03 Nisan 2012, 18:46 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Asya’da Kozmopolit Dinler Avrasya’nın birbirinden ayrı uygarlıkları arasında düzenli iletişimin başlamasının yarattığı en önemli kültürel sonuç, sanat biçemlerinin yayılması değildi. Bundan daha önemlisi, çeşitli kültürlerden kişilerin karşılaşıp çene çaldıkları pazarlarda, içinde bulundukları acımasız dünyayı, dinde yapılan bir yenilikle, daha dayanılır kılmak için uğraşan köksüz, başıboş insanlardan ve yitik ruhlardan oluşan toplulukların doğmasıydı. Dinde yapılan bu yenilik, dünyanın öteki bölgelerindeki milyonlarca insanı yüzyıllar boyu etkileyecek güçte köklü ve çekici bir nitelik taşıdığını kanıtladı. Bu bakımdan üç bölgenin özellikle verimli olduğunu görüyoruz. Bu bölgelerden birincisi Güney Hindistan’da, ikincisi Kuzeybatı Hindistan’da ve üçüncüsü Roma İmparatorluğu’nun Yunanca konuşulan bölümlerindeydi. Bilindiği gibi Hıristiyanlık, Doğu Akdeniz kentlerindeki Yunanca konuşan toplulukların din alanında yarattıkları büyük bir yapıttı. Hemen hemen aynı tarihlerde Güney Hindistan’da Hinduizm, Kuzeybatı Hindistan’da Mahayana Budizmi ortaya çıktı. Bu üç bölge de, içlerinde, geldikleri topluluklarla ilişkilerini koparmış insanların toplandığı büyük kentler bulunan toplumlar arası ticaret merkezleriydi. Üç bölge de, aynı zamanda birbirlerinden oldukça farklı eski dinsel ve kültürel gelenek alanlarının birbiriyle çakıştığı yerlerdi. Bu konumları, duyarlı kişileri yeni esinlerin, gizemci deneyimlerin, gelişmiş dinsel törenlerin ve mantığın ışığı altında inançlarını yeniden düzenlemeye yöneltti. Hıristiyanlığın başlangıcı ve bu yeni dine ilk ortamı hazırlayan Yahudi ve Yunan geleneklerinin karışması hakkında, daha önce bazı açıklamalarda bulunmuştuk. Güney Hindistan’da Aryan, Dravidyen ve Yunan-Roma etkilerinin üst üste gelip karıştıkları bir çevrede, İ.S. ilk yüzyıllarda, Brahmanizm Hinduizme dönüştü. Hiçbir peygamber ya da vaiz, Hindistan’ın geleneksel inançlarını kasıtlı ya da bilinçli olarak değiştirme çabasında bulunmadığı için bu değişiklik belirli bir tarihte ortaya çıkmış değildir. Hinduizm, geleneksel törenlerde yapılan yeniliklerle ve çeşitli Hint kastlarınca saygı gösterilen sayısız tanrılarla ilgili birçok mitosun, birbirine rakip olan, gene de birbirini tamamlayan iki tanrı, Şiva ve Vişnu çevresinde birleşmeleri süreciyle yavaş yavaş doğdu. Şiva’ya ve Vişnu’ya tapanlar, bu iki tanrının, göründükleri kişilerin anlayışlarına ve seziş inceliklerine göre çeşitli biçimlere girerek görünme yolunu seçtiklerine inandılar. Bu durumda, bir bölgede tapılan yerel tanrı, Vişnu’nun ya da Şiva’nın o yerel tanrı biçimine girmiş geçerli görünümleri sayılabildiği için, hemen her ilkel kült ya da bir dinin yerel özellik kazanmış biçimi, kolaylıkla Vişnu ya da Şiva kültü içine alınabildi. Böyle bir öğreti, Hint dinine bir tür düzen ve sistem getirdi; çünkü bir yerel kült Hindu panteonunun iki baş tanrısından birinin görünümü olarak gösterilince, o yerel tanrıya tapanlar, daha önceki birbirinden farklı inançlarına oranla gelişmiş ortak bir inancı paylaşmaya başladılar. Yeni ortaya çıkan Hinduizmin gerçekten önemli olan yanı, Vişnu’ya ve Şiva’ya tapanların, bu tanrıları, kendilerini yaşamlarının sıkıntılarından kurtarıp mutlu, yetkin bir varlık durumuna yükseltebilmeye yetenekli ve istekli kurtarıcılar olarak görmelerinde yatar. Yeniden doğuş kavramı, Hinduizmin de temelini oluşturdu. Basit halk, sofuca davranışların ve tanrılara armağanlar sunmanın, bir sonraki yaşamlarında daha üstün bir kastın üyesi olarak doğmalarını sağlayacağına inandı. Öte yandan eğitim görmüş kesim, Upanishadlar ile dinsel çabanın amacının hâlâ bireysel ruhun, Vişnu’nun ve Şiva’nın bile birer dış görünüşlerinden başka şey olmadıkları yüce varlık içinde çözülüp yitmek olduğunu söyleyebiliyordu. Böylece Hinduizm, yüksek metafizik düşüncelerle halkın kaba boşinanlarını birleştirerek herkes için geçerli bir inanç sunmuş oldu. Bu bileşim son derece güçlüydü ve Budizmi doğduğu topraklardan sürüp yerini alarak gücünü kanıtladı. Bununla birlikte, Hinduizmin Budizmi sürgün etmesinden önce Buda’nın izleyicileri, Budizmin, özellikle Hint, Yunan, Pers ve bozkır halklarının birbirleriyle karşılaşıp karıştıkları yer olan Kuzeybatı Hindistan’da gösterdiği oldukça önemli bir gelişmeye tanık oldular. Bu dinsel gelişme bir olasılıkla Kuşan İmparatorluğunun Hindistan’ın kuzeybatı bölgelerini elinde tuttuğu dönemde (1.0. 1. yüzyıldan İ.S. 2. yüzyıla dek) gerçekleşmişti. Kuşan hükümdarlarının en büyüğü olan Kanişka, sonraki Budist gelenekte, yeni inancın en önemli teolojik öncülerinden bazılarının koruyucusu olarak gösterilir. Budizmin gösterdiği bu gelişmenin de getirdiği en önemli yenilik, “bodhisattva”lar denen kurtarıcıların görünümüne girmiş tanrılara inanmaktı. Bir bodhisattva, Nirvana’ya ulaşarak kurtulmayı hak eden düzeyde kutsallığa ermiş olmakla birlikte, kurtuluş yolunda öteki insanlara yardımcı olabilmek için bu ayrıcalığını kullanmaktan vazgeçmiş bir ruhtu, insanların kurtuluşuna yardımcı oldukları sürece bu kurtarıcılar, duaların ve öteki yakarıların kendilerine ulaşabildiği ve oradan bir tür tinsel sempati yoluyla kurtuluş yolunda çabalayan insanlara yardım edebildikleri yüksek göklerde tinsel bir yaşam sürerlerdi. Bu düşüncelerin savunucuları kuramlarına, Büyük Yol ya da Büyük Ulaştırıcı anlamına gelen Mahayana dediler ve böylece bu yolun eski Himayana yolundan yani küçük yoldan farklı bir yol olduğunu belirtmiş oldular. Bu gelişme Budizmi, kurucusunun (bir olasılıkla) vaaz ettiği metafizik karamsarlıktan ve bireysel ruhun çözülüp yok olması ülküsünden kurtardı. Bu yeni biçimiyle Budizme inanan bir kişi, artık seçeceği bir bodhisattva için uygun yakarı ve törenleri yerine getirerek (gerçi belki ruhu sayısız bedenler değiştirdikten sonra) bir bodhisattva olmayı ve böylece ölümden sonra, Hıristiyanlıkta vaat edilenden çok farklı olmayan mutlu bir yaşama ulaşmayı umabildi. Hıristiyanlık, Mahayana Budizmi ve Hinduizm arasında bu benzerliklerin nedenleri, o dönemin genel havasıyla açıklanabilir. Kendilerini çoğu zaman ülkelerinden, evlerinden uzakta, yabancıların arasına atılmış gören, Batı Asya’nın büyük ticaret merkezlerine takılıp kalmış kişiler, gelecek için bir kurtuluş umudunu sevinerek karşıladılar. Mithraizm, Isis dini, Kybele kültü ve benzeri daha az etkili birçok inancı saymasak da Hıristiyanlık, Mahayana Budizmi ve Hinduizm, toplumun çok çeşitli kesimlerinden gelen insanlara, düş kırıklıklarına ve güçlüklere uğradıkları zamanlarda bile yola devam etme yürekliliği verdi; çünkü bu dinlerin hepsi de, içinde yaşanılan adaletsizliklerin en iyi biçimde ve sonsuza dek düzeltileceği bir gelecek umudunu canlı tuttu. Ayrıca bu dinler, herhangi bir bölgeye ya da topluluğa bağımlı inançlar değildi. Sürgün sonrası Yahudilikte ortaya çıkan duruma benzer bir biçimde, birkaç dindaşın bir araya geldiği yerde kurtuluş umudu parladı. Son mutluluk umudunun yanı sıra, bir dinsel topluluğun sağladığı günlük dostluklar da yaşamın güçlüklerine ve yalnızlıklarına karşı oldukça etkili bir avuntu sundu. Bu nedenle, bu dinlerin üçü de, Yahudilik dışında daha önce hiçbir inancın beceremediği ölçüde kent yaşamı gereklerine uyum göstermiş inançlardı. alıntı | |
|
Etiketler |
asya’da, dinler, hatun, kimdir, kozmopolit, rahime |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Nene Hatun Kimdir? | Kacak | Tarih | 0 | 21 Kasım 2011 21:53 |
Hifa Hatun | Lady | İslamiyet | 0 | 19 Nisan 2010 15:13 |
Rahime Hatun Kimdir | YapraK | Tarih | 0 | 04 Ocak 2010 19:13 |