IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler (https://www.ircforumlari.net/siir-hikaye-ve-guzel-sozler/)
-   -   Charles Bukowski. (https://www.ircforumlari.net/siir-hikaye-ve-guzel-sozler/465188-charles-bukowski.html)

Burce 22 Mart 2012 04:04

Charles Bukowski.
 
35 Saniye

Başarısızlıklar. birbiri ardına.
bir ördekgöleti dolusu
başarısızlık. sağ kolum
ta omuzbaşıma kadar
ağrımakta

aynen hipodromdaki gibi.
bara yanaşırsın
gözlerin korkudan
yuvalarından fırlamış
ve dikip bitirirsin:
bar bacaklar kıçlar
duvarlar tavan
program
atpisliği

yaşanacak yalnızca 35 saniyen
kaldığını bilirsin
ve bütün kırmızı ağızlar
öpmek ister seni,
bütün elbiseler yukarı sıyrılıp
bacak göstermek ister sana,
borular
ve senfoniler misali
savaş misali
savaş
savaş misali

sonra barmen uzanır
ve der ki
duyduğuma göre
bir sonraki yarışta
6'yı sokacaklarmış.

sen de
canın cehenneme dersin,
anneannenin evindeki
artık orda bulunmayan
beyaz bir bulaşık bezine döner suratı.

sonra
o da bir şey söyler.

işte kolumu
böyle
incittim.

Burce 22 Mart 2012 04:05

Ana
 
Ana

işte
yerdeyim
ağzım açık
ve ana bile diyemiyorum
ve
köpekler geçiyor yanımdan ve durup
taşıma işiyorlar; güneş dışında
her şeyim var
ve takım elbisem
berbat görünüyor
ve dün
sol kolumdan geriye
kalanlar gitmişti
çok azı kalmıştı, her şey müziksiz
bir harp gibiydi.

sigarasıyla yatağa uzanmış
bir sarhoş en azında
5 itfaiye arabasıyla
33 adama
iş çıkarabilir.

hiç
bir
şey
yapamıyorum.

ancak not.- yan mezarda Hector Richmond
sadece Mozart’ı ve tırtıl şekerlemeleri
düşünüyor.
muhabbeti hiç çekilmiyor.

Burce 22 Mart 2012 04:08

Arabalar 'Ne Olurdu Acaba' Diyen İnsanlarla Dolu
 
Arabalar 'Ne Olurdu Acaba' Diyen İnsanlarla Dolu

At yarışlarından dönerken
yeşiller içinde bir kadın gördüm
her tarafı göt ve meme--karşıdan karşıya
geçen baygın bir ruh
sarhoş ve yeşil bir antilop kadar seksi
kaldırıma gelince ayağı takıldı ve
yere düştü
öylece pisliğin içinde oturdu durdu
arabamda oturup onu
seyrediyordum
sanki hiç birşey olmamış gibi
öylece kayıtsız hissettim kendimi
bu yeşil yaratığa bakıyordum
aniden 20 metrelik bir kamyon geldi
ve tam kadının önünde durdu
adam inip bayanı ayağa kaldırdı.
beyaz çalışma giysileri içindeki
bu genç adamın yüzü kızardı
kızın vücudu nefisti, gerçekten de öyle
ama düşecek kadar da aptaldı,
yaşamı da öyledir garanti
birer kule misali yüksek topuklar üzerinde
yalpalanmaktadır
durup bembeyaz dizlerini ovaladı
aptal, korkak sarışın ve yalnız genç adam
kadınla konuşmayı sürdürdü
ama kadın birden
en yakın barın nerede olduğunu sordu
adam sırıtarak caddenin sonunu gösterdi
artık pes etmişti
kamyonuna bindi
20 metrelikmobilya, battaniye
ve soba dolusu
caddede yoluna devam etti
yeşil antilop bara girmek üzere
karşıya geçti
sallanarak ve titreyerek
titreyerek ve sallanarak
öyle birşey işte
gözlerimiz ona takılmış
izliyorduk
arkamda arabalar birikmişti
iri yarı biri korna çaldı
vitese taktım
marketin önünde
arabayı ikiye katlayacak
büyüklükteki çukurun önünde
biraz yavaşladım
diğerleri de beni takip etti
çukurun önünde yavaşladılar:
18 arabanın içindeki erkekler
aynı şeyi
kaçıp giden adamı düşünmekteydiler
'ne olurdu acaba' --
güneş batmak üzereydi
trafik ağır ilerliyordu
yaşam ne kadar da dayanılmazdı.

Burce 22 Mart 2012 04:09

Bazıları Delirmez
 
bazıları hiç delirmez
ben, bazen koltuğun arkasında
3-4 gün boyunca yattığım olur
orda bulurlar beni
melaikeymiş derler
sonra gırtlağımdan aşağı
şarap döküp
göğsümü ovarlar
yağ serperler üzerime
sonra kükreyerek kalkarım
atıp tutar, köpürürüm
onlara ve evrene küfreder
bahçeye kadar kovalarım
sonra kendimi çok iyi hisseder
tost ve yumurtanın başına otururum
bir şarkı mırıldanıp
aniden
pembe besili bir balina gibi
sevimli olurum
bazıları hiç delirmez
ne korkunç hayat sürüyorlardır
allah bilir

Burce 22 Mart 2012 04:10

Bir Dahiye Rastladım
 
Bir Dahiye Rastladım

bugün trende
bir dahiye rastladım
5-6 yaşlarında,
yanıma oturdu
ve tren kıyı boyunca
ilerlerken
okyanusa geldik
sonra bana bakıp
hiç de güzel değilmiş,
dedi.

bunu ilk defa
o gün
farkettim.

Burce 22 Mart 2012 04:11

Bir Mizaç Problemi
 
ayın 17'sinin gecesi
bütün gece boyunca radyo çaldım
komşular alkış tuttu
ev sahibem ise kapıyı çalıp
şöyle dedi
LÜTFEN
LÜTFEN
LÜTFEN
ARTIK BURADAN TAŞIN,
çarşafları kirletiyorsun
sonra o kan nereden geliyor?
asla çalışmıyorsun
uzanıp radyo ile konuşuyorsun
ve içiyorsun
bir de sakalın var
bir de her zaman budalaca sırıtıyorsun
ve şu kadınları odana getiriyorsun
saçını da asla taramıyorsun
ayakkabılarını da cilalamıyorsun
gömleklerin de hep buruşuk
niye buradan ayrılmıyorsun?
komşuları mutsuz kılıyorsun
lütfen hepimizi mutlu et
bize bir iyilik yap
ve buradan çek git!

canın cehenneme bebeğim, diye
anahtar deliğinden tısladım; kiram
Çarşamba'ya kadar ödenmiş vaziyette.
tanınmayan bir Alman sanatçı tarafından
yapılmış suluboya nü bir resmi
sana gösterebilir miyim?
Onu $ 1000'e sigortaladım.

katı yürekli bir şekilde
holün sonuna doğru yürüdü gitti.
sanattan pek anlamıyor. Onu
çıplak görmek isterdim
belki de özgürlüğe kavuşmak için
resim yapabilirdim. Olmaz mı?

Burce 22 Mart 2012 04:12

Bir Sigara Tüttürürsün
 
Hışımla bir sigara tüttürür
ve tarafsız bir uykuya dalarsın, uyandığında
pencereler ve kederin şafağı karşılar seni, borazanlar yoktur;
bir yerlerde, sözgelimi, bir balık- heryeri göz ve kıpırtı-
suda oynaşır durur; o balık
olabilirdin, orada olabilirdin, suya mahkum,
göz olabilirdin, serin ve asılı,
gayrı-insan; giy ayakkabılarını, geçir
pantalonunu, hiç yolu yok evlat, hiç-
olmayan havanın hiddeti, ölü menekşeler misali
benzeşmişlerin küçümseyişi; haykır, haykır,
bir borazan misali haykır, gömleğini geçir sırtına,
kravatını tak, evlat: mandolin gibi
hoş bir kelimedir keder, ve enginar gibi tuhaf; keder
bir kelimedir ve bir yaşam tarzı; kapıyı aç,
evlat; uzaklaş oradan.

Burce 22 Mart 2012 04:13

Bir Sürü Delikanlıya Dostça Öğütler
 
tibet'e git
deveye bin
incili oku
ayakkabılarını maviye boya
sakal bırak
kağıttan bir kanoyla dolaş dünyayı
the saturday evening post'a abone ol
çiğnerken sadece sol tarafını kullan ağzının
tek bacaklı bi kadınla evlen
ve düz bir usturayla traş ol
ve kadının koluna adını kazı
benzinle fırçala dişlerini
bütün gün uyu ve gece ağaçlara tırman
keşiş ol
viski ile bira iç
kafanı suyun altında tut
ve keman çal
pembe mum ışığında göbek at
köpeğini öldür
belediye başkanlığına aday ol
bir varilin içinde yaşa
baltayla kafanı yar
yağmurda lale ek
AMA ŞİİR YAZMA!

Burce 22 Mart 2012 04:14

Buhran
 
çok fazla
çok az
ya da çok geç

çok şişman
çok zayıf
ya da çok kötü

kahkaha
ya da gözyaşı
ya da kusursuz
kayıtsızlık

nefret edenler
sevenler

ellerindeki şarap şişelerini sallayarak
önlerine çıkanları süngüleyip
kadınların ırzına geçen ordular

ya da ucuz bir pansiyon odasında
Marilyn Monroe'nun fotoğrafıyla yaşayan bir ihtiyar

o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık
onu saatin kollarının ağır hareketlerinde
bile görebilirsiniz.

o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık
onu Vegas'ta, Baltimore'da ya da Münih'te
yanıp sönen neon ışıklarında görebilirsiniz.

insanlar yorgun,
hayat tarafından cezalandırılmış,
ya sevgiyle ya da sevgisizlikle
sakatlanmış.

yeni hükümetlere ihtiyacımız yok
yeni devrimlere ihtiyacımız yok
yeni kadınlara ihtiyacımız yok
yeni yollara ihtiyacımız yok
şevkate ihtiyacımız var.

müşfik davranmıyoruz
birbirimize.
müşfik davranmıyoruz.

korkuyoruz.
nefretin gücü simgelediğini
sanıyoruz.
cezalandırmanın
sevgi olduğunu.

daha az sahte bir eğitim bize gereken
daha az kural
daha az polis
ve daha iyi öğretmenler.

bir odada
bir başına acı çeken
öpülmemiş
dokunulmamış
bir başına bitki sulayan
olsa da çalmayacak
bir telefondan yoksun
insanın dehşetini unutuyoruz.

müşfik davranmıyoruz birbirimize
müşfik davranmıyoruz birbirimize
müşfik davranmıyoruz birbirimize

boncuklar sallanır, bulutlar örter
köpekler gül bahçesine işer
bir çocuğun kafasını koparır cani
dondurma külahından bir ısırık alır gibi
okyanus bir gelip
bir giderken
anlamsız bir ayın esaretinde.

müşfik davranmıyor insanlar birbirine.

Burce 22 Mart 2012 04:15

Bütün Bildiğim
 
Bütün Bildiğim

bütün bildiğim şu: kuzgunlar ağzımı öpüyorlar,
damarlar arapsaçına dönmüş burada,
denizse kan denizi.

bütün bildiğim şu: eller uzanıyor,
gözlerim kapalı, kulaklarım kapalı,
çığlığımı geri çeviriyor gökyüzü.

bütün bildiğim şu: burun deliklerimden hayaller damlıyor
bize tur bindiriyor tazılar, deliler gülmekten katılıyor,
tıkırdayarak ayırıyor saat ölenleri.

bütün bildiğim şu: ayaklarım kederdir burada,
zambaklar kadar etmiyor sözcüklerim, pıhtılaşıyor şimdi:
kuzgunlar ağzımı öpüyorlar.

Burce 22 Mart 2012 04:16

Cehennem Köpekleri
 
azdılar yine; sıçrayıp ısırıyorlar,geri çekiliyorlar,etrafımda dolanıp sonra yine saldırıyorlar.

oysa ben kurtulduğumu sanıyordum
onlardan,beni unuttuklarını; ama
şimdi daha da
çoklar.

ve ben daha yaşlıyım
şimdi

ama köpeklerin yaşı
yok

ve herzamanki gibi
etinizi ısırmakla yetinmiyor
beyninizi ve ruhunuzu da
ısırıyorlar

bu odada
etrafımda dönüyorlar
şimdi.

harikulade
değiller; cehenem
köpekleri bunlar

ve sizi de
bulacaklar

şimdi
onlardan biri
olsanız
da.

Burce 22 Mart 2012 04:17

Dilenmek
 
çoğumuz gibi, o farklı işlere
girip çıktım ki, midem deşilmiş ve bağırsaklarım
rüzgara fırlatılmış gibi hissediyorum kendimi.
iyi insanlar da tanıdım bu işlerde
öbür tür de.
ama birlikte çalıştığım insanları
düşününce-
aradan on yıl geçmesine rağmen-
ilk aklıma gelen
Karl
oluyor.

Karl'ı hatırlıyorum: yaptığımız iş
belden ve boyundan askılı
önlük giymeyi gerektiriyordu.

ben Karl'ın çömeziydim.
'kolay bir işimiz var', demişti
bana.

her sabah yöneticilerden biri geldiğinde
Karl hafifçe öne eğilip gülümser, başını hafifçe sallayarak
onu selamlardı: 'günaydın Doktor Stein',
'günaydın Bay Day' ya da
Bay Night, kadın bekarsa 'günaydın, Lilly' ya da
Betty ya da Fran.

ben tek kelime
etmezdim.

Karl bundan rahatsızlık duyuyordu,
bir gün beni kenara çekti: 'bana bak,
böyle bir işi başka nerede bulacaksın?
iki saatlik öğle paydosumuz var.'

'bulamam herhalde...'

'kesinlikle, senin benim gibiler için
bundan iyisi can sağlığı..'

bir şey demedim.

'tamam, önceleri zor gelir insana köpeklenmek
benim için de kolay olmadı
ama bir süre sonra
önemli olmadığını keşfettim
kabuğum çıktı.
artık kabuğum var,
anladın mı? '

baktım ona, gerçekten vardı kabuğu, yüzünde de bir tür
bulanıklık vardı gözleri anlamsız
bakıyordu, boş ve
kayıtsız; yıllanmış,
yıpranmış bir deniz kabuğuna
bakıyordum.

birkaç hafta geçti
hiçbir şey değişmedi: Karl hiç sektirmeden
herkesi saygı ile selamlıyor,
gülümsüyor, rolünü mükemmel
oynuyordu.

ölümlü olduğumuz aklına
hiç gelmiyordu
herhalde
ya da
daha büyük tanrıların bizi
izliyor
olabileceği.

ben işimi
yaptım.

sonra, bir gün, Karl beni
kenara çekti yine.

'bak, Doktor Morely benimle
senin hakkında konuştu.'

'evet? '

'senin neyin olduğunu
sordu bana? '

'sen ne dedin? '

'genç olduğunu söyledim.'

'teşekkür ederim.'

maaşımı alır almaz
istifa ettim

ama
yine benzer işler buldum
yeni Karl'larla karşılaştım
ve sonunda hepsini bağışladım
ama kendimi asla:

ölümlü olmak bazen
insanı
tuhaf
neredeyse
çalıştırılamaz ve
son derece
iğrenç
kılar-
hür teşebbüsün
kölesi
değil.

Burce 22 Mart 2012 04:18

Edebi Bir Aşk
 
onu her nasılsa yazışma ya da şiir veya dergiler yoluyla tanıdım
ve bana tecavüz ve şehvet konulu çok seksi şiirler yollamaya başladı,
ve işin içine biraz da entellektüellik karışınca
biraz kafam karıştı ve arabama atlayıp Kuzey'e sürdüm;
uykusuz, akşamdan kalma, yeni boşanmış,
işsiz, yaşlanmış, yorgun, beş on yıldır
çoğunlukla uyumak ister bir halde, sonunda moteli buldum
küçük güneşli bir kasabada toprak bir yol üzerinde
ve orda oturup bir sigara tüttürdüm
düşündüm, gerçekten delirmiş olmalısın diye,
ve bir saat geç çıktım
kadınla buluşmaya, epey yaşlıydı,
nedense benim kadar, pek seksi değildi
ve bana çok set, ham bir elma verdi
kalan dişlerimle çiğnediğim;
adı konulmamış bir hastalıktan ölüyormuş
astım gibi bir şeyden, ve
sana bir sır vermek istiyorum dedi, ben de
biliyorum; bakiresin,35 yaşındasın, dedim.
ve bir defter çıkardı, on-oniki şiir:
bir ömürlük çalışma ve okumak zorunda kaldım
ve anlayışlı olmaya çalıştım
ama çok berbattılar.
sonra onu bir yere götürdüm, boks maçlarına
ve ellerini kenetleyip
dumanın içinde öksürdü
ve etrafına bakınıp durdu
bütün insanlara
ve sonra da boksörlere.
sen hiç heyecanlanmazsın, değil mi? , dedi
ama o gece tepelerde epeyce heyecanlandım,
ve onunla iki-üç kere daha buluştum
şiirlerinin bazılarında yardımcı oldum
ve dilini boğazımın yarısına kadar soktu
ama ondan ayrıldığımda
hala bakireydi
ve berbat bir şair.
düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını
35 yıl
iş işten geçmiştir
aşk için de
şiir için de.

Burce 22 Mart 2012 04:19

Edebi Bir Tartışma
 
Markov'un iddiasına göre
ruhunu bıçaklamaya çalışıyormuşum
ama ben onun karısını tercih ederdim.

ayaklarımı kahve masasının üzerine koyarım
ve o da der ki,
ayaklarını kahve masasının üzerine koymana
pek aldırmıyorum
ama bacakları sallanıyor
her an zavallı şey
parçalara ayrılabilir.

ayaklarımı masadan çekmem
ama hala onun karısını tercih ederim.

Markov der ki, bir hendek kazıcısını
eğlendirmeyi tercih ederdim veya bir
gazete satıcısını çünkü bu insanlar
hiç olmazsa nezaket kurallarına uyacak kadar nazik olurlar
Rimbaud ile fare zehiri arasındaki
farkı bilmeseler de.

boş bira tenekem
yere yuvarlanır.
'ölmem gerekmesi hiç mi hiç
canımı sıkmıyor, ' der Markov,
'bu oyundaki rolüm yaşayabildiğim
kadar iyi yaşamam gerektiğidir.'

yanımdan geçerken karısını yakalarım
elindeki bira göbeğime yaslanır,
dizleri ve göğüsleri çok güzeldir
ve onu öperim.

'yaşlı olmak pek o kadar kötü değil, ' der,
ortalığa bir sakinlik çöker ama
önemli olan şudur:
Sakinlikle ölümü birbirinden ayrı tutmak için:
asla yaşlı olduğun için gençliğe
aşağılayıcı bir şekilde bakma,
tecrübeli olduğun için yaşlılığa
asla bilgelik olarak bakma. bir
insan hem ahmak hem de yaşlı olabilir --
böyle birçok insan vardır, bir insan
hem genç hem de bilge olabilir --
çok az insan böyledir. bir insan --

Tanrı aşkı için diye figan ettim,
'kes sesini! '
gidip bastonunu aldı ve
dışarı çıktı.

'onun hislerini incittin' dedi karısı
'senin büyük bir şair olduğunu sanıyor.'

'bana göre o fazla kurnaz' dedim
'biraz fazla bilge.'

göğüslerinden birini dışarı çıkarttım
kokunç büyük
güzel
birşeydi.

Burce 22 Mart 2012 04:20

Edebi Bir...
 
onu her nasılsa yazışma ya da şiir veya dergiler yoluyla tanıdım
ve bana tecavüz ve şehvet konulu çok seksi şiirler yollamaya başladı,
ve işin içine biraz da entellektüellik karışınca
biraz kafam karıştı ve arabama atlayıp Kuzey'e sürdüm;
uykusuz, akşamdan kalma, yeni boşanmış,
işsiz, yaşlanmış, yorgun, beş on yıldır
çoğunlukla uyumak ister bir halde, sonunda moteli buldum
küçük güneşli bir kasabada toprak bir yol üzerinde
ve orda oturup bir sigara tüttürdüm
düşündüm, gerçekten delirmiş olmalısın diye,
ve bir saat geç çıktım
kadınla buluşmaya, epey yaşlıydı,
nedense benim kadar, pek seksi değildi
ve bana çok set, ham bir elma verdi
kalan dişlerimle çiğnediğim;
adı konulmamış bir hastalıktan ölüyormuş
astım gibi bir şeyden, ve
sana bir sır vermek istiyorum dedi, ben de
biliyorum; bakiresin,35 yaşındasın, dedim.
ve bir defter çıkardı, on-oniki şiir:
bir ömürlük çalışma ve okumak zorunda kaldım
ve anlayışlı olmaya çalıştım
ama çok berbattılar.
sonra onu bir yere götürdüm, boks maçlarına
ve ellerini kenetleyip
dumanın içinde öksürdü
ve etrafına bakınıp durdu
bütün insanlara
ve sonra da boksörlere.
sen hiç heyecanlanmazsın, değil mi? , dedi
ama o gece tepelerde epeyce heyecanlandım,
ve onunla iki-üç kere daha buluştum
şiirlerinin bazılarında yardımcı oldum
ve dilini boğazımın yarısına kadar soktu
ama ondan ayrıldığımda
hala bakireydi
ve berbat bir şair.
düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını
35 yıl
iş işten geçmiştir
aşk için de
şiir için de.

Burce 22 Mart 2012 04:21

Entel
 
kadın
havaya sprey sıkan
uzun bir hortum misali
durmadan yazı yazıyor,
ve durmadan
kavga ediyor;
söyleyebileceğim
gerçekten farklı
hiçbir şey
olmadığından
söylemekten
vazgeçiyorum;
sonunda-
üzerinde
etki yaratmaya çalışmıyorum
gibi bir şey deyip
söylene söylene
çıkıp gidiyor.

ama biliyorum ki
geri dönecek
hep dönerler.

ve
akşam 5'te
kapıyı çalıyordu.

açtım kapıyı
beni istemiyorsan
uzun kalmam, dedi.

eyvallah, dedim,
banyo yapmam lazım.

evlilik gibi bir şey:
her şeyi
hiç olmamış gibi
kabulleniyorsun.

Burce 22 Mart 2012 04:21

Etki Ve Tepki
 
En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar.

Burce 22 Mart 2012 04:22

Evet Evet
 
Evet Evet

tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı
tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı
tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi
tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk
tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu
tanrı maymunu yarattığında uyuyordu
zürafayı yarattığında sarhoştu
uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı
ve intiharı yarattığında bunalımdaydı

senin yatakta uzanmış halini yarattığında
ne yaptığını biliyordu
sarhoştu ve kafası kıyaktı
ve sonra dağları ve denizi ve ateşi
aynı anda yarattı

bazı hataları oldu
ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında
tüm Kutsal Evren' in üzerine boşaldı.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 18:59.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk