IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   Akdeniz Bölgesi (https://www.ircforumlari.net/akdeniz-bolgesi/)
-   -   Isparta il arşivi (https://www.ircforumlari.net/akdeniz-bolgesi/424380-isparta-il-arsivi.html)

Ecrin 07 Kasım 2011 09:11

Isparta il arşivi
 
Genel Bilgiler

İl Trafik No: 32
Yüzölçümü: 8.933 km²
Nüfus: 244.085 Şehir Merkezi (2010)
448.298 İl ve İlçeler Genel Toplam Nüfusu (2010)

Isparta İli, Akdeniz Bölgesi’nin batı bölümünde ve iç kesiminde yer alır. "Göller Bölgesi"nin merkezi konumundadır. İl, 30°20’ve 31°33’ doğu boylamları ile, 37°18’ ve 38°30’ kuzey enlemleri arasındadır.
Isparta doğudan Konya’nın Beyşehir, Doğanhisar ve Akşehir ilçeleri; kuzeyden Afyon’un Çay, Şuhut, Dinar ve Dazkırı ilçeleri; batıdan Burdur’un Merkez, Ağlasun ve Bucak ilçeleri; güneyden ise Antalya’nın Serik ve Manavgat ilçeleri ile komşudur. İlde Merkez ilçe ile birlikte, Aksu, Atabey, Eğirdir, Gelendost, Gönen, Keçiborlu, Senirkent, Sütçüler, Şarkikaraağaç, Uluborlu,, Yalvaç ve Yenişarbademli olmak üzere 13 ilçe vardır. Merkez ilçeden sonra gelen en büyük ilçe merkezi Yalvaç’tır. En az nüfuslu ilçe ise Yenişarbademli’dir.
İlin yüksek ve engebeli olan toprakları, kuzeydoğudan ve doğudan Sultan Dağları, Beyşehir Gölü, Göl Dağları’nın güney uzantıları, güneyden Antalya Havzası’nın yüksek kesimleri, batıdan ve güneybatıdan Karakuş Dağları, Söğüt Dağları, Burdur Gölü ile Ağlasun ve Bucak yaylaları gibi doğal sınırlarla kuşatılmıştır. Isparta ili toprakları genelde engebeli bir yapıya sahiptir. Yöredeki, yüksekliği 3000 metreyi bulan dağların yanında, ova ve vadi özelliğindeki düzlükler, değişik büyüklükteki tabii göller İlin doğa yapısını belirlemektedir. İlin rakımı 1.050 m. civarındadır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:11

Cevap: Isparta il arşivi
 
Jeolojik Yapı

Toros Dağları’nın batı eteğinde bulunan Isparta arazisi, genel olarak III. zamanda ortaya çıkmış ve beyaz tebeşir taşlarından oluşmuştur. Taşeli ve Tekeli platolarının sıkışması sonucu kıvrılmalara uğrayan bölge daha sonra tektonik ve volkanik hareketlerle, yeni şekillenmeler kazanmıştır. Özellikle, volkanik hareketlerin sonucu dolarak, il alanında yer yer, bazalt veya trakit yatakları ortaya çıkmıştır. Volkanik püskürmelerle yüzeye çıkan kükürt ve alçıtaşı tozları, sertleşerek geniş yataklar oluşturmuştur. İl arazisindeki en eski yapı paleozoike aittir. Yalvaç İlçesi’nin doğusunu örten kristalin şist, fillat, kalker ve mermerler I. zaman oluşuklarıdır. Daha sonra ortaya çıkan tektonik hareketler sonucu, bu yapı kırılmış ve kıvrılmalara uğramıştır. Sütçüler yöresi ile Isparta’nın doğusu ve Eğirdir Gölü’nün doğu ve batısı II. zaman kalker, marn, filiş ve serpantinleriyle kaplıdır. Gri renkli, çok çatlaklı ve boşluklu olan kalkerlerin, karstik şekilleri ve düdenleri vardır. Bu düdenler, Eğirdir Gölü Kapalı Havzası’nın sularını drene ettiklerinden, ilin hidrolojisinde önemlidir. II. zaman oluşukları içerisinde, yer yer şeyi, olivin, diyabaz, kumtaşı ve silekse de rastlanmaktadır. III. Zaman oluşukları, il alanına, Aksu ve Köprü Suyu vadileri boyunca sokulur. Isparta’nın içlerine kadar uzanan bu yapının temelini, miyosen kalkerleri, marnlar, kum taşları ve konglomeralar oluşturur. Bu sedimentler, bazen sertleşerek greler halinde, bazen de gevşek kum ve çakıl depoları halinde bulunur. Isparta Merkez, Hoyran Gölü ve Yalvaç civarında III. zaman neojen yapı durumdadır. Yapı, bütünüyle kırmızı renkle yumuşak tatlı su kalkerlerinden oluşmuştur. Ayrıca, Keçiborlu yöresi demir ve mangan lekeli nümülitik kalkerlerle Isparta merkez İlçe’nin güneyi neojene ait volkanik kayalarla örtülüdür. Isparta’da, volkanik çöküntü alanlarının tabanları, IV. zaman konglomera, şilt, kil ve çakıllarıyla kaplanmış durumdadır.
1. Doğal Afetler
Isparta tarihindeki doğal afetler incelendiğinde deprem, feyezan, yangın, toprak kayması, kaya düşmesi, sel afetlerinin kayda geçtiği görülmektedir.
1.1. Depremler: Isparta İli Türkiye’nin deprem riski dağılım haritasında genel olarak birinci derecedeki deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır. İl, Isparta-Dinar-Çivril-Uşak deprem hattı üzerindedir. Sadece Sütçüler ve Yenişarbademli ilçelerinde ikinci derece ve Sütçüler’in doğu sınırındaki dar bir alanda üçüncü derece deprem riski taşıyan bir dağılım bulunmaktadır. Nüfus olarak ise Isparta nüfusunun yaklaşık % 93’ünden fazlası 1. derece deprem bölgesinde, % 5-7 civarında bir oranı da 2. derece deprem bölgesinde yaşamaktadır. Ancak bölgesel kırık sistemleri içerisinde aktif oldukları belirlenen faylar yanında, deprem kayıt istasyonlarının yetersizliği nedeniyle yeterli kayıt alınamadığından özellikle Isparta güneyi ve doğusuna ait verilerde eksikler vardır. Deprem kayıtlarına ilişkin veri artışı ile bölgesel yer hareketlerinin ve depremlerin daha sağlıklı izlenmesi mümkün olacaktır. Bu amaçla Isparta merkezde bir adet ivme ölçer ve Eğirdir Bağören Köyü sınırları içerisinde bir adet uydu iletişimli geniş bantlı deprem gözlem (kayıt) istasyonu 06.07.2010 tarihi itibariyle, faaliyete geçmiştir ve verileri güncel olarak T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na bildirilmektedir.
Isparta ili ve civarında tarih içinde birçok deprem meydana gelmiştir. 03-05 Mayıs 1875 tarihlerinde 6.9, 02-14 Mayıs 1890 tarihlerinde 5.2, 1901 yılında 6.4 büyüklüğünde çeşitli depremler olmuştur. Bu tarihsel depremler içinde en fazla can kaybı ve hasara neden olanı ise 03 Ekim 1914 tarihinde 7.1 büyüklüğünde meydana gelen depremdir. Bu deprem başta Isparta olmak üzere Burdur, Dinar, Gönen ve Atabey ilçelerinde ve deprem merkezine yakın diğer birçok yerleşim merkezinde oldukça etkili olmuştur. 1914 depreminde 2000’den fazla kişi ölmüş ve 10.000 civarında aile evsiz kalmıştır.
1914 yılından sonra Isparta ve yakınlarında meydana gelen onlarca depremden bazıları ise; 1925’te 5.9, 1933’te 6.0, 1964’te 5.7, 1971’de 5.9, 1995’te 6.1, 2002’de 6.4 büyüklüğündeki depremlerdir.
01.10.1995’te yaşanan Dinar (Afyon) depreminde Isparta İli’nde büyük hasar ve can kaybı görülmemiştir. 03.02.2002’de merkezi Sultandağı (Afyon) olmak üzere yaşanan depremde ise Yalvaç İlçesi yoğun olarak etkilenmiş, 17 yapı tamamen yıkılmış, 10 yapı orta derecede hasar görmüş, 234 yapı az hasarla kurtulmuştur.
1.2. Heyelan / Feyezan: İl sınırları içerisinde çoğunlukla alt tersiyer, neojen ve kuaterner yaşlı denizel veya karasal ince kırıntılı kayaçlardan oluşan killi jeolojik zeminlerinin yaygın olduğu alanlar yanında; sistematik faylar arasında gelişen dik yamaçlı çökelim alanlarında, alanı sınırlayan faylanma yüzeylerinde gelişen birikinti konisi ve alüvyon yelpazeleri üzerinde veya önlerinde kurulmuş bulunan yerleşim alanlarını bekleyen en büyük doğal afet tehlikelerinden biri heyelandır. Senirkent ilçesinde 1995 yılında yaşanan heyelan felaketi ile bir kez daha bu konuda tehlike uyarısı veren yörelerin ve heyelana elverişli zeminlerin belirlenmesi ve önlem alınmasının önemi anlaşılmıştır.
Senirkent ilçesinde 1995 yılında meydana gelen çamur akması (feyezan) sonucunda 74 kişi hayatını kaybetmiştir. Aynı yerde 1996 yılında ikinci kez çamur akması (feyezan) afeti meydana gelmiştir. Bu afetler sonucunda Senirkent ilçe merkezinde toplam 188 afet konutu yapılarak, hak sahiplerine teslim edilmiştir.
1986 yılında da merkez Darıören Köyünde meydana gelen heyelan afeti sonucunda 8 konut yıkılmış, afetzedeler 1988 yılında il merkezinde yapılan afet konutlarına yerleştirilmişlerdir.
1.3. Yangın: 1981 yılında Aksu Karacahisar’da çıkan yangında 10 konut, Keçiborlu Merkezde 7 konut kullanılamaz hale gelmiştir. 1958 ve 1971 yıllarında Eğirdir’de çıkan yangınlar sonucu 60 konut tamamen yanmış ilerleyen yıllarda afetzedelere yeni konutları teslim edilmiştir. Isparta’da görülen son büyük yangın afeti Şarkikaraağaç İlçesi Aslandoğmuş Köyünde meydana gelmiş olup, kullanılmaz hale gelen 5 konutun 4’ü “Evini Yapana Yardım” metoduyla hak sahiplerine dağıtılmıştır. 1998 yılı Yalvaç İlegi Köyünde 3 yapının etkilendiği yangın ise genel hayata etkisiz olarak literatüre geçmiştir.
1.4. Kaya Düşmesi: Isparta’yı etkileyen bir diğer afet türü de kaya düşmesidir. 1966 yılında Aksu Karağı Köyünde 18 konut, 1987 yılında Atabey Kapıcak Köyünde 68 konut, 1968 ve 1986 yıllarında Eğirdir Mahmatlar Köyünde toplam 38 konut, 1969 yılında Bağacık Köyünde 43 konut, 1983 yılında Akdoğan Köyünde 29 konut kaya düşmesi afetine maruz kalmıştır. Afetzedelerin bir kısmına “Evini Yapana Yardım”, diğer bir kısmına da ihale yöntemiyle yeni konutları teslim edilmiş, muhtemel kaya düşmesi riski görülen bazı yerlerde ise (Mülga) Afet İşleri Genel Müdürlüğü Ekiplerince kaya ıslahı çalışması gerçekleştirilmiştir. Söz konusu Müdürlüğün kapatılmasından sonra 17.06.2009 tarih ve 5902 Sayılı Kanunla kurulan İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nün 2010 yılı itibariyle gerçekleştirdiği afet bölgesi ilan edilen ve yapılan tetkikler sonucu kaya ıslahının daha ekonomik ve kalıcı sonuç vereceği anlaşılan 3 beldede (Gelendost Madenli / Senirkent Büyükkabaca / Eğirdir Yuvalı) kaya ıslahı çalışmaları gerçekleştirilmiş, bir yerleşmede ise (Merkez Çukur Köyü) kaya düşmesinden etkilenen 48 konutun yerleştirileceği yeni yer seçimi yapılarak plan üretilmiş, söz konusu alanın kamulaştırma çalışmaları devam etmektedir.
1.5. Su Baskınları: Isparta İli’nde aşırı yağışlar nedeniyle 1981 yılında Aksu merkezde 8 konut, 1953 yılında Gelendost Bağıllı’da 9 konut, 1966 yılında Keçiborlu Senir Köyünde (Burdur Gölü’nün yükselmesi sonucu) 40 konut, 1995 yılında Sütçüler Merkez’de 12 konut, 1963 ve 2003 yıllarında Yalvaç Bahtiyar Köyünde toplam 19 konut ağır hasar görmüş bu konutların bir kısmı “Evini Yapana Yardım” bir kısmı ise ihale yöntemi ile yapılarak hak sahiplerine teslim edilmiştir. Bunlardan Sütçüler ilçesinde 1995 yılında meydana gelen dolu yağması sonucunda 11’i ilçe merkezi, 1’i Yeniköy’de hasar gören 12 konut ise Bayındırlık ve İmar Bakanlığınca yatırım programı çerçevesine alınarak 2002 yılında tamamlanmış, 2003 yılında ise hak sahiplerine dağıtılmıştır.
Bir ova yerleşkesi olup etrafı Toroslar’la çevrili olan Isparta pek çok su kaynağına ve dere yatağına sahip yapısıyla yoğun yağışlarda birçok yerleşmenin olumsuz etkilenebileceği bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda DSİ, “Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Geliştirilmesi” ve tarım alanlarının dengeli kullanımı amacına da matuf olarak “taşkın koruma” ve “mera ıslahı” projelerini hızla yürütmektedir.
Isparta kent merkezine ulaşan dere yatakları da hızla kentleşen yapı sebebiyle giderek artan bir risk grafiği sergilemektedir (Dere Mah./Emre Mah. vb.). Bu kapsamda, İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nün “su baskını ve olası afetlerde olumsuz etkilenecek sahalar”ı belirlemeye yönelik etüt ve proje çalışmaları da başlatılmıştır.
Isparta İli genelinde 1986 yılından bu yana bahsi geçen afetlerde ortaya çıkan can kaybı sayısı, 74’ü Senirkent feyezanında, 5’i Sütçüler su baskınında, 2’si Yalvaç su baskınında olmak üzere toplam 81’dir

Ecrin 07 Kasım 2011 09:11

Cevap: Isparta il arşivi
 
Toprak Yapısı ve Nitelikleri

1. Toprak Yapısı
Ana iklim, topografya, bitki örtüsü ve zamanın etkisi ile Isparta ilinde çeşitli büyük toprak grupları oluşmuştur. Büyük toprak gruplarının yanı sıra toprak örtüsünden ve profil gelişmesinden yoksun, bazı arazi tipleri de görülmektedir. Isparta ilinde topraklar, genellikle kalkerli ana yapıya sahiptir. Tektonik çöküntü olukları ise, I. zaman alüvyonları ile dolmuş ilde tarımın temel kaynağını oluşturan topraklar ortaya çıkmıştır. Meyil, % 40’a kadar değişmektedir. Üst toprak, 8-40 cm arasında derinliğe sahip olup, genellikle killi kalkerli granüler ve dağılabilir durumdadır. Alt toprak üst toprakla aynı yapıda olmasına rağmen daha kababünyeli ve killidir. Toprak seviyesi bazı yerlerde taban suyu ile sınırlanmıştır. Isparta ilindeki büyük toprak grupları, özellikleri ve dağılımı aşağıdaki gibidir.
Alüviyal Topraklar: Bu topraklar akarsular tarafından taşınıp depolanan materyaller üzerinde
oluşan a,c profilli genç topraklardır. Bu toprakların Isparta ilindeki büyüklüğü 52.637 ha.dır.

Hidromorfik Alüvyal Topraklar: Bu topraklar alüvyal oluşumlarını su etkisi altında sürdüren
topraklardır. Bu toprakların il hudutları içindeki büyüklüğü 2.312 ha.dır.

Alüvyal Sahil Bataklıkları: Bu topraklar, göl kıyılarında yer alan göl ve yüzey akışlarının etkisi ile devamlı veya yılın büyük bir bölümünde yaş ya da bataklık durumunda olan topraklardır. Bu toprakların il hudutları içindeki büyüklüğü 156 ha kadardır.
Koluviyal Topraklar: Dağlık ve tepelik arazilerin eteklerinde dar vadi tabanlarında yer çekimi ve küçük akıntılarla sürüklenmiş zene büyüklüğüne göre alüviyallerdeki gibi sıralanmamış birikintiler koluviyal toprakları oluşturur. Bu toprakların il sınırları içindeki büyüklüğü 58.546 ha.dır.
Tuzlu Sodik (Çorak) Topraklar: Bu topraklar genellikle buharlaşmanın fazla olduğu ve drenaj problemi olan iklimlerde görülürler. Bunlarda % 15’den fazla sodyum bulunmaktadır. Bu toprakların il hudutları içindeki büyüklüğü 1.043 ha.dır.
Kahverengi Orman Toprakları: Kahverengi orman toprakları yüksek kireç içeriğe sahip ana madde üzerinde oluşurlar. Bu tip topraklarda toprak derinliği sığ ve çok sığdır. İldeki toplam alanları 146.363 ha.dır.
Kireçsiz Kahverengi Orman Toprakları: Şistler, serpantin ve kristal kireçtaşı üzerinde, orman ve çalı örtüsü altında, zazıf-ileri derecede katlanmamış kireçsiz kahverengi orman toprakları
oluşmuştur. Bu toprakların ildeki büyüklükleri, 79.922 ha.dır.

Kestanerengi Topraklar: Genellikle düz, düze yakın, orta ve dik meyilde, yer yer derin, orta derin, sığ ve çok sığ, orta ve şiddetli erozyon etkisinde olan topraklardır. Doğal bitki örtüsü, kısa ve uzun otlarla, çalılar ve seyrek orman ağaçlarından oluşur. Bu toprakların il hudutları içindeki büyüklüğü 119.204 ha.dır.
Kırmızı Kestanerengi Topraklar: Isının ve yağışın kestane renkli topraklara nazaran daha fazla olduğu yerlerde oluşur. Pek az istisna ile bütün özellikleri kestane renkli topraklara benzemektedir. Bu topraklann il hudutlan içindeki büyüklükleri 3.055 ha’dır.
Kırmızı Akdeniz Toprakları: ABC horizonlu topraklardır. Akdeniz iklim bölgesindeki kireç kayaları üzerinde 600 mm ve daha fazla yağış altında oluşmuş koyu kırmızı renkli topraklardır. Bazı hallerde kalkersiz ana madde üzerinde de oluşabilirler. Bu tip topraklann il hudutları içindeki büyüklüğü 27.213 ha.dır.
Kırmızı Kahverengi Akdeniz Toprakları: Bu topraklar esas itibariyle Kırmızı Akdeniz ve Kahverengi topraklarının kanşık halidir. ABC profilli topraklardır. Yer yer hafif, orta, dik, ve çok dik meyilde olup, orta derin bazen sığ, yer yer taşlı, orta reozyon etkisinde tarıma elverişli topraklardır. Oluşum bakımından kırmızı Akdeniz Topraklarının pedojenezine uygun özellikleri vardır. Doğal bitki örtüsü, ot, maki, çeşitli türde orman ağaçlarından oluşur. Bu tip toprakların il hudutları içindeki büyüklüğü 120.643 ha.dır.
Kireçsiz Kahverengi Topraklar: ABC profilli topraklardır. Doğal bitki örtüsü ot, ot-çalı karışımıdır. İldeki alan büyüklüğü 61.005 ha.dır.
Regosol Topraklar: Derin, pekişmemiş mineral depozitler üzerindeki genç topraklardır. Doğal
bitki örtüsü, seyrek ot, ağaç, ağaççık ve çalılardır. İldeki büyüklüğü 5.131 ha.dır.

Yüksek Dağ Çayır Toprakları: Serin ılımandan frigide kadar değişen (Alpın) iklimlerde yer alan bu topraklar, yüksek enlem derecelerinde, yüksek rakımlarda ve orman sınırının yukarısında bulunurlar. Doğal bitki örtüsü ot, saz, çiçekli bitkilerdir. İl hudutları içindeki büyüklüğü 307 ha.dır.
Sahil Kumulları: Herhangi bir toprak developmanı bulunmayan, bu sebeple arazi tipi olarak kabul edilen denizlerin ve göllerin sahillerinden esas rüzgar olmak üzere, kısmen de dalga hareketleri ile taşınarak belirli alanlarda depo edilmiş kumullardır. Topoğrafyaları ondüleli veya tepeliktir. Belirgin bitki örtüsü yoktur. İl hududunda, göl kıyılarında yer alan bu sahaların büyüklüğü 307 ha.dır.
Çıplak-Kaya ve Molozlar: Üzerinde toprak katı bulunmadığından herhangi bir toprak
developmanı da söz konusu olmayan ve bu sebeple arazi tipi olarak düşünülen parçalanmamış veya
kısmen parçalanmış sert kaya veya taşlarla kaplı sahalardır. Bu tip arazilerde genellikle bitki örtüsü
yoktur. Bu tip toprakların ildeki büyüklüğü 148.218 ha.dır.

Diğer Toprak Çeşitleri: Yukardakilerden ayrı olarak il hudutları içinde yer alan diğer toprak çeşiti ise, Irmak Taşları Yatakları olup bunların il huhutları içindeki büyüklüğü ise 472 ha.dır.
2. Arazi Kabiliyet Sınıfları
Topraklar, kullanma kabiliyet sınıflamasına göre sekiz kategoriye ayrılmaktadır. Topraklar I. sınıftan VIII. sınıfa doğru daha zayıf niteliklere sahiptirler. İlk dört sınıf arazi, iyi bir toprak idaresi altında, yöreye adapte olmuş, tarla bitkileri ile orman, mera ve çayır bitkilerini iyi bir şekilde yetiştirme yeteneğine sahiptir. V. sınıf araziler, yetişecek bitkiyi kısıtlayan ve kültür bitkilerinin gelişmesini önleyen sınırlandırmalara sahip topraklardır. VI. ve VIII. sınıflar bulundukları yöreye adapte olmuş yerli bitkilerin yetişmesine elverişlidirler. Bunlardan VI. ve VII. sınıflarda, toprak ve su koruma önlemleri alınması koşulu ile bazı özel bitkiler yetiştirilebilir. VIII. sınıf arazi, çok etkin ve pahalı ıslah çalışmaları ile üretime alınabilirse de mevcut piyasa koşullarında, elde edilecek ürün yatırım harcamalarını karşılamaz.
I. Sınıf arazinin il sınırları içinde yayılma alanı toplam 49.712 ha.dır. İl yüz ölçümünün % 7.3’ünü teşkil etmektedir.
II. Sınıf arazilerin il sınırları içindeki yayılma alanı 70.362 ha olup, il yüz ölçümünün % 10.3’ünü teşkil etmektedir.
III. Sınıf arazilerin il sınırları içindeki yayılma alanı 40.055 ha olup, il yüz ölçümünün % 5.9’unu teşkil etmektedir.
IV. Sınıf arazilerin il sınırları içindeki yayılma alanı 37.378 ha olup, il yüz ölçümünün % 5.5’ini teşkil etmektedir.
V. Sınıf arazilerin il sınırları içindeki yayılma alanı 2.398 ha olup, il yüz ölçümünün % 0.3’ünü teşkil etmektedir.
VI. Sınıf arazilerin il sınırları içindeki yayılma alanı 69.777 ha olup, il yüz ölçümünün % 10.2’ini teşkil etmektedir.
VII. Sınıf arazilerin il sınırları içindeki yayılma alanı 400.195 ha olup, il yüz ölçümünün % 59’unu teşkil etmektedir.
VIII. Sınıf arazilerin il sınırları içindeki yayılma alanı 148.997 ha olup, il yüz ölçümünün % 17.9’unu teşkil etmektedir.
Isparta ilinde, sınıflandırılması yapılan bu arazi tipleri dışında, il geneline dahil olup da, sınıflandırma dışı bırakılan 6.072 ha su yüzeyi de bulunmaktadır. Özellikle toprak ıslah çalışmaları ile arazi sınıfları arasında, kapladıkları alanlar ve il içindeki yüzdelerinde yıldan yıla farklılıklar meydana gelmektedir. Isparta ili topraklarında kültür bitkilerinin yetiştirilmesini ve tarımsal kullanımı kısıtlayan erozyon, sığlık, taşlık, kayalık, drenaj bozukluğu, tuzluluk ve alkalilik gibi etnik dereceleri değişen sorunlar da bulunmaktadır.
3. Arazi Kullanışı
Isparta il yüz ölçümünün önemli bir bölümü dik, çok dik ve sarp eğilimli arazilerden oluşmakta olup bu arazilerin bir kısmı orman-funda örtüsü altında bir kısmı mera ve çıplak kayalıktır. Isparta ilinde, arazi kullanımı genelde aşağıdaki gibi görünmektedir. Bu kullanım amaçları yıldan yıla alınan tedbirlerle zaman içinde büyüklük ve yüzde olarak değişikliklere uğramaktadırlar. Isparta ilindeki arazinin kullanım durumları (hektar) olarak aşağıda verilmiştir.
4. Orman Kaynakları
Isparta ilinde orman varlıkları, son yıllarda Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çalışmaları sonucu artmaya başlamıştır. Ormansız alanlarda temel bitki örtüsü maki bitki örtüsü elemanlarıdır. Aksu vadisi boyunca Davraz Dağı eteklerine kadar Akdeniz sahillerinin tipik bitkilerinden zeytin, mersin, pınal meşesi, sandal, nar ve incir ağaçlarına bolca rastlanır. Davraz Dağı’nın eteklerine kadar karaçam, sedir, kızılçam, ardıç ağaçlarından oluşan iğne yapraklı ormanlar vardır.
Isparta ili hudutları içindeki orman varlıklarının dağılımı, Isparta Orman Bölge Müdürlüğü’nün verilerine göre aşağıdaki gibidir.
* İyi Koru Ormanı : 138.870 Hektar (% 38,7)
* Bozuk Orman : 173.838 Hektar (% 48,4)

* İyi Baltalık : 691 Hektar (% 0,1)
* Bozuk Baltalık : 45.069 Hektar (% 12,5)

İl hudutları içindeki ormanlık saha toplamı 358.468 hektar olarak belirlenmiştir. Bu sahaların büyüklükleri, son yıllarda yöredeki orman kuruluşunun planlı ve düzenli çalışmaları sonucu sürekli değişikliğe uğramaktadır. Yeni yetiştirilen genç ormanlıklar ve mevcut ormanlıklardaki devamlı iyileştirme (ıslah) çalışmaları, ilin orman kaynaklarının daha da gençleştirilmesine ve zenginleştirilmesine neden olabilecek boyutlardadır denilebilir.
Isparta ili ormanlarının koru orman serveti 15.364.096 m3 ve baltalık orman serveti 167.285 ster olarak hesaplanmıştır. Isparta ili içinde bulunan birçok ormanlık saha, milli park, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı ve dinlenme yerleri olarak ayrılmış ve tescil edilmiş bulunmaktadır.
5. Mevcut Peyzaj ve Bitki Örtüsü
Isparta ili, iklim, yükseklik ve toprak yapısı bakımından çok değişik bir durum arz eder. Bu nedenle il topraklarını örten bitki örtüsü de çok farklılık göstermektedir. Yılın her mevsiminde doğa farklı bitki örtüsü ile değişik bir peyzaj sergilemektedir. Isparta ili içindeki ormanlıklar, meralar, tarım alanları, yörenin bitki örtüsünün belirlenmesinde başlıca doğa mekanlarıdır. Yöredeki ormanlarda en çok görülen ağaç türleri, karaçam, kızılcam, katran, ardıç, sedir ve meşe ağaçlarıdır. Ayrıca belli yüksekliklerde de yabani zeytinlikler bulunmaktadır. İlde, meyil oranı % 25’e kadar varan dağlık arazilerde ve tepelerde ise keçi otlatmaya çok elverişli meşe fundalıkları yaygındır.
İl içindeki ovalarda, her türlü hububat (buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, mahlut gibi), sanayi bitkileri (şekerpancarı, tütün, anason, keten, kenevir, ayçiçeği, susam gibi), hayvan yemleri (yonca, karınga, fıg, burçak gibi), sert ve yumuşak çekirdekli meyve ağaçları (elma, armut, kayısı, şeftali, erik, zerdali, kiraz, vişne, badem, ceviz, nar, zeytin, muşmula, üzüm gibi), yaz ve kış aylarında yetiştirlen sebzeler (domates, biber, patlıcan, kabak, bamya, hıyar, börülce, taze fasulye, lahana, havuç, pırasa gibi), bakliyat cinsi (bakla, fasulye, nohut, mercimek gibi), kavun, karpuz, soğan, sarımsak, patates bitkileri görüldüğü gibi, geniş üzüm bağlarına ve gül bahçelerine de rastlamak mümkündür.
İl dahilindeki yaylalar mart ayından başlayarak yaz ayları boyunca renk renk çiçeklerle, farklı görünüm ve kokudaki yabani otlarla kaplıdırlar.
6. Fauna
Isparta ilinde, iklim, topografya ve bitki örtüsünün çeşitliliği ve elverişliği, yörede birçok evcil ve yabani hayvan türlerinin yaşamasına ve yetiştirilmesine olanak vermektedir. Bu nedenle, ilin florası kadar faunası da oldukça zengindir. Isparta ili, yabani hayvan türleri bakımından zengin bir bölgede yer almaktadır. İldeki yabani hayvanlar arasında, yaban domuzu, sansar, porsuk, tilki, tavşan, sincap, kurt, karaca, alageyik, dağ keçisi, pars, ayı ile kuş türlerinden yaban ördeği, keklik, angut, çulluk, karakarga, saksağan, sülün ve kaz sayılabilir.
Yörede, evcil hayvanların her türü de bulunmaktadır. Sığır, koyun, keçi ve kümes hayvanlarının her türlüsü vardır. Bazı yerleşmelerde evcil hayvancılık modern işletmeler içinde yapılmaktadır.
Ayrıca, ildeki tatlı sularda, levrek, sazan, kara yengeci gibi su ürünleri de bulunmaktadır

Ecrin 07 Kasım 2011 09:11

Cevap: Isparta il arşivi
 
Doğal Değerler

1. Su Kaynakları
1.1. Akarsular
Isparta’daki akarsular, Aksu ve Köprü Irmağı haricinde genelde yaz aylarında kuru ya da çok az bir şekilde akış gösterirler. Akarsuların debisi en çok yağışlar ve eriyen kar suları nedeniyle kış aylarından başlamak üzere ilkbahar mevsiminde mart ve nisan aylarında azami seviyelere ulaşır. Bu aylarda sağanak yağışların etkisiyle sel karakterindedirler.
Suları Eğirdir Gölü’ne dökülen, Senirkent Ovası’nın ortasında akan Pupa Çayı, Sultan Dağları’ndan doğan ve Kumdanlı Ovası’nın içinden akan Köydere (Hoyran), yine kaynaklarını Sultan Dağları’ndan alan Yalvaç üzerinden Gelendost Ovası’nı geçen Özdere, Eğirdir Gölü’nü güneyden besleyen Kocadere en önemli akarsulardır. Yine Isparta ilinde Beyşehir Gölü’ne dökülen en önemli akarsu bir kanal içinde akan ve göle kuzeyden karışan Eğriçay ile Yenişarbademli’nin güneyinden göle dökülen Hızar Deresi’dir. Keçiborlu’nun kuzeyinden Burdur Gölü’ne dökülen diğer bir akarsu da Keçiborlu Deresi’dir. Bu derelerden başka yörede yer alan birçok dere ve çay vardır ki bunlar genellikle belli dönemler dışında kuru karakterdedirler.
öredeki bazı akarsular, kış ve ilkbahar aylarında taşkınlar yaparak, tarım alanlarına zarar vermektedir. Örneğin; Pupa Çayı yatağının dar ve sığ olması nedeniyle çiftçiler tarafından çay kenarına seddeler yapıldığı halde taşmakta ve tarım alanları bir süre su altıda kalmaktadır. Normal yatağında aktığı dönemde ise su motorları ile su pompalanarak, tarım alanları sulanmaktadır. Yine Aksu Irmağı’nın kaynağını oluşturan Darı Deresi, Isparta Çayı çevresindeki bahçelikler suya kavuşmaktadır. Isparta ilinde doğduktan sonra sularını Akdeniz’e kadar ulaştıran Aksu ve Köprü Irmağı ise debileri en yüksek akarsulardır. Aksu Irmağı 1.343 hm3/yıl; Köprü Irmağı 555 hm3/yıl il çıkışı toplam ortalama akışa sahiptir. Aksu kaynağını Akdağ’dan alan Dereboğazı Deresi, Ağlasun Çayı, Kovada Çayı, Değirmen Dere gibi çayları kendine katarak, Karacaören Barajına, oradan da Akdeniz’e ulaşır. Kaynaklarını Anamas Dağları’ndan alan Köprü Irmağı da birçok çayı alarak, yine Akdeniz’e dökülmektedir.
1.1.1. Aksu Irmağı: Aksu Irmağı, kaynaklarından en önemlisini Isparta’nın güneyindeki Akdağ’ın kuzey eteklerinden alır. Yörede debisi yüksek olan pınar suları ile birleşerek gittikçe derinleşen bir
boğazla Isparta’ya doğru akar. Aksu Irmağı’nın ana kaynağını oluşturan bu suya Belbaşı suyu adı
verilir. Aksu Irmağı geçtiği yörelerdeki çay ve dereleri de toplayarak, Akdağ ile Davraz arasındaki dar
ve derin boğaz olan Dereboğazın’dan geçerek güneye akar. Aksu Irmağı, batıdan gelen Minasın ve
Kadınlar Çaylarını, doğudan Davraz Dağından çıkan Darıyeri Çayı ile Çukurköy yöresinden gelen
Çukurca Çayını alır. Dereboğazı’ndan geçtip Ağlasun Çayını da aldıktan sonra ve suyu iyice
bollaşarak, Isparta il hududunu bırakmadan önce, doğudan Kovada Gölü’nden gelen Düden suları ile
birleşerek, önce Burdur ve sonra da Antalya il hudutları içine girer ve Aksu ilçesi yakınlarından
Akdenize ulaşır.

1.1.2. Köprü Suyu: Kaynağını Göl Dağları’nın orta kesimlerinden alan Köprü Suyu, Kuyucak Dağları ile Göl Dağları arasında kalan havzanın sularını toplayarak güneye doğru akar. Yılanlı Ovası’ndan
geçtikten sonra, yaklaşık 10 km uzunluğundaki Kızıldere Boğazı’na girer ve daha sonra Antalya il
alanı içinden Akdenize dökülür.

1.1.3. Yalvaç Deresi: Sultan Dağı eteklerinden doğar. Pek çok küçük derecikleri toplayarak Eğirdir Gölü’ne dökülür. Yalvaç Deresi’nin yaklaşık uzunluğu 60 km kadardır. Isparta ili hudutları içinde doğan Akdeniz ve Eğirdir Gölüne dökülen bu akarsular, birinci sınıf sulama suyu niteliğindedirler.
1.2. Göller
Isparta il hudutları içinde bulunan en önemli göller, Eğirdir, Kovada ve Gölcük Gölleri’dir. Ayrıca Burdur ve Beyşehir Gölleri, bir kısımda Isparta il sınırları içine girmektedir. Isparta il alanı, genel olarak III. zamandaki kıvrımlarla yükselmiş, daha sonra volkanik ve tektonik hareketlerle yeni şekillenmeler kazanmıştır. Böylece il topraklarında sayısız tektonik çukurlar oluşmuştur. Bu çukurların zamanla su ile dolmasından göller ortaya çıkmıştır. Burdur il alanını da kapsamak üzere, Taşeli ve Tekeli platolarını sınırlayan dağların çizdiği üçgen içinde kalan bu yüksek bölgeye, çok sayıda tektonik göl oluşması nedeniyle, Göller Bölgesi adı verilmektedir.
1.2.1. Eğirdir Gölü:Isparta ili hudutları içinde olduğu kadar Göller Bölgesinin de en önemli göllerinden birisi Eğirdir Gölüdür. Eğirdir Gölü, Sultan ve Karakuş Dağları’nın arasında ve il alanının ortasında yer almaktadır. 517 km2 yüz ölçümü ile Türkiye’nin 4. büyük gölüdür. Kuzey-güney uzunluğu 50 km olan, doğu-batı genişliği ise 3 ila 15 km arasında değişen Eğirdir Gölü, takriben 3.309 km2 lik bir havzanın sularını toplamaktadır. Gölün oluşumunda karstik yapının payı büyüktür. Ana kalker temeli üzerinde yer alan çöküntü oluklarının birbirleriyle birleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Göl, deniz yüzünden 916 m yükseklikte olup, ortalama derinliği 12 m kadardır. Maksimum derinliği ise Eğirdir yakınlarında 16.5 m’dir.
Göl suları bulanmaz. Gölün güneybatı sahillerinde derin ve kuytu koyları vardır. Sarp kayalar ve yarlar bu koylara çok güzel görünümler vermektedir. Göl kuzeyden güneye uzanmaktadır ve genelde yeraltı su kaynakları ile beslenmektedir. Suyu tatlıdır. Çevresi ormanlıktır. Bu kaynak suları gölün içinde muhtelif yerlerden çıkmaktadır. Göl kaynak sularından başka, civardaki pınarlarla da beslenmektedir. Bunların başlıcaları, Gençali’nin yanından çıkan ve hemen göle giren Kanlı Palamut Pınar, bunun hemen güneyindeki ve daha bol suyu olan Karaot Avlığı Pınarı, Tırtar altından çıkan Koca Pınar ve Havutlu Pınarı’dır.
Gölde poyraz rüzgarları tehlikeli dalgalar yaratır. Hoyran’ın güneyinde Eğirdir’e doğru hızlı sayılabilecek bir akıntı vardır. Eğirdir Gölü, iki kısma ayrılmaktadır. Kuzeyde kalan ve daha küçük göl kesimine Hoyran Gölü, güneyde kalan kesimine ise Eğirdir Gölü denir. Her iki göl Hoyran Boğazı ile birbirine bağlanır. Gölün kenarları genellikle diktir. Bu dikliğin kaybolduğu Gelendost ve Hoyran yörelerinde göl kıyısında bataklıklar bulunur. Gölde, Eğirdir ilçesinin üzerinde bulunduğu yarım adanın bir uzantısı gibi küçük iki ada vardır. Biri Can Ada, diğeri Yeşilada (Nis)’dır. Yeşil ada üzerinde 100 kadar ev bulunmaktadır. Son yıllarda göl sularının azalmasından yararlanılarak bu adalar birbirine ve Eğirdir’e bağlanmış bulunmaktadırlar. Gölde balık çoktur. En iyi cinsleri çapak, siraz, çiçek, levrek ve sudaktır. Gölde balıkçılığı daha ziyade Yeşilada sakinleri yapmaktadır.
Eğirdir Gölü’nden, Eğirdir regülatörü ile kontrol edilen 25 km uzunluğundaki ve 25 m3/sn kapasiteli bir drenaj kanalı ile Kovada I ve II Hidrolik Santralleri’nin su ihtiyacı karşılanmaktadır.
Haziran 1996’da, Çevre ve Orman Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’nün ortak kararı ile Eğirdir Gölü, doğal sit alanı ilan edilmiştir. Yörenin en önemli su havzalarından biri olan Eğirdir Gölü’nün 1’inci 300 m kıyı şeridinin de 3’üncü dereceden sit alanı olarak ilan edilmesi kararlaştırılmıştır. Belirtilen alan içinde bulunan kaçak yapılaşmaların yıkılacağı ve bundan böyle bu alanda Koruma Kurulu’nun kararı alınmadan hiç bir yapılaşmaya müsaade edilmeyeceği de belirtilmiştir.
1.2.2. Kovada Gölü: Eğirdir Gölü’nün regülatöründen çıkan su fazlası, bir kanal aracılığı ile Kovada Gölü’ne dökülmektedir. Kovada Gölü dekarstik çukurlarının su ile dolması sonucu oluşmuştur. Gölün kuzey-güney uzunluğu 15 km olup, genişliği ise 2-3 km arasındadır. Kovada Gölü eskiden, şimdiki durumundan on kat daha küçüktü. Sonraları Eğirdir Gölü’nün fazla suları göle akıtılmış ve bugünkü durumunu almıştır. Gölün genişliği 9 km’yi ve çevresi de 20.6 km’yi bulmuştur. Batı yöresinin dışında gölün çevresi genellikle sazlık ve kamışlıktır. Suyu tatlı olup, bulanmaz. Bu nedenle gölde bol balık yaşar. Yerli balık türleri içinde en önemlisi sazandır. Ayrıca tatlı su yengeci, su böceği ve midyede bulunmaktadır.
Kovada Gölü’ nün suları, Kırıntı Köyü yakınlarındaki sırttan, Kuru Dere Vadisi’ne akıtılmaktadır. Akıtma sonucu ortaya çıkan düşüşten, elektrik enerjisi üretilmektedir. Kovada Gölünün doğal görünümü çok güzeldir. Çevresinde çok zengin olan bitki örtüsü içinde, yabani ördekler ve diğer av hayvanları yaşamaktadır. Bu özellikleri nedeniyle, Kovada Gölü ve çevresi, Bakanlar Kurulu kararıyla milli park kapsamına alınmış bulunmaktadır.
1.2.3. Gölcük: Gölcük, Isparta’nın 5 km güneybatısında ve deniz yüzeyinden yüksekliği 1380 m olan, krater çukurunun su ile dolmasından oluşmuş bir krater gölüdür. Gölcük, 150-300 m kadar yükselen ve volkanik küllerle kaplı tepelerle çevrilidir. 1.5 km çapında bir daire biçiminde olup, gölün ortasına doğru derinliği 32 metreyi bulmaktadır. Gölcük ve yöresinde yapılan araştırmalarda, yüzeyleme veren formasyonlar, tortul, ultramatik ve volkanik kayaçlar olmak üzere başlıca üç gruba ayrılırlar. Bunlardan tortullara ait en yaşlı formasyonu Akdağ kireç taşları oluşturmaktadır. Diğerlerini konglomeralar ve flişler meydana getirmektedir. Gölcük ve çevresindeki volkanik kayaçlar, Traki-Andezitleri; sıkı tüfler ve sünger taşlarından oluşmaktadır.
Gölcük genelde yağmur suları ve dipten kaynayan kaynaklarla beslenmektedir. Son yıllarda gölün suyunda biraz azalma gözlenmektedir. Göl kapalı havza halinde olmasına rağmen suyu tatlıdır. Göl çukurluğunun çevresindeki tepeler, göle dik inerler. Yalnız gölün güney doğusundaki kumlu tepelerin altında kütle halinde dik bazalt kayaları vardır. Çukurluğun, batısında ise, kumlu tepelerin altında göller bölgesinin mezozik, kütlevi, yan mermer kalkerle meydana getirmektedir.
Gölde az da olsa balık vardır. Gölün kenarından en çok 3 veya 5 m açılınca, suyun birden derinleştiği görülür. Gölcük çevresi DSİ’nce tamamen ağaçlandırılmıştır. Gölcük ve civarı özellikle Isparta merkez ilçe halkı tarafından mesire yeri olarak kullanılmaktadır.
1.2.4. Kara Göl: Isparta’nın en yüksek dağı olan 2.998 m yükseltili Dedegöl Dağları’nın 2335 m dorukları arasında 2.500 m2 büyüklüğünde bir buzul gölüdür.
1.2.5. Beyşehir Gölü: Batı Toroslar’ın doğu kesiminde kuzeybatı-güneydoğu doğrultulu Anamas Dağları’nın doğusunda yine aynı şekilde uzanan Beyşehir Gölü tektonik kökenli bir çukurluğun sularla dolması sonucu oluşmuştur. 656 km2 alanı ile Türkiye’nin üçüncü büyük gölüdür. Uzunluğu 45 km, genişliği ise 13-25 km arasında değişmektedir. Gölün suları bir gidegen vasıtasıyla kısmen Suğla Gölü’ne geçer.
Diğer göllerde olduğu gibi, Beyşehir Gölü’nden de tarım alanlarının sulanması için faydalanılmaktadır. Eğirdir, Kovada, Beyşehir Gölleri aynı zamanda önemli balıkçılık alanlarıdır. Buralardan kontrollü bir şekilde avlanma yapılmaktadır.
Burdur Gölü de Isparta’ya komşu bir göldür. Sularının dışarıya akıntısı olmaması nedeniyle suyu tuzludur. Bu nedenle göl suları kullanılmamaktadır.
1.3. Baraj Gölleri ve Göletler
Isparta ve yöresinde çok sayıda baraj ve gölet bulunmaktadır. Bunlar ilin turizm ve rekreasyon potansiyelini arttırmaktadır. Mevcut baraj ve gölet çevresindeki alanlar yakın çevresindeki yerleşme nüfusu tarafından günübirlik alan olarak kullanılmaktadır. Isparta’da bulunan barajlar aşağıda sunulmuştur.
1.3.1. Uluborlu Barajı: Uluborlu ilçe merkezinin güneybatısında Pupa Çayı üzerinde kurulmuş kaya dolgu tipinde yapılmış bir barajdır. 110 ha alana sahip olan baraj, 1984 yılında hizmete açılmıştır. Şalgamlık, Karatavuk ve Kuruçay’ın sularının toplanmasıyla oluşmuştur. Toplam hacmi 21.400 hm3 olan baraj, sulama ve taşkın önleme amacıyla inşa edilmiştir. Direk olarak dip savakları sulama kanallarına bağlı olan baraj, Uluborlu ilçesinde oldukça önemli bir tarım alanını sulamaktadır (2.454 ha). Burada meyvecilik ön plana çıkmakta ve özellikle kiraz, elma ve vişne bahçeleri sulanmaktadır.
1.3.2. Yalvaç Barajı: Yalvaç ilçesi Sücüllü kasabasının kuzeyinde Sücüllü (Kuruçay) çayı üzerine 1973 yılında kurulan baraj, esas olarak sulama amacıyla inşa edilmiştir. 83 ha alana ve 8.00 hm3 hacme sahip olan baraj, daha önceleri tamamen kuru tarım yapılan sahada, yaklaşık 2.000 ha alanda sulu tarım yapılmasına imkân sağlamıştır.
1.3.3. Sorgun Barajı: Aksu-Yılanlı projesi kapsamında yapılmış olan Sorgun Barajı Aksu ilçe merkezinin kuzeyinde bulunmaktadır. 13,80 m3 hacim ve 91 ha alana sahip olan baraj, Sorgun Deresi üzerinde kurulmuştur. Taşkın önleme ve sulama amacıyla inşa edilmiştir. Bu proje ile Aksu-Yılanlı ovasında 3.207 ha alan sulanmaktadır.
1.3.4. Karacaören Barajı: Aksu ırmağı üzerinde 1989 yılında inşası tamamlanan baraj, sulama, taşkın önleme ve enerji üretimi amacıyla kurulmuştur. 1.234 hm3 hacmi ve 4.550 ha toplam alana sahiptir. Toplam alanın 2.383 ha’ı Isparta il sınırlarında yer alır. Sütçüler ilçesinin Çandır, Melikler, Şeyhler gibi köylerinin ve çevredeki tarım alanlarının su kaynağı Karacaören baraj gölüdür.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:11

Cevap: Isparta il arşivi
 
İklim

Isparta ili, Akdeniz iklimi ile Orta Anadolu da hüküm süren karasal iklim arasındaki geçiş bölgesinde yer almaktadır. Bu sebeple il sınırları içinde her iki iklim özellikleri de görülür. İlimizde yarı kurak, az nemli, kışları serin, yazları sıcak bir iklim yaşanır. İlimizin Akdeniz’e yakın olan güney bölgelerinde Akdeniz ikliminin özelliği gözlenir. Yazları sıcak ve kurak, il merkezinde kışlar ilimizin kuzey bölümlerine göre ılık ve yağışlı geçer. Kuzeydoğuya gidildikçe karasal iklim özellikleri kendini gösterir. Kışlar daha soğuk geçer. Kuzey bölgeler daha az yağış alır.
1. Sıcaklık
İlimizde, yaz-kış ve gece-gündüz arasındaki sıcaklık farkları ne Akdeniz Bölgesi gibi az, ne de Orta Anadolu gibi çok fazladır. Isparta ili, Akdeniz Bölgesi’nin yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı iklimi ve orta Anadolu’nun kurak iklimi arasında geçiş alanında bulunur. Isparta’nın sıcaklık değişimleri üzerinde denizden uzaklık ve yüksekliğinin etkisi büyüktür. Isparta’nın en sıcak ayları temmuz ve ağustos, en soğuk ayları ise ocak ve şubattır. Isparta’nın 30 yılı aşkın sıcaklık gözlemlerine göre, ilin yıllık ortama sıcaklığı (12,0 °C)’dir. İlde tespit edilen en yüksek sıcaklık, (38,7 °C), en düşük sıcaklık ise (-21,0 °C) dir. İlde, sıcaklıklara bağlı olarak genelde kasım ayında sonbaharın ilk donları görülmeye başlar, donlu günler bazı yıllar nisan ayının sonlarına kadar sürmektedir. Isparta’da yıllık ortalama donlu günlerin sayısı 84,3 gündür.

2. Yağış
İlimizde yağışların önemli bir kısmı kış ve ilkbahar mevsimlerinde düşer (%69). Akdeniz Bölgesi’nde bulunan Toros Dağları’nın denize paralel olması nedeniyle, nemli ve sıcak hava ilimize kadar ulaşamamaktadır. Bu nedenle ilin iç kesimlerini çevreleyen dağların güneyinde kalan alçak yöreler daha fazla yağış almaktadır. Yağış ortalaması, Sütçüler ilçesinde 895,6 mm gibi bir değere ulaşırken, Şarkikaraağaç ilçesinde yalnız 445,2 mm’dir. İl merkezinde ise ortalama yıllık toplam yağış miktarı 508,3 mm’dir. Isparta ilinde ortalama yıllık yağışlı gün 95 gündür. Isparta’da dolu şeklinde yağışlar en çok ilkbahar ve sonbahar aylarında görülür.


3. Rüzgar
İlimizde hakim rüzgar yönü güney doğudur. İkinci derecedeki hakim rüzgar yönümüz ise batı-kuzeybatıdır. İlimizdeki ortalama rüzgar hızı 2,0 m/sn’dir. İldeki kuvvetli rüzgarlı gün sayısı ortalama 33 gündür. Fırtınalı günler ortalaması ise yılda 4 gündür.
4. Oransal Nem
Isparta’da 32 yıllık ortalama nispi nem % 61’dir. Nispi nemin en yüksek olduğu aylar kış aylarıdır. Nem oranı ocak ve şubat aylarında % 70’in üzerindedir. Temmuz aylarında ise ortalamalar % 47,5’e kadar düşmektedir.
5. Güneşli Günler
Isparta’da günlük ortalama güneşleme müddeti 7,3 saattir. Güneşlemenin en çok olduğu ay, ortalama günde 11,4 saat ile temmuz, en az olduğu ay ise günde 3,2 saat ile aralık ayıdır. Isparta’da gökyüzünün açık günlerin sayısı yıllık 126 gün, kapalı günlerin sayısı ise 48 dir. Isparta’da yıllık bir cm2 alana toplam 3.873 kaloridir

6. Karlı Günler
Isparta ilinde, rakımın yüksek olması nedeniyle komşu illere nazaran yıllık kar yağışı fazladır. İlimizde kar yağışları daha ziyade, aralık-mart ayları içinde olmaktadır. Nadiren kasım ve nisan aylarına da kaydığı görülmektedir. Genelde civardaki dağlarda ve yaylalarda uzun süre kalkmayan kar, kent merkezlerinde ve şehirlerarası yollarda uzun süre kalmaz. Yöredeki en fazla kar kalınlığı 85 cm kadar olmuştur. Isparta’da ortalama yılın 14 günü toprak karla kaplıdır. Çok az olarak bazı yıllarda bu süre artabilmektedir.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:12

Cevap: Isparta il arşivi
 
Nüfus

1.Nüfus Gelişimi
Türkiye’deki ilk nüfus sayımı 28 Ekim 1927 yılında yapılmıştır. Bu yıla kadar Isparta ilinin nüfusu kesin rakamlarla belirlenememektedir. İldeki nüfus değişim ve gelişimini ancak bu tarihten sonra yapılan nüfus sayımları sonuçları ile izlemek mümkün olabilmektedir. Zira, Isparta ili tarih içinde, idari yapı bakımından, özellikle 1204 tarihinden bu yana oldukça değişik görünümler sergilemiştir. İdari yapısı kadar idari hudutları da devamlı bir değişim içinde olmuştur.
Bu dönemlere ait bazı nüfus verileri, yuvarlak rakamlarla ifade edilmekte ve yörede yaşayan hane halkını kabaca bildirmekten ileri gidememektedir. Örneğin, Bölücüzade Süleyman Sami Efendi’nin, Isparta Tarihi eserinde, 1910 yılında, Isparta’da 24 islam, 4 Rum ve 1 Ermeni mahallesinin bulunduğu, şehirde de 3.381 hanenin var olduğu, bu hanelerden 800’ünün Rum, 98’inin Ermeni, diğerlerin ise Müslüman-Türk oldukları ifade edilmektedir. Ayrıca bu tarihte, Isparta’nın 18.000 kadar olan nüfusunun 4.000’inin Rum, 552’sinin de Ermeni olduğu bildirilmektedir. Bu bilgilerin dışında, Isparta’nın, 1923’de, Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte il olmasından sonra 1927 yılına kadar geçen süre içinde, il nüfusu ile ilgili sağlıklı sayısal veriler bulmak mümkün değildir.
Türkiye’de ilk resmi nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında, il nüfusunun 144.804, 1935’de 166.441, 1940’da 171.751 olduğu ve daha sonraları beşer yıl aralarla yapılan genel nüfus sayımı sonuçlarına göre de, il nüfusunun devamlı artış gösterdiği, 1985’de 382.844’e, 1990’da 434.771’e, 2009 yılında 420.796’ya ulaştığı görülmektedir.
2009 yılında Türkiye genelinde, şehirlerde (il ve İlçeler) ve köylerde (bucak ve köyler) yaşayan nüfusa bakıldığında; şehirlerde 280.154 (% 67) ve köylerde 140.642 (% 33) kişi yaşamaktadır.
Daha önceki nüfus sayımlarına göre de köy ve şehir ayrımları arasında, çoğunluk köy nüfusu lehine seyir takip ederken, bu durum 2009 nüfus sayımı sonuçlarındaki tespitlere göre şehirler lehine bir dönüş göstermektedir. Bu durum ise, ülke genelindeki şehirleşme sürecinin, nüfus sayımı yapılan yıllar arasında, Isparta ili için de geçerli olduğunu göstermektedir. İlde son yıllarda hızlı bir şehirleşme yaşanmıştır ve halen de yaşanmaktadır.
2. Nüfus Kompozisyonu
Isparta İlindeki nüfus gelişimi içinde, cinsiyet bakımından nüfus kompozisyonunda, genelde erkek ve kadın nüfuslarının dengeli olduğu gözlenmektedir. Sadece, 1927, 1935, 1940, 1945, 1950 ve 1955 nüfus sayımı sonuçlarına göre kadın nüfusun erkek nüfusuna üstün olduğu izlenmektedir. Bununda başlıca sebebinin, harp yıllarının erkek nüfusu üzerindeki eksiltici tesiri ile normal devrelerdeki askerlik veya çalışma ihtiyaçları nedeniyle, sayımlar esnasında çoğu erkeklerin il hudutları dışında bulunmaları olarak gösterilebilir.
Ayrıca, 2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre, Isparta ilindeki nüfusun cinsiyet bakımından yapısı, şehirler ve köyler bakımından incelendiğinde daha farklı bir durum izlenmektedir. İl genelinde nüfusun 214.788’i erkek, 206.008’i kadındır. Toplam ve ilçeler bazında cinsiyet durumu değerlendirildiğinde, bütün sayım yıllarında, hemen hemen tüm ilçelere bağlı köylerde, kadın nüfus erkek nüfusdan fazladır. Bunun başlıca sebebi, köylerdeki erkek nüfusun özellikle askerlik, iş bulma ve çalışma nedenleriyle köylerinin dışında bulunmalarıdır. 2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre il ve ilçe merkezlerindeki erkek nüfusu 145.400, kadın nüfusu 134.754’dir. Belde ve köylerde yaşayan erkek nüfusu ise 69.388 iken kadın nüfusu 71.254’dir.

3.Yerleşmeler
Isparta ilinde, 2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre, ilçe sayısı Merkez ilçe ile birlikte 13’dür.
Aksu; Cumhuriyet döneminde, Eğirdir’e bağlı bir bucak olarak ve Yenice adı altında bilinirken, 26.8.1988’de ilçe olmuştur. Aksu’ya 1 adet kasaba (Yakaavşar) ile 12 adet köy yerleşmesi (Eldere, Elecik, Karacahisar, Karağı, Katipköy, Koçular, Kösre, Sofular, Terziler, Yakaköy, Yılanlı ve Yukarıyaylabel) bağlanmıştır.
Atabey; 1 Nisan 1960 tarihinde İlçe statüsü kazanmıştır. İlçeye bağlı 1 adet kasaba (İslamköy) ile 4 adet köy (Bayat, Harmanören, Kapıcak, Pembeli) bağlıdır.
Eğirdir İlçesi’ne bağlı 4 adet kasaba (Sarıidris, Barla, Gökçehöyük, Pazarköy) ile 24 adet köy (Akbelenli, Akdoğan, Akpınar, Aşağıgökdere, Bademli, Bağacık, Bağıllı, Bağören, Balkırı, Beydere, Çay, Eyüpler, Havutlu, Kırıntı, Mahmatlar, Serpil, Sevinçbey, Sipahiler, Sorkuncak, Tepeli, Yılgıncak, Yukarıgökdere, Yuvalı) bulunmaktadır.
Gelendost; 06.03.1954 tarinde ilçe olmuştur. İlçeye bağlı 2 adet kasaba (Bağıllı, Yaka) 11 adet köy (Afşar, Akdağ, Balcı, Çaltı, Esinyurt, Hacılar, Keçili, Köke, Madenli, Yenice, Yeşilköy) bulunmaktadır.
Gönen; 1990 yılının Mayıs ayında ilçe olmuştur. İlçeye bağlı 1 adet kasaba (Güneykent) ile 6 adet köy yerleşmesi (Gölbaşı, Gümüşgün, İğdecik, Kızılcık, Koçtepe, Senirce) bulunmaktadır.
Keçiborlu 1948 yılında ilçe olmuştur. İlçeye bağlı 4 adet kasaba (Aydoğmuş, Kılıç, İncesu, Senir) ile 15 köy (Ardıçlı, Çukurören, Gülköy, Kaplanlı, Kavakköy, Kozluca, Kuyucak, Özbahçe, Saraycık, Yenitepe, Yeşilyurt) bulunmaktadır.
Senirkent; 16 Haziran 1952 yılında müstakil ilçe olmuştur. İlçeye bağlı 3 adet kasaba (Büyükkabaca, Uluğbey, Yassıören) ile 5 adet köy (Akkeçili, Başköy, Garipköy, Gençali, Ortayazı) bulunmaktadır.
Sütçüler İlçesine 3 adet kasaba (Ayvalıpınar, Kasımlar, Kesme) ile 27 adet köy (Aşağıyaylabel, Bekirler, Belence, Beydili, Boğazköy, Bucakdere, Çandır, Çobanisa, Çukurca, Darıbükü, Güldallı, Gümü, Hacıahmetler, Hacıaliler, İbişler, İncedere, Karadiken, Kuzca, Melikler, Müezzinler, Pınarköy, Sağrak, Sarayköy, Sarımehmetler, Şeyhler, Yeniköy, Yeşilyurt) bağlıdır.
Şarkikaraağaç; 1863 yılında ilçe olmuş, 1878 yılında Isparta’ya bağlanmıştır. İlçeye bağlı 3 adet kasaba (Çarıksaraylar, Çiçekpınar, Göksöğüt) ile 25 adet köy (Arak, Armutlu Arslandoğmuş, Aşağıdinek, Başdeğirmen, Belceğiz, Beyköy, Çaltı, Çavundur, Çeltek, Fakılar, Gedikli, Karayaka, Kıyakdede, Köprüköy, Muratbağı, Ördekçi, Örenköy, Salur, Sarıkaya, Yakaemir, Yassıbel, Yenicekale, Yeniköy, Yukarıdinek) bulunmaktadır.
Uluborlu İlçesine bağlı 4 adet köy (Dereköy, İleydağı, İnhisar, Küçükkabaca) bulunmaktadır.
Yenişarbademli; 1990 yılının Mayıs ayında ilçe statüsüne kavuşmuştur. İlçeye bağlı yerleşim birimi olarak yalnız Gölkonak Köyü bulunmaktadır.
Yalvaç ilçesine bağlı 13 adet kasaba (Bağkonak, Çetince, Dedeçam, Hüyüklü, Kozluçay, Körküler, Kumdanlı, Kuyucak, Özbayat, Özgüney, Sücüllü, Tokmacık, Yukarıkaşıkara) ile 25 adet köy (Akçaşar, Altıkapı, Aşağı Tırtar, Ayvalı, Bağlarbaşı, Celeptaş, Çakırcal, Çamharman, Gökçeali, İleği Çiftlik, Kırkbaş, Kurusarı, Sağır, Taşevi, Yarıkkaya, Terziler, Yağcılar, Yukarı Tırtar, Hisarardı, Koruyaka, Mısırlı, Aşağı Kaşıkara, Eyuplar, Eğirler, Bahtiyar) bulunmakatdır.
Genelde köy yerleşmelerinin bağlı bulundukları bucak ve ilçe merkezlerine ulaşım olanakları oldukça iyidir. Köylere yılın her ayında ulaşabilmek mümkündür.
4.Yaş Grupları Dağılımı
Yaş grupları bakımından, ülke genelinde izlendiği gibi, Isparta ilinde de 2009 yılı nüfus sayımına göre en fazla nüfus yığılması 20-24 (46.600 kişi), 25-29 (34.509 kişi), 15-19 (33.649 kişi), 30-34 (31.024 kişi) ve 10-14 (30.430 kişi) yaş gruplarındadır. Genelde 35-39 yaş gruplarına kadar tüm yaş gruplarında, erkekler sayısal bakımdan kadınlara nazaran önde oldukları halde, bu yaş grubundan daha büyük yaş gruplarında ise kadınların erkeklere nazaran daha çok oldukları izlenmektedir. Bu da ilde, ileri yaş gruplarında ölüm oranlarının erkeklerde daha yüksek olduğunu göstermektedir.
5. Nüfus Hareketleri
Isparta ilinde, nüfusun büyük bölümü, il dahilindeki yerleşmeler doğumludur. İlde, diğer bütün illerden (doğumlu) gelmiş nüfus bulunmakla beraber, yabancı il doğumlular arasında (Antalya, Burdur, Konya, Aydın, Denizli gibi) komşu iller ve (Ankara, İstanbul ve İzmir gibi) büyük şehir doğumlular ön sıralarda yer almaktadırlar.
Isparta ilinde, göç olgusu da ilginç bir görünüm vermektedir. İlin nüfus hareketleri bakımından bu belirgin özelliği, yaklaşık olarak içe ve dışa olan göçlerin birbirine yakın sayılarda olmasıdır. 2009 yılı nüfus sayımı daimi ikametgahları esas alınarak yapılan değerlendirmelerde; Isparta ilinde, içe göç 18.633 iken dışa göç ise 15.822 olmuştur. Isparta’nın aldığı göç sayısı, verdiği göç sayısından fazladır. Bunun başlıca sebebinin, evlenmeler, çalışma olanakları, seyahatler ve askerlik olduğu söylenebilir.
Ayrıca, aynı yıllara ait Isparta ili ile diğer iller arasındaki göç durumuna bakıldığında, 2009 yılında Isparta’dan, özellikle Antalya, İstanbul, Ankara, İzmir ve Burdur’a dış göçün daha yoğun olduğu izlenmektedir. Bu yıllar arasında Isparta’ya gelişlerde ise yine aynı illerin ön sıralarda yer aldıkları görülmektedir.
Bu iller arasındaki hareketliliğin en önde gelen sebebinin sosyal ve ekonomik koşullar, çalışma, eğitim, sağlık, askerlik gibi (çekicilik-iticilik) olduğu söylenebilir.
6. Şehir ve Köy Nüfus Tahminleri
Isparta ilinde, daha önceki şehir ve köy nüfuslarındaki değişimler dikkate alınarak gelecek yıllar için yapılan nüfus tahminlerinde de, şehir merkezlerinde yaşayan nüfusun devamlı bir artış göstermesine rağmen, köy yerleşmelerindeki nüfusun devamlı azalacağı tahmin edilmektedir. Bu değişim trendinin ilin bütün yerleşmelerinde izleneceği, ancak Merkez ilçe ile Eğirdir ve Yalvaç ilçelerindeki artışın diğer ilçelere nazaran daha yüksek olacağı tahmin edilmektedir. Zira bu merkezlerdeki sosyal ve ekonomik yapılaşmadan kaynaklanan çekicilik öğesi, diğer ilçelere nazaran daha ağırlık kazanmaktadır. İlde izlenen kızlı kentleşme sonucu köylerin nüfusları azalmaya devam edecektir.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:12

Cevap: Isparta il arşivi
 
Ekonomik Yapı

2000 nüfus sayımı sonuçlarına göre, Isparta ilinde çalışan nüfusun (12 + yaşlardaki) büyük bölümü (% 56.90) tarım sektöründe görülmektedir. İkinci büyük payı hizmet sektörleri (% 30.34) ve üçüncü sırayı da sanayi sektörü (% 8.34) almaktadır. Isparta ilçe merkezi dikkate alındığında, tarım sektörünün payı (% 19.38), sanayi sektörünün payı (% 14.86), inşaat sektörünün payı (% 5.24) ve hizmetler sektörünün payı ise (% 59.99) olarak görülmektedir. İzlendiği gibi Isparta ilçe merkezi, genel olarak hizmet, sanayi, ticaret sektörlerinde ihtisaslaşmış bir merkez konumundadır. Bu sektörlerin sayısal ağırlık kazanmalarının başlıca sebebi, kentin il merkezi olmasıdır. Genelde Isparta ilinde iç ve dış göç olayı pek yaygın değildir. Ancak, çeşitli sebeplerle köy yerleşmelerinden kent merkezlerine doğru bir nüfus hareketi izlenmektedir. Kente göç eden ailelerin, köyleri ile bağlantıları süreklilik göstermektedir. Genelde Isparta ilinin ekonomik yapısının tarım ve tarıma dayalı diğer sektörler olduğu görülmektedir.
1.Tarım
Isparta ilinde arazi oldukça dağlık ve engebelidir. Dağlar üzerinde önemli yaylalar ve meralar yer almaktadır. Dağlar arasında küçük ve verimli ovalar bulunmaktadır. İldeki arazı meyli % 10’a kadar değişiklik göstermektedir. İl arazisi genelde killi ve kalkerli bir yapıya sahiptir. Yörede üst toprak derinliği 8-10 cm kadardır. Üst toprak genelde, killi-tınlı, kalkerli, granülür ve dağılabilir nitelik göstermektedir. Alt toprak ise üst toprakla aynı olmasına rağmen daha kaba bünyeli ve killidir. İlde toprak seviyesi bazı yerlerde taban suyu ile sınırlanmıştır. İl toprakları tarımsal verimlilik bakımından çok düşükten iyi verimliliğe kadar farklı nitelikler gösterebilmektedir. Isparta İli arazisinin kullanım amaçlarına göre dağılımı aşağıdaki gibidir.


ARAZİNİN CİNSİ
MİKTARI(Hektar)
%
Tarım Arazisi

251282
29
Orman Arazisi

353959
39
Çayır Mera Arazisi

14276
2
Tarım Dışı Arazi

43103
5
Su Yüzeyi(Göl-baraj-gölet)

72346
8
Çıplak Kaya ve tescil harici yerler

158341
17
T O P L A M

893307
100

Isparta İli ve yöresi, konum ve iklim bakımından, İç Anadolu, Batı Anadolu ve Akdeniz Bölgesi geçiş bölgesinde bulunması nedeni ile çok çeşitli bir bitki yelpazesine sahiptir. Isparta ilindeki tarım alanlarında üretilen başlıca tarım ürünleri; başta hububat (buğday, arpa, çavdar, mısır, darı, mahlut) olmak üzere, meyveler (elma, kiraz, armut, muşmula, iğde, kızılcık, vişne, şeftali, erik, ayva, kayısı, üzüm, dut, badem ve ceviz), sebzeler (enginar, sakız kabağı, bamya, fasulye, patates, sarımsak, soğan, havuç), baklagiller (nohut, mercimek, börülce, fasulye), endüstri bitkileri (gül, haşhaş, şeker pancarı, ayçiçeği), yem bitkileri (yonca, korunga, fiğ ve burçak) ve kavaklıklar’dır. Tarım arazisinin çeşitli amaçlar için yaklaşık kullanım büyüklükleri ise aşağıda sunulmuştur.


ÜRÜN CİNSİ
Ekiliş Miktarı (Hektar)
%
Tarla Bitkileri

123.110
48,99
Nadas

34.975
13,92
Sebzelikler

4.751
1,89
Meyvelikler

28.396
11,30
Zeytin

25
0,01
Bağ

7.624
3,03
Gül(Yağlık)+Açık alan süs bit.

1.855
0,74
Süs Bitkileri

34
0,01
Örtüaltı (sebze)

68
0,03
Kullanılmayan alan

50.444
20,07
T O P L A M

251.282
100.00

Isparta ilinde, görev sahası, Isparta, Burdur, Afyon ve Konya’nın Akşehir İlçesini kapsayan, DSİ’nin 18. Bölge Müdürlüğü bulunmaktadır. Bu Bölge Müdürlüğü, yörenin sulama projelerini devamlı olarak geliştirmekte, yörede sulu tarım elverişli arazinin alanını büyütme gayreti içinde bulunmaktadır.
Yapılan araştırmalara göre, Isparta İli’nin yerüstü su potansiyeli 1.775 hm3/yıl, yeraltı su potansiyeli de 91 hm3/yıl olarak tespit edilmiştir. İl sınırları içinde yararlanılabilir kısmı ise, yerüstü suyu olarak 426 hm3/yıl, yeraltı suyu olarak da 91 hm3/yıl olmak üzere toplam 517 hm3/yıl’dır.
Isparta ve yöresinde, tarımda makineleşme 1950’lerde başlamış, ancak toprakların engebeli, işletmelerin küçük olması, yetiştirilen ürünlerin emek-yoğun yöntemlerle üretilmesi, ilde önemli bir makine kullanma ihtiyacını ve hızlı bir makineleşme sürecini yaratmamıştır. 1970’lerden sonra ilde makineleşme oldukça önem kazanmış; yurt içi ve yurt dışı pazar bağlantılarının geliştiği, bilgi alış-veriş sürecinin daha yaygınlaştığı ve özellikle yörede meyveciliğin önem kazanıp, üretimlerin artırılmaya çalışıldığı tespit edilmiştir.
Isparta ve yöresinde yetiştirilen tarımsal ürünler arasında gül, elma ve kiraz oldukça önemli yer tutmaktadırlar.
1.1. Gülcülük: Isparta, Türkiye’nin gül ve gülyağı üretim merkezidir. Yağcılıkta kullanılan güller, Anadolu’ya XIX. yüzyıl sonlarına doğru Bulgaristan göçmenleri tarafından getirilmiştir. Isparta’da ise ilk yağ gülü üretimi 1888 yılında ve gülyağı üretimi de 1892 yılında "Müftüzade İsmail Efendi" tarafından gerçekleştirilmiştir. XIX. yüzyıl sonlarında, Türkiye’de gülcülük, öncelikle, Bursa’da, Akdeniz Bölgesi’nin ve Ege Bölgesi’nin bazı yörelerinde yapılmaya çalışılmışsa da çeşitli nedenlerle nitelikli üretimde başarılı olunamamıştır. Ülkede Isparta ve Burdur yöresi, yağ gülü yetiştirilmesi için çok uygun toprak ve iklim şartlarına sahip olduğundan, gülcülük tarımı öncelike Isparta’da olmak üzere, bu yörede oldukça tutulmuş ve yaygınlaşmıştır.
İlde en uygun gül dikim mevsimi kasım ve aralık aylarıdır. Gül fidanlarının dikimleri, bakımları özel ihtisas gerektirir. Gül bahçeleri yazın temmuz ve ağustos aylarında sulanmalıdır. Gül fidanlanndan dikildikleri ilk yıl ürün alınmaz. Ürün vermeye ikinci yılda başlarlar. Bir gül fidanından ortalama 5 yıl süre ile ürün alınabilmektedir. Bir kez, gül fidanından hasat başladıktan sonrada, gül çiçeklerinin, o fidandan ara vermeden toplanması gerekmektedir. Havaların uygun olması halinde mayıs ayı sonlarında gül çiçekleri toplanmaya başlanır. Bu başlama işi bazı yıllar haziran başlarına kadar da uzatılabilir. Gül çiçeklerinin toplanmasına sabah saat 05:00’te başlanır, bu toplama işlemine saat 10:00’da son verilir. Gül çiçeklerinin, mutlaka, henüz üzerinde sabah çiği bulunduğu ve henüz güneşin vurmadığı saatlerde toplanması gerekmektedir. Aynca, gül çiçeklerinin günlük olarak toplanması da, kaliteli gülyağı elde edilmesi bakımından çok önemlidir. Güller sapsız olarak düğümleri ile birlikte toplanır. Toplamada makas ve benzeri kesici aletler kullanılmaz. Genelde gül toplama mevsimi 25-30 gün kadar sürer. Bir dönümlük bir gülbahçesinde 1000-1200 kadar gül fıdanı bulunur. Bir fidanın yıllık çiçek verimi yaklaşık olarak 500-600 gr’dır. Toplanan güller sepetlere konur. Bunlar daha sonra küfelere ve çuvallara aktanlır ve işlenmek üzere fabrikalara veya imalathanelere gönderilir. Gülyağı işletmesi, toplanan gül çiçeklerini aynı gün işlemek zorundadır. Gül çiçeğinin işlenmesinde bir gecikme olursa verim ve nitelik düşük olur. Gül çiçeği toplanması gibi gülyağı üretimi de yılda bir ay kadar sürmektedir.
Türkiye’de gülyağı üretiminde kullanılan gül çiçeklerinin yetiştirildiği bahçelerin % 90’ı Isparta’da, % 10 kadarı da Burdur’da, Afyonkarahisar’da ve Aydın’da bulunmaktadır. Gülyağı çoğunlukla parfümeri sanayiinde kullanılır. Üretilen gülyağı daha ziyade başta Fransa olmak üzere, İngiltere, ABD, Almanya, Hollanda, İtalya ve bazı Arap ülkelerine satılmaktadır. Dünyada başlıca gülyağı üretici rakip ülkeler: Bulgaristan, Sovyetler Birliği, Fas’dır. Fakat en nitelikli yağ gülleri ise Bulgaristan ve Türkiye’de üretilmektedir.
Başlangıçta, gülyağı üretimi yörede çok ilkel imalathanelerde yapılmıştır. Isparta’da ilk gülyağı fabrikası, Atatürk’ün Isparta’ya gelişlerinde verdiği talimat üzerine 1935 yılında kurulmuştur. Gülbirlik Tarım Satış Kooperatifi, Isparta ve yöresinde yetiştirilen gül üretimin çok büyük kısmını üreticiden alıp işlemekte olan kooperatif kuruluşudur. Bu Birliğin, Isparta ve yöresinde 6 kooperatifi bulunmaktadır. Birliğin ortak sayısı ise 8.000 kadardır. Isparta ve yöresindeki Gülbirlik’ e ait gülyağı fabrikaları ve tesislerinin yerleri ve kapasiteleri aşağıda sunulmuştur.
* Yakaören Gülyağı Fabrikası 140 Ton/Gün kapasiteli
* İslamköy Gülyağı Fabrikası 80 Ton/Gün kapasiteli
* Kılıç Gülyağı Fabrikası 70 Ton/Gün kapasiteli
* Güneykent Gülyağı Fabrikası 40 Ton/Gün kapasiteli
* Aliköy Konkret Tesisleri 33 Ton/Gün kapasiteli
Bu fabrika ve tesislerden başka Isparta’da bazı özel kuruluşlara ait fabrika ve tesisler de bulunmaktadır. Bu tesislerde, gülyağı, gül konkreti ve gülsuyu üretimleri yapılmaktadır.
Gülyağı: Parfüm ve kozmetik sanayinin en önemli ve en pahalı ham maddelerindendir. Gülyağı pembe yağ güllerinin buharlı distilasyon yöntemiyle kaynatılmasıyla üretilir.
Gül Konkreti: Fermantasyona uğramamış, rengini ve kendine has yapısını bozmamış son derece taze pembe güllerin extraction metodu ile işlenmesinden elde edilen krem kıvamında, koyu vişne çürüğü rengi görünümünde katı gülyağıdır. Bu da parfüm ve kozmetik sanayinin ham maddelerinden biri olan absolüt üretiminde kullanılır.
Gülsuyu: Gülyağı üretim esnasında elde edilen yağlı suyun (mayanın) bire bir oranında damıtılmış, saf, temiz ve sıcak su ile karıştırılması sonucunda elde edilen gül kokulu naturel sudur. Gül sularının naturel olması, zararlı madde içermemesi nedeniyle bazı yiyecek maddeleri ve tatlılarda aroma olarak, cildi besleyici ve dokuları gerginleştirici özelliği nedeniyle vücut ve makyaj temizliğinde kullanılmaktadır.
1.2. Elmacılık: Isparta ve yöresi, elma üretimine oldukça elverişli bir ekolojiye sahiptir. İldeki çiftçi ailelerinden, yaklaşık 25-30 bin kadar aile elmacılıkla uğraşmaktadır. Elma bahçelerinin çoğunluğu 50-1000 ağaçlık küçük boy aile işletmeleridir. İlde yaklaşık olarak 205.680 dekarlık toplu bir alanda elmacılık yapılmaktadır. Elma bahçelerinin en yoğun bulunduğu yerler; Eğirdir, Gelendost, Isparta Merkez, Senirkent, Gönen, Yalvaç, Uluborlu ve Atabey ilçeleridir. Yörede eski çöğür anaçlı çeşitlerin yerine ve yeni arazilere olmak üzere; son yıllarda bodur ve yarı bodur anaçlarla tesis edilmiş yeni elma bahçeleri kurulmaktadır. Yetiştirilen başlıca elma çeşitleri ise, starking, bodur starking, golden ve bodur goldendir. 2009 yılında, il genelinde yaklaşık 4 milyon meyve verim çağındaki elma ağacından, 610 bin ton elma üretimi yapılmıştır. Bu elmaların yaklaşık % 50’si kadar ihraç edilebilmektedir. Avrupa ülkeleri ve Arap ülkeleri başlıca ihracat yapılan ülkelerdir.
1.3. Kirazcılık: Isparta ve yöresi, kiraz üretimi için de oldukça elverişli toprak özelliklerine, sulama olanaklarına sahiptir. İlde kiraz üretiminin merkezi Uluborlu ilçesidir. Halk arasında "Napolyon Kirazı" adı verilen ve esas adı "Ziraat 0900" olan kiraz, uzun saplı, çok sert, gevrek, sulu, lezzetli ve çok kalitelidir. Bu kirazın büyük bir kısmı her yıl özellikle Avrupa ülkeleri ile Arap ülkelerine gönderilmektedir. 2009 yılında, 36.349 dekarda, meyve verim çağında 498.110 kiraz ağacında yapılan yıllık üretim yaklaşık 20.605 ton kadardır.
Isparta ve yöresinde, özellikle elma ve kiraz meyveciliğinin çok gelişmiş olması nedeniyle soğuk hava depoculuğu da oldukça yaygınlaşmıştır. Hemen hemen her ilçe merkezinde yıllık elma üretimleri ile orantılı olarak bir veya birkaç soğuk hava deposu bulunmaktadır. Her yıl bunlara yenileri de eklenmektedir. 2009 yılı itibariyle ilimizde, 73 adet soğuk hava deposu, 316.790 ton kapasite ile faal olarak çalışmaktadır.
5.2.1.4. Hayvancılık: Tarımsal uğraşlar arasında bulunan hayvancılık da Isparta ve yöresinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. İl’de tarımsal bitki üretiminin yanında, iklim koşulları ve toprak potansiyelinin uygun olması nedeniyle hayvancılık da gelişmiş bir tarım kolu haline gelmiştir. İl’de, büyük baş, küçük baş ve kümes hayvancılığının her türlüsü yapılmaktadır. Son yıllarda ilde uygulanan hayvan ıslah çalışmaları ile, gerek hayvan sayısında ve gerekse hayvasal ürünlerde dikkati çeken gelişmeler olmuştur.
İl’de Keçiborlu’nun Kılıç ve Senir kasabaları başta olmak üzere Merkez ve Gelendost ilçelerinin bazı köylerinde besihaneler mevcut olup, bunlarda kesim ve bilinçli bir büyük baş hayvan besiciliği, Senirkent ve Yalvaç ilçelerinde de koyunculuk yapılmaktadır.
İlin engebeli, orman-fuındalık olan arazisi oldukça önemli sayıda kıl keçisi yetiştirilmesine çok uygun doğa koşulları yaratmaktadır. İl dahilinde, önemli oranda kıl keçisi, özellikle, Eğirdir, Sütçüler, Merkez ilçe ve Keçiborlu’da beslenmektedir. İlde az da olsa tiftik keçisi de beslenmektedir. Tiftik keçisi daha ziyade Yalvaç ve yöresinde bulunmaktadır. İlde, aile işletmeleri biçimindeki hayvancılık da yaygındır. Kırsal kesimlerde hemen her evde 1-2 inek, 3-5 koyun-keçi ve 8-10 tavuk şeklinde, hayvancılık görmek mümkündür. Ancak son yıllarda yöreye devletçe damızlıkların bolca verilmesi nedeni ile süt inekçiliğinde de büyük sıçramalar olduğu görülmektedir.

1.5. Su Ürünleri: Göller Bölgesi’nin merkezi durumunda bulunan Isparta ile diğer komşu bir kaç il hudutları içinde veya kıyısında kalan konumlarda olmak üzere, 24 kadar tabii göl, 20 kadar baraj ve gölet ile sayıları 146 kadar olan küçüklü büyüklü akarsu bulunmaktadır. Bu sularda elde edilen başlıca su ürünleri, özellikle Eğirdir Gölü’nde, tatlı su ıstakozu diye bilinen kerevit, tatlı su levreği denilen sudak, sazan ile akarsu ve göletlerde de az da olsa bu balık türlerinin yanında, üretilen alabalıktır. Ülke genelinde özellikle kerevit, sudak ve sazan balığı gibi su ürünlerinin % 20 kadarı bu bölgeden elde edilmektedir.
Isparta ve yöresinde, akarsu kaynaklarının elverişliliği sayesinde, kültür balıkçılığı, özelikle alabalık üretimi de bir hayli yaygınlaşmış ve gelişmiştir. Ayrıca, yörede su ürünleri üretimini artırmak amacı ile, ülke genelinde uygulanmakta olan "Uygun Su Kaynaklarının Balıklandırılması Projesi" kapsamında, Isparta ili hudutları içinde bulunan göl, baraj, gölet ve akarsulara her yıl balık yavruları bırakılmaktadır.
İlin tanmsal üretim bakımından kendisine yeterli olduğu, tanmsal ürün yönünden başka yerleşmelere yoğun bağımlılık göstermediği söylenebilir.
2. Madencilik
Isparta ve yöresi, jeolojik yapı bakımından çeşitli maden rezervlerine sahip bir konumdadır. Fakat madencilik, il ekonomisinde önemli bir yer tutmamaktadır. İl’de, merkez ilçeye bağlı Yakaören, Deregümü ve Gelincik köyleri civarında zengin pomza taşı yatakları bulunmaktadır. Sav Kasabası civarında da çimento hammaddesi olan lav (tras); Senirce Köyü yakınlarında ise marn ve kalker (kireçtaşı) ocakları bulunmaktadır. Bu ocaklardan yöre ihtiyacının karşılanması için yararlanılmaktadır.
Eğirdir İlçesi Akbenli (Haymana) Köyü civarlarında da maden kömürü bulunmuş, bu ocaklardan kısa bir süre yöre ihtiyaçları için faydalanılmış olup daha sonra verimsizlik nedeniyle terk edilmiştir. Ayrıca, Bağıllı, Balkan ve Pazarköy civarlarında da krom madeni yatakları bulunmuşsa da yataklar işletilmemiştir.
Keçiborlu İlçesinde ülkenin en zengin kükürt yatakları bulunmaktaydı. Bu yataklar uzun süre Etibank’ça işletilmiş ve ülkenin kükürt ihtiyacı bu yataklardan sağlanmıştır. Fakat son yıllarda kükürt rezervlerinin tükenmesi nedeni ile işletme faaliyetleri durdurulmuştur.
İlde, Yalvaç ilçesi Hisarardı, Özgüney ve Özbayat Köyleri ile Şarkikaraağaç ilçesi Çarıksaraylar, Muratbağı ve Yukarı Dinek Köyleri civarlarında da barit maden ocakları bulunmaktadır. Bu ocaklar Etibank ve özel sektör tarafından işletilmektedir.
Yalvaç ilçesi Yarıkaya ve Yukarıkaşıkara Kasabası civarında da maden kömürü yatakları bulunmaktadır. Bunlar özel sektör tarafından işletilmektedir.
Ayrıca, ilde, Şarkikaraağaç ilçesi Çaltı ve Fele köyleri civarıda demir madeni, Salur ve Beleceğiz Köyleri civarında krom madeni, Atabey ve Sütçüler ilçeleri civarlarında da mermer yatakları bulunmaktadır.
3. Sanayi
Isparta İli ekonomisi Cumhuriyetin ilk yıllarında bez dokumacılığı deri işletmeciliği, tuz, şarap, koku ve renk veren bitki üretimi gibi basit sanat ve tarım işleri ile uğraşır iken, günümüzde bu alanlarda sanayileşmeye ve tarımsal alanda gelişmeye başlamıştır. Eski geleneksel üretim alanlarının bugüne yansıması olarak tekstil, halıcılık, gül ve gülyağı üretimi dericilik, alanlarına çimento, yonga levha, barit, mermer, kereste gibi alanlar da eklenerek İlimizin üretim periyodu genişletilmiştir.
İlimizde gıda sanayi giderek artan oranda gelişme göstermektedir. Mevcut un fabrikaları ilimizden ve çevre illerden temin ettikleri buğdayı işleyerek ilimizin ve çevre illerin un ihtiyacını karşılamaktadır.
Eğirdir Gölü’nden avlanan sudak balığı ile diğer bölgelerden temin edilen balık ve kerevit İl merkezi ve Eğirdir’de kurulan tesislerde işlenerek tamamı ihraç edilmektedir.
İlimizde üretilen yaklaşık 500.000 ton elmanın muhafazası ve ihracata yönlendirilmesi için il genelinde yaklaşık 320.000 ton kapasiteye yaklaşan soğuk hava tesisleri faaliyet göstermektedir. Elma üretimine dayalı meyve suyu ve konsantresi fabrikaları mevcuttur.
Yine ilimizde Türkiye ölçeğinde büyük sayılabilecek özel sektöre ait et entegre tesisi 2004 yılında faaliyete geçmiştir.
İlin orman yönünden zengin olması, orman ürünlerine dayalı sanayisinin de gelişimini sağlamış çok sayıda kereste fabrikası kurulmuş ve yurdumuzun her bölgesine işlenmiş kereste ve mamullerini satar duruma gelmiştir.
İlimizde irili ufaklı 500 dolayında sanayi tesisi bulunmaktadır. Bu tesislerin yarıdan fazlası il merkezinde diğerleri de ilçelerimizde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Ayrıca, Yalvaç İlçesinde başta olmak üzere kayısı üretimi de hızlı bir artış göstermekte olup; elma ve kayısı üretimine dayalı olarak ilde meyve suyu ve konsantresi üretiminde de gelişme kaydedilmiştir. Bunların yanında Uluborlu İlçe merkezinde kaliteli kiraz üretimine yönelinmiş ve üretilen kirazların tamamı yurtdışına ihraç edilmektedir.
Tekstil sektörü geçmişte halı dokumacılığına dayalı olarak yün ipliği üretiminde ağırlıklı iken günümüzde pamuk ve trikotaj ipliği ile konfeksiyon üretiminde gelişme göstermektedir.
İl merkezi ve Yalvaç İlçesindeki tabakhanelerde yakın zamana kadar iptidai usullerle yapılan deri ve kösele işlemeciliği son zamanlarda bir kısım esnafın modern teknolojiye yönelmeleri dericilik sektörünün il ekonomisi için önemini arttırmıştır.
İlimizde bunların yanında kesme çiçekçilik faal hale gelmiş ve geneli il merkezinde olmak üzere büyük bir aşama kaydetmiştir.
Kozmetik Sanayi: Isparta’da gül yağı üretimine dönük gül yetiştiriciliğinin yoğun oluşu nedeniyle, İlde de gülyağı, gül konkreti, gül suyu ve gülden mamul krem, sabun, parfüm ve losyon üretiminde bulunan fabrika ve imalathaneler de büyük önem kazanmıştır. İlde, 18 adet kozmetik sanayinde faaliyet gösteren firma bulunmaktadır. Yabancı sermaye iştirakli 2, özel sektöre ait 3 ve Gülbirlik’e ait 6 fabrikada gülyağı ve gül konkret üretimi yapılmaktadır. Gülyağına bağımlı olan diğer mamuller ise daha küçük boydaki imalathanelerde üretilmektedirler.
Gülyağı ve gül konkretinin ihracatından Isparta iline sağlanan döviz geliri, 2009 yılında yaklaşık 12.687.515 $ olmuştur. Buna ek olarak iç pazarı da düşünürsek kozmetik sanayinin Isparta ekonomisine yıllık katkısının azımsanmayacak boyutlarda olduğu görülmektedir.
Tekstil Sanayi: Isparta tekstil sanayisi, başlangıçta el halısı ve makine halısı dokumacılığı ile bu alanda tüketilen yün ve pamuk ipliği imalatı olarak ağırlık kazanmışken, son yıllarda bu sektörde akrilik iplik, konfeksiyon yan sanayi ve konfeksiyon imalatı da gelişmeye başlamıştır. Isparta ilinde, 2009 yılında tekstil sektöründe 33 fabrika üretimde bulunmuştur. Bu fabrikalarda, yün halı ipliği, pamuk ipliği, akrilik el örgü ipi, sentetik iplik, makina halısı, battaniye, penye kumaş, konfeksiyon, deri konfeksiyon, kemer astan, pantolon cebi, biye, yapışkan bant ve saten kurdele gibi ürünler üretilmiştir. Tekstil sektörü geçmişte halı dokumacılığına dayalı olarak yün ipliği üretiminde ağırlıklı iken günümüzde pamuk ve trikotaj ipliği ile konfeksiyon üretiminde büyük gelişme göstermiştir. 2009 yılında 36 işletmeden 30.042.993,00 $ ihracat yapılmıştır.
Isparta’da, gülde olduğu gibi Isparta ile bütünleşen, ikinci uğraş konusu halı ve halıcılıktır. El dokuması halıcılık, 1880 yıllarından günümüze kadar Isparta ekonomisinin en önemli ürünü olagelmiştir. El halıcılığının uzun süre, Isparta ve yöresinde, az sermaye ile yapılır olması nedeniyle, ev ve atölye işletmeciliği olarak geniş kitlelere gelir kaynağı olmuştur. El halıcılığı özellikle 1958-1975 yılları arasında en büyük gelişmeyi göstermiştir. Örneğin, 1972 yılında en yüksek seviyeye çıkarak 43.400 halı tezgâhında 93.700 çalışan ile 2 milyon metre kareden fazla halı dokunmuştur. Son on yılda ise halı üretimi düşmüştür. Bunun başlıca nedenleri; imalatın kontrol edilememesi, dokumada standartın olmaması, malzeme kalitesinin düşmesi, köylerden kente yapılan yoğun göçlerdir. 1993 yılında 20 bin tezgâhta 550 bin metre kare halı dokunduğu tahmin edilmektedir.Bu gün ise Isparta halısı olarak bilinen halılar müşteri talebi olmaması nedeniyle çok az üretilmektedir. Bunun yerine çevrede yün grubu Anadolu halıları üretilmektedir
Deri Sanayi: Deri sanayi, Isparta Merkez ve Yalvaç ilçesinin ekonomisinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu yörenin geleneksel sanatları içinde bulunmaktadır. Dericilik uzun süre küçük tabakhanelerde ilkel yöntemlerle yapılmıştır. İl merkezindeki tabakhane sayısı 80 dolaylarına kadar ulaşabilmiştir. İldeki ikinci deri sanayinin yoğun bulunduğu yer ise Yalvaç ilçesidir. Buralarda deri ürünü olarak kösele, gön, vidala ve gılase gibi ürünler üretilmektedir. Bu ürünler mahalli ayakkabı ve deri konfeksiyon sanayinin ham maddelerini oluşturdukları gibi önemli bir kısmı da ihraç edilebilmektedir. Örneğin, 2009 yılında deri konfeksiyon mamullerinin ihracatından 227.000,00 $ döviz girdisi sağlanmıştır.
Bu sanayinin daha modern yöntemlerle ve daha verimli çalışabilmesi ve çevre için yarattıkları kirlenme sorununu ortadan kaldırmak için, il merkezinde özellikle deri işletmecileri için Deri Organize Sanayi Bölgesi kurma girişimleri sonuçlanmış olup halen faaliyetine devam eden 30 işletme daha teknik ve modern olanaklarla çalışır hale gelmiştir. Yalvaç ilçesinde ise Deri Küçük Sanayi Sitesi (KSS) kurma çalışmaları hızla devam etmektedir.
Orman Ürünleri İşleme Sanayi: Isparta ilinin orman bakımından zengin olması, orman ürünleri
işleme sanayinin gelişmesine yol açmıştır. İlde küçüklü büyüklü 2009 yılı sonu itibariyle 43 adet işletme faaliyet göstermektedir. Bu işletmeler yıllık 70.000 ile 100.000 metre küp kereste işler hale gelmişlerdir. İldeki en önemli kereste işletmesi ORMA sunta imalatı fabrikasıdır. Bu sanayikolunda üretilen başlıca ürünler; çeşitli amaçlar için kereste, yonga levha, kaplama, melamin kaplamalı yonga levha, mobilya, tüfek dipçiği, kabze ve karabindir. Bu ürünlerin büyük bir kısmı mahalli olarak ve diğer iç pazarlarda tüketilirken, bir kısmı ise ihraç edilebilmektedir. 2009 yılında yapılan ihracat 11.877.845,00 $’dır.

Gıda Sanayi: Bu sektörde, Isparta ili dahilinde, un, unlu mamuller, alkolsüz meşrubat, süt mamulleri, şekerli mamuller (şekerleme, helva, tahin, reçel), hayvan yemi ile tamamen ihracata yönelik faaliyet gösteren tatlı su ürünleri (kerevit, balık flatosu, salyangoz, kurbağa ve mantar) işleyen ve üreten sanayi kuruluşları faaliyet göstermektedirler. İlde 2009 yılı itibariyle 68 işletme bulunmakta olup 2009 yılında 20.987.713,00 $ ihracat gerçekleşmiştir.
Madencilik ve Toprak İşleme Sanayi: Isparta ve yöresi, jeolojik yapı bakımından çeşitli maden rezervlerine sahip bir konumdadır. Fakat madencilik il ekonomisinde önemli bir yer tutmamaktadır. İlde, merkez ilçeye bağlı Yakaören, Deregümü ve Gelincik köyleri civarında zengin pomza taşı yatakları bulunmaktadır. Sav Kasabası civarında da çimento hammaddesi olan lav (tras), Senirce Köyü yakınlarında ise marn ve kalker (kireçtaşı) ocakları bulunmaktadır. Bu ocaklardan yöre ihtiyacının karşılanması için yararlanılmaktadır.
Isparta ilinde bu sektörün en faal sanayi kuruluşları; özel sektöre ait Göltaş Çimanto Fabrikası ile yine özel sektör tarafından kurulmuş ve işletilmekte bulunan mermer işleme fabrikaları ve pomza taşı işletmesidir
Eğirdir İlçesi Akbenli (Haymana) Köyü civarlarında da maden kömürü bulunmuş, bu ocaklardan kısa bir süre yöre ihtiyaçları için faydalanılmış olup, daha sonra verimsizlik nedeniyle terk edilmiştir. Ayrıca, Bağıllı, Balkan ve Pazarköy civarlarında da krom madeni yatakları bulunmuşsa da yataklar işletilmemiştir.
Keçiborlu İlçesinde ülkenin en zengin kükürt yatakları bulunmaktaydı. Bu yataklar uzun süre Etibank’ça işletilmiş ve ülkenin kükürt ihtiyacı bu yataklardan sağlanmıştır. Fakat son yıllarda kükürt rezervlerinin tükenmesi nedeni ile işletme faaliyetleri durdurulmuştur.
İlde, Yalvaç ilçesi Hisarardı, Özgüney ve Özbayat köyleri ile Şarkikaraağaç ilçesi Çarıksaraylar, Muratbağı ve Yukarı Dinek köyleri civarlarında da barit maden ocakları bulunmaktadır. Bu ocaklar Etibank ve özel sektör tarafından işletilmektedir.
Yalvaç ilçesi Yarıkkaya ve Yukarıkaşıkara Kasabası civarında da maden kömürü yatakları bulunmaktadır. Bunlar özel sektör tarafından işletilmektedir.
Ayrıca, ilde Şarkikaraağaç ilçesi Çaltı ve Fele köyleri civarında demir madeni; Salur ve Belceğiz köyleri civarında krom madeni; Aksu, Atabey, Eğirdir, Keçiborlu, Senirkent, Sütçüler ve Yalvaç ilçeleri ve civarlarında da mermer yatakları bulunmaktadır.
Mermer fabrikalarının ürünlerinin büyük bir kısmı ise ihraç edilmekte olup 2009 yılında 22.924.330,00 $’lık mermer ihracatı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca yine 2009 yılı içerisinde diğer madenlerden 4.542.800,00 $ ihracat yapılmıştır.
Tarım Aletleri Taşıt Araçları İmalat ve Onarım Sanayi: Bu sektörde ağırlık daha ziyade tarım aletlerine yönelik olup, özellikle zirai ilaçlama, pulluk, çapa makinesi, set makinesi, tarım el aletleri ve yedek parçaları, römork ve damper gibi aletler üretilmektedir. Bunlar daha ziyade mahalli ihtiyaçlara cevap verir durumdadırlar.
Makine İmalatı ve Metal İşleme Sanayi: Isparta ilinde makine üreticisi olarak büyük tesisler yoktur. Bunlar daha ziyade imalathane büyüklüğündeki tesislerdir.
Metal İşleme ve Makine Teçhizat sanayi Sektöründeki küçük ve orta ölçekli işletmelerde çelik hasır, tel çivi, güneş enerji sistemleri, tarım römorku, pülverizatör, rotavatör, kalorifer kazanı, termosifon, akaryakıt pompası, asansör imalat ve montajı ile çelik konstrüksiyon imalatı dikkat çekmektedir. Yukarıda sıralanan imalat sanayi sektörleri dışında ilde PVC doğrama, Isı-Cam, LPG tüp gaz dolumu, optik gözlük camı, plastik ve naylon malzeme üretimi ve konik bobin imalat işleri yapılmaktadır.
İlimizde anılan sektörün içerisinde yer alan kalorifer kazan üreticilerinin, son dönemlerde önemli bir gelişme kaydettikleri gözlenmektedir.
Ayrıca, Isparta’da sanayiciler için Isparta-Burdur karayolu kavşağı Gümüşgün Köyü Mevkii’nde Organize Sanayi Bölgesi kurulması çalışmaları sonuçlanmış olup, 2009 yılı sonu itibariyle 39 işletme faaliyette, 18 işletme inşaat safhasındadır. 12 işletme ise proje safhasında olup 1.324 kişiye iş istihdamı sağlanmıştır.
Isparta il merkezinde 2 adet küçük sanayi sitesi (KSS) faaliyet halindedir. Bunun haricinde Eğirdir, Keçiborlu, Şarkikaraağaç ve Yalvaç ilçelerinde de KSS’leri faaliyette olup il genelindeki yaklaşık 2.200 adet işyeri bulunan bu KSS’lerinde 5 bin civarında kişiye istihdam sağlanmaktadır. Bu işyerlerinde daha çok mobilya imalatı, marangozluk ve oto tamirciliği firmaları faaliyet göstermektedir.
Yukarıdakilere ek olarak Deri Sanayinin özelliğinden gelen zorunluluk nedeniyle, gerek Isparta merkezde ve gerekse Yalvaç İlçesinde, özellikle il ekonomisine katkıları oldukça büyük olan, mahalli deri işlemecileri için, Isparta Deri Organize Sanayi Bölgesi ile Yalvaç Deri Organize Sanayi Bölgesi kurulması çalışmalarına da 1993 yılından beri devam edilmektedir.
4. Ticaret
Isparta ilinde ticaretin de oldukça geliştiği söylenebilir. 1990 Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ticaretle uğraşanların il içinde, çalışan nüfus içindeki sayıları 10.313, oranları ise % 5.20’dir. Bu oranlar merkez ilçe için incelendiğinde, ticarette çalışanların 4.289, merkez ilçede çalışanlar içindeki oranın ise % 11.45 olduğu görülmektedir. Merkez ilçede ticaret sektöründe çalışanların, tüm ilde ticarette çalışanlara oranı ise % 41.58’dir.
Bu değerler, İl’deki ticari faaliyetlerin daha ziyade il merkezinde yoğunluk kazandığını göstermektedir. Ticari faaliyetler içinde büyük kısmı perakende ticaret kapsamaktadır. Toptan ticaret daha ziyade, ile bağlı diğer küçük yerleşmeler için olduğu kadar, il hudutları dışına ve yurt dışına olmak üzere, halıcılık, güyağı ve mamullerinde, su ürünlerinde, toprak sanayi ürünlerinde, tekstil, deri ve ağaç sanayi ürünlerinde görülmektedir. Özellikle İl merkezinde oldukça modern donanımlı işyerleri ve ticaret merkezleri bulunmaktadır. İlde her türlü ticari ihtiyacın giderilmesi mümkündür. Ticari iş yerleri yılın her günü faal haldedirler. İl merkezi ve ile bağlı tüm yerleşmelerdeki ticarete konu olan ham maddelerin büyük kısmı il dahilinden temin edilebilmektedir. Bazı sanayi maddeleri ise büyük merkezlerden İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya’dan temin edilmektedir. Son yıllarda özellikle turizm bakımından önem kazanması ve tur güzergâhı üzerinde bulunması nedeniyle, Eğirdir ilçe merkezinde de ticari faaliyetlerin giderek önem kazandığı gözlenmektedir.İlde ticaretin gelişmesinde 50.000 öğrenci ve 5.000 personeli ile Süleyman Demirel Üniveritesi’nin önemli bir katkısı bulunmaktadır.
5. Ulaştırma ve Taşımacılık
Isparta ilinin, yurt içindeki tüm yerleşmelere ve il dahilindeki tüm köy yerleşmelerine her türlü mevsim koşullarında karayolu ile bağlantılar iyi düzeydedir. İlimiz sınırları içerisinde 385 km devlet yolu 323 km il yolu bulunmaktadır. Yöredeki her yerleşim birimine ulaşırlık bakımından hemen hemen hiçbir sorun yoktur. İlde ulaştırma ve taşımacılık genelde karayolu ile yapılmakta olup, kısıtlı da olsa havayolu ve demiryolundan faydalanılmaktadır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:12

Cevap: Isparta il arşivi
 
Tarihsel Gelişim

Yakın çevresi ile birlikte Pisidia yöresinin önemli yerleşim merkezlerinden birisi olan Isparta’nın tarih öncesi dönemlere kadar ulaştığı bilinmektedir. Yörenin yerleşme tarihi Paleolitik (Eskitaş) Dönemle başlamaktadır. MÖ 2000’lerde ise Pisidya Bölgesi, Luvi ve Arzava topluluklarının yerleşme alanı idi. Hititler bir siyasi güç olarak ortaya çıktıktan sonra yöreye ilgi duymuşlar, ancak yüzyıllarca süren çatışmalara karşılık Arzava ülkesi üzerinde kesin bir egemenlik kuramamışlardır. MÖ 1200’lerde "Ege Göç Kavimleri" adı verilen topluluklar, Balkanlardan gelerek, Anadolu’nun siyasi yapısını bütünüyle değiştirdikleri gibi Arzava Ülkesi Konfederasyonu’nun da siyasi varlığına son vermişlerdir. Bu toplulukların en önemlisi Frigler, MÖ 8. yüzyıldan sonra, giderek güçlerini kaybetmiş ve MÖ 690’da bu topraklarda Lidya Devleti egemenliğini kurmuştur. Daha sonra Kimmer-Sapardailer sürekli akınlarla Lidyalıları oldukça zor durumda bırakmışlarsa da Isparta yöresinde uzun süreli bir yerleşik güç oluşturamamışlardır. Yöre, MÖ 546’da Perslerin egemenliğine girmiş ve MÖ334’e kadar onların egemenliği altında kalmıştır.
Bu tarihten sonra yöreye Büyük İskender egemen olmuştur. Hellenistik dönemde Minassos (Minasın), dikkati çeken bir yerleşme olarak görülmektedir. MÖ 323’te Büyük İskender’in ölümü üzerine, Isparta, sırasıyla Bergama Krallığı’nın, Seleukoslar’ın, son olarak da MÖ 190’da Romalıların yönetiminde bulunmuştur. Roma egemenliği MS 395’e kadar sürmüştür. 395 yılında Bizans egemenliği başlamış, Selçukluların Batı Anadolu’da denetimi kesin olarak ellerine aldıkları 1204 yılına kadar devam etmiştir. Roma yönetiminde Isparta’nın önemli yerleşme merkezleri Bayat (Selvecia Sidera), Uluborlu (Apollonia), Yalvaç (Antiokheia), Sütçüler (Sağrak-Adada), Şarkikaraağaç (Neopolis) ve Gelendost (Debenae)’dur. Roma İmparatorluğunun MÖ 395 yılında ikiyle ayrılmasından sonra, Bizans İmparatorluğuna bağlanan Isparta, VII. ve IX.yy.’da yapılan idari taksimata göre bir eyalet halini alarak bir din merkezi niteliği taşımıştır.
Isparta ve çevresi, Ortaçağda İslam Devletleriyle Bizanslılar arasındaki savaşlarda faal bir rol oynamıştır. 774 yılında Abbasiler döneminde güçlü bir Arap ordusu Isparta’yı almayı başardıysa da bir süre sonra Bizans birlikleri şehri geri almıştır. İslam devletlerinin Anadolu’ya akınları 10. yy.’a kadar sürmüştür. 8. yüzyıl başlarında kısa bir süre Abbasi yönetimine giren kentin adı, Arap kaynaklarında Sabart olarak geçmektedir.
Selçuklu tarihçisi, İbn Bibi, Isparta kalesinin ve vilayetinin Anadolu Selçuklu Sultanı III. Kılıç Arslan zamanında, 1204 yılında Selçuklular tarafından fethedildiğini yazmaktadır. Isparta merkezinde Selçuklulardan günümüze intikal etmiş, en eski Selçuklu eseri olan Ulu Cami 1299 tarihini taşımaktadır. İbn Bibi, burayı havası ve suyu ile meşhur bir vilayet olarak anlatmaktadır. Isparta yöresi 1300 yılında Hamitoğulları’nın egemenliği altına girmiştir. Hamitoğulları Beyliği döneminde Isparta’ya gelmiş olan ünlü Seyyah İbn Batuta, şehri bakımlı, zengin çarşıları olan, sayısız ırmak, bağ ve bostanları bulunan bir nezih belde olarak tanımlamaktadır. Hisarının yüksek bir dağ üzerinde olduğunu belirtmektedir. Hamitoğullan dönemi içinde kısa bir süre İlhanlı egemenliğine giren Isparta, tekrar Hamitoğulları egemenliğine girmiştir. Hamitoğlu Kemaleddin Hüseyin Bey, 1374 yılında yaptığı bir antlaşmayla, Isparta’yı Eğirdir, Karaağaç, Beyşehir, Seydişehir ve Yalvaç ile birlikte 80 bin altın karşılığında Osmanlı devletine vermiştir. 1390 yılında Kemaleddin Hüseyin Bey’in ölümüyle Isparta ve çevresi Osmanlı topraklarına kesin olarak katılmıştır. Osmanlı topraklarına katılan Isparta merkezi yönetime, merkezi Kütahya olan Anadolu Eyaletinin bir sancağı olarak katılmıştır. Bu yeni sancağın yönetimi Kutlu Bey’e verilmiştir. Kutlu Bey 1417 yılında Ulu Camiyi onartmış ve bu cami günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Zaman zaman Osmanlılarla Karamanoğulları arasında el değiştiren Hamitili, II. Murad döneminde kesin olarak Osmanlılara katılmıştır. Sancak beyliğine de Şarapdar İlyas Bey atanmıştır. Hamitili’nin kesin olarak Osmanlı mülkü olmasından sonra Isparta, sancağın merkezi olmuş ve bu idari statüsü Eğirdir ile birlikte yürütülmüştür.
Isparta’nın Hamitili Sancağı’nın merkezi olarak önem kazanması Kanuni Sultan Süleyman devrinden itibaren başlamıştır. Bu dönemde tutulan kayıtlar, Isparta’nın sosyal ve ekonomik durumunu açıklamaktadır. 1522 yılındaki kayıtlarda, Isparta’nın, Çeribaşı, Debbağlar, İskender, Cami, İğneci, Farsaklar, Gebran (Hristiyan Mahallesi), Mescid-i Suyuğa Bey, Mescid-i Faslullah, Mescid-i Stile, Mescid-i Karaağaç, Mescid-i Hocaoğlu, Dere, Yenice ve Doğancı adları ile anılan 17 mahalleye sahip olduğu görülmektedir. Dokumacılık, bağcılık, boyacılık son derece gelişmiş bulunuyordu. İdari, askeri görevlilerin tımarları yanında, kentte Padişah Haşları da vardı. 1568 yılındaki tahrirde ise Hocaoğlu Mahallesi tahminen bir başka mahalleye dahil olmuş, yeni kurulan İlisucu, Hacı Elfî, Evren, Yayla, Leblebici (Keçeci), Mescid-i Hacı İvaz ve Mescid-i Tevesoğlu mahalleleri ile birlikte mahalle sayısı 23’e çıkmıştır. Ayrıca Hristiyan Mahallesinin Zimmiyan adıyla bilindiği da görülmektedir.
Isparta, çalışkan sancak beyleri dönemlerinde önemli imar faaliyetlerine sahne olmuştur. Firdevs Bey zamanında Mimar Sinan eserleri arasında sayılan cami ve bedesten yaptırılmıştır. Firdevs Bey Camii veya Mimar Sinan Camii olarak anılan cami ile bedesten arası, cami vakfı arasta olarak hizmet vermiştir. Yine bu resmi devlet kaynaklarından anlaşıldığına göre Hamidili Sancağı’nın XVI. yüzyılın sonlarından itibaren asayişi bozulmaya başlamış ve Suhte İsyanları ile uzun süre uğraşmak zorunda kalınmıştır. Bu konuda gerek sancaktan merkeze, gerekse divandan sancağa yazılan yazılar, olayları aydınlatmakta ve alınan önlemler hakkında bilgi vermektedirler. Toprak yönetiminin bozulması Osmanlı Devleti’nin ekonomik yaşamını felce uğratmış ve bundan Anadolu halkı büyük zarar görmüştür. Bu durum aynı zamanda ordu düzenini de bozmuştur. Bu bozukluk Isparta’da açık olarak görülmektedir. 1571 tarihli emirden anlaşıldığı gibi, hizmete çağrılan piyadelerin hiçbiri görevi başına gelmemiş, bir kısmı kaybolmuş, bir kısmı firar etmiş ve sancağın yayaları 200 kişiye kadar düşmüştür.
Devlet bu asayiş sorununu çözmek için çeşitli kararlar almak zorunda kalmış ve asayişi bozanların küreğe konulması emredilmiş, fakat bu tür hareketler devletin bozulmakta olan durumuna paralel bir gelişme göstermiştir. Gerçekten bu yüzyılın sonlarında ve XVII. yüzyılın başlarında görülen "Celali İsyanları" ve bu ayaklanmaları izleyen "Büyük Kaçgunluk Devri"nde Isparta büyük zarar görmüş ve Isparta-Akşehir çemberi bu ayaklanmaların sonunda, ekonomik yönden gerilemeye başlamıştır. Bu ayaklanmaların önüne geçmek amacıyla görevlendirilen Kuyucu Murad Paşa’nın asayişi düzene koyma ve Celali ayaklanmalarını bastırma hareketi, kısa bir süre sonra Isparta’nın tekrar eski haline kavuşmasına yol açmıştır. Şehirde daha önce meydana gelen ayaklanmaların yanında sık sık görülen deprem ve su baskınları gibi afetler çeşitli zararlara yol açmıştır. 1706 yılında Isparta’yı ziyaret eden Fransız Paul Lucas, kenti yün, deri ve afyon ticareti ile zengin bir kent olarak nitelerken deprem ve su baskınlarından çok zarar gördüğünü de belirtmektedir. 1780 yılında Gölcük Krater Gölü’nün taşması ile meydana gelen büyük sel Tekke ve Yaylazade Mahallelerini tümüyle tahrip etmiştir.
Isparta 18. yüzyılın sonlarına doğru, Hamid Paşa’nın çabalarıyla yeni ve önemli tesislere kavuşmuştur. Isparta sancağı 19. yüzyıl boyunca oldukça sakin ve istikrarlı bir çizgide görülmektedir. Yüzyılın ilk yarısında, Mektubi Hulefasından Sait Efendi’nin 1831 yılında yaptığı nüfus sayımında Isparta’nın merkez kazada toplam erkek nüfusunun 6.310 olduğu görülmektedir. Isparta, 1846 yılındaki düzenleme ile kurulan Konya Vilayeti’ne bağlı Hamid Sancağı’nın merkezidir. O zamanki adı Hamidabad idi. Bu statüsü 1854 yılındaki düzenlemede de devam etmiştir. Isparta’da İdadi Mektebi, ilk kez Rüştiye olarak 1860 yılında şimdiki ordu evinin bulunduğu yerde ahşap ve üstü kiremit olarak yapılmıştır. 1867 Vilayet Nizamnamesine göre Konya Vilayetinde kalan Isparta Sancağı’nın toplam 6 kazası vardır. Bu kazalar, Isparta Merkez Kaza, Uluborlu, Havza-ı Karaağaç, Gölhisar-Kemire-Tefenni (birlikte bir kaza), Barla-Pavlu-Ağros-Eğirdir (birlikte bir kaza) dir. O dönemde Hoyran ile Yalvaç birlikte bir kaza olarak Konya Vilayeti’nin merkez sancağına bağlıydılar.
1877’deki idari yapılanmada Burdur’un ayrı bir sancak olarak ayrıldığı, Hamit Sancağı’nın Hamit Merkez Kaza, Eğirdir, Uluborlu, Karaağaç ve Yalvaç olmak üzere toplam 5 kazadan oluştuğu görülmektedir. 1877’deki idari yapılanmanın 1892 ve 1903 devlet salnamelerinde de aynı olduğu görülmektedir. 1869 Konya Vilayet Salnamesinde Isparta Merkez Kazasında Saçıkaralı Aşireti ile birlikte 11.560 nüfus ve 41 mahalle bulunduğu kayıtlıdır. 1877 Konya Vilayet Salnamesi’ne göre, Isparta Merkez kaza ve bağlı 12 köyde toplam 13.152 kişinin yaşadığı belirtilmektedir. Yine 1877 Konya Vilayet Salnamesinde Isparta merkez kazada 22 cami, 18 mescid, 1 mevlevihane, 23 medrese, 3 kütüphane, 3 Rum Ortodoks kilisesi, 1 Ermeni kilisesi, 6 han, 5 hamam, 542 dükkan, 5 fırın, 1 tabakhane bulunduğu kayıtlıdır.
1882 Konya Vilayet Salnamesine göre, Isparta Merkez kazanın nüfusu hakkında şu bilgiler yer almaktadır. 14.251 kadın, 13.905 erkek olmak üzere toplam 28.156 müslüman, 2.163 kadın 2.239 erkek olmak üzere toplam 4.402 Rum Ortodoks, 205 kadın, 346 erkek olmak üzere toplam 551 Ermeni Gregoryan dinsel dağılımı bulunmakta ve toplam 33.109 kişi yaşamaktadır. 1885 yılında yapılan bir tesbitte Isparta merkez kazada, 4.3561’i müslüman, 4.524’ü Rum Ortodoks ve 619’u Ermeni Gregoryan olmak üzere 48.704 kişinin yaşadığı belirtilmektedir.
Isparta, 1919-1923 arası Mütakere ve Milli Mücadele Dönemi’nde, işgal ve çatışmalardan sınırlı etkilenen, sayılı kentlerdendir. Isparta Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Mondros Mütarekesi günlerinde, Konya Vilayeti’ne bağlı Hamidabad Sancağı’nın merkezidir. Sancağın 1914’te 45.000 dolayında olan nüfusu, yöre Rumlarının birinci Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’a göçmeleri nedeniyle, 40.000’nin altına düşmüştür. Sancağın merkez kazası dışında dört kazası vardır. Bunlar; Eğirdir, Şarkikaraağaç, Uluborlu ve Yalvaç’tır. Başlıca ekonomik etkinliği gülyağcılık, halıcılık ve haşhaş üretimidir. Isparta’nın dış satımı da bu ürünlere dayalıdır.
İhtilaf Devletleri arasında paylaşıma ilişkin ön pazarlıkların sona erdiği ve Ege’de ilk Yunan işgalinin başladığı günlerde, Isparta yöresinin, İkinci Ordu Müfettişi Mersinli Cemal Paşa dışındaki hemen tüm mülki yöneticileri, Damat Ferit Paşa Hükümeti ile sıkı ilişki içindeydiler. Bunlar, İtilaf Devletleri’ne boyun eğme siyasetine bağlı olarak, gelişen işgallere karşı anılmaya değer bir tepki göstermiyorlardı. Eşraftan bazı kişiler ise Antalya’da İtalyan temsilcisi Marki Granti ile görüşüp, İtalyanları Isparta’ya çağırmışlardı. Buna karşın, eşraf ve yerel yöneticilerinin büyük çoğunluğu Anadolu topraklarının açık açık pazarlık konusu edilmesine tepki gösteriyorlardı. Yer yer başlayan işgalleri direnişle karşılamaktan yana bir tutum takınıyorlardı. Nitekim, halkı ölçülü davranmaya çağırmak üzere, Mayıs 1919 ortalarında Isparta’ya gelen Şehzade Abdurrahman Efendi, kasabada oldukça soğuk karşılanmıştır.
Yunanlıların İzmir yöresinde, İtalyanların da Antalya’daki işgalleri başlar başlamaz Isparta eşrafından ileri gelenler ivedilikle bir araya geldiler ve direniş yollarını araştırmaya koyuldular. Isparta’daki yerel direniş örgütlenmesinin önderliğini ise, Talapaşazade Hafız İbrahim Efendi ile Müftü Hüseyin Hüsnü Efendi yapıyorlardı. Hafız İbrahim Efendi, İtalyanların Burdur üzerine harekete geçtiklerini öğrendikten sonra, İkinci Ordu Müfettişi aracılığı ile İstanbul’a bir telgraf çekmiş ve İtalyan harekatı ile ilgili olarak hükümetten ivedi bilgi istemiştir. İbrahim Efendi’nin telgrafında, Isparta yöresi halkının işgale hiçbir biçimde boyun eğmeyeceği ve şiddetle direneceği kesin bir dille belirtilmiştir. Bu arada, Hafız İbrahim Efendi ve İhtiyat Zabitleri Cemiyeti’nin öncülüğüyle, "Demiralay" adı verilen bir direniş örgütü oluşturmuş ve bu örgüt içinde yer almaları için tüm Isparta gençliğine çağrıda bulunmuştur. İtalyan birlikleri 28 Haziran 1919’da Burdur’u işgal edip Isparta’ya ulaştıklarında, Demiralay örgütü hızla gelişiyordu. Nitekim, İtalyan işgalinin kırılmasında ve bir hafta gibi kısa bir süre içinde geri çekilmek zorunda kalmalarında bu örgütün protesto gösterilerinin önemli bir payı olmuştur. Isparta’nın yanı sıra Uluborlu ve Eğirdir’de de tepkiler görülünce, İtalyan İşgal Komutanlığı, harekatını daha çok kıyı kentlerinde yoğunlaştırmıştır.
Milli Mücadele’nin ilk Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Cebesoy, Isparta direniş örgütlenmesinin, o dönemde, Kuva-yı Milliye içinde oynadığı önemli rolü şöyle anar:
" Anadolu’nun belirli bir bölümünü elde tutabilmenin ilk koşulu, başında bulunduğum Yirminci Kolordu’nun sahası içinde olan Isparla-Afyonkarahisar-Eskişehir hattını korumaktı. Eskişehir’de İngilizler vardı. Isparta ve Afyonkarahisar’ı koruyabilirsek, İngilizleri Eskişehir’den atmak olanaklıydı. Isparta ve Afyonkarahisar’da ulusal güçleri oluşturmak için çaba harcamamıza gerek kalmadı. Bu iki kentimizde, iki din adamı, başı sarıklı iki savaşçı başa geçmiş, ulusal güçleri, deneyim sahibi bir komutanın tutumu ve uzak görüşlülüğüyle örgütlemiş ve ilk anda yadırganacak bir kararla komutayı da kendi ellerine almışlardı. Isparta’da Hafız İbrahim Efendi, Afyonkarahisar’da Hoca İsmail Şükrü Efendi..."
Ali Fuat Cebesoy ‘un böylesine övgüyle andığı bu iki kişiden Hafız İbrahim Efendi, Kuva-yı Milliye’nin Isparta’daki örgütlenmesinde en ön sırada yer aldı ve Sivas Kongresi sonrasında oluşturulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Isparta Şubesi Başkanlığı’na getirildi. Ispartalı gönüllülerden oluşturduğu Demiralay ise, Yunanlılara karşı kurulan Denizli-Sarayköy Cephesi’nde önemli yararlılıklar gösterdi. Büyük Millet meclisinde Isparta Milletvekili olarak yer alan Hafız İbrahim Efendi’nin "Demiralay" soyadını alması da yine bu çabaları dolayısıyla olmuştur.
Isparta’da işgal kuvvetlerine karşı oluşan tepkiden dolayı doğrudan işgale girişemeyen İtalyanlar, birkaç subay ve süvariyle Isparta’ya gelerek, asayiş gayesiyle küçük bir müfreze bulundurmak isteğinde bulundular. Ancak İtalyanların bu teklifi Ispartalılar tarafından tepki ile karşılanır. 1919 yılı Ağustos ayının ortalarında sekiz bin kişinin katıldığı bir protesto mitingi yapılır. Sonunda İtalyan subay ve askerleri Isparta’dan ayrılmak zorunda kalarak Antalya’ya geri dönerler. Ekim 1919’da Antalya İşgal Komutanı General Emilton’un beraberinde 168 atlı olduğu halde otomobil ile Çerçin yolundan Isparta’ya hareket edeceği, ayrıca 2 tabur askerin emre hazır olduğu Burdur Telgraf Müdürü tarafından Hafız İbrahim Bey’e haber verilir.
Hafiz İbrahim Demiralay bu olayı şöyle anlatır: " Mesele mühim ve nazik idi. Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Mustafa, 68. Alay S. Tabur Komutanı Yİüzbaşı Hüsnü Beyler ile vazifeyi yerine getirmeyi üstümüze aldık. Çünür ve Çerçin şoselerinin birleşme noktasında pusu kurarak gelmelerini bekledik. Otomobilin etrafını süvariler çevirmiş yavaş yavaş geliyordu. Yanımıza yaklaştığında kuvvetlerimizin dur emrine itaat ederek otomobilinden indi. Evvela süvarilerin silahları alınarak askeriye deposuna, hayvanları da depoya gönderildi. Kumandanın otomobilini de iki çete ile el koyarak hükümete, korunmak üzere gönderdik. Ben kısa yoldan Mutasarrıfa daha evvel ulaşıp görüşerek sözlü uyarıda bulundum: Siz hükümet lisanıyle ne suretle idare ederseniz ediniz. Bizim isteğimiz bu adama bir bardak su dahi vermeyerek, bir saat sonra geldiği yere çevrilmesidir. Bu yapılmazsa öldüreceğiz. Talat Bey resmi lisanla, bir saat güçlük çekerek bir daha gelmemek şartıyla geri göndermeyi başardı. Biz de Isparta sınırları dışında silahlarını teslim ederek serbest bıraktık."
Mutasarrıf Talat Bey, İtalyan Komutan ile konuşurken Hükümet binasının başka bir odasında şöyle bir konuşma geçtiği belirtiliyor: "İtalyanların halka yaranma politikalarına kanan birisi:
- Hafız! İtalyanlardan bize ne zarar var? Memlekete birçok iyilikler getirecekler, hastahane
açacaklar, bol paralı müesseseler yaparak memleketi yükseltecekler, çok ileri gidiyorsun, yoksa
Isparta sırf senden mi sorulur? Hafız İbrahim ise, kendisi gibi düşünen çoğunluğa tercüman olarak şu
sözlerle cevap verir:

- Evet benden sorulur. Ecdadım bu memleketi tahta bıçakla feth etmiş, ben de kılıcımla koruyacağım.
Kalkıp gitmeniz hakkınızda hayırlı olur. "

Bu sözlerle Isparta, işgale karşı olduğunu ve gerekirse silaha karşılık verebileceğini kesin olarak ortaya koymuştur. İtalyanlar Ispartalıların kendilerine karşı sert tepkilerini anlamakla beraber, çeşitli bahanelerle siyasi temsilciler göndermeye devam ettiler. Ancak bu ziyaretlerinde çok dikkatli olarak önceden izin bile aldılar. 28.10.1919 tarihinde Isparta’ya halı almak için geleceği bildirilen İtalyanlara izin verilir. Bir İtalyan subayı yanında başka subaylar ve Yahudi bir tercüman ile Isparta’ya gelir. Otomobillerini Kerimpaşa Hanı’na bırakarak Şark Halı Şirketine giderler. İzin verilen sayıdan fazla kişinin gelmesi Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin dikkatini çeker. Emekli Subay Yılmaz İbrahim komutasında 15 kişilik silahlı bir grup devriye çıkarılır. Aynı gün gecesi Şark Halı Şirketi’nde bulunan İtalyanlar silahlı devriyeler tarafından alınarak Hafız İbrahim’in huzuruna getirilir. Korku içinde olan heyete Hafız İbrahim yüksek sesle, izinsiz ve habersiz niçin geldiklerini sorar. İtalyanlar Isparta’yı geliştirici ticari girişimler yapmak istediklerini belirtirler. Ancak Hafız İbrahim’in kararlı tutumu karşısında kendisinden güvenlik belgesi alarak Burdur’a dönerler. Çünür-Fandas yoluyla Burdur’a giden İtalyanların yolu sık sık milli kuvvetler tarafından kesilerek Isparta’nın organize ve çok sayıda askeri güç tarafından korunduğu izlenimi verilir. Isparta Sancağı, Ispartalıların gösterdiği kesin ve azimli tavır karşısında işgal edilememiştir.
Özetle, 1919-1923 yılları arasında Milli Mücadele döneminde Isparta, yörede söz konusu olan yabancı işgallerinden en az etkilenen illerden biri olmuştur. İhtilaf devletlerinden olan İtalyanların nüfusuna bırakılmış olan Isparta, çok büyük bir direniş göstermiş, İtalyanların işgaline boyun eğmemişdir. İç Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgelerini birbirine bağlayan önemli bir coğrafi konumda bulunan Isparta, çeşitli yönlerden önemli gelişmelerini Cumhuriyet döneminde sağlamıştır.
Isparta ve ilçelerinin gelişmelerini Cumhuriyet döneminde iki safhada incelemek gerekir. İlki, 1960 yılına kadardır. Bu dönemde sosyal, ekonomik ve bayındırlık yönlerinden özellik taşıyan çalışmalara başlanmıştır. Cumhuriyet Türkiye’sinde Isparta’nın ikinci gelişme safhası 1960 yılından sonra başlar. Bu tarihten bu yana gelişme sürecinin daha da arttığı, özellikle sanayileşme ve şehirleşme hareketlerinin önem kazandığı görülmektedir.
Isparta, Cumhuriyet döneminde de 1960 yılına kadar olan devrede bir taraftan bellibaşlı bayındırlık hizmetlerine kavuşurken, özellikle gül tarımcılığının ve halıcılığın gelişmesi ile ekonomik yönden önemli ölçüde etkilenmiştir. 1936 yılında Isparta’nın demiryoluna kavuşmasının yöreye olumlu etkisi büyük olmuştur. 1960 yılından günümüze kadar geçen süre içinde ise, Isparta’da modern şehirleşme hızla etkisini göstermiş birçok sosyal, eğitim, sağlık, sanayi tesisleri merkez kentte olduğu kadar ildeki diğer yerleşmelerde de kurulmuş ve kurulmalarına devam edilmektedir

Ecrin 07 Kasım 2011 09:12

Cevap: Isparta il arşivi
 
Merkez İlçe

Isparta merkez ilçe olarak eski ve tarihi bir kenttir. Kentin en az 4.000 hatta 5-6.000 yıllık bir tarihi olduğu tahmin edilmektedir. Bu husus birçok, arkeolog, tarih bilgini, bilim adamlarınca yapılan araştırma ve kazı sonuçlarına dayanarak yazılan kitap, makale ve raporlardan anlaşılmaktadır. Bu yörede, Hititlerin, Frikyalıların, Lidyalıların, İranlıların, Makedonyalıların (Yunan), Romalıların (Bizans), Arapların, Haçlıların, Selçukluların, Hamitoğullarının, Osmanlıların zaman akışı içinde hükümran oldukları bilinmektedir. Isparta ve yöresinde yapılan arkeolojik kazıların buluntularından, örneğin: Baradız (Gümüşgün); Gölbaşı, Senirce, Göndürle, Atabey, Büyük Gökçeli ovalarından, Uluborlu ve Eğirdir’e varana kadar geniş alanın, tümüyle Hititlerin yerleşim bölgesi olduğu anlaşılmaktadır. Buralarda değişik zamanlarda yapılan kazılarda, Hititlerin devrine ait pişmiş topraktan yapılmış birçok boğa, aslan, çanak, çömlek ve vazo gibi el yapımı seramik eşya ile taş, demir, tunç, altın gibi madenler üzerine özenle işlenmiş küçük el sanatları ürünleri bulunmuştur. Bu kazılardan ve diğer kazılardan anlaşıldığına göre Frikyalılar ve Lidyalıların da Isparta ve yöresinde bir süre hükümran oldukları anlaşılmaktadır.
Yapılan değişik araştırmalardan da Isparta ve yöresinde İranlıların ve Makedonyalıların da bir süre hakim oldukları ve özellikle Makedonyalıların (Yunan) uzun süre kaldıkları anlaşılmaktadır. Öyle ki Yunanlılar yörede, bazı yerleşmelere Yunanca isimler vermişlerdir. Örneğin; Isparta’ya Baris, Eğirdir’e Prostanna, Atabey’e Ağras-Agrai gibi isimler vermişlerdir. Ayrıca hristiyan dinlerini yaymak için kiliseler kurmuşlar ve din görevlileri atamışlardır. Okullar açmışlardır. Yunanlılar bir süre kentin ve yörenin halıcılık, dericilik, çulhacılık ve ayakkabıcılık gibi el sanatları ile tarım, hayvancılık, ticaret ve taşımacılık gibi işleri de üstlenmişlerdir. Isparta ve yöresinde Yunanlılardan kalma birçok kilise ve okul kalıntısı da bulunmaktadır.
Miladın başlangıcında(Baris) adını taşıyan bugünkü Isparta’nın da içinde bulunduğu Pisidia Bölgesi uzun süre Romalıların da egemenliği altında bulunmuştur. Romalılar devrinde hristiyanlığın dinimerkezi Isparta’dır. Bulgulara göre, Romalılar Isparta’da 12 çeşit para çıkarmışlardır.
Romalılardan (Bizanslılardan) sonra Isparta ve yöresinin İslam devletlerinin sırası ile Arapların ve Türklerin hükmü altına girdiği görülür. Isparta, 1204 yılında Selçuklu Hükümdarı III. Kılıç Arslan tarafından Bizans egemenliğinden alınmış, 8 asra yakın bir zamandır Türklerin toprağı olmuştur. Anadolu Beylikleri döneminde, Isparta, 1300 yılında Hamitoğulları Beyliği’nin merkezi olmuş, 1390 yılında da Osmanlı Devleti’nin sancağı olmuştur. Isparta, Osmanlı Devleti’nde idari yapı olarak eyalet sisteminin uygulandığı dönemde, merkezi Kütahya olan Güney Anadolu Umumi Valiliğine bağlı bir sancaktır. Daha sonra uygulanan Vilayet sisteminde ise, Isparta Livası adıyla, Konya Vilayetine bağlı bir sancak merkezidir. Isparta, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, 1923 yılında Vilayet olmuştur.
Isparta merkez ilçeye bağlı 3 kasaba ve 22 köy yerleşmesi bulunmaktadır. Ayrıca Isparta merkez ilçesinde, 40 adet de mahalle teşkilatı vardır. Bunlar: Bağlar, Bahçelievler, Çelebiler, Çünür, Davraz, Dere, Doğancı, Gülistan, Emre, Gazi Kemal, Gülcü, Gülevler, Halifesultan, Hisar, Hızırbey, İskender, İstiklal, Karaağaç, Keçeci, Kepeci, Kurtuluş, Kutlubey, Modernevler, Pirimehmet, Sanayi, Sermet, Sülübey, Turan, Yayla, Yedişehitler, Yenice, Anadolu, Ayazmana, Binbirevler, Fatih, Halıkent, Mehmet Tönge, Sidre, Vatan ve Zafer Mahalleleri’dir.
Isparta merkez ilçenin, 2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre toplam nüfusu 211.614’dür. İlçe merkezinin nüfusu 190.084 olup, kendine bağlı köy yerleşmelerinin nüfusu ise 21.530’dur. Merkez ilçenin yüz ölçümü 558 km2’dir.
ISPARTA ADININ KAYNAĞI: Kente niçin Isparta denildiği, Isparta adının nereden geldiği, kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda pek çok araştırma, görüşler vardır. Böcüzade Süleyman Sami’nin Isparta Tarihi’nde, Meydan Larousse’da, Kaamus’ul-Alam’da Isparta adının Pisidia şehirlerinden Baris’in yerine kullanıldığı ifade edilmektedir. Baris adının Sanskritçe "Su" anlamına gelen "Vari" kelimesiyle bağlantısı olduğu sanılmaktadır. Bu adın başına "Is" zarf edatı getirilerek Isparita şeklini aldığı, galat olarak "Isparta" denildiği belirtilmektedir.
Diğer bir görüşü ifade eden Turhan Hikmet Dağlıoğlu ile Prof. Unger, Isparta adının "Baride" kelimesinden geldiğini, bu kelimenin Hititçe, belkide Lidya dilinden gelmiş bir sözcük olduğunu, Yunan göçmenlerin Anadolu’ya gelmelerinden sonra Barida adına "Eis" takısını ekleyerek "Isbarida" dediklerini açıklamaktadırlar. Isparta adının "Eis Baride"den geldiği, daha sonra da bu sözün Türkler tarafından "Isparta" şeklinde kullanıldığı görüşüne, Prof. Osman Turan ve Prof. Ramsey’de katılmaktadırlar.
Arap kaynaklarında Isparta adı, Sabarta (İbni Batuta’da) olarak geçmektedir. Bu adın MÖ VIII. yy.’da Karadeniz’in kuzeyindeki İskitlerce güneye sürülen Sabardai kavimlerinin yöreye yerleşmeleri sonucu verildiği de ifade edilmektedir.
Bir başka görüş de Isparta’nın tarihte en çok geçen adının Baris olduğudur. Bu isim Hititler tarafından verilmiş olup, "Bereket" anlamına gelmektedir. Romalılar Pisidia bölgesine hakim olunca, Baris adını kendi dillerine uydurup "Sbarita" demişlerdir. Kent Türklerin eline geçtikten sonra da Isparta şehrine dönüşmüş ve bu isim altında anıla gelmiştir.
Atatürk Isparta’da
Isparta, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadele’ye canıyla-malıyla tam destek vermiş, tüm Ispartalılar Kuvay-i Milliye ile bütünleşmiştir. Milli Mücadeleye Mustafa Kemal Paşa’nın safında giren Isparta, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve Büyük Zafer’i içtenlikle kutlayarak, Cumhuriyet’e aydınlık kucağını açmıştır. Atatürk, zaman zaman kendisini ziyarete gelen Isparta heyetine: “Sevgili Ispartalılara selamlarımı götürünüz. Bir fırsatını bularak şehrinize geleceğim, çorbanızı içeceğim...” demekteydi. Kendisini Antalyalılar da bekliyordu. Atatürk İzmir’den yola çıkarak, 5 Mart 1930 günü, yanında Prof. Dr. Afet (İnan), İçişleri Bakanı Şükrü (Kaya), Ordu Müfettişi Fahreddin (Altay) Paşa, Emniyet Genel Müdürü Şükrü (Sökmensüer), Prof. Dr. İsmail Hakkı (Uzunçarşılı) ve yaverleri olduğu halde Denizli’ye, 6 Mart 1930 sabahı da Eğirdir’e ulaşmıştır. Burada Isparta Valisi Ekrem Bey, Isparta Milletvekilleri Hafız İbrahim Demiralay ve Belediye Başkanı Mustafa Hilmi Çakmakçı ile görüşmüştür. Atatürk, Eğirdir Gölü’nü ve Can Ada’yı çok beğenmiştir. Bu nedenle, daha sonra Can Ada’nın tapusu Belediye Meclis kararıyla Atatürk’e verilmiştir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’den Isparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11:00 sularında Isparta’ya gelmiştir. Burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. Bugünkü Atatürk Bulvarı üzerinden yürüyerek doğruca Tümen Komutanlığı’na gelen Atatürk, buradan Valiliği ziyaret ederek, çeşitli heyetleri kabul etmiş ve dertlerini dinlemiştir. Heyetlerin dilekleri arasında, Isparta’nın İzmir, Denizli, Afyon demiryolu şebekesine bir an önce bağlanması sık sık dile getiriliyordu. Atatürk, daha önce söz verdiği gibi, o gün öğle yemeğini Ispartalılarla birlikte yiyerek, Isparta’nın sorunlarını dinlemeye devam etmiştir. Yemekten sonra Atatürk, saat 13:00’te Burdur’a gitmek üzere Isparta’dan ayrılmıştır.
6 Mart 1930 gününün Isparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle, her yıl 6 Mart günü Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:13

Cevap: Isparta il arşivi
 
Aksu

Aksu İlçesi, doğudan Şarkikaraağaç ve Yenişarbademli, güneyden Sütçüler, batı ve kuzeyden de Eğirdir ilçeleri ile komşudur. Yüz ölçümü 426 km2’dir. Yaklaşık 1.200 metre rakımında bulunan ilçe, eski adı olan Anamas’ı, ilçe coğrafyasına hakim olan Anamas Dağı’ndan almaktadır. Anamas Dağı’nın yüksekliği 2.388 m’dir. Anamas Dağı’nın aşağı yamaçları, daha çok step bitkileri ile, kermez ve pırnal meşesi gibi ağaçlık ve çalılarla örtülüdür. Yukarı yamaçlarında ise çoğunlukla çam ağacı bulunmakla birlikte karışık ağaçlardan oluşan orman görünümü hakimdir.
Aksu ilçesi, iklim bakımından İç Anadolu’nun karasal iklim özelliklerine sahiptir. Kışları uzun, yağışlı ve soğuk, yazları ise kısa ve ılımandır. İlçede metre kareye düşen yıllık ortalama yağış miktarı yaklaşık 1.000 ila 1.200 kilogramdır.
Aksu ilçesinin içinde bulunduğu Anamas Yöresinin, yörede yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, ilk çağlardan beri iskana açık olduğu görülmektedir.
Anamas adının aslı, Luwı dilinde Ana (Wa)-(u) ma, Yamaç Halkı öğelerinden türetilmiş olan Anama’dır. Yörede, Eğirdir Gölü’nün güney doğusundaki Yılanlıova’da bulunan bir yerleşme merkezinin, tarihi Timbriada kenti olduğu Ramsay tarafından ortaya çıkarılmıştır. Bulunan bir yazıttaki olaylar, G. Hirschfeld tarafından MÖ 2. yüzyıl başına, W. M. Ramsay tarafından ise MÖ 1. yüzyıl sonuna tarihlendirilmiş bulunmaktadır.
Yörede, Hellenistik çağa ait MÖ 2. ve 1. yüzyıldan kalma sikkelere rastlanmaktadır. Yapılan araştırmalardan, Aksu Vadisi ve Anamas yaylaları arasındaki ulaşım zorluklarına rağmen, civardaki bazı köylerde 16. yüzyıldan beri pazar kurulmakta olduğu ve bu yörede yoğun bir yörük nüfusun yaşadığı anlaşılmaktadır. Cumhuriyet döneminde, Eğirdir’e bağlı bir bucak olarak Yenice adı altında idari konumunu sürdüren Aksu, 26.8.1988 tarihide ilçe statüsüne kavuşmuştur.
2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 5.520’dir. Bu nüfusun 2.301’i ilçe merkezinde, 3.219’u belde ve köylerdeyaşamaktadır. İlçe merkezinin Isparta merkezine uzaklığı, 62 km’dir. İlçenin yüzölçümü 613 km2’dir.
Aksu ilçesi sınırları içindeki en önemli tarihi kalıntılar; Timbriada, Tynada, Eurymedon Kutsal Alanı ve Roma Köprüsü’dür. Yörede turistik önemi olan Zindan Mağarası ile Sorgun Yaylası, Aksu ilçe sınırları içinde bulunmaktadır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:17

Cevap: Isparta il arşivi
 
Atabey

Atabey ilçesi kuzeyden Senirkent ve Uluborlu, batıdan Gönen, güneyden merkez ilçe Isparta, doğudan da Eğirdir ilçeleri ile çevrilidir. İlçenin kuzeyini ve batısını Barla Dağı engebelendirir. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu Barla Dağı’nın güneyinde 1.000-1.500 metre yüksekliğinde platolar yer alır. Bu platolar yer yer zengin çayır otlarıyla kaplıdır. Güneyde Bozanönü Ovası’nın bir bölümü ilçe sınırları içinde kalmaktadır. Isparta Ovası’nın kuzeye doğru uzantısı olan bu ova, denizden 959 metre yükseklikte olup, Isparta ovasından Araptepe, Bozanönü, Erenler ve Çeşme tepeleriyle ayrılır. Ovanın dağlara doğru yükselen kesiminde yer yer meşe korulukları bulunmaktadır. İlçe iklim itibariyle Akdeniz ve kara iklimi arasında bir özellik göstermektedir. İlçede metrekareye ortalama yağış miktarı 330 kilogramdır.
Atabey ilçesinde Prof. Dr. Rüçhan Arık başkanlığında, "Göller Bölgesi Arkeolojik-Kültürel-Turistik Araştırma ve Değerlendirme Projesi" adı altında arkeolojik araştırmalar yapılmış, bunların ilk bölümü 1993 yılı sonunda tamamlanmıştır. Bu araştırmalarla Atabey İlçesinin tarihteki önemi bir kere daha vurgulanmış ve kalıntıların bir bölümü gün ışığına çıkarılırken Ertokuş Medresesi de restore edilmiş ve çevre düzenlenmesi yapılmıştır.
İlçenin Harmanören köyü sınırları içindeki Göndürle Höyük’te daha önce yapılan yüzey araştırmaları ve Prof. Dr. Mehmet Özsait tarafından 1993 yılında yürütülen kazı çalışmaları sonucunda, buranın son Kalkolitik Çağdan MÖ 1000 yılı sonlarına kadar kesintisiz sayılabilecek yerleşmelere sahne olduğu anlaşılmıştır. Höyükte yer alan küp mezarların, ilk Tunç Çağı başlarından, Orta Tunç Çağ başlarına kadar kullanıldığı belirlenmiştir.
Antik Çağ’da Agrai veya Agpia olarak adlandırılan Atabey yöresi MÖ 334’te Büyük İskender’in egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender’in komutanlarından I. Seleukos Nikator’un oğlu I. Anüochos Soter tarafından kurulan Seleukela Kenti, ilçenin güney batısında yer alan Bayat Köyü sınırları içerisindedir. Bölgenin MÖ 164’te Roma egemenliğine girmesinden sonra İmparator Claudius döneminde Claudioseleucela adını alan şehir, daha sonra "demirden" anlamına gelen "Sidera" ön adını alarak Seleucela Sidera şeklinde adlandırılmıştır. Seleukeia’nın Bizans döneminde Agrai (Atabey) ile aynı piskoposluğa bağlandığı kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Malazgirt Zaferi ile Anadolu egemenliğinin Selçuklulara geçmesinden sonra, Atabey’i 1224’de Alaaddin Keykubat’ın Su-Başısı Antalya Valisi bulunan Mubarizüddin Er-Tokuş aldı. Selçuklular döneminde bilinçli bir şekilde kervansaray ağıyla donatılan Konya-Antalya güzergahındaki yerleşmelerden birisi olan Agros’a (Atabey) önem verildiği, Ertokuş tarafından burada 1224 yılında inşa ettirilen medreseden anlaşılmaktadır. 13. yüzyıl başında tamamen Türkleşen bölgede, önemli bir yerleşim merkezi olarak beliren Atabey’deki medrese Osmanlı devleti eğitim sistemi içinde de fonksiyonunu devam ettirmiştir. Atabeyin 1478, 1501, 1522 ve 1568 tarihlerindeki kayıtlara göre, Eğirdir’e bağlı bir nahiye olduğu yazılıdır.
O zamanki adı ile Agros, 16. yüzyılda Hamit Sancağı’ndaki 16 pazaryerinden birisidir. Nahiyenin Pamuklu (Pembeli) köyünde yetiştirilen pamuğun işlenmesi sonucu dokunan ve Osmanlı ülkesinde "Donluk" denilen kumaşı oldukça ün kazanmıştır.
Cumhuriyet döneminde, 1926 yılında TBMM kararıyla, Atabey ismiyle anılmaya başlanan belde, 1953 yılında Bucak, 1.4.1960 tarihinde de ilçe statüsüne getirilmiştir.
İlçe sınırları içinde bulunan başlıca tarihi ve kültürel varlıklar, Harmanören (Göndürle)’de meydana çıkartılan 41 Küp Mezar, Sidera Bayat Harabeleri, Ertokuş Medresesi, Sinan Camiidir. Atabey ilçesine bağlı olarak, İslamköy kasabası yanında 4 adet de köy yerleşmesi bulunmaktadır. Atabey ilçe merkezi Isparta’ya 22 km uzaklıkta olup, çoğunluğu çift yol olmak üzere asfalt yol ile bağlıdır.
İlçenin ekonomik yapısı, kuruluşundan bu yana genelde tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Özellikle, 1970 yılından sonra, Atabey ilçesinde ve çevresindeki yerleşmelerde çeşitli sanayiler kurulmaya başlanılmıştır. 2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 6.151’dir. Bu nüfusun 4.355’i ilçe merkezinde, 1.796’sı belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 202 km2’dir

Ecrin 07 Kasım 2011 09:18

Cevap: Isparta il arşivi
 
Eğirdir

Eğirdir ilçesi, kuzeyden Yalvaç ve Gelendost ilçeleri, doğudan Şarkikaraağaç ve Aksu ilçeleri, güneyden Sütçüler ilçesi, güneybatıdan Burdur ili, batıdan Isparta merkez ve Atabey ilçeleri ile kuzeybatıdan Senirkent ilçesi ile komşudur. İlçenin kuzey kesiminde oldukça büyük bir alanı kaplayan Eğirdir Gölü ile, göl alanını Isparta çöküntü alanından ayıran dağlar, ilçenin yüzey şekillerinin esasını oluşturur.Kuzeybatıda Barla Dağı, batıda Davraz Dağı, doğuda ise, bu kesimi kuzey-güney doğrultusunda kesen Dedegöl Dağı yer alır.
Eğirdir Gölü’nün büyük bir bölümü ile Kovada Gölü’nün tümü ilçe sınırları içindedir. Yörede, ovalar gittikçe genişleyerek Eğirdir Gölü’ne dökülen derelerin vadi tabanlarında toplanmıştır. Eğirdir ilçesinin genelde, toprakları III. jeolojik zamanda teşekkül etmiş, beyaz tebeşir kalkerden meydana gelmiştir. Arazi oldukça dağlık ve engebelidir. İlçede dağlar üzerinde önemli yaylalar bulunmaktadır. Genelde, ilçenin üzerinde bulunduğu plato, bayırları, dağları, dalgalı arazileri, gölleri ve birkaç dar alüviyal düzlüğü ihtiva eden parçalı bir görünümdedir. Eğirdir ilçesinin denizden yüksekliği ortalama 918 m’dir.
İlçe iklim bakımından Akdeniz ve İç Anadolu iklimleri arasında bir geçiş alanında yer almaktadır. Bu iklim tipine bağlı olarak, ilçede ne Akdenizin yağışlı, ne de İç Anadolu’nun kurak iklimi söz konusudur. Yıllık sıcaklık ortalaması 11.9 C, yağış ortalaması ise 705 milimetre dolaylarındadır. Göller Bölgesi’ndeki en büyük göl olan Eğirdir Gölü’nün büyük bir kesimi İlçe sınırları içinde bulunmaktadır. İlçedeki diğer bir göl de Kovada Gölü’dür.
Eğirdir ve çevresinin Arzava Krallığı (MÖ 2000-1200) döneminde yerleşime açılmış olacağı yöredeki buluntulardan ve kayıtlardan anlaşılmaktadır. Eğirdir kentinin Lidya’nın son hükümdarı Kroisos (MÖ 560-547) tarafından kurulduğu ve ilk adının da "Krozos" olduğu sanılmaktadır. Şehrin iç kalesi de Lidyalılar tarafından yapılmıştır. Eğirdir, MÖ 540 yılında Pers İmparatorluğu tarafından zaptedilmiş, yaklaşık 200 sene adı geçen imparatorluğun egemenliğinde kalmış, daha sonra Seleukos egemenliği altına girmiştir. Yöre, Seleukoslar tarafından MÖ 188 yılında Apamea (Dinar) antlaşması ile Romalılara bırakılmıştır. Romalılar döneminde "Prostanna" adıyla anıldığı görülmektedir. Prostanna, bugünkü şehrin güneybatı kısmında, Camili yaylada yer almaktaydı. Kent, Ptolemaios’da, Orta Pisidia’da, Hierocles’te, Timbriada (Mirahor) ile Konane (Gönen) arasında gösterilmektedir. Eğirdir ve çevresinin 395’te Bizans egemenliğine girmesinden sonra, şehrin orta çağda "Akroterion" şeklinde isimlendirildiği görülmektedir. Bizsans egemenliğinin son döneminde, şehrin adı "Akrotiri" olarak geçmekte ve Bizans’ın Anatolikon Theması sınırına dahil bulunuyordu.
Yörede ilk Türk yerleşiminin 1071’den birkaç yıl sonra gerçekleştiği sanılmaktadır. 1097 Dorilaion (Eskişehir) Savaşı’ndan sonra Türk boyları, Haçlı-Bizans baskısı altında Anadolu içlerine çekilmişlerse de kısa bir süre sonra 1176 Myriokafolon Zaferiyle yeniden çevreye yerleşmeye başlamışlardır. Anadolu Selçuklu Hükümdarı III. Kılıç Arslan, 1204 yılında çevredeki şehirlerle birlikte Eğirdir’i de Selçuklu egemenliği altına almıştır. Selçuklu sultanlarının, doğal güzellikleri sebebiyle yaklaşık olarak 75 yıl sayfiye şehri olarak kullandıkları Eğirdir’in, bu dönemde "Cennetabad" olarak isimlendirildiği de bilinmektedir.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden sonra, Teke Türkmenlerinin İğdir boyuna mensup olan Felekeddin Dündar Bey, Hamidoğulları Beyliğini kurdu ve önce Uluborlu’yu daha sonra da 1310’da Eğirdir’i beylik merkezi yaptı. Eğirdir, 3 yıllık İlhanlı egemenliği dönemi hariç tutulacak olursa, 1391 yılına kadar 78 yıl süre ile Hamidoğulları Beyliği’nin başkenti olmuştur. 1333 yılında Eğirdir’e gelmiş olan ünlü seyyah İbn Battuta, şehri çok nüfuslu, güzel çarşı ve pazarları olan, iyi sulanmış meyve bahçeleri ile çevrili bir belde olarak anlatır.
1391’de, Kemaleddin Hüseyin Bey’in ölümü ile, Hamidoğulları Beyliği sona ermiş ve beyliğin diğer topraklarıyla birlikte Eğirdir ve yöresi Osmanlı Egemenliğine girmiştir. Osmanlıların ilk egemenlik dönemi çok kısa sürmüştür. Timur Ankara Savaşından sonra, Anadolu’yu istilası sırasında Eğirdir’e gelerek kendisine boyun eğmeyen şehri ve halkın sığındığı Nis Adası’nı kuşatarak zapteder ve bölgeyi 1402 yılında Karamanoğlu II. Mehmet Bey’e verir. Bu zamanda basılmış olan sikkeler günümüze kadar ulaşmış bulunmaktadır.
1415 yılında tekrar Osmanlı egemenliğine giren yöre, kısa bir zaman sonra, yeniden Karamanoğlu egemenliğine geçer. Bu egemenlik 1423 yılına kadar sürmüştür. Eğirdir ve yöresi tekrar Sultan II. Murad zamanında Osmanlı topraklarına katılır. Osmanlılar döneminde zaman zaman Hamideli Sancağı’nın merkezi olan Eğirdir, Tanzimattan sonra Konya Vilayeti Hamid Sancağı’na bağlı bir ilçe merkezi olmuştur. Eğirdir Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra da Osmanlı Devleti zamanındaki ilçe statüsünü korumuştur.
2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 36.132’dir. Bu nüfusun 18.402’si ilçe merkezinde, 17.730’u belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 1.227 km2’dir. Eğirdir ilçe merkezinin alt yapı hizmetleri geniş ölçekte giderilmiş bulunmakta ve bu yöndeki çalışmalara planlı ve programlı olarak devam edilmektedir.
Eğirdir ilçe merkezi, Isparta - Konya - Adana devlet yolu üzerindedir. Yurdun her yerinden kolayca ulaşılmaktadır. İlçenin bütün köyleri ile yol bağlantısı vardır. İlçe’ye demiryolu bağlantısı da vardır. İzmir-Aydın demiryolunun Eğirdir’e ulaştırılması 1912 yılında gerçekleştirilmiştir. Eğirdir’in Isparta’ya uzaklığı 36 km’dir. Yol, her mevsim ulaşım için çok elverişlidir.
Eğirdir ekonomik bakımdan oldukça güçlü bir durumdadır. En önemli gelir kaynağı ihracata dönük olan elma ve su ürünleridir. Bu iki ürün için ilçede ayrı bir sektör oluşmuştur. Bunlardan başka hayvancılık, küçük sanatlar, orman ürünleri gibi ekonomik faaliyet dalları da ilçede oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Kırsal kesimde halkın tamamı tarımla uğraşırken, büyük bir bölümü de tarımdan arta kalan zamanlarında halı dokumaktadırlar.
Eğirdir ilçesi, Isparta İlinin hatta tüm Göller Bölgesi’nin en önde gelen Turizm merkezlerindendir. Gerek tarihi zenginlikler açısından, gerekse doğal varlıklar açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Eğirdir Gölü’nün ve bölgesinin doğal güzellikleri her yıl artan sayıda yerli ve yabancı turisti ilçeye çekmektedir. Turizm ilçe ekonomisi için de oldukça ağırlıklı bir yer tutmaktadır. İlçenin belli başlı turistik değerleri: Eğirdir Kalesi, Dündarbey Medresesi, Hızırbey Camii, Baba Sultan Türbesi, Eğirdir Kervansarayı, Yeşilada, Can Ada, Barla, Çamyolu, Camili Yayla, Kasnak Meşesi Ormanı, Kovada Gölü Milli Parkı, Pınar Pazarı, Altınkum Plajı, Bedre Plajı, Prostanna ve Parlais Antik Kentleri, Aya Stefanos Kilisesi, Aya Georgios Kilisesi,dır. Eğirdir, eğlence ve dinlenme turizmi dışında, iki önemli turizm olanağına da sahiptir. Bunlar Eğirdir Kemik Hastalıkları Hastanesi ile Dağ ve Komanda Okulu’nun burada bulunmasıdır

Ecrin 07 Kasım 2011 09:18

Cevap: Isparta il arşivi
 
Gelendost

Gelendost ilçesi, Isparta il merkezinin kuzeyinde, Eğirdir Gölü’nün 10 km içerisinde kurulmuş 624 km2 yüz ölçümü olan bir yerleşmedir. Deniz seviyesinden 940 m yükseklikte olan ilçede Akdeniz iklimi ile karasal iklim arasında geçit teşkil eden bir iklim hakimdir. İlçede orman yok denecek kadar azdır. Bitki örtüsü olarak pırnal ve çalılıklar hakim durumdadır.
Gelendost ilçesi, ilk çağlardan beri, Pisidya Ülkesi adı verilen Göller Bölgesi’nin en eski kültür merkezlerinden biridir. MÖ 3500 yıllarında "Mirya veya Miryo" adı ile Hitit’lerin bir kolu olan Anamurla (Anamilli) Miryalılar tarafından kurulmuştur. MÖ 547 yıllarında bu topraklar Pisidyalıları yenen Perslerin egemenliğine geçmiştir. 17 Eylül 1176 yılında yapılan ve bir kısmı da Gelendost Ovasında geçen Miryakefalon Savaşını Türklerin kazanması ile Selçuklu topraklarına katılmıştır. Gelendost daha sonra Hamidoğulları Beyliği’nin egemenliği altına girmiştir.
Gelendost, tarih boyunca Ablada, Sabinae, Myrio, Miryona, Miryo, Miryakefalon, Glende-Abad, Gelendoz adları ile anılmıştır. 16. yüzyılda Afşar nahiyesine bağlı olan Gelendost, Cumhuriyet döneminde 1930 yılında Afşar’ın yerine nahiye olmuştur. Daha sonrada 6.3.1954 tarih ve 6324 sayılı kanun ile de ilçe olmuştur.
2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 17.239’dur. Bu nüfusun 5.351’i ilçe merkezinde, 11.888’i belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 624 km2’dir. Gelendost, Isparta-Konya karayolu üzerindedir.
Isparta’ya 81 km uzaklıktadır. İlçenin tüm kasaba ve köyleri ile ulaşım olanakları her mevsim vardır. İlçede halk ağırlıklı olarak tarımla uğraşmaktadır. Elmacılık en önemli uğraş koludur.
Gelendost ilçe merkezinde bulunan tarihi iki cami ile Yeşilköy sınırları içine bulunan Ertokuş Kervansarayı ilçenin en önemli kültür yapılarındandır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:18

Cevap: Isparta il arşivi
 
Gönen

Gönen ilçesi Isparta ilinin kuzeyinde olup, doğusunda Atabey, kuzeyinde Uluborlu, güneybatısında Burdur ili, batısında Keçiborlu ilçesi ile komşudur. İlçe Isparta-Burdur karayoluna 5 km uzaklıktadır. İlçe kuzeyde Tınaz Dağı ve Yaylası, Kale Dağı, güneyde Söbü Dağı ile çevrilidir. İlçenin en önemli ormanlığı Manastır Koruluğu’dur.
Gönen tarih boyunca Kaue, Kawaena, Colonia julia Augusta Pia Fida Comama, İuztinianopolis, Gonana, Konana, Konan ve Gönen adları ile anılmıştır. Roma İmparatorluğu Augustos’un Pisidia adı verilen bölgede kurduğu dört şehirden birisidir. Gönen’in tarihi MÖ 3-4. yüzyıla kadar dayanır. Araştırmalara göre yörede ilk yerleşim birimi Yuvacca, şimdiki yayla adıyla bilinen yerdir. Buraya ilk gelenler Yüreçi göçerleridir.
İlçe zamanla Selçukluların ve daha sonra da Hamitoğulları Beyliği’nin egemenliği altında bulunmuştur. Hamitoğlu Hüseyin Bey, topraklarının büyük bir bölümünü Osmanlı Sultanı I. Murat’a satmış ve Gönen’e çekilerek geri kalan topraklarını buradan idare etmiştir. 1948 yılından beri Belediye teşkilatı olan ve Isparta’ya bağlı bir kasaba durumunda bulunan Gönen, 20 Mayıs 1990 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 3844 sayılı kanunla ilçe olmuştur. İlçenin kuruluşunda Güneykent Kasabası, Senirce, Koçtepe, Gölbaşı, İğdecik, Gümüşgün ve Kızılcık köyleri idari yönden ilçeye bağlanmıştır. 30 Aralık 1992 tarihinde yapılan düzenleme sonucunda, İğdecik, Gölbaşı, Koçtepe ve Senirce köyleri Isparta İl merkezine, Güneykent kasabası, Gümüşgün köyü Keçiborlu ilçesine bağlanmıştır.
2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 8.189’dur. Bu nüfusun 3.663’ü ilçe merkezinde, 4.526’sı belde ve köylerde yaşamaktadır.İlçenin yüz ölçümü 356 km2’dir. İlçenin denizden yüksekliği 1.820 metredir. Isparta il merkezine 23 km uzaklıktadır.
İlçede tarım ve hayvancılık önemli geçim kaynağıdır. Son yıllarda bazı sanayi kuruluşları da gelişmeye başlamıştır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:18

Cevap: Isparta il arşivi
 
Keçiborlu

Keçiborlu ilçesi, güney doğusunda Isparta merkez ilçe, batısında Afyon ilinin Dinar, Dazkırı ve Başmakçı ilçeleri, kuzeyinde Uluborlu ilçesi, güneyinde Burdur ili ve Burdur Gölü ile komşudur. İlçedeki dağlar Batı Toros Dağları’nın kuzey uzantılarıdır. En yüksek zirvesi 1.890 metre ile Akdağdır, Göktepe, Gözlektepe ilçeyi çevreler. Güney ve doğu tarafında bulunan Kılıç, Senir Gümüşgün düzlükleri ilçenin en önemli ovalarıdır. Keçiborlu ilçesi doğal bitki örtüsü bakımından zengin değildir. Burdur Gölü’nün 22 kilometrelik kıyı şeridi Keçiborlu ilçesi sınırları içinde kalmaktadır. İlçe kara iklimine sahiptir. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçmektedir. Yağışlar kış ve bahar aylarında yoğun olup, yıllık yağış metre kareye 615 milimetredir.
Keçiborlu ilçe merkezinin tarihi gelişimi Isparta ilçe merkezi ile benzerlik göstermektedir. Keçiborlu tarih boyunca, Eudoxiopolis, Keçik-Borlu, Kiçi-Borlu isimleriyle anılmıştır. Keçiborlu, Hitit, İyon, Lidya, Pers, Helen, Roma, Bizans devirlerini yaşadıktan sonra 1204 yılında Sultan Kılıç Arslan tarafından Anadolu Selçuklu Devleti’nin egemenliğine girmiştir. Daha sonra Hamitoğulları Beyliğinde Uluborlu ve Gönen’e bağlı bir kasaba olarak varlığını sürdürmüştür. Keçiborlu’da 1907 yılında belediye teşkilatı kurulmuştur. 1948 yılında da ilçe statüsüne geçmiştir.
2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 15.790’dır. Bu nüfusun 7.134’ü ilçe merkezinde, 8.656’sı belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 565 km2’dir.
Keçiborlu Isparta il merkezine 39 km uzaklıktadır. Keçiborlu tüm yolların kavşak noktasında bulunmaktadır. Ankara-İstanbul-İzmir Demiryolu ve karayolu da ilçeden geçmektedir. Keçiborlu ekonomisi sanayi başta olmak üzere tarım, hayvancılık, el sanatları ve ticaretten oluşmaktadır. Tarımda gülcülük, el sanatlarından halıcılık önde gelen gelir kaynaklarıdır.
Günümüzdeki Keçiborlu ilçesinde korunmakta olan Keçiborlu Höyüğü, Kılıç Höyüğü, Sinanbey Camii eski çağlardan kalan eserler ve yerler olarak görülmektedir.
İlçenin başlıca mesire ve yayla turizmi yerleri: Senir, Tepecik ve Ardıçlı Köyleri Burdur Gölü. Keçiborlu adının, bölgenin küçük tepeciklerinden oluşmasına izafeten Kiçi (Küçük) Bor (Taş) kelimelerinden oluştuğu Kiçiborlu’dan bozulduğu sanılmaktadır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:18

Cevap: Isparta il arşivi
 
Senirkent

Senirkent, Eğirdir Gölü’nün Hoyran Gölü adı verilen kuzey kısmının batısında bir vadide yer alır. İlçenin güneydoğusunda Eğirdir, güneyinde Atabey, batısında Uluborlu, kuzeybatısında Afyon iline bağlı Dinar, Şuhut, kuzeydoğusunda Afyon vardır. İlçe, dağ eteğindeki meyilli düzlük bir arazide kurulmuştur. Zira "Senir" dağ eteğindeki meyilli düzlük anlamına gelmektedir. Kurucular bu şehre, eğimli arazi üzerinde kurulmuş şehir veya sınır boyundaki şehir anlamına gelen Senirkent adını vermişlerdir. İlçe, iklim özelikleri bakımından, yazları sıcak ve kurak, kışları ise sert ve yağışlı bir durum göstermektedir.
Senirkent’in bulunduğu bölgenin, tarihin çok eski devirlerinden beri yerleşim merkezi olduğu, buluntulardan ve yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır. Ancak su kanalı, kervansaray, kale gibi ayakta kalmış tarihi yapıtlara rastlanmamaktadır. 1370 yılında kurulmuş olan Senirkent 1880’de Uluborlu’ya bağlı nahiye statüsüne getirilmiş ve belediye teşkilatı kurulmuştur. 16 Haziran 1952 tarihinde de ilçe hüviyetine kavuşmuştur. İlçedeki başlıca kültür varlıkları: Tymandos Antik Kenti, Yassıören Höyük, Güreme Höyük, Garip Höyük, Tohumkesen Höyük, Aralık Höyük, Gençali Höyük, Veli Baba Türbesi’dir.
2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 14.504’dür. Bu nüfusun 6.932’si ilçe merkezinde, 7.572’si belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 600 km2’dir.
Senirkent Isparta il merkezine 75 km uzaklıktadır. İlçede halkın geçimi tarıma dayalıdır. Bağcılık, elmacılık, gülcülük, şeker pancarı ve hububat tarımı yapılmaktadır. 13.7.1995 tarihinde meydana gelen sel felaketi Senirkent’te büyük mal ve can kaybına sebep olmuştur.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:18

Cevap: Isparta il arşivi
 
Sütçüler

Sütçüler ilçesi, Isparta ilinin güneyinde yer almaktadır. Doğusunda Konya iline bağlı Beyşehir, Seydişehir ilçeleri, batısında ve kuzeyinde Eğirdir ilçesi, güneyinde Antalya iline bağlı Serik ve Manavgat ilçeleri, güneybatısında Burdur ilinin Bucak ilçesi ve kuzeydoğusunda Şarkikaraağaç ilçesi ile komşudur. İlçenin denizden yüksekliği 250 ila 3.500 metre arasında değişmektedir. İlçenin, Batı Torosların, Güneybatı-kuzeydoğu ve güneydoğu doğrultusunda sıkışarak birbiri içine girmesinden meydana gelen üçgen içinde yer alması, Sütçüler’e tamamen dağlık bir coğrafya yapısı kazandırmıştır. Bu nedenle Sütçülerde arazi çoğunlukla engebeli olup, düz arazi çok azdır, ilçede düzlükler genelde yayla görünümündedir. İlçe merkezi, çanak biçiminde dağlarla çevrili bir vadinin yamaç ve tabanında kurulmuştur. Bu yamaçlar bağ ve bahçelerle kaplıdır. İlçe sınırları içinden akan başlıca iki akarsu vardır. Bunlar, Köprüsü ve Aksu Deresi’dir.
İlçede iki havza mevcut olup, buna bağlı olarak da iki tür iklim vardır. Birinci havzada Akdeniz iklimi hüküm sürer ve Akdeniz bitki örtüsü hakimdir. Bu havza Çandır, Sığırlık, Şeyhler ve Melikler köylerini içine almaktadır. Bu havzada, yabani zeytinler ve meneviş ağaçları doğal bitki örtüsüdür. İkinci havza, Köprüsu havzasıdır. Bu havza dağlık bir araziye ve karasal bir iklime sahiptir. Bitki örtüsü iğne yapraklılardan oluşur, az miktarda meşe ormanları da bulunmaktadır.
Sütçüler ilçesinin kuruluşunun MÖ 200 yıllarına kadar dayandığı bilinmektedir. Bu gün Adada olarak adlandırılan antik kent, Pisidya bölgesinde; Pisidya ile Pamphilia bölgeleri arasında yer almaktadır. Bu eski yerleşim yeri Helenistik dönemde en parlak yıllarını yaşamış, bugün hala ayakta kalabilen tapınaklar, meclis binaları, anfi tiyatrolar yapılmıştır. Adada’dan Alanya’ya kadar uzanan Kral Yolu buradan geçmekte ve hala mevcut durmaktadır. Yöre Malazgirt savaşından sonra zaman zaman Türklerin eline geçmişse de, 1224 tarihinde Alaaddin Keykubat zamanında Türklerin eline geçtikten sonra devamlı Türk hakimiyeti altına girmiştir. 1330 yıllarında Hamitoğulları Beyliği Eğirdir’de kurulana kadar Sütçüler Selçukluların elinde kalmıştır. Türklerin Anadolu’ya gelmelerinden sonra, Batı Akdeniz yöresini yurt edinen Türk boyları uzun süre göçer hayatı sürdürmüşlerdir. Horasan’dan gelen Kayı Boyu Türkmen aşiretlerinden biri de Alanya-Manavgat yöresini yurt edinmiş, Sütçüler ve havalisindeki geniş otlakları da yazlık olarak seçmişlerdir. Bunların bir kısmı beğendikleri bu yöreye yerleşmişlerdir.
Arkeoloji literatüründe Adada olarak geçen kentin adının Pavlu olabileceği de iddialar arasındadır. Yörenin Türklerin eline geçmesinden sonra Pavlu ismi uzun süre kullanılmıştır. Bunun yanı sıra İşba, Pavlikan adlarıyla da anılan yöre, zaman içinde Hamitoğlu Beyliği’nin bütün toprakları ile birlikte Osmanlıı egemenliğine girer. Osmanlılar zamanında bir süre Kara Bavlu olarak anılmıştır. Zamanla Bavulu şekline dönüşen isim, Cumhuriyet döneminde 1926 yılına kadar sürmüş, bu tarihte yerleşime dağ-dağlık anlamına gelen Cebel ismi verilmiştir. 1938 yılında belde halkının büyük şehirlerde sütçülük yapmaları üzerine ismi Sütçüler olarak değiştirilmiş ve Eğirdir’e bağlı bir nahiye iken ilçe statüsü verilmiştir.
İlçenin belli başlı kültür varlıkları arasında, ilçenin tarihi gelişimini simgeleyen kalıntılarından Adada Antik Kenti gelir. Antik kent ilçe merkezine 12, Sağrak köyüne 2 kilometre uzaklıktadır. Diğer kültürel varlıklar ise; Taşkapı Harabeleri, Zorzila Kalıntıları, Sefer Ağa Camii, Çandır Köprüsüdür.
2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 12.459’dur. Bu nüfusun 2.371’i ilçe merkezinde, 10.088’i belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 1.288 km2’dir. Sütçüler ilçesi Isparta il merkezine 102 km uzaklıktadır.
İlçenin ekonomik durumu, coğrafi yapısına bağlı olarak oldukça zayıftır. Ekilebilir arazinin azlığı tarımsal gelişmeyi kısıtlamış, yöre halkını hayvancılığa yönlendirmiştir.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:19

Cevap: Isparta il arşivi
 
Şarkikaraağaç

Şarkikaarağaç ilçesi güneyde Beyşehir, kuzeyde Yalvaç, Akşehir, Doğanhisar, batıda Gelendost ve Eğirdir, doğuda Hüyük, Kuzeybatıda ise Yenişarbademli ile çevrilidir. İlçenin etrafında, kuzey doğuda Sultan Dağları, batıda Anamas Dağları, güneyde Orta Toros, Karadağ ve Kızıldağ bulunmaktadır. İlçe, verimli bir ova üzerinde kurulmuştur. Beyşehir Gölü’nün bir bölümü ilçe sınırları içerisindedir. İlçenin iklimi, Akdeniz iklimi ile kara iklimi arasında, ama kara iklimine daha yakın bir iklim yapısına sahiptir. Yazları sıcak ve kurak kışları ise soğuk ve yağışlıdır.
Şarkikaraağaç tarihi Anadolu tarihinin bir parçasıdır. Bu bölgede sırasıyla, Etiler, Frikyalılar, İyonlar, Lidyalılar, İraniler, Makedonyalılar, Selefküsler, Romalılar, Araplar, Selçuklular, Hamitoğulları ve Osmanlılar egemen olmuşlardır. Şarkikaraağaç, tarih boyunca Killanion, Pedion, Anabura, Neopolis, Asikale, Karaağaç, Karaağaç-ı Şarki adlarıyla anılmıştır. İlçeye, Karaağaç isminin verilmesi ise, bölgeye ilk yerleşmenin büyük bir karaağacın çevresinde olmasına bağlanmaktadır. Başka yerlere de ayni isim verildiğinden, karışmaması için, Şarki kelimesi eklenmiştir.
Karaağaç, Bizans’a bağlı iken Türk akınlarına maruz kalmıştır. Karaağaç, III. Kılıç Arslan zamanında 1203 yılında Selçukluların eline geçmiştir. Yöre daha sonra Hamitoğullarının eline geçer. Bölge sırasıyla, Eşrefoğulları, Germiyanoğulları ve Karamanoğulları Beyliklerinin egemenlikleri altında da kalmıştır. 1305 senesinde, Karaağaç, Osmanlı Padişahı Murat Hüdaverdigar zamanında yöredeki diğer birkaç yerleşme ile birlikte, 80 bin altına Osmanlılara verilmiştir. Böylece bölgede Osmanlı hakimiyeti başlar. Osmanlılar zamanında Karaağaç bir kültür merkezi haline gelmiştir. Osmanlılar zamanında ilçe birçok medrese, cami ve çeşmeye kavuşmuştur. Şarkikaraağaç, Yalvaç Karaağacı olarak Yalvaç’a bağlı bir nahiye iken 1863 yılında ilçe olmuştur. İlçe statüsü Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir.
2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 27.873’dür. Bu nüfusun 10.473’ü ilçe merkezinde, 17.400’ü belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 1.232 km2’dir.
İlçedeki başlıca kültür varlıkları: Anaboura Antik Kenti, Nudra ve Örenköy Höyüklerinden ayrı olarak 11 adet daha höyük, Cami-i Kebir’dir. Kızıldağ Milli Parkı ilçe hudutları içinde yer almaktadır.
Şarkikaraağaç, Isparta il merkezine 120 km uzaklıktadır. Konya il merkezine ise 157 km uzaklıktadır. İlçenin köy ve kasabalarına rahatlıkla ulaşım olanakları vardır. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Ayrıca halıcılık da önemli bir gelir kaynağıdır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:19

Cevap: Isparta il arşivi
 
Uluborlu

Uluborlu ilçesinin kuzeyinde Dinar, doğusunda Senirkent, güneyinde Atabey, Gönen ve batısında da Keçiborlu bulunmaktadır. Uluborlu önceleri Toros Dağları’nın uzantısı olan Kapı Dağı’nın eteklerinde kurulmuş, 1950 yılından sonra da şimdiki bulunduğu Uluborlu Ovasına taşınmıştır. Uluborlu’nun güneyinde Kapı Dağı ve bunun uzantısı olan Yuvaçça Yaylası, batısında Şalgamlık Tepesi, kuzeyinde Kılıçlayan Dağlar bulunmaktadır. İlçenin doğusu açık olup Senirkent Ovasına uzanmaktadır. Uluborlu ilçesi, coğrafya olarak Akdeniz Bölgesi’nde bulunmasına rağmen tam bir Akdeniz iklimi özelliklerini taşımamaktadır. Göller Bölgesi ikliminin karakteristik özelliklerinden olan, ilkbaharı kısa, sonbaharı ve kışı diğer mevsimlere göre biraz daha uzun olan bir iklim özelliği taşır. Yazları sıcak ve kurak, kış ayları ise soğuk ve yağışlıdır.
Uluborlu, tarih öncesi devirlerden beri çeşitli medeniyetlerin hüküm sürdüğü yörede yer almaktadır. Uluborlu’nun 4.000 yıl öncesi Hititliler tarafından kurulduğu bilinmektedir. Bu döneme ait kalıntılara yörede hala rastlanmaktadır. MÖ 800 yıllarında Uluborlu Frig Devleti’nin egemenliğine girmiştir. Bu dönemde Uluborlu’nun adı Apollonia’dır. Daha sonraları sırasıyla, Lidyalılar, Persler, Pisidyalılar, Galatlar, Romalılar tarafından idare edilmiş olup bu döneme ait pek çok medeniyet kalıntıları günümüze kadar gelmiştir. Yöre daha sonra Bizanslıların eline geçer. Uluborlu, Türklerin fethi öncesinde Apolonia, Sozopolis, Mardion, Mardiyon, Margion, Mardiaion adlarıyla da anılmıştır. 1070 yılında Türklerin egemenliğine girmiştir. Bu devirden sonra Uluborlu, Borgulu, Burgulu, Burulu, Uluğborlu isimlerini de almıştır.
Anadolu’nun kesin olarak Türklerin eline geçmesini sağlayan Miryokefalon Savaşı, Uluborlu’ya yakın bir yerde yapılmıştır. Bu savaştan sonra Türkmen Beyleri Uluborlu’ya yerleşmişlerdir. Selçuklular döneminde Borgulu adını alan Uluborlu, yörede önemli bir merkez olmuş ve burada 13 tane medrese açılmıştır. Yöre daha sonraki devirlerinde Hamitoğullarının idaresine girer. Uluborlu uzun süre bu beyliğin merkezi olmuştur. Uluborlu daha sonra Osmanlı topraklarına katılmış ve Konya Sancağına bağlı bir kaza olarak varlığını sürdürmüştür. Uluborlu, Osmanlı dönemindeki kaza statüsünü Cumhuriyet döneminde de sürdürmüştür.
2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 7.613’dür. Bu nüfusun 6.520’si ilçe merkezinde, 1.093’ü belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 322 km2’dir.
Uluborlu ilçesinde bulunan başlıca kültür varlıkları, Apollonia Antik Kenti, Uluborlu Kalesi, Alaaddin Camii, Alemdar Camii (Bülbül Camii), Alaaddin Cami, Taş Medrese, Cirimbolu Su Kemeri’dir.
Uluborlu, Isparta il merkezine 64 km uzaklıktadır. Uluborlu’da halkın başlıca gelir kaynağı, tarımdan gelmektedir. Özellikle Uluborlu Barajının yapılmasından sonra meyve üretimi modern yöntemlerle yapılmaya başlanmıştır. Özellikle elma, kiraz, ayva, armut yetiştirilmektedir. Uluborlu’da yaklaşık 17 türde kiraz yetiştirilmektedir. Uluborlu kirazı Avrupa ülkelerinde çok tutulmaktadır. Ürünün büyük bir kısmı ihraç edilmektedir. İlçede temmuz ayının ilk haftasında 2 gün süreli Kiraz ve Yağlı Pehlivan Güreş Şenlikleri düzenlenmektedir.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:19

Cevap: Isparta il arşivi
 
Yalvaç

Yalvaç İlçesi, Sultan Dağları’nın eteklerine yayılmıştır. İlçe, doğuda Akşehir, batıda Senirkent ve Afyon ilinin Çay ilçesi, kuzeyde Sultandağı, güneyde ise Şarkikaraağaç ve Gelendost ilçeleri ile komşudur. Denizden ortalama yüksekliği 1.100 m’dir. En yüksek noktası ise, 2.531 metre ile Yalvaç-Çay sınırında bulunan Gelincik Ana tepesidir. Akköprü ve Sel Çayları iki önemli akarsuyudur. Yalvaç, Kumdanlı Hüyüklü ve Yağcılar ovaları ilçe sınırları içinde kalan başlıca düzlüklerdir. Hoyran Gölü ilçenin tek gölüdür.
Yalvaç ilçesinin iklimi, Akdeniz iklimi ile kara iklimi arasında geçiş özelliği gösterir. En fazla yağış kış mevsiminde en az yağış ise yaz aylarında görülür. Yörede hakim rüzgar poyrazdır. Yörenin tipik bitki örtüsü ise, iklime bağlı olarak, stepotu topluluklarına benzeyen otluklar ile, Akdeniz Bölgesi’nin tipik bitki örtüsü makilere benzeyen çalılıklar, çam, ardıç ve meşeden oluşan ağaç topluluklarıdır.
Tarih öncesi devirlerden başlayarak Yalvaç ve çevresinin önemli bir yerleşim merkezi olduğu görülür. Yalvaç’ta yapılan tarih öncesi araştırmalar sonucunda birçok yerleşme yeri tespit edilmiştir. Fakat yörede, Neolitik dönemden daha eski dönemlere inen bir yerleşme merkezi bulunamamıştır.
Yalvaç’ın Kalkolotik Çağda iskan gördüğünü Yarıkkaya ve Kayadibi Höyüklerindeki pişmiş toprak buluntuları kanıtlamaktadır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre, Anadolu’da MÖ 3200-1200 yılları arasına tarihlenen Tunç Çağında, Anadolu’nun birçok yerinde ve Göller Bölgesi’nin hemen hemen her kesiminde olduğu gibi, yörede 40’a yakın yerleşme olduğu saptanmıştır. MÖ 546 yılında, Lydia Kralı Kroisos’un Pers Kralı Kyros’a yenilmesinden sonra, tüm Anadolu toprakları gibi Pisidia’da Pers idaresi altına girmiştir. Yörede Pers hakimiyetini simgeleyen kalıntılara pek rastlanmamaktadır. MÖ 334’lerde Makedonya Kralı Büyük İskender, Pers hakimiyetine son verir. Bu dönemde Yalvaç’ın adı, Pisidia Antiokheia olarak geçmektedir. Antiokheia’nın MÖ 300-280 yılları arasında I. Antiokhos tarafından Seleukos kolonisi olarak kurulduğu sanılmaktadır.
Yalvaç’ın tarih boyunca Menar, Psidia Antiokheia, Tochia ol Antochia, Colonia Caesareia Antiokheia isimleriyle anıldığı görülmektedir. Yöre, MÖ 189 yılında Romalıların eline geçmiştir. Daha sonra Bergamalılarla Romalılar arasında bir kaç kez el değiştiren yöre MÖ 133’de kesin olarak Romalılara geçmiştir. İmparator Konstantin 311 yılında hristiyanlığı serbest bırakmış ve dinin yayılmasına yardımcı olmasıyla, hristiyanlığın büyük şehirlerde birer metropoliti olmuştur. Antiokheia ‘nın 325-787 yılları arasında muhtelif yerlerde yapılan meclis veya konsillere bir metropolit olarak katıldığı bilinmektedir. Bu dönemde, Antiokheia ‘ya metropolit olarak, Neopolis (Şarkikaraağaç), Sozopolis (Uluborlu) ve Nikopolis bağlı idiler. Hristiyanlık tarihinde önemli bir olay da, Yalvaç’ı ilgilendirmesi bakımından, 46 yılında St. Paul ve St. Barnabas’ın Antiokheia’ya gelerek dini yaymak istemeleridir. St. Paul’un Anadolu’ya yaptığı üç seyahatinde de Antiokheia ‘ya uğraması kentin hristiyanlık alemi için oldukça önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir.
Daha sonra Bizanslılarla Arap müslümanlar arasında zaman zaman savaşlar olmuş ve bundan kent büyük zarar görmüştür. 1071’den sonra yörede, Türkler görülmeye başlar. 1176 yılında Sultan II. Kılıç Arslan ile Bizans İmparatoru Manuel Kommenos arasında yapılan Miryokefalon Savaşı ile Yalvaç kesin olarak Türk egemenliğine geçer. Yalvaç bir Türk beyinin adıdır. Malazgirt Savaşından sonra Türklerin Anadolu’ya yayılmaları sırasında, Oğuz boylarından Emir Boyu, Yalvaç Bey önderliğinde Antiokheia ‘ya yerleşmişler ve kent bundan sonra Yalvaç adını almıştır. 1243 yılında İlhanlıların kontrolüne geçen Yalvaç, 1280 yıllarında kurulan Hamitoğulları Beyiği’nin sınırları içinde kalmıştır. 1374 yılında da Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girmiştir. 1840 yılında kaza olarak Konya’ya bağlanmış, 1864 yılında belediye teşkilatı kurulmuştur.
Yalvaç, Cumhuriyetin ilanından sonra, Isparta’ya bağlanmış ve her geçen gün gelişen bir ilçe durumuna gelmiştir. 2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 55.236’dır. Bu nüfusun 20.448’i ilçe merkezinde, 34.788’i belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 1.415 km2’dir.
İlçenin bellibaşlı kültürel ve doğal varlıkları, Pisidia Antiokheia Antik Kenti, Men Kutsal Alanı, Limnea Adası, Kaya Mezarları, Devlethan Camii, Yeni Camii, Leblebiciler Camii, Eski Hamam, Yeni Hamam, Hoyran Gölü’dür.
Yalvaç ilçesi, Isparta il merkezine 107 km uzaklıktadır. Yalvaç’ın gelirlerinin büyük kısmı, tarımdan, hayvancılıktan, su ürünlerinden ve el sanatlarından sağlanmaktadır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:19

Cevap: Isparta il arşivi
 
Yenişarbademli

Yenişarbademli, Beyşehir Gölü’nün batısında, Toros Dağları’nın kuzey uzantısı olan Anamas Dağları ile bütünleşir. İlçe doğusunda, Beyşehir, batısında Aksu ve kuzeyinde Şarkikaraağaç ilçeleri ile çevrilidir. İlçenin rakımı 1.150 metredir. İlçenin Akdeniz iklimi ile kara iklimi arasında, kara iklimine daha yakın bir iklimi vardır. İlçe arazisinin büyük bir bölümü ormanlıktır. Beyşehir Gölü’ne bakan büyük bir ovası da bulunmaktadır. İlçe sınırları içinde bulunan Dedegöl Dağı Isparta’nın en yüksek dağıdır. Coğrafi şartların uygun olduğu Yenişarbademli, tarih boyunca pek çok uygarlığa sahne olmuştur. Yapılan araştırmalara göre, MÖ 4000 yıllarında Etiler (Hititler), MÖ 1500 yıllarında Frikyalılar, MÖ 800 yıllarında İyonlar, MÖ 600 yıllarında Lidyalılar, MÖ 446 yıllarında Persler, MÖ 190 yıllarında Romalılar, MS 395 yıllarında da Bizanslılar yörede uygarlık kurmuşlardır.
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra 1142 yıllarında Selçuklu topraklarına katılabilmiştir. 1810 yılında Konya Vilayetine bağlı bir kaza olmuştur. Ancak kentin 1868 yılında nahiye olduğu görülmektedir. Yenişarbademli 23.7.1990 tarihinde ilçe statüsüne kavuşmuştur. 2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 2.476’dır. Bu nüfusun 2.120’si ilçe merkezinde, 356’sı Gölkonak Köyü’nde yaşamaktadır.
Pisidia Bölgesine dahil olan Yenişarbademli’deki kalıntılar Roma ve Bizans dönemlerindeki Gorgorum Antik Kenti olarak anılmaktadır. Tol Harabeleri ilçe hudutları içinde yer almaktadır.
Yenişarbademli, Şarkikaraağaç üzerinden asfalt yol ile Isparta il merkezine 171 km uzaklıktadır. Yenişarbademli’nin, başlıca gelir kaynağı, tarım, hayvancılık, orman işçiliği ve balıkçılıktır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:20

Cevap: Isparta il arşivi
 
Isparta Müzesi

ADRES: İstiklal Mh. Millet Cd. No:4 32300 ISPARTATel: 0 246 218 34 37Fax:0 246 223 94 03
Uluborlu Müzesi

Adres: Güreşyeri Mahallesi, Alaaeddin Keykubat Halk Kütüphanesi Binası ULUBORLU
Tel: 0 246 531 24 99

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Alaaddin Keykubat Halk Kütüphanesi’nin içinde bulunduğ[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]u Kültür Sarayı Binasının birinci ve zemin katında bulunan müze, Isparta Müze Müdürlüğü’ne bağlıdır ve açılışı 23 Haziran 2007 tarihinde yapılmıştır.
Her katı 108 m² olmak üzere, iki katlı iç teşhiri ve binanın batı kısmındaki bahçede açık teşhiri mevcuttur. Müzede; Isparta Müzesi Etnografya Depolarından seçilen, 144 adet envanterlik, 4 adet etütlük Etnografik eser, ilçe merkezinden toplanan 24 adet envanterlik Arkeolojik eser ve 11 adet envanterlik etnografik İslami Mezar Steli sergilenmektedir.

Biri[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]nci katta;

Demircilik Vitrini: Uluborlu demircilik ve bakırcılık ürünleri, sağlamlıkları ve keskinlikleriyle iki asırdır civar şehirlerde ünlüdür. Bir demirci atölyesinin canlandırıldığı bu vitrinde pek çok demir ve bakır araç-gerecin yanında anahtar uydurulamayan kapı kilitleri ve koşum takımları da sergilenmiştir.


Mutfak- Hamam Ve Abdest Kültürü: Uluborlu Mutfağı’nda kulla[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]nılan özellikle kalaylı bakırdan yapılmış sini, tabak, bakraç tas ve boynuzdan yapılmış kaşıklar, odun kömürü ile ısınan pirinçten çay semaveri ile hamam malzemeleri olan, su ısıtmada kullanılan bakır güğüm, hamam tasları ve evlerde tezgahlarda dokunan peşkirler bu vitrinde sergilenmektedir. Ayrıca abdest ve el yıkamak için kullanılan kapaklı bakır leğen, ibrik ve yine peşkirler 20. yüzyılın ortalarına kadar kırsal kesimde kullanıla gelmiş ev gereçleri olarak sergilenmektedir.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Erkeğe İlişkin Eşyalar: Erkek giysileri ve aksesuarlarının sergilendiği bu vitrinde ayrıca 19. yüzyıla ait silahlar, ağırlık ve uzunluk ölçü aletleri, aydınlatma gereçleri de mevcuttur. Cepken, kuşak, şalvar ve yün çoraptan oluşan erkek kostümünün kenarlarına, erkeğin aksesuarı olarak; kehribar tespihler ve sigara ağızlıkları, köstekli saat, para keseleri yerleştirilmiştir. Vitrinin ortasına doğru dolma tüfekler, mataralar, barutlukların yanında yatağan denilen bir kenarı keskin kılıçlar, kamalar, şiş ve teber (törensel balta), toplu tabancalar mevcuttur. Gaz lambalarından fenerlere, tren istasyonlarında kullanılan pilli işaret lambalarından kandillere kadar farklı dönemlerde kullanılmış aydınlatma gereçleri de bu vitrinde kullanılmıştır. Ayrıca arşın, çekül, hassas terazi ve dirhemlerden oluşan bir ölçü aletleri köşesi de vardır.
Bu vitrinin duvarlarına farklı giysilerle karşımıza çıkan Uluborluluların fotoğrafları ile bir fon oluşturulmuştur.
Kadına İlişkin Eşyalar: Kadın giysileri ve aksesuarlarının sergilendiği bu vitrinde, sırmalı gelin giysisi, bindallı, günlük kullanıma ilişkin cepken ve şalvardan oluşan bir takım mevcuttur. Aksesuar olarak yazmalar, alınlık, gerdanlıklar ve zülüflükler, telkari ve gümüş işlemeli kemer tokaları sergilenmektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Ev Hali: Bir kadının günlük ev yaşantısına ilişkin öğelerin canlandırıldığı bu vitrinde yufka ekmeği yapan kadının, bir yanında mutfak gereçleri ve bir beşik, diğer yanında tarımsal çalışmayı anımsatan gereçler sergilenmektedir.
Dokuma Vitrini: Bu vitrinde çıkrık makaralarından, yün eğirmeye yarayan kirmenlere, hallaç tokmağından mekikler ve halı dokumacılığına ilişkin kirkit, makas ve bıçakların yanında dokunmuş halı, çoban dağarcığı, torba, deve kolanı ve heybeler sergilenmektedir.
Alt katta;
Seramik Gereçler Ve Kahve Kültürü: Çini ve yeşil sırlı kaplar, Çanakk[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]ale seramiği olarak bilinen bir sürahi ve porselen tabaklardan oluşan 19. yüzyıl mutfak ürünleri bu vitrinde sergilenmektedir. Ayrıca o dönem mutfağında önemli yer tutan kahve geleneğine ait kahve değirmeni, kahve kavuracağı, soğutacak, cezve ve fincan zarfları için ayrı bir bölüm oluşturulmuştur.
Tarımsal Gereçler: Merdiven boşluğunun değerlendirildiği bu bölümde eski tarım aletleri mevcuttur. Saban, üvendire, yaba, kağnıyı anımsatan tekerlek ve yünden yapılmış harar, eski dönemlerin harman zamanını canlandırmaktadır.
Müzik Gereçleri: Eski lambalı radyolar, birkaç nesil öncenin belki de tek eğlence ve haber alma gereciydiler. Radyo başında geçen zamanları ninelerimiz ve dedelerimiz hala keyifle hatırlar ve anlatırlar. Bu vitrinde ayrıca kaval ve ney gibi enstrümanlar ve Uluborlu’da bulunan bir çalgıcı grubu[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]nun fotoğrafı da bize geçmiş dönemlerin eğlence anlayışlarını anımsatırlar.

Okuma Vitrini: Bu vitrinde 19. yüzyılın sonlarında Avrupa etkisiyle yapılmış gazlı lambaların yanında bir buhurdanlık yer alır. Hemen yanda eski yazı ile matbaada basılmış bir nutuk ve yazı takımı bulunmaktadır. Ayrıca duvarda fon olarak; I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na katılmış Uluborluluların fotoğrafları sergilenmektedir.
Müzenin girişinde, solda açık bir podyum üzerinde Roma Dönemi 2.-3. yüzyıl mezar stelleri ve sunaklar bulunmakta, bir çeyiz sandığı, gömme dolap kapağı ve eski dikiş makinesi de bu alanda sergilenmektedir.
Müze bahçesinde; Roma Dönemi taş eserler bulunmaktadır. Sunaklar, lahitler, kapı biçimli ve alınlık biçimli mezar stelleri mevcuttur.
Yalvaç Müzesi

TARİHÇESİ
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Yalvaç ve çevresinde ki tarihi eserler kadar bu yöreden çıkan çok sayıda eserin yer aldığı Yalvaç Müzesi de büyük bir değer taşımaktadır.
1911–1922 yıllarında Men Kutsal Alanında, 1913–1924 yılları arasında ise Pisidia Antiocheiası’nda Michigan Üniversitesi adına W.Ramsay ve D.M.Robinson ekibi tarafından yapılan kazılar sırasında çıkartılan sayısı bir hayli fazla olan bezemeli mimari bloklar ile heykeltıraşlık eserleri 1920’li yıllardan itibaren ortaokul bahçesinde koruma altına alınmasıyla Yalvaçta müzeciliğin ilk nüvesi oluşturulmuştur. Ne var ki kazılardan çıkan birçok eser de Müze binası olmadığından Afyon, Konya, İstanbul ve Ankara müzelerine gönderilmiştir. Ancak bugün Afyon ve Konya müzelerindeki eserlerin hemen hemen tamamı, Ankara’dakilerin ise bir kısmı tekrar Yalvaç Müzesine nakledilmişlerdir.
Çeşitli yollarla gelen ve her geçen gün sayısı artan küçük buluntular 1947 yılında bir depoda muhafaza altına alınmıştır. 1953 yılında İlçe Kütüphanesinde mevcut eserler için bir salon tahsis edilmiş ve 1958 yılına kadar eserler burada korunmuştur. 1959 yılından itibaren Belediyeye ait bir binaya taşınılmış ve 1965 yılına kadar burada hizmet vermiştir.
Yalvaç ve çevresinin arkeolojik ve eski eserler yönünden zengin olması hizmette bulunan binanın gelişen gereksinimlere yanıt vermemesi, yeni bir binanın yapımı gibi bir ihtiyacı doğurmuştur. O zamanki Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünün Yalvaç için gösterdiği yakın ilgi olumlu netice vermiş, bu maksatla bölgede müze binası için yer araştırılmış, kent merkezinde ve hükümet caddesi üzerindeki arazi yeni bina için tahsis edilmiştir.
1963 yılında yapımına başlanan müze, 1965 yılında tamamlanmış; tertip, tanzim ve teşhiri bitirilerek 9 Eylül 1966 günü halkın hizmetine sunulmuştur.
Sözünü ettiğimiz müzenin gerek açılmasında gerekse eserlerin toplanmasında Kütüphane Eski Müdürü Sayın Muzaffer Tütüncü ile bugün rahmetle andığımız Müze Memuru Hasan Akgün’ün çok büyük emekleri geçmiştir. Bu arda müzede görev yapan birçok meslektaşımızın da müzenin gelişmesine katkıları büyük olmuştur.
Yalvaç Müzesi 1975 yılına kadar memurluk,bu tarihten sonra da müdürlük haline getirilmiştir. 1980 yılından itibaren Müze Müdürlüğü adına Pisidia Antiocheiası’nda yapılan kazılar sonucu elde edilen çok sayıdaki eserler ile satın alma veya muhtelif yollarla müzeye kazandırılan binlerce eserin depolanması, sergilenmesi mevcut depolar ile teşhir vitrinlerinin yeterli olmaması sebebiyle büyük güçlük yaratmıştır. Öte yandan son yıllarda artan yerli-yabancı ziyaretçi sayısı da yeni bir teşhir tanzimin yapılmasını kaçınılmaz kılmıştır. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Böyle bir gereksinimi göz önünde bulunduran Genel Müdürlüğümüzün yakın desteği sayesinde yeni düzenleme çalışmalarına 1998 yılında başlanmıştır. 2yıl içerisinde başta depolar olmak üzere kapalı salonlardaki tüm vitrinler günün şartlarına uygun biçimde değiştirilmiş, yeni baştan ele alınmış, adeta yeniden yapılırcasına tüm teşhir yenilenmiştir.
Teşhir salonlarında yer alan tüm eserlerle ilgili bilgi panoları, harita ve resimlerle eğitici ve öğretici mahiyette bilgiler verilmiş, ziyaretçilerin bilgi sahibi olmaları sağlanmıştır. Çağdaş müzecilik anlayışı ile tümüyle yenilenen teşhir ve tanzimi tamamlanan Müze, 16 Temmuz 2000 yılında halkın hizmetine sunulmuştur. Bugün Göller Bölgesinde gerek eser zenginliği gerekse ziyaretçi açısından en eski,en büyük Müze olma özelliğini korumaktadır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
A)PREHİSTORİK ESERLER SALONU
Yalvaç çevresinden derlenen ve muhtelif kazılardan elde edilen küçük eserler ile vatandaşlar tarafından tesadüfen bulunup satın alınan eserler teşhir edilmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
1.VİTRİN: Bu vitrinde 1970 ve 1994 yıllarında Tokmacık Kasabası yakınlarında yapılan yüzey araştırması ve kurtarma kazısı sırasında meydana çıkartılan tarih öncesi çağa (Yaklaşık 7-8 milyon yıl önce) muhtelif memeli hayvan fosilleri ( Gergedan-ceratotherium, Mamut-Mastodom, At-Hipparion, etobur ve geyikgiller-bovidae ait ) sergilenmektedir. Bu eserler Pisidia Bölgesinin eski tarihini, paleocoğrafyasını ve paleokilmatolojisinin aydınlatılmasında son derece önemli bilgiler kazandıracak niteliktedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
2.VİTRİN: İki no’lu vitrinde Yalvaç’a 19 km. uzaklıkta bulunan Çamharman (Köstük) Höyüğünden tesadüfen elde edilen (M.Ö.3bin -2bin ) Eski Tunç Çağına ait pişmiş toprak eserler bulunmaktadır. Özellikle vazolar, kulplu-kulpsuz kaseler ve değişik form gösteren diğer kaplar bu salonun ilginç eserleri arasında bulunmaktadır. Bunların yanı sıra kazıma tekniği ile elde yapılmış kaplar yörenin erken dönem keramik sanatına ışık tutmaktadırlar.
3.VİTRİN: Göller Bölgesinin tipik çanak çömleklerin muhafaza etmekte, bölgenin geleneksel keramik sanatını (M.Ö.3.bin yıl-2.bin yıl) yansıtması açısından önemli bilgiler vermektedir.
4.VİTRİN: Bu vitrinde Eski Tunç Çağına ait gerek form gerekse farklı malzemeden yapılan kapların yanı sıra, Dephaslar ( amphikypellon) , rithonlar gibi ritüel kaplar dönemin dinsel hayatını ortaya koyması bakımından önem arz etmektedir.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:34

Cevap: Isparta il arşivi
 
Kaleler

Eğirdir Kalesi: Eğirdir Kalesi, Eğirdir Gölüne uzanan yarımada üzerinde bulunur. Kuzey-güney doğrultusunda yarımada boyunca uzanan sur duvarları üzerinde konutlar vardır. İç ve dış kaleden oluşan Eğirdir Kalesinin inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bugünkü kalıntılar Bizans döneminden kalmadır. Çeşitli zamanlarda onarılan kale surları bir sıra tuğla ve taş olarak inşa edilmiştir. Dış kaplama, iç moloz dolgudur. Timur’un Eğirdir’i istilası sırasında hasar görmüş, Hamidoğulları ve Osmanlı dönemlerinde tamir görmüştür. Kalenin kitabesi şöyledir: “Allah-ü müfettihü-l ebvab / Âmmere hazihi-l imareti-l mübareket-ü bi emri-l emiri-l âzam-ı Felekü-d dünya veddin-i / E’âzzallah-ü ensareh-u fi senet-i seb’a ve sablâ miete 707 (Bütün kapıların fâtihi Allah-ü Zülcelaldir. Din ve dünyanın meliki Feleküddin emir-i azam’ın emriyle şu mübarek imaret tamir edildi. Allah-ü Zülcelal yardımla-aziz etsin. H.707/M.1307).

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Uluborlu Kalesi: Kapıdağı eteğinde etrafı kayalıklarla çevrili olan kale MÖ IV. yüzyılda şehrin kuruluş döneminde inşa edilmiş olmalıdır. Zaman içinde tahrip olan kale Bizans Döneminde Roma Dönemi malzemeleri de kullanılarak yeniden inşa edilmiştir. Kale Selçuklu ve Hamitoğulları Beyliği zamanında tamir edilmiştir. Kuzey güney doğrultusunda uzanan kale bedenleri üzerinde üç burç bulunur. Kale kapısı büyük ve dışa taşkındır.
Sığırlık I Kalesi: Sütçüler ilçesi, Asar mahallesinde bulunan kale tepenin kuzey yamacına kurulmuştur. Sur duvarları sağlam ve köşelerde birer kule vardır. Erken Bizans Döneminde yapıldığı düşünülmektedir.
Sığırlık II Kalesi: Sığırlık ve Çandır köyü arasında yolun kuzeyinde bir tepe üzerindedir. İyi korunmuş kalenin doğu duvarlarında üç yuvarlak pencere vardır. Erken Bizans Döneminde yapılmış olmalıdır.
Zengibar Kalesi: Şarkikaraağaç İlçesi, Muratbağı (Zengibar) Köyünün doğusundaki dağ üzerinde yeralır. Dağın zirvesine doğru uzanan sur duvarlarının sadece temelleri kalmıştır.
Ördekçi Kalesi: Şarkikaraağaç İlçesi, Ördekçi köyü Sivri Dağın üzerindeki yaylada tahrip olmuş durumda bir kale kalıntısı mevcuttur.
Anabura Kalesi: Şarkikaraağaç İlçesi Salur Köyü Enevre mevkiinde, Kızılkale Dağı üzerindeki kale Roma döneminde kurulmuş olmalıdır. Kale tamamiyle tahrip olmuştur.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:35

Cevap: Isparta il arşivi
 
Köprüler ve Su Kemerleri

Köprüler hemen hemen insanlık tarihi kadar eskidir. Özellikle göçler, ticarî faaliyetler ve çeşitli savaşlar dolayısıyla yer değiştirme, istenilen yere ulaşma işlemine imkân hazırlamışlardır. Köprüler ve su kemerleri ihtiyaçlardan doğmuşlardır. Çeşitli medeniyetlere sahip insan toplulukları bilhassa sanat özelliklerini köprülere de yansıtmışlardır. Ne var ki, zaman aşımı ve tabiî afetler sonucu büyük bölümü yıkılmış ve yok olmuş, sadece bir kısmı günümüze kadar ayakta kalabilmişlerdir. İlde bulunanların başlıcaları şunlardır:
Zindan (Roma) Köprüsü: Aksu ilçesinin 2 km kuzeydoğusundaki Zindan Mağarası önünde akan Eurymedon (Köprüçay) deresi üzerinde yer alır. Tek kemerli yuvarlak köprüde, kilit taşı üzerinde Eurymedon Tanrısının sakallı büst heykeli vardır. Blok taşlardan yapılan köprünün yan tarafında nehire inen bir merdiven vardır.
Gelendost Afşar Köprüsü: Afşar köyünde, Selçuklular dönemine ait olduğu bilinen köprü günümüzde de kullanılmaktadır.
Sütçüler Çandır Köprüsü: Çandır köyü Köprübaşı mevkiinde, Selçuklular Döneminde yapılmış olan 65 m uzunluk ve 5 m genişlikteki kemerli köprü günümüzde Karacaören Barajı sularının altında kalmıştır.
Barla Roma Köprüsü: Barla Deresi üzerinde, yeniyol yakınındaki köprü MS II. yüzyıla tarihlenir. Kemerli olan köprünün yan yüzü kesme taştan yapılmış olup, üst kısmı moloz taşlarla kaplıdır. Zindan Mağarası önündeki köprüye benzer.
Barla Osmanlı Köprüsü I: Barla Deresi üzerinde bulunan köprü sivri kemerlidir. Kemer düzgün kesme bloklarla inşa edilmiştir. Üzeri moloz taşlarla kaplıdır. Taş döşeme yolda da devam eder.
Barla Osmanlı Köprüsü II: Barla Deresi üzerinde bulunan köprü sivri kemerlidir. Kemer düzgün kesme taşlardan inşa edilmiş, yanları moloz taşlarla doldurulmuş, üstü taş kaplıdır. Bu köprü halen kullanılmaktadır.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Pisidia Antiokheia Çeşme Binası ve Su Kemerleri: Yalvaç ilçesinde yeralan Pisidia Antiokheia kentinin Anıtsal Çeşmesi kuzey-güney caddesinin kuzey ucunda yeralmaktadır. Yapı önünde çeşmelerin bulunduğu sütun mimarisi ile süslü kısım ve arkasında suların toplandığı depo kısmından oluşur. U planlı yapı 21 x 21 m ölçülerindedir. Depoda toplanan su pişmiş toprak ve kurşundan yapılma borularla kente dağıtılmıştır. Muhtemelen MS I. yüzyıl sonlarında yapılan çeşme binası bugün temel seviyesindedir. Roma Döneminde gelişen şehrin su ihtiyacını karşılamak için “Su Çıktı” kaynağından kente uzanan yaklaşık l0 km uzunluğunda kesme taşlardan su kemeri inşa edilmiştir. Ayakta duran kısmın uzunluğu yaklaşık 250 m olup, 5-7 m yüksekliktedir. Suyun içinden aktığı Canalis’in yapısı bilinmemektedir. Su kemerleri de çeşme binası gibi MS I. yüzyılın sonunda inşa edilmiştir.

Seleukeia Sidera (Bayat) Su Yolu: Atabey İlçesi bayat köyündeki Seleukeia Sidera antik kentinin su ihtiyacınının Findos (Büyük Gökçeli) Köyü yakınındaki su kaynağından karşılandığı düşünülmektedir. Bu su yolundan ele geçen taş taksimat künkleri Kocakemer denilen mevkide bulunmaktadır.
Cirimbolu Köprüsü ve Su Kemeri: Uluborlu Cirimbolu Su Kemeri ilçenin eski yerleşim yerindedir. 1869-1872 yılları arasında Kapu Dağından kale içine Kavil Pınarının suyunu getirmek için inşa edilmiştir. Aynı zamanda köprü olarak da kullanılan kemer üst üste iki yuvarlak kemer üzerine inşa edilmiştir. Uzunluğu 4,5 m, genişliği 2,5 m yüksekliği ise 20 m.dir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ecrin 07 Kasım 2011 09:35

Cevap: Isparta il arşivi
 
Kiliseler

Aya Baniya (Aya Payana) Kilisesi: Isparta’nın eski yerleşme yerlerinden olan Turan Mahallesindedir. 1750 yıllarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Ana aksı kuzey-güney istikametinde olan kilise dikdörtgen planlı, üç nefli ve apsislidir. 15 x 26 m ölçülerindeki yapının kuzey, batı ve doğudan birer giriş kapısı vardır. Tavan ahşaptan yapılmış olup, dışı harçla sıvanmış çapraz tonozla örtülüdür ve on sütun üzerine oturur. Sütunların içi ahşap dışı sıvalıdır. Sütunlar kaidesiz ve korint başlıklıdır. Apsis, tabanı ana mekandan 70 cm daha yüksektedir. Apsis altta üç büyük üstte üç küçük pencere ile aydınlatılmaktadır. Apsis dışta beşgendir. Pencere pervazları dıştan kesme taşlarla kemerli yapılmıştır. Yapı l993 yılında Göller Bölgesi Projesi dahilinde restorasyon kapsamına alınmış; fakat; fazla bir çalışma yapılamamıştır. 1999 yılında kilisenin çatısı tamamiyle yenilenmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Aya Ishotya (Yorgi) Kilisesi: Doğancı Mahallesinde yer alan kilisenin yapım tarihi 1857-1860 yılıdır. Bununla ilgili giriş kapısı üzerinde bulunan kitabe bugün Isparta Müzesinde bulunmaktadır. Yazıt Rum alfabesi ile Türkçe yazılmıştır. Doğu-batı yönünde uzanan yapı dikdörtgen planlı üç nefli, apsisli ve nartekslidir. Dış duvarlar yerel taş kövke ile yapılmıştır. Batı, kuzey ve güneyden birer girişi vardır. Kuzey girişi üzerinde dışarı taşkın ve iki sütun üzerine oturan yağmurluk vardır. Yapının çatısı kövkeden çapraz tonozla örtülüdür. Neflerin yükseltisi çatıda izlenir. Narteks iki kısımdır. Narteks önündeki çan kulesinin çanı bugün Isparta Müzesinde yer alır. Çanın yapım tarihi 1903 yılıdır. Çatıdaki pencereler üçgen alınlıklı dikdörtgen ve yuvarlaktırlar. Apsis doğu yönünde olup, tabandan 60 cm yüksekliktedir. Apsis tabanı çay taşlarıyla döşenmiştir. Apsis dışta beş kenarlıdır. Sütunlar ve yan duvarlar alçı ile sıvanmış, resimlerle süslenmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Emre Mahallesi Kilisesi: Sultan III. Selim zamanında müslüman olmayanların da mabet yapabilmelerine imkân veren fermanla birlikte Emre mahallesinde eski bir kilisenin temelleri üzerine bir kilise yapılarak, 1794 yılında bitirilmiştir. Bugün bu kilise yıkılmış ve temelleri üzerinde bir ev vardır. Çevresinde yaklaşık 5’er metre uzunluğunda siyah sütunları vardır.
Aya Stefanos (Yeşilada) Kilisesi: Eğirdir ilçesi Yeşilada içinde bulunur. Doğu batı yönünde uzanan kilise dikdörtgen planlı olup, üç nefli ve apsislidir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Yan duvarlar moloz taş ile örülmüştür. Çatı beşikçatı olup, içyüzü harç sıvalıdır. Dışı sıvalı ahşap direkler üzerine oturan çatı alaturka kiremitle kaplıdır. Yapının doğu duvarında dışa çıkık yarım yuvarlak apsis bulunmaktadır. Apsisin aydınlatılması altta bir, üstte ikinci kat seviyesinde iki pencere ve en üstte yuvarlak bir pencere ile yapılmaktadır. Pencere kenarları beyaz mermer bloklarla çevrelenmiştir. İçte alçı süslemeler dökülmüştür. Kilise Göller Bölgesi Araştırma Projesi dahilinde restorasyon kapsamına alınmış, daha sonra çatı kaplaması yenilenerek, dış duvarları yapılmış, iç ahşap kısımlar yenilenmiştir.
Aya Georgios Kilisesi: Eğirdir ilçesi Barla Kasabası Rum mahallesinde yeralan kilise dikdörtgen planlıdır. Kilisenin dış duvarları, narteks kısmı ve orta mekanı moloz taşlarla yapılmıştır. Narteks binanın güneyindedir. Doğusunda üstte yuvarlak kemerli bir pencere, altında niş vardır. Orta mekan üç neflidir. Doğuda apsis, yanlarda birer niş vardır. Yapı oldukça tahrip olmuş bir durumdadır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:35

Cevap: Isparta il arşivi
 
Camiler

Kutlubey (Ulu) Camii: Ulu Cami adını I. Murad döneminde yaşamış yararlıklar göstermiş Osmanlı komutanı olan Kutlubey’den almıştır. İl Merkezindeki camilerin en eskileri arasında adı geçen Kutlubey Caminin (Ulu Cami) bulunduğu yerde, bir vakfiyeye göre 1429 yılında cami bulunmakta iken, 1899 yılında bu caminin çürüyen kısımlarının yenilenmesi için damı açıldığında tavanı taşıyan direklerin çoğunun çürümüş olduğunun görülmesi üzerine bütünüyle yıktırılarak, Padişah II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılı hatırasına Ayasofya’ya benzer kargir ve çok kubbeli bir cami yapılmasına karar verilerek inşaata başlanmıştır. 1904 yılında tamamlanan yeni caminin duvarları kövkeden yapılmıştır. 1914 yılındaki büyük depremde caminin yıkılması üzerine, 1922 yılında bugünkü cami yapılmıştır. Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı caminin kuzeybatı köşesinde bir minaresi vardır. Doğu ve batı cephesinde alt ve üstte beşer, güney cephesinde altta ve üstte dörder, kuzey cephesinde ise altta dört, üstte beşer kemerli pencere açıklığı vardır.
Harimde kadınlar mahfilinin bulunduğu bölüm haricinde çatı örtüsü, ortada merkezi bir kubbenin dört yanındaki birer elips, köşelerde ise birer küçük kubbeden oluşmaktadır. Kadınlar mahfili üstü ise ortada elips, iki yanda birer küçük kubbe ile örtülmüştür. Alttan sütunlara binen sivri kemerlerle taşınan örtülere geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Merkezi kubbede sekiz pencere açıklığı bulunmaktadır.
İç cephelerde, özellikle örtü ve pandantif yüzeylerinde kalem işi süslemeler ile madalyonlar göze çarpar. Mihrabı sivri kemerli bir kavsaraya sahiptir. Kuzey cephenin batı ucunda camiden bağımsız olarak yer alan minarenin kaidesi pabuç bölümüne kadar üç aşama gösterir. Subasman seviyesinde kare planlı olan kaide, köşelerde pahlarla sekizgene dönüştürülmüş, daha sonra üst üste üç bilezikle sekizgenin çapı daraltılmıştır. Bileziklerle pabuç arasında kalan bu bölümde taş aralarında yer yer üç sıra tuğla hatıllar vardır. Bileziklerin alt seviyesinde akantus yaprakları bulunan devşirme friz parçası vardır. Sekizgen kaideden köşeleri pahlı bir pabuçla onaltıgen gövdeye geçiş sağlanmıştır. Gövdede biri pabuçtan sonra, diğeri şerefeye yakın bölümde birer silmeli taş bilezik yer alır. Şerefe altı mukarnaslı olup, korkuluklarda geometrik taş süslemeler vardır. Petek üstünde yükselen külah kurşun kaplamalıdır.
Hızırbey Camii: Keçeci Mahallesinde bulunan bu camii Hamidoğulları Devletinin kurucusu Feleküddin Dündar Bey’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Hızırbey adına yapılmıştır. Hızır Bey’in taht’a geçişi H. 728 (M.1325) yıllarında olduğuna göre bu caminin Isparta’da en eski cami olması gerekir. Cami küçük olup, dört duvarı taş, içi ahşap, çatısı toprak dam, minaresi kövkeden yapılmıştır. 1881 tarihinde damı yıkılarak çatı biraz daha yükseltilmiş, 1887 yılında minaresi harap olmuş ve cami 1911 yılında tekrar onarılmıştır. 1969 yılında yeniden tamir edilen cami bugünkü halini almıştır.
Hacı Abdi Camii (İplik Pazarı Camii): Caminin bulunduğu yerde İplik Pazarı kurulduğu için İplikçi Camii olarak adlandırılmıştır. Çarşıcivarında, Ispartalı zenginlerden Abdi Ağa tarafından 1562 tarihinde inşa edilmeye başlanmış, 1569 yılında bitirilmiştir. İlk binanın üstü tahta ile örtülmüş; fakat, kurşun kaplanmamıştır. Yıpranan çatı örtüsü 1725 yılında eski haliyle onarılmıştır. 1782 yılında Sadrazam olan Halil Hamid Paşa tarafından caminin doğu ve batı tarafına birer kanat ekletilmiş, doğu yanına kövkeden bir minare ve kitaplık yaptırılarak genişletilmiştir. Daha sonra kubbeli cami tamamı yıkılarak yerine bugünkü cami yapılmıştır. İlaveler yapan Halil Hamid Paşa’dan dolayı cami Halil Hamid Paşa Camii olarak da anılmıştır.
Firdevs Paşa Camii (Mimar Sinan Camii): Üzüm pazarı civarında, Ispartanın en eski camileri arasında yeralan cami Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Isparta Valisi Firdevs Paşa tarafından, 1561 yılında Mimar Sinan stilinde yaptırılmıştır. Kare planlı ve tek kubbeli olan cami, kuzeyde beş kubbeli bir son cemaat yeri ile kuzeybatı köşesinde bir minareye sahiptir. İnşa kitabesi bulunmamakla beraber H. 973/ M. 1565 tarihli bir vakfiyesi vardır. Ayrıca Tezkiret-ül Bünyan, Tezkerat-ül Ebniye, Tuhfet-ül Mimarin’de adı bulunması ile Mimar Sinan eserleri içinde yer almaktadır.
Düzgün kesme taşla inşa edilen yapının batı ve doğu cephelerinde altta ve üstte ikişer, güney cephesinde ise altta iki, üstte üç pencere açıklığı bulunmaktadır. Alt pencereler düz atkılı, taş söveli dikdörtgen karakterde olup, sivri kemerli alınlığa sahiptir. Üst pencereler yine sivri kemerli açıklıklar şeklindedir.
Caminin kuzey cephesinde ortadaki çapraz tonozla, iki yanlara pandantiflerle geçilen sekizgen kasnağa sahip kubbelerle örtülü beş gözlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Örtü sistemi cephelerde altı sütuna oturan sivri kemerlerle desteklenmiştir. Sütun başlıklarından iki yandakilerle Türk üçgeni, diğer dördünde mukarnas süsleme görülür. Kemer gözleri bugün camekanlarla örtülüdür. Son cemaat yerine açılan caminin kuzey cephesinde harime giriş kapısı ve pencereler yer alır. Giriş açıklığının batı yanındaki pencere ile batı uçtaki minare girişi arasında görülen mihrabiye mukarnas kavsaralıdır. Harim, pandantiflerle geçilen kubbe ile örtülü olup, cephelerde onbeş, kubbe eteğinde sekiz pencere ile aydınlanmaktadır. Caminin giderlerini karşılamak üzere l561 yılında, Firdevs Paşa tarafından bir de bedesten yaptırılmıştır.
Abdi Paşa Camii (Kavaklı Camii-Peygamber Camii): Kaymakkapı meydanı yakınında Çinili Camii olarak da bilinen yapının kitabesine göre H. 1196-97/M. 1782-83 yıllarında inşa edilmiştir. Caminin inşa edildiği sahada bulunan harap durumdaki “Kadı Mescidi” yıktırılarak yerine bu cami yapılmılştır. Kare planlı, ahşap tavanlı ve üstten kırma çatıyla örtülü caminin kuzeyinde son cemaat yeri kuzeybatı köşesinde bir minaresi vardır. Camii 1832, 1879, 1888, 1914 ve 1950 yıllarında onarım görmüştür.
Caminin doğu cephesinde altta üç, üstte dört, batı cephesinde altta üç, üstte beş, güney cephesinde altta ve üstte dörder pencere açıklığı ile doğu ve batı cephelerinde birer tali giriş açıklığı yer almaktadır. Açıklıkların tamamı taş söveli ve sivri kemerlidir. Batı cephesinin kuzey ucunda yer alan iki şerefeli minaresi kare kaide üzerinde yükselir. Köşeleri pahlı pabuçla geçilen gövdenin şerefe altları mukarnaslıdır.
Kare şeklinde turkuaz çini plakalarının birbirine köşelerinden birleştirmek suretiyle oluşturulan birer süsleme şeridi gövdede yer alan taş bilezikleri alttan ve üstten sınırlandırmaktadır. Ayrıca peteğin külahla birleştiği kesimde turkuvaz çini plakalar göze çarpar. Son cemaat yeri yedi sütunla desteklenen düz ahşap tavanlıdır. Üstten kırma çatıyla örtülüdür. Çatı giriş ekseninde üçgen alınlıklıdır. Harimin son cemaat yerine bakan cephesinde üstte beş, altta dört adet sivri kemerli pencere vardır. Eksende bir giriş kapısı yer alır. Cephe yüzeyinde, mihrabiyeler ile bunların çevresinde yoğunlaşan XVIII. yy. Kütahya çinileri bu cephede önemli süslemeyi oluşturur. Duvar üzerinde bitkisel ve geometrik süslü devşirme malzemeler de vardır. Harim içi, ahşap direklerle üç bölüme ayrılmış ve Kütahya çinileri ile süslenmiştir.
Küçük Gökçeli Kırık Minare Camii: Cami yıkılmış olup, bugün yerine yeni küçük bir cami yapılmıştır. Minaresi eski olup, tuğladan yapılmıştır. Yapı tekniğine göre Anadolu Selçukluları döneminde XIII. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. 1402 yılında Timur istilası zamanında tahrip olmuştur. Minaresi Anadolu Selçuklu döneminin mimari özelliklerini taşımaktadır. Minarenin kaidesi düzgün kesme taştan olup, silindirik gövde kırmızı tuğladandır.
Atabey Sinan Camii (Kurşunlu Camii): Bu yapıya Defterdar Burhanettin Paşa Camii de denilmektedir. Isparta’daki Firdevs Bey Camisi gibi Mimar Sinan stiliyle H. 1000 / M. 1591 yılında yapılmıştır. Tek kubbeli olan yapının kubbesi kurşun kaplıdır. Caminin minaresi, basamak merdiveni, orta direk ve dış duvarının bir bütün olarak oyulduğu kasnakların üst üste dizilmesiyle meydana gelmiştir.
Feyzullah Paşa Camisi: Feyzullah Paşa Camisi Atabey’in Müftü Mahallesinde, Ertokuş Medresesinin tam karşısında bulunur. Medrese avlusu ile cami arasında 5-6 metrelik yol vardır.
Böcüzade Süleyman Sami’nin el yazması Isparta Tarihinde adı geçen caminin H. 900 / M. 1495 yılında yapıldığı yazıyorsa da buna imkan yoktur. Çünkü Osmanlıların kuruluşundan XIX. yy. başına kadar geçen dönemde Köprülüzadeler dışında (Fazıl, Feyzullah, Fazlullah) adında biyografisi verilen paşadan başka birisine rastlamak mümkün olmamaktadır. Yapılış tarihi 1645-1648 yılları arasıdır. Caminin üstü eskiden toprak damla örtülüyken, zamanla harap olduğu için 1924 yılında yıkılarak yeniden bugünkü haliyle yapılmıştır. Yapımı sırasında eski gelenek izlerini taşıyan ahşap sütunlar ve tahta işlemeler aynen tekrar kullanılmıştır. Caminin tuğla minaresi sağlam olduğundan aynen bırakılmıştır. Minarenin kuzeye bakan kısmında kürsü ile gövde arasında yani pabuç kısmında H. 1278 / M. 1861 tarihli bir kitabe vardır. Bu kitabede minarenin belirtilen tarihte Mehmed Uşşaki tarafından imar edildiğinden söz edilmektedir.
Eğirdir Hızırbey Cami: Halk arasında Ulu Camii olarak da bilinip, resmi kayıtlardan caminin yapılış tarihi hakkında bir bilgiye rastlanılamamıştır. Bununla birlikte Hızırbey (Ö. 1328) tarafından duvarlar kargir ve üstü toprak damlı olarak yaptırıldığı düşünülmektedir. 3000 kişinin aynı anda ibadet yapabildiği caminin damında kışın biriken karları atmak için damın bir bölümü açık bırakılmış ve caminin içinde bir kar kuyusu yapılmıştır.
Cami, 1814 Eğridir de çıkan yangında yanmıştır. Eğridir mütesellüm ve muhafızı Yılanlıoğlu Şen Ali Ağa tarafından halktan toplanan yardımlarla eski tarzına uygun bir şekilde yeniden inşa edilmiştir. 1883 yılında da Hacı Murat Ağa öncülüğünde çatısı kiremitle örtülmüştür. Caminin minaresi Dündar Bey Medresesi ile Hızırbey Camiinin ortak duvarını oluşturan kale suru üzerinde kale kapısı üzerinde inşa edilmiştir. Bu şekliyle oldukça orjinaldir.
Barla Çeşnigir Sinan Paşa Camii: Barla Kasabası Orta Mahallede bulunan caminin kapı üzerindeki kitabesinden H. 777 / M. 1376 tarihinde Çeşnigir Sinan Paşa tarafından yaptırıldığı yazmaktadır. Buna göre caminin Isparta ve civarının Osmanlı İdaresine geçmesinden altı yıl önce yapıldığı anlaşılmaktadır. Yan duvarları kargir, üzeri ahşap ve toprak damlı, minaresi sovan biçimli ve renkli tuğlalardan yapılmıştır. Kapının içerisinde sol tarafta gömülü bulunan bir kişinin mezar taşında Hafız Tuti’i Karamani ibaresi ve H. 794 / M. 1392 tarihi görülmektedir. Cami, 1878 yılında onarılarak damı kiremitli hale getirilmiştir. Cumhuriyet döneminde tekrar onarılarak bugünkü durumuna getirilmiştir.
Yılanlıoğlu Cami (Yılanlı): Yılanlıoğlu Şeyh Ali 1809 yılında kendi köyü olan Yılanlı’da bir cami yaptırmıştır. Son yıllarda onarılan cami bugün kiremitli bir çatı ile örtülmüştür.
Sütçüler Sefer Ağa Camii: İlçe merkezinde 1296 yılında hayırsever bir kadının maddi desteği ile Sefer Ağa adında bir zat tarafından yaptırılmıştır. Kapısının üzerinde Arap harfleri ile Türkçe yazılmış bir kitabe vardır. 1955-1959 ve 1977 yıllarında restore edilmiştir.
Şarkikaraağaç Ulu Camii (Cami-i Kebir): Camii H. 680 / M. 1282 yılında Selçuklu Sultanlarından Feramuz oğlu Alaaddin Keykubat döneminde Ömer bin Ali tarafından yaptırılmıştır. Camii zaman içinde haraplaşması sebebiyle Fatih Sultan Mehmet döneminde H. 860 / M. 1456 tamir edilmiştir. Zamanla minaresiyle birlikte daha pek çok tamir görmüş, üzeri vakıflar tarafından çatı yaptırılarak çinkoyla örtülmüştür.
Uluborlu Alaaddin Camii(Ulu Camii): Eski kasabada yeralan cami Sultan Alaaddin Keykubat zamanında H. 629 / M.1231 II. Kılıç Arslan’ın torunu ve Tuğrul Şahın kızı tarafından yaptırılmıştır. H. 680 / M. 1281 yılında Bedrettin Ömer bin Emirülhaç tarafından Gıyaseddin Mes’ud II’nin saltanatı zamanında tamir edilmiştir. Caminin kuzey, doğu ve batıya açılan üç kapısı ve tek şerefeli olarak tuğladan yapılma bir minaresi vardır. Dört sütun üzerine oturtulmuş iki kubbesi, 35 penceresi ile 3 kapısı vardır.
1652 yılında yerli halktan Vahap Kadı tarafından ikinci tamiri yaptırılmıştır. 1909 yılında yanan cami, 1927 yılında yeniden elden geçirilmiştir. Sıvası, boyası ve yazıları da 1932 yılında Hacı Nuri Altın tabak tarafından yapılmış, cami kitabesinde şu ifadeler yer almaktadır:
“Bu mübarek mescit, Kılıç Arslan’ın oğlu şehit Sultan Tuğrul Şahın, âlim dünya ve dinin koruyucusu, İslam’ın ve müslümanların seçkini olan kızı Melike-i Adile’nin malından olmak üzere, en ulu padişahlar padişahı alemdar Allah’ın gölgesi mesabesinde olan, dünya ve dininin şerefçe yücesi Fatih babası Keyhüsrev oğlu Keykubat’ın hüküm sürdüğü günlerde H. 629 yılının Recep ayında kendisi tarafından yaptırılmıştır. Allah ikbalini daim etsin”.
Yalvaç Devlethan Camii: Caminin kesin yapılış tarihi ve mimarı bilinmemektedir. Bununla birlikte caminin Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud’un ortanca oğlu devlet adına yaptırıldığı ya da Selçuklu hükümdarlarından birinin kız kardeşi olan Devlet Hatun tarafından yaptırıldığı görüşleri vardır.
Cami Yalvaç’ın merkezindedir. Devşirme malzeme ile yapılan cami, beylikler devri cephe özelliğine sahip olup, enine atılmış üç sütun dizisi ile dört sahana ayrılmış üzeri kırma çatı ile örtülü bir yapıdır. Caminin tek minaresi yapının kuzeydoğu köşesinde yer almaktadır. Mihrabı ve minberi düz sadedir. Caminin muhtelif zamanlarda onarımlar geçirdiği bu yüzden 15-16. yüzyıla ait olan bu yapının günümüzde orijinalinden ayrıldığı gözlenmektedir.
Yalvaç Yeni Camii: Yalvaç merkezinde ve Devlethan Camisinin hemen önünde yer almaktadır. Duvarları dıştan moloz taş, içten horasan harcı ile yapılan ve 19. yüzyıla ait olan yapı, yaklaşık kare bir plana sahip olup, dört sütun üzerine oturan bir kubbeye sahiptir. Tavanı kırma çatı ile örtülüdür. Minare kuzeybatı köşede bulunmaktadır. Mihrabı ve minberi düz ve sadedir. Kubbede bulunan süslemeler son dönemde onarılmıştır.
Yalvaç Leblebiciler Camii: Bu yapı da oldukça sade dış cephelere ve bir harime sahiptir. Devşirme malzeme ile yapılmıştır. Girişin sağında, tuğla malzeme ile tek şerefeli olarak yapılmış bir minaresi vardır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:36

Cevap: Isparta il arşivi
 
Medreseler

Isparta il merkezinde bugün hiç bir medresenin izi kalmamıştır. Sadece isimleri bilinmektedir. Bunlar sırasıyla şöyledir: Sa’diye Medresesi, Şakirzade Medresesi, Harabizade Medresesi, Hasan Efendi Medresesi, Müftü Efendi Medresesi ve Mehdioğlu Medresesi.
Atabey Gazi Ertokuş Medresesi: Medrese, I. Alaaddin Keykubat zamanında, Selçuklu uç kumandanı Mübarizeddin Ertokuş tarafından H. 621 / M. 1224 yılında yaptırılmıştır. Medresenin taşları Agrai (Atabey) ve Seleukeia Sidera (Bayat) harabelerinden getirilmiştir. Medrese “Kapalı Tip Medrese” türüne girer ve dış avlu, iç avlu ile türbe ve medrese odalarından oluşur. Medresenin hücreleri zemin katta olup, üzerleri kubbelidir. İç avluda bir havuz ve üstünde ortası açık bir kubbe vardır. Bu kubbe yarım kemerlerle dört mermer direğe dayanmaktadır. Medresenin portali ve yan nişleri, daha sonraki Selçuklu Medreselerine göre daha sade bir tezyinatla işlenmiştir. Fakat bu sadelik içinde portal birkaç bordürle canlandırılarak olgun bir cephe tesiri yaratılmıştır. Medresenin içinde hiçbir dekor bulunmadığından, sadece mimarî kuvvete dayalı değişik bir mekan ifadesi elde edilmiştir. Burada büyüklük ve ahenk bakımından gerçekten az görülen tesire varılmıştır. Taş mihrabıyla Anadolu Selçuklu eserlerinin nadir örneklerindendir. l993 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Şarkikarağaç Medreseleri: Şarkikaraağaç ilçesinde günümüze ulaşan medrese kalmamıştır. Adı bilinenler ise şöyle sıralanabilir: Durmuş Efendi Medresesi, Hacı Emin Efendi Medresesi (Minareli), Süleyman Efendi Medresesi, Beşkonaklızadeler Medresesi, Koca Rüştü Efendi Medresesi, Müftü Ragıp Efendi Medresesi, Hartuşlu İbrahim Efendi Medresesi ve Hacı Sait Efendi Medresesidir.
Gargılı Lala Medresesi (Taş Medrese): Uluborlu İlçesinde, Aladdin Caminin güneyinde, Hamitoğulları Beyliği döneminde yapılan medrese bugün harap durumdadır. Kapalı avlulu plan tipindeki medresenin üst kısmı tuğladan yapılmıştır. Medresenin 10 odası vardır. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Eğirdir Dündar Bey Medresesi (Taş Medrese): Medrese, 1237 yılındaSelçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında han olarak yapılmış, daha sonra 1301 yılında Hamidoğlu Dündar Bey tarafından medreseye çevrilmiştir. Medrese iki katlı olup, 30 hücresi vardır.
Büyük dış kapısının fevkalâde süsü ve mimarî değerinin üstünlüğü ile şöhret bulmuştur. Dış kapıdan içeriye girilince, küçük antreden sonra ikinci bir kapıdan geçilerek ortasında şadırvan olan avluya girilir. İkinci kata 12 basamaklı bir merdivenden çıkılır. Medrese 11 odalı olup, 6’sı avlunun sağında, 5’i solundadır. Kitabeleri Selçuklu sülüsü ile büyük kapının etrafına kazılmıştır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:36

Cevap: Isparta il arşivi
 
Hanlar ve Kervansaraylar

Hanlar ve kervansaraylar, bilhassa Selçuklu devrinin eserleri olup, anıt değeri taşıyan tarihi yapılardır. Hanlar ve kervansaraylar askerî ve sivil özelliklidirler. Askerî sevkiyatlarda ve ticaret kervanlarının konaklamasında bilhassa güvenlik görevini de yerine getirmeleri bakımından Selçuklu Döneminde önemli bir görev ifa etmişlerdir. Isparta il sınırları içinde bulunan kervansarayların tamamı Konya-Antalya yolu üzerinde yer almaktadır.
Bu gün Isparta’da eski hanlardan hiçbiri ayakta kalmamıştır. Eskilerden bilinenler ise şunlardır: Kerimpaşa Hanı, Antalyalıoğlu Hanı, Hatipoğlu Hanı, Alaybeyoğlu Hanı, Pamuk Hanı, Vakıfhan, Kereste Hanı, Nalbant Hanı.
Eğirdir Hanı: Yeni mahallede bulunan Eğirdir Hanı, klâsik Selçuklu hanları özelliğini taşımaktadır. İlçe merkezinin 3 km güneyinde, göl kıyısında yer alan yapı Anadolu Selçuklu kervansaraylarının en büyüklerindendir. Konya-Antalya kervan yolu üzerindeki yapı avlu ve kapalı mekan olmak üzere iki bölümlüdür. Her iki bölüm de yıkılmıştır. Avlunun doğu duvarı ortadan kalkmış, günümüze kalabilen diğer beden duvarlarının kaplamaları sökülmüş, bu nedenle duvarlar bir hayli incelmiştir. Açıkta kalan moloz taş örgünün içine sızan sular duvarların daha fazla yıpranmasına sebep olmaktadır.
Eğirdir Hanı, 1237 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmıştır. 1237 yılında yaptırılan han 64 yıl gibi kısa bir süre sonra bir yangınla işlevini yitirmiştir. Hanın tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1993 yılında kervansarayda yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılan geometrik süslü taş parçası Dündarbey Medresesinin portalindeki sol mihrabiyenin çerçeve bordüründeki kırık yere tam oturmuş ve kompozisyon tamamlanmıştır. Dündar Bey Medresenin 1301 yılında inşası sırasında portalin handan sökülerek taşındığı ve dolayısıyla hanın inşa tarihinin portalde belirtildiği üzere 1237 yılında yapıldığı kesinlik kazanmıştır.
Gelendost Hanı (Kudret Hanı): Eğirdir Gölünün doğu tarafında, Yeşilköy mevkiînde bulunan Gelendost Hanı Selçuklu kervansaray planına uygun olarak inşa edilmiştir. Diğer Selçuklu hanları kadar itinalı olmayıp, duvarları kaba bir işçilik göstermektedir. Yıkık portalden içeriye girildiğinde simetrik olarak avluya açılan tonozlu oda, daha ileride iki tarafında dörder revak ile avlu uzanmaktadır. Revak tonozları avluya paraleldir. Üstü kapalı olan bölüm daha dar olarak yapılmıştır. Bu bölüm girişi olan ikinci portalin sivri nişi içerisinde kitabe yeralır. Kitabeye göre han, M. 1233 yılında Mubarezettin Ertokuş tarafından yaptırılmıştır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ecrin 07 Kasım 2011 09:39

Cevap: Isparta il arşivi
 
Çarşılar

Bedesten (Firdevs Bey Bedesteni): Mimar Sinan Camiine gelir sağlamak için Isparta Valisi Firdevs Bey tarafından 1561 yılında yaptırılmıştır. Mimar Sinan üslûbunu taşıyan bu yapı düzgün kesilmiş kövke taşlarıyla yapılmıştır. Kuzey güney doğrultusunda uzanır ve her iki yönden birer girişi vardır. Kurşun kaplı beşik-tonoz çatısı 1967 yılında gördüğü onarımla değiştirilerek ahşap çatı ile kaplanmış ve içindeki dükkanlarla birlikte hizmete girmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Eski Üzüm Pazarı Dükkânları: Mimar Sinan Camiine gelir elde etmek için bedesten ile cami arasında 16 adet dükkân kövkeden ve ikişer katlı olarak yapılmışlardır. Dükkanların ikinci katına dar birer merdivenle çıkılır ve çatı tonozla örtülüdür.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:39

Cevap: Isparta il arşivi
 
Hamamlar

Erkek Hamamı (Yeni Hamam): Isparta’daki hamamların en büyüğü ve en önemlisidir. Kadın ve Erkek hamamı olmak üzere iki hamam bitişiktir. Bunun külhan ve kazanları bir olduğu halde, biri daima kadınlara mahsusdur. İkisinin de kapıları ayrıdır. Bu hamamı Sav Köylü Dalboyunoğlu Hacı Ahmet Ağa yaptırmıştır. Bu kişi adına düzenlenen H. 1100 / M. 1697 tarihli vakfiye suretinde, Isparta’ya bağlı Sav Köyü ahalisinden Mısır’da yerleşen ve dört sene evvel vefat eden Yeniçeri Ocağı ihtiyarlarından Dalboyunoğlu Hacı Ahmet Ağa’nın sağlığında, hamamın yapılması için vekil tayin ettiği Ispartalı Kethüda Yusuf Ağa ve Hacı Ahmet Ağanın Mısır’dan gönderdiği 14.918 kuruşla yaptırmakta iken, inşaatın bitiminden evvel vefat etmesiyle Yusuf Ağa geri kalan parayı kendi kesesinden harcayarak, noksan kalan su, kazan ve camekanları ikmal etmiş ve getirttiği suyun 6 masurasını hamama vermiş, hamam gelirinin 2/3’nin Ahmet Ağa, geri kalanının Yusuf Ağa Vakfı olmak üzere Sav’daki cami ile okula ve Karaağaç Mahallesinde Yusuf Ağanın yaptırdığı cami ve okula tahsis edildiği görülmüştür.
Sav Köyündeki camide bulunan kayıtlardan anlaşıldığına göre, Hacı Ahmet Ağa adına H. 1124 / M. 1712 tarihli vakfiyede hamamın suyundan Çelebiler Mahallesindeki akar çeşme ile Yusuf Ağanın evi civarında yapılan çeşmeye su verilmesi uygun görülmüştür. Hamamın yapımına l689 yılında başlanmış, 1693 yılında bitirilmiştir.
Bey Hamamı: Hamam, Hükümet konağı civarında Ulu Caminin doğusunda yer alır. Yaptıranın adı ve yapım tarihi bilinmemektedir. Hamamda kullanılan suyun ilk yapılışında çay suyundan ayrılarak bir dolma çeşmede toplandığı ve bu çeşmeden alındığı, daha sonra Amine Hatun adında bir kadının Andık deresinden getirttiği sudan bir kısmının, hamamdan önceki su kanallarına hamam sahiplerinin bakması ve onarması şartıyla verildiği ve H. 1140 / M. 1728 tarihinde şer’i senede bağlandığı bilinmektedir. Hamamda soğukluk, ılıklık, sıcaklık kısımları vardır. Sıcaklıkta soğuk ve sıcak su akıtan ikişer musluklu sekiz kurna ve göbek taşı yeralır. Üzerinde çok pencereli olan kubbe basık ve alçaktır.
Karaağaç Hamamı: Bina Karaağaç mahallesi halkı tarafından yapılmıştır. Suyunu Amine Hatun vermiştir. Yapılış tarihi bilinmemektedir
Isparta Merkez İlçesinde Sülübey, Sarıkadı, Yenice Mahallesi hamamları diğer hamamlardır. Ayrıca Ali Köyü ve Büyük Gökçeli hamamları da Osmanlı döneminde yapılmışlardır.
Eski Hamam: Yalvaç ilçesi Kaş Mahalle mevkiinde bulunan hamam, Osmanlı geleneklerini ihtiva eden soyunmalık, soğukluk, sıcaklık, su deposu ve külhan gibi bölümleri ile klasik Türk hamamlarının özelliği yansıtır.
Yeni Hamam: Yalvaç ilçe merkezinde yer alan 19. yüzyıla ait olan bir yapıdır. Geçirdiği tamiratlarla ilk özelliğini kaybetmekle beraber günümüzde işlevini sürdürmektedir.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:40

Cevap: Isparta il arşivi
 
Çeşmeler

Yılankıran (Çukur) Çeşmesi: Isparta’da Sülübey mahallesindedir. Osmanlı dönemi çeşmesidir. H. 925 / M. 1519 yılında Muhammedoğlu İsa Fakih adlı hayırsever yaptırmıştır. Hazne kısmı yıkılmıştır. İldeki tarihi bilinen en eski çeşmedir.
Karbuz Çeşmesi: Isparta’ya su getiren Keçeci Hacı Mustafa Ağa tarafından Halil Hamid Paşa adına yaptırılmıştır. Masrafları Halil Hamid paşa tarafından karşılanan Çeşmenin kitabesinde “Yaptı Hamid Efendi anı reisi küttap / Bir nev-ser bu yerde lillah teşne-gane / Bu âbsaf olunca menendi feyzi câri / Bağı canâne döndü pazar ü Hindüvâne / Dad oldu revâni hâm yazdı bu resme tarih / Bu çeşme-i mübâreke heran ola revan. Sene 1194” yazmaktadır. 32 x 46 cm boyutlu kitabe bugün yok olmuştur. 1768 yılından 1945 yılına kadar Mimar Sinan Cami karşısında olan çeşme yol yapımı nedeniyle bugünkü yerine getirilmiş ve en son 1992 yılında yeniden mermer olarak dört yönde, dört musluklu olarak yapılmıştır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:41

Cevap: Isparta il arşivi
 
Türbeler-Yatırlar

Piriefendi Sultan (Piri Mehmet Halife) Türbesi: Isparta’nın namazgâh yöresinde, şimdiki Halı Sarayı-Sümer Bank karşısındaki yerde bulunan türbe, yerinden kaldırılıp eski mezarlığa nakledilmiştir. Fakat mezar daha sonra bulunduğu yerden kaybolmuştur. Piriefendi Sultan’ın asıl adı Piri Mehmet Halife’dir. Kendisi (Seyit Ahmet Buhari) halifelerinden olup, vatanı olan Isparta’da uzun süre oturmuş, 1554 yılında vefat etmiştir. Hakkında pek çok rivayet bulunmaktadır. Bunların en önemlisi hâlâ aramızda yaşadığı ve sağlığında Sarıdere’de dağın eteğinde abdest alacak su bulamadığından asasını vurduğu yerden su fışkırmasıdır.
Piriefendi’nin sağlığında, Manisa-Konya ve Kütahya Valiliklerinde bulunan ve bir ara Isparta’ya gelen Sultan II. Selim (Sarı Selim) Piriefendiyi ziyaret ettiğinde “Büyük Şehzade Mustafa’ya taht nasip olmayacağını, Kanuni’den sonra kendisinin padişah olacağını” söylediği 1556 yılında padişah olunca, kargir türbeyi yaptırdığı söylenir. Piriefendi Sultan Karaağaç Mahallesinde evine yakın bir yerde, dolma çeşme ile bir mescit ve bir de okul yaptırmıştır.
Halife Sultan Türbesi: Şehrin dışında türbesi olan Halife Sultan farazî (miras payları açıklayıcısı) olarak ün yapmış Seydi Halifedir. Bugün türbenin kenarları beton ve üzeri demir açık çatı ile örtülmüştür. Bu zatın Feraiz Ruh’al Şuruh adlı eserin yazarı olduğu, sağlığında nice kerametler gösterdiği söylenmekte ise de adı geçen eserin önsözünde ve başka kaynaklarda ve yaşadığı zamana dair bir bilgi yoktur. Halk dilinde, Seydi Halife’nin Isparta’da Şeyhi Feraiz’de hocası ve üstadı olduğu, Seydi Halifenin ölümünden sonra, Feraiz’de şüpheye düştüğü halde Halife Sultan Türbesine giderek zorluklarını giderdiği söylenir. Şu halde adı geçen eserin, Halife Sultan tarafından, Alaaddin Efendiye bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bundan da Seydi Halifenin, Şeyh Alaaddin’den önce yaşadığı, eserin Alaaddin Efendinin ölümünden sonra yazıldığı sonucuna varılmaktadır. Timurlenk’in Hamid Eli yöresine geldiğinde bu tarikata sevgisinden dolayı Ispartalılara kötülük yapmadığı söylenir.
Şeyh Alaaddin Efendi (Aldan Efendi): Isparta’nın Gülcü Mahallesinde Hergele Meydanı doğusundaki “Binti Emir Mezarlığı” içinde bulunur. Yapı dikdörtgen ve kiremitli bir çatı ile örtülmüş olup, yeni yapıdır. Erdebili Tarikatından olup, yukarıdaki açıklamalara göre Seydi Halifenin Halifesi (şeyhin vekili) olduğu anlaşılmaktadır.
Hace’i Sultani (Abdülkadir Geylani): Hisar Mahallesinde, dikili taş yanında “Uyuoğlu Tekkesi” adıyla bilinen yerde yatan Abdulkadir Efendi aslen Ispartalı olup, I. Murad zamanı bilginlerinden Mevla Ali Tusi’ye hizmet ederek bazı rütbe ve memurluklar almıştır. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet’e hocalık etmiştir. H. 857 / M. 1453’den 1467’ye kadar Başbakanlıkta bulunan büyük vezir Mahmud Paşa’nın karalamasıyla azledilmiş ve Isparta’da oturmaya mecbur edilmiştir. Sonra hastalığa tutularak ölmüştür. Adı geçen zat,ünlü Abdulkadir Geylâni’nin kurduğu tarikata üye olmuş, adını ayırmak için Hace-i Sultanî denmiştir. Sakalını kına ile boyadığından “Kınalı Abdülkadir Efendi” de denir. Türbesi karşısındaki delikli taştan sıska ve hasta olan süt çocukları geçirilerek sağlıklarına kavuşacaklarına inanılır.
Gökveli Sultan (Şeyh Recep): Günümüzde bulunmayan Harabizade Medresesi içinde Kavaklı Camii bitişiğinde gömülü olan Gökveli Sultan veya Şeyh Recep Efendi, Isparta’ya Horasan’dan gelmiştir. Kendisinin bir çok kerametleri vardır. En önemlisi 3-4 yaşındaki yürüyemeyen çocukların bu türbe çevresinde üç defa dolaştırılarak yürümeye başlamalarıdır. Bunun için Cumartesi ve Çarşamba günleri çocuklar türbeye götürülür. Bu nedenle şeyhe “ayak dedesi” denilmiştir.
Sıtma Dedesi: Piri Mehmet Efendi zamanında ve ondan sonra yaşadığı sanılmaktadır. Bu zatın sıtma tutanları, ısıtılmış söğüt yaprakları üzerine yatırarak terlettiği, sonra söğüt ağacı yapraklarını ve kabuklarını kaynatıp, hastalara içirerek iyileştirdiği söylenir. Yatırın yeri daha sonra yapılan şehir düzenlemeleri dahilinde kaldırılmıştır.
Hızırabdal Sultan: Hızırbey Mahallesinde kendi adıyla anılan türbede gömülüdür. Eldeki vakfiyelere göre H. 880 / M. 1476 tarihinde Nakşibendi Halifesi olarak Isparta’ya yerleşmiş, müritlerince yetiştirilen ürünlerle tekkesinin gelirini sağlamıştır. Hızır Abdal H. 937 / M. 1531 yılında ölmüştür. Bu zat aslında Nakşibendî iken, buraya sığınan Bektaşilerin etkisiyle tekkesi zamanla Bektaşi tekkesi haline gelmiştir.
Teberdar Mehmet Dede: Mevlevi şeyhidir. Eskiden Mevlevihane’de gömülü olan bu kişi oruçlu ve yaya olarak birkaç defa Hicaz’a gittiği rivayet edilir. Dönüşte Şam’a uğrayarak Kartal Dede’den halifelik almış, Isparta’ya yerleşerek Mevlevihane’de ayin yaptırmıştır. H. 1012 / 1032 yıllarında sağ olduğu Sefinevi Mevleviye’de yazılıdır. Bu kişinin sarılıklı hastaların dil altını ustura ile kesip, biraz kan akıtarak sarılık hastalığını tedavi ettiği söylenir.
Yavruzade (Kılıcı) Hacı Hüseyin Efendi: Tabakhane mahallesinde bulunan Yavruzade Tekkesinin kurucusu olan Hacı Hüseyin Efendi Savlı olup, 1769’da doğmuş ve 1858 yılında ölmüştür.
Tavganalı Şeyh Hacı Mehmet Nuri Efendi: Ispartalı olup, Hacı Bektaşi Veli dergahına Postnişin ve şeyh olarak gönderilmiştir. İskender Mahallesinde tekke kurmuş ve 1872 yılında ölmüştür. Ağrı ve sızı giderici dualar ve muskalar ile ün yapmıştır.
Yedi Şehitler: Yedi Şehitler, yedi ayrı mezarda gömülü olup, en ünlüleri Kesikbaş Gazi’dir. Isparta’nın ilk fetih yıllarında düşmanla yaptıkları savaşta her birinin bir bölgeyi koruduğu, şehit olmalarıyla öldükleri yere gömüldükleri söylenir. Tabakhane Camii yanında Kesikbaşa ait bir türbe vardır. Türbenin kövke yapısı çokgen gövdelidir. Yedişehitlerden birisi Şeremed Dede adıyla İskender Mahallesinde, diğeri Hu dede adıyla Doğancı Mahallesinde, diğerleri Kurtuluş ve Yenice Mahallelerinde medfundur.
Veli Baba Sultan Türbesi: Senirkent’in 3 km kuzeyindeki Uluğbey (eski adı İlegöp) kasabasındadır. Elde bulunan Veli Baba Menakıbnamesi ile kasabada bulunan Veli Baba Türbesi şeceresinden alınan bilgilere göre; Veli Baba, Miladi Ağustos 1533’de Uluğbey’de doğmuş, büyümüştür. Dedesinin adı Veliyittin Gazi, babasının adı Hüseyin Veli (Seyyid Hüseyin Gazi), annesinin adı ise Hatice Sultan’dır. Veli Baba’nın gerçek adı Hüseyin’dir. Bu bilgilere göre Veli Baba Sultan 16 ve 17. yüzyıllarda yaşamış bir kişidir. M.1613 / 1630 yılında IV. Murat’ın başkumandanı Murtaza Zor Paşa, Bağdat Seferi için İç Anadolu, Ege ve Akdeniz yöresinden asker toplamaya çıktığında Isparta Uluğbey’den de geçer. O zamanlar türbenin olduğu yer üzeri açık bir mezarlık halindedir. Veli Baba Murtaza Zor Paşa ve ordusuna izzet, ikram ve kerametler gösterir. Murtaza Zor Paşa da, Veli Baba’dan duyduğu yakınlık, sevgi, hürmet ve iyilikten dolayı Isparta mütesellimine emir yazarak, üzeri açık mezarlığın türbe haline getirilmesini ve bitişiğine de bir cami yaptırılmasını ister. Yapımına başlanan türbe H.1038 / M.1622’de Murtaza Zor Paşa’nın Bağdat Kalesi önünde şehit düşmesiyle yarım kalır. Türbe daha sonra M.1858’de köy halkından Ramazan bin Halil’in yardımıyla tamamlanır. Türbe Veli Baba zamanında yapılmaya başlandığından Veli Baba Türbesi diye adlandırılmıştır.
Türbenin içinde Veli Baba’nın aile fertleri ile büyük dedelerinin ve amcasının mezarları bulunmaktadır.
Diğer Yatırlar: Çelebiler Mahallesinde Bostan Çelebi, Hastane Caddesinde Leblebici Dede, Sidre Tepesinde Muharrem Dede, Yenice Mahallesinde Tez Murat Dede, Lağus (Yakaören) Şeyh İsmail, Kavak Dede, Aslan Baba, Çünür Mahallesinde Yakup Dede, Niyazi ve Kerim Babalar, Ali Köyünde Şeyh Mehmet Kadı, Hacılar Köyünde Şeyh Ali Dede, Sav Köyünde İlyas Dede, Destab ve Sinan Babalar bulunmaktadır.
İncili Çavuş Türbesi: Sav Kasabasında İncili Çavuş’a ait olduğu söylenen içi boş bir türbe vardır. Türbe kövke taşından yapılmış, sekizgen gövdeli ve konik çatılıdır. İncili Çavuş’un İstanbul Aksaray’da bir mezarı vardır.
Sağaşık Mezarı: Isparta-Antalya karayolu üzerinde Sağaşık denilen bir mezar vardır. Çocuğu yaşamayan kadınlar ile çocuğu hastalıklı ve sıska olanlar, burayı ziyaret ederek adak adarlar.
Mübarizeddin Ertokuş Türbesi: 1224 yılında Mübarizeddin Ertokuş tarafından yaptırılan medresenin batı kısa tarafına ekli bir türbesi vardır. Medresenin doğusunda yeralan anıtsal kapıdan girilince, batı tarafta mihraplı bir mescidin sağına gelen üç girişten türbeye girilir. Türbe sekizgen planlı olup, tamamiyle tuğladan yapılmıştır. Türbenin içinde taş sandukalı bir kabir vardır. Ceset sanduka içinde olmayıp, girişi öndeki mescid kısmının zemini altında kalmış olan kripta kısmındadır. Türbenin içindeki sandukanın kaide kısmı mavi çini ile süslü olup, çinilerin bir kısmı kaybolmuştur.
Şeyhül’islam Elberdai Türbesi: Eğirdir Yazla Mahallesinde, caminin doğu tarafındadır. Yapı kare planlı ve kareden kubbeye geçişte Türk üçgenleri vardır. Türbenin batı tarafı açıktır. Üzeri çatı ile örtülü türbenin çatı kiremitleri önce alaturka tipi kiremit iken, 1993 yılında Vakıflar tarafından yapılan onarımla Marsilya tipi kiremit ile kaplanmıştır.
Bu kişi Türkistan’da Semerkant civarında Berda vilayeti halkından olup, H. 765 / M. 1364 yılında Hicaz’a gitmiş ve orada Hızırbey’e rastlar. Hızırbey onu Eğirdir’ e davet eder. Bu husus H. 1225 / M. 1810 yılında Yılanlıoğlu Şeyh Ali tarafından Ispartalı hattat Yunuszade Hacı Halil Efendiye yazdırılan ve ağanın Eğirdir’de yaptırdığı medreseye konan kitapta yazmaktadır. Elberdai’den sonra yerine damadı Pir Mehmet geçmiştir. Sonra Şeyh Mehmet Çelebi tekkenin başına geçmiştir. Halen türbe bu isimle anılır. Bu türbede Burhanettin Efendi (ölümü H. 970 / M.1573) şeyhlik yapmıştır.
Baba Sultan Türbesi: Yazla Mahallesindedir. Anayolun hemen kuzeyinde, sekizgen gövdeli ve konik çatılıdır. Kövke taşı ile yapılan türbe Selçuklu sitilindedir. Her yüzde kör kemerler olup, karşılıklı ikisinde pencere, birinde giriş kapısı vardır. Çatı da sekizgen koniktir. Türbe kapısında bulunan kitabeye göre, Hamidoğlu İlyas Bey tarafından H. 759 / M. 1358 yılında İsa bin Musa isimli şahıs için yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Türbe içinde Baba Sultan’dan başka Sureti Baba (Zorti Baba) ile Palaz Baba adlı kişiler de vardır.
Türbe içindeki kişinin, Timur’un Eğirdir’i zapt ettiğinde adaya kaçan halkı öldürülmekten kurtardığı söylenir. Rivayete göre, Timur Eğirdir’e gelip halka işkenceye başlayınca bu kişi halka eziyet etmemesi için Timur’a ricada bulunmuştur. Timur bu ricayı kabul etmeyince “Senin gibi Emir’e zort” demiş, o da öfkelenip boynuna taş bağlatarak göle atmış; fakat, gölde batmayan ve askerlere taş atan şeyh gölden çıkarak, her rastladığı yerde Timur’a “Zorttt” demeye devam etmiştir. Bu nedenle adı Zorti Baba olarak kalmıştır.
Şeyh Muslihiddin Türbesi: Yeşilada (Nis) içinde olup, ahşap bir mezar ve mescitten ibarettir. Mescid kısmına ahşap bir merdivenle çıkılır. Çatı alaturka kiremitle kaplıdır. IX. veya X. yüzyılda yaşadığı sanılmaktadır. Türbesinde bulunan dikişsiz bir gömlek Konya Müzesine gönderilmiştir.
Yunus Emre Türbesi: Gönenin doğusunda çam ormanları arasında Yunus Emre’nin türbesinin olduğu belirtilmektedir. Türbede bulunan mezarların ermiş insanlara ait kutsal mezarlar olduğuna inanılmaktadır. Mezarların bulunduğu ormana Manastır (mana-sır) denilmiştir. Yeni adı Pazar Mahallesidir. Türbenin girişinden itibaren sağ başta sıra ile Yunus Emre, Taptuk Emre, Buharalı Sinan Efendi, Vakıf Kurucusu Şeyh Sadettin Efendi mezarlarınin bulunduğuna inanılmaktadır

Ecrin 07 Kasım 2011 09:42

Cevap: Isparta il arşivi
 
Ören yerleri

ISPARTA MERKEZ
BARİS-FARİ: Modern Isparta yerinde olduğu kabul edilen kalıntılar hemen hemen yok gibidir. Cestrus (Aksu) ırmağını besleyen kaynakların başında olduğu bilinen Baris'in bugünkü Isparta adının da kaynağı olduğu düşünülmektedir. 1948 yılında L. Robert bu antik kentin Keçiborlu-Kılıç Kasabası yakınında Fari'de olduğunu göstermiştir. Helenistik çağdan itibaren sikke basan kent, Roma dönemisonuna kadar para basmaya devam etmiştir. Isparta adının geldiği köken için düşünülen diğer bir görüşte ise, Polybios’da (V.72) bir metinde geçen Sporda adı üzerinde durulmaktadır. XIV yüzyıl Arap kaynaklarında ilin bugün bulunduğu yöre Saparta olarak anılmakta ve Isparta adının da Saborta isminin değişmiş hali olduğu düşünülmektedir.Isparta merkezinde Karaağaç Mahallesinde de Bizans dönemi kalıntılarının olduğu bilinmektedir.
KAPIKAYA HARABESİ: Isparta ili, merkez ilçeye bağlı, Güneyce ve Çukurca köyleri arasında Güneyce Köyüne 5 km. uzaklıktadır. Kentin adı ve kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]Kentin adı bilinen fakat tespit edilemeyen Sandallion, Minassos, Tityassos gibi kentlerden birisi olduğu düşünülmektedir. Şehir Helenistik dönemde kurulmuştur. Eğimli arazide yeralan kentin güney tarafı surla çevrili, kuzey tarafında ise yüksek bir kayalık bulunmaktadır. Kente girişte iki yandaki kayalara Sagalassos'da olduğu gibi nişler oyularak ostotekler (külkabı) yapılmıştır. Kentin doğu ve batı yamacında teraslar oluşturularak yapılar yerleştirilmiştir. Güneydeki geniş düzlükte 5 sıra oturma basamaklı at nalı biçimli toplantı alanı, doğusunda işlevi belli olmayan kentin en büyük binası bulunur.
Tapınak olabilecek bir yapı ve haç planlı bir şapel yeralır. Kentte lahit mezar ve kapak üzerine mezar sahibinin işlendiği iki adet lahit kapağı ve heykeller yeralmaktadır. Heykeller Isparta müzesine nakledilmiştir. Kentin güneybatısında antik basamaklarla [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]ulaşılan doğal bir mağara bulunur. Mağara muhtemelen bir kutsal alan olmalıdır.

İncirlikaya Oda Mezarları : Merkez İlçeye bağlı Gölbaşı köyü yakınında bulunan kaya mezarları zemin kodunun altında kayaya oyulmuşlardır. Mezarlara giriş kısmı kapılıdır. Mezarların tavanları tonozlu yada iki yana eğimlidir. Mezar içinde üzerine ölünün yatırılacağı klineler bulunmaktadır.
AKSU
TİMBRİADA VE ZİNDAN MAĞARASI KUTSAL ALANI: Aksu İlçesi Mirahor Mahallesinin kuzeyindeki Asar tepenin güney eteklerinde bulunan kentten ilk kez Strabon bahsetmiştir. W.M. Ramsey gördüğü bir yazıtta şehrin adını okumuş ve Timbriada'nın yerini kesinleştirmiştir. Ayrıca Apollonia (Uluborlu) ile Timbriada arasındaki sınır çatışmasını anlatan ikinci bir yazıt da bulunmuştur.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Küçük bir kent olan Timbriada Eurymedon (Köprüçay) kaynakları yakınındadır. Kentin Zindan Mağarası önünde bir açıkhava tapınağı bulunmaktadır. Açıkhava tapınağı mağaranın önünden alt kısımdaki dere yatağına kadar basamaklı inşaedilmiştir. Kutsal alanın önüne Roma dönemi tonozlu bir köprü yapılarak kutsal alan ile güneyindeki mezarlık birbirine bağlanmıştır. Mağara girişinde mozaikte ve köprünün kilit taşı üzerinde Eurymedon'un kabartması yeralır.
Antik çağda mağara ağzının sağında ana kayaya oyulmuş niş içinde duran Eurymedon Tanrısının insan ölçülerindeki heykeli bugün Isparta Müzesinde sergilenmektedir.
Antik kent Roma İmparatoru Hadrianus (M.S. 117-138) dan İmparator Severus Alexander'e (M.S. 222-235) kadar para basmıştır.
TYNADA:Aksu İlçesi, Terziler Köyü yakınında Asar Tepe mevkiindedir. Kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte Hellenistik dönem tapınak ve işlevi belirsiz bina kalıntıları mevcuttur.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
SENİTLİ YAYLASI:Aksu İlçesinin 15 km. Kuzeybatısında yeralan kalıntıların adı ve kuruluş tarihi bilinmemektedir. Birbirine yakın büyük ve küçük 2 tepe üzerinde yeralan kalıntılar geniş yer kaplamaz. Tepelerin güneybatısında geniş bir nekrapol (mezarlık) alanı bulunmaktadır. Tepe üzerindeki yapılar fazlaca tahrip olmuştur. Tepe çevresinde dağınık halde mimari bloklar, heykel kaideleri, mezar stelleri bulunmaktadır. Sözkonusu saha Pisidia mezar taşlarının Timbriada ve Sofulardan sonra çıktığı en önemli yerdir.
ATABEY
AGRAE: Atabey ilçe merkezinde yeralan Agrae kenti modern ilçe merkezi altında kalmıştır. Birkaç mimari parça dışında kentten herhangi bir kalıntı yoktur. İlçe merkezinin kuzeybatısında Kapıcak Köyü yakınında Parlais (Barla) ve Prostanna (Eğirdir) şehirlerinin sınırlarını belirleyen bir sınır yazıtı bulunmaktadır. Agrae Bizans döneminde Seleukeia ile birlikte bir piskoposluk merkezidir.
SELEUKEİA SİDERA: Seleukeia antik kenti Atabey ilçesinin güneyinde, Bayat Köyü yakınındadır. Kent Suriyeli Kral Seleukos I (MÖ 312-280) veya oğlu Antiokhos I (MÖ 280-261) tarafından kurulmuştur. Roma İmparatoru Cladius (MS 41-54) tarafından şehrin adı Claudia Seleukeia olarak değiştirilmiştir. MS 7. yüzyılda yaşayan Hierokles Pisidia'daki Seleukeiadan bahsederken diğer Seleukeialarla karışmaması için sonuna Sidera (Demir) adını eklemiştir.
Antik kentte 1993 yılında Müze Müdürlüğü başkanlığında bir kurtarma kazısı yapılmıştır.Kentin Akropolü (Yukarı kent) surlarla çevrili olup, akropolün kuzeyinde Yunan tiyatrosu tarzında yamaca oturtulmuş tiyatro yer alır.Tiyatronun Cavea (oturma sıraları) kısmı tahrip olmuştur.Sahne binasına yanlardan girişi sağlayan Vomitorium (Tonozlu giriş) ayaktadır. Akrapolün güneybatısında Helenistik devir bir tapınağın podyumu vardır. Alt kısımda tabanı merdivenli, 180x120 cm ebadında 20 m uzunluğunda tünelle inilen bir sarnıç yer alır. Akropolün güneydoğu yamacında ovaya bakan kısımda ardındaki kayaya hatıl delikleri açılmış bir kutsal alan mevcuttur. Bu yapının güneyinde iki tarafı apsisli (yarımay) bir yapı ortaya çıkarıldı. Yapının güney cephesi düzgün kesme taş olup ön kısmında mozaik döşeli bir taban bulunmaktadır.
Akropolün kuzeybatı yamacında geniş bir mezarlık alanı bulunur. Mezarlıkta Sanduka mezar ve bol miktarda Oda mezar mevcuttur. Oda mezarların içi kayaya oyulmuş tavanı yuvarlak tonoz biçimlidir. Mezarların içine iki yada üç basamakla inilmektedir. Mezar odasının girişinde iki yanda ölülerin yatırıldığı kısım ortada ise mezar hediyelerinin konulduğu seki bulunmaktadır.
Kelian : Kapıcak Köyü içinde Kelian isimli bir yerleşme tespit edilmiştir. Kalıntıların mevcut durumuna göre küçük bir yerleşme olan Kelian antik çağda Seleukeia (Bayat) veya Agrae (Atabey)'in bir köyü olmalıdır.
Göndürle 1 Höyük Mezarlığı: İlimiz sınırları içinde Atabey ilçesi, Harmanören (Göndürle) köyü yakınındaki Göndürle I Höyük Mezarlığında l989 yılından beri kurtarma kazısı yapılmaktadır. Bu kazı aynı zamanda ilimizde açığa çıkarılan İlk Tunç Çağ mezarlığıd[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]ır. Mezarlık alanındaki esas ölü gömme yöntemi küp mezarlar olup İlk Tunç Çağ II ile Orta Tunç Çağ başı arasında (MÖ 2700/2600 – 1900/1800) gömü yapılmıştır. Genellikle doğuya dönük yatırılan küplerin içine, ölen kişiler hoker tarzında bacaklar karına çekik ve bir yana doğru yatırılmışlardır. Küpün ağzı kapaktaşı ya da küçük derin bir çömlekle kapatılarak etrafı moloz taşlarla desteklenmiştir. Ölünün yanına mezar hediyesi olarak; kadın ise bronz yüzük, küpe,bilezik,ağırşak, gaga ağızlı testi vb. kap kacak, erkek ise taş balta, obsidyen (Doğal Cam) kesici, bronz spatula vb metal objelerle gaga ağızlı testiler konulmaktadır. Söz konusu bu mezarlık alanı Erken Tunç Çağ kültürüne ışık tutmaktadır.
EĞİRDİR
MALOS: Antik kent, Eğirdir İlçesi, Sarıidris kasabası, Göynücek gediği mevkiinde bir tepe üzerinde yer alır. Kent akropolü Helenistik ve Roma dönemi surlarla çevrilidir. Tepenin doğu yamacında kayaya oyulmuş basamaklı bir toplantı alanı mevcuttur. Küçük bir dağ kenti olan yerde şehrin resmi yapıları tespit edilememiştir. Sur kulelerinden bir tanesi hâla sağlam ve ayaktadır. Şehirdeki Tapınaklardan birisi kentin 1 km kuzeybatısında Kaşerenler Tepesi yakınındadır. Tapınağın doğu duvarı ve kapısı halen ayaktadır. Tapınağın arkasında bir mağara vardır. Kareye yakın planlı tapınağın yan duvarlarının bir kısmı ayaktadır. Bu tapınak da aynı bölgede Aksu Zindan Mağarası önündeki Eurymedon kutsal alanı gibi bir mağara önüne yapılmıştır.
PARLAİS: Eğirdir İlçesi Barla Kasabasında bulunan antik kent MÖ I yüzyıldan itibaren para basmıştır. Şehrin kesin yeri konusunda uzun süre görüş birliğine varılamamıştır. L. Robert’in Bedire köyü yakınında bulduğu sınır yazıtıyla Prostanna (Eğirdir) ve Parlais’in (Barla) yeri net olarak tespit edilmiştir. MÖ I yüzyıldan beri sikke basan kentin ne zaman şehir hüviyetine kavuştuğu bilinmemektedir. MÖ 25 yılında İmparator Augustus tarafından Galatia eyaletine dahil edilen şehrin ismi “Colonia Julia Augusta Parlais” olarak değiştirilmiş ve kent bir Roma kolonisine dönüştürülmüştür.Ordu üssü olarak kullanılan kent Pisidia ve komşu İsauria (Konya-Bozkır) halklarını denetim altına almıştır. Şehir Roma İmparatorluk çağında İmparator Marcus Aurelius’dan (MS 161-180) İmparator Caracalla (MS 198-217) dönemine kadar sikke basmıştır. Yüzeyde fazla bir kalıntı yoktur.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
PROSTANNA: Eğirdir İlçesi içinde, Eğirdir sivrisinin eteğinde kurulan antik kentin yeri L. Robert’in Bedre Köyü yakınında bulduğu sınır yazıtıyla kesinleşmiştir. Şehrin tarihi hakkında fazla bir bilgi yoktur. 1957 yılında buradaki kalıntıları inceleyen M.H. Ballance’a göre Prostanna Helenistik devirden önce kurulmuş ve bir şehirden çok karakoldur. Kent Roma döneminden sonra terkedilmiştir. Şehirle ilgili en eski belge, Asia eyaletinden bir görevli şerefine dikilen MÖ 113 yılına tarihlenen bir yazıttır. Bu yazıtta “ Pisidia’daki Prostanna halkı” yazmaktadır.
Kent sikkeleri MÖ I yüzyıldan itibaren görülmektedir. İmparatorluk döneminde de İmparator Antoninus Pius’dan (MS 138-161) Claudius II’ye kadar sikke basmıştır. Şehrin akropolisi Eğirdir Sivrisinin güneyindeki alçak bir tepe üzerindedir. Hem bu tepe hem de Sivri üzerinde sur vardır. Her iki tepenin arasındaki boyunda podiumlu tapınak kalıntısı olabilecek yapı temelleri yeralır. Bu kısım surla kaplı değildir. Küçük tepedeki sur içinde kare biçimli yapı temelleri mevcuttur. Kent üzerinden toplanan sunak, mimari parça ve kitabeler Isparta Müzesine getirilmiştir.
Gökçehöyük Kilise Kalıntısı : Gökçehöyük kasabası, Kocapınar mevkiinde bulunmaktadır. Doğu-batı yönünde yapılmış olan kilisenin yan duvarları l metre kadar korunmuş durumdadır. Kilise üç nefli olup apsis kısmı doğuda yarım yuvarlak biçimdedir. Kilisenin çevresinde birtakım temel kalıntıları mevcuttur.
Kaletepe Kilise Kalıntısı : Akbelenli köyü, Kaletepe mevkiinde yeralan kilise kalıntısının yan duvarları görülebilmektedir. Kilise kalıntısının yanında bir sarnıç bulunmaktadır.
ULUBORLU
APOLLONİA: Uluborlu merkezinde, modern ilçe altında kalmış olan antik kent Seleukos I (MÖ 312-280) tarafından kurulmuştur. Şehir Strabon’da Frigya şehri, Ptolomaios’da Pisidia şehri olarak geçer. Şehrin yeri F.V.J Arundell tarafından 1833 yılında tespit edilmiştir. Kentin eski ismi Stephanus Byzantinus tarafından (Mordiaeum veya Margium) olarak kaydedilmiştir. Apollonia, Roma İmparatorluk çağı sikkeleri üzerinde ve yazıtlarda kendini Likya ve Trakyalıların bir kolonisi olarak gösterir. Şehirde traklara ait iki yazıt ele geçirilmiştir. Muhtemelen bu kolonistler kente Romalılar tarafından yerleştirilmiş ve şehire diğer kolonilerde olduğu gibi farklı bir statü verilmiştir. Apollonia Geç Roma ve Bizans Döneminde de önemini ko[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]rumuştur. Apollonia İmparatorluk Döneminde İmparator Titus’dan (MS 79-81), Gallienus (MS 260-268) dönemine kadar sikke basmıştır. Şehrin adı geç devirlerde “Sozopolis” olarak değiştirilmiştir.
Şehrin Roma İmparatorluğu için ne kadar önemli olduğu İmparator Augustus’un ölümünden önce yazdığı vasiyeti “Res geastae Divi Augusti”nin Yunanca metninin parçalarının bulunmasından anlaşılır. Vasiyetin Latince metni ise Pisidia Antiokheia‘da (Yalvaç) Propylon’da (Anıtsal Giriş) bulunmuştur. Bu da her iki şehrin önemini ortaya koymaktadır. Antik kentten fazla bir kalıntı yoktur.
SENİRKENT
TYMANDOS: Senirkent İlçesi Yassıören Kasabasında, kalıntıları günümüze kadar ulaşmayan antik kent hakkında yeterli bilgi yoktur. Kentin adı Ptolomaios’da Talbonda; ortaçağ kilise kayıtlarındaki Piskoposları gösteren listelerde Tymandos, Tymandros şeklinde geçmektedir. MS 451 yılında Khalkedon’da (Kadıköy) toplanan kilise kurultayındaki tutanakların Yunan dilinde olanı “Tymandosluların kentinden Longinos” adlı piskoposun sözünü ederken Latin dilinde olan tutanaklarda aynı kişiyi “Talbonda kentinden Longius” diye göstermektedir. Bundan da Talbonda ve Tymandos isimlerinin bir arada kullanıldıkları anlaşılmaktadır.
Yassıören’de bulunan postament, sütun, kapı biçimli ve alınlıklı mezar stelleri ile yine bu köy sınırları içinden çıkan ve Senirkent kütüphanesi bahçesinde duran iki adet palmetli, bir adet sphenksli Geç Arkaik Çağ (MÖ 540/530-480) mezar steli Isparta Müzesine nakledilmişlerdir. Son üç eser Pisidia bölgesinin ilimiz sınırlarında kalan kısmında çıkan Greko-Pers üslubundaki ilk örnekleri olup çok büyük öneme sahiptirler.
SÜTÇÜLER
ADADA: Isparta Sütçüler İlçe karayolu üzerinde yer alan antik kent Sağrak Köyü’ne 2 km il merkezine 90 km uzaklıktadır. Şehrin ismi ilk olarak Artemidorosda geçmektedir. Strabon ,Ptolomaios ve Hierokles’de kentten bahseder. Kent 1888 yılında ilk olarak G. Hirschfeld ve aynı zamanda W.M. Ramsay tarafından tespit edilmiştir.
Kentin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte şehrin adı ilk kez MÖ 2 yüzyılda Termessosla Adada arasında yapılan bir anlaşma metninde geçmektedir. Kentin MÖ I yüzyılda sikke bastığı da göz önüne alınırsa kentin bu tarihten daha önce kurulduğunu düşünmek yerinde olacaktır. Roma İmparatorluk döneminde özellikle İmparator Traianus, Hadrianus ve Antoninus Pius dönemleri Adada’nın en parlak dönemleridir. Bir kısım Adadalı Büyük İskender’den sonraki Helenistik kralların ordularında hizmet vermek amacıyla anayurtlarından ayrılarak gurbette paralı asker olarak çalışmışlardır. Bunun kanıtları Kıbrıs’ta ve Fenike’de bulunan Adadalı askerlere ait mezar taşlarıdır. Kent Caralis (Beyşehir) Gölü’nün batı kıyısını izleyerek Antiokheia (Yalvaç), Neapolis (Şarkikaraağaç), Timbriada (Aksu), Adada (Karabavlu) üzerinden Pednalissos (Gebiz ?) ve Perge (Aksu) antik kentine uzanan antik yol üzerinde yer almaktadır.
Kent bulunduğu noktanın dağlık arazide olması nedeniyle günümüze fazla tahri[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]p olmadan ulaşmıştır. Sadece Pisidia bölgesinin değil Anadolu’nun en sağlam kentlerinden birisidir. Kentte tabanı taş döşeli bir antik yol, Roma İmparatorluk Çağı Traianus Tapınağı, İmparatorlar Tapınağı, İmparatorlar ve Zeus Megistos –Serapis Tapınağı ile Yeniköy yolu altında kalan İmparatorlar ve Aphrodite tapınağı yeralır. Ayrıca forum, bazilika, akropol anıtsal çeşme, yönetici binası , açık hava toplantı yeri tiyatro ve mezar anıtı bulunmaktadır.
Kent düzlüğü ile vadi arasındaki bölümde yeralan kayalık alandaki akropol savunma amaçlı yapılmıştır. Akropolün çevresi sur duvarları ve kuleler ile çevrilidir. Akropolisin batı kısmında kentin açık hava toplantı yeri bulunmaktadır. Toplantı yerinin önüne sonradan kentin alışveriş ve idari merkezi olan forum ve bazilika yapılmıştır. Adada forumu 32x45 m.lik bir alanı kaplar. Tabanı düzgün taşlarla kaplı olan forumun ortasında büyük bir sarnıç yeralır. Forumun batısında cadde diğer iki yanında stoalar (sütunlu galeri) bulunur.
Forumun kuzeyinde doğu-batı yönünde bir bazilika vardır. Forumun güneydoğu kısmında anıtsal bir çeşme bulunmaktadır. Adada’nın en büyük kilisesi vadinin batı kısmındadır. Kilise burada eski bir yapının teras ve iç duvarlarından yararlanılarak Bizans döneminde inşa edilmiştir.
Kent düzlüğünün batısında tepe yamacına inşa edilen tiyatronun sahne binası ve orkestra kısmı toprak altındadır. Cavea (seyirci oturma yerleri)’nın uçları kısmen görülmektedir. Tiyatronun kapasitesi yaklaşık 3000 kişidir. Şehirde dört adet tapınak yeralır.
İmparatorlar ve Aphrodite Tapınağı: Basit yuvarlak , Tholos planlı bir tapınaktır. Çevresinde sütun sırası yoktur. Antik kentin içinden geçen Yeniköy yolu altında kalmıştır. Podiuma ait bloklar üzerinde yeralan yazıtta “Tanrı İmparatorlar ve Baba kenti için, kentin dostu, İmparatorlar kültünün Başrahibi, kurucu kentin oğlu ve halk meclisine 4 kez seçilmiş olan Tlaomos oğlu Antiokhos , karısı Başrahibe, Hoplan kızı Anna ve oğulları, kentin dostları,Tlaomos ve Antiokhos ile beraber Aphrodite kült heykelini, tapınağı ve tapınağa ait süslemeleri ve kaplamaları adadılar ve diktiler” yazar. Tapınak MS 200-210 yıllarında yapılmıştır.
İmparator Traianus Tapınağı: İon tarzında olan tapınak prostylos planlı olup ön cephesinde 6 sütun içerir.Yan duvarlardan birisi korniş seviyesine kadar sağlam kalabilmiştir. Diğer kısımlar yıkıktır. Kaynaklara göre İmparator Traianus MS 114 yılında bazı Pisidia kentlerini ziyaret etmiştir. Muhtemelen tapınak bu ziyaret öncesinde yapılmış olmalıdır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]İmparatorlar Tapınağı: İon tarzında olan tapınak prostylos planlı olup ikisi yanlarda dördü önlerde olmak üzere toplam 6 sütuna sahiptir. Yan duvarlar saçaklık seviyesine kadar sağlamdır. Arka alınlığın yarısı sağlam durumdadır.Tapınağın önündeki sunak ve merdivenler toprak altındadır. Ön kısımda ise tapınağa ait olduğu düşünülen propylon’a (anıtsal giriş) ait izler yeralır. Sterret tarafından 1888’de kopya edilen yazıtta “Tanrı-İmparatorların iki kez rahipliğini yapmış olan kurucu kentin oğlu, Probusluk yapmış Nikomakhos’un oğlu Theodoros, bu tapınağı Tanrı-İmparatorlara ve kente, ksoanon ve heykelleriyle birlikte kendi parasıyla yaptırdı ve adadı” yazar.Bu tapınakta Traianus Tapınağı gibi MS 114 yılından önce yapılmış olmalıdır. Bu tapınağın en önemli özelliği ; tam bitirilmemiş olan tapınağın doğu duvarında antik dönem taş ustalarının nasıl çalıştıklarını ve ince işçiliği hangi aşamalardan geçirerek yaptıklarını gösteren izlerin mevcut olmasıdır.
İmparatorlar ve Zeus Megistos-Serapis Tapınağı: Korint tarzında olan tapınak 4 sütunlu prostylos planlıdır. Podiumlu olan tapınak saçaklık seviyesine kadar ayaktadır. Ön cephedeki çıkışı sağlayan merdivenler tahrip olmuştur. Kornişler konsollu olup yıkılan bloklar orijinal yerlerinde durmaktadır.Tapınağın önünde anıtsal sunak vardır. Sterret tarafından 1888’de kopya edilen yazıtta “Tanrı-İmparatorlar Zeus Megistos Serapis ve Baba kenti için onun karısı,Hoplan kızı, başrahibe Anna ve onların oğulları Tlaomos ve Antiokhos, tapınağı ve heykelleri, çevresindeki stoalar atölyeler ve bütün süslemeleriyle beraber adayarak dikti” yazar. Tapınak Sereruslar Çağında MS 180-210 yıllarında yapılmış olmalıdır.
ZORZİLA:Sütçüler-Kasımlar yolu üzerindedir. Dağ yamacında yeralan kalıntılar Roma dönemi olup, şehir hakkında fazla bilgi yoktur.
KOCAKÖY ASARI: Sütçüler İlçesi, Kesme Kasabası’nın 5 km güneyinde Asar Tepesi üzerine kurulmuş kentin kuzey ve batısı Köprüçay Vadisiyle sınırlanmıştır. Kent muhtemelen Hellenistik dönemde kurulmuş olmalıdır. Kentin çevresi kısmen ayakta duran bir surla çevrilidir. Kent içindeki en önemli mimari yapı tamamen yıkılmış durumda olan prostylos planlı tapınaktır. Örenyerinde ana kayaya oyulmuş dikdörtgen biçimli dört adet sarnıç ilginç birer mimarı gösterir.
Örenyerinin güneybatısında sur duvarının dışında düzlükte biri sağlama yakın, biri yıkık iki mezar anıtı vardır. Mezar anıtları Podiumlu (kaideli) olup üzerine ionik tapınak tarzında Lahit mezarlar oturtulmuştur.Kapak kısa yüzlerinde Meduza kabartması vardır. Şehrin ismi bilinmemektedir. Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla küçük bir dağ kentidir.

Sülüklügöl Harabeleri : Yeşilyurt köyü, Sülüklü tepe mevkiinde iki tarafı surla kapatılmış küçük bir vadi içine oturtulmuş olan sahada birtakım bina kalıntıları ile kayaya oyulmuş triskelesli iki adet mezar kitabesi bulunur. Büyük bir kalıntı mevcut değildir.
Taşkapı Harabeleri : Sütçüler ilçe merkezindedir. Kuruluş tarihi hakkında bir bilgi yoktur.
GÖNEN
KONANA: Gönen İlçesinin doğusunda yeralan antik kentten, ilk olarak Ptolemaios’da söz edilir. Şehrin yeri 1879 yılında G. Hirschfeld tarafından tespit edilmiş, L. Robert’in İğdecik Köyü’nde bulduğu mil taşı ile kesinleşmiştir. Şehir MÖ I yüzyıldan itibaren sikke basmıştır. İmparatorluk sikkelerinin basımı İmparator Hadrianus (MS 117-138) ‘dan Gallienus (MS 260-268) dönemine kadar sürer. Arazide fazla bir kalıntı görülmez fakat bu ilçe sınırları içinden çıkan mimari parçalar ve bol miktardaki mezar stelleri Müze Müdürlüğüne nakledilmiştir.
YALVAÇ
PİSİDİA İN ANTİOCHEİA[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
BATI KAPISI:Şehrin batıda ovaya bakan ve muhtemelen antik yolların birleşerek ulaştığı yönden ana girişi sağlayan ve iki yanından şehir suruyla birleşen kapı, 12 metre yüksekliğinde,24 metre eninde Anadolu’daki anıtsal girişlerin yaklaşık % 40’ı gibi üç girişli, kemerli bir zafer takıdır. Augustus Kutsal Alanı’na geçişi sağlayan Propylon’a benzer mimari ve plastik anlayışıyla inşa edilen kapı, Michigan Üniversitesi’nin 1920’lerde yaptığı kazılarda ilk kez ortaya çıkmıştır.
Bugün kapının temel seviyesinde görülen ayakları yanında sıralanmış olan parçaları, yapının toplam % 65’ini oluşturmaktadır. Kemerlerin üzerindeki alınlıkta, cephenin odağını, karşılıklı diz çökmüş, flama ve standart taşıyan iki Persli kabartması oluşturur. Plasterler üzerinde ise girland taşıyan Nikeler bulunur. Arşitrav üzerinde ki frizde Hippocamp, Triton, Amazon kalkanı, zırh ve çeşitli silah kabartmaları bulunmaktadır.
Üslup ve işçilikte görülen farklar yapının İ.S. 2. y.y. başlarına tarihlenmesine ve 2. y.y. sonlarında değişikliklere uğradığının anlaşılmasına yardımcı olsa da, yapının Hadrian için İ.S. 120’den sonra yapıldığı, 200’lere doğru kazanılan bir zafer anısına zafer takına dönüştüğü ve Caius Iulius Asper Pansinianus tarafından yenilendiği sonuçlarına stil kritiği yanında bu ilginç yazıtlar yardımıyla ulaşılmıştır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Kapının kazısı sırasında bulunan bronz harflerin monte edildiği arşitrav üzerindeki delikler yardımıyla iç ve dış yüzdeki yazıtlar çözümlenmiştir:

İÇ YÜZ:
C. IVL. ASP(ER) PANSINI[AN]VS IIVIR V TRIB[UNUS MILITUM---] D(E) S(UA) P(ECUNİA) F(ECIT) ET ORNAVIT
“C. Iulius Asper Pansinianus, beşinci kez belediye başkanı, binbaşı,kendi parasıyla yaptırıp süsledi.”
DIŞ YÜZ:
IMP. CAESARI [DIVI NERVAE NEP.] DIVI [TRAIANI FIL. TRAIANO H]ADRIANO AU[G. PONT. MAX. TRİB. P]OT. COS III P.P. ET SABINAE AU[G--] COL[ONIA]
“İmparator Caesar Traianus Hadrianus Augustus için; Tanrılaştırılan Nerva’nın torunu, tanrılaştırılan Traianus’un oğlu, büyük rahip, 13. kez tribunus, 3. kez konsül, vatanın babası ve Sabina Augusta için... koloni.”[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
GÜNEYBATI SURLARI:Bugün görülebilen surların uzunluğu izlenemeyen kısımları ile birlikte yaklaşık 3000m.’yi bulmaktadır. Surların çevirdiği alan-örenyeri, 785m. x 990m. yaklaşık 47 hektardır. Kent surlarının kalınlığına dikkat edildiğinde, arazi eğiminin çok olduğu yerlerde; sur kalınlığının ortalama 1.50m. diğer yerlerde ise 4.75m.-5.50m. ölçülerine ulaştığı görülmektedir. Helenistik devirde inşa edilen ilk surlar, Roma ve Bizans çağlarında genişletilmiştir
İMPARATOR AUGUSTUS TAPINAĞI VE KUTSAL ALANI: Şehrin en yüksek noktasında kayaların azimle oyulmasıyla elde edilen düzlükte kurulu olan tapınak, kutsal alanı içerisinde cephe mimarisiyle ziyaretçiyi ilk anda hayrete düşürecek bir zenginliğe sahip olarak inşa edilmiştir.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Tapınağın yapımına olasılıkla imparatorun sağlığında başlanmış, ölümünden sonra da ona ithaf edilmiştir. Tapınak, kutsal alanına girişini sağlayan Propylon’la çağdaştır. Yapının temeli, doğal kayanın kesilmesi ile oluşturulmuştur. Ancak kayalığın daha erken dönemlerde bölgede etkin olan Ana tanrıça Kybele ve Ay Tanrısı Men kültleri için düzenlenmiş olabileceğine dair izler bulunmaktadır. Roma’nın hakimiyeti sonrasında İmparator tapınağı ve kutsal alanına dönüştürülmüştür.
Tapınak, kutsal alan içerisindeki ana kaya düzleştirilirken, merkez aksta bulunan tapınak podyumu için 2,5 m. yüksekliğinde, 14x28m. boyutlarında bırakılan ana kayanın üzerinde yükselmektedir. Podyumun içi de oyularak, kült odası olarak düzenlenmiştir. Tapınak 4 sütunlu bir prostylostur. Galeride Alt katta Dor, üst katta ise İon düzeninde sütunlar kullanılmıştır. Portikonun sonlandığı köşelerde de, kuzey ve güney kenarlarda uzanan stoalar (revaklar) yer almaktadır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
PROPYLON (ANITSAL GİRİŞ KAPISI: Tiberius Meydanı’nın sonlandığı noktada başlayan on iki basamaklı temel yapısı, arkadaki düzlükte bulunan İmparatorluk Kutsal Alanı’na (Augustus Tapınağı) geçişi sağlayan anıtsal Propylon’a aittir. Üç kemerli girişin yan kemerleri 3,5 m., merkez giriş 4,5 m. genişliğindedir. Orta kemerin üst kısmındaki boşluklarda, karşılıklı olarak diz çökmüş, elleri arkadan bağlı, biri çıplak iki Pisidia’lı savaş esiri kabartması bulunmaktadır. Yan giriş üstündeki kemerlerin üst kısımlarında ise karşılıklı girland (Çiçek-yaprak çelengi) taşıyan aşk tanrısı Eros ve zafer tanrıçası Nike kabartmaları bulunmaktadır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Orta girişin üzerindeki arşitrava bronz harflerle monte edilmiş yazıtı şu şekildedir;
IMP. CAES[ARI DI]VI [F. A]VGVSTO PONTI[F]ICI M[AXIM]0 COS X[III TRIB]VN[ICAE] POTESTATIS XXII [IM]P XIIII P.[P.]

Tanrının oğlu İmparator Caesar Augustus için, büyük rahip, 13. kez konsül, 23. kez tribunus, 14. kez imparator, vatanın babası (Pater Patriae)
TİBERİUS MEYDANI: Merkezi Kilise’nin doğusundan geçen Cardo Maximus Caddesi ile Propylon arasındaki alan Tiberius Meydanı olarak adlandırılmaktadır. İ.S. 25–50 yıllarına tarihlenen alan, 30 x 70 metre ölçülerindedir. Kentin merkezinde olması ve Kutsal Alan'a yakınlığı nedeniyle kentin en önemli yapılarındandır. Meydanın iki yanında yer alan sütunlu portikolar arkasında bulunan dükkanların kazısında elde edilen buluntulardan anlaşıldığına göre, meydanda ticari hayat oldukça hareketli olup gıda ve içecek satışı yapılmıştır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Meydanın doğu ucunda, Propylon'un önünde,kalkan biçimli bir bloğa,bronz harflerle oluşturulmuş yazıtta "TİTUS OĞLU,SERGİA KÜTÜĞÜNE KAYITLI,TİTUS BAEBİUS ASİATİKUS,AEDİL (Belediye Başkanı), 3.000 AYAK (880 metre ),KENDİ PARASINDAN DÖŞEDİ" cümlesi okunmuştur
DECUMANUS MAXİMUS VE CARDO MAXİMUS CADDELERİ (ANA CADDELER): Priene, Miletos gibi Helenistik şehirlerde başarıyla uygulanmış olan, düzenli, ızgara plan Antiocheia’da da başarıyla uygulanmıştır. Bilinen iki cadde, Batı Kapısı’ndan başlayan 90 + 320 metrelik Decumanus Maximus Caddesi ve Nympheum’dan (anıtsal çeşme) başlayan 400 metrelik Cardo Maximus Caddesi’dir. İki cadde Tiberia Platea (Tiberius Meydanı)’nın yaklaşık 70 m. güneyinde dik açıyla kesişmektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
TİYATRO: Tiyatronun caveası yaklaşık 95m. Uzunluğundandır. Kuzey yönündeki oturma kademeleri, tepenin yamacına oyulmak sureti ile doğal toprak eğimi üzerine oturmasına karşın, güney yöndeki oturma sıralarının tonoz ve kemerlerden oluşan bir alt yapı üzerine oturmaktadır.
Sahne binasının kalıntılarından, dikdörtgen bir plana sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak cephe mimarisinin bezemeli olduğu ve kabartmalı frizlerle donatıldığı ele geçen mimari parçalardan anlaşılmaktadır. Tiyatronun bugün var olan kalıntılarından M.S. IV yüzyılın başlarına tarihlenmektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
ROMA HAMAMI: Şehrin kuzeybatı köşesinde bulunan hamam oldukça büyük bloklarıyla ve sağlam yapısıyla dikkat çeker. Kazılarla 7 mekanı açılan yapı, 80x55 m. boyutlarındadır. Güneş ve rüzgar faktörleri düşünülerek, tüm hamamların girişleri ve ocakları güney ve doğu yönlerinde yapılmışken durum bu yapıda farklıdır. Su ve ısıtma sistemine ait de çok fazla iz tespit edilememiştir. Pisidia şehri Sagalassos’un hamamıyla karşılaştırabileceğimiz yapı, su sistemi ve çeşme gibi, İ.S. 1. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
ST. PAUL KİLİSESİ: Antiocheia’nın en önemli yapılarından biri olan, Şehrin kuzeybatısındaki bazilika olarak adlandırılan yapıda ilk kazılar 1920’lerin başında Robinson ve ekibi tarafından başlatılmıştır. 70x27 m. boyutlarındaki yapının batıdaki 27x13 metrelik narthex (giriş) bölümü şehir surlarına yaslanmış olarak doğu-batı yönünde uzanmaktadır. Bazilikal planın tüm ögelerini yansıtan yapı, üç nef ve bir yarım daire apsisten oluşmaktadır. Apsisin dış yüzeyi altıgen duvarla çevrilidir. Apsis 10,80 m. çapında ve 9,20 m. derinliğindedir. Orta nefi her iki yandaki dar neflerden 13’er sıralık iki sütun dizisi ayırmaktadır ve bu sütunlar altıgen altlıklara oturmaktadırlar.
Orta nefin zemini, kırmızı, sarı, beyaz ve siyah tesseralardan oluşmuş, geometrik ve bitkisel motiflerle bezeli mozaikle kaplıdır. Mozaiğin apsis önündeki bölümünde bulunan bir yazıtta, 381 yılında Antiocheia’yı Konstantinopolis Konsil'inde temsil eden ve Ortodoks mezhebinin kurucularından biri olan Başpiskopos Optimus’un ismi bulunmaktadır. Bu isim, yapının 4. yüzyıl sonuna tarihlenmesine dayanak oluşturmaktadır. Bu tarih, anıtsal kiliselerin Anadolu’da başlangıç tarihidir. Antiocheia Büyük Bazilikası, Erken Hıristiyanlık kiliselerinin ilk iki örneğinden biridir. Bugün görebildiğimiz kilise ise Optimus’un kilisesinin 4. yüzyıl sonunda değişikliklere uğrayarak 1. katı üzerine oturtulmuş olan 5.-6. yüzyıl kilisesidir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Aziz Pierre ile birlikte Erken Hıristiyan misyonerlerinin en ünlüsü ve hatta en etkilisi olarak kabul edilen Aziz Paulus’un İ.S. 46-62 yılları arasında Antiokheia’ya üç kez gelerek, şimdiki kilisenin temelleri altında olan sinagog'da vaaz vermiştir. Hıristiyanlığı buradan dünyaya duyurmuştur. . Burada Sebt Günü sinagoga girip yaptığı konuşmada Kutsal Yasa’dan ve peygamberin yazılarından metinler okumuştur. Bu konuşma Aziz Paulus’un misyonerlik görevinde yaptığı ilk konuşması olarak bilinmektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
MERKEZİ KİLİSE: Decumanus Maximus Caddesi’nden, Cardo Maximus Caddesi’nin başlangıç noktasına gelindikten sonra Tiberius Meydanı’na doğru yaklaşık 75 m. ilerlendiğinde, Tiberius Meydanı'nın tam karsısında apsisiyle dikkat çeken yapı konumundan dolayı araştırmacılar tarafından "Merkezi Kilise" olarak adlandırılmıştır. Günümüze Aziz Bassus'un adini taşıyarak koruna gelen kilise Ramsay tarafından IV. Yüzyıla tarihlendirilmiştir.
KUZEY KİLİSE: Kuzey Kilise akropolün kuzeyinde, hamam yapısının doğusundaki teras duvarına bitişik konumlanmıştır. Kilise, boyutları itibariyle Büyük Bazilika’dan küçüktür; ancak Merkez Kilise’den büyüktür. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Kuzey Kilise Bazilikal planda doğu-batı doğrultusunda boyutları narteks dahil 42.00 x 23.50 m. dır. Kilise üç nefe ayrılmış ve yan nefler 4.05 m, orta nef 10.10 m. genişliğindedir. Ana apsis dışta üç cepheli, içte yarım dairedir. En sağlam kalmış kısmı ana apsistir. Kilisenin yapımında yerel gri renk taşlar yanında devşirme bloklar kullanılmıştır. Kilisede en az iki evre tespit edilmiştir. Kilisenin kuzeyine yapılan eklentiler 2. evreyi göstermektedir. Antiokheia Kenti’nde diğer iki kilisenin yapım tarihi, sütun başlıklarının tarihi ve erken Hıristiyanlık dönemi mimarisi dikkate alındığında Kuzey Kilisesi’nin yapım tarihi en erken 6. yüzyıl sonlarıdır.
NYMPHEUM: Geniş bir “U” şeklinde planlanmış yapı, su kemerlerinden aktarılan suyu depolayıp düzenleyerek kente temiz su dağıtmak için inşa edilmiştir. Yapı, 27x3 m. boyutlarında, suyu toplayan bir rezervuar, 9 m. yüksekliğinde süslü bir cephe ve önündeki 27x7 m. boyutlarında, 1.5 m. derinliğe sahip bir havuz kısımlarından oluşmaktadır. Hemen arkasında da, yaklaşık 10 km. uzaktan, Sultan Dağları’ndaki “Saçıktı” kaynağından aldığı suyu şehre getiren su iletim sisteminin, sifon bölümünü oluşturan 800 metrelik su kemerlerinin günümüze ulaşabilen kalıntıları izlenmektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Su kemerleriyle birlikte Anıtsal çeşme binası, Antiocheia’nın Colonia Caesareia adını alıp, başkent konumuna ulaştığı I. yüzyıla tarihlenmektedir.
SU KEMERLERİ: Roma İmparatorluk Dönemi’nin planlı şehircilik anlayışıyla, ortaya çıkan ve Anadolu’nun hemen her antik şehrinde gördüğümüz su iletim sisteminin belkemiği olan su kemerlerin en güzel örneklerinden biri Antiokheia’dadır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Günümüze ulaşan kemerlerin yüksekliği, 5m.-7m. arasında değişmekte olup. genişliği ise, 2.50m.’yi bulmaktadır. Kemer ayakları 4. m. yükseklikte olup, dikdörtgen blok taşlardan yapılmıştır. Kilit taşları bazen tek, bazen de birkaç taştan oluşmaktadır. Yarım daire şeklindeki kalkık kemerlerin işçilikleri farklı olmasına rağmen, yapının tamamında bütünlük gözlenmektedir.
Kemerlerin bindiği iki ayak arasındaki açıklık 4.70m.-3.80m. arasında değişmektedir. Ayakların oturduğu taban arazinin durumuna göre bazı yerlerde kemerler üzerinde, bazı yerlerde ise 2-3m. yüksekliğindeki blok taşlardan yapılmış temeller üzerine oturmaktadır. Su kemerlerinin 200 metrelik kısmı aralıklı bölümlerle ayakta kalmıştır. Su Kemerlerinin, kentin tarihsel gelişimine göre yapıldığı varsayılarak M.S. 1. yüzyıla tarihlenmektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
MEN KUTSAL ALANI:Antiokheia’nın yaklaşık 5 km. güneydoğusu’nda ve Gemen korusu doruğunda daha İlk Çağın erken dönemlerinden başlayarak Phrygia ve Pisidia yörelerinin en saygın tanrılarından biri olan Men’in önemli bir kutsal alanı yer almaktadır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Burada tapınılan Men, Men Askaios yada Men Askaenos diye anılıyordu.Etrafı Ay kabartmalı ve yazıtlı bir temenos duvarı ile çevrili alanın ortasında Tanrı Men’in tapınağı yer almaktadır.Kutsal yapının etrafında muhtelif fonksiyonları olan yapı toplulukları bulunmaktadır.Bunlar arasında tören salonu,rahip veya rahibe evleri oldukça dikkat çekmektedir.
Araştırmacılar burada temenos (çevresi duvarla çevrili kutsal alan) içinde bir tapınak, daha küçük başka bir tapınak, stadion, tören salonu, kült yemeklerinin yendiği bir ev (andron) ve ev benzeri, 20 kadar niteliği tam anlaşılamayan yapıdan oluşan bir kutsal alan ve daha sonraki yüzyıllarda inşa edilmiş kilise kalıntıları bulmuşlardır. Kalıntıların İ.Ö. 4. - İ.S. 4. yüzyıllar arasına tarihlenen uzun bir sürece, dolayısıyla sağlam kökleri olan güçlü bir külte ait olduğu bulunan yazıtlardan anlaşılmıştır.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Men Anadolu’nun özellikle iç-batı bölgelerinde genel kabul görmüş, yoksul, güçsüz, hasta insanların koruyucusu, sembolü olan hilal şeklindeki Ay’ın gizemli gücüyle insanlara iyilik ve şifa dağıtan, kökleri İ.Ö.4.binde Mezopotamya’ya dek inen bir tanrıdır. Men, genellikle omuzlarının üzerinde iki yana açılmış, benzerini Neolitik Döneme dek gördüğümüz gizemli semboller olan boynuz biçiminde ayça ( ay’ın ince hilal hali ) ile betimlenmiştir. Tanrı Men’in kutsal hayvanları boğa ve aslandır.
KAYA MEZARLARI: Aşağıtırtar Köyü’nün, Eğirdir Gölü’nün Hoyran Gölü olarak adlandırılan üst bölümünde, gölün doğu kısmında kalan arazisinde, Kırk İnler-Dutlubük Mevkii’nde, cephesi göle bakan üçgen alınlıklı kaya mezarları bulunmaktadır. Cephe mimarisi bakımından, üçgen alınlığı bulan Friglerden etkilenmiş bir görünüm arz eden bu kaya mezarları, Frig ardından süren bir geleneğin kanıtı olarak görülebilirler. Uzunca bir süre, Hıristiyanlık devrine kadar tekrar tekrar kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Bunlardan en önemlisi ve en büyüğünde Kare şeklindeki mezar kapısının sağ yanında bulunan yazıtlı olanıdır. Yazıt Dört satır halindedir. Kapının üst kısmında kare şeklinde bir açıklık bulunmaktadır. İçerisi çobanlar tarafından in olarak kullanıldığı için oldukça harap durumdadır. Kapının tam karşısında yarım kubbe şeklinde yapılmış apsis bulunmaktadır. Apsis fresklerle süslüymüş, ancak bugün harap durumdadır. Hz. İsa ve melekler görülebilmekte bunların etrafında renkler seçilebilmektedir. Tavan üçgen tonoz şeklindedir. Bölgede girişleri mağara görünümünde olan üç kaya mezarı daha bulunmaktadır. Bunlarında içleri mezar odası olarak düzenlenmiş fakat çok harap olmuştur.
LİMENİA ADASI: Yalvaç'a 25 km. uzaklıkta Gaziri Mevkii'nde Hoyran Gölü içerisinde bir ada olup, göl kenarına asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Adanın etrafını çevreleyen sur duvarlarından başka ada içerisinde, Artemis adına inşa edilmiş bir tapınak ile diğer yapı kalıntıları bulunmaktadır.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:42

Cevap: Isparta il arşivi
 
Yörenin zengin tarihi geçmişi nedeniyle, turizme yönelik son derece zengin ve görülmeye değer kültürel eserler ve yerler bulunmaktadır. Bu yerler tablo halinde gösterilmiştir.
2. Kongre Turizmi
İldeki bilimsel toplantılar genellikle Süleyman Demirel Üniversitesi bünyesindeki fakülte ve yüksek okullar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bunun yanı sına Valilik ile belediyeler tarafından da çeşitli sempozyum ve festivaller yapılmaktadır. Gerek ulusal gerekse uluslararası düzeylerde çeşitli sempozyum, konferans, panel gibi etkinlikler ile yöreye yüzlerce insan gelmektedir.
3.İpek Yolu Projesi
Tarihi İpek Yolu’nun canlandırılması ve ipek yolu üzerinde gezilerin düzenlenmesi uluslararası turizm organizatörleri tarafından yeni ele alınan bir projedir. Henüz çalışmalar başlangıç aşamasında olmakla beraber gelecekte bu projeden çok önemli gelişmeler beklenmektedir. 1994 yılında Turizm Bakanlığınca Türkiye’den geçen İpek Yolu üzerindeki han ve kervansaraylara ilişkin ön çalışmalar yapılmıştır. Bu ön etütlere göre turizme elverişli 11 adet kervansaray belirlenmiştir. İpek yolu projesinin temelleri tur güzergahı üzerinde bulunan kervansaray ve hanların çağdaş bir turizm işlevine kavuşturulması düşüncesine dayanmaktadır. Tarihi İpek Yolu’nun bir bölümü Dinar-Isparta-Eğirdir-Gelendost üzerinden Konya’ya devam etmektedir. Bu nedenle Gelendost İlçesinde bulunan Ertokuş Kervansarayı’nın restore edilerek turizmin hizmetine sunulmuştur.
4. Sağlık Turizmi
İl, sağlık hizmetleri açısından önemli bir düzeydedir. Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi yurt çapında ünlü bir tedavi merkezidir. Ayrıca sayıları gittikçe artan devlet hastaneleri ve özel hastaneler, İl içinden ve il dışından birçok hastayı kabul etmektedir. Sağlık bölümünde hastanelerle ilgili ayrıntılı bilgiler verilmiştir.

Ecrin 07 Kasım 2011 09:42

Cevap: Isparta il arşivi
 
İnanç Turizmi

Antik Pisidia bölgesi tarih öncesi çağlardan günümüze dek çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere kadar bir çok dine kucak açmış bir bölgedir. Bu bölgenin 2000 yıllık tarihine baktığımızda Museviliğin, Hıristiyanlığın ve daha sonrasında Müslümanlığın yan yana, bazen de iç içe olduğunu görmekteyiz.
Hıristiyanlık dininin yayılmasında siyasi kişiliği ile çok önemli bir rol oynamış olan Hz. İsa'nın 12 havarisinden St. Paul’un Pisidia bölgesinin başkenti Antiocheia'ya gelmesi, burada 2 sene kıl çadır dokuyarak hayatını kazanması ve farklı dinlere inanan insanlara hitap ederek, onlara Hıristiyanlığı anlatması, vaazlar vermesi, bu bölgenin, Hıristiyanlığın beşiği olmasına neden olmuştur. Daha sonra kilise yapımı serbest bırakılınca Antiocheia halkı, St. Paul'un anısına dünyanın ilk ve en büyük kilisesini 325 yılında Aziz'in ilk resmi vaazını verdiği Sinagog üzerine yapmışlardır. Dolayısıyla Hıristiyanlığın bu kadar hızla yayıldığı bölgede Hıristiyanlığı kabul eden rahibeler de kendilerine fiziki konumu nedeni ile Eğridir’in Nis Adası'nı, bugünkü adıyla Yeşil Ada'yı mekan olarak seçmişlerdir. Nis Adası'nın karşısındaki Karabağlar bölgesinin esas isminin Karıbağları olduğu ve rahibelerin bu bölgede üzüm yetiştirip, dünyanın en kaliteli şaraplarını ürettikleri araştırmalarla belirlenmiştir. Ayrıca çok yakın tarihimize kadar gelenek olarak gelen, Eğridir’de 6 yaşından büyük erkek çocukların alınmadığı, sadece kadınların gittiği mesire yerlerinin bulunması dünyanın ilk rahibelerinin Eğirdir Nis Adası'nda yaşadığını göstermektedir.
1402 yılındaki Timur’un saldırısına kadar Nis Adası'nda yalnız kadınlara mahsus 18 adet manastır ve kilise bulunmaktaydı. Timur'un saldırısından çekinen Eğirdir halkı Nis Adası'na sığınmış, bunu fark eden Timur sallar yaptırarak, Nis Adası'na saldırmış ve adadaki manastırları yıkmıştır. Bu tarihten sonra adadaki Hıristiyan rahibelerin bir kısmı başka yere göçmüş, bir kısmı ise Müslüman halkla birlikte uyum içinde yaşamışlardır. Prof. Ramsey ve Bizans tarihçilerinin yazdığı Türk hoşgörüsü ve inançlara karşılıklı saygının bir örneği olarak belirtildiği gibi, halk Nis Adası'nda yaşayan Müslümanların namaz kılmak için fırtınalı havalarda Eğridir’e gitmelerinin zor olduğunu beyan ederek, adadaki kız kiliselerinden birinin Müslümanlara tahsisini 2. Osman'dan istemişlerdir. Padişah Hazretleri Atabey Medresesi’nden konuyu tahkik ettirmiş ve harap durumda olan kız kilisesinin Müslümanlarca tamir edilerek ve yalnız cuma ve iki bayram namazında kullanılmak üzere camiye dönüştürülebileceğine padişah fermanı olarak karar verilmiştir. Bu fermanın aslı Nis Adası'ndaki caminin duvarına asılmıştır. Bu padişah fermanı aşağıdaki gibidir: [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
“Siddei Saadetime mektuplar gönderip, Eğirdir kasabası ceziresinde (Nis Adası'nda) 18 bab kınısa olup, kenaıs mezkureden (Adı geçen kiliselerden) kız kilisesi demekle maaruf kinisa camii olmak münasip olmakla, kendi mallarıyla, haraba müşerref olan yerlerin tamir edüp, Camii Şerif olmasın rica ettikleri, bildürüp izni hümayunu erzan kılınmıştır. Buyurdum ki, göresin, zikr olunan kınısa müstamel olmayıp, harap ve muattal ise kendi mallarıyla tamir ettürüp ikameti, Salat-ı Cuma ve iydeyn (Cuma ve iki bayram namazı kılınması) ettiresin. Şöyle bilesin, alameti şerifeme itimat kılasın. Hicri 1027, miladi 1618.”
İnanç turizmi açısından Yalvaç ilçesi de büyük bir potansiyele sahiptir. Yalvaç ilçe merkezine 1 km. mesafede bulunan Pisidia Antiocheia antik kentinde bulunan kilise Hıristiyanlarca önemli sayılmaktadır. İ.S. 46 yılında St. Paul ve Barnabas bu kilisenin yerinde bulunan Sinagog’da Hıristiyanlığı yaymak için ilk vaazlarını vermişlerdir. Sonradan burada St. Paul adına bir kilise yapılmıştır. Bu kilise Hıristiyanların yaptığı ilk kilisedir. Bu kilisenin günümüzde yalnız temelleri mevcuttur. Bu bölgede inanç turizmi ağırlıklı bir turizm türü olarak potansiyel taşımaktadır. Son çalışmalarda, Yalvaç St. Paul Kilisesi Turizm Bakanlığınca hazırlanan inanç turizmi kapsamına dahil edilmiştir. Ayrıca Haziran 1997 tarihinde Yalvaç'ta Uluslararası St. Paul Sempozyumu yapılmış olması da bölge turizmi açısından çok önemli bir girişimdir.

Kültür ve Turizm Bakanlığınca Yalvaç'ın Hıristiyan alemi açısından önemli bir hac merkezi olabileceği kabul edilmektedir. Yalvaç'ın iyi bir tanıtımla Efes'ten daha iyi bir konuma gelebileceği düşünülmektedir. Düzenlenmiş olan bu uluslararası sempozyuma Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden 250 profesörün de katılmak istemeleri bölgenin önemini ortaya çıkarmaktadır. Bu potansiyelden Eğirdir ilçesinin de faydalanacağı ve Eğirdir konaklama tesislerinden bölgeye gelen turistlerin yaralanacağı düşünülmektedir. Yalvaç ilçesinin sahip olduğu inanç turizmi konusundaki bu büyük potansiyel Hıristiyanlık dininin kutsal kitabı olan İncil'de yer almaktadır. İncil'in 280'inci sayfasında yer alan “Elçilerin İşleri” başlığı altında Yalvaç ilçesinde yer alan Pisidia Antiocheia antik kentinden bahsedilmektedir. İncil'de yazılanlara göre: İsa çarmıha gerildikten sonra İsa'nın Havarileri Kıbrıs’a gitmişler ve daha sonra da Yuhanna isimli havari diğer havariler ile birlikte Kudüs'e gitmiştir. Paulus isimli havari ise tekrar Anadolu'ya dönerek, önce Pamfilya bölgesine gelmiş daha sonra ise Perge ve en son olarak Yalvaç ilçesinde yer alan Pisidia Antiocheia antik kentine yerleşmiştir. Pisidia Antiocheia antik kentine Paulus isimli bu havari yerleştikten sonra bugün St Paulus kilisesi altında bulunan Sinagog’da Yahudilere vaazlar vermiştir. Hıristiyanlığın yaygınlaşması üzerine MS 325 yılında buraya büyük kilise inşa edilmiştir. Görüldüğü gibi Yalvaç ilçesinin Hıristiyanlık alemi açısından öneminin İncil'de de vurgulanıyor olması Yalvaç ilçesinin önemini ortaya koymaktadır. Çünkü, günümüzde Hıristiyanlar Efes Antik kentine hacı olmak için gelmelerine rağmen İncil'de Efes'ten bahsedilmemektedir. Yalvaç ilçesinin bu durumu çok iyi kullanıldığı takdirde Hıristiyanlık aleminin dikkatleri bu yöreye çekilebilecektir.

Ecrin 07 Kasım 2011 10:07

Cevap: Isparta il arşivi
 
Eko Turizmi

Ekolojik turistlerin tümünün motivasyon skorlarının ortalaması, genel nüfusa oranla daha yüksektir. Bu da ekolojik turist nüfusunun daha sağlam seyahat motivasyonlarına sahip olduğunu göstermektedir. Bu grubun, seyahatlerinde ne isteyip istemedikleri hakkında kesin fikirleri olan, kendilerini seyahat etmeye adamış insanlar oldukları söylenebilir. Ekolojik turistlerin en çok ilgisini çekenler, vahşi hayat, su, dağ, park ve kırlık yerler gibi atraksiyon motivasyonlarıdır. Toplumsal motivasyonlar içinde de fiziksel aktivite, yeni yaşam tarzları, benzer ilgi alanlarına sahip insanlarla tanışma, macera yaşama ve mümkün olduğunca çok şey görebilme gibi konularla ilgilenirler. Ekolojik turistleri ilgilendiren canlı özellikler önem sırasına göre şunlardır: Tropik ormanlar, kuşlar, ağaçlar, yabani çiçekler ve memeli hayvanlar.
1. Kuş Gözlemciliği: Kovada Gölü Milli Parkı, Kasnak Meşesi Tabiatı Koruma Alanı, Çandır-Baraj çevresi, Eğirdir Gölü Hoyran kısmı, Burdur Gölü’nün Keçiborlu ilçesi sınırları, Beyşehir Gölü’nün Yenişarbademli ve Şarkikaraağaç ilçelerini kapsayan alanlar kuş gözlemciliği için elverişli olup, her yıl bu bölgelere genellikle İngiltere ve Fransa’dan kuş gözlemcileri gelmektedir. Eğirdir Gölü, bölgede kışlayan küçük karabatak, macar ördeği, elmabaş patka, tepeli patka, sakarmeke ile Önemli Kuş Alanı (ÖKA) statüsü kazanmıştır. Özellikle Burdur Gölü, soyu dünya çapında tehlike altında olan dikkuyruklar için önemli kışlama alanıdır. Bu türün dışında kara boyunlu batağan, angıt, macar ördeği, elmabaş patka, tepeli patka, sakarmeke diğer önemli kuş türleridir. Ayrıca Mahmuzlu kızkuşu da Burdur Gölü çevresinde kuluçkaya yatmaktadır. Beyşehir Gölü’de ise macar ördeği, elmabaş patka ve sakarmekenin bulunması sebebiyle Önemli Kuş Alanı (ÖKA) statüsü kazanmaktadır.
2. Endemik Bitki Gözlemciliği: İlde endemik bitki gözlemciliği Kasnak Meşesi Tabiatı Koruma Alanı, Kovada Gölü Milli Parkı Alanı, Dedegöl Dağları etekleri, Çandır Yazılı Kanyon Tabiat Koruma Alanı, Sarpdağ etekleri, Çandır Söğüt Yaylası’nda yapılmaktadır.
3. Foto Safari: Kovada Milli Parkı, Sütçüler Çandır Yazılı Kanyon Tabiat Parkı, Eğirdir Yukarıgökdere Köyü Kasnak Meşesi Tabiatı Koruma Alanı, Eğirdir Akpınar Köyü, Yalvaç Men Tapınağı, Yalvaç Pisidia Antiokheia, Yalvaç Aşağı Tırtar Köyü Kaya Mezarları, Hoyran Gölü, Şarkikaraağaç Kızıldağ Milli Parkı, Yenişarbademli Melikler Yaylası, Sütçüler Tota Yaylası foto safari için tercih edilen alanlardır.
4. Trekking (Doğa Yürüyüşü) Parkurları:
*Eğirdir - Akpınar Köyü (8 km)
*Eğirdir - Oluklacı Yaylası (5 km)
*Yukarı Gökdere Köyü - Kasnak Meşesi Tabiatı Koruma Alanı (10 km)
*Yukarı Gökdere Yol Çatı - Kovada Gölü Milli Parkı (10 km)
*Kovada Gölü Çevresi
*Aşağı Gökdere-Arbeterum (Ağaç Müzesi)-Su Çatı-Gökbüvet Kanyon-Çandır Yazılı Kanyon (30 km)
*Sütçüler Batı İstikameti - Roma Harabeleri
*Söğüt Yaylası - Yangın Kulesi - Akçal Tepesi
*Aksu Zindan Mağarası - Aksu İlçe Merkezi (3 km)
*Yakaören Köyü - Gelincik Tepesi
*Eğirdir - Bedre Plajı - Altınkum Plaj Tesisleri (8 km)
*Kasımlar - Fındık Kesme (kamplı)
*Kesme - Asarcık - Çukurca (kamplı, 5 km)

5. Oryantiring (Yön Bulma): Harita, pusula kullanılarak doğada hedef bulma spor dalıdır. Bölgede Gölcük Gölü ve çevresi, Kovada Milli Parkı Alanı ve çevresi, Kasnak Meşesi alanı, Davraz Dağı-Karlıyayla Kış Sporları Turizm Merkezi ve çevresi, Çandır Yazılı Kanyonu Tabiat Koruma Alanı ve çevresi, Eğirdir Sivri Dağı, Akpınar Köyü ve Prostanna Antik Şehri ve çevresi bölgenin en ideal onyantiring yapılabilir alanlarıdır.
6. Skuba (Dalgıççılık): Skuba su altı gözlemciliğidir. Eğirdir Gölünde seyahat acentelerinin programları doğrultusunda su altı gözlemciliği yapılmaktadır.
7. Absailing (Kaya Tırmanışı): Bölgede kaya tırmanışı dışında Kanyon ve kayalık bölgelerden iple iniş faaliyeti yapılmaktadır. Çandır Yazılı Kanyon’da, Eğirdir Sivri Dağında, Kovada Milli Parkı’nda günübirlik turlarla, bir program dahilinde, genellikle pansiyon işletmecileri tarafından organize edilerek yapılmaktadır.

Ecrin 07 Kasım 2011 10:07

Cevap: Isparta il arşivi
 
Milli ve Tabiat Parkları ile Tabiat Koruma Alanları

Batı Akdeniz Bölge Müdürlüğü, Isparta Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Başmühendisliği sınırları içerisinde 2 adet milli park, 2 adet tabiat parkı, 2 adet tabiatı koruma alanı, 1 adet orman içi dinlenme yeri, 3 adet yaban hayatı koruma sahası ve 18 adet tabiat anıtı bulunmaktadır.

Isparta - Kızıldağ Milli Parkı

Ülkemizdeki Milli Parklar


Yeri:Isparta ili Şarkikaraağaç ve Yenişarbademli ilçesi Ulaşım Akdeniz Bölgesinde Isparta ili Şarkikaraağaç ilçesi sınırlarında yer alan Milli Park Şarkikaraağaç 'a 5 km. Isparta'ya 120 km. mesafededir.
Özelliği:Parkın üzerinde yer aldığı Kızıldağ ile Beyşehir Gölü 'nün kuzey kıyıları arasında uzanan dalgalı arazi üzerinde genellikle erozyonla aşınmış yer şekilleri görülmektedir. Alanın jeolojik yapısını kalker kayaçlarından meydana gelen formasyonlar meydana getirir. Milli Parkın bitki örtüsünü sedir ormanları ve bozuk maki toplulukları meydana getirir. Amatör dağcılar, 1840 m. yükseklikteki Büyüksivri tepeye tırmanarak dağ sporu yapılabilir.
Görülebilecek Yerler:Milli Parkın üzerinde yer aldığı Kızıldağ ile Beyşehir Gölü bitki örtüsü, botanik özellikleriyle görülmesi gerekli sedir ormanlarıdır. Ayrıca manzara seyir noktalarından Beyşehir Gölü'nü görmek mümkündür. Yanı sıra Şarkikaraağaç 'lıların Temmuz ayının ikinci pazarında Milli Parkta düzenledikleri geleneksel Helva Bayramı görülmeye değerdir.
Mevcut Hizmetler ve Konaklama:Milli Parkta kamp ve piknik imkanı bulunmaktadır.Sedir ormanlarının oksijen üretimi nedeniyle Milli Parkın temiz havası solunum yolları rahatsızlığı bulunanlar için Büyüksivri tepe uygundur.
Çadır ve karavanla konaklama yapılabilir. Ayrıca Milli Park içinde halka açık bungalovlar ile kır gazinosu bulunmaktadır.


Isparta - Kovada Gölü Milli Parkı

Ülkemizdeki Milli Parklar

Yeri: Isparta İli

Ulaşım: Akdeniz Bölgesinin güller bölgesinde yer alan Milli Parka, Isparta-Eğirdir-Konya devlet karayolundan ayrılıp güneye dönen 23 km.lik bir yol ile ulaşılmaktadır.

Özelliği: Kovada Gölünün meydana gelişi, Batı Toroslarda görülen karstik göllere benzer.Havzaya düşen yağmur sularının fiziksel ve kimyasal aşınmasına eklenen tektonik yer hareketleriyle şekillenen göl, karstik bir polyedir. Eğirdir Gölünün güneye doğru uzantısı olan Kovada Gölü, sonradan aradaki dar vadinin alüvyonlarla dolması sonunda bugünkü şeklini almıştır.
Tatlısu levreği(sudak), tatlısu istakozu ve sazandan meydana gelen göl faunası sayı olarak oldukça iyi durumdadır. Kızılçam, meşe, çınar ağaçlarından meydana gelen bitki örtüsü ve parkın tabii güzellikleri Milli Parkın ana kaynak değeri olan açıkhava dinlenme kullanma potansiyeline katkıda bulunmaktadır. Sahanın meydana gelişini hazırlayan karst morfolojisi, bakir doğanın araştırılması, yürüyüş, manzara seyretme, tırmanma ve primativ kampçılık imkanı sağlamaktadır.

Görülebilecek Yerler: Kovada Gölü Milli Parkı rekreasyonel kullanıma müsait olan en önemli doğal özelliği olan alanlardan biridir.

Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Sahanın meydana geliş özelliği yürüyüş, tırmanma, kampçılık faaliyetlerine imkan tanımaktadır. Çadır ve karavanla konaklama imkanı mümkündür.


Isparta - Yazılı Kanyon Tabiat Parkı

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]Sütçüler ilçesine 10 km. uzaklıkta olup, 600 ha. bir alanı kapsamaktadır. Park adını veren kanyonun derinliği 100 ile 400 m.dir. Zengin bitki örtüsü, yaban hayatı ve seyrine doyum olmayan doğal güzellikleri vardır. Tarihi “Kral Yolu”nun da geçtiği kanyon tapınak ve kaya yazıtları ile tarihi önem arz etmektedir. Kanyonun içinde ikinci köprünün sağında tahrip edilmiş olan yazıt Antalya Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu üyesi Prof. Dr. Sencer Şahin tarafından çözülmüş ve Isparta Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Başmühendisliği’nin girişimi ve katkısı ile bu yazıtın karşısına Türkçe ve İngilizce tercümesi asılmıştır. Aziz Paul, Perge'den Pisidia Antiocheia'ya giderken bu kanyondan geçmiştir.

Yazılı Kanyon Tabiat Parkı’nda kızılçam, kızılağaç, saçlımeşe, çınar, ardıç, ceviz, pırnal meşesi, keçiboynuzu, akça kesme, defne, zeytin, sandal, sakız, tesbih, mersin, alıç, karaçalı, laden, katırtırnağı, zakkum, yaban gülü, sarmaşık, eğrelti gibi bitki türleri ile domuz, yaban keçisi, tilki, porsuk, su samuru, tavşan, sincap, kartal, kızıl akbaba, doğan, güvercin, üveyik, keklik gibi yabani hayvanlar bulunmaktadır. yazılı kan

Yazılı kanyon tabiat park alanında önemli kanyonlar bulunmaktadır.Trafiğe açık olan Antalya - Isparta Dereboğazı karayolu ile Antalya yöresinde yer alan turistik tesislerden bu alanlara ulaşılması 1.5 saatlik bir süreye inmiştir.Çandır köyünde bulunan Alabalık tesislerinde konaklama yapmak mümkündür.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Çandır (Aksu'nun bir kolu) Vadisinde Yazılı Kanyon (Isparta) Kaya Yazıtı

(Hür insan üzerine şiir)
Ey yolcu, yol hazırlığını yap ve koyul yola; şunu bilerek :

Hür kişi sadece karakterinde hür olan kişidir
Kişi hürriyetinin ölçüsü bizzat kendi doğasında bulunur
Ve kararında içtenlikliyse hür kişi ,
Yüreğinde ise dürüstlüğü, işte bunlar asil yapar kişiyi
Ve bununla yücelir hür kişi hatalarla değil.
Ana-babadan gelen uydurma bir asaletten tad almaz o :
Zira ana-baba değildir hür insanı doğuran
Zeus'tur herkese ata olan ve de tek kök insanoğluna
Herkesin tek şansı vardır. O alır kader icabı beden güzelliğini
Budur soy güzelliği ve hür olma hali gerçek anlamda.
Ruhen köle olan ise sakınmaz kötü sözden, katmerli köle de olsa
Aşırılıktır şiarı bu kişinin, yüreğinde soysuzluk vardır
Ey yolcu, Epiktetos köle bir anadan doğmuştu, ama
Yüceydi herkesten, bir kartal gibi: bilgelikte ise takdire şayandı ruhu
Söylemem gerekirse, tanrısal bir varlık doğurdu onu. Keşke şimdi de (bu mümkün olsa)
Böylesine yararlı ve sevinç kaynağı bir insan
Tüm ünlü kişiler arasında köle bir anadan dünyaya geldi.

“Epiktetos (Epikirus) : İ.S 50 – 138 yılları arasında Hierapolis’te doğup Yunanistan’ın Epirus bölgesinde ölen ünlü filozof olup, bir köle olarak Roma’ya götürülmüş orada azad edilmiştir. Tanrının birliğine, tüm insanların aynı ve tek tanrıdan geldiğine inanan bir düşünür idi.”

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Isparta - Gölcük Tabiat Parkı

Ülkemizdeki Tabiat Parkları
Yeri: Akdeniz Bölgesinde Isparta ili merkez ilçesi sınırları içerisindedir.

Ulaşım: Tabiat Parkı Isparta'ya 12 km. uzaklıktadır.

Özelliği: Bitki örtüsü ve yaban hayvanları topluluğu, volkan konilerinin yarattığı peyzaj özelliği nedeniyle yörenin 6684 hektarlık bölümü, 1991 yılında sınır değişikliği ile Tabiat Parkı olarak ayrılmıştır. 1994 yılındayapılan sınır değişikliği ile 4720 hektar olarak küçültülmüş ancak sınır değişikliğine yapılan itirazlar ve sakıncalar nedeniyle yeniden sınır değişikliği çalışmalarına devam edilmektedir.
Ağaç olarak karaçam, kızılçam, akasya, meşe, sedir ağaçcıklardan kermes meşesi, laden, tesbih, akçameşe ve maki türü çalılar bitki örtüsünü teşkil eder. Porsuk, tilki, tavşan, şahin, keklik, güvercin, bıldırcın, sazan, gümüşbalığı, yılan, kaplumbağa, kurbağa Tabiat Parkının faunasını oluşturur.

Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Nisan-Ekim ayları arası ziyaret için en uygun dönemdir. Günübirlik piknik, yürüyüşler ziyaretçilerin yapabileceği uğraşılardır.


Isparta - Kasnak Meşesi Ormanı Tabiatı Koruma Alanı

Tabiatı Koruma Alanları

Konumu: Akdeniz (Göller Bölgesi) sinde Isparta ili Eğridir ilçesi Yukarı Gökdere köyü sınırları içerisindedir. Saha 1300.5 Ha. büyüklüğündedir.

Ulaşım: Isparta -Eğridir devlet karayolunun 37. km.sindedir.

Özellikleri: Ülkemizde has bir tür olan ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunan kasnak meşesi (Quencus vulcanica) nin gerçek saf sedir ve ardıç ile karıştığı en güzel örneklerinin yer aldığı eşsiz bir ekosistemdir.
Sahada; Kasnak meşesi(Quencus vulcanica),saçlı meşe (Quercus cerris),Makedonya meşesi(Quercus Troyana),Mazı meşesi (Quercus infectoria),Lübnan sediri(Cedrus Libani),karaçam(Pinus nigra),Kızılçam(Pinus brutia), Toros Göknarı (Abies cilicica), Katran ardıcı(Juniperus oxycedrus),kokar ardıç(Juniperus foettidissima), Boylu ardıç (Juniperus excelsa),çınar yapraklı akçaağaç (Acer monspessulanum), Akçaağaç(Acer hyrcanum), Çiçekli dişbudak(Fraxinus ornus), sivri meyvalı dişbudak(Fraşinus oxycarpa)bulunmaktadır.
Tilki (Vulpes vulpes), porsuk (Meles meles), sansar(mustela foina), kurt(Canis lupus), yaban domuzu(Sus scrofa), sincap (Sciurus sp.) sahanın faunasını oluşturmaktadır.



Isparta Tabiat Anıtları

Ülkemizdeki Tabiat Anıtları

Isparta - Barla Sedir Ağacı
Yeri: Isparta, Eğirdir

Özelliği: 320 yaşında, 15 m. boyunda, 1.90 m. çap ve 5.70 m. çevre genişliğinde sedir ağacı.
Tesis Tarihi: 29.09.1994

Isparta - Çatal Sedir Yeri: Isparta

Özelliği: 250 yaşında, 34 m. boyunda, 1.40 m çap ve 4.50 çevre genişliğinde Sedir ağacı.
Tesis Tarihi : 29.09.1994

Isparta - Çatal Çamı

Yeri:Isparta, Sütçüler

Özelliği:650-700 yaşlarında, 22 m. boyunda 1.38 m.çap ve 5.90 m. çevre genişliğinde çam ağacı.
Tesis Tarihi: 21.04.1995

Isparta - Söğüt Yaylası Ulu Ardıç Ağacı

Yeri: Isparta, Sütcüler

Özelliğ:i 30 yaşında, 27 m. boyunda, 2.5 m çap ve 7.85 çevre genişliğinde ardıç ağacı.
Tesis Tarihi: 29.09.1994

Ecrin 07 Kasım 2011 10:08

Cevap: Isparta il arşivi
 
Milli Parklar

1. Kovada Gölü Milli Parkı: Benzersiz flora zenginliği ve yaban hayatı çeşitliliğinin yanı sıra, açık havada dinlenme ve eğlenme imkânları bakımından büyük potansiyele sahip olması, doğal kaynakların ender bir peyzaj bütünlüğü içinde bir araya gelmesi, Kovada Gölü ve çevresini milli park yapmaya yetmiştir. 6.534 ha büyüklüğündeki saha, 03.11.1970 tarihinde milli park olarak ve 1992 yılında l. derece doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir. Kovada Gölü Milli Park sahasının en önemli özelliği rekreasyonel kullanıma müsait olan doğal kaynaklarıdır. 9 km genişliğinde ve oldukça sığ olan gölün çevresi 20,6 km’dir. Derinliği ise 6-7 m’ye kadar iner. Suda bulunan ve göle yeşil renk veren tortular 1,5 m derinlikten sonrasının görülmesine engel olurlar. Gölün deniz seviyesinden yükseltisi 900 m’dir. Yörenin oluşumunu sağlayan karst morfolojisi, bakir doğanın araştırılması, kampçılık, yürüyüş, manzara seyretme ve tırmanma ziyaretçilerin katılacağı başlıca uğraşlardır
Zengin bir bitki örtüsüne sahip milli park; kızılçam, karaçam, saplı-sapsız-saçlı meşeler, pırnal meşesi, kokar ağaç ve ardıç gibi ağaç türleri ile hayıt, sandal, kocayemiş, funda, çitlembik, yabani zeytin, akçakesme, mersin, menengiç, boyacı sumağı, muşmula, alıç, dağ muşmulası, böğürtlen, yabani gül, defne, tesbih ağacı, karaçalı, kördiken gibi maki florasının çalıları ile kaplanmıştır.
Kovada Gölü’nde sazan, kadife ve tatlı su levreği, tatlı su ıstakozu bulunur. Bunun yanı sıra düzensiz ve yasadışı avlanmalar, yaban hayatı çok çeşitli ve zengin olabilecek bu yöreyi de kurutmuştur. Kovada çevresinde en çok bulunan yaban hayvanları, yaban domuzu, sansar, porsuk, tilki, tavşan ve ağaç sincabıdır. Kovada Gölü’nde 153 tür su kuşu tespit edilmiştir. Kuşlardan yaban ördeği, kaz, angut, keklik ve çulluk mevsimlere göre milli parkta rastlanan belli başlı türlerdir.
2. Kızıldağ Milli Parkı: Şarkikaraağaç ilçesine 5 km mesafede 59.600 ha’lık bir alanı kapsamaktadır. 20.02.1993 tarihinde milli park olarak ilan edilmiştir. Isparta merkezine 120 km, Konya iline 150 km’dir. Parkın güneyinde Beyşehir Gölü olup, gölden esen güney rüzgarları Bebik Vadisi ile Yertutan Mevkii’nden geçerek milli parka ulaşılmaktadır. Bu nedenle bol oksijenli temiz havası parkın cazibesini artırmıştır.
Yenişarbademli ilçesinde bulunan Dedegöl Dağı, 2.998 m yüksekliği ile Orta Toroslar’ın en yüksek tepesi olup, yılın on bir ayı kar bulunur. Bu dağda bulunan Karagöl görülmeye değerdir. Dağ yürüyüşü, kamp, tırmanma için uygun yer ve imkânlar sunar.
Dağ evleri ve kamp sahaları bulunan milli parkta 1.840 m yükseklikteki Büyüksivri tepesine tırmanarak doğa yürüyüşü yapılabilir. Ayrıca temmuz ayının ikinci pazarında Kızıldağ Milli Parkı’nda düzenlenen “Helva Bayramı” görülmeye değerdir. Milli parkta kamp ve piknik imkânı bulunmaktadır. Mavi sedir ormanlarının bol oksijen üretimi nedeniyle milli parkın temiz havası, solunum yolları rahatsızlığı bulunanlar için uygundur. Çadır ve karavanla konaklama yapılabilir. Ayrıca Milli Park içinde halka açık bungalowlar, yeme-içme tesisleri bulunmaktadır. 1988 yılında doğal sit alanı olarak tescil edilmiştir. Milli parkın orman ağaçlarını başta sedir, ardıç, karaçam, köknar, meşe olmak üzere kavak, söğüt ve az miktarda ıhlamur oluşturur.
Kızıldağ Milli Parkı alt florası çok zengin bir tür yapısına sahip olup, sadece tıbbi ve aromatik bitki sayısı 80’in üzerindedir. Mevcut bitki örtüsünün % 15’i endemik türlerdir.
Geçmiş yıllarda ayı, kurt, çakal, sırtlan, pars gibi memeli yırtıcıların yanında geyik, dağ keçisi gibi memeliler de yaşamıştır. Bugün ise tavşan, tilki, sansar, kurt, çakal, yaban domuzu ve kuş türlerinden kartal, akbaba, şahin, doğan, atmaca, baykuş türleri gibi yırtıcılar; keklik, ardıç kuşu, üveyik, kaya güvercini gibi kuşlar ile 62 yerli, 43 kış göçmeni, 49 yaz göçmeni, 27 transit göçmen olmak üzere 181 kuş türü tespit edilmiştir.
Kızıldağ Milli Parkı Uzun Devreli Gelişim Planı 16.08.2008 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığınca onaylanmıştır. Plan Karar ve Hükümleri çerçevesinde çalışmalar başlatılmıştır.

Ecrin 07 Kasım 2011 10:08

Cevap: Isparta il arşivi
 
Tabiat Parkları ve Tabiat Koruma Alanları

1.Gölcük Tabiat Parkı: Merkez ilçenin güney batısında 1.380 m rakımlı alan ve çevresini kapsayan Gölcük Tabiat Parkı, yeni yetiştirilmiş ağaçlarla kaplı olup, bir krater gölü olan Gölcük Gölü’nü içinde bulundurmaktadır. Şehir merkezine 12 km uzaklıkta olup, 5.925 ha (83.0 ha göl yüzeyi) bir alanı kapsamaktadır. Asfalt yolla ulaşım imkânı bulunur. Gölün etrafı 150-300 m’yi bulan volkanik küllü tepelerle çevrilidir. Daireyi andıran gölün çapı 1.500 m derinliği yer yer 32 m’yi bulur. Göl kıyısında piknik için tüm alt yapı tesisleri mevcuttur. Bir restaurant binası ve bir de kır gazinosu bulunmaktadır. 05.07.1991 tarihinde, Gölcük Gölü ve çevresi Tabiat Parkı olarak ilan edilmiştir. 23.11.1994 tarihinde revizyon çalışması yapılmış olup; (aynı sınır 19.11.2008 de Bakanlar Kurulu Kararı ile tekrar ilan edildi) Gölcük gölü ve çevresi 1998 yılında Turizm Bakanlığınca turizm merkezi ilan edilmiştir.
Nemrut kalderası ile birlikte ülkemizin iki kalderasından (patlama krateri) biridir. Batı Anadolunun tek kalderasıdır. Bu nedenle korunması gereken bir yerdir.
Gölcük Tabiat Parkı’nda kızılçam, karaçam, meşe, sedir, akasya, akçakesme ve diğer maki türü bitkiler ile tavşan, tilki, sincap, kaplumbağa, yılan ve çeşitli kuş türleri bulunmaktadır.
2. Yazılı Kanyon Tabiat Parkı: Sütçüler ilçesine 10 km. uzaklıkta olup, 600 ha. bir alanı kapsamaktadır. 05.09.1989 tarihindeTabiat Parkı olarak ilan edilmiştir. Park adını veren kanyonun derinliği 100 ile 400 m.dir. Zengin bitki örtüsü, yaban hayatı ve seyrine doyum olmayan doğal güzellikleri vardır. Tarihi “Kral Yolu”nun da geçtiği kanyon tapınak ve kaya yazıtları ile tarihi önem arz etmektedir. Kanyonun içinde ikinci köprünün sağında tahrip edilmiş olan yazıt Antalya Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu üyesi Prof. Dr. Sencer Şahin tarafından çözülmüş ve Isparta İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Şubesi’nin girişimi ve katkısı ile bu yazıtın karşısına Türkçe ve İngilizce tercümesi asılmıştır. Ayrıca İl Kültür ve Turizm Müdrlüğü’nün girişimi ile de yazıtın ilerisine, yörenin doğal kaya dokusuna ve yazıtın bulunduğu yerdeki kaya rengine uygun kireç taşından yapılmış, Türkçe ve İngilizce tercümesinin bulunduğu tanıtıcı malzeme yaptırılmıştır. Aziz Paul, Perge’den Pisidia Antiokheia’ya giderken bu kanyondan geçmiştir.
Yazılı Kanyon Tabiat Parkı’nda kızılçam, kızılağaç, saçlımeşe, çınar, ardıç, ceviz, pırnal meşesi, keçiboynuzu, akça kesme, defne, zeytin, sandal, sakız, tesbih, mersin, alıç, karaçalı, laden, katırtırnağı, zakkum, yaban gülü, sarmaşık, eğrelti gibi bitki türleri ile domuz, yaban keçisi, tilki, porsuk, su samuru, tavşan, sincap, kartal, kızıl akbaba, doğan, güvercin, üveyik, keklik gibi yabani hayvanlar bulunmaktadır.
Yazılı Kanyon Tabiat Park alanında önemli kanyonlar bulunmaktadır. Pek çok araştırmacının ve meraklıların bu kanyonu görmek üzere yöreye helikopterle geldikleri bilinmektedir. Trafiğe açık olan Antalya-Isparta Dereboğazı Karayolu ile Antalya yöresinde yer alan turistik tesislerden bu alanlara ulaşılması 1,5 saatlik bir süreye inmiştir.
Çandır (Aksu’nun bir kolu) Vadisinde Yazılı Kanyon Kaya Yazıtı:
(Hür insan üzerine şiir)
Ey yolcu, yol hazırlığını yap ve koyul yola; şunu bilerek :
Hür kişi sadece karakterinde hür olan kişidir
Kişi hürriyetinin ölçüsü bizzat kendi doğasında bulunur
Ve kararında içtenlikliyse hür kişi ,
Yüreğinde ise dürüstlüğü, işte bunlar asil yapar kişiyi
Ve bununla yücelir hür kişi, hatalarla değil.
Ana-babadan gelen uydurma bir asaletten tad almaz o
Zira ana-baba değildir hür insanı doğuran
Zeus’tur herkese ata olan ve de tek kök insanoğluna
Herkesin tek şansı vardır. O alır kader icabı beden güzelliğini
Budur soy güzelliği ve hür olma hali gerçek anlamda.
Ruhen köle olan ise sakınmaz kötü sözden, katmerli köle de olsa
Aşırılıktır şiarı bu kişinin, yüreğinde soysuzluk vardır
Ey yolcu, Epiktetos köle bir anadan doğmuştu, ama
Yüceydi herkesten, bir kartal gibi: bilgelikte ise takdire şayandı ruhu
Söylemem gerekirse, tanrısal bir varlık doğurdu onu. Keşke şimdi de (bu mümkün olsa)
Böylesine yararlı ve sevinç kaynağı bir insan
Tüm ünlü kişiler arasında köle bir anadan dünyaya geldi.

“Epiktetos (Epikirus); İS 50-138 yılları arasında Hierapolis’te doğup Yunanistan’ın Epirus bölgesinde ölen ünlü filozof olup, bir köle olarak Roma’ya götürülmüş orada azad edilmiştir. Tanrının birliğine, tüm insanların aynı ve tek Tanrıdan geldiğine inanan bir düşünür idi.”

3. Gelincik Dağı Tabiat Parkı: Eğirdir-Barla yolu üzerinde Isparta şehir merkezine 70 km mesafede 2.593 ha ormanlık bir alanı kapsamaktadır. 14.12.2005 tarihindetabiat parkı olarak ilan edilmiştir. Saha zengin bir yaban hayatı potansiyeline sahiptir. Ayrıca sahada kırmızı orman karıncası doğal olarak bulunmakta olup, Kuzey yarı küredeki yayılış alanının en güney sınırını teşkil eder. Saha 1100-2900 rakım arasında yer almakta ve sahada sedir-karaçam ormanları bulunmaktadır. Münferit olarak da ardıç ağaçları bulunmaktadır. Biyolojik çeşitlilik açısından zengin bir floraya sahip olan Gelincik Dağı’nda bol miktarda soğanlı, tıbbi ve aromatik özelliklere sahip bitkiler bulunmaktadır. Sahada 127 çeşit endemik takson tespiti yapılmıştır. Genel saha içerisinde anıt meşcere niteliğinde anıt sedir ağaçları ile kapalı eşsiz sedir ormanı bulunmaktadır. Kapı Dağı ve Çam Dağı bölümünden izlenebilecek eşsiz manzara güzellikleri mevcuttur. Sahanın Çam Dağı olarak bilinen mevkisine dini turizm amaçlı çok sayıda ziyaretçi gelmektedir.

TABİAT KORUMA ALANLARI
1. Kasnak Meşesi Tabiat Koruma Alanı: Isparta İli, Eğirdir İlçesi, Yukarı Gökdere Köyü hudutları içerisinde bulunan Kasnak Meşesi Ormanı 1987 yılında tabiatı koruma alanı ilan edilmiştir. 1300 hektar alanı kaplayan kasnak meşesi ormanı, Isparta il merkezine 57 km., Eğirdir ilçe merkezine 22 km. uzaklıktadır. Yüksekliği ise 1300-1848 m. arasındadır.

Koruma alanı içerisinde 218 bitki türü tespit edilmiştir. Yörede kasnak meşesi, saçlı meşesi, Makedonya meşesi, mazı meşesi, Lübnan sediri, karaçam, kızılçam, Toros köknarı, Kakar ardıcı, boylu ardıcı, çınar yapraklı akçaağaç, akçaağaç, çiçekli dişbudak, sivri meyveli dişbudak gibi ağaçlar ile tilki, porsuk, sansar, kurt, yaban domuzu ve sincap gibi yaban hayvanları bulunmaktadır.

Kasnak meşesi, küçük grup ve kümeler halinde bulunur. Toprağın derin olduğu ve çukur alanlarda en iyi gelişmeyi gösterir. 25-30 m. boy ve 1.6 m. kadar çapa ulaşmaktadır. Kasnak meşesi, akmeşe grubuna dahil olup, sadece Türkiye'de yetişen bir türdür. Düzgün gövdesiyle kaplamacılıkta ve parkecilikte kullanılmaktadır. Yıllar önce bu ağaç fıçı ve esnek malzeme yapımında kullanıldığı için yöre halkı tarafından kasnak meşesi adıyla anılmıştır.

2. Sığla Ormanı Tabiatı Koruma Alanı: Sütçüler ilçesi hudutları içerisinde yer alan Sığla Ormanı, ülkemizde bulunan nadir ve tehlikeye maruz endemik bir türdür. Sığla ağacının en elit ve izole yayılışının yaptığı eşsiz ekosistem özelliğinden dolayı 1987 tarihinde tabiatı koruma alanı olarak ilan edilmiştir. Alan 88,5 ha.lık bir alanı kaplamaktadır. Sahada sığla, kızılçam, saçlımeşe, kızılağaç, çınar gibi ağaçlar ile dağ keçisi, sincap ile sürüngenler, amfiba türleri ve çok sayıda yengeç bulunur.

Ecrin 07 Kasım 2011 10:11

Cevap: Isparta il arşivi
 
Tabiat Anıtları

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]1. Barla Sedir Tabiat Anıtı: Senirkent ilçesi sınırları içerisindedir. Isparta iline 72 km., Senirkent ilçesine 32 km. mesafede olup, 320 yaşında, 15 m. boyunda olup; 1,9 m. çapında ve 5,7 m. çevre genişliğine sahiptir. 1994 tarihinde tabiat anıtı olarak ilan edilmiştir.

2. Söğüt Yaylası Ulu Ardıç Tabiat Anıtı: Sütçüler ilçesi , Çandır köyü dahilinde yer alan ağaç 1000 yaşında, 27m. boyunda, 2,5 m çapında ve 7,85 m. çevre genişliğindedir. 1999 tarihinde tabiat anıtı olarak ilan edilmiştir.

3. Çatalçam Tabiat Anıtı: Sütçüler ilçesi, Belence köyü hudutları dahilinde yer alan ağaç 650-700 yaşlarında 22 m. boyunda; 1,88 m. çapında, 5,90 m. çevre genişliğindedir. 1995 tarihinde tabiat anıtı olarak ilan edilmiştirIsparta İlindeki Anıt Ağaçlar: Isparta il sınırları içinde; Isparta Merkez, Atabey, Eğirdir, Senirkent, Sütçüler, Şarkikaraağaç, Uluborlu, Yalvaç ve Yenişarbademli ilçelerinde, 27'si iğne yapraklı 57'si geniş yapraklı olmak üzere toplam 84 adet anıt ağaç tespit edilmiştir (Çizelge 1). Kültür ve Orman Bakanlığı kayıtlarına göre, bu ağaçlardan 18 adedinin tescili yapılmış bulunmaktadır. Şarkikarağaç ilçesi Sindel Yaylası mevkiinde bulunan 13 ağacın tescili ise, Sindel Yaylası, Kültür Bakanlığınca "1. Derece Doğal Sit Alanı" olarak ilan edildiği için yapılmamıştır. Diğer ağaçların tescil işlemleri devam etmektedir. Türkiye'nin en uzun boylu Anadolu kestanesi, kasnak meşesi ve boylu ardıcı, en uzun ikinci Anadolu karaçamı; Göller Bölgesi'nin en yaşlı Toros sediri, Anadolu karaçamı, Anadolu kestanesi, kokulu ardıcı, boylu ardıcı ve doğu çınarı; Göller Bölgesi'nin en kalın doğu çınarı, kasnak meşesi, Anadolu kestanesi ve büyük yapraklı ıhlamuru Isparta il sınırları içinde yaşamaktadır.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:08.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk