25 Ağustos 2010 Çarşamba, 12:28:41

Başlamadan soralım: Türkiye'nin "merkezi" var mı? Var, her zaman oldu ve dışarıdan-içeriden yapılan tüm baskılara müdahalelere rağmen "merkez" her zaman kendini korudu...
Peki bugün neler oluyor? Basınımızın bir bölümünde ısrarla iddia edildiği gibi "merkez mi" kayıyor, yoksa yüzyıllardır kendini koruyan, Cumhuriyet ile yeni bir ivme kazanan "merkez" özüne mi dönüyor?..
Sevgili dostlar, 1923 sonrası oluşmaya başlayan ve 1980'lere kadar "olgunluk" dönemine gelen, Özal ile tüketim toplumuna dönüşüp "merkezinde ilk çatlakları" olumlu-olumsuz anlamda yaşayan Türkiye'nin "merkezi" falan kaymıyor. Sarsılıyor, çatlıyor ama "özünden" kopmuyor. Yaşananlar, "değişimin" yarattığı bilinmezlik... Daha da önemlisi, birilerinin samimi, birilerinin de "stratejileri gereği" abartarak yaşadıklarını abartmaları sonucu kamuoyunun paniğe sevk edilmesi...
Bu noktada "Merkez kayıyor" diyenlere soruyorum:
1 - Türkiye, 1960-2007 arasında "gelir dağılımı" dünyanın en bozuk birkaç ülkesinden biriydi, bu mu "mükemmel" merkez!
2- Türkiye son 30 yılda "fakirin daha fakir, zenginin enflasyon sayesinde daha zengin olduğu bir dönem yaşadı", bu mu "istenen merkez"!
3- Türkiye 1984 sonrası, kendi topraklarındaki kirli savaşa 300 milyar dolar yatırıp, 30 milyar dolar komisyon verdi. Bu mu "kaymaması gereken merkez"!
4- Türkiye kendi vatandaşını tehdit olarak "tanımlarken", savunma endüstrisini başta İsrail olmak üzere "yaban ellere" teslim etti, bu mu "ideal merkez"!
Sevgili dostlar, daha yüzlerce madde yazarım ama gerek yok. Merkez falan kaymıyor, kayan "yerleşik menfaatler", kirli işbirlikleri, kurma kollu medyanın bir kısmı.
Sonuç: Rahat olun, eğer sizler "kurulu düzenin bir parçası değilseniz" ve "buradan nemalanmıyorsanız" kayan bir şey yok. Tekrar ediyorum; merkez kaymıyor ama artık hayatımızdan kayması gerekenler "kayıyor"!

Örgüt ile pazarlık iddiası komik, esas olan Amerika ile pazarlık nasıl başladı?
Örgüt ile devlet "pazarlık" ediyor diyenlere gülüyorum. Ya işi bilmiyorlar ya da halkla dalga geçiyorlar!
Sevgili dostlar, biraz geriye dönmek ve Öcalan'ı "teslim eden" Amerika'nın o zaman Ecevit'ten ne istediğini "sorun" demek istiyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın, "Rahmetli emperyalist güçler ile masaya oturdu" demek gibi bir niyetim yok, tam tersi "isteklere boyun eğmediği" için 2001 kriziyle "yok edildi"!
Şimdi dönelim ana meselemize... O dönemde ve sonrasında yaşanan "üçlü" koalisyon sürecinde; "Öcalan'ı teslim eden" irade, başta Ecevit ve sonrası "üçlü koalisyonun" diğer liderlerinden ne talep etti? Mesela "bölücübaşı", MHP'nin "en fazla milletvekili" ile başı çektiği "57. hükümet zamanında" neden asılmadı? Bu noktada da bir not düşeyim: 57. hükümet o dönem devleti yöneten "güç" olduğu için "yazıyorum", esas muhatap olunan Türk Devleti!
Sonuç: Anlayana çok şey yazdım. Mesut Yılmaz da, Devlet Bahçeli de hayattalar. O dönem devletin "tepesindeki" isimlerin şimdi bence konuşmaları gerekli, "örgüt liderini" teslim eden güçler ne istediler ve en önemlisi "ne vermedikleri" için 2001 "Derviş darbesiyle" yok edildiler. Bugün "pazarlık" arayanlara duyurulur; neyi, nerede, nasıl arayacağınızı bilmiyorsunuz!

Seninde ağzına sağlık Sayın Bulut..!