IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10 Şubat 2012, 14:54   #1
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Rainer Maria Rilke




Rainer Maria Rilke, yaşamını tümüyle sanata ve kutsal yalıtmaya adamış, çileciliği aramıştı eserlerinde. Konuşmacılar kürsüsüne çıkmamıştı hiç; sahnenin ortasına yabancı kalmış, olup bitenlere uzak durmuş, günlük kavgalarda ağzını açmamıştı. Çok az insan onun yüzünü görmüş, yaşamını yakından tanımıştı. O çok kez kentlere gitmişti; fakat gizemli bir şey ona hep eşlik etmiş, onu sarıp sarmalamıştı. Böylesine çekingendi, böylesine saklı duran bir yalnızlığı yeğlemişti. Her yere çok sessizce girerdi; rahatsız etmemek ya da rahatsız olmamak için mi, bilinmez. Sohbetlerinde karşısındakini anlayışla dinler, kelimeler ağzından çağlayarak çıkmazdı. Dudaklarındaki hafif gülümseme, çoğu kez çekici bir sevginin yanı sıra bir savunma ve saklanmaydı da. Yaklaşmaya çekiniyordu insanlar, öylesine bir derin sessizlik sarıyordu onu. Bu sessizlikten çıkıp gelen berrak, duru ve dostça sözleri ne kadar mutlu ediciydi! Sanatında öylesine titiz ve iddialı bu insan, yaşamında hiçbir zaman kendini ön plana çıkarmıyor, bir şarkısında söylediği gibi, "İnsanların sözlerinden korkuyorum" diyen ürkek bir oğlan çocuğunu andırıyordu. Korku onu hep etkiliyor, gerçeğin baskısı altında kalacağından, elinde saygıyla tuttuğu sessizliğin o kristal kabını parçalayacağından çekiniyordu. Başı hep önünde ve çekingen, sanki bir bulutun içindeymiş gibi, bu dünyanın gürültüsü ve edebiyatı içinde yürüyüp gidiyordu. Sessiz, çevresini rahatsız etmeyen bir bulut.. Sonsuzluğun kızıla bürünmüş yankısı gibi ayrıldı aramızdan.
"Mısralar, birçok insanın söylediği gibi, duygular değildi. Onlar yaşanmış anlardır, deneyimlerdir. Bir mısra yazabilmek için birçok kenti görmeli, insanları ve başka şeylerle birlikte, hayvanları tanımalı, kuşlar nasıl uçuyor hissetmeli, çiçekler sabahın ilk ışıkları ile nasıl açıyor bilmeli.. Düşünebilmeli, unutulmuş yörelerdeki yolları yine anımsamalı, beklenmeyen tanışmaları ve ayrılmaları da. Çocukluğun gizemli günlerini düşünmeli, üzdüğü ana babaları, zor geçen çocuk hastalıklarını da. Sessiz odalarda geçen günleri, deniz kıyısındaki sabahları, evet denizleri, ötelere uğultularla ve yıldızlarla uçup giden geceleri anımsamalı. Bütün bunları düşünmek yeterli değildir. Biri ötekine hiç benzemeyen sayısız aşk da anılarda yer almalı, yeni doğmuşların çığlıkları da, beyazlar içinde uyuyan loğusalar da. Fakat ölüme gidenlere eşlik etmeli, oturmalı onların odalarına açık pencerede, kesik kesik inlemelerini dinlemeli. Hep anılarla dolu olmak da güzel değil. Unutabilmeli onları çok fazla olduklarında. Ve yine gelmelerini beklemeli büyük bir sabırla. Sadece anılara sahip olmak yetmez. İçimize girip kanımıza karıştıkları, bakışımız ve davranışlarımız oldukları zaman, isimsiz ve bizden farksız, işte hiç beklenmeyen o anda bir mısranın bir kelimesi anıların ortasından ayağa kalkar." (Rainer Maria Rilke)
Her odaya nasıl sessizce girdiyse, gösteriye düşkün zamanımızın içinden nasıl gizlice geçtiyse, aramızdan da öyle ayrıldı. Hastaydı ve hiç kimse bunu bilmedi. Yavaş yavaş öldü; hiç kimse bunun farkına varmadı. Hastalığının, ıstıraplarının ve ölümünün bu sırrını da içinde sakladı. Şaire yakışır biçimde ve mükemmel hazırladı son eserini: Ölümünü. Çok erken gelmişti ölüm, taşımıştı onu suskun yaşamı boyunca çelimsiz vücudunda, onunla büyümüştü. Öteki dünyadan gelen o ses, kimi zaman gizem dolu mısralarında konuşurdu. Ve aniden şiirin orta yerinde, dünyevi olmayan, hüzün dolu bir titreşimi hissederdik; genç yaşta aramızdan ayrılmış Keats ve Novalis'te de gördüğümüz gibi. Hayali andırır bir sesleniş, hem tatlı hem de hüzün verici, kelimelerin ve mısraların üstüne çıkan, sanki gölgelerden uzaklaşan ruhların konuşmaları..


Bir gün, bir dostunun şatosu olan Muzot’da kalırken, güzel bir Mısırlı kadın geliyor ozanı görmeye, şiirlerine tutkun bir kadın. Rilke seviniyor, ona gül toplamak için şatonun bahçesine geçiyor. Eline diken batıyor gül koparırken. Ağrı artınca, hekime görünüyor. İlerlemiş durumda kan kanseri olduğu anlaşılıyor. İki ay sonra da ölüyor. Mezartaşına, kendisinin özellikle hazırladığı şu mısralar yazılıyor:

“Gül, ey saf çelişki, nice gözkapağının altında hiç kimsenin uykusu olmamanın sevinci.”


Yeryüzü, istediğin bu değil mi:görünmeden kabarmak içimizde? -Bir gün görünmez olmak değil mi senin düşün? -Yeryüzü!görünmez! Nedir önemli buyruğun, değişim değilse? Yeryüzü, ey sevgili, kabul.


 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
maria, rainer, rilke


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
A Becket, Maria Sır Ressamlar 1 22 Ocak 2024 14:50