19 Aralık 2015, 22:48 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | S harfi ile başlayan deyimler ve anlamları S harfi ile başlayan deyimler ve anlamları Saati saatine : Tam zamanında, na onca, ne sonra. Saati saatine uymamak : Durumu, tavırları sık sık değişmek bir öyle böyle olmak; bir saati bir saatine uymamak. Saat tutmak : Bir işe başlama saatini aynntyîa saptamak ve bitinceye kadar geçecek zamanı belirlemek için sürekti olarak ya da sık ak sa atine bakmak. Sabaha çıkmamak: Hasta sabah olmadan ölmek. Sabah akşam: -1. Bir sabah bir akşam dmak üzere. -2. Her zaman, hiç ara vermeden. Sabahı etmek (bulmak): Akşam başlanan bir iş uğruna bütün geceyi uykusuz geçirmek Sabahın köründe : Daha ortalık ağarmadan, çok erkenden. Sabahlar (sabahı şerifler) hayrolsun (hayrola) : Günaydın. Sabır taşı: Çok sabırlı kimse. Sabrı taşmak (tükenmek, kalmamak): Artık sabredemeyecek duru ma gelmek. Sabun köpüğü gibi sönmek : Gösterişini, görkemini, albenisini en kü çük bir etkiyle çabucak yitirmek. Saçı başı ağarmak: Yaşlanmak, ihtiyarlanmak Saçına ak düşmek : Saçı ağarmaya, yaşlanmaya başlamak. Saçına başına bakmadan: İlerlemiş yaşından utanmadan, yaşlı biri olduğu halde, yaşma yakışmaz biçimde. Saçın ak mı kara mı önüne düşünce görürsün: “Acele etme, biraz sonra neler olduğunu göreceksin.” anlamında. Saçını başını yolmak: Çok üzülmek üzüntüsünden dövünmek Saçını süpürge etmek : Kadın ailesi ya da ailesinden biri uğruna elin den geleni yapmak, büyük bir Özveriyle çalışmak Saçıp savurmak : Parasını düşünmeden, hesapsızca harcamak. Saçı uzun aklı kısa : Eskiden kadınların akılca erkeklerden geri oldu ğunu vurgulamak için alay ya da şaka yollu söylenirdi. Saçma sapan: Akla mantığa aykırı olan (söz davranış). Saçma sapan konuşmak: Anlamsız, boş konuşmak Saç saça (baş başa) gelmek (dövüşmek) : Kıyasıya dövüşmek Saç sakal ağartmak (bir işte): Uzun zaman bir işte çalışmış,olarak o işte ustalaşmış olmak. Sedede gelmek: Konuşulması gereken asıl konuya dönme Sefa bulduk: ‘Hoş bulduk anlamında. Sefa geldiniz: “Hoşgaldirıîz.” anlamında. Sala pezevengi: (Ala/ yollu) Eğlence düşkünü (kimse), Sata sürmek: Zevk, eğlence, mutluluk içinde yaşamak Sağa sola : Çevreye, çevresine. Sağa sola bakmamak : Çevrede olup biterlere aldırmamak Sağ eliyle (başının arkasından) sol kulağını göstermek: Bir lambaçlı yoldan yapmaya kalkışmak. Sağ gösterip sol vurmak: Yanıltmak, aldatmak. Sağ gözünü sol gözünden kıskanmak: Çok kıskanç olmak. Sağı solu (belli) olmamak: Önceden nasıl davranacağı kestifilemeyecek bir karakterde olmak. Sağlama almak (bir şeyi): 0 konuda gereken önlemleri alarak rahat olmak. Sağlam ayakkabı değil: Güvenilir olmayan, tehlikeli (kimse). Sağlam kazığa bağlamak (bir şeyi) : O konuda her türlü önlemi al mak Sağlıcakla kal (kalın) : “Sağlık ve esenlik İçinde yaşamaya devam et meni (etmenizi) dilerim.” anlamında. Sağlık olsun : Bir kayıp, bir zarar karşısında “Fazla üzülmeye değmez, yeterki sağlığımıza bir kötülük gelmesin, tekrar yapanz, kazanırız” an lamında söylenen avuntu sözü. Sağlı sollu : Her iki yanda sıralanmış, her iki yandan. Sağmal inek: Sürekli aldatılarak mâlı ve parası başkalarınca kullanı lan, aptalca (kimse). Sağ ol: “Teşekkür ederim, eksik olma.” anlamında. Sağ olsun (yerinde olsun): Yakın olmasına rağmen kendisinden hoş lanılmayan kimse ile birlikte bulunmamayı anlatmak için söylenir. Sağ salim : Bir zarara uğramadan, kazasız belasız. Sağ yapmak: Arabanın direksiyonunu sağa çevirmek. Sahip çıkmak (birine, bir şeye): -1. Onu korumak, onunla yakından ilgilenmek, onu koruyup gözetmek. -2. O şeyin kendisinin olduğunu ileri sürmek. Sahip olmak (birine) (bir şeye) : -1. Onunla cinsel ilişkide bulunmak. -2. Onun başkalarına zarar vermesini engellemek. Sahne olmak (bir olaya) : Olay orada geçmek, meydana gelmek. Sahneye çıkmak : Ortaya çıkmak! Sakal bırakmak : Sakalını kesrneyip uzatmak. Sakalı ele vermek: Birisinin sozündan dışarı çıkamaz duruma gel mek, onun oyuncağı, kuklası olmak. Sakalım yok kî sözüm dinlensin: “Sizinkinden daha akla yatkın şeyler söylediğim halele, yaşım küçük diye sözlerimi yabana attınu.” an lamında sitem sözü. Sakız gibi: -1. Yapışkan şeyler için kullanılır. -2. Tertemiz, bembeyaz. -3. Yılışarak, sırnaşarak. Saldım çayıra, Allah (Mevla) kayıra : Hayvanların ya da çocukların kendi hallerine bırakıldığını belirtmek için söylenir. Salık vermek (bir şeyi, birini) : Onun uygun olduğunu söylemek; tav siye etmek Salkım saçak: Dağınık, düzensiz. Sallantıda bırakmak (bir şeyi): Onu sonuçlandırmamak, savsakla mak. Sallantıda kalmak (bir iş): O iş bir çözüme kavuşturulmamak. Sallasırt etmek (bir şeyi) : Onu sırtına almak, yüklenmek. Saltanat sürmek : Egemen, buyurucu durumda yaşamak Salt çoğunluk : Oylamada, yandan bîr fazla üye sayısının oyuyla sağ lanan çoğunluk Saman altından su yürütmek: Yaptığı işi hiç kimseye belli etmeden yapmak; herkesi birbirine düşürmek Sana göre hava hoş: “Öyle ya da böyle olması senin için fark et mez.” anlamında. Sancısı tutmak: -1. Vücudun herhangi bir yerinde ansızın sana duy mak -2. Gebe kadın, dölütün rahmi zorlamasının yol açtığı ve do ğum zamanının geldiğini bildiren sanayi duymak Santimi santimine : Son derece hassas bir biçimde, ne bir santim az, ne bir santim çok Sapına kadar: Bir kimsenin sahip olduğu bir niteliğin, durumun her yönüyle tam, üstün, yeterli, mükemmel olduğunu anlatır. Sarakaya almak (birini): Onunla alay etmek; alaya almak, makara ya almak. Sarı çizmeli Mehmet Ağa: Nerede oturduğu, kim olduğu bilinmeyen kimse için söylenir. Sarmaş dolaş olmak : Birbirine sarılmak, kucaklaşmak Sarmısak yemedim ki ağzım koksun : “Ortaya çıkınca utanılacak ya da cezalandırılacak bir şey yapmadım ki korkayım.” anlamında. Sarpa sarmak (bir iş): İş üstesinden güç gelinecek bir duruma gir mek, içinden çıkılmaz olmak. Satıp savmak: Güç durumdan kuıtulabilmek için sahip olduğu malla rı ucuza satmak. Satır arası: Bir yazıda açıkça söylenmeyen, ama ima edilen şey. Satır aralarını okumak : Bir yazıda* gizli anlamları çıkarmak. Savaş açmak:Olumsuz bir şeyi ortadan kaldırmak için.uğraşmak Savaşım vermek : Bir güce karşı koymak, bir iş konusunda çok çaba harcamak; rnücad ete vermek. Sayım suyum yok : Çocuk oyunlarında “kısa bir süre oyun dışıyım” an lamında kullanılır. Sayıp dökmek : Her şeyi söylemek, söylemediği bir şey kalmamak Sebilhane bardağı gibi dizilmek: Küçük görülen, hor görülen kimse ler sıra stra dizilmek. Selama durmak : önemli bir kimseyi, cenazeyi, göndere çekilen bay rağı selamlamak için durmak Selam almak: Bir kimsenin selamına karşılık vermek Selam çakmak (birine): Ona selam vermek Selamı sabahı kesmek (biriyle) : Artık onunla dosttuk etmemek konu şup görüşmemek Selam söylemek (birine) : -1. Selamı adı geçen kimseye götürmesini söylemek -2. Bir kimsenin gönderdiği selamı adı geçene sözle ya da yazıyla iletmek Selamünaleyküm kör kadı: Hatır gönül dinlemeyen, sözünü esirge meyen (kimse). Selam verdik borçlu çıktık: “Şöyle bir ilgilendik, işi bizim yapmamız istendi.” anlamında. Selam vermek (birine) : -1. Bir kimseye sözle ya da eli başa götüre rek esenlikler dilemek. -2. Namazda rekâtların sonunda başı önce sa ğa, sonra sola çevirmek. Senet sepet: Senet ve benzeri herhangi bir yazılı belge. Sen ben davası: Bir konuda uyuşmazlık durumu. Sen yiderken ben geliyordum : ‘Ben senden daha çok deneyim sahi biyim, bu oyunları iyi bilirim, beni aldatamazsın.” anlamında. Seni gidi seni: Çok yaramaz, kurnaz, haylaz kimseleri hafif yollu aza- rama sözü. Seninki (tatlı) can da, benimki (elinki) patlıcan mı? : Tehlikeli ya da yorucu görüp de yapmaktan kaçındığın işi benim (başkasının) yap mamı (yapmasını) istemen hiç de doğru değildir.* anlamında. Senli benli olmak : Aralarında çok içten dostluk ilişkisi bulunmak; İçli dışlı olmak. Sepat havası çalmak (birina) : Onun işine son varmak, onu kovmak (Kars. Vol varrnek.) Sepeti« pamuğu olmamak : Yeleri i bilgi birikimi olmamak. Serde kabadaydık var : ‘Kendisi kabadayıdır, kenef sine yakışan dav ranış da budur.” anlamında. Serden geçmek: Kendini bir davaya, düşünceye adamak Sere serpe : Açılıp /ayılarak. Sermayeyi kediye yüklemek: Bir işte bütün parasını yitirmek, zarar etmek, batmak. Serseri kurşun : bk. Kör kurşun. Sersem sepet (sepelek) : Uyku sersemliği geçmeden, sersemliği üzerindeyken. Ser verip sır vermemek : Kendisine söyteniJen ve gizli tutulması iste nilen bir şeyi her türlü baskı ve tehdide rağmen söylememek, kendi* sine güvenilmek. Ses çıkarmamak (sesi çıkmamak) : Herhangi bir duruma, şeye itiraz etmemek. Ses çıkmamak : Bir konuda hiç haber gelmemek. Ses etmek: Seslenmek, çağırmak. Sesini kesmek (birinin) (biri): -1. Onu artık konuşturmamak. -2. Bir kimse, konuşmasına son vermek, artık konuşamaz olmak. Ses (seda) çıkmamak (birinden, bir şeyden) : Herhangi bir kimse den ya da yerden bir haber ya da tepki gelmemek. Sesi soluğu çıkmamak : Hiçbir şey söylememek. Ses vermemek : Çağrıldığı, bir şey sorulduğu halde konuşmamak. Set çekmek (bir şeye) : Ona engel olmak, önlemek. Sevda çekmek : Bîr kimseye karşı büyük bir sevgi beslemek. Sevdasna düşmek : Bir şeyi elde etmek, gerçekleştirmek İçin var gü cüyle çalışmak. Seyirci kalmak : Bir olay, durum karşısında tepki göstermemek. Sıcağı sıcağına : Tam vakti îken , vakit geçirmeden. Sıcak kanlı: İyi dostluk kuran, cana yakın (kimse). Sıcak yüz göstermek (birine) : Ona yakınlık, dostluk göstermek. Sıçana dönmek: Çok ıslanmak. Sıçan düşse başıyanar : “0 yerde (evde) yiyecek ve kullanılacak hiç bir şay kalmamış.” anlamında. Sıçtı Cafer bez getir (antamazsm tez getir): ‘Olmayacak bir söz söy leyip ya da davranışla bulunup durumu kötüleştirdi, bunu hemen dü zeltmek gerek.” anlamında. Sıfıra sıfır elde var sıfır (hiç): “Bu kadar çaba, emek hiçbir işe yara madı.” anlamında yazıklanma bildirir. Sıfırdan başlamak : Bir işe sadece kendi olanaklarına güvenerek baş lamak, Sıfırı tüketmek: -1. Bütün parasını harcamış olmak. -2. Gücü kalma mak. Sıkboğaz etmek (birini): Bir işi yapması için düşünmesine, hazırlık yapmasına fırsat vermemek, onu sıkıştırmak Sıkı durmak: Durumunun sağlamlığını korumak, dayanıklı olmak. Sıkı fıkı: Birbiriyle yakın dostluk ilişkileri için bulunan (kimseler). Sıkıntı basmak (birini): Sıkılmak, bunalmak. (Kars. İçi daralmak.) Sıkıntı çekmek:-1. Geçim zorluklan içinde olmak; meşakkat çek mek. -2. Ruhsal yönden tedirginlik içinde olmak. Sıkıntıya düşmek : Parayla ilgili herhangi bir konuda, özellikle geçim konusunda zorluk içinde olmak Sıra dayağı: Birçok kimseye birbiri ardınca birer birer dayak atma. Sıralı sırasız: Yer ve zaman uygunluğu gözetmeden. Sırası düşmek: Bir iş için uygun zaman ve ortam oluşmak. Sırası gelmek : Uygun zaman ve ortam doğmak. Gerekirse, durum gerekli kılarsa. Sırasını getirmek : Uygun zamanını bulmak. Sır küpü : Pekçok insanın sırrını bilen, fakat bunları hiç kimseye söyle meye n kişi için kullanılır. Sırra kadem basmak : Bir kimse, ortalıktan yok olu vermek, hiç kimse onu görmez olmak. Sırt çevirmek (birine) (bir şeye): -1. Artık onunla ilgilenmez, ona yar dım etmez duruma gelmek; arka çevirmek-2. Onu değersiz, geçer siz görmek. Sırtı kaşınmak: Dayak yemeği hak etmek. Sırtından sımak {birini, bir şeyi) : Onur sorumluluğunu üzerine alma mak Sırtından çıkarmak (bir şeyi birinin) : Bulur giderleri ona (onlara) ödetmek yüklemek. Sırtından geçirmek (birinin): Bütün giderlerini onun kadanandan sağlamak, onu sömürmek Sırtından [pare) kazanmak : Onun olanaklarını kullanarak para ka zanmak. Sırtında yumurta küfesi yok ya : ‘Herhangi bir işte, verdiği sözden caymakta hiçbir sakınca görmüyor.” anlamında; arkasında yumurta küfesi yok. Sırtını dayamak (birine) : Para, nüfuz vb. yönlerden güçjü bir kimse nin koruyuculuğuna güvenmek; arkasını dayamak. Sırtı pek : -1. Kalın elbise giymiş olan (kimse). -2. Güçlü bir kimsenin koruyuculuğunda olan (kimse); arkası pek. Sırtı yere gelmemek : Yenilmemek; arkası yere gelmemek. Sırtı yufka : ince elbise giymiş olan (kimse); arkası yufka. Sırt sırta vermek : Bir konuda işbirliği yapmak, dayanışmak; arka ar kaya vermek. Sırt üstü : Sırtı yere gelecek biçimde; arka üstü. Sıtma görmemiş : Gür ve kalın ses için söylenir. Sidik yarışı: Herhangi bir kon udu onunla gereksiz yere yarışma, üs tünlük elde etmeye çalışma. Siktir et: “Kov! kovala! defet” -2. “Aldırma, önem verme.” anlamında. Siktirip gitmek : İstenmeyen kişi, kendiliğinden defolup gitmek. Silah atttna almak (birini) : Onu askerlik görevine başlatmak. Silah çekmek (birine) : Öldürmek, yaralamak, korkutmak gibi amaç larla silahı ona doğru yönelmek. Silahlar konuşmak : Silahlı çatışmaya girişmek, silahlı çatışma başla mak. Sil baştan : “Olmadı, bir kez daha yeniden başlayalım.” anlamında. Silip süpürmek : -1. Bir yerdeki yiyecek ve İçeceklerin tümünü yiyip içip bitirmek. -2. Bir yerdeki bütün eşyaları alıp götürmek. Sineimillete dönmek : Resmi görevlerini bırakıp halktan biri olarak si yaset yapmaya başlamak. Sinek avlamak : -1. İşi gücü olmadığı için bomboş oturmak -2. İşyeri sahibi müşteri gelmediği için boş oturmak. Sinekkaydı tıraş : Yüzde uzamış durumda hiç kıl bırakmaksızın özene rek olunan, yaptırılan tıraş. Sinekten yağ Çıkarmak: En olmayacak yerden bile bir çıkar elde et mek için uğraşmak Sineye çekmek (bir şeyi): Bir zararı, kötü davranışı ya da sözü iste meye istemeye kabullenmek Sinirin» dokunmak : Bir durum, kimse, şey herhangi bir yönüyle, özel liğiyle birinin sinirlenmesine yol açmak Sinirleri boşanmak: Kendini tutamayarak gülmek, ağlamak ya da ba ğırmak Sinirleri gergin olmak: Herhangi bir şeye çok sinirlenmiş olmasına karşın tepki göstermemek, ya da sinirlendirici bir durum karşısında hemen tepki gösterecek durumda olmak Sinirleri gevşemek (yatışmak): Sakin duruma gelmek sakinleşmek. Sinir olmak (birine, bir şeye): Ona sinirlenmek öfkelenmek. Settin sene : Ömür boyu, hiçbir zaman, sonsuza değin. Sivri akıllı: Başkalarının aklını beğenmeyen, başkalarına ters gelebile cek biçimde düşünceleri olan kimse İçin alay yollu söylenir. Sivri dilli: Kına, incitici söz söyleyen kimse için kullanılır. Sizden iyi olmasın : Bir konuşmada, hemen aynı düzeyde sevilip sayı lan kimselerden söz edilirken kullanılan sevgi sözü. Size (sizlere) ömür (siz sağ olun) : “Sözü edilen kimse öldü, Tanrı si zi daha uzun ömürlü etsin.” antammda avutma sözü. Soğuk almak : Soğuk havalarda üşüme sonucu hastalanmak Soğuk duş : Ansızın bildirilen kötü bir haberin yarattığı olumsuz etki. Soğuk kanlı: En tehlikeli durumlarda bile duygularına hâkim olan, ak lını kullanabilme becerisini gösteren (kimse). Soğuk nevale (neva): İnsanlarla dostça ilişkiler kurmaya yanaşma yan, bu yüzden davranışları sevimsiz karşılanan (kimse). Soğuk terler dökmek: Zorlu bir durum karşısında korkmak çok etki lenmek Sokağa düşmek: -1. Her isteyenle belli bir ücret karşılığı cinsel ilişki de bulunabilecek bir kadın durumuna gelmek genel kadın olmak -2. Herkesçe bilinir, konuşulur duruma gelmek Sokak süpürgesi: Sokak gezmelerini çok seven kimse için söylenir. Solda sıfır : Hiçbir değeri olmayan, benzerleriyle karşılaştırıldığında de ğersiz olduğu anlaşılan şey için kullanılır. Sol taralından kalkmak : İşleri ters gitmek, aksilik çıkarmak; ters tara fından kalkmak. Soluğu (bir yerde) almak: Herhangi bir kötü ya da iyi durumda he men oraya gitmek Soluğu kesilme : -1 Nefes alıp veremez duruma gelmek. -2. Gücü kuvveti iyice azalmak, tükenmek Soluk almak : -T. Soluğu ciğerlerine çekmek; »«fes almak. -2. Dinlan-ıı ak nefes almak. -3. Rahat yaşamak; nefes olmak. Soluk aldırmamak (birine) : Dinlenmesine, başka bir şeyle uğraşma sına fırsat vermeden çalıştırmak nefes aldırmamak. Soluk kesmek: Çok güzel heyecan verici olmak; nefes kesmek. Soluk soluğa : Koştuğu için sık sık soluyarak; nefes nefese. Sol yapmak : Arabanın direksiyonunu sola çevirmek. Son kozunu oynamak: Herhangi bir konuda istediğini elde etmek üze re elindeki son olanağı da kullanmak Son nefesini vermek: ölmek. Sonradan görme: Belli bir dönemde yoksul ofup sonradan zenginliğe kavuşan, fakat zenginlere özgü davranış biçimlerinde aşırılığa kaçan (kimse). . Son sözünü söylememek (söylememiş olmak) : Elinde hâlâ kullana bileceği olanaklar bulunmak. Sonunu almak (bir işin) : O işi bitirmek. Sonunu getirmek: İyi başladığı bir işi başarıyla bitirmek. Sopa atmak (çekmek) (birine): Onu dövmek; dayak atmak. Sopa yemek (birinden): Dövülmek; dayak yemek. Sorguya çekmek (birini): Sanık ya da tanık durumunda olan kimse ye bir suçla ilgili çeşitli sorular sormak; sorgulamak. Sorma gitsin : ‘Anlatması çok güç, tahminlerin çok ötesinde.” anlamın da. Sorumlu tutmak (birini) : Onu sorumlu saymak; mesul tutmak. Soylu soplu : Eski, köklü, tanınmış bir aileden gelen (kimse). Soyunup dökünmek: Üstündekileri çıkarıp daha rahat bir kıyafet giy mek. Soyup soğana çevirmek (birini, bir yeri): -1. Hırsız, bir kimsenin ya da bir yerin bütün parasını, değerli eşyalarını alıp götürmek. -2. Bir satıcı ya da iş yapan kimse müşterisinin ya da iş yaptıran birinin bü tün parasını çekmek. Sökün etmek: Birçok kimse ya da şey birbiri ardınca gelmek. Sövüp saymak: Bir kimse hakkında küfür, kötü söz, beddua gibi söz leri peş peşe söylemek. Söz açmak (bir şeyden, birinden): .Onun hakkında konuşmaya baş lamak; laf açmak. Söz ağzından dirhemle çıkmak : Pek konuşkan olmamak, çok az ko nuşmak; laf ağzından dirhemle çıkmak. Soz almak (birinden): -1. Bir kimsenin bir işi yapacağını kesin olarak bildirmesini sağlamak. -2.Bir toplantıda, sınıfta ilgili kimseden konuş mak amacıyla izin almak. -S.Erkek tarafı, çocuklarıyla evlendirmeyi is tedikleri kızın ailesinden “evet, peki, kabul’ biçimindeki vaadi almak. Söz anlamamak : Dik kafalı inatçı olmak; laf anlamamak. Söz aramızda : bk Laf aramızda. Söz bir Allah bir : ‘Tann’nın birliğine nasıl inanıyorsanız verdiğim sö zü yerine getireceğime de öylece inanınız!’ anlamında. Söz birliği etmek : bk Ağız birliği etmek. Söz çıkmak : bk Laf çıkmak. Sözde kalmak : Bir iş, yapılacağı önceden kesin olarak belirtildiği hal de yapılmamak; lafta kalmak. Sözden anlamak: bk Laftan anlamak. Söz dinlemek, (tutmak): Bir öğüde, uyarıya uygun davranmak; laf dinlemek. Söz düşmemek (birine): bk Laf düşmemek. Söz geçirememek (birine): Ona her söylediği sözü yaptırabilecek güç ve etkinlikte olmamak; laf geçirememek. Söz gelmek (birine): Bir kimse, bir söz ya da davranışından ötürü eleştiriye uğramak; laf gelmek. Söz getirmek (birine): Bir kimseye söz gelmesine yol açacak davra nışlarda bulunmak; laf getirmek Söz götürmez: Doğruluğu tartışmasız bir biçimde herkesçe kabul edi len’şey için söylenir. Söz işitmek : bk Laf işitmek. Söz kaldırmamak : bk Laf kaktırmamak. Söz kesmek : Erkek ve kız tarafınca evlendiriIeceği konusunda kesin söz verilmek Söz olmak: Genellikte hoş karşılanmayan herhangi bir söz, davranış vb. hakkında dedikodu yapılmak; laf olmak. Söz sahibi olmak: Bir konuda bilgi, beceri vb. üstünlükleri nedeniyle konuşma yetkisi bulunmak Söz tutmak : bk Söz dinlemek. Sözü açılmak: Bir konu hakkında konuşulmaya başlanmak; lafı açıl mak Sözü ağzına tıkamak : bk Lafı ağzına tıkamak. Sözü figanda bırakmak : Söylemekte olduğu bir şeyi bitirmesine fır sat vermemek; lafı ağzında bırakmak. Sözü ağanda gezelemek : bk. Lafı ağzında gevelemek Sözü bağlamak : Herhangi bir konuda yapılan konuşmayı sonuçlandır mak; lalı bağlamak, Sözü çevirmek : bk. Lafı çevirmek. Sözü (bir şeye) getirmek : Konuşmayı asıl anlatmak istediği şeye doğru yöneltmek; lafı (bir şeye) getirmek Sözü (sözünü) kesmek : -1. bk. Soz kesmek. -2. Anlattıklarını bitirme den konuşmayı bırakmak; lafını kesmek. Sözüm meclisten dışarı (sözüm yabana) : “Burada kullanacağım ya kışıksız sözlerden Ötürü özür dilerim, ayrıca bu sözlerim buradakiler-le ilgili değildir.” anlamında. Sözüm ona : Sanki, güya, sözde. , Sözü mü olur: bk. Lalı mı otur. Sözüm yabana : bk. Sözüm meclisten dışarı. Sözünde durmak : Herhangi bir konuda verdiği sözü kesinlikle yerine getirmek; lafında durmak. Sözünden çıkmamak (birinin): Çeşitli yönlerden bağlandığı bir kimse nin bütün sözlerine ve İsteklerine uygun davranmak; lafından çıkma mak. Sözüne gelmek (birinin) : En sonunda o kimsenin sözlerinin doğrulu ğunu anlamak; lafına gelmek. Sözünü (lafını) balla kestim : “Sözünüzü kesmemi hoşgörü ile karşıla manızı rica ederim.” anlamında. Sözünü bilmek : bk. Lafını bilmek. Sözünü esirgememek (sakınmamak) : Bir kimse kendisi ya da başka ları için sakıncalı olabileceğini hesaba katmaksızın düşündüklerini söylemekten çekinmemek; lafını esirgememek (sakınmamak). Sözünü etmek : O şey hakkında konuşmak, o şeyden bahsetmek; lafı nı etmek. Sözünü geri almak : Söylediklerinin hoş karşılanmadığını görüp, doğ ru olmadığını kabul etmek ve söylenmemiş sayılmasını istemek; lafı nı geri almak. Sözünü kesmek: Konuşmasını bitirmesine fırsat vermemek; lafını kesmek. Sözünün eri (olmak): Herhangi bir konuda vermiş olduğu sözü her ne pahasına olursa olsun yerine getiren (bir insan olmak); lafının eri (ol mak), Sözünü tutmak : -1. Herhangi bir konuda verdiği sözü tam olarak yeri ne getirmek -2. Saydığı, sevdiği ya da herhangi bir nedenle bağlı ol duğu birinin öğüt, eleştiri v« uyarısına uygun davranmak. Sözü yabana atmamak : bk. Lafı yabana atmamak. Soz vermek (birine, bir şeye): Herhangi bir şeyi yapacağını kesin olarak söylemek. Soz yok : bk. Laf yok. Sucuk gibi ıslanmak (olmak) : Giysi ya da vücut terden ya da sudan iyice ıslanmak. Suç işlemek: Suç sayılacak bir davranışta bulunmak. Sudan cevap (bahane) : İnandırıcı olmayan, üstünkörü cevap (baha ne). Sudan çıkmış balığa dönmek : Çok şaşırmak, ne yapacağını bilemez duruma gelmek. Sudan ucuz : Çok ucuz. Su dökmek : Çiş yapmak, işemek; küçük aptesini yapmak. Su gibi akmak: -1. (Para, yiyecek, İçecek) Çok bol kullanmak. -2. Za man çok hızla geçmek. Su gibi bilmek (okumak) (bir şeyi): Bir konuyu yanlışsız ve duraksa madan anlatmayı (okumayı) öğrenmiş olmak. Su gibi ezberlemek (bir şeyi) : Bir metni, dersi, konuyu yanlışsız ve hızlı okuyabilecek ölçüde ezberlemek. Su gibi gitmek : (Para) Bol bol harcanmak. Su götürmez: Başka biçimde yorumlanamayan, tartışmasız şey için söylenir. Su götürür yeri olmamak : Başka türtü yorumlanabilecek bir yönü ol mamak. Su İçinde : (Bir şeyin fiyatı için) En azından, kolaylıkla. Su içinde kalmak : -1. Çok terlemek, -2. Çok ıslanmak. Su katılmamış (katılmadık) : Gerçek niteliklerini koruyan, bozulmamış olan, katıksız, saf. Su koyuvermek : Verdiği sözden caymak, cıvıtmak. Suttani tembel: Çok tembel kimse. Sultanahmet’te dilenip, Ayasofya’da sadaka vermek: bk. Ayasof-ya’da dilenip, Sultanahmet’te sadaka vermek. Surata bak, süngüye davran : “Suratı öyle asık, bakışları o denli sert ki, insan Kendini bir düşman karşısında sanıyor.” anlamında. Surat asmak : Beğenilmeyen bir durum karşısında kaşlarını çatıp yü züne somurtkan bir anlam vermek «omurtmak. Surat bir Karış : Öfkeli, suratını asmış, dargın duran kimse için söyle nir. Surat etmek (birine} : Ona asık surat göstermek, dargın durmak. Suratına bakanın kırk yıl işi ras1 gitmez: Uğursuzluğu yüzünden bel li olan kimse için söylenir. Suratından düşen yüz (bin} parça : bk Yüzünden düşen yüz parça. Suratını çarşamba pazarına çevirmek : iyice dövmek, yüzünü gözü nü kan içinde bırakmak. Suratını ekşitmek (buruşturmak) :bk. Yüzünü ekşNmek. Surat (değil) mahkeme duvarı: Hiç gülmeyen, asık suratlı kimse için söylenir. Sus payı: Bildiği bir şeyi söylememesi İçin bir kimseye verilen rüşvet susmalı k. Suspus olmak : Herhangi bir uyarı, tehdit, ya da tehlike karşısında se sini çıkaramamak. Susta durmak: -1. Köpek arka ayaklarının üzerinde kalkarak ve ön ayaklarını göğüs hizasında hafifçe bükerek durmak. -2. Bir kimse, nü fuzlu ya da güçlü bir insanın karşısında korku ve saygı ile durmak, çekingen davranmak. Sustaya kalkmak: Köpek susta durmak üzere arka ayakları üzerine kalkmak Suya götürüp susuz getirmek (biri, başkasını) : Bir kimseden daha akıllt olmak, o kimseyi kolayca aldatabilecek kadar kurnaz olmak. Suya sabuna dokunmamak: Hiç kimseyi rahatsız etmeyecek, hiçbir sorun yaratmayacak bir yol izlemek, kendisine zarar gelmeyecek bi çimde davranmak. Suyu baştan (başından) kesmek : Bir işi, sorunu ayrıntılarını konuş maya gerek duymadan temelinden çözmeye çalışmak. Suyu bulandırmak : Yolunda giden bir işin bozulması için girişimde bulunmak. Suyu görmeden paçaları sıvamak: bk. Dereyi görmeden paçaları sıvamak. Suyu ısınmak (kaynamak) (birinin): Bir kimsenin şu ya da bu neden le görevinden uzaklaştırılması (yada öldürülmesi) yakınlaşmak. Suyu mu çıktı? (bir yerin): “Bu yerin beğenilmeyecek nesi var ki kal mak istemiyorsun?” anlamında. Suyu nereden geliyor? ; bk Değirmenin suyu nereden geliyor? Suyun başı: En çok kazanç ve yarar sağlayan yer, mevki vb . Suyuna gitmek: Söz ve davranışlarını o kimsenin istek ve eğilimlerine uygun biçime getirmek. Suyunu çekmek : Özellikle para harcana harcana tükenmek. Suyunun suyu : bk. Tavşan suyunun suyu. Su yüzü görmemiş : Hiç yıkanmamış, çok kirli. Su yüzüne çıkmak: Bir gerçek, tutum, düşünce vb. bilinir duruma gel mek. Süklüm püklüm : Utanıp sıkılarak ya da korkup çekinerek. Sünger çekmek (geçirmek): Herhangi bir kötü, sevimsiz şeyi olma mış kabul edip unutmaya çalışmak. Süngüsü düşük: Keyfi, neşesi bozuk (kimse). Sünnet etmek (birini) (bir şeyi) : -1. Erkelerin cinsel organının ucun daki sarkık deriyi kesmek. -2. Bir şeyi, bir bölümünü kesip vermek. Sürçülisan etmek: Dili sürçmek, sözcükten yanlış söylemek. Sürek (sürgün) avı: Birçok avaran katılmasıyla çoğu kez at üzerinde avı kuşatarak yapılan avlanma biçimi. Sürgit yapmak (bir şeyi): Onu sürekli olarak yapmak. Sürgün avı: bk. Sürek avı. Sürmeyi gözden çekmek: bk. Gözden sürmeyi çekmek. Sürüncemede bırakmak (bir işi): O işi herhangi bir nedenle sonuç-landıramamak Sürüncemede kalmak (bir iş): O iş bir türlü sonuçlanamamak. Sürü sepet: Birçok kimse ya da şey. Sürüsüne bereket: “Pek çok, pek bol.” anlamında. Süsleyip püslemek (birini, bir şeyi): Onu çok süslemek. Süsü vermek (bir şeye, kendisine, bir şey) : Herhangi bir şeyde ya da kendisinde, belirli bir nitelik varmış gibi göstermek. Süt dökmüş kedi gibi: Suçlularınki gibi telaş ve korku içinde. Süt kuzusu : -1. Henüz kuzu iken kesilen kasaplık hayvan. -2. Küçük çocuk. -3. Nazlı, başkalarının destek ve yardımı olmadan bir iş yap ma konusunda kararsız olan kimse İçiri~alay yollu söylenir. Sütliman olmak (ortalık): Bir yer, ortalık sessiz, sakin, kavgasız çekiş mesiz duruma gelmek. Sütü bozuk: Soysuz, aşağılık (kimse). (Kars. Tüyü bozuk.) Sütüne havale etmek: Bir işi yapıp yapmamasını onun vicdanına, ah lakına bırakmak. Sütüne kalmak: Bir şeyi yapıp yapmamak onun insanlığı, namusu, ahlakı ile ilgili olmak. (Kars, İnsafına kalmak.)
__________________ #MustafaKemaLAtatürkTorunuyum..ღ ❦ {22~02~`22..∞} {09~09~`22..ღ} | |
|
Etiketler |
anlamları, başlayan, deyimler, harfi, ile, ve |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
T harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:44 |
U harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:42 |
V harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:41 |
Y harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:39 |
Z harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:38 |