IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 29 Ekim 2011, 23:19   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Tercih Atlası




Bu yazıda amacım bir süredir kafamda dolaşan soruları yazıya dökebilmek. Bir yazarın da dediği gibi yazdıklarımın sonunda düşündüklerimden farklı bir şey çıkacağı ve hayal kırıklığı yaşayacağı endişesi de taşımaktayım.

(Mümkün olduğunca kesin ifadeler kullanmak istemiyorum. Çünkü her zaman bir yanılma payı vardır ve zaman ilerleyince fikirler değişebilir.)

Aslında yazacaklarımın tamamen bana ait cümlerlerden oluşmasını istiyordum ancak anlatmak istediklerim için iyi bir örnek olacak bu öykü geldi aklıma.

Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC’de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider.

Kemancı çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder.

Kemancı ilk bir dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider.

Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder.

En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar.

Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz.

Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell’in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston’da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı…


Galiba belli paradigmalarımız var ve bir şeyin iyi-kötü,güzel-çirkin,doğru-yanlış... vesaire olduğunu bunlara göre belirliyoruz.
Marka ya önem veriyoruz. Eğer bir yiyecek ambalajlıysa işte üstünde reklamını gördüğümüz veya bir arkadaşımızın kullandığı ya da hakkında iyi şeyler duyduğumuz bir marka varsa onu alma ihtimalimiz artıyor. Bir üniversitenin bu konuda bir araştırması vardı, "Gıda ürünleri satın almada ambalajın önemi"
Uzmanlar etiket okumayı öğrenmemiz gerektiğini vurguluyorlar, bazıları da ambalajlı ürünleri mümkün olduğunca tercih etmememizi. Ne diyordu bir yerde " Raf ömrü uzadıkça insan ömrü kısalır. "


Alışverişin diğer dallarından bahsetmeme gerek yok sanırım.
Sırf marka diye bir sürü para yatırıyoruz, oysa artık büyük markalar da üretimlerini Çin'de yaptırıyorlar, işçilik ucuz diye.
Çin dedim de aklıma bir haber geldi
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Kötü müdür acaba bütün Çin malları. O zaman benim dizüstü bilgisayarım da kötüdür, markası Toshiba ama "Made in China" yazıyor üstünde. Ve bana bilgisayardan anlayan biri aynı paraya daha iyi bir makinayı Hp den alabileceğimi söyledi ama ben en iyisi(!) bu marka diye bunu aldım.

Mesela bazıları her gün aynı köşe yazarlarını okur, doğru mudur onun her söylediği. Her yazısı mı okumaya değerdir.

Bir de şehircilik vardır memleketimizde. İşte Konyalı manyak olur, Yozgatlı yobaz olur, Trakyalı şen şakrak olur gibi. Tanışmalarda da sorulur "Nerelisiniz?". Bu soru biraz da konu açmak için sorulsa da genelde kafamızda bir şeyler oluşturur.
Bir kitapta şöyle yazıyordu "Bütün bu sınırları insan koydu, Tanrı'nın değil hiç biri. "

Bir şey in (ne güzel bir kelimedir "şey") aklımızdaki yerini zaman da etkiliyor sanırım. Mesela Che bir zamanlar anarşist iken şimdi bir idol bir devrimci. Kimine göre hala anarşist..

Bir zamanlar güzellik Allah vergisi kriterlere bağlı iken şimdi bakımlı insanlar güzel sayılıyor.

Biz düğünlerimizde insanlara sırf görev diye ihtiyacı olmayan hediyeler alıyoruz, Abd'de hiç çekinmeden davetiyeye "şunlara ihtiyacımız var bu mağazadadır oradan alın" yazabiliyorlar.

10 sayı tabanında 2 ikiyken, 2 sayı tabanında 10'a eşittir.

Evet her konuda bilgili olmak zor bir iştir. Ama antenler de açık olmalı galiba (Bunu en çok kendime söylüyorum.)
Elbette her konuda uzman olamayız ama bazı detaylar bize ipuçları verebilir, tabi yine kendi paradigmamıza göre. Okuyarak, düşünerek, düşleyerek ezber/kalıp paradigmalarımızı özgün/özgür paradigmalarla değiştirebilmek dileğiyle.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
atlası, tercih


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İslam 'Keşif Atlası' oluşturuluyor Ay Haber Arşivi 0 04 Ekim 2010 11:18