IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 10 Aralık 2010, 10:36   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Köprü / Mektup




“Bazen bir vücudu sarıyorum,
Banıp parmağımı tadına bakıp,
Gözümü sevmeye karartıp,
Yapamıyorum... ”




Bir bedende bir ruhun gizli olduğuna inandığımda sen kilometrelerce uzaklardan yüreğini avucuma koymuştun. Bir insanın bir insana aradaki yollara rağmen bu denli yakın olabileceğini kimse bilmiyordu bizden başka. Gerçi bizde pek farkında değildik yakınlığın, malum o zamanlarda biz uzaklıkları metrelerle,yollarla ölçüyorduk. Küçüçük detaylarımızla aslında nasıl uzaklaştığımızı göremiyorduk, parke taşlarından oluşmamıştı bizim uzaklıklarımız; birbirimizi düşman sandığımız anlardaki kızgınlıklarımızı,kırgınlıklarımızı döşeyerek oluşmuştu.



Şimdi sen; bambaşka güneşlerin doğduğu bir ülkedesin, nüfus kağıdına aldanma aynı ülkenin vatandaşı değiliz. Sen gökyüzüne ve yıldızlara da kanma aynı gibi gözüksede başımızı kaldırdığımızda baktığımız manzara öyle değil senin yıldızların biraz daha parlak, senin güneşlerin va;, benimse ufuk çizgisiyle aşk yaşamaya çalışan tembel bir güneşim var. Yine de aynı gözüküyorlar işte büyükannemin dediği gibi tanrının işine karışılmaz de sende, aldanma.



Biz seninle bir aşk yaşamadık. Hepsi bir köprüyle başladı. İki firma gibi anlaştı sözlerimiz bir köprü yapımı için. Her şey basitti sen kendi topraklarından başladın taşları döşemeye ben kendi bölgemden ortada buluşacaktık aklımızca aradaki uzaklığı aşacaktık. Vizyonu ve misyonu güzel bir anlaşmaydı başta. Sonra ortaya geldiğimizde son taştan çocukça bir kavga çıkartıp kızdık... Son taş senin hakkındı işte ama ben dayanamayıp huysuzluk yapmıştım yine. Kızdık... Aramıza hiç bilmediğimiz duyguları soktuk; nefret,kin,saldırganlık... Biz kavga ederken köprünün altından çok zamanlar aktı.Başladık kendi taraflarımızdan köprüyü yağmalamaya her bir taşı geri sökmeye, döşerken harcadığımız emeğin neredeyse iki katı bir emekle söktük,daha çok uğraştık yıkmaya. Ve ben döndüm kendi topraklarıma sen karşı kıyıda elinde taşla birbirimize bakakaldık... İçim acıdı, arada hırçınca akan bir zaman kaldı... Döndük kendi topraklarımıza yüzümüzü. Sırtsırta kaldık, düelloya tutuşan iki düşman gibi, kimin daha önce silahını çekeceğiyle doğru orantılıydı bu yükü kimin taşıyacağı, en azından öyle sanmıştık sırtlarımızı döndüğümüzde. Biraz yürüdükten sonra ben döndüm yüzümü senin sırtın dönüktü halen ilk ben vurursam kazanırım sandım *- o zamanlar kazanmayı marifet sanan bir yanım vardı,büyümemiştim.- Ateş ettim canının yanacağı geçmezdi hiç aklımdan sadece ben kazanacaktım sana bir sonuç yüklememiştim çocuk aklımla, sonra sen kanadın **sırtından toprağına usul usul kan aktı,toprağa karıştı. Ben elimde silah öylece.. Sonra hemen sırtımı döndüm eğer kim vurduya gitmeye niyetin yoksa dönüp baktığında benim yaptığımı anlama diye ama ikimizden başka kimse yoktu o zamanlar bu topraklarda. Sen sessizce yürümeye devam ettin.. Ben başımı eğdim önüme,yürüdüm... Birden bir acı hissettim göğüs kafesimin içinde tam olarak neredeydim ne zamandı hatırlamıyorum sen beni gafil avlamıştın beni içimden biryerlerden vurmuştun nasıl yapmıştın bunu hiç bir zaman anlamadım, benden kan akmamıştı ama canım öyle yanmıştı ki sanki kesselerdi kolumu bacağımı vız gelirdi acısı. Mesela ben o zaman öğrendim acının fizyolojik bir kavram olmadığını. Sonra uzun yollar yürüdük kilometrelerle ölçülen cinsten,araya ay,yıl,gün giren yollardan yürüdük. Sonra birgün ben bir ağaç gördüm,Sen bir çiçek. Aldandık... Birbirimize hırsımızla ben her gördüğüm ağaçtan sinsice intikam aldım baltaladım,yağmaladım. Sen beni gördükçe kinlenip kopardın her gördüğün çiçeği. Kendi topraklarımızdaki her canlıya hükmümüz geçti de ne ben sana hükmümü geçirebildim,ne sen bana... Hangi ağaca gülümsesem seni hatırlayıp öldürmek istedim paramparça olsun dağılsın istedim karşımda güçsüz kalsın istedim... Tüm topraklarda sadece sen ve ben kalalım istedim,başka can olmasın istedim,onların kuralları,tabuları olmasın özümle özün tanışsın istedim... Yapamadım.

Ve bu hırsla daha çok aldandım,daha çok dağıttım. İçimdeki Sen’i öldürmek adına öyle şeyler yaptım ki beynin dururdu bilseydin.

Sen o topraklarında neler yaptın ben hiç bilmedim. Ama ben buralarda düştüm... Hani o senin rüyalarındaki halimde dediğim ‚“düş’üm,düş’tüm sende” anlamlarındaki düşlerden değil, diplerle özdeş bir kavram bu boşver bilme anlamını. Çamurlara saplandım,yağmurlarda ıslandım ama tanrının gözyaşıyla yıkanmazmış günahlar şarkıda bahsettiği gibi “ancak ruhunun gözyaşları temizler günahlarını” durumu varmış,öğrendim. Ama ben hep içimde o yaraladığın yerdeki oyukta seni taşıdım,seni büyüttüm. Sen diye sarıldığım her yanılsamada boşluğa düştüm. Sadece sana saklamaya çalıştığım kokuyu; alkollü, parçalı bulutlu havalarda kırık kadehlerle dolu bir gecede paylaştım sen gibi giyinmiş olan bir adamla kokumu çekti içine bir başka hatuna büründürdü o beni aklında ben onu Sana büründürdüm. Tam kokumu içine çekerken gördüm gözlerini sen değildi. Kalktım gittim masadan, kime değse dudaklarım senle öpüştüm ben. Ve ağzımda hep bir kan kekremsiliği. Bunlar öldürdü beni hani demiştim ya düştüm diye diple özdeş diye değilmiş bu evrede anladım dibin dibi varmış her neyse ne diyordum işte ben o hallerdeyken hiç film gibi olmadı hayatım hep bir fotoroman havasında ilerledim her halden bir kare aklımda o kadar. Sürekliliği olmayan zayıf,adi kareler. Üstelik kamera tanrıdan çalınmış dandik bir aletti o zamanlar. Çok fazla laf karışmaya başladı araya kusura bakma toplayamıyorum kafamı. Ben işte böyle o oyukta ki sen çocuğuna saldırdım tırnaklarımla kanattım dudaklarını,kollarını... Ağladı,bağırdı... bazen sustu. O kanadıkça bilmiyordu benim içimdeki deniz yükseliyordu belki boğulacaktı.



Böyle işte bu köprü hikayesinde ki ‘Karanlık zamanlar’ evresiydi. Sonra durdum, çektim elimi eteğimi herşeyden. Seni düşündüm yalnızca çabaladım, topraklarına sızmaya çalıştım başaramadım. Sen keskin ve emindin.



Çok özledim ben hep seni...



Sana sarıldım kilometrelerce uzaklardan; duy istedim, bil istedim. Ben seni çok sevdim. İçim kanaya kanaya,kendimi yerle bir ederek...






“Bazen ne yaparsan yap olmuyor bazen...”


Ve seni ben sonsuza kadar kaybettim. Kabullenmedim,kabullenemedim hiç. Sen toparladın, sana yaşattığım acılardan bir kalkan kurdun kalbinin etrafına,güçlü kaldın. Benim çorak topraklarıma nazaran senin metropollerin vardı, oyalandın.

En çok canımı acıtan şeylerden biri de; 20 yıl sonra birbirine yabancı 2 insan olacağımız gerçeği. Ben senin yüzünden ağlaya ağlaya uyuyamadığım geceleri hiç yaşamamışçasına devam ederken hayatıma,Sen biriyle hep seninle yaşamak istediğim şeyleri yaşayarak ve mutlu olarak devam ederken hayatına. Öyle garip ki ve acı. Mesela bir kız bir erkek iki çocuğumuz olacağını unutmuş olmamız, benim yersiz converse teorimi anlatıp güleceğimiz akşamı unutmak, senin msn muhabbetlerine kılıf uydurmalarınla eğleneceğimiz haftasonu sabahını unutmak şimdi dünyanın en zor işiymiş gibi geliyor. Ellerim buruş buruşken ellerini tutmak isteyecektim ya hani,sen o yaşımıza rağmen öpmek isteyecektin hep beni. Şimdi hayal demek bile yakın geliyor bu manzaraya daha uzak birşey bu kavram, adlandıramıyorum. Neyse irdelemeye gerek yok sanırım.



Ve durum böyleydi tüm hikaye buydu.Bir köprü hikayesi sandığımız belki bir aşk,bir savaş,bir aldanış öyküsüydü, ikimizde hiç bir zaman ne olduğunu anlamamıştık. Tanrı uykusu gelip kalemini masaya usulca bıraktığında tüm kelimelerimiz susmuştu tanrıyı uyandırmamak adına. Şimdi sen bir daha asla aşamayacağımız bir duvarın ardında başka bir zamana gittin,belki de ben gönderdim kendi ellerimle tam emin değilim. Bittik. Senin çok önce kabullendiğin, hayat diyerek geçiştirdiğin olguyu kabullenme sırası bende. Senden kalan ne kadar kelime varsa bizim aksimize tertemiz olan sayfalara doldurdum,sakladım bir kutuya ve ömrümce saklamaya yeminler ettim. Seni asla unutmamaya. Ne zaman geçse aklımdan, ismin gözlerimde belirecek siluetin hüzünle.








*: Kazanmak ve kaybetmek asla ilk anda göstermezmiş ne kazandırdığını yada kaybettirdiğini. Ve birde böyle mevzularda kazanan kaybeden olmazmış.




**: O gün orada sırtından toprağına usulca süzülenin kanın değil taşıdığın benim sevdam olduğunu çok sonraları anladım. O gün orada toprağına akıtmıştın ne varsa bana karşı aşk heybende.


Mârâ.

__________________
Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
köprü, mektup


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Mektup ve Mektup Çeşitleri Lcia Türkçe 0 27 Kasım 2014 20:11
Köprü AftieL Kıssadan Hisse 0 07 Eylül 2014 23:32
KÖprÜ Chelt Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 4 22 Ağustos 2005 00:21