyen o bekleyişle akan yaşı.. Geleni, gideni.. Birinin ardından bakarken, kapıda beliren sureti.. Bilmem kaçıncı kere, ama her seferinde ilk dinleyişteki hevesle dinlediğim şarkıları, bir yandan oynadığımı, bir yandan uzak bi yere ama […]















Bir gece yarısı… Derin sessizliğin tam ortası. Bir kalp çıtırtısı yankılandı boş sokaklarda. Giden gitmeyi bilmiyor; kalanın acı çekmeyi bildiği kadar. Gitmenin de bir yolu yordamı var; acıtmadan gideceksin gideceksen… Kalplere hasar vermeden, kimseden ah almadan, kimsenin yolunu kapamadan… Ama ikimiz de biliyoruz ki; ayrılıklar kalpler kırılmadan olmuyor…
Bekleme dedi; ne zaman döneceğim belli olmaz. […]















sonbaharın son gününe yetişmeye çalışan bir cümle sahibi gibi..
aşk bu gece şehri terk etti.
tüm dünya zamanlarının dışında
gece-gündüz…
bekleten..
ne nazlı bir şiirmiş doğuranın ismi gibi..”
Grinin vucut buluşu gibiydi aşk, siyahı ve beyazı aynı tene giydirebilirdi ve biterdi ardından.. Aşk bütün şehirleri terk etse de, güzeldi.. Korkmazdı insan aşktan, üşümezdi ki hiç aşk sarardı onu.. düşse bile, aşk […]






















Aşka ara verdiğim zamanlarda çaldın kapımı, yüz görümlüğü kadar kısa gelip geçtin içimden sana ait herşeyi bırakarak..

Sonra, sonra lâl kırmızı gün batımlarında aradım hep seni..

Tütün kokan tenine değince ellerim kavrulurdum şimdi ne zaman sigara içsem tütün kokan tenin gelir aklıma, gözlerin gözlerime değse darlara düşer titrerim.

Gözlerinde arardım kendimi, aksim’din..

Güvercin kanatlarına yüklediğin sevgin/sevinçlerinle gelmiştin bir kuşluk vakti

Kurak, çorak bahçeme en güzel çiçeklerini ekmiştin buram, buram kokardı fesleğen’ ler yasemen’ler sen kokardın..

Savururdu ulu çınar dallarını gülüşünle..

Cemre gibi düşmüştün dünyama yüreğime, aklıma tenime..

Gidişinde gelişin gibi sessiz olmuştu aniden haber vermeden. Sessizlik ormanında yürürken geceleri adını fısıldadım her tarafa, cevap vermedin..

Neredeydin bilinmez, kime sorsam başı önde sessizliklere gömülüyordu..

Deniz tanrısı Poseidon’ a sormak geldi aklıma, kum tanesi olup bir istiridye de yaşıyordun belki eşsiz güzellikte inci tanesi olmak için, sonra şarap tanrısı Dionysos’ a bağ bozumu üzümlerden yapılan damaklarda eşsiz tatlar bırakan şaraplar’ amı dönüştürmüştü seni, oda diğerleri gibi sessiz kaldı...

Bulma arayışlarım sürerken.!..

Kaf dağının ardındaki masal ülkesine kanat çırpan zümrütüanka kuşuna sordum

Kanatlarında taşımıştır diye adını haykırdım ona..

Bilmiyor musun dedi .!..

Yok artık arama boşuna dönmeyecek, geldiği yere gitti yaşamdaki her canlı gibi döndü özüne..

Sonra hızla kanat çırpıp uçtu gitti uzaklara anladım yoktun ve artık olmayacaktın..

Ölmüş tün..!

Ha bugün ha yarın deyip ertelediğim, söylemek istediğim halde söylemediğim nede çok şeyim vardı, ama geç kalmıştım..

En hoyrat davranıp en çok sevdiğim’ din beni en çok seven ve en iyi anlayan.. Geceleri sessizlik ormanında ilerlerken bir başıma, başım yukarıda gülerek göz kırpıyorum zaman, zaman biliyor ve hissediyorum ki sende bana gülümsüyorsun o an..

Geçmişte söylemediğimi ve gözlerimi kapayarak fısıldıyorum şimdi..

Bil ki..! Çok sevdim seni...

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 21 Mart 2009, 23:59   #103
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




Bir şiir okuyorum soğuk cama yaslanıp;

"Yokluğun cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum kapama gözlerini" diye biten...

Şimdi gözlerini kaparsan; gözlerindeki yıldızlar sönecek...
Şimdi gözlerini kaparsan; maviler inan çok üşüyecek...















Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık
olmak içinse erken... Beni sevda yerimden vurdu yine
zaman... Şimdi sana söylenecek tek cümle:

Bende sana yetecek kadar ben kalmadı...

Yılmaz Erdoğan..














ket vurur şehir ışıkları söz vermiş bir aşka…
bilmem…bilemem…
ferin aydınlatır mı içimi bir daha…
kaybolursun puslu rüyaların ardında…
gurura yokuş sevdalarda
















günün birinde sen aklıma geleceksin ve ben üzülecegim
biliyorum sevmeyi bile beceremedim ben
anlamsız gidişin üşütür beni
sevmek kimi zaman yetmiyormus demekki
sensiz yaşayamazmısım hehh
yasıyorum işte
bu utancta sana yakısır
git hadi beni terk et demekki her odundan çıra çıkmıyor
hadi al götür aşkını
yalan sözlerini
yalan sevmişliğini
yalan gözyaşlarını
yalan aşkını
günün birinde ben yine seni sevecekmişim
geriye dönüpte bakamamki
nelerden vazgeçmişim meger senin ugruna.....















ışığını saklıyor gün’eş
karanlıkta yardım etmiyor
c’esaret kabuğunu
kırmaya
mülteci zamanlar birikiyor üstüne
ve kanayan bir yaranın
pıhtılaşmış suretiyle
teşhis konuyor:
tek çözüm kalp nakli!
sana tutunduğum ben parçaları
söküldüğünde, geriye bir avuç
gün-ah kalıyor..
















herkes aşk sandı..herkes sewda sandı yüreğimdekini..oysa baştan sona yalnızlıktı içimdeki...sana dair izlerim vardı dünümden...
boğuldu yalnızlığım sensizliğin girdabında..tekmeledim düşlerimi..debelendim...ama gelemezdim sana...gelemezdim...şimdi sen yeni heyecanlarındasın ömrünün...bense pişmanlıklarında… gittik... bittik... yittik sevgili...'biz'siziz ve başıboş şimdi...
















Bir sabah, Zamanı durdurdun sen... Ayrılığı ekledin sonbahara Mevsimin bütün bulutları, Gözlerimde birikti de Ben yağamadım bakışlarına... Söyle! Hangi güneş Baharı getirecek şimdi bana? Kadehimiz ayrılağa kalkmadı ki hiç Ben nasıl içebilirim yokluğuna...Belki,
Zamansızdı sevgim En az gidişin kadar! Elde değil bu.Sen hiç eylülde sevip de Vakitsiz hüzünlere beyaz bayrak salladın mı? Bilemezsin sevdiğim... Nasıl da koyuyor adama güzün geri kalanı...Doğduğum gündeyim şimdi.Yoksun... Bir başıma içip, Kağıda gidişini karaladım... Hazanda sevmek akıl kârı değilmiş sevgili Anladım...

















arka sokaklarda unutulmuş
çürümeye yüz tutmuş
hayallerim var benim
***
umutlarım var(dı) yarınlardan
kim bilir hangi okyanusta,
hangi fırtınada kaybettim
***
hangi dalgada alabora gemim
son nefesinde kime yalvarıyordu yüreğim
son sıcağında neler hissediyordu ellerim
umutlarım vardı benim
***
ellerinde yüreğimin kanı
dillerinde yakıcı kelimeler
kapkara maskeler yüzlerinde
"dost"larım var(dı) benim..

















Kimi sevsem, onun hep uzakta bir sevdiği vardı, unutamadığı ilk aşkı ya da onu terk edip giden sevgilisi... Kimi derinden sevsem, o bir başkasını derinden hatırlardı. Öylesine çok sevdim ki onları, başkalarına duydukları sevgiyi anlatmalarını, sessizce, içim acıyla kanayarak dinledim. Beni yitirmekten hiç korkmadılar; çünkü onlara göre fazla iyiydim; bu yüzden ilk anda vazgeçilebilirdi benden.

Beni terk edenlerden tek isteğim olurdu. 'Ne olur, bir daha beni aramayın! Çünkü ben kolay unutamıyorum. Çünkü ben size duyduğum o akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum. Çocukluğumun o güzel bahçesini.' Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni... Soluksuz ve umutsuz kaldıkları bir gece mutlaka akıllarına ben gelirdim... O, yedek sevgili! ..
















Bir maviye sevdalandım... vazgeçemiyorum...

Öyle bir mavi ki, renkten renge giriyor, bütün tonlarını tüm haşmetiyle önüme seriyor da asla maviliğinden vazgeçmiyor... aynı benim ondan vaz geçemediğim gibi....

Bazen gök mavi oluyor; hayat dolu, sımsıcak... sarıp sarmalıyor beni yeni umutlara, yeni ufuklara... içimi içimde sığdırmıyor, beni denizlere atıyor ve öyle kolay oluyor ki atlamak... atla diyor bana... düşünme ve atla... riske girmezsen yaşamanın ne anlamı var...

Bazen saf mavi oluyor; durgun bir deniz gibi... masum bir çocuk gibi... işte o anlarında saplıyor ya hançerini kalbime. Saflığı, masumiyeti aldatıyor ya beni. Yakıcılığını, kavuruculuğunu unutturuyor. Nasıl da beceriyor alt etmeyi beni.. nasıl da kanıyorum her defasında onun o masumiyetine... sevgilinin masumiyetinin içinde kaybolmak hazzını nasıl da tattırıyor bana...

Bazen gri mavi oluyor; bulutlu.. yaklaşma bana diyor.. uzak dur benden... rengim budur benim... kendim bile katlanamam kendime... işine gelirse kal, kalırsanda bana ilişme.. hatta bana bildirme bile burda olduğunu... ben kendimleyim diyor... itekliyor ...

Bazen lacivert oluyor; lacivertliğinde kayboluyorum... öyle çok hissediyorum ki rengini, kendimle çatışıyorum böyle zamanlar da. Bu lacivertliği nasıl görmem, diğer tonlarına nasıl da aldanırım. Beni benden çok sevdiğini görürüm de utanırım kendimden... kendi sevgimin azlığından...

Maviye sevdalanmak denize sevdalanmak gibi... med cezir gibi... yüreğin sabit olacak, zeminin kaya ve taşlardan oluşacak ki her med cezir de sivri uçların biraz daha törpülensin... sendeki toprakları, çakıl taşlarını yükselen dalgalarıyla içine alıp yutsun da yine de yüreğin onun gidişlerini kaldırsın, kaldırabilsin...

Maviye sevdalanmak, toprağın suya sevdalanması gibi... her daim varlığına muhtaç, her daim yokluğunda aciz....

Bir deli maviye sevdalandım ki.... vazgeçemiyorum...








 
Alıntı ile Cevapla

Alt 22 Mart 2009, 00:11   #104
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




uzak dur benden... rengim budur benim... kendim bile katlanamam kendime... işine gelirse kal, kalırsanda bana ilişme.. hatta bana bildirme bile burda olduğunu... ben kendimleyim..














ßen Seni Sevdiğim zaman ßu sehre yağmurlar yağardi... ..





Ben Seni Hissettiğim Zaman, rüzgarlar Ağaçları yıkardı.





Konuşamam artık seninle... Konuşamam, yalnızca ağlarım...
Uçurumun dibinde nasıl göründüğümü
Merak ederdim hep.
Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim.
İnançlarımın kırılıp döküldüğü yeri anlamak için
kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim...
Aşktı adın uçurumda, yanı başımda
aynadaki suretimdi yüzüm,
aykırı kanardı bana.
İnançlarımın çoğu yalanmış
alay ederdi benimle.
Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki
senmişsin dokunamadığım...
Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş,
Geceleri ansızın uyanıp
İncitip durduğum senin yokluğunmuş...
Onca sevişmeden sonra değişmemişsem,
sihirli bir aydınlıkta,
içimde bir yer sana sonsuz hasret kaldığı içinmiş...
İşte onca yalan geçen hayatımda
buymuş tek gerçekliğim...

Cezmi Ersöz















Kutuplarda ayı avcıları buzların içine jilet kadar keskin bir baltayı yerleştirir, keskin tarafın üzerine biraz kan sürerlermiş. Bunu bilmeyen ayı gelip kanı yalarken kendi dili kesilirmiş. Ama kanın tadından dilinin acısını fark edemez, kendi kanını yalamaya başlarmış. Damarlarındaki kan tükenince olduğu yere yığılırmış. Avcıda gelip derisini yüzermiş. Avcılar ayıları kurşunla vururlarsa ayının postu delinir ve bu yüzden çok para etmeyeceği için bu yolu denerlermiş.
Şimdi o kan tadını kendi dilimde hisseder gibiyim.Bu bilgiyi öğrenince anladım dilim yıllardır kesikmiş benim... Yıllardır ben de kendi dilimden akan kanı emip duruyormuşum...

Cesmi ersözün kipatının yazısı..... bir gecede okumuştum.. enfesti gene... Ben kendimi ösledim.. eskiden kitaplar okurdum.. Her gün bitane yada en azından haftada 3tane.. Beni bana geri verin............. Beni özledim ben....
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
















Gülsen, düşecektin. Gülmesen yudum yudum içecektin hüznün zehrinden. Sen gülmemeyi seçtin. Ben susmayı... Yokken, var gibi davranmaya gücüm yetmedi bu aşka... Sen ölmeyi seçtin. Ben senden geçmemeyi... .. .. . .. ... .





Boşluklarda bir yürek.. bir acı.. bir isyan..
Şimdilerde ıslak bir sima.. durgun bir dima..
Acı bir çok anı.. kırık bir çok kadeh ve dağınık bir çok şişe..
Sararmış bir çok resim… silik bir cok cümle…
Durgunluğun sebebi yağmur..
Gecenin nemi gözlerim…
Acının izleri yüreğim..
Yalnızlığın sebebi seçimim…
Bırak..
Tutma ellerimi..
Sil at sendeki izlerimi…
Çıkar at beynindeki benli düşleri…
Git..

..
.
Gereksiz bir çok cümle.. Söyledim ben sana son sözleri…
Karışık düşünceler safsatası bunlar… geri boş bir hikaye..
















o işte... en çok acıtan o ...

...ama senin orda oldugunu hep bildiğin ...
...ama senin hep hissettiğin...
...ama bir dahası olmayan...
...ama zaten hiç senin olmayan...
...ama senin hep bildiğin...
...ama senin hep hissettiğin...
...ama bir daha sana geri gelmeyecek olan...
...ama buna rağmen ...
...gelmeyeceğini bile bile senin beklediğin...
o işte... en çok acıtan o ...


... sonra o kocaman kocaman, akıp gitmek bilmeyen zaman...
... o durduramadığın an' ın karmaşası tezatlığı...
...kördüğüm oluşu...
... o "acabalarla" , "keşkelerle" dolu soruların ...
... içindeki kısır döngülerin...
... ve o an ...
... hiç bir şey yapamamanın çaresizliği...
... o işte...en acıtanı o...


... belki de sadece çaresizliğin ...

... çaresizliğim ... lütfen beni artık acıtma ... !















Ben, seni; adını bilmeden sevdim. Ve, “var”lığınla gülüşünü...
Ben seni, yaşını bilmeden, gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ve, “yar”lığa süzülüşünü.















Ben seni, adını bilmeden sevdim.
İhtiyacım... Cevabım...
İsimler koydum sana; bahar yelim, çiçek tarlam... Gökkuşağım, ışığım... Kuşkanadım, pembe rüyam, çiy tanem...
Seni, adını bilmeden sevince öğrendim; seni sevmek için gerekmiyordu ismini bilmem...
...Sevdim işte!

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 22 Mart 2009, 20:40   #105
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




Sonbahar yapraklarına özendi yüreğim.Sararmış solgun bedenim kayboldu çöpçülerin nasırlı ellerindeki kirler arasında.Yağmur yağdı o gün,ağzını bozdu haziran.Yasak değilmiydi bana o günden beri söz,aşk,yemin... Uzayan kaşlarım arasında kaybolmamışmıydı gözlerim.Körelmiş cımbızımla canımı yakmaktan usanmamışmıydım artık.Babamın sahte özlem cümleleri gibi dilimin ucunda sahte sevda sözlerin.Ayrılık kusmaktan cılızlaştı artık dibimdeki sevda renklerim.Hani bir pamukprenses vardı çocukluğumdan tek hatıram.Prensi gelirdi ya öperdi uyandırırdı.Çocukken ağlardım millet gülerdi bana.Artık daha çok ağlıyorum ama gülmüyor kimse.Yazarmı hesaba katmadı zamanı,zamanmı yaşadıklarımı bilmiyorum.Parmak aralarımda birikti tüm masallar.Göçebe korkularının son durağı kaldım gittiğin sonbahar gününde.Bin gemi vardı belki ufukta,hepsinde adın vardı,hepsinde acım...
Beş ayrı hikayenin kesiştiği yerimi bulmuştun sen.Üstelik hepsinin sonu kötüydü,hepsi İstanbuldu .. Zor dedin..
Belki zordu..
Ama ne kolaydıki hiç bilemedin.Abim kuşamıştı ya kırmızı kuşağımı belime.Sen gelmiştin otomobilinle...
Bir küçük bebek vardı önünde kırmızıydı elbisesi,gözleri siyahtı.Ve tam dudağının kenarında bir beni vardı.
Bebeğimi kaçırdı yabancı dokunuşların tenime.Gözleri büründü kötü ayrılık sözlerinin rengine.Ve masum güzelliği kirletildi kim bilir kaç gecede...
Aşk sevişebilmek için oynadığımız bir oyun değilmiydi ? Sırtıma yüklediğin bu olgunluklar niye..
Hadi küçümse yine sevgimi.. Çocuksun de,kendine bile hasretsin sen sevmeyi ne bilirsin de.Kaç zaman aynımı kaldık de...

....bitti....
Ben devrik cümlelerindeki yanlış yüklemlerde söylediğin kadın,sen dokunduğum tüm sayfa yapraklarında kalan iz...
Çok isterdim susmayı beceremedim.Arkamı döndüm,git.
Günahlarını bana bırakta git.Sevmedim farzet demiyorum ama gözyaşlarımızın rengi bile değişti artık.Kokundaki masum yan yastığımda hala,buna şükür..

Çok sevdim demiştin...
Çok sevdin...
Ama hiç seviyorum diyemedin...
















Ho$çakaL adam edenim.. Ho$çakaL...




Zaman mıydı aramızdaki buz dağlarının sebebi?özlüyorum desem bile ne değişecek..gelecekmisin?sarılacakmısın tekrar sımsıkı..birdaha hiç bırakmayacakmış gibi..
Ya da sevebilecekmisin tekrar?
Sahi sevdin mi beni hiç?yüreğin titredimi adımı anarken?ya da için acıdı mı “elveda” derken..
















Kaybettiğinin yerine Ne koysan dolmaz.. Boş bırakıcam yerini hep bomboş...
















Bir daha karsılaşmayacağım biliyorum...
Yani yüzün olmayacak bir daha...
Hüzün olacak her adimim...
"hoş geldin"leri eksik olacak kapımın...
İlk açışımda küflü bir yalnızlık vuracak yüzüme...


Önce terliklerin her zaman ki yerlerinde olduğunu fark edip, gazetelerin okunmamışlığını göreceğim ve yatağın bozulmamışlığını. İşte ilk o zaman gözyaşlarım bozacak geceyi. Çaresizce yatağın kenarına kıvrılıp dizlerimi karnıma çekerek, sanki pazardan eve dönüş esnasında, annesine yaptığı tüm ısrarlarına rağmen, o renkli treni satın aldıramamış çocuğun moral bozukluğunda, yani küçük yaşlarımın göz-yaşları gibi saf bir yalnızlığı küskünlükle sulayacağım...

Bir daha karsılaşmayacağım biliyorum...
Sesin olmayacak..


Yattığım yerden bir sabahı cıvıldayan gülümsemenle karşılamayacağım. Gözüm hep bir sessizliğe açılıyor olacak. Duvarlarım artik kulaklarını kapatmayacak yüksek sesli tartışmalarımızda, cam çerçeve indirecek kalkanlarını, salonu ortasında oradan oraya uçan yapma çiçeklerle dolu vazolar havalarda uçuşmayacak. Japon yapıştırıcısı çabukluğunda yapışmayacak bir daha parmaklarımız birbirine... Bir vazonun kırılan yerlerini birkaç gülümsemeyle tamir etmeye çalıştığımız o barışma anı sonralarında. ...ve kırılan bi aşkı yapıştıracak hiçbir şeyin olmadığını işte bu çaresizlikte bir kez daha anlayacağım...

Ne banyodaki köpüklü senfonilerin, ne de mutfaktaki yemek kokulu mırıltıların olacak. Ne yerde dökülmüş saçların. Ne de ıslak ayak izlerin olacak parkelerin üzerinde. Ne buzdolabının en gizemli köselerine sakladığı çikolataların, ne de kepekli ekmeğin olacak kahvaltı masamda.. Koca bir ev zayıflayacak gidişinle bir ruh hep aç olacak...

Ya ışıkları kim kapatacak ardımdan gazete arkası şekerlemelerde, televizyon karşısı sızmalarda, kiminle yapılacak kanal değiştirme kavgaları, nasıl yenecek bu yalnızlıktan patlamış mısırlar...

Sırtımı açıkta bıraktığım ruh üşümelerinde kim sıcacık elini yüreğimin üzerine koyacak bu evde... Bir kilo baklava kurnazlığında kiminle yapılacak su savaşları...

Bu kimsesizliğin galibi kim olacak...

Bir daha karsılaşmayacağım...
Biliyorum...

Çıkarken üzerine binlerce kilit vuracağım kapının ardında, dondurulmuş anılarım kalacak...

...bugün
...bu evden,
...bu şehirden,
...ve;

..bu kimsesizlikten taşınıyorum.
...

















Kes sesini yüreğim,sus,sus işte...


Karanlıklar,öksüzlükler duyamaz seni...Onlara hitap edemez artık cümlelerin...kes sesini!...
Matemlere,yaslara,onulmaz acılara gömülü bu omuzlar taşıyamaz senin tek bir heceni!...kes sesini!...
"Anı"denilen geçmiş vakitlerine mahkum şimdi,kendi kendini yiyip bitiren biri şimdi,sahiplenen bu omuzları...
Kendi kendine "sus"demekten usanan bir canlı "cansız" şimdi...yorma daha fazla bu mahkumu,kes sesini!...
Gözyaşından başka ıslaklık görmemiş gözleri,titremekte elleri,üşüyor dayanılmazlıkların girdabına tutulmuşluğun soğukluğunda,karanlıklara mahkum gibi...
Aydınlanmayacak gibi,soğuk bir duvara çarpmış,sendelemiş,bir daha kapıyı bulamayacak gibi şimdi...sadece mahkum...işit bunun sözlerini,tut istediklerini,kes sesini!

Sus işte,sus...
Sus ki kabuslara esir olmayayım henüz kendi esaretimden kurtulamamışken!..Kuyulara atmayayım,alışılmadıkların eline bırakmayayım ruhumu,sendelerim..kes sesini!...
Çöl gibi ya da hayır,hayır,kutup gibi,buz gibidir o yerler.Karanlıktır,korkarım.Ruhum istemez,kaçıverir...
O yerler ki birer seraptır aslında vahalarda belirmiş olan.Cezbetmesin oralar seni,aldanma seraplara.kes sesini!...

"Ben gidiyorum,ondayım,susturamazsın beni..asıl sen kes sesini!..."

Kendimle savaş verdirme bana,sus demekten bezdirdin beni,alıp kaçacağım seni..yorma beni!..kes sesini!...

"Boşa uğraşma,biliyorsun...Gelemem,ondayım,hep kalacağım...Sen gelmeyeceksin belki,ama ben,hep ondayım...Beni salıverirken onun yüreğiyle sevişmek için,düşünmüştün her bir şeyi...gelmesen de gittim..."

Sen benimsin yürek,terk etmemelisin beni.Gitmemelisin.Dur!Tamam konuş ama,dön bana.Ben senin sahibinim.gell!...

"Hayır,yürek kendini taşıyan bedene ait değildir.Beni özgür bıraktın,gittim.Bir daha gelmeyeceğimi bilmeliydin,emanet değildim,sen beni sonsuza dek vermiştin,bir an bile düşünmedin...Şimdi tekrar çağıramazsın beni,nafile!...Gelemem,ondayım dedim..."

Düşüncelerimde,köşede bucakta kalıvermiş,saklanmış bir giz olarak kal...Ben bile bilmeyeyim o gizi,unutmuş olayım mesela...Özgürlüğümü aldın elimden,aşkın albenisine kapıldın,gittin...Sızlatma içimi...

Ey kalp! Susmuyorsun...Durmadan bağırıyor,çığlık çığlığa kalıveriyorsun ansızlıklarda... Düşünemiyorum,susturuyorsun beni dahi...Sesleniyor,bağırıp çağırıyor,haykırıyor,istiyorsun!!...

"Evet,susmuyorum,haykırışlarım artacak...Sen var olduğun sürece -belki daha sonra bile- sürecek bu haykırışlarım...İstediğim tek o idi,ondayım...Artık gelmeyeceğim,milyon kere söyledim bunu sana,usanmadan yine söylerim,söyleyeceğim:GELMEYECEĞİM!..."

Bana söz bırakmadın,susturdun yine,bak!..Peki,git o halde...Özgürlüğümü,özgürlüğüne kat!...Azad oldun büyük bir coşkunlukla...Git,onda kaybol...Yokol aşk bahçelerinde,sevda kokusunu almışsın bir kere...Peki,azad edildin...

Kazı o narin tırnaklarınla aşkını,kazı taşlara,kayalara...Ölesiye kazı sevdanı...Haykırmanı kesme...Peki susma!...
















Şemsiye yapımcıları
ıslanmaktan
tek kişiyi koruyacak genişlikte
kesince kumaşları
yağmur değil
yalnızlıktır yağan ...

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 22 Mart 2009, 21:07   #106
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




sanki
yokluğuna kahırlanan kent
ah çeker

yarasına acılar düşer kuşların
ay uzak tepelere çekilir

sular kararır...
sen giderken...















Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa
ben koca bir hayat sığdırdım...
Beni sevmemene isyan edip kaçmak,
sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak,
ruhumun en büyük yanılgısıydı...
Hayat bana en acımasız yüzünü
sevgini inkar ettiğim zamanlarda gösterdi...
Ve şimdi asıl olmam gereken yerde,
hayata başladığım yerde,
kalbindeyim...
Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte:
Senin olmadığın yerde ne olduğunu biliyorum...
















Alnımı cama yaslayıp barkodumu okutuyorum,
Seni Sevmeme İzin Vermiyor Kalbimin Mor Ötesi.Cama vurup yüzümü kesiyorum,Bu gün SEVMİYORUM SENİ
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
adece korkuyorum...















Ne oldu? nasıl oldu? anlamadım
Birden birden karşıma çıktın
Sonra hayallerimi süsleyen rüyalarıma giren
Tatlı bir telaşım oldun..
Ve yine ne olduğunu anlamadan ansızın hayatımdan çıkıp gittin..
Kıyamet kopsun ne çıkar
Yeterki yeterki senli baharlar bitmesin.
Ben seni ben seni çok sevdim tatlı telaşım
Ama sen sana olan aşkımı hep başka baharlara erteledin
Bense sana olan aşkımı sevgimi benliğimi ve sende kaybolmuş bu yüreğimi ıssız bir adada kimsenin bulamayacağı bir kutunun içine kilitledim..
Şimdide sana yalvarıyorum
Ne olur ne olur tatlı telaşım
Yine bir bahar rüzgarıyla gelde
Sana olan aşkımı sevgimi benliğimi ve sende kaybolmuş yüreğimi saklıdığım kutunun kilidini kır..
Çünkü ben sensiz ölmek istemiyorum..

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 22 Mart 2009, 21:11   #107
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




Buraya senden geldim biliyorum.
Otuz dört gün oldu sen gideli kentimden.
Kendimde değilim.
Caddeyi arşınlayan sadece ben miyim?
Arkamda bir yalnızlığın koyu gölgesi.
Canı çıksa, canı yok ki!
İki parmak arasına sıkışmış nikotin kokuları,
Yapmak istemediklerimin sinişmişliğinden ibaret bir bozgunun terkisidir.
Yalnızlığım,
Tek başınalığım,
Aşinalığım…Otuz dört plaka acılar yükler yalnızlığım, bagajları faili meçhul dolu otobüs kuyruklarına.
Çirkin, yoksul, doğurgan ruh yolcuları hiç tükenmez bu seferin.
Her sefer bir yalnızlıktır,
Her yalnızlık binlerce sefer.
Kararmış düşlerimin aydınlık çağı,
Ömrüm,
Canım,
Anlamım benim.
Ölüm haberlerini bellettilerdi bana senden önce,
Yorumlarını ölü çoğaltmaya parsellerdi çingene yüzlü kadınlar, daha uykusuna yatılmamış düşlerin.
Bir divan üstüne bağdaş kurup, yaşayamayacağım günlerin çetelesini tutardım, yaşadığımı hiçe sayarak…

Acemiliğimi satır başlarına sıkıştırıp, ustalıktan caydığım zamanlardı.
Geçtiğim, yittiğim, bitmediğim.
Birden bire,
İnançlı dizeler kuşatması, yabancı-devrik düşlerinle,
Sen geldin.
Geldin mi, gittin mi anlamadım.

Melamet fikirler hû çeker, nüfussuz kasabaların orta yerinde.
Nesimi’yi yüzer,
Pir Sultan’ı asarım ruhumda.
Gözlerim Yakup’tan beter,
Yusuf’un kuyuları ne gördü daha…
Şems’le cem ederim yana
-yanarım-
‘belki seni bana yazar yaradan…’
Yine de anlatamam yokluğunun müthişliğini,
Ermiş hükümlerin bilge acıları gül müdür bana?
Çekerim,
Çektiklerim ar gelir.
Çekerim,
Bu acılar zor gelir.

Günlerin avucunda bir serseri üzgünlüğüm şimdi.
Her yanımdan garip yalnızlığım geçer,
Her yanımdan yabancısı olmadığım ezgileri dudaklarının.
Seni soluksuz bekleyişlerimi, öfkeme vurduğum yerdeyim,
Hınca hınç bir özlemle yine bekledim gelmeyişlerini.
Dizlerimin bağı çözülmedi,
Bir muştu gelmedi telefon direklerinin bana uzanan yerinden.
Bir Cuma akşam üstüsü heyecanı duymadı içim,
İçim geldiğin ki kadar ısınmadı, bu menekşe kokulu nisan akşamlarında.
Rüzgar el gibi uzağımdan gitti,
Yağmur sel oldu yakınıma düştü, ağladım.
Ağladım,
Siğim siğim döküldü gidenler, asit gibi deldi içimi.
Kesilen hiçbir otobüs bileti bitirmez senin gitmelerini.
Duvar diplerinden medet uman ihtiyarlığımı çökerek toprağa,
Zavallı bir aşkın ağrılı bekleyişlerini duyarak içimde
Ve beni ipe çeken kaygıları kanatarak sesinle çınlattığın isimlere,
Ağladım.
Yüzüme çarpan ışıktan göremediğim yüzünün her milimetrekaresini özledim…
Özledim de,
Özlemek, mani olmuyor ki yalnız kalmaya.
Yalnızlığım,
Bir başınalığım,
Aymazlığım…
Bu suç senin ellerinle işlenmedi, şahsa münhasır cinayet benimdir.
Sen,
Yorma kendini bana.
Ne olduğumu biliyorum, bilmezliğe vursamda.
Çok değil istediğim.
Bir gül, yeter bana…

Caddeyi arşınlayan ben değilim sadece.
Arkamda koyu gölgesi yalnızlığımın.
Aralarından geçerim klakson seslerinin,
Sesler benim ardımdan geçer.
Bir İstanbul, bir Ankara’yı geçer kapkara hilelerin başından.
Bir kötü, bir iyiyi. ‘-İyinin kaderi kötüye düşer-’
Bir hüzün, bir sevinci geçer,
Gelmelerinin, aslında hiç gitmemiş bir yolcunun bavulunda sakladığı dipnot yalanlarına benzediğini anımsatarak,
Bir hüzün, bir sevinci 34 plaka ezerek geçer…

‘Geldin,
Sevindim’.
Neleri unuttuğumu hatırlatarak,
Bir elma şekeri sevincini taşıyarak yüzüme bir çocuğun,
Doğaçlayarak hayatına kattığın kelimelerin uyaklarını,
Geldin.
Diyeceğim çok şey vardı…

‘Gittin,
Üzüldüm’.
Bütün dünyayı başıma geçirdim,
İntiharların bütün şeklini denemek istedim,
Eşkıya basmış bir köy yerine döndü içim, taranmış, yanmış, yağmalanmış…
Gittin,
Diyeceğim her şeyin altında kaldım.
Otuz dört plaka yalnızlığım,
Geldin mi, gittin mi anlamadım…

[...]

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 22 Mart 2009, 21:25   #108
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




Susmaktan çok yoruldum. Artık bildiğin sesler hatırına konuş dilim…

Vakit gecenin yarası… Gözümü açtım aydınlı niyetinde. Gündüzlere sığmayınca, geceyi kabullenir oldum. Gecenin en karanlık yerinden yarınlara aydınlıklar biriktirmekti amacım. Aydınlığı gecenin zifiri karanlığından biriktirmek, yarınlarıma karanlık ekmekti. Bildim; ama kulak ardı ettim. Ve geleceğimin portresine kara bir çerçeve biçtim.

Bir ölümün ardından tutulan yaslara hep siyah eklenirdi. Ölü siyahla uğurlanırdı. Ben hangi yanımı öldürmüştüm, hangi yanımı her gün öldürdüm de bu denli siyaha büründüm? Oysa tüm bildiğim siyahlar aynı beyazla kurşunlanıyor. Ve cesedi hep beyazı gölgelenmiş bir kefenle son buluyor.

Bir bir yok oluyorum. Yokluğum giderek “faili meçhul”lere sığınıyor. Kalabalık bir sokak ortasından, günün en aydınlık anında vuruluyorum; ama nedense tutanaklarda sadece “faili meçhul” kalıyorum.

Pılımı pırtımı toplayıp saniyelerin gözüne çarpıyorum hece hece yalnızlığı. Saliseler geçiyordu üstümden, kruvazör niyetinde. Zamanı öldürmeye yelteniyordu içimdeki akrep. Oysa yirmi dört saatten yirmi dört yaraya ulamıştım dünyamı. Yirmi dördü de içimi yaktı…

Bir bedende bir düzineyim Asrevya. Bir ruhta bin… Oyuncaklarla yaşama gülümsemek için geç bir zaman artık. Şimdi cümlelerle oynuyor beynim. Bu oyunda hep düşüp kalkıyorum. Her yanım yara bere… Her yanım vurgun… Tehlikeli bir oyunda ölüm kalım savaşı vererek mutsuzluk diziyorum. Dizgim hatalı, harflerim kırık…

Kelimelerimin kapısı aralı… Her an yazıya dönüşmeyi bekliyor içimdeki ses. Ne konuşacak kadarım ne de susmaktan yanayım Asrevya… Kendime tek muhalifim ben. Tezatlardan tezat beğenmem kendime. Kendim varken en karşımdaki bile yandaşım olur. Bana karşı ben savaşından ölüm aklar beni. Ki hangi yanımı tutsam ölümün kucağıdır zaten. Bir savaşsa yamaçlarımdaki, biri yok olmalı biri kalmalı… İkisi de benim… Bana karşı ben… Ya ben ölücem ya da yine ben… bir yanım sadece sağ çıkacak bu mübarezeden. Ölüm ardında, ölüm tadından koşturup duruyorum Asrevya. Yok, mu musalla suretindeki kelimelerden tabut ören?

Anlamı uzun olan bir cümle bulanıklığıyım. Hangi kelime beni özetleyebilir ki? Hangi dil lisanımı konuşur?

Ne demeliydi ki içim bunca yanmışlığı üzerine? Herkese ve her şeye rağmen yalnız değilim yalanının ardına saklanıp koyu bir yalnızlığı yudumladığında, ne söylemeliydi? Onda acıyı dem tutturan hayatına mı kızmalıydı? Ya da bitmez tükenmez ağıtları mı diline dolamalıydı? Kimden başlamalıydı ağıt yakmaya? En suçlusu kimdi bozulan hayatımın? En suçlusu gidenler miydi? Gitmeyip acı çektirenler mi? Bir bilinmezlik üçgeni arasından oradan oraya savruluyorum Asrevya. Kendime sorduğum soruların bile cevaplarını bulamıyorum. Aşikâr değilim. Hafi bir ömrün kalıntılarını taşıyorum. Yine ben mi suçluyum Asrevya. Yoksa tüm konuşmalarımı çalıp bana sadece susmayı bırakanlar mı?

Payıma bir son yazılmış. Ne kadar didinsem boş Asrevya… Öyle geçti ki vakit. Sen bile kurtaramazsın artık beni. Sen bile yarama merhem olmazsın Asrevya. Sen bile…

Oysa hep senden sanmıştım acılar. Yokluğunla varlığın arasında sürüp giden ömrüme. Bir yok olup bir de var olduğunu ispatlamak adına yollara düşmüştüm. Bilmeliydim ki tüm şüpheler, tüm ispatlama düşleri varlığın olunca oluyordu Asrevya.

Asrevya!..Geç bir zaman. Git desem gitmezsin belki şimdi. Ama gel desen ben de gelemem. Her şey için geç Asrevya. Yoruldum adına düşler biriktirmekten. Harflerin kalemime dolanmasın artık… Ki adımı unuttum adını yazmaktan… Yorgunum Asrevya… Sana susmayı kabullenecek kadar… Geç bir zaman. Artık düşme satırlarıma. Ki sen satırlarıma düştükçe ben acılara düşüyorum… Ki sen yazılınca ben siliniyorum…

[...]

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 22 Mart 2009, 21:30   #109
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




O kadar intihar ettim ki yaşamaya mecalsizim…

Sivil kalp ağrılarımdan mızraklıyor göçmen mevsimler beni. Sığmıyor sükûnet pencere önü bekleyişlerin zamansızlığına. Boş bırakıyorum haykırışların karalanmamış karelerini. Teni paslı kuyulara terk etsem utancımı dirilir mi kimliksiz uyur-gezer ölüler? Lâhitlere gömüyor sahte acıları benimseyen kadınlar kirli camekân yüzümü. Talan meraklısı eylül teğet geçmiyor aşka kıymadan. Pinti bir ecel kaplıyor dargın mezarlıkların killi toprağını. Ey zahmin! Ateşkesler durdurur mu gitmelerini? Ayrılık aşkın hedonistliği değil de nedir? Gözlerindir gecenin mahremiyetine sığınan kutsal cümlelerin ışığı. Öte yanı yalnızlık kadar çığlık kirpiklerinin. Beri yanı aşk kadar uçurum ellerinin. Gelsen içini karanlıkta kalmış kelimelere batırarak kaç susmayı göze alabilirim ki zahmin?

Budala aynaların önünde kendini dökme seremonileri düzenliyor sonbahar. Kış göğsüme saklanıyor. Ölmek için susmayı bekliyor beklediğim sevinçler. Kutsalı katlanıp raflara kaldırılıyor aklanmamış maktul yanıma yaslanan tebessümlerimin. Suları sağır sensizliğe kıyıp bir avuç deniz getir, diz üstümde ısrarla kanayan atlas yılgını gemilere. Tedavülden kalkmadan aşk al yokluğunu benden. Çığırından çıkmış yaslı koridorların ucuz loşluğuna uzatma bedenimi. Rengini as yüzüme zahmin. Ben senin gözlerini tavaf ederken kahrolası tükenişlerim suya iniyor. Döşümde uğulduyor sık sık yatak değiştiren uslanmaz nehir. Tecride meyilli uykusuzluğumun ensesini sıvazlıyor mülayim heveslerin rüzgârı. Defolu bu dilhun keder. Kullanmıyorum.

Yokluğundan ezberliyorum gülüşünü önce. Gelişlerinin cehennemlerine denk geliyor yalnızlığım. Tanrı affetsin kabuk bağlamayı bilmeyen tek başınalığımı.

Faili malum düşlerin ayaklanmalarını özleyerek kanatıyorum faili kim sarsıntılarımı her gece. Bu yüzden batıyor içime paslı makaslar ve sonu belli masallarda bu yüzden onaramıyorum kasvetli çocukluğumu. Erken bir ağıt gibi göğsümde sabahlıyor saçların, sızıma tekmil dağılmışlığıyla. Yakılmış bir şarkıya benziyor bu şehrin damar damar üzgünlüğü. Her nakaratta kendimi kollamaktan yoruldum. Uzak kasaba ezgilerinde harmanlanıyor fitili ateşlenmiş kavgalar. Kime varsam seyrelmemiş bir acı menfez açıyor şakaklarımda. Bütün uzuvlarımda aşk geceliyor yine ve otogar kalabalığında arkamdan avunan kız benden başlıyor ölgün hayatları tümcesiz kusmaya. Münzevi feryatlar tahayyüle sığmayan küfürlerde ıslanıyor. Şimdi uzat güneşe ellerini anne, yoksa dizlerinde solacak papatyalar.

Münferit kaygıların aleve değen ıslaklığını öperken denizin çocukları, alnımda kandan utanan karanfiller taşıyorum. Giderayak çoğalıyor esrikliğin tadı. Yalvarışların tuzu dokunuyor yaranın en dokunaklısına. Tütün dediğin de yaraya basmak içindir oysa. Kursağımda kalıyor yankısızlığı cebimde duran sesin tınısında ayağa kalkan kentlerin sarsaklığı. Dudağımda bir kurşun karası yalnızlık. Biliyorum okyanuslar yanağında durulacak bu gece, kendimi düğümlerken yüzünün kör/düğümlerine. Tenhalığından eskitiyorum adımı. Devrimin küllerinde yazgısından vurulurken eylem, her bilinç kendi kaybından mesul tutuluyor. ‘Ayıp’ diyor bir kadın, ‘Aşkı harfsizliğinden yorumlamak ayıp’. Ey zahmin! Ben babamın ölümünü görmek için büyümüştüm. Dalgın uyansada insan sefaletinden aşk kabul edilebilir bir uyuma şeklidir.

Alazına kahır düşmüş öykülerde nabzı dururken kurgusuz aşkın, serencamı muğlak kahramanlara henüz yazılmamış kırıklıkları yaftalıyorum. Terimle yıkanıyor mürekkebi kurumayan yazı. Olmamışa kasem veriyor boşlukta sersemleyen çığırtkan turna. Gözyaşı selinde arınmak mı yağmurda savrulasıya kıvranmanın diyeti? Yağmalanmış telaşların kapısında alabildiğine öksürüyor inzivaya çekilen karaltım. Bir adım sonrası kül olmak bu hicranın. Belki de kabule şayan bir eksilmedir aşk. Sahi sen kendine ağladıklarını başkalarında avuttun mu? Öykünme sensizliğe ben kadar yok olursun.

Suskunluğumun devrikebir makamında büyütüyorum ömre bedel sunulan harf kesiği ağlayışlarımı. Terlemiş bir uğultu saplanıyor kulağımın örsüne. Çaresiz sesler doluyor zamanın kendini kovaladığı düşlerime. Hazirandan kalma ıssız günlerin alacalığını biriktiriyorum kısır hayatın güncesinde, sen inadına üşüyorsun düşlerinin buz kesmiş yanlarından. Ağlama zahmin! Gözyaşından tuzlu değil kederin tadı. Meleği yanmış sağ omzum sayrık bir ölüme gönüllü şimdi. Gücüm yetmiyor hüznün göğsümü deşen karaltısının izine bile. Gözlerime sökün eden yabancılıktan yakala gidişlerimi. Bas zülfünün telini içime, daha senli kanasın diye. Severek kutsa beni.

Sen imanın aşk yanıydın ve şimdi Tanrı’ya imanımdır gözlerin zahmin.

[...]

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 22 Mart 2009, 21:31   #110
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ..::baL'câ::..




Aşk kendi yokluğunu var ederek varlaşıyor içimizde…

Nedeni bana kalan susuşun namsızlığı içimizi kötüye çıkaran. Dibe vuruyor aşkın gerekliliği için kendini hırpalayan acının mürekkebi. Ben solcu gibi duvarlara karşı ağlarken gözlerimin kalabalık sus’larında kodes karanlığı diriliyor. Ellerimde aralıktan kalma küf kokusu yarınların. Sök beni yaranın tınlayıp durduğu beyaz kâğıt hiçliğinin satır önlerinden, gör nasıl hıçkırıp delirecek şair o zaman. Kırılmaya yüz tutmuş kelimelerin isyanından başlıyorum kendimi aynaların pullu sırrından dökmeye. Eski bir hezimetin an be an çoğalan esmerliğinde sızlıyor yalnızlık denilen işgüzâr oyun. Ey zahmin! Bakışlarınla yüzümü mü çağırıyorsun saçlarının siyahlığına? Hiç gitmeyen nasıl gelir ki?

Bin beterim hezeyanın haykırışından da, sükûtum darp izi taşıyor anlık yakarışlara. Zamanın serseriliğinden an kaybına uğruyor nifak düşlü cinnetlerim. Ham vakitlerin güç yetmezliğinde barınırken alın çizgilerimi silen sızı, öfkeye delâlet ıslıkları boğumluyorum gırtlağımda. Kandil ışığında seyrediyorum yüzüme bulaşan karanlığı. Kırk beşlik ampullerin tafrası yetmiyor gözyaşımı sarmalayan ah’ı aydınlatmaya. İfademi alıyor kayda geçilmemiş hikâyenin geçmiş zaman suretli celladı. Tenimde kalıyor kanımın içime akmamışlığı. Ey zahmin! Al cismimi aşka çarp, nasıl olsa tarumar kıyametlerin mecazında sere serpe yokluğa uzanan benim. Acı yalnızlığın gıyabında yaşanır mı, hüzünbaz duruşlar süpürülemezken alnımızdan? Aşk senden bir alıntıdır künyemde ve hangi anlamı yüklerlerse yüklesinler senden başka anlamı yok aşkın.

Gün arkasına sızarken sensizliğin oldu bittiye getirilen ilk hecesi, yosunlu kirpiklerime ağ atıyor iyot kokulu balıkçılar. Bela hükmü taşıyor çehremin uyumsuzluğundan azade gülüşün. Kısa kalıyorum seni uzun uzun soluklamalara. Dursun ve derin derin boğulsun aşk kendinde. Giderek sıklaşan bir acı tutunuyor diz kapaklarıma. Nefesime karışıyor iç kanamalı nikotin efkârı. Tek başınalığın nöbetçisi mi sancı zahmin? Kırık bir mihraptayım şimdi. Oturup seyrediyorum kallavi hüzünle dağılan kalbimi. Ebkem kasırgaların yanağında dövünen yağmurların gölgesinde mahmurluğuna sesleniyorum sesimin. Açılmıyor feryadımın suskunluğu. Bu puslu coğrafyayı güneşin ırgatları çocuklar taşıyor, nafile sonun hudutsuzluğu için. Yıkılırken tapınak sütunları yeryüzünün üstüne bir elem dolaşıyor dilime: Saten bir tendir ölüm doğarken giydiğimiz. Tanrım, neden babalar erken ölüyor ve neden herkes kendi cesedinden sorumlu bu şehirde?

Hayatla uzlaşamayan militan kederimden tanıyor suçlarım beni. Gecenin şafağında aşk üstü yakalanırken kalbim ayet olup iniyorsun benzimin senliliğine. Saçların karda yıkanırken soğuk ülkelerin ayazına yaslıyorsun ömrünü. Kibrit kutularına yığılan bungunsuz yangınların islenişini çekiyorum ciğerlerime. Sana şiir olmak için katlediyorum bütün şairlerin şah damar şiirlerini. Ne çok aynısın yüzümle. Bakma bana öyle zahmin! Avazımın benden çıktığı kadar susmak için harap denizlerin durulmasını bekliyorum. Pişman gemileri bekliyorum içimden gitmek için. Üstüne alınma notası felç şarkıların kristal kanamalarını. Çünkü üstü hep bende kalıyor zifiri hayallere müptela gidişlerin. Dar zamanlara rastlasada aşkın hayattan arta kalan anları, oyala gözlerini ne olur. Bir yanı doludizgin yaşamaksa da diğer yanı ertelenemez sondur gözlerine bakmanın. Ölebilecek kadar sensiz değilim daha.

Fikr-i delilikle yıkarken tuvâllere resmedilemeyen ürpertimi, toplu katliam merasimlerimde buluyorum can sürgünü bedenimi. Melekler solumdan atlıyor uçurumlara, tamamlamak için yokluğunun eksik harflerini. Iska geçebilseydi rüzgârım saçlarını belki intiharı fermanlardım benliğime. Belki çığlığımı düğümlerdim kirpiğinin en avuntusuz yerine. Bir masal bulup kaçabilir miyim kendimden sen uzağına? Aşkın çıplaklığına kaç yalan sığdırılabilir ki? Şımarık mevsimlerde biteviye kavrulsa da hicranım bendesiyim güle vuran sevdanın. Göğsüme dağ gibi yuvarlansa da fırtınalar aşkının ölmezi benim. Kıyamet alâmeti şimdi avuç içi sıcaklığının bu katran karası gecede beni terk edişi.

Ömür kaç nefeslik hayat eder aşk için? Sen imanın aşk yanısın zahmin

[...]

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
balcâ


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık