IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

4Beğeni(ler)
  • 4 Post By Demir

Yeni Makale Ekle Cevapla
 
LinkBack Makale Seçenekleri Stil
  #1  
Alt
Çevrimdışı
Demir
Demir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Abdülhamid ve siyonist lider Herzl'in görüşmesi
Yazan; Demir 19 Eylül 2011, 13:06

Merhabalar,

bazı sorularıma cevap ararken tesadüfen bir konuya denk geldim "Herzl ve Abdülhamid Görüşmesi". Şimdi size bunları uzun uzun detayları ile anlatıp kafanızı bulandırmak istemiyorum.

Bazı yerlerde Abdülhamid Han ve Herzl yüzyüze görüştüğünde Herzl'in Sultan'a bize Filistin topraklarını verin, Osmanlı'nın borçlarını ödeyelim demesi. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid Han sinirlenerek ; "Ben bir karış dahi olsa toprak satmam.Zira bu vatan bana değil,milletime emanettir.Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır.O, bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örter, yine bizim toprağımız yaparız.Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne'de şehid düşmüşlerdi.Bir tanesi daha geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır.Türk imparatorluğu bana aid değildir,Türk milletinindir.Ben onun hiçbir parçasını veremem.Bırakalım siz Yahudiler milyonlarını saklasınlar.Benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar Filistin'i karşılıksız bile ele geçirebilirler.Fakat yanlız bizim cesetlerimiz taksim edebilir.Ben canlı bir benden üzerinde ameliyat yapılmasına müsade etmem!" deyip huzurundan Herzli kovduğu tamamen bir efsanedir. II.Abdülhamid teşrifat kurallarını çok iyi bilen ve uygulayan bir padişah olarak kendi davettiği bir misafirini huzurundan kovmaz.
Şimdi ben sizlere Herzl'in günlüğüne not düştüğü o meşhur görüşmeyi, kelimesi kelimesine aynen aktaracağım.Öncelikle görüşme öncesi durumu hatırlatalım.1900 yılında Osmanlı Devleti'nin borçlanma arayışı içene girmesi Herzl'i II.Abdulhamid'le görüşebilme konusunda umutlandırmıştı.Aracı olarakta Abdülhamid ile şahsi dostluğu olan Vambery'den yardım aldı.Herzl'in ifadesi ile Vambery 12 dili rahatlıkla kullanabilen,beş defa din değiştirmiş, bunlardan ikisinde ise din adamı olarak çalışmış enteresan bir kişilikti. Vambery Herzl'e Sultan Abdülhamid'le olan dostluğunu anlatmış ve bu arada hem Türk hem İngilizler adına casus yaptığını söylemiş.Herneyse konumuza dönelim. Vambery'i ikna edip onun Sultan ile olan dostluğunu kullanarak 8 Mayıs 1901'de kesin olarak huzura kabul edileceği duyurulmuştur. Yanlız Padişah Herzl'i bir Siyonist olarak değil dünyadaki Yahudilerin lideri ve meşhur bir gazeteci olarak kabul edicektir.Herzl'in yıllardır peşinde koştuğu olay en sonunda gerçekleşmiş olacaktı. Huzura kabul ediliş onun İstanbul'a gelmesinden 5 gün sonra yani 17 Mayıs 1901'de gerçekleşecekti. Theodore Herzl anılarında bu görüşme şöyle yazmaktadır :
" Cuma sabahı saat onda, büyük bir ihtimamla giyindikten sonra kupa arabam içinde ve Wellisch'le beraber Yıldız'a gittim.Şimdiden hava sıcaktı.Yolda selamlığa gelen askeri gördük. Gürbüz ve yiğit piyadeler, mükemmel süvariler.Selamlık esnasında bazı kayıtlar vardır ve birçok kapılar kapalıdır,ama bu sefer büyük bir şans eseri,bütün kapılar bize açılıyordu. Böylece, Başkatip Tahsin Paşa2nın yazıhanesine götürüldük ve orada Fuat Paşa ile karşılaştım.Tahsin eskisine göre çok daha iyi davranıyordu. Beni Fuat Paşa'ya takdim etti.Nihayet protokol müdürü İbrahim Bey2in yanına çağrılım.Tatlı,yumuşak,büyük girleşmiş sakallı ve sırtı hafif kamburlaşmış bir insandı.orada da çok iyi karşılandım.Sonra bundan beş sene evvel newlinsky ile götürüldüğümüz seyirciler kısmına alaındım.Bu defa az insan vardı.Çünkü az bir müddetten beri bu merasime kabul edilenlerin sınırları hayli azalmıştı.(Sultan'a suikats girişiminden sonra merasime kabul azalmıştır.) Yine de orada öğleden sonra bir buçuğa kadar ayakta beklemeyi iç açıcı bulamadım.Yine sanki bir mucize gibi oturmak arzum hemence gerçekleşti. Birisi gelip beni sefirlerin kabul edildiği salona davet etti.Orada bütün sefirler topalnmıştı.Diplomatlar uzaktan göründüklerinden daha alık görünüyorlardı yakından. Ayrıca, pencerelerin ardından, bana çok güzel kadınların da yakından o kadar güzel olmakdıklarını gördüm.
Selamlık denen bu Türk Operası2nı seyerderken vakit çok çabuk geçti.Her Cuma aynı şey, birlikler bir araya gelerek nüfuz edilemez bir taş duvar meydana getiriyorlar sanki.Saray adamları,harem ağaları,kapalı lamdolarda prensesler,paşalar,beyler,yaverler ve uşaklardan her renkte insan topluluğu.
Nihayet,Padişahın mabeyncinleri, ziyaretçileri selamlamak üzere geldiler.Bana orada saray başkatibini beklemem gerektiği söylendi. Aradan geçen 15 dakika süre zarfı sonrasında hizmetkarlar beni almaya geldiler.Birçoğunun elinden ötekine geçtiim.Çakıl taşlı yollardan geçerek bir diğer binanın önüne geldik.Oradan İbrahim Beyin odasına götürüldüm.İbrahim bey bana aydınlık bir mimik ve neşe dolu bir gülüşle Sultan'ın benimle görüşeceğini bildirdi.
Birkaç dakika beklemiştik ki girişin sağında bulunan kabul salonuna beni holden geçirerek götürdüler.
Sultan önümdeydi.Tam hayal ettiğim gibi : küçük,zayıfça,büyük çengel burunlu, hafif boyanmış sakallı,zayıf ,titrek sesli. Üzerinde selamlıkta giydiği büyük üniforması var.Eldivenlerini ve elmaslarla süslü madalyasını takmış.Elini uzattı ve oturduk.az sonra sandalyeme yerleşip rahat bir şekilde oturdum.O ise daivana kılıcı bacakları arasında oturdu.İbrahim kah oturuyor,kah kalkıyordu.Sultanın ağzından çıkan sözleri kapabilmek için sıçrayıp duruyordu.Duyduklarını bana olabildiğince tercüme ediyordu,benimkilerini de sultana. Bunu büyük bir şevkle ,yüzü parlayarak ve herdefasında büyük bir ehemmiyet havası vererek yapıyordu. Sultan İbrahim'le Türkçe konuşurken onları dikkatle takip ediyordum.Sultan da aynı dikkatle ben Fransızca konuşurken takip ediyordu.
Selamunaleykümlerle başladı, ben de.Bana hergün Neue Freie Presse'i okuduğunu söyledi.(Madem ki Almanca bilmiyor, nasıl okuyor diye kendi kendime sordum)Bu gazetevasıtası ile Transval,Çin vesaire hakkında bilgi aldığını beyan etti.Ben ise bana lütfedilen mecidiye nişanı için şükranlarımı bildirmekle başladım.
Sonra sözü memleketlerimiz arasındaki dostane münasebetlere getirdim.(burada bahsedilen Herzl'in doğdugu Avusturya ve Osmanlı İmp.) İmparator Françpis Joseph'in iyi olduğunu öğrenmekle memnun olduğunu söyledi.
Ben bu aleleade sözlerde kalmak niyetinde değildim. İbrahim vasıtasıyla kendisine anlattım ki, Yahudilere karşı iyi davranmakta bulundukları için bağlılığım vardır ve istenilen her türlü hizmeti yapmaya da hazırım.Hem öyle küçük işlerde değil, böyle işler için başkaları vardır, ben büyük hizmetlere hazırım.Herşeyden önce şunu da belirtmeliyim ki burada söylenecek şeyler,ne olursa olsun, hiçbirisini yazmak niyetinde değilim.
Yani benimle tam bir emniyetle konuşabilirler.Teşekkür etti ve gümüş tabakadan iki sigara aldı,birisini bana verdi,sigara içmeye izinli olmayan İbrahim önce Sultan'ın, sonra benim sigaramı yaktı.Sultan sonra dedi ki : " Ben daima Yahudilerin dostu olmuşumdur, daima da öyle kalacağım.Gerçekten ben sadece Müslümanlara ve Yahudilere dayanmaktaydım.Diğer tebaam hakkında aynı emniyeti besliyorum diyemem."
Dünyanın başka köşelerinde Yahudilere karşı girişilen zulümleri hatırlattım.Kendi hesabına, imparatorluğunun bütün sınırlarını iltica etmek isteyen Yahudilere açık tuttuğunu söyledi. Oz aman dedim ki : " Vamber,beni kabul buyurmaya hazır buunduğunuzu söylediği zaman aklıma eski bir hikaye olan Aslan ve Androcles kıssası geldi.Majesteleri aslan, bense belki bir Androcles olabilirim ve belki aslanın pençesinden çekilip çıkarılması gerekli bir kıymık vardır.
Komplimanı gülerek kabul etti. kendisine "Apaçık ve basit tarzda devam edebilir miyim?" diye sordum,rica ettiğini söyledi. 'Kıymık' dedim, 'Düyun-ı Umumiye'dir'. İnanıyorum ki bu kıymık çıkarıldığı vakit Türkiye hayatiyetine kavuşacaktır.
İç çekti ve aynı zamanda güldü. Cevabını İbrahim tercüme etti. "Zat-ı Şahane, şerefli saltanatlarının ilk gününden beri bu kıymığı çıkarmak için uğraştılar ama boşuna.Çünkü muhterem selefleri zamanında bu kıymık ete gerin bir şekilde yerleşmişti ve şimdi çıkarılamıyordu.Eğer siz bu konuda birşeyler yapabilirseniz iyi olur."
'Yapabileceğime inanıyorum.Fakat birinci temel şart,mutlak bir gizliliktir' dedim. Hükümdar gözlerini yukarıya dikti, elini göğsüne koydu ve 'Gizli,gizli' dedi. Bu isteğimin sebebini izahet ettim : " Türkiye'yi hasta adam olarak muhafaza etmek isteyen devletler ve güçler, ona şifa verecek her türlü teşebbüsü bütün güçleriyle önlemeye kalkacaklardır.Teşebbüsü akim bırakmak için herşeyi yapacaklardır. Sultan ne demek istediğimi anladı. Bu noktadan sonra müzakerenin idaresini ele aldım. Mezkur teşebbüsü dünyanın her tarafındaki borsalarda bulunan dostlarım vasıtasıyla Sultan'ın birazcık olsun desteğini kazanabilmek için yapabileceğimi söyledim. Bu destek uygun bir zamanda, Yahudiker için özel bir lütufta bulunulup bunun hususen ilan edilmesidir.
İbrahim, hükümdarının cevabını hayretle dinleyip, bana menun bir çehreyle aktardı: ' Hünkarımızın emilerinde, mücevherci başı olarak çalışan bir Yahudi vardır.Ona Yahudiler hakkında gazetelere yazılmak üzere bazı şeyler söyelebilir.Bundan başşka burada bir büyük Yahudi alimi vardır, Hahambaşı. Ona da bazı şeyler söyleebilir.
Ben bu teklifleri geri çevirdim.Doktor marcus'tan öğrenmiştim ki buradaki Hahambaşı benim ismim her anıldıkça yere tüküren bir zattır. 'Hayır' dedim, 'bu tesiri olmaz.Bu, istendiği gibi bütün dünyaya yayılabilir şeyler değildir. Bizim için böyle bir jestin takip ettiğimiz byük gayelere ne zaman uygun olacağını size göstermemize müsadelerinizi rica ederim.ben Türk milletine Yahudi halkının aktif sevgisini kazandırmak istiyorum. bu bakımdan Sultan'ın jesti ehemmiyetli bir durum arz eder, Hahambaşının ki ise Türkiye sınırlarını aşamaz'.
Sultan bütün söylediklerimi başı ile tasdik ediyordu.Devam ettim : 'Bugün bu güzel memeleketin muhtaç olduğu şey, bizim insanlarımızın endüstriyel dinamizmidir.Buraya gelen diğer Avruplalılar kısa zamanda zenginleşir sonra da çaldıklarıyla çekip giderler. İş adamı olunca elbette para kazanmak şereftir.Ama bu servet kazanıldıgı ülkede kalmalıdır.
Yeniden başını açıkca ve menun bir şekilde sallayıp tasdik ettikte sonra söylediklerii İbrahim bana ışıltılı bir yüzle tercüme etti: ' Gerçekten bizim memleketmizde henüz işletilmemiş hazineler vardır. Daha bu sabah Zat-ı Şahane Bağdat'tan bir telgraf aldı,buna göre,orada Kafkaslardakinden daha zengin petrol yatakları keşfedilmiş.Eğer siz Türkiye'de uzun zaman kalacaksanıız hünkar sizin Anadolu şimendiferinin uğradığı yerleri gezmenizi tavsiye eder. Bu yolun sağı da solu da gerçek bir bahçedir.Madenler, altın ve gümüş vardır.Hünkarın selefleri zamnında altın yerden çıkarılıyor, çubuklar halinde ve para basılıp askerin maaşı öyle veriliyordu.'
Şuna dikkat ettim ki hükümdar konuşurken iki elini bir miktar havada açarak çokluk işareti yapıyordu.Sonra bana süpriz gelen şeyler oldu.Sultan, İbrahim vasıtasıyla benden usta bir maliyeci tavsiye etmemi istedi. Bu öyle bir maliyeci olmalıydı ki faraza,kibritlere konan vergi gibi halkı ürkütmeyecek kaynaklar bulmalıydı.
Hükümdarın hakkımda gösterdiği itimattan dolayı gurur duydum, bununla beraber dedim ki: 'Bu benim için zor bir iş, bana büyük bir mesuliyet yükler, çünkü böyle bir vazifeye tavsiye edeceğim kişinin hem liyakatı,hem de ahlaklı hakkında tam bir emniyet içinde bulunmalıyım.Mamfih bu meseleyi düşüneceğimi ve böyle bir insan bulduğum zaman haşmetli hükümdara bildireceğime söz verebilirim.' Ayrıca şunu da ilave ettim ki 'Bu zat Türkiye'nin durumu tam bir sıkı ağızlılıkla incelemeli ve vardığı neticeleri bana vermeli ki, bende ona göre iyileştirme programını hazırlayabileyim.'
Ne var ki hükümdar ayrı bir fikirdeydi.Sözlerini büyük bir dikkatle dinleyip bana hep kutlayıcı bir gülüşle aktaran ibrahim şöyle açıkladı : " Zat-ı Şahane bu zatın resmi bir vazifeye tayininin daha doğru olacağını ve böyle daha az dikkat çekeceğini buyuruyorlar.Maliye Bakan yardımcısı olabilir mesala." Böylece bu adam bana daimi surette haber verecekti ve Sultan da onun vasıtasıyla benimle haberleşecekti.
İfade etmeliyim ki bu fikir benimkinde çok daha iyiydi. Bu esnada mektuplarımı Zat-ı Şahaneye hangi tarzda ulaştırabileceğimi sordum, bunun için özel bir işaret ve mühür kullanmam gerekli miydi? Sultan benim mührümün kafi olduğunu söyledi.Benim mührümü taşıyan mektuplar direkt olarak Tahsin Paşa tarafından kendilerini takdim edecekti. Bundan sonra Sultan halihazırda münakaşa edilen borçların birleştirilmesi meselesine geldi. Ben mesele nedir diye sordum? Daimi bir dikkatle dinleyen İbrahim'e bana nakletmek üzere açıkladı : ' Borçların birleştirilmesi demek,eski borç yerine son senenin açığını kapatmakta kullanılacak bir veya bir buçuk milyon bütün borçları yeni borç halinde getirmekmiş' öğrendim.
'Nasıl, bu kadar az birşey için mi?' diye omuzlarımı hayal kırıklığımı anlatacak şekilde sarsrarak hayırkımıştım.Hükümdar görünür biçimde duygularımı paylaşıp omuzlarını silkeledi ve hüzünle gülümsedi.
O zaman muhatabımdan bana bu borçları birleştirme projesinin tamamını göndermelerini istedim ki inceleyip yapılacak daha başka ve mühim işler varken bununla uğraşmaya deip değmeyeceğine hükmedebileyim.Borçları birleştirme fikrine belki iyidir, belki de kötüdür diyeceğim.Herşeyden önce bu projenin tamamını görmeliyim.Haşmetli hünkar, arzumun yerine getireleceğini, birisinin istediğim bütün gerekli bilgileri vermek üzere vazifelendireceğini söyledi. Konuşmamız devam etti ve gittikçe viraj alarak değişik konularda dolaştı.Gördülüğü kadarıyla onu alakanlandırmıştım.Kaba hatlarıyla geleceğe dair bir program geliştiriyordum.Her türlü ihtişama sahip bu şehirde ve İmparatorluğun heryerinde herşey yapılabilirdi. Arkadaşlarım Wolfssohn ve Marmorek'ten, gerektiğinde ihtisaslarından istifade edilebileceğinden, belki onlara da bir madayla kapabilirim diye bahsediyordum. Daha başka mali kaynaklar,mesala elektrik imtiyazı gibi, bulunabilir diyordum.
İbrahim kanalıyla hünkar burada, Sarayda bir elektrikli ışıklanırma tertibatının bulunduğunu söyledi.Bu tesisattan memnundu, böyle bir ışıklandırma tarzını diğerlerine tercih ediyordu.
Ben de mütemadiyen payitahtun güzelleştirilmesi imkanlarından bahsediyordum.Mesala Haliç üzerinde altından en büyük gemilerin bile geçeceği bir köprü yapılabilirdi.Bu Marmorek'in fikriydi. Sultan, şimdilik bu projelerin bir tarafa bırakılıp borçlar meselesiyle uğraşılmasını tercih ettiğini belirtti.
Ben tükenmiştim, çünkü mülakat iki saat sürmütşü.İpliğimi istediğim gibi dokumuştum.imdi aşağı yukarı emindim ki, Sultan benimle temas halinde kalmak niyetindeydi.O halde konuşmayı uyutabilirdim.Hükümdar da artık söyleyecek birşey bulamıyordu. Kısa bir duruştan sonra kalkı ve elini uzattı.esaslı noktayı tekrar edebilmek için bir an daha olduğum yerde kaldım.Esas nokta, niyetlerimiz ve anlaşmamız konusunda mutlak gizlilik gösterilmesi idi. "
Evet arkadaşlar Herzl bu görüşmeyi anılarında aynen anlatmıştır. Şimdi dikkat ediniz burada hiç Filistin konusu geçiyor mu ? Elbette ki dediğimiz gibi o meşhur hikaye bir efsanedir. O konuşmayı sultan Newlsinki aracılığıyla Baron Rostschild'e göndermiştir.
 
Allah Ümmet-i Muhammed'in yâr ve yardımcısı olsun.
Alıntı ile Cevapla
Görüntüleme 479 Yorumlar 2
Toplam Yorum 2

Yorumlar

Alt 19 Eylül 2011, 14:40   #2
X
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Abdülhamid ve siyonist lider Herzl'in görüşmesi




Merhaba,

Yazinin tamamini okudum lakin tatmin edici gelmedi ayrica Sultan Abdulhamid'in kanla verdik kanla aliriz sozunden rahatsizlik duyulmamasi gerektigi kanaatindeyim.

Yahudilerin Hunkar'in adini Kizil Sultan'a cikardigini unutmamak gerek, Abdulhamid Han'in oglunundu sanirim, anilarini yazdigi bir kitabi vardi oradada gecmiyor gerci bu Filistin meselesi ama yahudilerin Sultan'dan nefret etmesininde bir sebebi olmasi lazim degil mi?

Tesekkurler.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 19 Eylül 2011, 14:56   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Abdülhamid ve siyonist lider Herzl'in görüşmesi




Hünkarın adını Kızıl Sultan'a çıkaran yahudiler değildir, Ermenilerdir.Sizi tatmin etmeyen yerlerini belirtirseniz yardımcı olmaya gayret ederim X. Ayrıca kanla aldık kanla veririz sözünden asla rahatsızlık duymam mümkün değildir, rahatsızlık duymam için benim hain olmam gerekir. Burada sadece bu sözün herzl'e değil de, Dünyada ki dengeleri altüst etmeye çalışan Rostschilde söylendiğini belirtmek istememdir. Abdülhamid Han'ın oğullarından hiçbiri anılarını yazmamıştır,yazan yanılmıyorsan kızı Ayşe sultan idi. Sizde bilirsiniz ki Ayşe sultanın siyasi olaylara vakıf olması beklenemez. Benim burada ki amacım; her seferinde bizim(Türkler) gözümüzden anlatılan olayı bizzat olayı yaşayan kişinin gözünden anlatmak ve Sultan Hamid'in ne derece üstün bir zeka ve siyaset takip ettiğini milletime göstermektir. Ki Herzl anılarının son demlerinde Sultan Hamid'in kendisini kullandığını anlayınca büyük bir öfkeye kapılmış ve kukla olduğunu hissetmiştir. Zaten kendisi de bu olaydan kısa bir süre kalp krizinden ölmüştür. Belki de Sultan'ın kendisini kullanmasını hazmedeyip kalbine yenik düştü, kimbilebilir ki?
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
) Yorumunuz için teşekkür ederim

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
abdülhamid, görüşmesi, herzlin, lider, siyonist, ve


Şu anda bu makaleyi okuyan kişi sayısı: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Makaleler
Article Author Forum Cevaplar Son Mesaj
Ii. AbdÜlhamîd hÂn Ecrin Tarih 0 30 Nisan 2011 14:26
İsrail Askerlerinin Siyonist Politikalara Tepkisi Noyan Makaleler 0 28 Nisan 2011 11:06
İş Görüşmesi :) Mekanyap Fıkra 0 02 Nisan 2010 00:22
Gerçek Lider & Sahte Lider Brain Genel Paylaşım 0 28 Mayıs 2006 18:20