IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 20 Mart 2016, 18:26   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
HALK EDEBİYATI KAVRAMI




HALK EDEBİYATI KAVRAMI
Türkçede, Tanzimat'tan (1839) sonra kullanılmaya başlayan edebiyat terimi, daha önceki zamanlarda edeb ilmi adıyla tanınıyordu. Şinasi ve Namık Kemal gibi Tanzimatçılar Batı'da gördükleri anlayış ve uygulamalardan yola çıkarak edeb ilminin geniş kitlelerin eğitilmesinde ve birbirine kenetlenmesindeki işlevine de özel bir önem vererek bu edeb ilmi için "edebiyat" kelimesini kullanmaya ve yeni anlayışı bu ad altında ifade etmeye başlarlar. Dilimizde "edebiyat" şeklindeki kullanım 1860 sonrası yaygınlaşır. Bu dönemde Şinasi'nin atasözü derlemeleri, Ziya Paşa'nın Şiir ve İnşa makalesinde, değerlerinden sözünü ettiği sözlü edebiyat türlerinin aydınlarımızın dikkatini çekmeye başlaması aslında bizde halka doğru yapılan ilk yönelişler; halkı ve edebiyatını arayışların başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Batı'da, XVI. yüzyıldan itibaren, Amerika'nın keşfiyle "yalan söylemeyen-dürüst ve üretken" yerlilere karşı duyulan "vahşi soylu" hayranlığının bir sonucu olarak, pek çok aydın, halk (das folk) olarak nitelendirdikleri, kendi köylülerine "Halka Doğru" parolasıyla yönelirler. Bu anlayışa göre halk, okuması-yazması olmayan, kırsal kesimde yaşayan, dolayısıyla sosyo-kültürel değişmelerden olabildiğince az etkilenmiş ve yazılı kültürden ziyade sözlü kültür içinde yetişmiş, ekonomik olarak da yer aldığı toplumun düşük seviyeli bir kesimi olarak tanımlanıyordu.
Geçmişe duyulan romantik bir nostaljiyi de içinde barındıran bu anlayış, halk içinde yaşayan epik destanlar, mitler, türküler, ninniler ve inançlarda, Hristiyanlık öncesinden kalma "tertemiz ulusal ruhları"nın yer aldığına inanıyordu. Dahası, uluslaşma ve ulusal devlete yönelişte meydana getirilmesini gerekli gördükleri yeni ulusal kültürel sentezin kaynağının bu tertemiz ruhun oluşturmasını istiyorlardı. Bu nedenle halkın hafızasındaki sözlü edebiyat ürünlerini derleyip yayınlamaya başladılar. Bu süreçte sözlü olarak anlatılan epik destanların keşfedilip yayınlanması zamanın anlayışına göre Finliler gibi o zamana kadar küçük ve önemsiz ulusların bile Eski Yunan'a denk bir tarihî geçmişi oldukları kabulünü meydana getiriyordu.
Bu durum özellikle 1789 Fransız ihtilali sonrası özel bir önem verilen millet olgusuna dayalı modern devlete sahip olma peşindeki aydınların sarıldığı en önemli kaynaklardan birine dönüşür. Halkın asırlardan beri kuşaktan kuşağa sözlü olarak taşıdıkları sözlü kültürü Halkbilimi ve bu kültürel kesitin destan, masal, atasözü, tekerleme, efsane, türkü, ağıt ve ninni gibi manzum ve mensur anlatı ve şiir gibi verimlerini içeren kısmını da Halk Edebiyatı olarak adlandıran bu yeni anlayış Türkiye'de XX. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır.
Osmanlı Devleti'ni dağılmaktan koruma amacıyla XIX. yüzyılda uygulanan Osmanlıcılık politikası Hristiyan unsurların hemen hepsinin bağımsızlığını kazanmasından sonra hiç olmazsa müslüman milletleri birarada tutmayı amaçlayan İslâmcılık politikasına yerini bırakır. islâmcılık politikasının da Arapların ve diğer müslüman milletlerin bağımsızlık hareketleriyle başarısızlığa uğraması son çare olarak hiç olmazsa Türklerin de kendi ulus devletlerini kurmalarını amaçlayan Türkçülük akımının ortaya çıkmasına neden olur. Türkçüler de tıpkı Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde Halkbilimi ve Halk Edebiyatının ulus devlet kurma ve bu amaçla geniş kitleleri harekete geçirmedeki yer ve rolünden hareketle Halka Doğru şeklindeki aynı parolayı kullanarak Türkler arasındaki sözlü kültürü derlemeye ve oluşturmak istedikleri yeni ulusal kültürel sentezin kaynağı ve temeli yapmaya yönelirler. Özellikle, 1908 sonrası Ziya Gökalp, Rıza Tevfik Bölükbaşı ve Mehmed Fuad Köprülü gibi Türkçülük akımının önde gelen isimleri, halk arasında sözlü olarak yaşayan bu edebî verimleri, Fransızca Litérature populaire veya ingilizce Folk Literature terimini Türkçeleştirerek Halk Edebiyatı olarak adlandırdılar. Bu araştırmacılar, Halk Edebiyatı olarak adlandırdıkları bu sözlü edebiyat ürünlerinin yazılı ve sözlü kaynaklardan tespit ettiklerini yayınlamaya başladılar.
Türklerin islâmiyeti kabul etmesiyle birlikte, şehir ve kasabalarda kurulan "medrese"lerde yetişen aydınlar, yeni dinin emrinde "islâmi ilimler" ile ilgili bilginin nicelik ve niteliği bakımından geniş halk kitlelerinden farklılaşırlar. Bu yeni aydın grubu, "bürokrasi" başta olmak üzere toplumsal yapıda ön plana çıkar. Bu gelişmelerden dolayı üstünlük duygusuna kapılan medreseliler, o güne kadar çoğunluk itibarıyla göçerevli bir hayat süren ve çok farklı zümre ve sınışara sahip olmayan Türk milletini Havâs ve Avâm olarak ikiye ayırıp sınışandırırlar. Medrese eğitimi almış sınıfının büyük bir kısmı Türkçe, Arapça ve Farsça dillerini bu üç dilde de divan meydana getirecek kadar biliyorlardı. Aydınlar, Arap ve Fars edebiyat geleneklerinden alınan tür ve şekillerde, aruz vezniyle eserler meydana getirdiler.
Yaklaşık 1000 yıl boyunca devam eden bu yazılı edebî geleneği, bugün, "Eski Türk Edebiyatı", "Divan Edebiyatı" veya "Klasik Türk Edebiyatı" gibi adlarla adlandırıyoruz. Oysa, Türklerin islâmiyeti kabul etmezden hatta islâmiyet bir din olarak ortaya çıkmazdan çok önceleri bile bir edebiyat gelenekleri vardı. Ağırlıklı olarak bir sözlü edebiyat geleneği olan en eski Türk edebiyatı, evrensel olarak diğer emsalleri gibi kopuz adı verilen enstrümanla çalınan müzik eşliğinde oluşturulan bir edebiyattır. Yaygın olarak "Ozan-Baksı" edebiyat geleneği de denilen bu edebî gelenek çevresine mensup olanlar, "şamanizm" veya "kamlık" olarak da adlandırılan eski Türk dinî inancı ve dünya görüşü çerçevesinde koşuklar (koşmalar), sagular (ağıtlar), mitler, atasözleri, epik destanlar, masallar, efsaneler gibi pek çok türde eserler vermiştir. Türk millî edebiyat geleneği olarak da adlandırılan bu geleneğin verdiği eserlerden bazıları yaklaşık 1400 yıldır yazıyla da kayıt altına alınmıştır. islâmiyetin geniş Türk kitlelerince benimsenmesinden ve özellikle de medresede yetişen ve kendini havâs (seçkin), medrese eğitimi almamışları da avâm (halk) sayan bu yeni aydın grubunun zaman zaman ortaya çıkan birkaç istisnası dışında islâmiyetin kabulünden önce var olan ve islâmın kabulünden sonra da aydınlarca âdeta yok sayılmasına rağmen Türk millî edebiyat geleneği veya daha doğru bir terimle Türk sözlü edebiyat geleneği olarak da adlandırabileceğimiz, Türk Halk Edebiyatı geleneği yaşamaya devam etmiştir. Hem de aydınların 1000 yıllık ihmallerine karşın tür, tema, şekil özelliklerini zenginleştirip çeşitlendirerek gelişmiştir. Bundan sonraki ünitelerde Türk Halk Edebiyatı geleneğinin edebî türlerinden hareketle bu edebiyatın temel özellikleri ele alınacaktır.

__________________
#MustafaKemaLAtatürkTorunuyum..ღ ❦

{22~02~`22..∞}
{09~09~`22..ღ}
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
halk edebiyatı kavramı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
I. Fikih kavrami Lykia İslamiyet 0 06 Eylül 2014 21:10
DİVAN EDEBİYATI’NDA DÜZYAZI MasteR06 Divan Edebiyatı 0 12 Şubat 2014 13:50
EDEBİYATI CEDİDE Sır Dünya Edebiyatları 0 06 Eylül 2013 13:52