![]() |
Charles Bukowski. 35 Saniye Başarısızlıklar. birbiri ardına. bir ördekgöleti dolusu başarısızlık. sağ kolum ta omuzbaşıma kadar ağrımakta aynen hipodromdaki gibi. bara yanaşırsın gözlerin korkudan yuvalarından fırlamış ve dikip bitirirsin: bar bacaklar kıçlar duvarlar tavan program atpisliği yaşanacak yalnızca 35 saniyen kaldığını bilirsin ve bütün kırmızı ağızlar öpmek ister seni, bütün elbiseler yukarı sıyrılıp bacak göstermek ister sana, borular ve senfoniler misali savaş misali savaş savaş misali sonra barmen uzanır ve der ki duyduğuma göre bir sonraki yarışta 6'yı sokacaklarmış. sen de canın cehenneme dersin, anneannenin evindeki artık orda bulunmayan beyaz bir bulaşık bezine döner suratı. sonra o da bir şey söyler. işte kolumu böyle incittim. |
Ana Ana işte yerdeyim ağzım açık ve ana bile diyemiyorum ve köpekler geçiyor yanımdan ve durup taşıma işiyorlar; güneş dışında her şeyim var ve takım elbisem berbat görünüyor ve dün sol kolumdan geriye kalanlar gitmişti çok azı kalmıştı, her şey müziksiz bir harp gibiydi. sigarasıyla yatağa uzanmış bir sarhoş en azında 5 itfaiye arabasıyla 33 adama iş çıkarabilir. hiç bir şey yapamıyorum. ancak not.- yan mezarda Hector Richmond sadece Mozart’ı ve tırtıl şekerlemeleri düşünüyor. muhabbeti hiç çekilmiyor. |
Arabalar 'Ne Olurdu Acaba' Diyen İnsanlarla Dolu Arabalar 'Ne Olurdu Acaba' Diyen İnsanlarla Dolu At yarışlarından dönerken yeşiller içinde bir kadın gördüm her tarafı göt ve meme--karşıdan karşıya geçen baygın bir ruh sarhoş ve yeşil bir antilop kadar seksi kaldırıma gelince ayağı takıldı ve yere düştü öylece pisliğin içinde oturdu durdu arabamda oturup onu seyrediyordum sanki hiç birşey olmamış gibi öylece kayıtsız hissettim kendimi bu yeşil yaratığa bakıyordum aniden 20 metrelik bir kamyon geldi ve tam kadının önünde durdu adam inip bayanı ayağa kaldırdı. beyaz çalışma giysileri içindeki bu genç adamın yüzü kızardı kızın vücudu nefisti, gerçekten de öyle ama düşecek kadar da aptaldı, yaşamı da öyledir garanti birer kule misali yüksek topuklar üzerinde yalpalanmaktadır durup bembeyaz dizlerini ovaladı aptal, korkak sarışın ve yalnız genç adam kadınla konuşmayı sürdürdü ama kadın birden en yakın barın nerede olduğunu sordu adam sırıtarak caddenin sonunu gösterdi artık pes etmişti kamyonuna bindi 20 metrelikmobilya, battaniye ve soba dolusu caddede yoluna devam etti yeşil antilop bara girmek üzere karşıya geçti sallanarak ve titreyerek titreyerek ve sallanarak öyle birşey işte gözlerimiz ona takılmış izliyorduk arkamda arabalar birikmişti iri yarı biri korna çaldı vitese taktım marketin önünde arabayı ikiye katlayacak büyüklükteki çukurun önünde biraz yavaşladım diğerleri de beni takip etti çukurun önünde yavaşladılar: 18 arabanın içindeki erkekler aynı şeyi kaçıp giden adamı düşünmekteydiler 'ne olurdu acaba' -- güneş batmak üzereydi trafik ağır ilerliyordu yaşam ne kadar da dayanılmazdı. |
Bazıları Delirmez bazıları hiç delirmez ben, bazen koltuğun arkasında 3-4 gün boyunca yattığım olur orda bulurlar beni melaikeymiş derler sonra gırtlağımdan aşağı şarap döküp göğsümü ovarlar yağ serperler üzerime sonra kükreyerek kalkarım atıp tutar, köpürürüm onlara ve evrene küfreder bahçeye kadar kovalarım sonra kendimi çok iyi hisseder tost ve yumurtanın başına otururum bir şarkı mırıldanıp aniden pembe besili bir balina gibi sevimli olurum bazıları hiç delirmez ne korkunç hayat sürüyorlardır allah bilir |
Bir Dahiye Rastladım Bir Dahiye Rastladım bugün trende bir dahiye rastladım 5-6 yaşlarında, yanıma oturdu ve tren kıyı boyunca ilerlerken okyanusa geldik sonra bana bakıp hiç de güzel değilmiş, dedi. bunu ilk defa o gün farkettim. |
Bir Mizaç Problemi ayın 17'sinin gecesi bütün gece boyunca radyo çaldım komşular alkış tuttu ev sahibem ise kapıyı çalıp şöyle dedi LÜTFEN LÜTFEN LÜTFEN ARTIK BURADAN TAŞIN, çarşafları kirletiyorsun sonra o kan nereden geliyor? asla çalışmıyorsun uzanıp radyo ile konuşuyorsun ve içiyorsun bir de sakalın var bir de her zaman budalaca sırıtıyorsun ve şu kadınları odana getiriyorsun saçını da asla taramıyorsun ayakkabılarını da cilalamıyorsun gömleklerin de hep buruşuk niye buradan ayrılmıyorsun? komşuları mutsuz kılıyorsun lütfen hepimizi mutlu et bize bir iyilik yap ve buradan çek git! canın cehenneme bebeğim, diye anahtar deliğinden tısladım; kiram Çarşamba'ya kadar ödenmiş vaziyette. tanınmayan bir Alman sanatçı tarafından yapılmış suluboya nü bir resmi sana gösterebilir miyim? Onu $ 1000'e sigortaladım. katı yürekli bir şekilde holün sonuna doğru yürüdü gitti. sanattan pek anlamıyor. Onu çıplak görmek isterdim belki de özgürlüğe kavuşmak için resim yapabilirdim. Olmaz mı? |
Bir Sigara Tüttürürsün Hışımla bir sigara tüttürür ve tarafsız bir uykuya dalarsın, uyandığında pencereler ve kederin şafağı karşılar seni, borazanlar yoktur; bir yerlerde, sözgelimi, bir balık- heryeri göz ve kıpırtı- suda oynaşır durur; o balık olabilirdin, orada olabilirdin, suya mahkum, göz olabilirdin, serin ve asılı, gayrı-insan; giy ayakkabılarını, geçir pantalonunu, hiç yolu yok evlat, hiç- olmayan havanın hiddeti, ölü menekşeler misali benzeşmişlerin küçümseyişi; haykır, haykır, bir borazan misali haykır, gömleğini geçir sırtına, kravatını tak, evlat: mandolin gibi hoş bir kelimedir keder, ve enginar gibi tuhaf; keder bir kelimedir ve bir yaşam tarzı; kapıyı aç, evlat; uzaklaş oradan. |
Bir Sürü Delikanlıya Dostça Öğütler tibet'e git deveye bin incili oku ayakkabılarını maviye boya sakal bırak kağıttan bir kanoyla dolaş dünyayı the saturday evening post'a abone ol çiğnerken sadece sol tarafını kullan ağzının tek bacaklı bi kadınla evlen ve düz bir usturayla traş ol ve kadının koluna adını kazı benzinle fırçala dişlerini bütün gün uyu ve gece ağaçlara tırman keşiş ol viski ile bira iç kafanı suyun altında tut ve keman çal pembe mum ışığında göbek at köpeğini öldür belediye başkanlığına aday ol bir varilin içinde yaşa baltayla kafanı yar yağmurda lale ek AMA ŞİİR YAZMA! |
Buhran çok fazla çok az ya da çok geç çok şişman çok zayıf ya da çok kötü kahkaha ya da gözyaşı ya da kusursuz kayıtsızlık nefret edenler sevenler ellerindeki şarap şişelerini sallayarak önlerine çıkanları süngüleyip kadınların ırzına geçen ordular ya da ucuz bir pansiyon odasında Marilyn Monroe'nun fotoğrafıyla yaşayan bir ihtiyar o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık onu saatin kollarının ağır hareketlerinde bile görebilirsiniz. o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık onu Vegas'ta, Baltimore'da ya da Münih'te yanıp sönen neon ışıklarında görebilirsiniz. insanlar yorgun, hayat tarafından cezalandırılmış, ya sevgiyle ya da sevgisizlikle sakatlanmış. yeni hükümetlere ihtiyacımız yok yeni devrimlere ihtiyacımız yok yeni kadınlara ihtiyacımız yok yeni yollara ihtiyacımız yok şevkate ihtiyacımız var. müşfik davranmıyoruz birbirimize. müşfik davranmıyoruz. korkuyoruz. nefretin gücü simgelediğini sanıyoruz. cezalandırmanın sevgi olduğunu. daha az sahte bir eğitim bize gereken daha az kural daha az polis ve daha iyi öğretmenler. bir odada bir başına acı çeken öpülmemiş dokunulmamış bir başına bitki sulayan olsa da çalmayacak bir telefondan yoksun insanın dehşetini unutuyoruz. müşfik davranmıyoruz birbirimize müşfik davranmıyoruz birbirimize müşfik davranmıyoruz birbirimize boncuklar sallanır, bulutlar örter köpekler gül bahçesine işer bir çocuğun kafasını koparır cani dondurma külahından bir ısırık alır gibi okyanus bir gelip bir giderken anlamsız bir ayın esaretinde. müşfik davranmıyor insanlar birbirine. |
Bütün Bildiğim Bütün Bildiğim bütün bildiğim şu: kuzgunlar ağzımı öpüyorlar, damarlar arapsaçına dönmüş burada, denizse kan denizi. bütün bildiğim şu: eller uzanıyor, gözlerim kapalı, kulaklarım kapalı, çığlığımı geri çeviriyor gökyüzü. bütün bildiğim şu: burun deliklerimden hayaller damlıyor bize tur bindiriyor tazılar, deliler gülmekten katılıyor, tıkırdayarak ayırıyor saat ölenleri. bütün bildiğim şu: ayaklarım kederdir burada, zambaklar kadar etmiyor sözcüklerim, pıhtılaşıyor şimdi: kuzgunlar ağzımı öpüyorlar. |
Cehennem Köpekleri azdılar yine; sıçrayıp ısırıyorlar,geri çekiliyorlar,etrafımda dolanıp sonra yine saldırıyorlar. oysa ben kurtulduğumu sanıyordum onlardan,beni unuttuklarını; ama şimdi daha da çoklar. ve ben daha yaşlıyım şimdi ama köpeklerin yaşı yok ve herzamanki gibi etinizi ısırmakla yetinmiyor beyninizi ve ruhunuzu da ısırıyorlar bu odada etrafımda dönüyorlar şimdi. harikulade değiller; cehenem köpekleri bunlar ve sizi de bulacaklar şimdi onlardan biri olsanız da. |
Dilenmek çoğumuz gibi, o farklı işlere girip çıktım ki, midem deşilmiş ve bağırsaklarım rüzgara fırlatılmış gibi hissediyorum kendimi. iyi insanlar da tanıdım bu işlerde öbür tür de. ama birlikte çalıştığım insanları düşününce- aradan on yıl geçmesine rağmen- ilk aklıma gelen Karl oluyor. Karl'ı hatırlıyorum: yaptığımız iş belden ve boyundan askılı önlük giymeyi gerektiriyordu. ben Karl'ın çömeziydim. 'kolay bir işimiz var', demişti bana. her sabah yöneticilerden biri geldiğinde Karl hafifçe öne eğilip gülümser, başını hafifçe sallayarak onu selamlardı: 'günaydın Doktor Stein', 'günaydın Bay Day' ya da Bay Night, kadın bekarsa 'günaydın, Lilly' ya da Betty ya da Fran. ben tek kelime etmezdim. Karl bundan rahatsızlık duyuyordu, bir gün beni kenara çekti: 'bana bak, böyle bir işi başka nerede bulacaksın? iki saatlik öğle paydosumuz var.' 'bulamam herhalde...' 'kesinlikle, senin benim gibiler için bundan iyisi can sağlığı..' bir şey demedim. 'tamam, önceleri zor gelir insana köpeklenmek benim için de kolay olmadı ama bir süre sonra önemli olmadığını keşfettim kabuğum çıktı. artık kabuğum var, anladın mı? ' baktım ona, gerçekten vardı kabuğu, yüzünde de bir tür bulanıklık vardı gözleri anlamsız bakıyordu, boş ve kayıtsız; yıllanmış, yıpranmış bir deniz kabuğuna bakıyordum. birkaç hafta geçti hiçbir şey değişmedi: Karl hiç sektirmeden herkesi saygı ile selamlıyor, gülümsüyor, rolünü mükemmel oynuyordu. ölümlü olduğumuz aklına hiç gelmiyordu herhalde ya da daha büyük tanrıların bizi izliyor olabileceği. ben işimi yaptım. sonra, bir gün, Karl beni kenara çekti yine. 'bak, Doktor Morely benimle senin hakkında konuştu.' 'evet? ' 'senin neyin olduğunu sordu bana? ' 'sen ne dedin? ' 'genç olduğunu söyledim.' 'teşekkür ederim.' maaşımı alır almaz istifa ettim ama yine benzer işler buldum yeni Karl'larla karşılaştım ve sonunda hepsini bağışladım ama kendimi asla: ölümlü olmak bazen insanı tuhaf neredeyse çalıştırılamaz ve son derece iğrenç kılar- hür teşebbüsün kölesi değil. |
Edebi Bir Aşk onu her nasılsa yazışma ya da şiir veya dergiler yoluyla tanıdım ve bana tecavüz ve şehvet konulu çok seksi şiirler yollamaya başladı, ve işin içine biraz da entellektüellik karışınca biraz kafam karıştı ve arabama atlayıp Kuzey'e sürdüm; uykusuz, akşamdan kalma, yeni boşanmış, işsiz, yaşlanmış, yorgun, beş on yıldır çoğunlukla uyumak ister bir halde, sonunda moteli buldum küçük güneşli bir kasabada toprak bir yol üzerinde ve orda oturup bir sigara tüttürdüm düşündüm, gerçekten delirmiş olmalısın diye, ve bir saat geç çıktım kadınla buluşmaya, epey yaşlıydı, nedense benim kadar, pek seksi değildi ve bana çok set, ham bir elma verdi kalan dişlerimle çiğnediğim; adı konulmamış bir hastalıktan ölüyormuş astım gibi bir şeyden, ve sana bir sır vermek istiyorum dedi, ben de biliyorum; bakiresin,35 yaşındasın, dedim. ve bir defter çıkardı, on-oniki şiir: bir ömürlük çalışma ve okumak zorunda kaldım ve anlayışlı olmaya çalıştım ama çok berbattılar. sonra onu bir yere götürdüm, boks maçlarına ve ellerini kenetleyip dumanın içinde öksürdü ve etrafına bakınıp durdu bütün insanlara ve sonra da boksörlere. sen hiç heyecanlanmazsın, değil mi? , dedi ama o gece tepelerde epeyce heyecanlandım, ve onunla iki-üç kere daha buluştum şiirlerinin bazılarında yardımcı oldum ve dilini boğazımın yarısına kadar soktu ama ondan ayrıldığımda hala bakireydi ve berbat bir şair. düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını 35 yıl iş işten geçmiştir aşk için de şiir için de. |
Edebi Bir Tartışma Markov'un iddiasına göre ruhunu bıçaklamaya çalışıyormuşum ama ben onun karısını tercih ederdim. ayaklarımı kahve masasının üzerine koyarım ve o da der ki, ayaklarını kahve masasının üzerine koymana pek aldırmıyorum ama bacakları sallanıyor her an zavallı şey parçalara ayrılabilir. ayaklarımı masadan çekmem ama hala onun karısını tercih ederim. Markov der ki, bir hendek kazıcısını eğlendirmeyi tercih ederdim veya bir gazete satıcısını çünkü bu insanlar hiç olmazsa nezaket kurallarına uyacak kadar nazik olurlar Rimbaud ile fare zehiri arasındaki farkı bilmeseler de. boş bira tenekem yere yuvarlanır. 'ölmem gerekmesi hiç mi hiç canımı sıkmıyor, ' der Markov, 'bu oyundaki rolüm yaşayabildiğim kadar iyi yaşamam gerektiğidir.' yanımdan geçerken karısını yakalarım elindeki bira göbeğime yaslanır, dizleri ve göğüsleri çok güzeldir ve onu öperim. 'yaşlı olmak pek o kadar kötü değil, ' der, ortalığa bir sakinlik çöker ama önemli olan şudur: Sakinlikle ölümü birbirinden ayrı tutmak için: asla yaşlı olduğun için gençliğe aşağılayıcı bir şekilde bakma, tecrübeli olduğun için yaşlılığa asla bilgelik olarak bakma. bir insan hem ahmak hem de yaşlı olabilir -- böyle birçok insan vardır, bir insan hem genç hem de bilge olabilir -- çok az insan böyledir. bir insan -- Tanrı aşkı için diye figan ettim, 'kes sesini! ' gidip bastonunu aldı ve dışarı çıktı. 'onun hislerini incittin' dedi karısı 'senin büyük bir şair olduğunu sanıyor.' 'bana göre o fazla kurnaz' dedim 'biraz fazla bilge.' göğüslerinden birini dışarı çıkarttım kokunç büyük güzel birşeydi. |
Edebi Bir... onu her nasılsa yazışma ya da şiir veya dergiler yoluyla tanıdım ve bana tecavüz ve şehvet konulu çok seksi şiirler yollamaya başladı, ve işin içine biraz da entellektüellik karışınca biraz kafam karıştı ve arabama atlayıp Kuzey'e sürdüm; uykusuz, akşamdan kalma, yeni boşanmış, işsiz, yaşlanmış, yorgun, beş on yıldır çoğunlukla uyumak ister bir halde, sonunda moteli buldum küçük güneşli bir kasabada toprak bir yol üzerinde ve orda oturup bir sigara tüttürdüm düşündüm, gerçekten delirmiş olmalısın diye, ve bir saat geç çıktım kadınla buluşmaya, epey yaşlıydı, nedense benim kadar, pek seksi değildi ve bana çok set, ham bir elma verdi kalan dişlerimle çiğnediğim; adı konulmamış bir hastalıktan ölüyormuş astım gibi bir şeyden, ve sana bir sır vermek istiyorum dedi, ben de biliyorum; bakiresin,35 yaşındasın, dedim. ve bir defter çıkardı, on-oniki şiir: bir ömürlük çalışma ve okumak zorunda kaldım ve anlayışlı olmaya çalıştım ama çok berbattılar. sonra onu bir yere götürdüm, boks maçlarına ve ellerini kenetleyip dumanın içinde öksürdü ve etrafına bakınıp durdu bütün insanlara ve sonra da boksörlere. sen hiç heyecanlanmazsın, değil mi? , dedi ama o gece tepelerde epeyce heyecanlandım, ve onunla iki-üç kere daha buluştum şiirlerinin bazılarında yardımcı oldum ve dilini boğazımın yarısına kadar soktu ama ondan ayrıldığımda hala bakireydi ve berbat bir şair. düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını 35 yıl iş işten geçmiştir aşk için de şiir için de. |
Entel kadın havaya sprey sıkan uzun bir hortum misali durmadan yazı yazıyor, ve durmadan kavga ediyor; söyleyebileceğim gerçekten farklı hiçbir şey olmadığından söylemekten vazgeçiyorum; sonunda- üzerinde etki yaratmaya çalışmıyorum gibi bir şey deyip söylene söylene çıkıp gidiyor. ama biliyorum ki geri dönecek hep dönerler. ve akşam 5'te kapıyı çalıyordu. açtım kapıyı beni istemiyorsan uzun kalmam, dedi. eyvallah, dedim, banyo yapmam lazım. evlilik gibi bir şey: her şeyi hiç olmamış gibi kabulleniyorsun. |
Etki Ve Tepki En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur sırf uzaklaşmak için, ve geride kalanlar birinin onlardan uzaklaşmayı neden isteyebileceğini bir türlü tam olarak anlayamazlar. |
Evet Evet Evet Evet tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu tanrı maymunu yarattığında uyuyordu zürafayı yarattığında sarhoştu uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı ve intiharı yarattığında bunalımdaydı senin yatakta uzanmış halini yarattığında ne yaptığını biliyordu sarhoştu ve kafası kıyaktı ve sonra dağları ve denizi ve ateşi aynı anda yarattı bazı hataları oldu ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında tüm Kutsal Evren' in üzerine boşaldı. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 18:59. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk