IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 24 Temmuz 2011, 16:41   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Osmanlı’nın Etkin Dış Siyaseti ve Mohaç Meydan Muharebesi




Okay TİRYAKİOĞLU kaleme aldı, Semerkand Haziran 2011

Mohaç Meydan Muharebesi tarihimizin görkemli zaferlerinden biridir. Fakat Mohaç’ı sadece büyük bir askerî başarı olarak değil, büyük devlet olma sorumluluğunun hakkının verilmesi, etkin ve aktif dış politikanın bir sonucu olarak da görmeliyiz.

15. ve 16. yüzyıllara olanca görkemiyle ağırlığını koyan Osmanlı İmparatorluğu, yalnızca yakın coğrafyasında değil, cihanın neresinde olursa olsun tüm dost unsurların sonsuz güven kaynağıydı. Kendisine bir dünya devleti olma hüviyetini kazandıran da işte bu etkin ve tavizsiz dış politikası olmuştur. Hatta eski gücünde olmadığı 17. ve 18. asırlarda bile aynı kararlılığı sürdürmüş, düşman üzerindeki tesir kudretini muhafaza edebilmiştir.

Bu noktada Yavuz Sultan Selim Han ile kuvvetlenen merkezî devlet geleneğine dikkati çekmeliyiz. Sultan Süleyman Han, babası Yavuz’dan devraldığı cevval istihbarat teşkilatı ve mütekâmil dış siyaset geleneği ile Osmanlı Devleti’ni zirveye taşıdı. Kanunî, aşağıdaki muhteşem satırları, Katolik dünyasındaki hakimiyet mücadelesinde, Kutsal Roma İmparatoru Şarlken’e Pavia Harbi’nde (1525) yenik düşen müttefiki I. Fransua’ya hitaben yazmış ve dış siyasetin nasıl idare edileceğinin mehabetli bir numunesini sunmuştur.

Kanunî’nin mektubu

“Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Azerbaycan’ın ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve nice memleketlerin sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han’ım. Sen ki Fransa vilayetinin Kralı Fransua’sın. Hükümdarların sığındığı kapıma elçinizle mektup gönderip, ülkenizi düşman istila edip, şu anda hapiste olduğunuzu bildirip, kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep ediyorsunuz. Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur. Her şeyden haberdar oldum. Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir. Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz. Böyle bir durumda atalarımız düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır. Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketler ve alınmaz kaleler fetheylemekteyiz. Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşanılmıştır. Yüce Allah hayırlara bağışlasın. Allah’ın istediği ne ise o olur. Bundan başka haberleri gönderdiğiniz adamınızdan öğrenesiniz. Böyle biliniz.”

Miladî 24 Ocak 1526’da Şarklen, Fransua’ya ağır şartları olan Madrid Antlaşması’nı imzalatarak serbest bıraktı. Ancak bu politik mağlubiyetin intikamı olarak da Macar Kralı genç Layoş’u Osmanlı üzerine kışkırtmaktan geri durmadı. Ayrıca Fransua özgürlüğünü elde edebilmek adına, Osmanlı’ya karşı yapılacak yeni ve büyük bir Haçlı Seferi’ne katılma maddesine de imza atmak zorunda kalmıştı.

Sefer başlıyor

Nihayet Kanunî, Layoş’un şahsında Şarlken’e iyi bir ders verme fırsatını da elde etmiş oluyor, Engürüs (Macaristan) üzerine sefer eylemeye karar veriyordu.

Mohaç sahrası, Belgrad’ın ortalama otuz iki fersah kuzeybatısında, Budin’in ise otuz fersah güneyindeydi. Osmanlı ordusu 28 Ağustos 1526’da Büyük Macar Ovası’na girdi. Bu mevkide Mohaç kasabası Tuna Nehri’nin sağ kıyısında kalıyordu. Ovanın doğu tarafı Tuna Nehri’nin birçok koluyla kaplı ve bataklık halindeydi. Ovanın batısında elli metre yüksekliğe ulaşmayan alçak tepeler ve bu tepelerin en yüksek kesiminde bir kilise göze çarpıyordu.

Henüz görünürde Macar ordusundan eser yoktu. Fakat istihbaratlar doğrultusunda gelen sahih bilgiler mevcuttu. Şarlken’in gönderdiği, sayıları kırk bin civarındaki ağır zırhlı süvariyle Macar ordusunun toplam süvari sayısı altmış bine ulaşmıştı. Ordularının genel rakamı ise Osmanlı ordusunun iki katı, yani iki yüz bin civarıydı. Ateş güçleri yüz adet kısa menzilli toptan oluşuyordu, ancak tüfekli askerlerinin sayısı Osmanlı kuvvetlerinden kat be kat fazlaydı. Şunu da hatırlatmakta fayda var ki, Macarların ağır zırhlı süvarileri birbirlerine zincirlerle bağlıydılar ve hücum hattında karşılarına çıkan her şeyi ezip geçmeleri meşhurdu. Bu yüzden Osmanlı ordusu, Kanunî’nin halasının oğlu, Semendire Beyi Balı Bey’in tavsiyesiyle klasik Türk harp yürüyüş nizamında dizilmeye karar verdi. Yani muharebe nizamını düz hatlar arasında oluşturmadan, şövalyelerin hücumunu yürüyüş kolu tertibinde karşılayıp geri çekilecek, merkez sabit haldeyken, hilal taktiğiyle düşmanı iç kısıma çekip etrafını kıskaca alacaklardı. Top bataryaları da, merhum Yavuz Sultan Selim Han’ın uyguladığı şekilde üç sıra aralıksız destek ve tahrip atışı yapacak şekilde konuşlandırıldı. Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa, topçu taburlarının yarısını alarak, ‘şahi’leri en geride, diğer ağırlıklarla birlikte ovanın alçak yamaçlarına doğru çekti. Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa, Rumeli askerlerinin gerisinde ikinci hattı oluşturacak, ikinci grup bataryayı da o kuracaktı. Semendire Beylerbeyi Gazi Hüsrev Bey Bosna süvarileriyle birlikte ovanın diğer yanına doğru keşfe çıkacak, düşmanı taciz ederek onların değil, kendilerinin istediği yerde harbe kışkırtacaktı. Zira, “Beklemek fetih ordusunun törpüsüdür,” derdi merhum Yavuz Sultan Selim. Balı Bey, ağırlıkların ve şahilerin güvenliğinden mesuldü. Kanunî Sultan Süleyman ise, Ayas Paşa ve Mustafa Paşa ile birlikte Hassa birlikleriyle birlikte merkezde yer alacaktı.

Kibrin ve zekânın savaşı

20 Zilkade 932, miladî 29 Ağustos 1526 Çarşamba seher vakti, hafifçe çiseleyen bir yağmurun altında tüm ordu, başlarında Kanunî Sultan Süleyman olduğu halde sabah namazını birlikte kıldı ve muharebe nizamına geçildi. Macar ordusunun merkezinde Kral Layoş ve ağır zırhlı Alman süvari birlikleri bulunuyordu. İkinci hatta ise üç biner kişilik gruplar halinde konuşlanan diğer piyade birlikleri mevcuttu. Piyadeler tüfekli ve oklu olmak üzere bölükler halinde dizilmişlerdi. Hemen önlerine de küçük bir hendek kazmaya vakit bulabilmişlerdi görünüşe göre. Kademe kademe derinliğine tertiplenen Macar ordusu sayı üstünlüğünü de kullanabilirse bu muharebeyi kazanabilirdi. Artçı birliklerinin arasında “Schmerenburg Süvarileri” adı verilen, gözlerini budaktan sakınmaz bir Felemenk müfrezesi de bulunuyordu. Bu fedailerin ürkütücü namını Avrupa’da işitmeyen kalmamıştı. Bunlar harp alanına gelmişlerse eğer, mutlaka bir intihar görevi var demekti.

Layoş çok gençti ve Belgrad’ın kaybından sonra, kendini eniştesi Şarlken’e bir an önce ispat etme telaşındaydı. Kurmayları ise Şarlken’in gazabının yakında kendi üzerlerine dönebileceğinden o kadar korkuyorlardı ki sağduyularını büyük ölçüde o şık şatolarında bırakarak gelmişlerdi buraya. Layoş, bu savaşa geç de olsa iyi hazırlanabildiğini düşünüyordu. Osmanlı akıncılarının ilk hücumlarının nasıl da kolaylıkla kırıldığı ortadaydı işte! Hem Şarlken’in o birbirlerine zincirlerle bağlı korkunç süvarilerinin sekiz yüz okkaya erişkin ağırlıklarına ve uzun mızraklarına kim karşı koyabilirdi?

Osmanlıların en ön safını teşkil eden Rumeli askerlerinin başındaki İbrahim Paşa, birliklerin karşılaşmalarına elli arşın kadar kala süvarilerin önce yavaşlamalarını sağlamış, sonra da kırmızı ricat flamalarını çektirmişti. İşte bu noktada ordu, orta yeri apansız çöken ve ölümcül bir girdap oluşturan devasa bir nehir gibi ikiye bölündü. Kanatlar yerlerini muhafaza ettiler ancak Macarlar, hücumun o dönüşsüz hızıyla ister istemez gerileyen orta kısma doğru dev bir huniden süzülürcesine akmaya başladılar. Macar süvarileri Osmanlı atlarının da birbirlerine zincirlerle bağlı olduğunu işte o anda fark ettiler ancak artık çok geç kalmışlardı. Macar Ordusu mağrur ağır zırhlı süvarileri önde olmak üzere, kısa sürede tamamıyla kuşatılmıştı bile.

Bataklığa gömülen hayaller

Kral Layoş ve kurmayları çemberin süratle kapanmaya başladığını gördüler ve fedaileriyle birlikte bir huruç harekâtı düzenlediler. Neredeyse çemberi yarmaları mümkün olacaktı, ancak yamaçlara ustalıkla yerleştirilerek düşmanı çapraz ateşte bırakan Şahi toplarının menzili içindeydiler artık. Bu sırada Layoş’un emriyle son ve çaresiz bir denemeye daha kalkışıldı. Peter Marczali komutasındaki kırk kişilik Schmerenburg Süvarileri, Hünkâr Tepesine doğru müthiş bir atağa kalktıklar. Öyle bir güçle ve hızla saldırıyorlardı ki, önlerine çıkan azapları biçip geçiyorlardı. Amaçları Kanunî’yi öldürüp, Osmanlı askeri arasında manevi bir yıkıma sebep olarak, gidişatı son anda tersine çevirebilmekti. Ancak umdukları gibi olmadı.

Kanunî üç okla isabet aldığı halde, zırhı yaralanmasına engel oldu. Peter Marczali ve komutasındaki askerler, hassa askerlerinin arasında ekin tarlasındaki orakçı misali ilerlemeyi sürdürüyorlardı. Fakat sayıca neredeyse tamamen erimişlerdi. Süleyman Han’ın bile bizzat vuruştuğu bu çetin taarruz çok geçmeden son buldu ve artık tüm ümitlerini yitiren Kral Layoş, Tuna istikametindeki Karasu Bataklığı’na doğru çekilmeye mecbur oldu. Nihayetinde ağır zırhlı askerileriyle birlikte o bataklıkta boğulmaktan kurtulamadı.

Mohaç Meydan Muharebesi tarihe tüm zamanların en büyük imha savaşlarından biri olarak geçecekti. İki saat içinde kesin sonuç alınmış, Macar ordusunun tamamına yakını kılıçtan geçirilerek ya da bataklıkta boğularak, hamileri Şarlken’e ve dolayısıyla Kutsal Roma İmparatorluğu’na gereken mesaj verilmişti. Bu safhadan sonra görülüyordu ki, Osmanlı-Habsburg ilişkilerinde ibre çok uzun bir süre daima Osmanlı’dan yana olacaktı. Bu zaferle 657 yıllık kadim Macar devleti yıkılmış oluyor, Osmanlı İmparatorluğu resmen Orta Avrupa devletlerinden biri haline geliyor ve güçlü dış politikasını dayandırdığı gaza ruhuyla dopdolu ordusu Avrupa içlerinde ilerlemeyi sürdürüyordu. Kanunî’nin ‘muhteşem’ şahsında şunu da açıkça görmekteyiz ki, güçlü dış siyaset, verilen sözlere ne pahasına olursa olsun bağlılıkla doğru orantılıdır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
etkin, meydan, mohac, muharebesi, osmanlı’nın, siyaseti


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Mohaç Meydan Savaşı Tisha Tarih 2 29 Ağustos 2018 12:51
II. Mohaç Muharebesi Zen Tarih 0 17 Mayıs 2014 02:33
Mohaç Muharebesi (1526) Zen Tarih 0 15 Mayıs 2014 17:01
İkinci Mohaç Muharebesi (1687) Zen Tarih 0 15 Mayıs 2014 16:59
Malazgirt Meydan Muharebesi Rhytia Tarih 0 17 Haziran 2012 14:37