IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
1Beğeni(ler)
  • 1 Post By Zen

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 17 Şubat 2012, 14:48   #1
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
La Cérémonie: Chabrol’den “son marksist film”




Başlarda yeni dalga’nın diğer üyeleri gibi Cahiers du Cinéma ve Arts’ta kritikler yazan Chabrol bu dönemde Rohmer’le beraber, daha sonraları Truffaut’nun da özel olarak ilgileneceği Hitchcock’ı inceleyerek sinema için ısınma turlarını hızlandırmıştı. Zaten çok geçmeden kendisinin ve yeni dalga’nın ilk filmi olan Le beau Serge’i (Yakışıklı Serge, 1958) çekti. Bu film, içinde bulunduğu akımın uzunca bir süredir yazılarında direttiği “sınırlı bir bütçeyle çok iyi kişisel filmler çekilebilir” tezini doğruluyordu. Le beau Serge grup içinde pek tutulmasa da imkânlar dahilinde neler yapılabileceğiyle ilgili fikir vermesi açısından çok önemliydi.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Chabrol bir süre sonra kurduğu yapım şirketiyle aralarında Rohmer’in Véronique et son cancre (Véronique ve Cehaleti, 1958) ve Le signe du lion’nun (Aslan Burcu, 1962); de Broca’nın ilk uzun metrajlı filminin ve Rivette’nin çekimi yılan hikâyesine dönen Paris nous appartient’ın (Paris bizimdir, 1961) da olduğu bir dizi filmi finanse etti. Özellikle topluluk içinde başı sıkışanın imdadına yetişen bir “finansal melek” gibiydi.

Bu arada Chabrol kendi sinemasını oluşturmak üzere de harekete geçmişti elbette. Ancak o, diğerlerinin aksine kariyerinin daha en başında belli bir türe yönelmişti bile. Bu onun ticari duruşunu da destekleyen, kayda değer bir mazisi ve izleyici kitlesi olan ‘kara film’di. Yine de çizgisini her seferinde -türün genel kurallarına sadık kalmakla beraber- izinden gittiği Hitchcock’tan -ve mutlaka Fritz Lang’tan- ayırmayı bildi.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



İnsan zihni salt kötü bir karakteri hiçbir şekilde kabul etmiyor. Bunu açıktan açığa sürdürülen kötülüklere birtakım nedenler atfetmemizden anlayabilirsiniz. Sanat yapıtlarında da bu problemin çözümü sorunlu karakterlere indirgenmiştir ve belirli nedensellikler etrafında kurduğumuz empatiyle hallolunur. Zihin ‘kötülük’ şablonunu en başından tazelediği gibi, affedici tarafını da hazırda bekletir. Açıkçası ben sorunlu karakterlerin psikanalitik ya da patolojik tahliline girişen işleri sevmiyorum, bunu da çoğunlukla sanatçının kendisine ya da izleyicisine karşı duyduğu güvensizliğe bağlıyorum. Bu tavrı genelde ucuz bulduğumu da baştan söylemeliyim.

İçine cin kaçmış karakterlerin cirit attığı ‘horror’ı bir yana bırakırsak, bugün sanırım bu tip anomik durumları ve toplumdan kopuşu en iyi içeren filmleri Haneke sinemasında gördük, görüyoruz. Hiç şüphesiz Haneke bu çerçevenin içini yoksulluk, göçmenlik, aile, militarizm, Avrupa, ırkçılık vs. gibi her daim tartışmalı mevhumlarla doldurmasını bildi. Doğrusu ben toplum tarafından itilmiş ancak kendini bu ölçüde kaybetmemiş daha uslu bir üslubu Bresson’da da yakalıyorum. Başta da söylediğim gibi Chabrol da bu tip karanlık karakterlerle her zaman haşır neşir oldu ve hem Hollywoodvari bir sinemadan hem de salon polisiyesinden uzaklaşıp işe sosyal bir boyut katmayı becerdi.

Ruth Rendell’in ‘A Judgement In Stone’ adlı romanından uyarlanan La Cérémonie Chabrol’ün son filmlerinden. Film bugün çoğunluğun dışarıdan baktığında gördüğü, yani neredeyse değişime hiç uğramamış bir prototipi olan Avrupalı orta-orta üstü sınıf bir burjuva ailenin şehir merkezine uzak (kasaba?) evlerinde hizmetli olarak çalışması için Sophie’yi (Sandrine Bonnaire) işe almasıyla başlıyor. Bu buluşmanın hem Sophie ve malikler hem de daha sonra iyice su yüzüne çıkacak bir nefretle beraber malikler ve postane çalışanı Jeenne (Isabelle Huppert) düzeyinde iki gerilimli ucu var.

Filmde Sophie’nin kopuşunu disleksi besliyor denebilir. Bu onun çevreyle herhangi bir bağ kurmasına engel teşkil ediyor, disleksi bir şekilde dışa açılamamanın da anahtarı. Ancak kendi ‘sınıf’ından biriyle karşılaştığında bütün yelkenlerini suya indiriyor. Beraber kasaba halkını ya da cemaati taciz eden hareketlerde de bulunuyorlar. Ancak davranışları politik bir düzeyin tamamen uzağında ve ilkel kalıyor. Evin tüm fertlerini teker teker öldürürlerken Sophie bir kurşun da evin kitaplığına sıkıyor. Bu kurşun şahsi kusuruna (disleksi) olduğu gibi biraz da karşı safta yer alan ‘öteki’ne, kabaca söylemek gerekirse burjuvaziye ama en nihayetinde karşı sınıfa sıkılıyor. Yerde yatan cesetler en güzel kıyafetlerini giyinmiş bir vaziyette, TV karşısında maaile Don Giovanni operasını izlerken öldürülüyorlar.

La Cérémonie’yi “son Marksist filmi çektim” diyerek lanse eden Chabrol sınıfsal bir intikam öyküsü izleyeceğimize en başından dikkat çekiyordu. Ancak bir tarafıyla da gerek ailenin iyi niyetli tutumu (ör. Sophie’yle iletişim kurmaya çalışan Melinda’nın orta sınıf alışkanlıklarından kopmaya eğilimli, eşitlikçi tavrının altı özellikle çiziliyor) gerekse kabul edilemez bir şekilde biri babasını diğeriyse çocuğunu öldürmekle suçlanmış kahramanlarımızın karanlık geçmişleri onlarla herhangi bir bağ kurmamızı engelliyor. Chabrol burada uyanacak bir sınıf eleştirisi fikrine de ister istemez set çekiyordu.

Chabrol’ün başından beri kartlarını açık oynamakla beraber (sonuçta ne Jeanne’ye ne de Sophie’ye pek de güvenmememiz gerektiğini düşündürüp, onların burjuvaziden bir şekilde intikam alacaklarını hissettirir) film boyu gerilimi nasıl diri ve stabil tuttuğuyla ilgili gözden kaçırılmaması gereken önemli bir husus da vakti zamanında hem ‘film noir’a (Chabrol yeni dalga’nın bu konudaki en yetkin yönetmeni) hem de özel olarak Alfred Hitchcock’a epey mesai harcamış olması gibi geliyor bana.

Film ister istemez akla yakın dönemlerde benzer işlere imza atmış, daha doğrusu bunu iyiden iyiye dert edinmiş Haneke’yi getirse de Chabrol’ü Haneke’den -ama özellikle de Hitchcock’tan ayıran temel özellik kameranın yönlendiriciliğine ihtiyaç duymaması. Burada Chabrol bütün işi birinci sınıf oyuncuların omzuna yükler ve kamera bir izleyen olmaktan öteye geçmez.

La Cérémonie kolaya kaçmış, kadük kalmış bir cinnet filmi olarak okunabileceği gibi, güçlü ve cesur bir sınıfsal nefret filmi olarak da okunmaya müsait.

yazan: ardagulyan

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
cérémonie, chabrol’den, film”, la, marksist, “son


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Sinemayı Anlamak: Marksist Perspektifler Zen Kültür ve Sanat 0 08 Şubat 2012 14:43
Marksizm ve Marksist Tutum aLdiana Felsefe 0 11 Temmuz 2010 19:55
Marksist Feminizm YapraK Felsefe 0 06 Mayıs 2009 04:29