Münazara: Atatürk, Sultan Vahdettin ve kamarillalar!
Merhaba IF kullanıcıları.. Konu başlığından da anlaşılacağı üzere uzun yıllardır Türk milletine mal olmuş bir tartışma konusunu kendi tezlerim doğrultusunda açmak istiyorum sizlere.
---------------------------------------------------------------------- Atatürk: Cumhuriyetin kurucusu. Sultan Vahdettin: Son padişah. Kamarilla: Belirli bir oluşumu arkadan yöneten kimse. Atatürk bizlere bırakmış olduğu büyük eser Nutuk'ta son padişah Sultan Vahdettin'i "hain" olarak, dönem halkımızın ise büyük bir çoğunluğuna (asırlardır Osmanlı İmparatorluğu geleneklerine dayanarak padişaha karşı büyük bir itaatla bağlı olmalarından dolayı) "uykuda olanlar" olarak görüyordu. Bu geleneğe karşı çıkanlara ve yeni fikirler ortaya atanlara dinsiz, vatansız, hain, istenmeyen gözüyle bakan halkın bir an önce uyandırılması gerektiğini düşünüyordu. Ülkede iki yönetim vardı. İstanbul ve Ankara. Atatürk geniş yetkiler verilerek Ankara'ya gönderildi. Yetkileri: Merkezi Sivas'ta bulunan 3. Kolordu, merkezi Erzurum'da bulunan 15. Kolordu. "Benim yetkim, bu iki kolorduyu doğrudan doğruya buyruğum ve komutam altında bulundurmaktan daha genişti. Müfettişlik bölgeme yakın birliklere de bildirim yapabilecektim. Bu arada bölgemde bulunan ve bölgeme yakın olan valiliklere de bildirimde bulunabilecektim. Bu yetkiye göre Ankara'da bulunan 20.Kolordu ve bunun bağlı olduğu müfettişlik ile ve Diyarbakır'daki kolordu ile ve hemen bütün Anadolu'da sivil örgütlerin başında bulunan yöneticilerle yazışabilecek ve ilişkiler kurabilecektim. Bu geniş yetkiyi beni İstanbul'dan sürülmek ve uzaklaştırmak amacıyla Anadolu'ya gönderenlerin bana nasıl verdiklerine şaşırabilirsiniz. Hemen söyleyeyim ki, bana bu yetkiyi onlar bilerek ve anla***** vermediler. Her ne olursa olsun benim İstanbul'dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe, "Samsun ve yöresindeki güvensizliği yerinde görüp önlemek için Samsun'a değin gitmek" idi. Ben bu işin başarılmasının, makam ve yetki verilmesine bağlı olduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O günlerde Genelkurmay'da bulunan ve benim amacımı bir dereceye kadar sezinleyen kişilerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular ve yetkiyle ilgili yönergeyi de ben kendim yazdım. Dahası, Harbiye Nazır'ı olan Şakir Paşa bu yönergeyi okuduktan sonra imzalamaktan çekinmiş, anlaşılır anlaşılmaz bir biçimde mühürünü basmıştır." Dikkat ediniz bu yazısında kendisinin Genelkurmay'da bulunan ve benim amacımı bir dereceye kadar sezinleyen kişilerle görüştüğünü söylüyor. İmzayı atanın kim olduğunu söylüyor ama görüştüğü kişilerin kimler olduğunu söylemiyor. Bu da bizleri kamarilla kelimesiyle tanıştırıyor. Benim tezim: Ülkemizin kamarillaları Sultan Vahdettin ile görüşüp Atatürk'ün Ankara'ya yollanıp Kurtuluş Harekatı'nı başlatmasını istiyorlar. Sultan Vahdettin kendisini feda ederek Atatürk'e bildiriyi veriyor. Bunun yapılması dünya düzenin tekrar değiştirilmesi anlamına gelmekte ve gerekli olan tek şey yukarda bahsettiğim gibi halkın uyandırılmasıydı. Mustafa Kemal Atatürk Ankara'ya gittikten sonra Sultan Vahdettin hakkında "hain" bildirileriyle kendi teşkilatını kurmaya başlamıştır. Eğer bunu yapmaz ise halkı uyandıramazdı ve eğer Nutuk'ta tekrar tekrar "hain" ithamında bulunmasaydı halkı kandırdığı anlamına gelecekti. Kamarillaların verdiği emirler doğrultusunda yapılan anlaşmalar devlet sırrı olarak tarihe gömülmüştür. Sonuç: Vahdettin kendini vatan için feda etmiş, Mustafa Kemal Atatürk dahice yaptığı işlerle yeni bir devletin temellerini atmış ve Türk gençliğine emanet etmiştir..
Konu Noyan tarafından (01 Şubat 2010 Saat 12:59 ) değiştirilmiştir.
|