IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 19 Mart 2010, 18:29   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Dil Devrimi Nedir; Niçin Yapılmıştır?




Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslaşma sürecini bütünleyen Türk Devriminin ya da Atatürk devrimlerinin en önemli basamaklarından ilki cumhuriyetin kuruluşundan 4 yıl sonra yapılan imce (harf) devrimi, ikincisi de cumhuriyetin kuruluşundan 9 yıl sonra yapılan dil devrimidir. Dil devrimi kısaca, Türkçeyle düşünmeyi, Türkçenin bütün, bilim, sanat ve teknik kavramlarını karşılayacak yolda gelişmesini sağlayan eylemdir.

Dilbilimci Kamile İmer "Dil devrimini nedir?" sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Dili daha çok yerli ögelerin egemen olduğu bir kültür dili durumuna getirmek amacıyla yapılan ve devletin desteğini kazanmış olan ulus çapındaki dili geliştirme eylemine 'dil devrimi' adı verilmektedir. " (Dilde Değişme ve Gelişme Açısından Türk Dil Devrimi, TDK Yayınları, Ankara, 1976, s. 31 ve ötesi)

Dil devrimi, yine İmer'in belirttiği gibi, doğrudan dilin gelişmesiyle ilgilidir. Ancak dilde devrim yapılamayacağını öne sürerek, yıllarca devrimin karşısına dikilenler, dil devriminin salt sözcük türetme eylemi olduğunu söyleyerek, türetilen sözcükleri küçümsemişlerdir. Her kişi düşüncesini sözcükler arasında bağ kurarak oluşturduğu tümcelerle (cümlelerle) aktarır. Bu açıdan bakınca dil devrimi aynı zamanda düşüncenin yenileşmesidir.

İmer'in söylediği gibi, “Dil devriminin gerçekleşmesini sağlayan etkenler, aynı zamanda onun amaçlarını ortaya koymaktadır. Uluslaşma etkeni dili yabancı ögelerden arıtma amacını, öteki de kültür dili durumuna getirmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçların olumlu sonuçlar vermesi, ortaya çıkan ürünlerin toplumun malı olmasına bağlıdır. Devletin desteği olmaksızın dilde yapılan devrim, bireysel bir eylem olarak kalır, topluma mal olmaz. Dil devriminin hazırlık evresindeki çabalar, bunun en güzel örnekleridir. Türk dil devriminin hazırlık evresi olarak nitelendirebileceğimiz ve Tanzimat Fermanı’yla başlayan dönemdeki dili arıtma isteği toplumu kapsayamamıştır. Ancak Cumhuriyetten sonra, 1932 yılında devletin öncülüğünde Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kurulmasıyla dilde yapılan yenilikler, ulus çapında bir eylem olarak topluma mal olmaya başlamıştır.”



Dil Derneği


----------

DİL DEVRİMİ’NİN ÖNEMİ

“… Bir ülkenin yönetimini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç kuşkusuz dilini gözden geçirmek olurdu. Çünkü dil kusurlu ise, sözcükler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilemezse, görevler ve hizmetler gereği gibi yapılamaz. Görev ve hizmetin gerektiği şekilde yapılamadığı yerlerde âdet, kural ve kültür bozulur. Âdet, kural ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir !” KONFÜÇYUS.

Ulus olmanın başat koşulu birlikte yaşamak ve geleceği birlikte kurmak istencidir. Bu temel koşulun dışında dil, din, tarih, kültür ve yurt birliği de ulusal varlığı güçlendiren ögelerdir.

Konfüçyüs dili ulus olmakta en önemli etken olarak değerlendirmektedir. Gerçekten de tarih içinde dilini yitiren toplulukların yok olduklarını görürüz. Hazar Gölü’nden Çin Denizi’ne dek uzanan İç Asya’da Türkçe konuşan boyların kurduğu ilhanlıkların (imparatorlukların) egemenliği bu geniş alanda Türk Dili’nin de egemen olmasını sağladı. Öteki ulusların dilleri giderek unutuldu. Orta Asya kökenli bütün kavimlere Türk denmesinin nedeni budur. Ne yazık ki bu Türk boyları da bin yıllar boyunca dünyaya yayılmışlar, gittikleri yerlerde dil ve kültürlerini yitirerek, zamanla o topluluklar içinde erimişlerdir.

Anadolu’ya gelen Türk boyları için de aynı sonuç geçerliydi. Abbasoğulları döneminde iktidarlara yaklaşan Türkler Araplaştılar. Selçuklular dönemindeyse Farslaştılar, İranlı kimliğine büründüler. Karamanoğlu Mehmet Bey 1277’de Konya’yı aldığında sokaklarda bile herkesin Farsça konuştuğunu görünce ünlü fermanını yayımladı. Ancak on gün içinde Konya yeniden eski iyelerinin (sahiplerinin) eline geçti.

Osmanlının kuruluş döneminde dil Türkçedir. Beylik, ilhanlığa (imparatorluğa) dönüşürken güçlü bir çekim özeği (merkezi) oluşturdu. İslam coğrafyasından gelen din, bilim, sanat ve devlet adamlarının etkinliği arttı. Anadolu medreselerinde kutsal sayılan Arapça öğretiliyor, buralarda yetişenler bilgi ve becerilerini Arapçaya özenerek gösteriyorlardı. Böylece Türkçe konuşma anlayışı bozuldu. Öylesine ki Türkçe sözcüklerin yerine Arapça-Farsça sözcükler yerleştirmek aymazlığı, üstelik de sözümona bilim ve sanat adına Tanzimat’a dek sürdürülmüştür.

Daha sonralarıysa dil sorunu yüzünden büyük güçlüklerin yaşandığı görülmüş; Namık Kemal, Ali Süavi, Ziya Paşa, Ahmet Mithat ve Şemsettin Sami gibi yazarlar bu sorunun çözümüyle ilgili düşünceler öne sürmüşlerdir. Öte yandan, ulemanın, devlet adamlarının, divan edebiyatçılarının dili olan Osmanlıca Türk nüfusun % 5’ince bile anlaşılabilen bir dil olamamıştır. Mahkemelerde Türkçe sorgulamalar yapılır, kararlar Osmanlıca kalıplarla yazılırdı. İnsanlar ister istemez anlamadıkları bu ifadeleri kendi ifadeleri olarak benimsemek zorunda kalırlardı. Yargı, çok yakın dönemlere bu anlaşılmaz dili kullanmayı sürdürmüştür. Yurttaş, yüzüne karşı okunan kararı anlamaz ve başkalarına açıklatırdı. Bu sorun -çok az da olsa- bugün de sürmektedir.

Bu gelişmelere koşut olarak Anadolu kaynaklı Türk ögeler, 15. yüzyıl ortalarından sonra devlet yönetiminden ayıklanmaya başlandı. Bu süreçte Türkçe’nin de yok olması gerekirdi, olmadı. Anadolu’daki Türk egemenliği, her türlü baskı ve kırıma karşı Anadolu içlerinde sessiz ve derinden yaşamayı sürdürmüştür. Türklüğün bu yaşayışı Kurtuluş Savaşı’mızın da ana ögesini oluşturmuştur.

Türkler, önderin çevresinde kenetlenerek Kurtuluş Savaşı’nı kazandı. Önceleri de yaptığı gibi, temel ögesi Türk olan yeni bir devlet kurdu. Ancak bu devlet halkçı ve ulusalcı olacaktı. Bunu gerçekleştirmenin yolu da halk ve devlet arasındaki dil ayrılığına bir son vermekti. Halk, ümmet olmaktan çıkıp ulus olma bilincine ulaştırılmalıydı. Bir ulus yaratmanın öncelikli koşulu buydu. Bu nedenle Türk ulusal devriminin dayandığı ayaklardan biri dil devrimidir.

Dil devrimi, 1 Kasım 1928’de yasalaştırılan “ Yeni Türk İmceliği”yle (alfabesiyle) bir bütündür. İkisi birbirini tamamlar. Mustafa Kemal 1928 yılında (30 Ağustos utkusunun 6. yıldönümünde ) konuyu çok anlamlı bir biçimde açıklamıştır:

“… Söyleyebilirim ki bugün yeni Türk imceliğiyle cahilliğe karşı açtığımız savaşımın, yarın ulus için 26 Ağustos utkusundan daha yüksek ve geniş mutlu sonuçlar vereceğini kesinlikle görüyorum !..”

Görüldüğü gibi Türkçe yalnızca bir dil sorunu değil bir ulusal varlık sorunu olarak ele alınmıştır. Dil devrimi, Türk devrimlerinin en duyarlı alanlarından biridir. Bunu içindir ki 1928’de yazı devrimiyle başlayan süreç 1932’de dil devrimiyle, devrim-karşıdevrim gelgitleri içinde yaşanmış ve yaşanmaktadır.

1928’de Türk imceliği için oluşturulan kurulun adı “Dil Kurulu”dur. Bu kurul, Türk Dil Kurumu’nun kuruluşuna dek çalışmalarını sürdürmüştür. 26 Eylül 1932’de toplanan 1. Türk Dil Kurultayı’nda, günümüze dek sürecek olan dilde evrim ve devrim tartışıları da yapılmıştır. Bugün de inatla sürdürülen Türk-İslam sentezci görüşler, yaşayan Türkçe, “Dilde devrim olmaz!” savları dillendirilmiştir. Fuat Köprülü, o güne dek dilde düzeltme çabalarının sonuç vermediğini, bu eleştirilerin bilimsellik cilası altında bütün devrim hareketlerine karşı kullanıldığını belirterek evrimcilere karşı çıkmıştır.

Türk Dil Kurumu’nun Mustafa Kemal başkanlığındaki 17 Ekim 1932 günlü ilk toplantısında, Dil devriminin amaçları açıklandı. Bu amaçlar Dil devrimini Kemalist devrim içindeki yerini kuşku götürmez bir biçimde belirginleştirmektedir:

1- Türk dilini ulusal kültürümüzün eksiksiz bir anlatım aracı haline getirmek.

2- Türkçe’yi çağdaş uygarlığımızın önümüze koyduğu gereksinmeleri karşılayacak bir yetkinliğe erdirmek.

3- Bunun içi Türkçe’ye yabancı kalmış öğeleri yazı dilinden atmak. Halkçı bir yönetimin istediği biçimde halk ile aydınlar arasında nitelikçe iki dil varlığını ortadan kaldırmak.

4- Ana öğeleri Türkçe olan ulusal bir dil yaratmak…”

(Şerafettin Turan; Atatürk ve Ulusal Dil. 1998)



Türk Dil kurumu bir uzmanlar kurulu değildir. O dönemde dilbilimci denebilecek insan da yoktur. (Agop Dilaçar gibi dilcilerimiz önemli yapıtlarını TDK içinde vermişlerdir.) Bu nedenle TDK dili konuşan ve yazan her kesim ve düzeydeki yurttaşlara açıktır. “ Her Türk derneğe üye olabilir.”di. İlk kurultaya katılan 710 kişi doğal üyeydi. Kurultaydan önce yapılan çağrıda “Kadın–erkek her Türk yurttaşı Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin üyesidir. Kendisini kurultaya çağrılmış saymalıdır.” denilmişti.

Tümüyle bir imece anlayışıyla başlayan çalışmalar ürünlerini kısa sürede vermeye başladı. Derlenen 450 bin sözcükle 12 ciltlik Derleme Sözlüğü, kaynaklar ve örnekleriyle hazırlanan 8 ciltlik Tarama Sözlüğü Türk Dil Kurumu’nu tarihteki önemli yerine oturtmaya yeter. Bilim dallarındaki terimlere Türkçe karşılıkların verildiği terim sözlükleri çok önemli bir başka hizmettir. Türkçe’nin yapısının ve kurallarının bilimsellikle ortaya konması; bu kurallar çerçevesinde, yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar bulmak amacıyla yapılan sözcük türetme çalışmaları kurumun başarılı olduğu; başarılı olduğu kadar da ‘uydurukçuluk’ la suçlandığı, saldırıya uğradığı bir başka alandır.

Devrim karşıtları hiç olmazsa kullanılan Arapça-Farsça sözcüklerin korunmasını sağlamak amacıyla direnmişlerdir. Onlar için en azından Türkçede karşılığı olmayan Arapça–Farsça sözcükler yaşamalıydı. Böylelikle ulusal devrimin gelişmesi de engellenebilirdi. Kutsal metinleri ve tarihi de kullanarak dil devrimine saldırmalarının amacı budur. “Geçmişle bütün bağlarımız kopmuştur, dede torununu anlamıyor.” derken Osmanlıca konuşan, “Osmanlı münevveri” sayılan azınlıktır savundukları. Yoksa çoğunluğun böyle bir sorunu olmamıştır. Tersine, okumuşlarla okumamışlar arasındaki, devletle halk arasındaki dil ayrımı ortadan kaldırılmıştır.

Kırk yıl önce “Yaşayan Türkçe” söylemiyle özleştirmeye karşı amansızca savaşanlar, kendileri uyduruk tamlamalar yaparak özleştirmeyi gülünç duruma düşürmeye çalışanlar, özellikle yazılarını Arapça-Farsça sözcüklerle yazanlar bugün konuşmalarında ve yazılarında ortalama % 80 oranında öz Türkçe kullanmaktadırlar. Bu dil devriminin başarısıdır.

AÜ Türkçe Bölümü Başkanı Kemal Ateş, “Kullandığım sözcüklerin yarısı Türk Dil Kurumu’nca biçimlendirilmiştir.” diyor. ( Öğretmen Dünyası. Mayıs 2005 )

Osmanlıca içinde 10-15 bin sözcükle var olmaya çalışan Türkçe, halkın içinde yüzyıllardır yaşıyordu. Dil devrimi onu gün ışığına çıkardı, geliştirdi. Bugün Türkçe Sözlük’te 100 bin dolayında sözcük bulunmaktadır. Türlü diyelekleriyle (lehçeleriyle) birlikte Türkçenin sözcük sayısı 1 milyonun üzerindedir. Türkçe dünyada en çok konuşulan şimdilik beşinci dildir.

TDK’nin öncülük ettiği çalışmalarla dilimiz, özellikle doğu kökenli sözcüklerden büyük ölçüde arındırılmıştır. Buna karşın Batı’dan gelen sözcük ve terimlere her gün yenileri eklenmektedir. Özenti ve öykünmecilik çocuklarımızın ağzına düşmüştür. Batı’nın kültürel baskısı altında basın-yayın araçlarının, işyeri adları, büyük şirketlerin sunduğu hizmetler, dillerde dolaşan reklamlar, ürünlerin üzerindeki adlar yabancılaştırılmıştır. Yalnızca sömürgelik olan ülkelerde geçerli olan yabancı dille eğitimin bu olumsuzluklarda büyük payı vardır. Genelde Atatürkçü devrimin, özelde dil devriminin önünü kesen bu yabancılaşmaya karşı ulusça önlem alınmalıdır.

ABD’nin kültürel baskısı altında kalan Fransa yıllar önce dilini korumak için önlemler aldı. Fransız Dili’ni Arındırma Kurulu, Türk Dil Kurumu’na başvurarak “Fransızcayı yabancı sözcüklerden kurtarmak için, çok kısa sürede Türkçenin arındırılıp bir kültür dili olmasında hangi yollara başvurulduğu” konusunda bilgi aldı. Fransızcayı Arındırma Kurulu’nun ulaştığı sonuçlar Fransa tarafından bir devlet politikası yapıldı. Bu politikaya süreklilik kazandırıldı. Fransa ulusal devlet olmanın en önemli göstergelerinden olan dilini korudu. Öylesine katı önlemler aldı ki Fransa tek dil ve tek ulustur. Resmen başka bir dil ve etnik küme söz konusu bile edilemez. Nerde kaldı devlet okullarında öğretilmesi !

Türkçenin kısa sürede İngilizce’nin baskısından kurtulması sağlanabilir. İmce (harf) ve dil devrimini kısa bir sürede başarmış bir ulus için çözüm hiç de zor değildir.

Öncelikle Atatürk’ün vasiyetini çiğneyen 17 Ağustos 1983 günlü yasayı kaldırmak, Atatürk’ün kurduğu ve kalıtından pay verdiği TDK’yi eski durumuna getirmek zorunludur. Başta Atatürk’e ve vasiyetine saygının gereği budur. Sonra da yeni bir imeceyle Türkçe’yi özleştirerek geliştirmek işi, kaldığı yerden, sürdürülmelidir.

Türkçe’yi ulusalcı, bağımsızlıkçı bir anlayışla arındırmak ve geliştirmek zorunludur. Sorun Türk ulusunun varlığı ve birliği; devletin tekliği ve tümlüğü sorunudur.



Altan ARISOY

__________________
Rüzgarda savruk, Başına buyruk ~
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları tatlim sohbet Mobil Chat
Cevapla

Etiketler
devrimi, dil, nedir, nicin, yapilmistir, yapılmıştır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Benlik duygusu nedir insana nicin verilmistir? Lcia İslamiyet 0 18 Ocak 2015 16:39
ツ Kron (tam kaplama) Nedir ve Niçin Kullanılır? Lcia Ağız ve Diş Sağlığı 0 21 Kasım 2014 05:19
Amerikan Devrimi Nedir? Violent Sözlük 0 07 Mart 2014 22:30
Psikoterapi Nedir, Niçin Yapılır? Katherina Ruh Sağlığı 0 02 Ekim 2012 15:58