IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 05 Ocak 2013, 13:54   #1
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Hekimbaşılık..





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


İslâm devletlerinde sarayın ve ülkenin sağlık işlerinden sorumlu hekimler için kullanılan bir unvandır. İslâm devletlerinde sarayda ve ülkenin çeşitli şehirlerinde bulunan tabipler için genellikle "reîsü’l-etıbbâ" unvanı kullanıl*mış olup aynı anlamda "hekimbaşı" tabi*ri daha ziyade Osmanlılar döneminde yay*gınlık kazanmıştır. Osmanlıların ilk devir*lerinden itibaren resmî kayıtlarda ''reîsü’l-tıbbâ'' ve "ser-etıbbâ" gibi unvanlara rastlanmaktaysa da bu görevliler devlet ricali ve halk arasında hekimbaşı olarak anılmış, zamanla bu unvan ön plana çı*karak resmî literatüre de girmiştir.

Eski Türklerde "otacı iliği" denilen bir sağlık görevlisinin varlığı bilinmekteyse de bunun bir kurum niteliği kazanıp kazanmadığı belli değildir.

Hekimbaşılık kurumunun ilk defa eski Yunanistan'da ortaya çıktığı anlaşılmak*tadır. Tıbbın babası sayılan Grek hekim*leri, kendi haklarını garanti altına almak ve tıp mesleğini bilgisiz kişilerle sahte*kârlardan korumak için bu mesleğe gir*mek isteyenlerin eğitimlerinden sonra ayrıca bir imtihana tâbi tutulmalarını şart koşmuşlardı. İdareciler de bu konu*da ihtiyatlı davranarak her şehirde en meşhur hekimleri seçip onları diğer he*kimleri imtihan etmekle görevlendirirler*di. Ancak bu imtihanı kazananlar "hekim*lik kürsüsü"ne oturabilirlerdi. Greklerdeki bu usulü Galen [Câlînûs] eserlerinde anlatmıştır.

Hz. Peygamber'in hastalıklardan ko*runma ve tedaviyle ilgili emir ve tavsiye*leri, İslâm dünyasında tıp ilmine özel bir alâka gösterilmesi ve bu alanda gerekli kurumların teşekkül etmesinde önemli rol oynamıştır. Özellikle tıp bilgisi bulun*madığı halde hasta tedavi eden kimse*nin verdiği zararı ödeyeceğine dair hadis [Ebû Dâvûd, "Diyât", 23], yöneticiler ve hekimlerle ilgili idarî ve hukukî mesuliye*te işaret etmiş, İslâm devletlerinde sağlık işlerinden sorumlu resmî hekimlik mües*sesesinin kurulmasında etkili olmuştur.

İlk dönemlerde hekimler, belli bir bilgi ve tecrübeye sahip olunca hiçbir şart ve kayda bağlı olmaksızın mesleklerini icra ediyorlardı. Daha sonra içlerinden birinin başkan tayin edildiği ve gerektiğinde yö*neticilerin onun veya seçkin hekimlerin önünde diğerlerini imtihan ettikleri bi*linmektedir.

İbn Ebû Usaybia'nın anlattı*ğına göre, hicri 171 [miladi 787] yılında bir baş ağrısı çeken Abbasî Halifesi Hârûnürreşîd, Cündişâpûr'dan getirttiği Buhtîşû b. Curcîs'i Bağdat'taki ünlü hekimlerden Ebû Kureyş İsâ, Abdullah et-Tayfûrî, Dâvûd b. Serâbiyûn ve Sercis'in [Sergios] önün*de imtihana tâbi tutmuş, uzman olduğu*nu anladıktan sonra kendisini ödüllendi*rerek onun bütün hekimlerin başı [reîsü’*l-etıbbâ] olmasını ve hepsinin kendisine ita*at etmesini emretmiştir. İbn Fazlullah el-Ömerî, o sırada Hârûnürreşîd'in tabibi Ebû Kureyş İsâ'nın reîsü’l-etıbbâ bulunduğunu kaydet*tiğine göre bu kuru*mun daha önce de mevcut olduğu anla*şılmaktadır. Halife Mu'tasım-Billâh ve or*du kumandanı Afşin'in de eczacıları [attâr] imtihan ettikleri bilinmektedir.

Afşin, tabip Zekeriyyâ b. Abdullah et-Tayfûrî'-nin yardımıyla karargâhındaki eczacıları imtihandan geçirmiş, başarı gösterenle*re belge verip diğerlerini oradan uzaklaştırmıştır. Halife Mu'tasım da onun bu ic*raatını onaylamıştır.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Tıp mesleğinin resmî bir hüviyete ka*vuşması ise Halife Muktedir-Billâh za*manında [908-932] gerçekleşmiştir. Tıp tarihçisi Ahmed İsâ Bey, halkın menfa*atini korumak amacıyla hekimliği mü*essese haline getiren ilk Müslüman dev*let adamının bu halife olduğunu söy*lemektedir.

Mukte*dir- Billâh, halktan bir kişinin uygulanan yanlış tedavi sonucunda ölmesi üzerine muhtesib İbrahim b. Muhammed b. Bat-hâ'dan, Sinân b. Sabit b. Kurre'yi imti*han ettikten sonra yetki belgesi verece*ği hekimler dışındaki kimselerin çalışma*larını yasaklamasını istemiştir. Bunun üze*rine mesleğinde ün yapmış hekimlerle halifenin özel hekimleri hariç bütün he*kimler Reîsü’l-etıbbâ Sinan b. Sabit b. Kurre tarafından imtihandan geçirilerek ba*şarılı olanlara tıpta yetki belgesi verilmiş*tir.

İbn Ebû Usaybia'ya göre Bağdat'ta bunların sayısı 860 kadardı. Bu uygulamanın arkasından, tıp eğitimini tamamlayan kimselerin he*kimlik yapma hakkını elde edebilmeleri için reîsü’l-etıbbânın önünde imtihan edilip diploma [icâzetü't-tıb] almaları usulü geti*rildi. Ünlü hekim İshak b. Ali er-Ruhâvî, bu usulün IV. [X.] yüzyılın başla*rında Şam'da da devam ettiğini haber vermektedir. Reîsü’l-etıbbâlar, imtihanda başarısız olan*ların hasta tedavi etmelerini yasaklayıp bilgi ve tecrübelerini biraz daha arttır*malarını tavsiye ediyorlardı. Sistemin işleyişini kontrol yetkisi ise ihtisab teşkilâtına ve*rilmişti. Reîsü’l-etıbbâ başkanlığında Huneyn b. İshak'ın Mihnetü'l-etıbbâ [İmtihânü'l-etibbâ'] adlı kitabındaki usule göre yapılan imtihanlarda muhtesib de bulunuyor ve başarılı olan hekimlere da*ha sonra onun huzurunda Şeyzerî ve İbnü'l-İhve'nin eserlerinde kaydettikleri Hipokrat yemininin İslâm ilkelerine göre düzeltilmiş şekli okutturuluyordu.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Tedaviye başlayan hekim hastanın du*rumunu, hastalığın sebebini, kendi teş*hisini, uyguladığı tedaviyi, verdiği ilâçları "düstur" denilen bir kâğıda yazarak hasta sahibine vermek zorunda idi. Tedavi sonunda hasta iyileşirse hekim yazdığı düsturu geri alır ve ona dayanarak te*davi ücretine hak kazanırdı. Eğer hasta ölürse o takdirde hasta sahibi düsturu reîsü’l-etıbbâya götürüp işin araştırılma*sını isterdi. Reîsü’l-etıbbâ veya onun baş*kanlığında bir heyet düsturu inceledik*ten sonra hekimin bir kusuru olmadığını tesbit ederse tedavi ücretinin ödenme*sine, aksi halde yanlış tedavi ile hastanın ölümüne sebep olduğu için ücret alama*yacağı gibi hasta sahibine diyet ödemesi gerektiğine karar verirdi. Başarısız veya kötü niyetli oldukları anlaşılan hekimler meslekten uzaklaştırılırdı.

Reîsü’l-etıbbâlar, başlangıçta halife ve*ya sultanlar tarafından ülkenin en bilgili ve tecrübeli tabipleri arasından seçilip gö*revlendirilmekteydi; daha sonra bu yetki vezir veya naibe bırakıldı. Tıp mesleğinin en üst kademesinde bulunan reîsü’l-etıbbânın görevleri, hekimlik imtihanından sonra hak edenlere belgelerini vermek, sağlık kurumlarıyla hekimlerin çalışma*larını kontrol etmek, ehliyetsiz kimsele*rin tıp mesleğinden uzaklaştırılması işin*de muhtesibe yardımda bulunmak ve ge*rektiğinde hakemlik yapmaktı.

Endülüs Emevî Devleti'nde Divânü'l-ihtisâb'a bağ*lı olan Divânü'l-etıbbâ'da görevli hekim*lerin başkanına "şeyhü'l-etıbbâ" denil*mekteydi. Fâtımîler ve Eyyûbîler zamanında nâib tarafından tayin edilen reîsü’l-etıbbâ, asıl mesleklerin un*van sıralamasında birinci derecede bu*lunuyordu.

İbnü’t-tilmîz ve tıp eğitimine ilk defa tez hazırlama usulünü getiren Ebû Saîd el-Herevî, Selçuklular döneminde Bağ*dat'taki Bîmâristân-ı Adudî'de reîsü’l-etıbbâlık yapmışlardı. XVI. Yüz yılın ortalarında da Halep'teki Nûreddin Zengi Bîmâristanı'nın reîsü’l-etıbbâsı Hâşim b. Muhammed b. Nâsırüddin es-Serûcî idi.

Bütün İslâm devletlerinde devam etti*rilen hekimbaşılık müessesesinin Sicilya Kralı II. Friedrich zamanında [1197-1250] İtalya'da Salerno'da, daha sonra da İs*panya ve diğer Avrupa ülkelerinde de ay*nen uygulandığı görülür.

Osmanlı Dönemi

Osmanlılar'da hekimbaşılığın bir makam olarak teşkilâtlandı*rılması ve buraya ilk tayin edilen kişinin kimliği konusu tartışmalıdır. Osmanlı Beyliği'nin ilk dönemlerinde sarayda sağ*lık hizmeti veren bir tabibin bulunup bu*lunmadığı tesbit edilememekteyse de Germiyan, Aydın, Saruhan beyliklerinin saraylarında tabiplerin görev yaptığı bi*linmektedir. Ancak hem bunların hem de Osmanlılarda Çelebi Mehmed ve II. Murad döneminde görev yapan, Şeyhî di*ye ünlü Hekim Sinan ve oğlu; Fatih Sultan Mehmed devrindeki Kutbüddin Ahmed Efendi, Ahî Çelebi ve Yakub Paşa gibi he*kimlerin teşkilâtlı bir kurumun başında*ki hekimbaşı değil, hükümdar ve ailesi*nin tedavilerini üstlenen saray hekimleri olmaları daha kuvvetli bir ihtimaldir.

Ge*nel anlamda sağlık hizmetlerinin idare*siyle de yükümlü ilk hekimbaşı, II. Bayezid döneminde [1481-1512] görevlendiri*len Mehmed Muhyiddin İzmiti'dir. Bunun*la beraber Orhan Bey'den II. Bayezid'e ka*dar gelen sultanların nezdinde de ben*zer görevleri yürüten saray hekimlerinin bulunduğu muhakkaktır. Sarayın bîrun ricali arasında yer alan ve sadârete bağlı olan hekimbaşılar resmî kayıtlarda daha çok "reîsü’l-etıbbâ, ser-etıbbâ-i sultanî, ser-etıbbâ-i hâssa" ve halk arasında da "he*kimbaşı efendi" adıyla anılırlardı.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


İlmiye sınıfına mensup olmaları sebe*biyle hekimbaşılar Anadolu ve Rumeli ka*zaskerliğine kadar yükselebilir, ayrıca mü*derrislik ve kadılık gibi görevlere de ta*yin edilebilirlerdi. Has Odalılar'dan baş-lalaya tâbi olan Silâhdar Ağa’nın maiyetinde idiler ve XIX. yüzyıla kadar Topkapı Sarayı'nın "baş-lala kulesi" denilen ve hekim*başı dairesi [eczahane] olarak kullanılan yerde otururlardı. Padişah ve yakınları*nın ilâçları buradaki eczahanede hekimbaşının tarifine göre, onunla baş-lala kullukçusunun ve zülüflü baltacının gözleri önünde eczacıbaşı tarafından hazırlanır, daha sonra kâse, hokka veya kutuya ko*nulup üzerine târifnâmesi yazılarak baş*lala ve hekimbaşı tarafından mühürlenirdi.

Hekimbaşının XVI. yüzyılda aylığı 2.360 akçe idi ve Hazîne-i Âmire’den ödenirdi; son devirlerde bu miktar 6.500 akçeye ka*dar çıkmıştı. 1837'den itibaren de Mansûre Hazinesi'nden karşılanmıştır. Hekim*başı ulufelerini de aylık olarak alır ve kendisine tahsis edilen Altıntaş Malikânesi’n*de otururdu. Ayrıca 600 kuruş gelirli Tekfurdağı [Tekirdağ] arpalığı hekimbaşılara ayrılmıştı. Buna zaman zaman Aydın ve Gelibolu arpalıkları da eklenirdi. Bunlar*dan başka kendilerine Hazîne-i Âmire’den kışlık ve "bahâriyye avâidi" adı altında kumaş verilirdi. Hekimbaşılar, zaman zaman padişahın emriyle hasta devlet adamlarının tedavisine gider, onlardan da ücret ve çeşitli hediyeler alırlardı. Hekimbaşıların hizmetinde muhzırlar, hün*kâr kapıcısı, yeniçeri çuhadarı, baltacılar ve 100 kadar iç hademesi bulunmaktaydı.

Hekimbaşıların, başta padişah ve ha*nedan mensuplarının sağlığıyla ilgilenme işi olmak üzere sarayın içinde ve dışında çeşitli görevleri vardı. Özellikle padişahın hasta olmamasına dikkat ederler, yemek*lerde dahi yanından ayrılmaz, her nereye giderse beraberinde bulunurlardı; se*fere katıldıklarında da menzil tayinatı alırlardı. Aynı zamanda padişaha sağlık konularında danışmanlık yapan hekimbaşılar, ilâçların dışında onlara kuvvet ve*rici, iştah açıcı çeşitli şuruplar da hazır*larlardı. Hekimbaşılar her sene nevruzda [21 Mart] amber, afyon hulâsası ve bir*çok baharattan yapılan kırmızı renkli ko*kulu, "nevrûziyye" adında bir macunu, porselen kaplar içinde ve değerli kumaş*lara sarılı bir halde padişah, şehzade ve sultanlara, kadı efendilere, sadrazama ve sarayın diğer ileri gelen devlet adam*larına merasimle takdim ederlerdi. Müneccimbaşının da yeni yılın takvimini sun*duğu bu törende kendilerine kürk giydi*rilir ve çeşitli hediyeler verilirdi.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Saraydaki hastahane ve eczahaneleri yöneten hekimbaşı etıbbâ-i hâssa, cerrâhîn-i hâssa, kehhâlîn-i hâssa ve münec*cimlerin de reisiydi. Bu kişilerin seçimini yapar, onları tayin ve azlederdi. Saray dı*şında da ülkenin her yerindeki sağlık iş*leri onun denetimi altında bulunurdu. Osmanlı Devleti sınırları içindeki bütün sağlık kurumlarında görevli tabiplerin, cerrahların, kehhâllerin ve eczacıların tayini, ayrıca ordu tabiplerinin belirlenmesi onun tarafından yapılırdı. Tabip ve cer*rahların özellikle İstanbul'da muayeneha*ne açabilmeleri için hekimbaşının müh*rünü taşıyan bir çalışma izin belgesi al*maları gerekiyordu. Hekimbaşı zaman za*man İstanbul'daki Müslüman ve gayri Müslim tabip, cerrah, kehhâl ve attarları cerrahbaşı ve kehhâlbaşı ile birlikte tef*tiş ve imtihan eder. İcazeti bulunmayan ehliyetsiz kişilerin dükkânlarını kapattı*rır ve onları meslekten menederdi. Sa*ray içinde ve dışındaki tıp eğitim ve öğ*retimiyle de doğrudan ilgiliydi; nitekim XIX. yüzyılda özellikle Hekimbaşı Behçet Mustafa Efendi çağdaş tıp eğitiminin başlatılmasında Öncü olmuştur.

1837'de Bâb-ı Seraskerî Harbiye Nezareti'nde Sıhhiye Dairesi'nin oluşturulma*sıyla hekimbaşının yetkileri kısıtlandı. Hekimbaşılar 1840'ta Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne'de kurulan Meclis-i Umûr-ı Tıbbiye'ye de 1850 yılına kadar başkanlık etti*ler. 17 Nisan 1850'de Tıbbiye Nezâreti'nin ihdası ve hekimbaşının sağlık teşkilâ*tının tamamını kapsayan yetkilerinin kal*dırılması üzerine görevleri saray başhe*kimliği ile [ser-tabâbet-i hazret-i şehriyârî] sı*nırlandırıldı; makam unvanı ise Mekteb-i Tıbbiyye Nezareti’ne çevrildi. Son hekim*başı, Sultan Abdülmecid döneminde üçüncü defa görev yapan Abdülhak Molla'dır. Elde bulunan belgelere göre kırk hekim hekimbaşılık görevini yürütmüş, bunların bazıları iki veya üç defa iş başı*na getirilmiştir.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
hekimbaşılık


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık