IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   Serbest Kürsü (https://www.ircforumlari.net/serbest-kursu/)
-   -   Hikaye Öykü (https://www.ircforumlari.net/serbest-kursu/888256-hikaye-oyku.html)

NurSima 11 Kasım 2020 13:09

Hikaye Öykü
 
Mum Alevi İle Oynayan Kedinin Öyküsü

bir mum yanıyordu bir evin bir odasında.
o evde bir de kedi vardı
geceler indiğinde kendi havasında
mum yanar, kedi de oynardı.

mumun yandığı gecelerden birinde
kedi oyunlarına daldı.
oyun arayan gözlerinde
mumun alevi yandı,
baktı,
mumun titrek alevinde
oyuna çağıran bir hava vardı.

oyunlarını büyüten kedi büyüdü
kendi türünde çocukçasına,
döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
geldi mumun yanına, oyuncakçasına.
bir baktı, bir daha, bir daha baktı
mumun alevinin dalgalanmasına
uzandı bir el attı.
bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı..
ilk kez gördüğü mumun yakmasına
inanmayacaktı.

kedi oyunlarında büyüyordu,
mum, üşüyordu yanmalarında.
zaman ikili yürüyordu
aralarında.
bir ayrışım görünüyordu
birinin yanmalarında
öbürünün oynamalarında.

kedi oyunlarında büyüyordu,
yitirerek gitgide oyunlarını.
mum küçülüyordu yanmalarında,
yitirerek gitgide yakmalarını.

oynarken büyüyen kedi yanacak,
aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
küçülen yaka-yaka aydınlatacak,
büyüyen yana yana anlayacaktı.

bir mum yanmasından
ve bir kedi oyunundan
kaldı sonunda
bir gecenin tam ortasında
bir evin bir odasında
göz-göze susan
iki insan.

mum yandı bitti.
kedi büyüdü gitti.
oyunlar karıştı gecelerde
suskun uykusuzluklara.

o iki insandan, sonunda
birinin anılarında kedi,
birinin dalmalarında mum
kaldı gitti.

nerede bir mum yansa şimdi
nerede oynasa bir kedi,
birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri…
bugün dün gibi oluyor,
dün bugün gibi.
mum ellerimi tırmalıyor,
belleğimi yakıyor kedinin elleri.

Özdemir Asaf

vioLeta 11 Kasım 2020 16:45

Cevap: Mum Alevi İle Oynayan Kedinin Öyküsü
 
Emeğine sağlık

Risque 11 Kasım 2020 18:15

Cevap: Mum Alevi İle Oynayan Kedinin Öyküsü
 
Emeğine sağlık Nur bizim yakup da çay bardağı ile oynuyor :hahah:

Everything 11 Kasım 2020 18:39

Cevap: Mum Alevi İle Oynayan Kedinin Öyküsü
 
Emeğine sağlık

NurSima 11 Kasım 2020 19:06

Cevap: Mum Alevi İle Oynayan Kedinin Öyküsü
 
Alıntı:

Risque Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042393982)
Emeğine sağlık Nur bizim yakup da çay bardağı ile oynuyor :hahah:

Kıyamam ona bardaklamı oynuyo (:

Risque 11 Kasım 2020 19:11

Cevap: Mum Alevi İle Oynayan Kedinin Öyküsü
 
Alıntı:

Nur` Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042393990)
Kıyamam ona bardaklamı oynuyo (:

havaya fırlatıyo oynuyo ne demek :hahah:

NurSima 12 Kasım 2020 00:35

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Gösterilmeyen Sevginin Pişmanlıgının Hikayesi

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti. Yanmanın nedeni akşam yedikleri değil, uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi. Bugün, 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti. Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı.
'Bitmeli!' dedi içinden. 'Hergün bu tatsız uyanış bitmeli!' Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, şimdi de bekletmemeliydi. İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gök yüzüne bakarak iç geçirdi; 'Bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor,onlar bile ağlıyor halimize...'
Artık Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü. Şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı.
Beşiktaş'a geçtiler. Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar. Genç kız, sevgilisinin bu durgunluğuna anlam verememişti. Nereden bilecekti ki bugün ayrılık çanlarının çalacağını...
Beşiktaş'a geldiklerinde bir cafe'de oturdular. Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine birşey söylemek istediğini. 'Bana bir şey mi söylemek istiyorsun?' diye sordu. Genç adam, gözlerini kaçırarak 'Evet.' dedi. Genç kız heyecanlanmıştı, biraz da sinirlenerek 'Söylesene, ne diye bekliyorsun?' dedi. Genç adam içini çektikten sonra 'Sence biz nereye kadar gideceğiz?' diye sordu. Genç kız, 'Bunu sorma gereğini niye duydun?' diye yanıt verdi. Genç adam söze başladı:
'Birkaç ay önce akşam 23.00'te sana telefon açıp senin için yazdığım şiiri okumak istemiştim. Sen bana 'Sırası mı şimdi canım yaa, işin gücün yok mu?' demiştin. Biliyor musun, o an nakavt olan bir boksör gibi hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu kapatmıştım. Daha sonra benden bu şiiri hiç istememiştin. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sende gelmiş, Meral'in 'Sen şanslısın, sevgilin sana bakar.' sözüne 'İşim yok da sana mı bakacağım, annen baksın.' demiştin. Hatırladın mı?
Genç kız, 'Biliyorsun, ben duygusallığı sevmiyorum. Hem hasta bakıcı gibi göründüğümü kimse söyleyemez.' diye yanıtladı. Genç adam güldü, 'Evet canım, haklısın. Zaten olmak istesen de, bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakıcı, hemşire falan olamazsın.'
Genç adam devam etti... 'Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj cektin? Hiç! Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin. Ama sen, seni seven insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine, kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah, her akşam, her gece, yani seni andığım her saat tatlı bir mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben akla kara gibiyiz.' Genç kız anlamamıştı, 'Yani ne istiyorsun benden, şair olmamı mı?'
Genç adam tekrar gülümsedi içinden. Dün geceki ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü. 'Hayır.' dedi, 'Şair olmanı istemiyorum. Olamazsın da... Biz ayrılmalıyız. Ayrılırsak, ikimiz için de en hayırlısı bu olacak.'
Genç kız şaşırmıştı, 'Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini sanıyordum.'
Genç adam iç çekerek 'Hayır canım, sen beni sevdiğini zannediyorsun. Eğer beni sevseydin, şimdi başka şeyler konuşurduk' dedi.
Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı mendili uzattı, genç kız gözyaşlarını silerek 'Sen bilirsin, umarım beni bir başkası için bırakmıyosundur...' dedi.
Genç adam 'Nasıl böyle birşey düşünürsün, senden başka kimse olmadı ve uzun zaman da olacağını sanmıyorum.' yanıtını verdi. Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları bu masada artık iki yabancıydı. Birkaç dakika sessizce oturdukdan sonra genç kız 'Tamam o zaman, sana mutluluklar dilerim.' diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu. Genç adam, 'İstersen arkadaş kalabiliriz.' dedi. Birbirlerine son kez sarıldılar.
Genç adam doğru yaptığına inanıyordu. Eve döndüğünde yürümekten bitap bir haldeydi. Odasına girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah erken kalkıp işe gidecekti, uyumalıydı. Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı. Sabah 7'de saatin ziline uyandı. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama vardı. Yorgun olduğu için duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla mesajı açtı, şunlar yazıyodu:

Sadece onları sevmeyi sevdim
Hepsini onlarsız yaşadımda
Bir seni sensiz yaşayamıyorum
Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyuorum
Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim
Ve seni severek öleceğim,elveda birtanem...

Genç adam şaşırmıştı. Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve üstelik sabahın beşinde yazmıştı. Heyecanla onu aradı, telefonu yabancı bir ses açtı. Genç adam 'Nalan'la görüşebilir miyim?' dedi. Ama karşıdaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de... Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu. Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini asmıştı...
Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının iki katını çekiyordu şimdi. Olduğu yere yığılıp kaldı...
Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede. Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyordu. Doktor yanıt verdi...
'Haaa, o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş. O günden sonra cep telefonunu hiç elinden bırakmamış. Devamlı birşeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim. O uyurken, gönderdiği numarayı aradım. Numara 3 ay önce iptal edilmiş. Gelen mesajlarda bir şiir var. Bu adam duygusal mı bilmem, ama benim anladığım kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş...'

Ece 12 Kasım 2020 00:47

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Herkesin buna benzer hikayeleri mutlaka vardir..
Huzunlu aci sonla biten

NurSima 12 Kasım 2020 00:51

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Alıntı:

Ece Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042394166)
Herkesin buna benzer hikayeleri mutlaka vardir..
Huzunlu aci sonla biten

Zanında sevdigine sımsıkı tutunmayıp sonradan pişmanlık ne kadar kötü birşey..

Risque 12 Kasım 2020 13:06

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Harika bir hikaye olmuş eline kalemine sağlık @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

NurSima 12 Kasım 2020 13:13

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Alıntı:

Risque Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042394324)
Harika bir hikaye olmuş eline kalemine sağlık @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Tşk ederimki (:

ASMAR 12 Kasım 2020 13:53

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
EMEĞİNE SAĞLIK ...

NurSima 12 Kasım 2020 15:30

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Alıntı:

ASMAR Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042394341)
EMEĞİNE SAĞLIK ...

Tşk ederim ki (((:

Risque 12 Kasım 2020 15:51

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Müsait Olduğunda Beni Sever misin Anne?

İçeri girer girmez neşeyle bağırdı:
-Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
– Görmüyor musun ? Telefonla konuşuyorum.
Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.
Her şey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda… Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.

…Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:
-Sana yardım edeyim mi ? dedi, en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı:
-Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten.

Yorgunluk nasıl bir şeydi ? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır :
-‘Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni..’
diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.

Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
—Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor.
—Uykuya dalayım da, gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.

Bu kelimeden nefret ediyordu.’Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken’….
—Anneciğim sen yorulma, diye…
—Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.

Hani siz yoruluyorsunuz ya…Eeee….Ben de oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.
Işıklar söndü birden.
Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.

—Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak
tavşan kafası yaptı.

”Bak deli tavşan” diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür
dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça
kanepeden aşağı sarktı.
Sonra ışıklar geldi.

Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.
Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini.
Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşçasına aralanan gözleriyle mırıldandı;
— İşin bitince beni sever misin anne? dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı…

NurSima 12 Kasım 2020 18:19

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] paylaşım için tşk ederim ne kadar anlamlı bir hikaye tabiki anlayana...

NurSima 13 Kasım 2020 21:23

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
TUZLU KAHVE

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Kıza bir partide rastlamıştı. Harika birşeydi. O gün peşinde koşan o kadar çok delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahveme koymak için".
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı...
Kahveye tuz!..
Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi.
Delikanlı anlattı:
"Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki".
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.
İçini bu kadar samimi döken, evini ailesini bu kadar özleyen bir adam evi, aileyi seven bir olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri. Ev duyusu olan biri.
Kız da konuşmaya başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu. Tatlı ve sıcak.
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine, içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü.
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu satırlarında:
"Sevgilim, bir tanem.
Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim. Tuzlu kahvede. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken "tuz" çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok. İşte gerçek. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da".
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.
Lafı açıldığında bir gün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl birşey?" diye soracak oldu.
Gözleri nemlendi kadının.
"Çok tatlı!.." dedi.

NurSima 14 Kasım 2020 13:20

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Kurabiye Hırsızı

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bir gece kadının biri bekliyordu havaalanında, Daha epeyce zaman vardı, uçağın kalkmasına.
Havaalanındaki dükkandan bir kitap ve bir paket kurabiye alıp, buldu kendisine oturacak bir yer.

Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki, yine de Yanında oturan adamın olabildiğince cüretkar bir şekilde Aralarında duran paketten birer birer kurabiye Aldığını gördü, ne kadar görmezden gelse de.

Bir taraftan kitabını okuyup, bir taraftan kurabiyesini yerken,
Gözü saatteydi, "kurabiye hırsızı"yavaş yavaş Tüketirken kurabiyelerini.
Kulağı saatin tik tak larındaydı ama yine de engelleyemiyordu tik tak lar sinirlenmesini.
Düşünüyordu kendi kendine, "Kibar bir insan olmasaydım, morartırdım şu adamın gözlerini!"

Her kurabiyeye uzandığında, adam da uzatıyordu elini.
Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca
"Bakalım şimdi ne yapacak?" dedi kendi kendine.
Adam, yüzünde asabi bir gülümsemeyle
Uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabiyeyi ikiye.
Yarısını kurabiyenin atarken ağzına, verdi diğer yarıyı kadına.

Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamın elinden ve
"Aman Allahım, ne cüretkar ve ne kaba bir adam,
Üstelik bir teşekkür bile etmiyor!"
Anımsamıyordu bu kadar sinirlendiğini hayatında,

Uçağının kalkacağı anons edilince bir iç çekti rahatlamayla.
Topladı eşyalarını ve yürüdü çıkış kapısına,
Dönüp bakmadı bile "kurabiye hırsızı" na.
Uçağa bindi ve oturdu rahat koltuğuna,
Sonra uzandı, bitmek üzere olan kitabına.

Çantasına elini uzatınca, gözleri açıldı şaşkınlıkla.
Duruyordu gözlerinin önünde bir paket kurabiye!
Çaresizlik içinde inledi, "Bunlar benim kurabiyelerimse eğer;
Ötekiler de onundu ve paylaştı benimle her bir kurabiyesini!"
Özür dilemek için çok geç kaldığını anladı üzüntüyle,
Kaba ve cüretkar olan,"kurabiye hırsızı"kendisiydi işte.

ASMAR 14 Kasım 2020 17:09

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Emeginize saglik ...

NurSima 15 Kasım 2020 18:10

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım?

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Adam yorgun argın eve döndüğünde,
5 yaşındaki çocuğunu kapının önünde beklerken buldu.

Çocuk babasına,
"Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun" diye sordu..

Zaten yorgun gelen adam,
"Bu senin işin değil" diye cevap verdi.

Bunun üzerine çocuk,
"Babacım lütfen, bilmek istiyorum" diye üsteledi.

Adam,
"İllâ da bilmek istiyorsan 20 lira" diye cevap verdi.

Bunun üzerine çocuk,
"Peki bana 10 milyon borç verir misin" diye sordu.

Adam iyice sinirlenip,
"Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat" dedi.

Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.
Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü.

"Belki de gerçekten lazımdı"...

Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı...
Yatağında olan çocuğa,
"Uyuyor musun" diye sordu.

Çocuk,
"Hayır" diye cevap verdi...

"Al bakalım, istediğin 10 lira.
Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm.
Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi..

Çocuk sevinçle haykırdı,
"Teşekkürler babacığım"...

Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı.
Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.
Bunu gören adam iyice sinirlenerek,

"Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun, diye bağırdı.

Çocuk,
"Param vardı ama yeterince yoktu " dedi
Ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı;

"İşte 20 lira... Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım?..."

Ece 16 Kasım 2020 01:27

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Hepsi farkli yerlere goturdu
Cok tesekkurler canim

NurSima 16 Kasım 2020 20:40

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Alıntı:

Ece Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042395563)
Hepsi farkli yerlere goturdu
Cok tesekkurler canim

rica bacım çok basit şeyler bile ne kadar üzüntü veriyor sevdiklerimizin kıymetini bilmemiz lazım

--IRCForumlari.NET ; Flood Engellendi -->-> Yeni yazılan mesaj 19:40 -->-> Daha önceki mesaj 19:38 --

HAYATA HEP GÜZEL BAKMAK


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Hastahanenin bir koğuşunda üç kötürüm bulunuyordu.Bunlardan
koğuşa ilk gelen pencerenin önüne,ikincisi ortaya,üçüncüsü ise kapı
kenarına yatırılmıştı.
Ortadaki hasta iyimser bir adam olduğu için,neşeli konuşmalarıy-
la ötekileri eğlendiriyor ve kederlerini azaltmaya çalışıyordu.
Soğuk bir kış gecesi,pencerenin yanındaki hasta öldü.Onu kaldırdık-
tan sonra ortadaki hastayı pencerenin önüne,kapının yanındakinide
ortaya yatırarak,boşalan yere yeni bir hasta getirdiler.
Pencerenin önüne alınan iyimser hasta,dışarıda gördüklerini anlatmaya
başladı.
Yol kenarındaki parkı,dev çınar ağaçlarını,cıvıldaşan kuşları
işlerine koşan insanları,neşeli çocukları ve karşı dağlardaki çiçek
dolu tarlaları uzun uzun anlatarak,çaresiz durumdaki arkadaşlarını
rahatlatıyordu.Adam kısa bir süre sonra,gelip geçenlere isimler tak-
maya başladı.Öteki hastalar,artık sabah işe gidenlerin,seyyar satıcı-
ların ve akşam vakti yorgun argın eve dönenlerin öykülerini dinleye
dinleye,onları gözleri önünde canlandırıyordu.
Kısa bir süre sonra hastahanenin ruha ağırlık veren havası dağıl-
mış ve türlü geçmek bilmeyen can sıkıcı saatleri tatlı öyküler doldur-
muştu.Bir gün ortadaki hastanın aklına bir fikir geldi.Eğer pencere-
nin önündeki hastaya birşey olursa oraya kendisi geçecek ve onun öy-
külerini dinlemektense,dışarıdaki renkli ve canlı yaşamı kendi göz-
leriyle görecekti.Bu düşünce günlerce kafasına yer etti.Yattığı yer-
den hep bunu düşünüyor ve çareler araştırıyordu.Sonunda onuda buldu
Pencerenin önündeki hastaya bazen kalp krizleri geliyordu.Adam bu
durumda komodinin üzerindeki ilacına güçlükle uzanıyor ve odada hasta
bakıcı olmadığından ilacı kendisi alıyordu.
Bir gece,pencere önündeki hastaya yine bir kriz geldiğinde,ortadaki
hasta büyük bir gayretle doğrularak onun ilacını devirevirdi.Şişe
yere düşmüş ve paramparça olmuştu.Ertesi sabah,pencerenin önündeki
hastayı ölü buldular.Ve onu kaldırdıktan sonra,ortada yatan hastayı
cam kenarına geçirdiler.Adam göreceği manzaranın heyecanıyla dışarıya
baktığında beyninden vurulmuşa döndü.!
Pencerenin bir kaç metre ötesinde,simsiyah bir duvardan başka
hiç birşey yoktu...

ASMAR 16 Kasım 2020 21:38

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
EMEĞİNE SAĞLIK ...

NurSima 18 Kasım 2020 20:09

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Yeni Bir Gün

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Japonya'da bir çocuk 10 yaşlarindayken bir trafik kazasi geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş.

Oysa çocuğun büyük bir ideali varmiş. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş.

Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya'nin ünlü bir Judo ustasına gidip yapilacak bir şeyin olup olmadığını sormuş..

Hoca: Getir çocuğu ..bir bakalim, demiş.

Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına.. Hoca çocuğu süzmüs ve: Tamam demiş.. Yarın eşyalarını getir, Çalışmalara basliyoruz.

Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve "bu hareketi çalış" demiş.



Çocuk bir hafta aynı hareketi çalısmış.. Sonra hocasınin yanına
gitmiş. Bu hareketi ögrendim baska hareket göstermeyecek misiniz?" diye
sormuş.

Hocanın cevabı: - Çalışmaya devam et olmuş...

2 ay,3 ay,6 ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş.. Çocuk bu bir
yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış.

Hocanın yanına tekrar gitmiş: Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum bana baska hareket
göstermeyecek misiniz?

- Sen aynı hareketi çalış oglum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz..

2 yıl ,3 yıl, 5 yıl derken çocuk judodaki 10. yılını doldurmuş.

Bir gün hocası yanına gelip. ..."Hazir ol ! " demiş.. "Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!"..

Delikanlı şok olmuş.. Hem sol kolu yok hem de judo da bildigi tek hareket var.

Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş; ama hocasına saygısından ses çıkarmamış.

Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmis. Derken.. ikinci ,üçüncü maç....çeyrek, yari final ve final...

Finalde Delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış. ....

Tam bir üstat, delikanlı dayanamayıp hocasının yanına kosmuş.. "Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele.. Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var.. Bu kadar bana yeter.. Bari çıkıp ta rezil olmayayım izin verin turnuvadan çekileyim.."

- Olmaz demiş hocası. Kendine güven, çık dövüş. Yenilirsen de namusunla yenil.

Çaresiz çıkmış müsabakaya. Maç baslamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve tak.! Yenmiş rakibini şampiyon olmuş. Kupayı aldiktan sonra hocasının yanına koşmuş:

-Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var.

Nasıl oldu da ben kazandım ?

-Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok.

Bu bir,

İkincisi de o hareketin tek bir karşi hareketi vardir. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir.!

Bunu anlatan kişi bir de şunu ekledi:

"İnsanlarin eksiklikleri bazen, aynı zamanda en güçlü tarafları olabilir: Ama yeter ki bu eksiklik kafalarinda olmasin..!!"

NurSima 21 Kasım 2020 20:13

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Arkadaş, son nefesine kadar arkadaşındır.

Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve şöyle dedi: 'Teğmenim fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?' Delirdin mi? der gibi baktı teğmen. 'Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile.. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın.' Asker ısrar etti ve teğmen "Peki " dedi.. "Git o zaman..." İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere taşınan arkadaşına döndü: 'Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez,demiştim. Bu zaten ölmüş. ' Değdi teğmenim. dedi asker.' 'Nasıl değdi? dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun? 'Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için.'Ve arkadaşının sözlerini hıçkırarak tekrarladı:'Jim!.. Geleceğini biliyordum!.. demişti arkadaşı... Geleceğini biliyordum..'

ASMAR 22 Kasım 2020 00:39

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Guzel bir paylasim Emegine Saglık @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Everything 22 Kasım 2020 00:44

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Beğendim mi Desem Begenmedim mi desem Karar veremedim Beğendim diyim Bari:gulucuk::gulucuk::gulucuk:

ASMAR 22 Kasım 2020 01:09

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Kusur Bazen Bizden Kaynaklanır


Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından korkuyormuş ve karısının işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş. Ona nasıl yaklaşması gerektiğinden emin değilmiş. Bu durumu konuşmak için aile doktorunu aramış; doktor adamın karısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş.
“Yapacağın şey şu, karından 40 adım ileride dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla”
O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam işlemi uygulamaya koymuş. 40 adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş “Hayatım bu akşam yemekte ne var?”
Cevap yok Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış “Hayatım bu akşam yemekte ne var?”
Gene cevap yok Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş “Hayatım bu akşam yemekte ne var?” Hala cevap yok
Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış
“Hayatım bu akşam yemekte ne var?” Gene cevap alamamış. Bu sefer karısına iyice yaklaşmış ve aynı soruyu tekrar sormuş “Hayatım bu akşam yemekte ne var?”
“Hayatım beşinci kez söylüyorum, tavuk”

NurSima 22 Kasım 2020 13:25

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Meğer adamda sorun varmış eşinde degil

ASMAR 22 Kasım 2020 15:24

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Alıntı:

Nur` Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042397611)
Meğer adamda sorun varmış eşinde degil

Evet o yuzden once kusuru kendinde aramali insan ...

--IRCForumlari.NET ; Flood Engellendi -->-> Yeni yazılan mesaj 15:24 -->-> Daha önceki mesaj 15:10 --

KURABİYE HIRSIZI
Bir gece kadının biri bekliyordu havaalanında, Daha epeyce zaman vardı, uçağın kalkmasına.
Havaalanındaki dükkandan bir kitap ve bir paket kurabiye alıp, buldu kendisine oturacak bir yer.
Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki, yine de Yanında oturan adamın olabildiğince cüretkar bir şekilde Aralarında duran paketten birer birer kurabiye Aldığını gördü, ne kadar görmezden gelse de.
Bir taraftan kitabını okuyup, bir taraftan kurabiyesini yerken,
Gözü saatteydi, "kurabiye hırsızı"yavaş yavaş Tüketirken kurabiyelerini.
Kulağı saatin tik tak larındaydı ama yine de engelleyemiyordu tik tak lar sinirlenmesini.
Düşünüyordu kendi kendine, "Kibar bir insan olmasaydım, morartırdım şu adamın gözlerini!"
Her kurabiyeye uzandığında, adam da uzatıyordu elini.
Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca
"Bakalım şimdi ne yapacak?" dedi kendi kendine.
Adam, yüzünde asabi bir gülümsemeyle
Uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabiyeyi ikiye.
Yarısını kurabiyenin atarken ağzına, verdi diğer yarıyı kadına.
Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamın elinden ve
"Aman Allahım, ne cüretkar ve ne kaba bir adam,
Üstelik bir teşekkür bile etmiyor!"
Anımsamıyordu bu kadar sinirlendiğini hayatında,
Uçağının kalkacağı anons edilince bir iç çekti rahatlamayla.
Topladı eşyalarını ve yürüdü çıkış kapısına,
Dönüp bakmadı bile "kurabiye hırsızı" na.
Uçağa bindi ve oturdu rahat koltuğuna,
Sonra uzandı, bitmek üzere olan kitabına.
Çantasına elini uzatınca, gözleri açıldı şaşkınlıkla.
Duruyordu gözlerinin önünde bir paket kurabiye!
Çaresizlik içinde inledi, "Bunlar benim kurabiyelerimse eğer;
Ötekiler de onundu ve paylaştı benimle her bir kurabiyesini!"
Özür dilemek için çok geç kaldığını anladı üzüntüyle,
Kaba ve cüretkar olan,"kurabiye hırsızı"kendisiydi işte.

NurSima 22 Kasım 2020 23:52

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Baba ile Oğul

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

60’lı yaşlarda baba 25-30 yaşlarda oğlu ile beraber bahçede oturuyorlardı ağaca bir kuş gelmiş dalda neşe ile oynuyor, baba oğluna sordu bu nedir? evladı cevapladı; kuş babanın gözü kuştaydı. Devamlı onu takip ediyordu ve tekrar oğluna sordu bu nedir? Oğlu sıkılgan bir şekilde kuş dedi babanın gözü yine kuştaydı ve tekrar oğluna sordu bu nedir? diye sordu oğlu ise hiddetli ve kızgın bir şekilde kuş o kuş baba anlamıyor musun? duymuyor musun?

kuş neden tekrar, tekrar soruyorsun bilmiyormuş gibi dalga mı geçiyorsun diyerek çıkıştı. Baba sanki böyle bir tepkiyi ondan beklercesine ve ona hayatının en büyük dersini vermek için ayağa kalktı az sonra elinde bir defter ile elinde tekrar balkona geldi oğlunun yanına oturdu sayfayı açtı ve okumasını istedi oğlu içinden okuyacakken babası sesli bir şekilde okumasını istedi ve notta şunlar yazıyordu

“Bugün oğlumla beraber parka gittik oğlum yürümeye ve konuşmaya başladı biz otururken bir kuş geldi oynuyordu oğlum sordu baba bu ne? kuş oğlum dedim az sonra tekrar sordu baba bu ne?

Kuş biraz sonra bir daha baba bu ne? kuş dedim defalarca, onlarca kez sordu ve ben her seferinde kuş dedim sevgiyle ve en sonunda oğlum bana bu kuş dedi. Seviyorum seni canım oğlum benim iyi ki geldin aramıza neşe kattın yuvamıza”

Oğlu bu notu okuduktan sonra gözleri doldu yutkundu ve şunları diyebildi: -Affet beni baba o sabrı ben gösteremedim özür dilerim canım babam seni çok seviyorum BABA…

ASMAR 23 Kasım 2020 00:06

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Emegine saglik cok guzel bi paylasim ...

ASMAR 04 Aralık 2020 19:49

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
1923 doğumlu Senegalli şair, yazar, yapımcı, yönetmen Ousmane Sembène 1997 yılında kraliçenin özel onur ödülüne layık görülür. Ödülünü almak için İngiltere’ye gider; törene katılır ve tarihe geçecek şu konuşmayı yapar ve ödülü almadan salonu terk eder:
“Sayın baylar ve bayanlar, konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim.
Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.
Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler.
İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.
Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.
İngilizler’in dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.
İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizler’in kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlâtlarımızı savaşçı yaptı.
Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.
Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımız’ı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler.
O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan etinin üzerine inşa ettiler.
Kendilerini temizlemek için sanatçılarına fikir adamlarına; sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini yaptırdılar. Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.
Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler.
Her gelen gemiden; kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı.
İlk gelenler zulüm ettiler, arkasından gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenler de aynı sistemle hâlâ işgale devam etmekteler.
Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz.
Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz.
“ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ İLAN EDİYOR VE DE AVRUPA’YI KOVUYORUZ…”
Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi reddediyoruz.
Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz.
Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz.
Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı… Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını… Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi… Ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi…
Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır.
Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur.
İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur.”



Alıntı...

NurSima 04 Aralık 2020 21:51

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Yılbaşı Hediyesi Hikayesi

Tam bir dolar seksen yedi senti vardı. O kadar, ne bir sent eksik, ne bir sent fazla!.. Bunun da altmış senti penniden ibaret ufaklıktı. Bu pennileri teker teker bakkal, kasap, manavla çekişe çekişe pazarlık ederek ve her defasında satıcıların cimrilik isnatları karşısında utancından kıpkırmızı kesilerek biriktirmişti. Della paraları üç defa saydı. Bir dolar seksen yedi sent, o kadar! Halbuki ertesi gün Yılbaşı'ydı.
Kendini odadaki partal divanın üzerine atıp hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka çare yoktu. Della da böyle yaptı.
Della'nın evi, haftada sekiz dolara tutulmuş mobilyalı bir apartman! Tasvire değer bir hali yok. Tam bir fakirhane!
Aşağıda antrede, içine tek bir zarf sığdırmaya imkan olmayan bir mektup kutusu ile ölümlü bir elin asla çaldıramayacağı bir zil vardı. Kapıda da "Mr. James Dillingham Young" ismini taşıyan bir kart asılı idi.
Mr. James Dillingham eve geldiği vakit size evvelce Della diye takdim ettiğimiz karısı kendisine "Jim" diye hitap eder, boynuna sarılarak onu bağrına basardı.
Gözyaşları dindikten sonra Della eline bir ponpon alarak yüzünü pudraladı. Pencerede durarak apartmanın o kasvetli arka avlusundaki bulut rengi bir parmaklık üzerinde yürüyen bulut rengi kediyi aptal aptal seyretti. Ertesi günü Yılbaşı'ydı. Jim'e bir hediye alabilecek yalnız bir dolar seksen yedi senti vardı. Bu pennileri aylardan beri birer birer biriktirmişti. Halbuki şimdi hiçbir işe yaramadıklarını görüyordu. Haftada yirmi dolara pek bir şey yapmaya imkan yoktu. Masraf umduğundan fazlaya çıkıyordu. Zaten her zaman öyle olur!.. Şimdi Jim'e hediye alacak yalnız bir dolar seksen yedi senti vardı. Sevgili Jim'ine güzel bir şey almak hususunda hülyalar kurarak bir çok mesut anlar yaşamıştı. Güzel, nadir, parlak bir şey, Jim'e ait olmak şerefi ile az çok mütenasip bir hediye.
Pencereden uzaklaşarak kendini aynanın önüne attı. Gözleri pırıl pırıl yanıyordu, ama yirmi saniye içinde rengi uçuvermişti. Saçlarını çözerek omuzlarının üzerine döktü.
James Dillingham Young Ailesi'nin iftihar ettikleri iki şeyleri vardı. Birisi Jim'in babasından intikal eden ve aslında büyük babasına ait olan altın saat, diğeri ise Della'nın saçları idi. Apartmanın hava deliğinin karşı tarafında Saba Melikesi otursaydı Della, kraliçenin mücevherlerini kıymetten düşürmek kastiyle, o güzel saçlarını pencereden dışarı sarkıtırdı. Hazreti Süleyman apartmanın kapıcısı olsa ve bütün servetini, elmaslarını, bodrumda bulundursaydı, Jim ihtiyarı kıskandırıp hasetle sakalını kaşıttırmak için önünden her geçişinde cebindeki saati çekip bakar gibi yaparak gösterirdi.
Della'nın saçları altın renkli bir çağlayan gibi parlayarak ve dalgalanarak dizlerine kadar döküldü ve bir elbise gibi vücudunu örttü. Bununla beraber Della, saçlarının uzun müddet böyle kalmasına müsaade etmedi. Sinirli ellerle hemen topladı. Bir aralık bir an için durdu. Tereddüt eder gibi oldu. Yerdeki kırmızı tüyleri dökük halıya bir iki damla gözyaşı aktı.
Della, gözlerinin yaşı kurumadan kahverengi ceketini kapıp aynı renkteki şapkasını başına geçirdiği gibi, eteklerini savurarak kapıdan fırladı. Merdivenleri inip sokağa çıktı.
"Mm. Sofronie. Her nevi saç levazımı" ibaresini taşıyan bir tabelanın önünde durdu. Bir hamlede kendini yukarıda buldu. İriyarı, süt beyaz, soğuk bir kadın olan Madam Sofronie'ye nefes nefese:
- Saçlarımı alır mısınız? diye sordu.
Madam:
- Saç alırım ama şapkanı çıkar da bir bakalım, cevabını verdi. Della altın renkli, çağlayana benzeyen saçlarını döküverdi.
Madam, saçları pişkin bir alıcı eli ile bir yokladıktan sonra.
- Yirmi dolar, dedi.
Della:
- Peki. Derhal, cevabını verdi.
Ondan sonraki iki saati pembe bir bulut üstünde uçar gibi sevinçle nasıl geçirdiğini bilmiyordu. Edebiyat bertaraf, Jim için istediği hediyeyi bulmak arzusu ile dükkanların altını üstüne getiriyordu.
Nihayet bulabildi. Hasseten Jim için yapılmış bir şey? Dükkan dükkan gezmiş, hiçbirinde buna benzer bir şey görmemişti. Platin bir saat zinciri. Kıymeti, fazla gösterişli süslerde değil, deseninin sadeliğinde ve kibarlığında idi.
Bütün iyi şeyler böyle olmalıdır. Zincir Jim'in o emsalsiz saatine layık derecede güzeldi. Della ilk nazarda kararını verdi. Zincir tıpkı Jim gibi idi. Gösterişsiz, fakat kıymetli. Kocasını da, zinciri de aynı şekilde tarif etmek mümkündü, yirmibir dolar verdi. Bu zinciri taktıktan sonra Jim artık, saatine nerede olsa bakabilir, daha doğrusu bakmaya heveslenebilirdi. Halbuki, şimdi o emsalsiz saate, bir kayışa asılı olduğundan hep gizleyerek bakıyordu.
Eve avdet ettikten sonra Della'nın sarhoşluğu biraz geçti. Aklı başına gelerek ihtiyatlı hareket etmeyi düşündü. Saç maşalarını çıkartarak hava gazını yaktı. Ve aşkla cömertliğin birleşmesinden doğan tahribatı tamire koyuldu. Sayın dostlar, burun kıvırıp geçmeyin. Bu her zaman muazzam bir iştir. Müthiş bir iş!.
Kırk dakika zarfında saçları mektep kaçağı bir çocuk kafası gibi kıvrım kıvrım olmuştu. Della aynadaki aksini tenkitçi bir nazarla uzun uzadıya dikkatle seyretti.
Kendi kendine:
- Jim bu halimi görüp de beni ilk bakışta öldürmezse iyi. Tiyatro kızlarına benzetecek ama ne yapayım. Bir dolar seksen yedi sentle ne alınabilirdi ki, dedi.
Yedi buçukta kahve pişirilmişti. Tava da sobanın arkasına yerleştirilerek ısıtılmış olan pirzolaları kızartmak üzere hazırlanmıştı.
Jim, hiç geç kalmazdı. Della zinciri avucuna alarak kapının yanındaki masanın başına oturdu. Kocasının, merdivenlerin ilk basamağındaki ayak seslerini duyunca bembeyaz oldu. Gündelik, en basit şeyleri için dua etmeyi adet etmişti.
- Büyük Allahım! Yalvarırım sana, ne olur, saçlarımı beğendir, diye mırıldandı.
Jim kapıyı açtı ve içeri girip arkasından kapadı. Zayıf ve pek ciddi bir hali vardı. Zavallı henüz yirmi iki yaşında, aile yükü taşıyordu. Yeni bir pardesüye ihtiyacı vardı, ellerinde eldiven yoktu.
Odaya koku almış bir av köpeği gibi etrafına kayıtsız bir halde bakınarak girdi. Gözleri Della'ya dikilmişti. Della bu dik nazarların manasını anlamayarak korktu. Bu nazarlar ne hayret, ne hiddet, ne dehşet, ne beğenmemezlik, yani genç kadının hazırlandığı hislerden hiçbirini ifade etmiyordu. Jim, yüzünde o garip ifade ile nazarlarını karısına dikmiş sadece bakıyordu.
Della masanın yanından kıvrılarak yaklaştı.
- Jim, şekerim ne olursun öyle bakma, diye yalvardı. Saçımı kesip sattım.Yılbaşı'nı
sana hediye almadan geçiremezdim, ölürdüm. Ne olacak yine büyür. Affediyorsun değil mi? Ne yapayım başka çarem yoktu. Saçlarım çabuk büyür. Unutalım bunu, haydi Jim, şekerim. Yeni yılın kutlu olsun de de barışalım. Ne güzel ne hoş bir hediye aldığımı tasavvur edemezsin, dedi.
Jim zihnini yoracak kadar düşünüp taşındığı halde bir türlü anlayamamış gibi yavaş yavaş:
- Saçını mı kestin, dedi.
Della:
- Kesip sattım. Bu halimi beğenmedin mi? Eskisi kadar sevmedin mi? Saçsız da yine aynı insan değil miyim, diye yalvardı.
Jim etrafına şaşkın şaşkın baktı. Nihayet aptallaşmış gibi:
- Saçımı kestim mi dedin, diye cevap verdi.
Della:
- Evet, kesip sattım diyorum, diye izah etti. Yavrucuğum bu akşam Yılbaşı! Beni mazur gör, affet. Senin uğruna gitti, deyip ciddi bir tatlılıkla:
- Saçlarımın tellerini saymak belki mümkündür ama sana olan sevgimi ölçmek imkansızdır. Şekerim, pirzolaları ateşe koyalım mı? diye sordu.
Jim, daldığı rüyadan uyanır gibi oldu. Della'cığını kollarına aldı, pardesünün cebinden bir paket çıkararak masanın üstüne attı.
- Dellacığım, aldanıyorsun. Saçını nasıl kesersen kes, hiç fark etmez. Sana olan sevgimde hiç değişiklik yapmaz. Paketi açarsan birdenbire neden afalladığımı anlarsın, dedi.
Della beyaz parmakları ile kağıdı yırtarak ipleri kopararak paketi açtı. Açmasıyle feryadı basması bir oldu.
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Paketten Della'nın Broodway'de bir vitrinde görüp uzun müddettir arzuladığı taraklar çıkmıştı. Kaplumbağa kabuğundan yapılmış elmas kenarlı o güzel taraklar işte önündeydi. Renkleri de saçlarına ne kadar uyuyordu. Pahalı olduklarını bildiğinden hiç ümide kapılmadan beğenmiş ve arzulamıştı. Hiç beklemediği olmuştu. Ama ne çare ki pek tamah ettiği bu canım tarakları süsleyecek lüleler gitmişti.
Della nihayet kendini toplayarak kocasının getirdiği hediyeleri bağrına bastı. Gülümseyerek kocasına baktı.
- Şekerim, saçım pek çabuk uzar, deyip tüyleri tutuşan bir kedi gibi yerinden fırlayarak:
- Ay unutuyordum, diye bağırdı.
Jim alınan güzel hediyeyi görmemişti. Della avucunu açarak sevinçle kocasına uzattı. Bu kıymetli, fakat donuk maden genç kadının ruhundaki ateşin aksi ile parlar gibi oldu.
- Şekerim, güzel değil mi? Bütün şehri altüst ettikten sonra bulabildim. Saatini ver bakalım nasıl yakışacak, dedi.
Jim, Della'nın dediğini yapacak yerde kendini sedire attı. Ellerini başının arkasına koyarak gülmeye başladı.
- Della sevgilim, hediyelerimizi bir kenara koyup bir müddet saklayalım. Bugünkü halimize uygun değil. Biraz fazla. Tarakları almak için saati sattım. Pirzolaları koy bakalım ateşe, dedi.0

NurSima 05 Aralık 2020 12:59

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Gazi Askerin Hikayesi

Askerliğini bitirmiş olan genç askerliğini yaptığı şehirden ailesini aradı:
-Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.
-Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz, diye cevapladılar.Oğulları,
-Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti.
-Arkadaşım savaşta ağır yaralandı.Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti.Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.
-Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.
-Hayır. Anne,baba,onun bizimle yaşamasını istiyorum.
-Oğlum,dedi babası,bizden ne istediğini bilmiyorsun.Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur.Bizim kendi hayatımız var,bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz.Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin.O kendi başının çaresine bakacaktır.Oğlu o anda telefonu kapattı.Ailesi ondan bir süre haber alamadı.Ama birkaç gün sonra,polisten bir telefon geldi.Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler.Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu.
Üzüntü dolu anne-baba oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler.Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler:
Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı.

NurSima 10 Aralık 2020 00:45

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
'' aşkın gözü değil kendisi kördür''

Her insan rüştünü ispatladığı andan itibaren anne ve babalarından sonra sevebilecekleri ideallerine ve düşüncelerine yakın aşk kokan hislerine sahip çıkan özel insanı aramaya başlar...

Kendi hayalinde canlandırdığı esvabın ölçülerindeki bir insanla nar-ı aşkın yangınında karşılaşır... Küçük bir kıvılcımla başlayan bu yangına farkında olmadan sürekli odun taşır.

Sonrasın da bu aşka körükle gidenin sadece kendisi olduğunu görür.

Devamın da kusur peşinde koşturan bir yürek kalır; ve ateşin ortasında kalan bir yalnızlık…

Böyle bir durumla karşılaşan dostlarım bildik bir cümleyi dillerine pelesenk ederler ''aşkın gözü kördür''...

İşte o vakit hafiften bir zılgıt çekip hadi oradan, Aşk bu kadar ucuz değildir…

Ha bire tosladığınız saçma sapan bahaneleri aşk makamına çıkardınız..

Yangında tek kaldığınızı görünce mi aklınız başınıza geldi…

Aşkın gözü sen fark edinceye kadar kör değildi, sen yalnız kalınca mı körlüğü fark ettin? Aşk sevenin, sevdiğinde kusur görmediği için doğuştan kördür...

Gerçek aşk zaten kördür.

Sen zaten körsen göremezsin ki…

Mecnuna bir gün sorarlar: Leyla için çöllere düşmeye ne gerek var Mecnun? Aslında Leyla hiçde senin anlattığın kadar güzel değil..

Mecnunun cevabı ise sen birde Leylaya benim gözlerimle bak olur..

Gerçekten seven insan sevdiğinin hiç bir noksanını hiç bir kusurunu görmez...

Bütün masallarda, Rumi gibi şairlerimizin yazdığı yüzlerce dizelerde, Mecnunu çöllere attığı, Züleyhanın her şeyden vazgeçirdiği bu yollar aslında Tek Olan, Merhametlilerin Merhametlisi Güzel olan Allah'a aittir..

Ne mutlu bunu anlayarak bu dünyadan göçene..

Hz. Hasan'a zehiri getirdiklerine söylediği gibi.. Bu zehir benime Allah'ın arasında bir anlaşmadır ki benim için o bir şerbettir...

NurSima 18 Aralık 2020 00:38

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Bir Eşi Olmalı İnsanın Bir eşi olmalı insanın: Bakarken yüreğinin kabardığı, gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı… Âşık olduğu bir eşi olmalı! Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp, şükürler etmeli Yaradan’a. Koklamalı saçlarını uyuyan eşine şefkatle bakıp, usulca dokunmalı yüzüne,

Bir eşi olmalı insanın: Varlığını hissedebilmek için parmakları titremeli, incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü. Kramplar girmeli midesine, onsuzluk aklına geldikçe! Bir eşi olmalı insanın: Rüzgâr onun kokusunu getirmeli, yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi.

Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine. Bir eşi olmalı insanın: Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini, tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu… Güven duymalı, her şeyiyle. Başını göğsüne koyup, huzurla uyuyabilmeli, tüm düşüncelerinden arınmış olarak.

Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı… Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da… Bir eşi olmalı insanın: Sabah yolcularken işine, içi acımalı, daha yollarken özlemeye başlamalı. ‘Seni şimdiden özledim.’ Bir eşi olmalı insanın: Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı. Aşkla karşılamalı, hasretle sarılmalı boynuna, özlemle koklayıp öpmeli, yıllarca uzak kalmışçasına! Hayır Dinlensin diyedir gözlerimiz

Bu önümüzde açılıp giden manzara; Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir, Ve tanrılar boşluktan bıkınca. Ellerimize malum olur nedense Suların rengi balıklarıyla, çiçekleriyle, Düşünmenin huzuru ayan olur; Soğuğun sessizliği hakeza. Yuvarlanan yıldızlar içinde saçlarımız, Boylarımız büyür usul usul; Duyulmasın diye gürültüler uykularda Yağmurlar yağar geceleri.

NurSima 20 Aralık 2020 19:11

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Oduncu ile Yılan Hikayesi

Zamanın birinde bir oduncu, ormanda odun keserken, çalıların arasında bir yılan görmüş. Elindeki baltayı kaldırıp yılanı ikiye bölmek üzereyken, yılanla göz göze gelmişler. Yılan öylesine mahzun bakıyormuş ki oduncunun gözlerine, oduncu acımış yılanın haline, öldürmeye kıyamamış. Baltayı ağır ağır yere bırakırken: “Şimdi bunun yavruları filan vardır” diye düşünmüş. ” Onları anasız bırakmak olmaz” Oduncunun karşısındaki yılan, meğer yılanların kralıymış.

Oduncunun tavrından o kadar etkilenmiş ki, ödüllendirmeye karar vermiş: “Ey insanoğlu”, demiş, “genelde senin türünle aramız iyi değildir. Ama sen farklısın. Sevmediklerine de merhamet gösterebiliyorsun.

Bu yüzden seni ödüllendirmeye karar verdim.” “Ne ödülü?” diye şaşmış oduncu. “Büyücek filansın, ama altı üstü bir yılansın, beni nasıl ödüllendirebilirsin ki?” “Hele azıcık bekle.” Demiş yılan, oduncunun yeni fark ettiği kör bir kuyuya dalmış.

Biraz sonra da ağzında bir altınla geri dönmüş. Ağzında taşıdığı altını oduncunun önüne bırakmış: Al bu senin “demiş.” Bundan böyle ne zaman paraya ihtiyacın olursa kuyunun başına gel,

“Ben dostun oduncu, hadi çık ortaya, ver altınımı” Diye seslen. Ben de her defasında sana bir altın lira vereyim” Oduncu şaşırmakla birlikte,

“Vardır bir hikmeti “Diyerek altını almış. Hemen şehre inip altınını kuyumcuda bozdurmuş. Yiyecek içecek almış. Bu sayede oduncunun evi bolluk yüzü görmüş.

Ama sırrını, ailesi dahil, hiç kimseye açmamış. Yılanla arasındaki sırrı saklamış. Ne zaman dara düşse ormana gidiyor, kuyunun başına geçiyor, yılana sesleniyor ve altınını alıyormuş.

Gel zaman, git zaman, günün birinde oduncu hastalanmış. Aylarca kuyunun başına gidememiş. Bu yüzden evinde yokluk yoksulluk başlamış. Yoksulluk dayanılmaz olunca, oğlunu yanına çağırmış oduncu.

Sırrını açmış sonra demiş ki: “Ormandaki kör kuyunun başına git oğlum olduğunu söyle.

Yılanın getireceği altını alıp kuyumculara bozdur ve o parayla erzak al” Oduncunun oğlu duyduklarına pek inanamamakla birlikte, babasının hatırı kırılmasın diye kuyunun başına gitmiş.

Yılanı çağırmış yılan bir süre sonra ortaya çıkmış. Ağzında taşıdığı altını delikanlının ayaklarının altına bırakmış. Delikanlı babasının anlattıklarının gerçek olduğunu görünce, büyük bir hırsa kapılmış.

“Kim bilir o kuyunun içinde ne çok altın var diye geçirmiş içinden. Hepsine aynı anda ve çabalamadan sahip olma kararıyla yılanı öldürmeyi tasarlamış.

Baltayı indirmiş. Fakat yılan daha atik davranıp canını kurtarmış. Ne var ki balta kuyruğuna gelmiş, kuyruğu kopmuş. Yılan can havliyle dönüp çocuğu ısırmış. Çocuk zehirlenip oracıkta ölmüş.

Saatler geçip de çocuk eve dönmeyince evdekileri bir telaştır almış. Oduncu, hasta yatağından, oğlunu ormanda aramalarını söylemiş. Delikanlının cesedini kör kuyunun başında bulmuşlar.

Hiç kimse ne olduğunu anlayamamış. Ağlaya sızlaya defnetmişler.

Gel zaman, git zaman, oduncu iyileşmiş. İyileşir iyileşmez de ormanın yolunu tutmuş. Kör kuyunun başına geçip seslenmiş yılana: “Ben dostun oduncu, hadi çık ortaya, ver altınımı”

Yılan uzun süre oduncuyu beklettikten sonra, ortaya çıkmış. Oduncu bakmış ki yılanın kuyruğu yok, merakla sormuş: “Kuyruğuna ne oldu?” Yılan her şeyi anlatmış.

Oduncu: “Oğlum hırsına yenilerek büyük bir hata yaptı, ama hatasını da hayatıyla ödedi.

Biz eski dostuz, dostluğumuzu devam ettirelim.” Yılan “Çok isterim ama bu artık imkânsız” demiş oduncuya. “Sende bu evlat acısı, bende bu kuyruk acısı varken, biz tekrar dost olamayız.“

NurSima 21 Aralık 2020 19:03

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
Sevdiklerini İhmal Eden Adam İbretlik Hikaye

Adam, telaşlı, öfkeli bir hâlde eşine bağırıp çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti.

Babalarının öfkesini görünce korkuyla birer koltukta sessizce oturup kalmışlardı. Adam, çocuklara, eşinin üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu:

”Söyledim değil mi, söyledim. Bugün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim.” Kahverengi gömlekle gidiversen ne olurmuş.

Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun?

Aceleyle mavi gömleği ütüleyen eşi, “Tamam, bitti işte,” deyince adam gömleği hışımla aldı ve “Bitti, tabii bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar,” dedi dinmek bilmeyen öfkesiyle.

Kadın, çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra yine eşini sakinleştirmeye çabaladı. “Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.”

“Anlamıyor ki, anlamıyor ki, Bugün sunumu ben yapacağım. Herkesten önce gitmeliyim ki gelecek önemli konuklara, ‘Hoş geldin,” demeliyim..

Adam daha bir sürü söz söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı. Kadın, direksiyon başında da öfke saçan eşinin hâlinden endişelendi ve ‘Bir kaza yapmasa bari,’ diye düşündü.

Eşi uzaklaşınca çocuklarının yanına giderek, onlara sarılıp rahatlatmaya çalıştı: “Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim.”

Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı.

Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi. Biraz sonra çocuklarına seslendi: “Kahvaltınız hazır!”

Çocuklar kahvaltıya otururken radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla radyonun sesini biraz daha açtı.

Radyoda zincirleme bir kaza haberi vardı. “Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız, demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı.

Spikerin bahsettiği kaza’ yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı. Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikâyet etmesi, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi.

“Geç kaldım diye acele edip, acaba o da…” Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı,

“Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın, tamam mı?”

Çocukları uslu, söz dinler olduğu hâlde, onları çok kısa süreli de olsa evde yalnız bırakmak zorunda kalsa tekrar tekrar tembihte bulunurdu.

Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı.

Gözyaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı.

Oysa her zaman böyle öfkeli değildi. ‘Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mi kalacak akıllarında?’ diye düşündü.

Kapıdan çıkarken çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları gizlenemeyecek hâldeydi.

Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı. Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına bakıp, “Haberleri mi dinledin?” diye sordu.

Eşi, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam eşine sıkıca sarıldı ve sonra da yanaklarından süzülen gözyaşlarını sildi. Kadın zorlukla sordu “Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?”

“Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim.”

O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu.

Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.

“Ben bugün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç! Ne yapalım, ben de geri döndüm.”

Jkl 21 Aralık 2020 19:46

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
BAZEN CÜMLELER SUYA DÜŞEN YAĞMUR TANELERİ GİBİDİRLER..

MELODİSİ KULAĞA HOŞ GELİR AMA AVUCUNDA TUMAZSIN ONLARI.
SUYA DÜŞME ARZULARI ,AVUNDA Kİ SICAKLIĞI HİSSETME DUYGUSUNA AĞIR BASAR.

AŞK TA BÖYLEDİR !

ELE AVUCA SIĞMAZ . BİR BAŞKA BAHARI ASLA KABULLENMEZ.
YASTIK TEK AMA ; KOKUSU ÇİFT TİR.
SEVGİLİNİN YÜREĞİ , İSTENEN TEK ŞEYDİR..

EMEĞİNE SAĞLIK NurSima payşalımlar için..

NurSima 24 Aralık 2020 19:22

Cevap: Hikaye Öykü Şiirler
 
İblisin Hazreti Adem ve Hazreti Havva’ya Çirkin Tuzağı

İblis cennetten kovulduktan sonra kafaya taktı gece demez, gündüz demez Adem’e ne hile yapacağını düşünürdü. Bir gün birde baktı cennetin kapısında tavusla yılan çıkmaktalar. Hemen saldı zehrin. Yılanda kendini zehir kendinde, bana bir şey olmaz sana dursun. Cennetten çıkan tavus ve yılanı gören iblis hemen usulca sokuluverdi yanlarına. Onlara şöyle dedi:
-Siz cennetten kovulacaksınız Adem’de kovulacak, eğer ki beni cennette girdirirseniz ben ona kolayını öğretirim. Sizde Adem de cennetten kovulmazsınız diye yemin etti.

Tavusla yılan birleşip istişare ettiler. En son tavus vardı iblisin yanına ve şöyle dedi:

-Söylediklerine inanırız ama seni içeri nasıl sokacağız, düşündük taşındık onu bilemedik. Nasıl gizleriz de sokarız seni cennetten içeri. Bu cevap karşısında hemen sihir yaptı iblis. Bir sihirle mücevhere dönüştüğünü gören tavus kuşu inci tanesini ağzına aldı. Böylelikle iblis tavusun ağzında cennete girdi.

Peki iblis cennette girerde rahat durur mu. İblisin vazifesi iblislik yapmak. Tavus tuttu onu Havva‘ya getirdi. İblis hemen başka bir sihirle inci tanesinden bir insan suretine geçmişti. Hemen geçi vermişti Havva’nın karşısına ve ona şöyle dedi:

-Ey Havva eğer ki bu ağaçtan yemezseniz cennetten kovulacaksınız. Yasaktır dedi Havva. İblis bu durmadı, dürttü yine. Yemezseniz kovulacaksınız. Sende Adem’de cennetten kovulacaksınız. Nihayet Havva’yı kandırmayı başardı ve Havva o ağaçtan yedi. Sonra vardı Adem’in yanına. Ey Adem ben o yasaklı ağaçtan yedim dedi. Eyvah dedi Adem. Eyvah ki ne eyvah! Birden bir üzüntüye gark oldu Adem. Havva cennetten kovulacak bende ondan uzak kalacağım diye hayıflanırdı.

Havva’dan ayrı kalmayı kabul ettiremedi yüreğine. Onu yalnız koymamak, ondan ayrı düşmemek için oda vardı oda yedi yasaklı ağaçtan. Tavus iblisin dediklerine bir bir inanmadı ama o cennette daima kalmanın, hiç kovulmamanın hesabını kitabını yaparken iblis, iblisliğini yapmıştı çoktan. Havva ve Adem tavusun ağzında bir inci tanesi olarak cennette soktuğu iblis yüzünden cennetten kovuldular.

Ona eşlik eden yılanda onun yüzünden kovuldu cennetten. Böylece tavus, Adem, Havva, yılan hepsi cennetten kovulup, işte iki kapılı hana geldiler. Dostu düşmanı hepsini kandırdı işte o tavus. Güzel tüyleri rengarenk tüyleri hatırına gören kandı. O da önlerine düştü hepsini cennetten kovdurdu. Kim ki onun renkli tüylerine kandı, ağzında taşıdığı iblis oldu. Tavus işte böyle bir kuştur. Ondurur ha ondurur gafil, koşturur ha koşturur peşinden.

Ya o ağaç neydi bilir misiniz? Yasak ağaç. Havva ile Adem‘in yasak halde olduğu yedikleri ağaç. Buğdaydır o buğday. Peki nedir bu buğday. Bu buğday dünyalıktır, nefsin istediyse odur dünyayı ister. Buğday peşinde koşan tavusun peşinden ayrılmasın.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 17:06.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk