IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 28 Kasım 2011, 14:29   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
SağLık MakaLeLeri




Güneş yanığı, kansere sebep olabilir

Her yıl tedbirsiz güneşlenme sebebiyle birçok ölüm vakaları ile karşılaşılıyor. Güneş yanığı belirtileri kısa vadede kendini göstermese de uzun vadede güneş lekelerine, katarakta, ciltte yaşlanmaya, cilt kanserlerine ve kırışıklıklara sebep olabiliyor.

Uzmanların belirttiğine göre, güneş yanığı, çok fazla güneşe maruz kalındığında veya ultraviole ışık kaynağından etkilenildiğinde, vücuda rengini veren ve ışığa karşı cildi koruyucu özellikte olan 'melalin' maddesinin bu koruyucu özelliğini zamanla kaybetmesiyle ortaya çıkıyor.

Güneş yanıkları, hassas ciltliler için korkutucu boyutlara ulaşabiliyor. Güneşten çok daha kolay etkilenebiliyorlar ve oluşan yanıkların iyileşme süreci esmer tenlilere göre daha uzun süre alıyor. Çok hassas bir cilde sahip kişiler öğlen güneşinde 15 dakika kalabilirlerken esmer tenliler ise dakikalarca güneşlenebilirler. Ancak korunmak her iki cilt tipi için da şart.

Uzmanlar, güneş yanığı belirtileri kısa vadede kendini göstermese de uzun vadede güneş lekeleri, katarakt, ciltte yaşlanma, cilt kanserleri ve kırışıklıklar meydana gelebildiğine dikkat çekiyor. Güneş yanığının belirtilerinin kızarıklık ile başladığını, daha sonra su toplamalar ve deride soyulmalar oluştuğunu ifade eden uzmanlar, "Ancak, uzun süreli kontrolsüz güneşlenme, kan damarlarına bile zarar verebiliyor" diye uyarıyorlar.

Uzmanlar, işi gereği güneşe çok maruz kalanlara ise şu önerilerde bulunuyor:

"Düzenli olarak cilt bakımı yaptırın. Doğum lekelerinizi sık sık kontrol ettirin. Doğum izlerinizde renk ve boyut değişiklikleri tehlikeli bir durumun sinyalleri olabilir. Güneşe çıkarken koruyuculuk özelliği en az 15'in üzerinde olan kremler sürün. Bol bol sıvı alın. Güneşten koruyucu giysiler, ultraviole filtreli gözlükler kullanın."

Güneş yanığına karşı soğuk duş almanın ve soğuk kompres uygulamanın yararlı olabileceğini kaydeden uzmanlar, "Eğer cildiniz su topladı ise vücudunuzda açık yara bırakmayın, üzerini steril bandaj yardımı ile kapatın. Hekim önermedikçe Benzokain içeren ilaçlar kullanmayın. Eğer baş dönmesi, yanık bölgesinde çok fazla acı ve yüksek ateş varsa, su dolu kabarcıklar oluşmuşsa mutlaka bir hekime başvurun" diyorlar.



Havuzlardaki klor saçlara zararlı


Uzmanlar, güneşin yaydığı ultraviyole ışınları ile deniz suyundaki tuz ve havuzdaki klorun, saçın en büyük düşmanı olduğunu belirtiyorlar.


İnternet'ten derlenen bilgilere göre uzmanlar, bayanların saç rengini açmak için kullandıkları kimyasal madde olan 'oryal'in, tüm kadınlar tarafından endişe duyularak kullanıldığını, oysa havuz suyundaki klorun bundan çok daha tehlikeli olduğu vurgulandı. Havuz suyunda bulunan klorun mayoların bile rengini soldurduğuna, saçlarda da renk değişimine, kuruluğa, kırılmalara ve genel yıpranmaya neden olduğunu belirten uzmanlar, buna rağmen kadınların yüzde 99'unun havuza girerken saçlarını
koruyacak bir bone kullanmadıklarına dikkati çekiyorlar.


Deniz suyundaki tuz ve güneşteki ultraviyole ışınlarının da tıpkı havuz suyu gibi saça zarar verdiğine işaret eden uzmanlar, tuz ve klorun saça çok çabuk nüfuz ettiği için yıpranmayı da hızlandırdığını belirterek, özellikle uzun süre suda kalınıp, çıktıktan sonra da saçlar duru suyla iyice yıkanmalı yoksa telafisi güç sorunların ortaya çıkabileceği bildiriyorlar.


Öncelikle havuz ya da denizde saçların mutlaka bone ile korunması, sudan çıktıktan hemen sonra da saçın bol duru suyla yıkanması, ayrıca, fön çekerken ya da çektirirken makinenin sıcaklık derecesinin yükseltilmemesi öneriliyor. Fönün sıcak ayarı ne kadar yüksek olursa saçtaki yıpranmanın da o kadar hızlı olacağına işaret eden uzmanlar, yaz - kış saçların 36 dereceden yüksek ısıdaki su ile yıkanmaması ve yıkandıktan sonra da uzun süre ıslak bırakılmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar.



Tatil dönüşü kabus olmasın



Uzmanlar, uzun süren tatilin ardından iş yaşamına alışmada uyum güçlüğü yaşandığını belirtiyor. Hafta sonu tatili sendromuna benzer özellikler gösteren ruh hali, işini sevmeyen kişilerde daha travmatik olarak kendini gösteriyor. Uzmanlar, tatil dönüşünde uyum güçlüğünü aşmak için, 'kendinize nefes alma zamanları ayırın' önerisinde bulunuyor.

Yoğun iş temposundan uzaklaşıp uzun yaz tatiline 'merhaba' diyen günümüz insanı, işe dönüşte çeşitli sorunlar yaşıyor. Özellikle şehir dışında geçen tatil, kent yaşamına ve iş yerindeki rutin işlere dönüşte depresif duygu durumuna neden oluyor.

Akdeniz Üniversitesi Sağlık Kültür Spor Dairesi Başkanlığı'ndan Uzman Psikolog Elif Yazar, psikolojik olarak kendisini, dinlenmeye ve eğlenmeye yönlendiren kişide tatil dönüşü depresif duygu durumu gözlendiğini belirtti. Yaz tatiline hiç bitmeyecekmiş duygusuyla başlanmamasını önerdiklerini söyleyen Elif Yazar, "Psikolojik olarak kendinizi tatil durumuna kaptırmayın önerisinde bulunuyoruz. Tatile, 'bu benim dinlenmem için bir vesile, yapamadıklarını yapmak için bir fırsat' düşüncesiyle başlamak daha doğru" dedi. İlk iş günü öncesinde, eve ve kent yaşamına alışmanın faydalı olacağını söyleyen Yazar, "Şehir dışından gelerek hemen çalışmaya başlamak, uyumu zorlaştıracaktır. İşe dönüşten önce ev ve kent yaşamına dönüş yapılmalı. İlk mesai gününden bir kaç gün önce yapacağımız işleri programlamalıyız. Ağır iş temposuna gözümüz kapalı girmek yerine önce bize zor gelmeyecek işlerden başlamalı adım adım ilerlemeliyiz" diye konuştu.

Beslenme alışkanlığının tatil süresinde değiştirilmemesi gerektiğini söyleyen Elif Yazar, "Tatilde yeme-içme abartılıyor. İnsanlar, 'nasıl olsa tatildeyim' düşüncesiyle rutin yaşamındaki beslenme alışkanlığını değiştiriyor. Biz beslenme düzenini bozmama önerisinde bulunuyoruz. Tatil dönüşünde ise bize mutluluk hormonu sağlayacak, sebze ve meyve ağırlıklı bir beslenme öneriyoruz. İşe başladıktan sonra öğle ve akşam saatlerinde hoşa giden etkinliklerde bulunulmalı. Açık havada zaman geçirilmeli, kişiler kendilerine nefes almak için zaman ayırmalı" dedi.


Kemik tümörleri her yaşta görülebiliyor



Değişik tip ve karakterde oluşan kemik tümörleri sadece yetişkinleri değil çocukları da tehdit ediyor.

Mide, barsak, meme ve akciğer gibi pek çok organda iyi ya da kötü huylu tümör gelişebileceği biliniyor. Kemiklerde de tümör oluşabileceği çok da bilinen bir durum değil. Oysa çocukluk döneminden başlayarak hemen hemen her yaş döneminde kemiklerde oluşan tümörlere rastlamak mümkün. Tümörün tipine ve hastanın yaşına göre değişiklik gösteren cerrahi tedavi seçenekleri bulunan hastalık hakkında Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Ortopedi ve Travmatoloji Klinik Şefi Prof. Dr. Metin Türkmen şunları söylüyor: "Tümör cerrahisi, çok titizlik gerektiren bir tedavi şeklidir. Biyopsinin alınması bile belli kesin kurallar içinde yapılmalıdır. Uygulanacak cerrahi tedavi, sadece tümör odağının boşaltılması şeklinde olabileceği gibi, tümör dokusunun etrafındaki dar veya geniş alandaki sağlam doku ile birlikte çıkarılması şeklinde olabilir. Bazı durumlarda amputasyon gereklidir. Bütün bu cerrahi uygulamalarının öncesi veya sonrasında tümörün cinsine göre radyoterapi, kemoterapi veya her ikisine birden ihtiyaç olabilir. Habis tümörlerde, biyopsi ile tanı konulduktan sonra ortopedist, tıbbi onkolog, radyasyon onkoloğu, patolog ve radyolog bir araya gelerek uygulanacak tedavi protokolü hakkında karar verirler."

Selim Kemik Tümörleri

Selim kemik tümörlerine çoğunlukla çocukluk ve gençlik dönemlerinde rastlanıyor. Bazen ağrısız olabiliyor, ya bir kırık sonrasında veya ele gelen şişlikler halinde tesadüfen ortaya çıkıyorlar. O nedenle bu dönemde, istirahat veya hareket sırasında oluşan ağrılar, hareketlerde görülen sınırlanmalar ve özellikle el ile hissedilen şişlikler dikkate alınmalı, nasıl olsa geçer diyerek ihmal edilmemeli. Çocukluk döneminde görülen selim tabiattaki tümörlerin çoğunluğu kistik yapıda oluyor. Prof. Dr. Türkmen bunu şöyle açıklıyor: "Çocukluk döneminde çok belirgin olmayan kemik ağrılarının ve çoğunlukla banyo sırasında ele gelen sertliklerin dikkate alınmasında fayda vardır.

Kemik dokusunun içinde bir boşalma ile kist oluşur. Bu da, doğal olarak kemik dokusunun direncini azaltır ve basit travmalar ile çok kolaylıkla kırılırlar." Selim kemik tümörlerinin tedavisi tümörün tipine ve hastanın yaşına göre değişiklik gösteriyor. Prof. Dr. Türkmen şöyle diyor: "Basit kemik kistinin tesadüfen ortaya çıkması, hemen bir cerrahi tedaviyi gerektirmeyebilir, kist boşluğunun içine steroid veya kemik iliği enjeksiyonları denenebilir. Kırığın oluştuğu durumlarda ise çoğunlukla cerrahi tedavi uygulanmaktadır. Cerrahi tedavide kistik boşluğun içinin tamamen kazınarak boşaltılması ve gerekli tespitin yapılmasından sonra, kalan boşluğun doldurulması gerekir. Doldurma işleminde kullanılan doku, çoğu zaman hastanın uygun bir bölgesinden alınan (donör bölge) kendi kemik dokusudur."

Habis Kemik Tümörleri

Habis kemik tümörlerini başlıca üç tipi var. Prof. Dr. Türkmen bunları şöyle sıralıyor: "Birincisi kemikte primer olarak ortaya çıkanlardır. Bunlar daha çok çocukluk ve genç erişkin döneminde görülür. İkinci tip habis tümörler ise, primer olarak mevcut bir selim kemik tümörünün yaşın ilerlemesi ile karakter değiştirmesi sonucu ortaya çıkarlar. Üçüncü tip habis tümörler ise metastatik olanlardır.

Bunlarda, vücutta bir başka dokuda habis bir tümör vardır ve onun kemik dokusuna metastazı söz konusudur. Metastaz yapan tümörler arasında sıklıkla akciğer, meme, tiroid ve erkeklerde prostat kanserleri öncelik almaktadır. İleri yaşlarda, ve özellikle bir organında habis tümörü olan kişilerde, ortaya çıkan kemik ağrılarının dikkatle incelenmesi gereklidir. Metastazların bel kemiğinde de sık görülmesi ve oluşacak kırıkların ayrıca nörolojik komplikasyonları da yaratabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.

Multi disipliner tedavi

Kemik tümörlerinin tedavisinde, özellikle habis tipte olanlarında, cerrahi tedavi yanında, tıbbın diğer dalları ile ortak çalışmayı gerektiren protokoller mevcut. Önde gelen bölümler tıbbi onkoloji ve radyasyon onkolojisi olarak göze çarpıyor. Habis tümörlerde, biyopsi ile tanı konduktan sonra ortopedist, tıbbi onkolog. radyasyon onkoloğu, patolog ve radyolog bir araya gelerek tartışıyor ve uygulanacak tedavi protokolü hakkında karar veriyorlar. Cerrahi tedaviden önce radyoterapi veya kemoterapi uygulanabileceği gibi, her ikisi birlikte de uygulanabiliyor.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 28 Kasım 2011, 14:30   #2
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Ağız kanseri erkekleri tehdit ediyor


Ağız kanserlerinin çoğunluğunun 45 yaşın üzerinde ortaya çıktığı ve erkeklerde oluşma olasılığının kadınlara oranla iki kat fazla olduğu bildirildi.


Türk Dişhekimleri Birliği'nden (TDB) alınan bilgiye göre, ağız kanserlerinin oluştuğu bölgeler sıklıkla dil, ağız tabanı, dil köküne yakın yumuşak damak alanları, dudaklar ve dişetleri. Ağız kanserleri erken dönemde teşhis edilerek tedavi sağlanmazsa yayılarak sürekli ağrı, fonksiyon kaybı, tedavi sonrası düzeltilmesi mümkün olmayan yüz ve ağız deformiteleri, hatta ölümlere neden olabiliyor.


TDB, dişhekimine düzenli aralıklarla gidilmesinin ağız kanserlerinin erken dönemde tespit edilmesi açısından çok önemli olduğunun altını çizerek, "Ağız kanserlerinin kesin nedeni tam olarak bilinmez. Bununla beraber, tütün ürünleri, alkol ve besinlerdeki bazı maddeler ve fazla güneş ışığına maruz kalınması gibi faktörlerin ağız kanseri riskini arttırdığı öne sürülüyor. Uzmanlar genetik yatkınlığı da ağız kanserleri için risk faktörleri arasında gösteriyor" değerlendirmesini yaptı.


AĞIZ KANSERİNİN MUHTEMEL BELİRTİLERİ:


- Ağız içinde veya etrafında beyaz veya kırmızı renkli alanlar


- Ağız içinde hassas, tahriş olmuş, kabarık veya kalınlaşmış alanların olması


- Ağızda veya boğazda tekrarlayan kanamalar


- Seste boğukluk veya boğazda yutulamayan cisim hissi


- Çiğneme ve yutma güçlüğü


- Dil ve çene hareketlerinde zorlanma


- Dil veya ağızın diğer bölgelerinde his kaybı, uyuşukluk


- Alt veya üst çenede meydana gelen şişlikler ve bunun sonucu mevcut protez uyumunun bozulması


- Ağız kanseri lezyonları başlangıç döneminde ağrısızdır, kanser ilerleyerek sağlıklı ağız dokularında harabiyet oluşturdukça ağrı şikayeti de başlar. Kişinin kendinin ağız
kanserini farketmesi güç olabilir. Bu nedenle düzenli dişhekimine gidilmesi son derece önemlidir.


Saç dökülmesinin nedenleri ve tedavisi


Memorial Hastanesi Medikal Estetik ve Zayıflama Merkezi'nde görevli Opr.Dr.Kemal Uğurlu saç dökülmesi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Estetik görünümde çok önemli bir yer tutan saçın kaybı kişide yaşlanma duygusu yaratmakta, vücudundan birşeylerin eksildiği düşüncesi insanlari mutsuz etmektedir. Erkeklerde daha sık olmasına rağmen kadınlarda da görülmekte ve psikolojik etkisi çok daha fazla olmaktadır.

SAÇ DÖKÜLMESİNİN NEDENLERİ

Saç dökülmeleri kansızlık, beslenme bozuklukları, vitamin eksiklikleri, ağır hastalıklar, hormonal düzensizlikler ve bazı ilaç kullanımlarından sonra görülebilirse de genelde bir nedene bağlanamaz. Ailesel yatkınlık, stres, mantar enfeksiyonları ve kalitesiz bakım ürünlerinin kullanılması dökülmeyi etkileyerek arttırabilmektedir.

Saç dökülme alanları erkeklerde başınn ön, üst ve tepe kısmında görülür ve degişik genişlikte olabilir. Çoğu kişide ileri yaşlara kadar başın her iki yanında ve ensede dökülmeyen alanlar kalır.

Kadınlarda ise yaygın seyrelme tarzında dökülmeye daha sık rastlanır bölgesel dökülme nadir olarak görülür.

Saç dökülmesi otuzlu yaşlara doğru başlar ve elli yaşın üstünde erkek nüfusunun hemen hemen yarısında görülür. Başlama yaşı nekadar erken olursa dökülme o kadar fazla ve genis alanda olur.

DÖKÜLMEYİ DURDURAN YADA YENİDEN SAÇ ÇIKARTAN TEDAVİ VAR MIDIR ?

Vücudun diger hücreleri gibi saç hücrelerininde genetik olarak şifrelenmis bir ömrü vardır. Dökülen saçların ömürlerinin kısa olarak planlandıgı düşünülür. Bazı ilaçlarla bu dökülmeye başlayan saçların hücrelerinin ömrü uzatılmaya çalısılmaktadır. Ancak bu ilaçlar kullanıldığı dönemde kısmen etkili olmakta ilacın kesilmesi ile eski dökülme durumuna geri dönülmektedir. Uzun zaman önce saçın dökülmüş olduğu bölgelerde etkili olan bir ilaç ise henüz bulunamamıştır.

SAÇ EKİMİ

Günümüzde teknolojinin gelişmesi ile birlikte estetik cerrahinin tüm bölümleri gibi saç ekim tekniğide çok gelişmiş ve mükemmel sonuçlar alınır hale gelinmiştir. Eskiden içerisinde 5-6 saç hücresi bulunan dokularla (makro greftlerle) yapılan saç ekimleri doğal olmayan görünüm yaratmaktaydı. Günümüzde saç ekimi artık mikro greft tekniği olarak bilinen 1-2 kıl hücresinin ekimi şeklinde yapılmaktadır.

Saç ekiminde en önemli kriter saç ekimi yapılacak alanla, saçın alındığı alan arasındaki orandır. Tüm saçın 3 de 1 ve daha az oranındaki dökülmelerinde saç ekimi ile elde edilecek estetik sonuçlar çok iyidir. Daha geniş alanlardaki dökülmelerde alanın genişliğine bağlı olarak estetik başarı düsmekte, ekim sonrası elde edilen saç yoğunluğu biraz daha az olmaktadır. Başarıyı etkileyen önemli bir diğer etkende ekibin tecrübesidir. Saçın ekim yönü, açısı, yoğunluğu ve hücrelerin efektif dağılımı estetik görünümü çok etkiler.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:30   #3
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Çapraşık dişlerin nedenleri ve tedavisi

Çocukluk döneminde süt dişlerin değişip, kalıcı dişlerin gelmeye başlamasıyla pek çok çocukta çapraşıklıkların yaşandığı bildirildi.


Türk Dişhekimleri Birliği'nin (TBD) web sitesinde yer alan bilgilere göre, bir çok anne ve baba, "Çocuğumun dişleri eğri geldi" endişeyle dişhekimine başvuruyor. Bu durumun en büyük nedeninin 'kalıtım' olduğunu belirten uzmanlar, zamanında alınmayan bazı önlemlerin de çapraşıklara yol açtığını ifade ettiler.

Genetik olarak çocukta çene boyutuyla dişlerin genişlikleri arasında uyumsuzluk olması ya da çenelerin gelişmesini olumsuz yönde etkileyen solunum yolu problemlerinin dişlerde çapraşıklığıklara yol açtığını anlatan uzmanlar, "Çocuğunuzun burun yollarındaki solunumu engelleyen faktörler öncelikle üst çenenin daha sonrada alt çenenin normal büyümesini etkileyerek dişlerin düzgün sıralanmasına engel olurlar. Bu durumda mutlaka uzman bir dişhekiminin müdahalesi gerekir" diye konuştular.

Dişlerdeki çapraşıklığın bir diğer nedeninin de süt dişlerinin normal değişme zamanı gelmeden çekilmesi olduğuna dikkati çeken uzmanlar, şunları kaydetti:

"'Nasıl olsa yerine yenisi gelecek' düşüncesiyle tedavi edilebilir düzeydeki süt dişlerinin çekimi son derece hatalıdır. Çünkü bu dişler altlarından gelecek kalıcı dişlerin yerini koruyarak çapraşıklıkları önlerler. Bir süt dişi zamanından önce çekilirse yandaki dişler çekilen dişin boşluğına doğru kayar. Alttan gelecek kalıcı dişin süreceği yeri kapatır, kalıcı diş bulabildiği boşluktan sürmeye çalışır yada gömülü kalır. Her iki durumda da diş sisteminin dengesi bozulur ve çapraşıklıklar gözlenir. Süt dişlerini ara yüzlerinde görülen çürükler zamanında tedavi edilmezse yandaki dişler çürüyen, kayıp diş dokusu kadar boşluğa kayar. Çapraşıklıkların bir diğer nedeni de budur. İşte bu nedenlerden dolayı süt dişlerinde görülen çürüklerin tedavisi son derece önemlidir".

Dişlerin düzgün sıralanmasının sadece estetik açıdan önemli olmadığını anlatan uzmanlar, dişlerdeki çapraşıklıkların bu bölgelerin temizlenmesi güç olacağından çürüklere, dişeti hastalıklarına ve eklem ağrılarına neden olabileceğini belirttiler. Çapraşık dişlerin her yaşta değişik tedavi yöntemleriyle ortodontistler tarafından tedavi edilebildiğini söyleyen uzmanlar, "Ancak bu tür tedaviler oldukça pahalıdır. Bu nedenle çürüyen süt dişlerinin çekiminden çok tedavisi yoluna gitmek daha da önemlisi iyi bir ağız bakımıyla dişleri sağlıklı olarak ağızda tutmak en doğru yöntem olacaktır" şeklinde konuştular

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:31   #4
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Balık zehirlemelerine dikkat

Balık ve diğer su ürünlerinin zehirlenerek ölüme sebep olduğunu belirten uzmanlar, bu konuda vatandaşları uyardı.
Samsun Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürü Uzman Veteriner Hekim İsmail Aydın, kurumlarında balık ve diğer su ürünleri hastalıklarıyla ilgili kapsamlı araştırma ve teşhis yaptıklarını belirterek, vatandaşların balık zehirlenmelerine karşı dikkatli olmasını istedi. Balık hastalıklarının Türkiye için yeni bir konu olduğunu ve bu konuda bilgi birikimi bulunmadığını kaydeden Aydın, bu alandaki çalışmalara hız verilmesi gerektiğini söyledi.


Enstitü hizmet bölgesinde kültür balıkçılığının diğer bölgelere nazaran daha hızlı geliştiğini ve bölgede yaklaşık 170 işletme bulunduğunu ifade eden Aydın, "Bu işletmeler, enstitü uzmanlarının kontrolünde. Kurum uzmanları, balık hastalıkları konusunda araştırma yapıyor. Balık işletmelerinin sorunlarının çözülmesinde bilimsel verilere göre hareket ediyoruz. Bugüne kadar yapılan araştırmalara göre, balık çiftliklerinde özellikle Yersiniozis hastalığı çok yaygın. Bununla birlikte Vibrio, Aeromonas, Pseudomas, Edwardsiella ve Mixobacter infeksiyonları da tespit edildi. Suya karışan sanayi atıkları suyun kalitesini bozarak özellikle bakır, çinko ve civa zehirlenmesine yol açıyor. Yağmur suları, suda kurşun birikimine sebep olduğu için kurşun zehirlenmesi meydana getiriyor. Sağlıklı beslenmek için beyaz et tüketimi önemli. Ancak, özellikle balık ve deniz ürünlerinin bilinçli tüketilmesi, sağlıklı muhafaza edilmiş ve ambalajlanmış, orijini bilinen, kontrolü yapılmış, hijyenik su ürünlerinin tüketilmesi gerekiyor" dedi.

"MİDYE ZEHİRLEMESİ ÖLDÜRÜYOR"
Kirli sularda avlanan balık, midye ve diğer su ürünlerinin insan sağlığına zarar verdiğini ifade eden İsmail Aydın, "Kabuklu deniz hayvanları, insanlarda ishalle birlikte seyreden tehlikeli yiyecek zehirlenmelerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Havaların ısınmasıyla birlikte risk faktörü daha da artmaktadır. Bu durum halk nazarında bu ürünlere karşı güvenin sarsılmasına ve tüketimin azalmasına sebep olmaktadır. Yeterince işlem görmemiş ya da çiğ olarak tüketilen deniz kabuklularının tüketimini takiben zehirlenme belirtileri ortaya çıkabilmektedir. Bu deniz canlılarının besinleri süzerek, ağır ağır yemesi nedeniyle, lağım sularıyla kirlenmiş sulardan yüksek miktarda mikrop ve atık madde (toksinleri) almalarına ve vücutlarında biriktirmelerine yol açar. Kabuklu deniz hayvanları, iyi pişirilmesine rağmen iç organlardaki patojenler yeterli şekilde yok edilemeyebilir. Toksin birikimi de yüksek ısıyla yok edilemez. Çok düşük miktarlarda, mide ve bağırsaklar için zararlı ürünler gıdalarda kalabilir ve bu ürünler tüketimi takiben hastalıklara neden olurlar. Bazı midye türleri de yendikleri zaman toksik etki gösterebilir (Mytilus edulus ve Modiola modiolus cinsi midyeler)" dedi.


Midye zehirlenmelerinde, zehirlenme belirtisi olarak aşırı duyarlılık ve felç, parmak uçlarında iğne batması gibi karıncalanma hissi, dudaklarda sızlama ve uyuşukluk hissedildiğini söyleyen veteriner hekim Aydın, "Sersemlik, uyuklama, boğazda sıkışma ve kuruluk, bazı vakalarda konuşmada bozukluk vardır. Ağır vakalarda ölüm solunum yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Toksin ihtiva eden midyelerden 4-5 tanesinin yenmesiyle bile ölüm meydana gelebilir. Bu toksinin çok kuvvetli bir zehir olan potasyum siyanürden 50 kez daha güçlü olduğu bildirilmiştir. Midye yendikten sonra bir rahatsızlık hissedilmesi halinde, gecikmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Midye zehirlenmesi olayları ABD, Fransa, İrlanda, İngiltere ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde sık meydana geliyor. Ülkemizde midye zehirlenmesinin gelişmiş ülkelere oranla daha az görülmesinin sebebi, dini inanış boyutuna paralel olarak daha az tüketilmesinden kaynaklanmaktadır" diye konuştu.

"BOZULAN BALIKTA 12 SAAT İÇİNDE 68 MİLYAR BAKTERİ OLUŞUYOR"
Sahillerde yaşayan birçok deniz hayvanının toksin ihtiva ettiğini ifade eden Aydın, "İnsanlar bazı balıklara temas etmekle de zehirlenebilir. Bu balıkların yüzgeçleri birtakım dikenler ihtiva eder. Dikenin kaidesindeki kesede bulunan zehir, kesenin kanalı vasıtasıyla dikenin açtığı yaraya boşaltılır. Memleketimizde bulunan bu nevi balıklar: tarakonya, çarpan balık, kum tarakonyası, varsan balığı, rina balığı, iğneli vatoz balığı, tırpana balığı, kazık kuyruğu balığı, folya balığı, tatlı su levreği gibi balıklardır. Doğal olarak toksin ihtiva eden bir tek balığın bile yenmesi, ölüme sebep olabilir. Balıkçılık sektöründeki sorunlardan bir tanesi de çiftliklerde bilinçsiz kimyasal madde ve ilaç kullanımı sonucu oluşan ilaç kalıntısı birikimidir. Avrupa Birliği ülkeleri, ithal ettikleri su ürünlerinde ilaç kalıntısı için belli bir standart getirmişlerdir. Balıkların yaşadıkları ortamda yeterli sayıda hastalık etkeni bulunursa, balıklarda yaralanma, organ bozuklukları, zayıflama ve stres gibi faktörlerle birlikte hem balığın kendi sağlığını bozan, hem de kesim sonrası balık etinin değerini düşüren hastalıklar meydana gelir" şeklinde konuştu.
Balık etinin protein yönünden zengin olduğunu vurgulayan, ancak balık çiftliklerinin hijyenik olması gerektiğini vurgulayan Aydın, "Uygun şartlarda balık vücudunda bir bakteri her 20 dakikada bir çoğalmaktadır. Periyodik olarak çoğalan bir bakteri hücresinden 12 saat sonra 68 milyar adet bakteri meydana geldiği dikkate alınırsa, bozulmaya uğramış bir balık etini yiyen kişinin ne kadar risk altında olduğu anlaşılır" dedi.


Deniz ürünleri pişirilirken ortaya çıkan dumanın solunmasının, astım, rinitis, larenks ödemi veya rinokonjuktivitise sebebiyet verdiğini hatırlatan İsmail Aydın, daha sonra şunları söyledi:


"Balık alerjileri, sindirimi takiben en erken 2 dakikada ortaya çıkabilir. Deniz ürünleri alerjilerinin belirtileri de genellikle 1 saat içinde ortaya çıkar. İnsanlarda deniz ürünleri anafilaktik şoka sebep olabilir. Bazı bakteriler orkinos, uskumru, palamut gibi balık türlerinde toksin oluşturur. Bu balıkların yenmesiyle balık zehirlenmesi meydana gelir. Bazı deniz kamçılıları da toksin üretebilirler. Balıkların bazı türleri, bu toksik kamçılıları tükettikten sonra insanlar için zehirli hale gelir. Bu toksinler balığın iç organlarında, kafasında ya da merkezi sinir siteminde depolanır. "

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:31   #5
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Uykusuzluk çekenlere tavsiyeler


Hemen hemen herkesin zaman zaman yaşadığı uykusuzluk sorunundan, basit birtakım önlemlerle kurtulunabiliniyor.


Türk Psikiyatri Derneği'nin internet sitesi 'Psikonet'te yer alan bilgilere göre, özellikle kabul gören kişilerde görülen uykusuzluk sorunu, uyandıktan sonra tekrar uykuya dalmakta güçlük ve sabah yeterince dinlenmemiş olarak uyanmak şeklinde kişide sıkıntı meydana getirir. Uzmanlar kötü bir uykuyu, düzensiz bir uyuma alışkanlığı, gün içinde kısa uykular, kafein içeren maddeler, rahatsız yatak, odanın çok sıcak ya da çok soğuk olması, aşırı gürültü ile günlük hayatta yaşanan gerilim ve endişelere bağlıyorlar. Ancak birkaç basit önlemle uykusuzluk sorununu çözmek ve uykuyu geliştirmek mümkün. Psikologların sunduğu öneriler ise şöyle:


"- Uykunuzun geldiğini hissettiğinizde yatağa gidin.


- Yatakta kitap okumayın ya da televizyon seyretmeyin. Bunlar uyku kaçırıcı etkinliklerdir.


- Bir önceki gece kötü uyumuş olsanız bile gün içinde kestirmeyin. Eğer uzun süre "kalitesiz" bir uykunuz varsa ve uzun süren "uykuya dalamama" dönemleriniz oluyorsa, farkında olmadan yatağınızı/yatak odanızı "uyumak" yerine "uyanık kalmak" ile eşleştirmiş olabilirsiniz. Bu durumdan kurtulmak için de;


- Çok yorgun hissetseniz ya da uyku açığınızı telafi etmek isteseniz de erken bir saatte yatağa gitmeyin.


- Işıkları hemen söndürün.


- 20 dakika içinde uyumadıysanız, başka bir odaya gidin; tekrar uykunuz gelene kadar oturun ve rahatlayın.


- Bir gece önce az uyumuş olsanız bile, her gün aynı saatte uyanın."



40 yaşın altındaki tiryakiler dikkat


Dünya Sağlık Örgütü, 40 yaşın altındaki sigara tiryakilerini uyardı. Buna göre, genç tiryakiler sigara kullanmayan yaşıtlarına göre 5 kat daha fazla kalp krizi riski taşıyor.

BBC'den yayınlanan habere göre, Dünya Sağlık Örgütü ile çeşitli ülkelerin sağlık kurumlarının işbirliği ile yapılan araştırmalarda, 21 ülkedeki 33 ve 64 yaş arasındaki kişilerin kalp krizi riskleri değerlendirildi.

Avrupa, Çin, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kuzey Amerika merkezli olarak yürütülen araştırmalarda, 1985 ve 1994 yılları arasında kalp krizi geçiren ancak ölmeyen toplam 23 bin kişiye rastlandı.

Bu sayının 4/5'inin ise 35-39 yaşları arasında olan sigara tiryakileri olduğu tespit edildi. Bu saptamayla 35-39 yaş arasındaki tiryakilerin, sigara kullanmayan akranlarına göre 5 kat fazla kalp krizi riski taşıdığı belirlendi. Bu oranın erkeklerde ve kadınlarda hemen hemen aynı olduğu ifade ediliyor

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:32   #6
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Çocuğunuzun ruh sağlığı da önemli


Anne ve babalar çocuklarının fiziksel güvenliği kadar onların duygusal rahatlığından da sorumlu.


Uzmanlara göre, sağlıklı bir büyüme sadece fiziksel sağlık olarak algılanmamalı, çeşitli nedenlere bağlı olarak çocukta oluşan en ufak bir ruhsal dengesizlik ileride büyük bir sorun haline gelebilir.


Çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilere göre, bir çocuğu büyütmenin tek bir doğru yolu yok. Ana-babalık tarzları değişir fakat çocuğunuz için yapılması gerekenler aynıdır. Besleyici gıdalar, düzenli sağlık kontrolleri, aşı ve sporun yanısıra ebeveynler çocukları için güvenli bir ev ve çevre sağlamak zorunda. Çocuklardan yapabileceklerinden azının ya da fazlasının beklememesi gerektiğini belirten uzmanlar, ebeveynlere, ruhsal problemi olmadan çocuk yetiştirmek için şu tavsiyelerde bulunuyorlar:


"- Çocuğunuzu duygularını ifade etmeye teşvik edin ve duygularına saygı gösterin.


- Çocuğunuza herkesin acı, korku, öfke ve kaygı yaşadığını anlatın. Bu duygularının kaynaklarını öğrenmeye çalışın.


- Çocuğunuzun öfkesini olumlu bir şekilde, şiddete başvurmadan göstermesine yardım edin. Aranızdaki saygı ve güveni geliştirin.


- Anlaşamadığınızda bile sesinizi yükseltmeyin.


- İletişim kanallarını açık tutun ve çocuğunuzu dinleyin.


- Çocuğunuzun anlayabileceği kelimeler ve örnekler kullanın.


- Onu soru sormaya teşvik edin.


- Rahatlık ve güven verin.


- Dürüst olun.


- Olumluluklar üzerinde durun.


- Her konuda konuşmaya istekli olduğunuzu gösterin.


- Kendi problem çözme ve başetme becerilerinize bakın.


- Onun için iyi bir örnek olup olmadığınızı kendinize sorun.


- Eğer çocuğunuzun duygularından ve davranışlarından bunaldıysanız ya da kendi engellenmelerinizi ya da öfkenizi kontrol edemiyorsanız yardım alın.


- Çocuğunuzun yeteneklerine destek olun, sınırlılıklarını kabul edin.


- Hedefleri başka birinin beklentilerine göre değil çocuğunuzun yeteneklerine ve ilgilerine göre oluşturun.


- Çocuğunuzun başarılarını kutlayın.


- Çocuğunuzun yeteneklerini başka çocuklarınkilerle kıyaslamayın, onu tek başına değerlendirin.


- Çocuğunuzla birlikte olmak için düzenli olarak zaman ayırın.


- Çocuğunuzun bağımsızlığını destekleyin ve kendilik değerini artırmasına yardım edin.


- Yaşamın iniş çıkışlarında çocuğunuzun yanında olun.


- Çocuğunuzun problemlerin üstesinden gelebileceğine ve yeni yaşantılarla başedebileceğine güvendiğinizi gösterin.


- Yapıcı, açık ve tutarlı bir disiplin uygulayın ve çocuğunuz için hangi yolun daha etkili olduğunu öğrenin.


- Olumlu davranışlarını onaylayın.


- Çocuğunuzun hatalarından ders almasına yardım edin.


- Ona hiçbir şart koşmadan koşulsuz sevin.


- Özür dileme, işbirliği, sabır, bağışlama ve başkalarıyla ilgilenmenin önemini öğretin".


UYARI NİTELİĞİNDE BELİRTİLER


Çeşitli uyarıların, bir çocuğun ya da ergenin muhtemel ruh sağlığı problemine işaret ediyor olabileceğine dikkat çeken uzmanların üzerinde durdukları belli başlı belirtiler ise şöyle:


"- Duygularla ilgili güçlükler.


- Makul bir neden olmadan üzülme ve çaresizlik duyma ve bu duygulardan kurtulamama.


- Çoğu zaman yoğun öfkeli olma, ağlama ya da aşırı tepkide bulunma.


- Değersizlik ya da suçluluk duyguları gösterme.


- Başka çocuklardan daha fazla endişeli ya da kaygılı olma.


- Bir ölümün ya da kaybın ardından çok uzamış bir yas tutma.


- Aşırı derecede korkulu olma. Açıklanamayan korkular duyma ya da diğer çocuklardan daha fazla korku duyma.


- Fiziksel sorunlarla ya da görünümle sürekli ilgilenme.


- Zihnini kontrol edememekten ya da zihninin başkaları tarafından kontrol edildiğinden korkma.


- Okul durumunda kötüleşme.


- Genellikle zevk aldığı şeylere ilgisini kaybetme.


- Uyuma ve yeme alışkanlıklarında açıklanamayan değişmeler gösterme.


- Arkadaşlarından ya da ailesinden uzaklaşma ve hep yalnız kalmayı isteme.


- Çok fazla hayal kurma.


- Yaşamı başedemeyecek kadar zor bulma ve intihardan söz etme.


- Açıklanamayan sesler duyma.


- Kendini verememe, karar vermede zorlanma.


- Yerinde oturamama, dikkati toplayamama.


- Zarar görmekten, başkalarını incitmekten, "kötü" bir şey yapmaktan korkma.


- Gün içinde defalarca yıkanma ve eşyaları temizleme ihtiyacı duyma ya da belirli davranışları tekrarlama.


- Çok hızlı seyreden düşüncelerden kurtulamama.


- Tekrarlanan kabuslar görme.


- Sorun yaratan davranışlar


- Alkol ya da ilaç kullanma.


- Çok miktarda yeme ve sonra kusmaya çalışma, müshil ilaçlarını kötüye kullanma ya da kilo almaktan kaçınmak için lavman kullanma.


- Uygun kiloda olmasına karşın takıntılı bir şekilde spor yapmayı ya da diyet uygulamayı sürdürme.


- Başkalarına ve eşyalarına sık sık zarar verme ya da yasaları ihlal etme.


- Yaşamı tehlikeye sokacak hareketlerde bulunma".


Uzmanlara göre, eğer çocuğunuz bu belirtilerden birini gösteriyorsa ya da belirtiler ciddiyse, hemen bir yardım arayın. Doktorunuzla, okuldaki danışman-rehber öğretmenle ya da çocuğunuzun ruh sağlığı problemi olup olmadığını değerlendirebilecek bir ruh sağlığı uzmanıyla konuşun. Pek çok çocuğun ruh sağlığı problemleri vardır. Bu problemler gerçektir, acı vericidir ve ciddi olabilir. Ruh sağlığı problemleri anlaşılabilir ve tedavi edilebilir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:32   #7
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Öksürüğün en büyük nedeni sigara

Öksürüğün en büyük nedeninin sigara olduğunu belirten uzmanlar, sigara içmediği halde nedensiz öksürenlerin ise solunum enfeksiyonuna yakalanmış olabileceğine dikkati çektiler.


Sigara içenlerin öksürmesine sigara dumanında bulanan bir çok zehirli kimyasal maddenin yol açtığını belirten uzmanlar, bu durumdan kurtulmanın tek yolunun sigarayı bırakmak olduğunu kaydettiler.


Derlenen bilgilere göre, sigara içenler daha çok öksürüyor, sigara içmediği ya da sigara içilen ortamda bulunmadığı halde öksürenleri ise solunum enfeksiyonu hastalığı bekliyor.


Sigara içenlerin kuru ve kesik kesik veya balgam çıkararak öksürdüğünü, bu durumun sabah uyandığında daha da şiddetlendiğini ifade eden uzmanlar, tek çözümün sigaradan kurtulmak olduğunun altını çizdiler.


Ateşi 39 derecinin üzerinde balgam çıkararak öksürenlerin durumları daha kötüye gitmeden doktora başvurmaları uyarısında bulunan uzmanlar, "Balgam çıkararak öksürüyorsunuz ve ateşiniz 39 derece üzerinde. Çok yorgunsunuz, kaslarınız ağrıyor ve kendinizi günlük faaliyetlerinizi yapamayacak kadar hasta hissediyorsunuz. Beyaz balgam genellikle seyrini izlemeniz gereken ama kendi kendine tedavi yöntemleriyle hafifletebileceğiniz viral enfeksiyona işaret eder. Yeşil veya pas rengi balgam çoğu kez bakteriyel enfeksiyonun göstergesidir ve antibiyotik gerektirir. Doktora başvurulmasında büyük yarar vardır" şeklinde konuştu.


ÖKSÜRÜĞE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER


Uzmanlar, ciddiye alınmadığı takdirde ciddi sorunlar doğurabilecek öksürüğe karşı şu önerilerde bulunuyor:

"Öksürürken çıkan balgamı (gece uykusu dışında) yutmayın. Buhar veya sıcak duş balgamı inceltir ve rahat öksürmeyi sağlar. İçinde balgam söktürücü olan ve reçeteyle satılan bir ilacı deneyin, ama eğer çok balgam çıkartan sürekli ya da kronik bir öksürüğünüz ya da astımınız varsa, balgam söktürücü kullanmayın bol sıvı için. Kuru ve kesik öksürükte boğaz pastili veya reçeteyle satılan bir öksürük ilacını deneyebilirsiniz, ancak başka ilaçlar kullanıyorsanız, mutlaka doktora danışın. Sıcak su, çay veya limonataya katılmış balı da deneyebilirsiniz. Burun akıntısı boğazınızda tahrişe yol açtığı için öksürüyorsanız, reçetesiz satılan ilaçlar ya da antihistaminler balgamı kurutabilir. 19 yaşından küçüklere aspirin vermeyin. Reye sendromu denen ender, ama ciddi bir soruna yol açabilir. Ateş veya ağrı durumlarında ağrı kesiciler verin. Soğuk algınlığı belirtileri yokken çocuğun ani ve şiddetli öksürmesi burnuna küçük bir kıymık veya cisim kaçmış olduğunu gösterir. Acil yardım isteyin. Tıkanma (nefes alıp vermede zorluk çekme) küçük bebeklerde olağan bir şey olmasına rağmen sürekli öksürük pek görülmez. Eğer çocuğunuz 3 aylıktan küçükse, doktora başvurun. Eğer çocuğunuz boğuk, ulur gibi öksürüyor ve bu geceleri şiddetleniyorsa, çocuklarda sık görülen solunum yolu iltihaplanması söz konusu olabilir".

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:32   #8
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Sigara, egzozdan 10 kat zararlı

Uzmanlara göre, sigara tüketimi, motorlu araçlardan 10 kat daha fazla havayı kirletiyor.

ABD Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından yayınlanan rapora göre, söz konusu bulgu, Enstitü araştırmacılarının 'Neden sigara kullanmayanlar en az sigara içenler kadar etkileniyor?' sorusuna cevap aramaları sonucunda bulundu. Araştırmalarda, yakılan bir sigaranın ürettiği katranın, bir aracın egzozundan çıkan miktardan daha fazla olduğu ölçüldü. Katran ve benzeri zehirli parteküllerin akciğer kanseri ve astım riskini yükselttiği önceden beri bilinen bir gerçek. Avrupa'daki morotlu taşıtlara her yıl uygulanan egzoz emisyon ölçüm limiti 40 ug/m3 olarak belirlenmiş.

Araştırmacılar, iddialarını desteklemek için bir deney yaparak, düşük sülfür katkılı 2 litre turbo dizel yakıtla doldurulmuş bir arabayı kapalı bir garajda 30 dakika çalıştırdılar. Deneyin ilk bölümünde aracın emisyon ölçümünden 88 ug/m3 elde edildi. Ölçümlerin ardından 4 saat havalandırdıktan sonra kapattıkları garajda bu sefer 30 dakika içinde 3 filitreli sigarayı yanar halde bıraktılar. Bunun sonucunda da 830 ug/m3 emisyon elde edildi. Araştırmacılar, sadece 3 sigaranın, 2 litre turbo dizel yakıtından tam 10 kat daha fazla havayı kirlettiği sonucunu elde ettiler.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:33   #9
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Televizyon seyretmek kasları imha ediyor

Uzmanların, uzun saatler boyunca televizyon ya da bilgisayar karşısında oturan kişilerin bel ve sırt kaslarında şiddetli ağrılara neden olan kalıcı hasar oluştuğunu belirledikleri bildirildi.

İnternette yayın yapan bir sağlık haberleri sitesinde yayınlanan araştırmaya göre, beli destekleyen kasların, saatler süren hareketsizlik sonucunda kalıcı biçimde işlevsizleşebileceği belirlendi. Bilim adamlarının yaptığı araştırmada, 19 genç erkek gönüllü, 8 hafta boyunca yatakta zaman geçirdi ve kaslarındaki değişim izlendi.


Araştırma ekibi bunun, omurgayı koruyan kasların uzun zaman kullanılmadığında 'işlevsizleştiğini' kanıtlayan ilk araştırma olduğunu belirterek, televizyon önünde saatlerce zaman geçirmenin etkisinin de tam olarak aynı olacağını bildirdi. Araştırma, zarar gören kasların yeniden çalıştırılmasının da uzun ve zor bir süreç olduğunu kanıtladı. Gönüllülerin bazılarının bel kaslarının, egzersiz yapmalarına rağmen 6 ay sonra bile düzelmediği belirlendi

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:34   #10
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Bilinçsiz antibiyotik tüketmeyin


Doktorlar, Türkiye'de bilinçsiz ilaç tüketiminin yaygın olduğunu ve bunu önlemeye yönelik çalışmaların yapılmasının zorunlu olduğunu belirtiyorlar.
2004 yılının ilk 6 ayına yönelik yapılan araştırmalarda en fazla satılan ilaçlar listesinde antibiyotiklerin ilk sırada olduğunu vurgulayan uzmanlar, bunda eczacıdan hastaya bilgi akışındaki eksikliklerin etkilisini önemli olduğunu belirttiler.
Doktorlar özellikle antibiyotiklerin kutularındaki miktarın tedaviyi tamamlamaya yönelik olarak belirlendiğine işeret ederken, ecza dolaplarının kontrol edilmesini, doktorun tavsiye ettiği tedavi süresince kullanılması ve son kullanma tarihi geçen ilaçları imha edilmesi gerektiğini bildirdiler. Doktorlara göre, yılda en az bir kez evde bulunan ilaçları eczacılara göstermeleri gerektiği ve gereksiz olanlar ile kullanım süresi dolanları imha edilmesi gerektiğini öneriyorlar.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
makaleleri, sağlık


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Sağlık Bakanının Sağlık Çalışanlarına Bayram Mesajı Deinonychus Sağlık Köşesi 0 06 Kasım 2011 21:20
Sağlık Makaleleri hitman Sağlık Köşesi 48 27 Mart 2006 08:11