Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Kasım 2011, 14:29   #1
Çevrimdışı
PauL
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
SağLık MakaLeLeri




Güneş yanığı, kansere sebep olabilir

Her yıl tedbirsiz güneşlenme sebebiyle birçok ölüm vakaları ile karşılaşılıyor. Güneş yanığı belirtileri kısa vadede kendini göstermese de uzun vadede güneş lekelerine, katarakta, ciltte yaşlanmaya, cilt kanserlerine ve kırışıklıklara sebep olabiliyor.

Uzmanların belirttiğine göre, güneş yanığı, çok fazla güneşe maruz kalındığında veya ultraviole ışık kaynağından etkilenildiğinde, vücuda rengini veren ve ışığa karşı cildi koruyucu özellikte olan 'melalin' maddesinin bu koruyucu özelliğini zamanla kaybetmesiyle ortaya çıkıyor.

Güneş yanıkları, hassas ciltliler için korkutucu boyutlara ulaşabiliyor. Güneşten çok daha kolay etkilenebiliyorlar ve oluşan yanıkların iyileşme süreci esmer tenlilere göre daha uzun süre alıyor. Çok hassas bir cilde sahip kişiler öğlen güneşinde 15 dakika kalabilirlerken esmer tenliler ise dakikalarca güneşlenebilirler. Ancak korunmak her iki cilt tipi için da şart.

Uzmanlar, güneş yanığı belirtileri kısa vadede kendini göstermese de uzun vadede güneş lekeleri, katarakt, ciltte yaşlanma, cilt kanserleri ve kırışıklıklar meydana gelebildiğine dikkat çekiyor. Güneş yanığının belirtilerinin kızarıklık ile başladığını, daha sonra su toplamalar ve deride soyulmalar oluştuğunu ifade eden uzmanlar, "Ancak, uzun süreli kontrolsüz güneşlenme, kan damarlarına bile zarar verebiliyor" diye uyarıyorlar.

Uzmanlar, işi gereği güneşe çok maruz kalanlara ise şu önerilerde bulunuyor:

"Düzenli olarak cilt bakımı yaptırın. Doğum lekelerinizi sık sık kontrol ettirin. Doğum izlerinizde renk ve boyut değişiklikleri tehlikeli bir durumun sinyalleri olabilir. Güneşe çıkarken koruyuculuk özelliği en az 15'in üzerinde olan kremler sürün. Bol bol sıvı alın. Güneşten koruyucu giysiler, ultraviole filtreli gözlükler kullanın."

Güneş yanığına karşı soğuk duş almanın ve soğuk kompres uygulamanın yararlı olabileceğini kaydeden uzmanlar, "Eğer cildiniz su topladı ise vücudunuzda açık yara bırakmayın, üzerini steril bandaj yardımı ile kapatın. Hekim önermedikçe Benzokain içeren ilaçlar kullanmayın. Eğer baş dönmesi, yanık bölgesinde çok fazla acı ve yüksek ateş varsa, su dolu kabarcıklar oluşmuşsa mutlaka bir hekime başvurun" diyorlar.



Havuzlardaki klor saçlara zararlı


Uzmanlar, güneşin yaydığı ultraviyole ışınları ile deniz suyundaki tuz ve havuzdaki klorun, saçın en büyük düşmanı olduğunu belirtiyorlar.


İnternet'ten derlenen bilgilere göre uzmanlar, bayanların saç rengini açmak için kullandıkları kimyasal madde olan 'oryal'in, tüm kadınlar tarafından endişe duyularak kullanıldığını, oysa havuz suyundaki klorun bundan çok daha tehlikeli olduğu vurgulandı. Havuz suyunda bulunan klorun mayoların bile rengini soldurduğuna, saçlarda da renk değişimine, kuruluğa, kırılmalara ve genel yıpranmaya neden olduğunu belirten uzmanlar, buna rağmen kadınların yüzde 99'unun havuza girerken saçlarını
koruyacak bir bone kullanmadıklarına dikkati çekiyorlar.


Deniz suyundaki tuz ve güneşteki ultraviyole ışınlarının da tıpkı havuz suyu gibi saça zarar verdiğine işaret eden uzmanlar, tuz ve klorun saça çok çabuk nüfuz ettiği için yıpranmayı da hızlandırdığını belirterek, özellikle uzun süre suda kalınıp, çıktıktan sonra da saçlar duru suyla iyice yıkanmalı yoksa telafisi güç sorunların ortaya çıkabileceği bildiriyorlar.


Öncelikle havuz ya da denizde saçların mutlaka bone ile korunması, sudan çıktıktan hemen sonra da saçın bol duru suyla yıkanması, ayrıca, fön çekerken ya da çektirirken makinenin sıcaklık derecesinin yükseltilmemesi öneriliyor. Fönün sıcak ayarı ne kadar yüksek olursa saçtaki yıpranmanın da o kadar hızlı olacağına işaret eden uzmanlar, yaz - kış saçların 36 dereceden yüksek ısıdaki su ile yıkanmaması ve yıkandıktan sonra da uzun süre ıslak bırakılmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar.



Tatil dönüşü kabus olmasın



Uzmanlar, uzun süren tatilin ardından iş yaşamına alışmada uyum güçlüğü yaşandığını belirtiyor. Hafta sonu tatili sendromuna benzer özellikler gösteren ruh hali, işini sevmeyen kişilerde daha travmatik olarak kendini gösteriyor. Uzmanlar, tatil dönüşünde uyum güçlüğünü aşmak için, 'kendinize nefes alma zamanları ayırın' önerisinde bulunuyor.

Yoğun iş temposundan uzaklaşıp uzun yaz tatiline 'merhaba' diyen günümüz insanı, işe dönüşte çeşitli sorunlar yaşıyor. Özellikle şehir dışında geçen tatil, kent yaşamına ve iş yerindeki rutin işlere dönüşte depresif duygu durumuna neden oluyor.

Akdeniz Üniversitesi Sağlık Kültür Spor Dairesi Başkanlığı'ndan Uzman Psikolog Elif Yazar, psikolojik olarak kendisini, dinlenmeye ve eğlenmeye yönlendiren kişide tatil dönüşü depresif duygu durumu gözlendiğini belirtti. Yaz tatiline hiç bitmeyecekmiş duygusuyla başlanmamasını önerdiklerini söyleyen Elif Yazar, "Psikolojik olarak kendinizi tatil durumuna kaptırmayın önerisinde bulunuyoruz. Tatile, 'bu benim dinlenmem için bir vesile, yapamadıklarını yapmak için bir fırsat' düşüncesiyle başlamak daha doğru" dedi. İlk iş günü öncesinde, eve ve kent yaşamına alışmanın faydalı olacağını söyleyen Yazar, "Şehir dışından gelerek hemen çalışmaya başlamak, uyumu zorlaştıracaktır. İşe dönüşten önce ev ve kent yaşamına dönüş yapılmalı. İlk mesai gününden bir kaç gün önce yapacağımız işleri programlamalıyız. Ağır iş temposuna gözümüz kapalı girmek yerine önce bize zor gelmeyecek işlerden başlamalı adım adım ilerlemeliyiz" diye konuştu.

Beslenme alışkanlığının tatil süresinde değiştirilmemesi gerektiğini söyleyen Elif Yazar, "Tatilde yeme-içme abartılıyor. İnsanlar, 'nasıl olsa tatildeyim' düşüncesiyle rutin yaşamındaki beslenme alışkanlığını değiştiriyor. Biz beslenme düzenini bozmama önerisinde bulunuyoruz. Tatil dönüşünde ise bize mutluluk hormonu sağlayacak, sebze ve meyve ağırlıklı bir beslenme öneriyoruz. İşe başladıktan sonra öğle ve akşam saatlerinde hoşa giden etkinliklerde bulunulmalı. Açık havada zaman geçirilmeli, kişiler kendilerine nefes almak için zaman ayırmalı" dedi.


Kemik tümörleri her yaşta görülebiliyor



Değişik tip ve karakterde oluşan kemik tümörleri sadece yetişkinleri değil çocukları da tehdit ediyor.

Mide, barsak, meme ve akciğer gibi pek çok organda iyi ya da kötü huylu tümör gelişebileceği biliniyor. Kemiklerde de tümör oluşabileceği çok da bilinen bir durum değil. Oysa çocukluk döneminden başlayarak hemen hemen her yaş döneminde kemiklerde oluşan tümörlere rastlamak mümkün. Tümörün tipine ve hastanın yaşına göre değişiklik gösteren cerrahi tedavi seçenekleri bulunan hastalık hakkında Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Ortopedi ve Travmatoloji Klinik Şefi Prof. Dr. Metin Türkmen şunları söylüyor: "Tümör cerrahisi, çok titizlik gerektiren bir tedavi şeklidir. Biyopsinin alınması bile belli kesin kurallar içinde yapılmalıdır. Uygulanacak cerrahi tedavi, sadece tümör odağının boşaltılması şeklinde olabileceği gibi, tümör dokusunun etrafındaki dar veya geniş alandaki sağlam doku ile birlikte çıkarılması şeklinde olabilir. Bazı durumlarda amputasyon gereklidir. Bütün bu cerrahi uygulamalarının öncesi veya sonrasında tümörün cinsine göre radyoterapi, kemoterapi veya her ikisine birden ihtiyaç olabilir. Habis tümörlerde, biyopsi ile tanı konulduktan sonra ortopedist, tıbbi onkolog, radyasyon onkoloğu, patolog ve radyolog bir araya gelerek uygulanacak tedavi protokolü hakkında karar verirler."

Selim Kemik Tümörleri

Selim kemik tümörlerine çoğunlukla çocukluk ve gençlik dönemlerinde rastlanıyor. Bazen ağrısız olabiliyor, ya bir kırık sonrasında veya ele gelen şişlikler halinde tesadüfen ortaya çıkıyorlar. O nedenle bu dönemde, istirahat veya hareket sırasında oluşan ağrılar, hareketlerde görülen sınırlanmalar ve özellikle el ile hissedilen şişlikler dikkate alınmalı, nasıl olsa geçer diyerek ihmal edilmemeli. Çocukluk döneminde görülen selim tabiattaki tümörlerin çoğunluğu kistik yapıda oluyor. Prof. Dr. Türkmen bunu şöyle açıklıyor: "Çocukluk döneminde çok belirgin olmayan kemik ağrılarının ve çoğunlukla banyo sırasında ele gelen sertliklerin dikkate alınmasında fayda vardır.

Kemik dokusunun içinde bir boşalma ile kist oluşur. Bu da, doğal olarak kemik dokusunun direncini azaltır ve basit travmalar ile çok kolaylıkla kırılırlar." Selim kemik tümörlerinin tedavisi tümörün tipine ve hastanın yaşına göre değişiklik gösteriyor. Prof. Dr. Türkmen şöyle diyor: "Basit kemik kistinin tesadüfen ortaya çıkması, hemen bir cerrahi tedaviyi gerektirmeyebilir, kist boşluğunun içine steroid veya kemik iliği enjeksiyonları denenebilir. Kırığın oluştuğu durumlarda ise çoğunlukla cerrahi tedavi uygulanmaktadır. Cerrahi tedavide kistik boşluğun içinin tamamen kazınarak boşaltılması ve gerekli tespitin yapılmasından sonra, kalan boşluğun doldurulması gerekir. Doldurma işleminde kullanılan doku, çoğu zaman hastanın uygun bir bölgesinden alınan (donör bölge) kendi kemik dokusudur."

Habis Kemik Tümörleri

Habis kemik tümörlerini başlıca üç tipi var. Prof. Dr. Türkmen bunları şöyle sıralıyor: "Birincisi kemikte primer olarak ortaya çıkanlardır. Bunlar daha çok çocukluk ve genç erişkin döneminde görülür. İkinci tip habis tümörler ise, primer olarak mevcut bir selim kemik tümörünün yaşın ilerlemesi ile karakter değiştirmesi sonucu ortaya çıkarlar. Üçüncü tip habis tümörler ise metastatik olanlardır.

Bunlarda, vücutta bir başka dokuda habis bir tümör vardır ve onun kemik dokusuna metastazı söz konusudur. Metastaz yapan tümörler arasında sıklıkla akciğer, meme, tiroid ve erkeklerde prostat kanserleri öncelik almaktadır. İleri yaşlarda, ve özellikle bir organında habis tümörü olan kişilerde, ortaya çıkan kemik ağrılarının dikkatle incelenmesi gereklidir. Metastazların bel kemiğinde de sık görülmesi ve oluşacak kırıkların ayrıca nörolojik komplikasyonları da yaratabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.

Multi disipliner tedavi

Kemik tümörlerinin tedavisinde, özellikle habis tipte olanlarında, cerrahi tedavi yanında, tıbbın diğer dalları ile ortak çalışmayı gerektiren protokoller mevcut. Önde gelen bölümler tıbbi onkoloji ve radyasyon onkolojisi olarak göze çarpıyor. Habis tümörlerde, biyopsi ile tanı konduktan sonra ortopedist, tıbbi onkolog. radyasyon onkoloğu, patolog ve radyolog bir araya gelerek tartışıyor ve uygulanacak tedavi protokolü hakkında karar veriyorlar. Cerrahi tedaviden önce radyoterapi veya kemoterapi uygulanabileceği gibi, her ikisi birlikte de uygulanabiliyor.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet bizimmekan