![]() |
Sanatın Kamburları [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] SANATIN KAMBURLARI Türk dil kurumunun sözlüğünde “Bel veya göğüs kemiğinin eğrilmesi, raşitizm sonucu sırtta ve göğüste oluşan tümsek…” olarak geçen bu sözlük mecazen “sıkıntı, dert” anlamına gelir. Kambur her yerde olabilir. Ülkede, yerel yönetimlerde hata kendi içinde… Asıl olan bu kamburu teşhis etmek ve kamburun yok olması için gerekli olan neyse o yolda ilerlemek… Kambur cansız da olabilir. Örneğin bir kurum ya da bir sanat akımı ya da politika… Her neyse kambur, ona neden olan kesinlikle canlıdır: yani insan. En tehlikelisi de bu işte: canlı bir kamburun, cansız bir kamburla birleşmesi… Hele bir de kambur, kambur olduğunun farkında değilse… Bazıları bildiğini sanar… Öğretmen ise kitaptan okuyarak anlatır ya da defterden… Yönetici ise egosunu tatmin etmeye çalışır, kimseye danışmaz, kendini kral sanar. En büyük odur. Onun bildiği doğrudur. Sadece şikâyet eder, çözüm üretmez… İşte en tehlikeli kambur bunlardır. Bunlar ülkemiz için en büyük sıkıntılardır. Çünkü bunların yetiştirmeye çalıştığı ya da yönettiği insanlar onu model alabilir. Zaten yalan yanlış ve eksik bilgilerle yönetilen veya yetiştirilen insan daha da büyük bir kambur oluşturmaya en büyük adaydır. Eğitim şart diyor bir reklâmında Cem Yılmaz. Gülerek izlediğim reklâmda ki o söz, şimdi nasılda dilime pelesenk oldu. Eğitim şart! Yaptığı işi sadece para için yapanların, üretmeyenlerin, hep kendi bilenlerin, sadece sövüp çözüm üretmeyenlerin olmadığı; temiz idealist, üretken bir toplum istiyorsak eğitim şart! Kamburların en vahşisi, en hırpalayıcısı ve en azgını Sanat Kamburları’dır. Onlar ki bilmeden bilen, görmeden gören, yeniyi kabul etmeyen, eskiyle sürünen, günceli yok sayan kişilerdir. Bunların arasına bir de ikiyüzlüleri koymak gerekiyor. İkiyüzlüler dolayısı ile kişiliksiz kişiler sanatın bugününü suiistimal edip, geleceğini baltalıyorlar. Sürekli değişen yenilenen küreselleşen bir dünyada sallayıp başını, alıp maaşını yan yelip yatan bir dediği bir değini tutmayan kamburlar size sesleniyorum: “Siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz. Şu an yalnızsınız ve bu yazıyı okurken kendinizi kandırmanızın bir anlamı yok. Ya işi ehline bırakın, ya da riyakârlıktan uzak, tutarlı, çağdaş ve üretken bir sanat için çalışın!” Pir Sultan Abdal şiirinin birinde der ki: Pir Sultan Abdal’ım sözlerim haktır Hak diyen kullardan hiç şüphem yoktur Cehennemde ateş olmaz nar yoktur Herkes ateşini kendi götürür. Bizde ki Sanat Kamburları geleceğimize öyle ihanet ediyorlar ki bırakın ateşi, ateşin yanında laneti de beraber götürecekler. O sanat kamburları hem kör hem sağır ama fena dillidirler. Bazıları da her ne kadar sanat adına hizmet ediyor gibi görünse de, o kamburlara el pençe divan durarak ve onların buyruklarından çıkmayarak kendileri de kambur oluyorlar. Sizi miskin şarlatanlar sizi! Yaptığınız bini aştı. Ya okuyun ya izleyin ya çalışın ya üretin ya da yol açın. Seviyesizce ahkâm kesmeyin artık! Yeter bırakın bizi! Sanat yapmak istiyoruz! Sanat adı altında sizin yalakalığınızı ya da şakşakçılığınızı yapmayız! Çaldığınız bizim zamanımız değil. Hepimizin geleceğinin zamanını çalıyorsunuz. Sanatı daha fazla kirletmeyin! Kurtuluş BİLGİLİOĞUL |
Yasaksın Yasak Aşkım Yarın bambaşka bir gün olacak dedim kendi kendime Karar verdim her şeyi unutup baştan silmeye Değmeyen birine değer vermeye& Pes ediyorum artık aska sevgiye& Sevmek eğer acı çekmekse, Sevmek bana göre değil bence.. Ama inkâr etmiyorum bende ağladım bir aşk için günlerce Bende sevdim belki de ölesiye... Ama o yaktı yıktı kendi gibi yalan bulaştırdı sevgime Ben bile inanamadım inanmak istemedim bu kadar çabuk bitmesine Dedim ya... Ben sevdim sevmesine de rastlayamadım sevenine Ama artık dayanamıyorum Dokunabilecek kadar yakınımdayken başkasını sevmesine Ben onun için ağlarken gecelerce Onun bir başka kişiye 'seni seviyorum' demesine katlanamıyorum Unutmak istiyorum olanları ne olursa olsun unutmak Her şeyi silip baştan yaşamak Belki bunların hepsi olabilirdi fakat Onun kalbi başkasındayken bu sevgi bana çok uzak Ulaşılması bir o kadarda tuzak Anlasana be benimkisi yasak aşk yasak Unuttum dediğime bakma Benim amacım kendimi kandırmak Zaten onun isteği de benim hayatımı karartmak Peki ya mutlu mu şimdi bir başkasıyla Ne hakkı vardı bana bu kadar acıyı yaşatmaya Olsun be o mutlu olsun yeter ki Ben yine yaşarım acılarımla Yere göğe sığmayan yalnızlığımla Yalnızım dediysem sanmayın ki kimsem yok Sadece beni anlayacak derdime derman olacak Bir tanem yok ki yanımda Onu ne kadar sevdiğimi bir anlasa bir bilseniz neler vermezdim onun bir bakışına Keşke bir kurşun sıksaydı aldatacağına O bile bu kadar acı çektirmezdi bana Bende onu adam sanırdım oysa... ama şunu unutmasın asla..!!! Bütün gururumu yok etti ama... onur duvarımı yıktırmam ona...!!! Zaten artık hayaliyle yaşamak bile hata bir canım var onu da alsın ama; Kalbim oyuncak değil başka kapıya Ben ne yanardağlar gördüm Bu kadar acıyla ölmem ya sen yine kendi haline ağla Yüreğimdeki volkan vız gelir bana Ben ne acılar çektim hayatımda Hasret kaldım mutlu olduğum bir ana Evet, ben bu kadar acıyı çektim ama Bunları senin yanına bırakırım sanma sana bir ihanet borcum var ya bunu da sakın unutma..!! Diyorlar ki başka biri varmış hayatında Sen onu da unutursun canını sıkma Sakın bana 'ben ne yaptım?' diye de sorma Doğru sen ne yaptın ki bana? Acılardan başka yalanlardan başka söyle ne verdin bana. Ya da sus her zaman ki gibi başka bir yalan ara Kanan bir zavallı bulunur ne de olsa Belki 'seviyorum' diye onları kandırabilirsin ama Sakın bu yalana kendini inandırmaya çalışma Sebebini sende bende biliyoruz boşuna sorma Aslında sen benden daha iyi bilirsin sorup ta beni de yorma Ama duymak ister misin bir kez daha Kimsenin ihtiyacı yok senin yalancı aşkına. Daha anlamadın mı her şey hayal her şey rüya Çaresizliklerle dolu dünya Meğer her şey yalan ve de dolanmış Delikanlılıkmış kitapmış Söyle bana kimde kalmış? Vefaymış aşkmış Baştan sona yalanmış Ağlamakmış sızlanmakmış Değmeyen biri için gözden yaş mı akarmış? Gurbetmiş sılaymış Sevenleri yalnız onlar mı ayırırmış? Aslında en büyük aşklar bile hevesini alıncaya kadarmış!!! Söyle delikanlım mertliğin kitabında bunlar mı yazarmış? Anıymış hatıraymış Geçmişte kalmış demek ki her şeyi unutmak bu kadar kolaymış AŞK dediğin; ZAVALLI BİR İNSANIN DÜNYASINI BAŞINA YIKANA KADARMIŞ...! şimdi soruyorum sizlere aşk diye bir şey var mıymış...? |
Gitme [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Gidersen Başlar içimdeki ülkede ayaklanmalar Yüreğim Özledikçe büyüyen aşkına örgütlenir Her şehrimde seni yaşar kurtarılmış bölgem Sokaklarıma taşar her gün adaletsiz bir düzene karşı yapılan eylemler Meydanlarım, anıtlarım zamana haykırır Kederim grev çadırları kurar Sana akmak isteyen sesim ölüm orucunda Şekerli suya konuşur sustuklarını yalnızca Gidersen Sana hediye ettiğim türküler izinsiz yürüyüşe geçer Şiirim her dizesine pankart açar Sazım tellerini boykot eder Savunmam yapılır konuşmalarda Dağıtılan bildirilerde Gizli adreslerde Bodrum katlarında yapılan toplantılarda Eleştiri üzerine eleştiri alır Özeleştirimi bir tek sana yaparım Gidersen Yaz, kış her mevsim sonbahar olur Hani hangi yaprak düşse içinin titrediği Hani dallar kırgın Gökyüzü içli mi içli Dokunsan ağlayacak Aylardan Eylül ya hani... Hüzün bulutları gözlerimde Sonra yağmurlar yağar yetim yüreğime Bir sabah Mitinglerde buluşur içimdeki binler Binler bir olur Bir ben, Ben sen Ansızın Gaz bombaları atılır içime Genzim yanar, kirpiklerimi yakar Avuçlarımdan nefes diye içime çekerim seni Çatışmalar başlar alanlarda Sol yanım çaresizce vuruşur sağımla Mantığım ruhumla Taşlar sopalar fırlar her yana... Saçından sürüklenir sevdam Dizleri kanar Kaşı patlar Sert yumruklar oturur yüzüne, Acımasız coplar kırılır belinde... Göğsüme Tam da senin olduğun yere Tazyikli suyu yerim olanca hızıyla Yığılır kalırım öylesine bir duvar kenarına Dilimde çiğliğini beklemekte olan sloganımla... Anlayacağın sevgili Gidersen içimdeki ülke olağanüstü hal durumda O gün Bir ilkbahar sabahı gibi önce ortalık sanki Sonra kus seslerinin, yaprak salınışlarının, güneş parıltısının Üzerinde ağır ve yorgun panzerler... Tanklar arka sokaklarımdan geçer Baslar akşamüstü caddelerde jandarmaların gece devriyesi... Bir cinayet olurum "faili meçhul" denilen Örtmeye çalışır koca bir kaldırım taşına tutuşturulan eski bir gazete sayfası Tenimdeki yalnızlığın kurşun izlerini Parçalanmış, delik deşik hayallerimi Kaskatı kesilirim gecenin ayazında Ay ışığında Gazete altında sıcacık kanım çekilir buz gibi asfalta Teşhis ettiklerinde cesedimi "Dudakları ve elleri morardı önce" diye geçer otopsi raporunda Şafağın ilk ışığıyla İlk olarak ulusal televizyonlardan bildirir Üç cuntacı donuk bir ifadeyle haberi Ya da radyodan çıkan o ürkütücü sesleri... Gidersen İçimdeki bu karanlık ülkeden Sana, sesine doğru uçarım usulca rengarenk kelebekler gibi... Sokağa çıkma yasağını delerim uğruna sevgili Taşırım narin kanatlarıma taktiğim özlemimi Özledikçe büyüyen sevgimi Nerde olursan ol Ben yine de bulurum seni... Bir günlük ömrüm sana yetişmez Issiz caddelerde İki kırık kelebek kanadı olursa eğer Bil ki benim Kelebekler uzun yaşayamaz ki... Unutma Gidersen bir "Eylül" sabahıymış gibi darbe iner yüreğime Ve yarım kalır devrimim sevgili...! Alıntı |
Cevap: Gülüşlerimden öperek uyandır beni... Emeğine sağlık Paylaşım için Teşekkürler. |
Cevap: BEKLE BENİ Emeğine sağlık Paylaşım için Teşekkürler. |
Cevap: SENİ BENDE UNUTTUN !! Emeğine sağlık Paylaşım için Teşekkürler. |
Bazen bildiklerin, öğrendiklerinin acı verir. Ne olmasını bekliyorsun? Hayatın sana ne sunmasını bekliyorsun? Dün akşam hayalini kurduğun şeylerin, sabah olunca gerçekleşeceğini mi umuyorsun? Yanlış Hayatın Peşinde Koşmayacaksın! Sistem böyle çalışmıyor! Düşünce gücü, metafizik, parapsikoloji, yoga, meditasyon, aklına her ne geliyorsa, neye inanıyor ve peşinden gidiyorsan, hepsi bir yerde tıkanıp kalacaktır! Ummakla, dilemekle olmuyor, ayağa kalkacaksın! Her şeyden önce farkına varacaksın! Hangi öğretiye inanırsan inan, üstün körü anlamayacaksın. Bir bilgiyi gerçekten hayatında uygulayamıyorsan, o bilgiye sahip olduğun yanılgısına kapılmışsın demektir. Kendini kandırmayacaksın! Gerçekleri anlayacak, sonu her ne olursa olsun kabul edeceksin. Bazen bildiklerin, öğrendiklerinin acı verir. Onu da yaşayacaksın. Önce kendinin, ne olduğunun, nelere sahip olduğunun, gücünün, yeteneklerinin, bu hayata neden geldiğinin farkına varacaksın. Hayatını, gereksiz şeyler uğruna harcamayacaksın. Kalbinde yaşadığın her duyguyu aşk sanıp, peşinden çöllere düşmeyeceksin. Aşkın adını ağzına almadan önce, uzun uzun düşüneceksin. Yüreğinle yüzleşeceksin. Sevgiyi, tutkuyu, şehveti, alışkanlığı, çekimi, aşkı birbirinden ayırt edeceksin. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin senden daha önemli olduğunu düşünmeyeceksin. Bedenine, ruhuna, aklına sahip çıkacaksın. Hak etmeyenin ardından yas tutup, bunu da aşka bağlayıp, aşkın şanını kirletmeyeceksin. Kendini tanıyacaksın, hem de çok iyi tanıyacaksın! Kimleri, neden ve niçin seçtiğini bileceksin. İnsanız hepimiz, elbette zayıflıklarımız, düşkünlüklerimiz, saflıklarımız var ancak kendi huylarını, eksiklerini iyi tahlil edeceksin. Ardından gözyaşı döktüğünün adını doğru koyacaksın! Yıllar süren yaslar yaşayıp, unutamadığını iddia edeceğine, neden hayatına başlayamadığını çözeceksin. Korkularınla yüzleşeceksin. Yattığın yerden, kurduğun hayale uygun bir beyaz atlı prens beklemeyeceksin. Aklın çalışacak, elin ekmek tutacak, kimseye boyun eğmeden yaşamanın lezzetini bileceksin. İster kocan olsun, ister oğlun, ister anan, ister baban, kimsenin sevgisiyle hükmünü birbirine karıştırmayacaksın. Ezilen, zavallı, akılsız olmak kazandırır gibi dursa da, sonunda mutlak kaybettirir; bunu unutmayacaksın! Başkalarına değil, kendi gücüne inanacaksın. Birinin boynuna asılarak durursan, karşındakini yormakla kalmazsın, bir gün kendi kolların bile çekemez ağırlığını düşersin; kimseye dayanmayacaksın! Dünya da sensin, evren de! Kendini geliştireceksin. Büyüyeceksin, olgunlaşacaksın. Ruhunu da, aklını da bedenin gibi besleyeceksin. Önce sen büyük olacaksın, farkında olacaksın, sonra dünyanın zevklerinin, aşkın, hayatın tadını çıkaracaksın. Emanet hayatlara tutunup, ömrünü harcamayacaksın. Ne olmasını bekliyorsan, sen öyle oturdukça, olmayacak. Boşuna hayal kurmayacaksın! |
İhanet [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Uzaklara gitmiştin. Kilometrelerce uzaklara. Kokun yok. Gözün yok. Yüzün yok. Ve sanma ki ben seni özlemedim. Senin annen ölse, özlemez misin? Ah sevgilim. Nasıl bir acıdır yokluğun. Kendime yabancıyım. Yokluğuna alışmaya çalışan sancıyım. Bir çocuk kadar yaramaz içimdeki acım. Uzaklara gittin. Benden kilometrelerce uzaklara. Sesin yok. Nefesin yok. Bedenin yok. Yanımda annesiymişim gibi elimi hiç bırakmayan ihanetin var. Üşüdüğümü hissedip dört yanımı sarıp sarmalayan ihanetin var. Sen geri döneceksin biliyorum. Ve ben seni tıka basa severken hala yine de seni affetmeyeceğim. Büyük ihanet yedim, BÜYÜK KONUŞUYORUM! . |
Nerde aşk görsen kana buluyorsun. Mutluluğum, doğruyu söylemek gerekirse çok çekicisin. O kadar çekicisin ki, Tıpkı mıtnatıs gibisin. Nerde aşk görsen kana buluyorsun. Nerde hüzün görsen yakasına yapışıyorsun. Mutluyken bile öyle mutsuzum ki, Nazar değecek diye korkuyorum... Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de o değilmiş. Bir insan doğduğun da neyse yaşarken de öyleymiş. Doğduğumdan beri ağlıyorum, Oradan biliyorum! Vazgeçmek zorundayım. Vazgeçmek zorundasın... Allah'tan bile istemeye utanılacak bir duayız seninle ikimiz. Yürünmez çocuk, Bak 'dur' yazıyor tabelada! Sonu görünmeyen yola girilmez çocuk! İmkansız olduğunu bildiğin yüreğe yerleşilmez! Vazgeç! Yaz geç beni... Çok başarılısın. Bak, çok iyi 'gidiyorsun'... |
Gök gibi, deniz gibi, gözlerin gibi mavi şeyler Ben şimdi uyuyorum. Ben uyurken iyi şeyler olsun. Özgürlük gibi şeyler. Gün doğumu gibi narin şeyler. Kavun kokusu gibi şeyler. Saydam şeyler. Bana benzemeyen şeyler yani kırılmamış, yani tam, kararlı yani ! Kar'ın donduramayacağı, Güneş'in eritemeyeceği, rüzgarın uçuramayacağı şeyler. Noktalama işaretleri kadar lüzumlu, rakamlar gibi sonsuz şeyler. İçinde çaresizlikler, yalnızlıklar, korkular barındırmayan. Ve hatta hiçbir karanlığa bulaşmayan şeyler. Yeşil şeyler olsun. Yapraklar gibi değil, ağaçlar gibi değil, ormanlar gibi şeyler.. Kırmızı şeyler olsun. Kıvılcımlar gibi değil, yangınlar gibi değil, volkanlar gibi şeyler. Gök gibi, deniz gibi, gözlerin gibi mavi şeyler. |
Sence aşktan daha gerçek olan ne var Aslında hepimiz gibiydin, geceleri karanlık, güneş yok sanıyordun. Oysa başka bir alem var senin bilmediğin, başka bir dünya içinde aşk olan… Bir anlasan buralardan olmadığımızı, aslında bizim olmadığını ve aslında hiç olmadığımızı, belki sen de göreceksin güneşi. Bir anlasan her şeyin boş bir koşturma, bir oyun olduğunu; vazgeçeceksin günlük, kirletilmiş ve ruhu olmayan sevişmelerden. Kendini aramaya başlamalısın, kendini sevmeye başlamalısın, kendini bu acılardan uzak tutmayı öğrenmek için uğraşmalısın. Senin zevk dediklerin tuzak aslında, senin ihtiras sandıkları ateş, senin güzellik sandığın bir oyun aslında… Hepsi sebepsiz bir çaba, her şeyin kendi etrafında dönüşü tuhaf değil mi, bir düşünsene? Bu sistem, bu kaos, tuhaf değil mi? Sence aşktan daha gerçek olan ne var? Sevmekten daha çok mu elle tutulur geliyor kağıt, kalem sana? Gördüğün ve dokunduğun için mi gerçek sayıyorsun masayı, sandalyeyi? Ya sevgi? Hangi eşya içindeki özleminin yakışını açıklayabilir? Sevmenin heyecanını hangi defter sana anlatabilir? Gördüklerinden, dokunduklarından daha fazlası bu alem, uyansana…. Bırak alemlerde daha fazla bedene sahip olma arzunu da, içindeki arzuya bak. Gerçekten sevebildiğinle kıyas bile kabul etmeyecek sana aşkın ihtirasıyla ödüllenmiş sevişmeler ve gerçekten sevebildiğinde birini, anlayacaksın aradığının bu tuhaf beden gezmelerinde bulunmadığını. Ruhunla, yüreğinle, aklınla sevdiğinde birini, kendini bulacaksın çünkü ancak aşkla yanabilir bir yürek ve ancak yandığında adam olur bir adem…. |
Yaşa Her zaman bir kitabın sonuna yaklaşır gibi yaşa. Lunaparkta kaybolmuş gibi yaşa. Oyuncak dükkanında kaybolmuş çocuğun iştahıyla yaşa. Kaybolmuşluğu unut, etrafına bak! Yüzmek gibi yaşa, boğulmak gibi değil. … Uçmak gibi yaşa, düşmek gibi değil. Kuş sesleriyle bir ağacın gölgesinde uzanır gibi yaşa. Kaşık kaşık çikolata yiyip, ellerini beyaz tişörtüne silen çocuk gibi yaşa. Saatlere bakmadan yaşa. Beklemeden yaşa. Yorulmadan yaşa. Bir tırtılın kelebek olma hayali vardır, Senin de bir hayalin olsun. Öyle yaşa işte! Boynu bükük soru işaretlerini boşver. Dik ünlemlerin var. Noktaları at çöpe, kucak dolusu virgül getirdim sana. Allah’ın sana uzattığı beyaz kağıdı geri çevirme. Yani diyorum ki; Yaşa da, Nasıl yaşarsan yaşa! |
Bütün teller ses vermez olur Acılar diner INSAN BIR KERE ÖLÜR Her bulduğum yerde yitiriyorum seni Yanıbaşımda öldüğün oluyor kimi gün Ya da ben ölüyorum sesizce gözlerinde Bir yaprak kımıldıyor hafiften Bu sesizlik bir kasırga başlangıcı Kükremeye hazırlanışı denizin Bu, aslanların sarı, vahşi gözlerindeki ölüm parıltısı Bu bir yerde erimek Apansız yok olmak belki de Ve sonra susmak, susmak yuzyıllar boyu Beni unuttuğun bir uzak çizgide Tuvale sürdügüm boya değil artık Kırmızı kan rengidir gözlerimin En karadan daha kara yok Oysa en beyazdın sen gecelerimde O bana en yakın renkti tüy gibi Buram buram sıcaklığını çizerdim duvarlara Kokun bir tuhaftı çocuksu Sonra katmerli bir gül gibiydi baygın Gecenin en koyulastığı o yerde Duşerdi ellerime darmadağın. öten bir ishak kuşudur şimdi Haber getirir ölümlerden, dinle Yaşamak bir manga asker karşımda Ateş etmeyin diyorum Bir diyeceğim var Gözlerimi bağlamayın Son defa görmek istiyorum insanı Göğü, güneşi, denizleri Ve bu son ölümüm olsun diyorum Bir daha öldürmeyin beni. Kibritim ıslak Sigaram yanmıyor Ne olur bir ateş verin Bu ilk aldanışım değil Bu ilk sönüşü değil umutlarımın Ben bu denizin son kıyısıyım. Bir cam kırıldı uzakta Ta uzakta, içimde bir cam kırıldı Bütün şiirlerim anlamsız şimdi Resimler renksiz, şarkılar ruhsuz Hiç bir şey artık avutamaz beni Bakın, bir çağ devriliyor içimde sersefil Son şair de kırdı son kelemini ilk meşaleyi kim yaktı bu karanlıkta Kimdi aydınlatan benim zindan gözlerimi Sevilmek mi O son artığı en ilkel çağların Bir mağara duvarındaki en eski resim Ya sevmek Hiç sönmeden bir ömür boyu O en güzel huy benimsediğim Yıkıldıkça tutunduğum dal bu boşlukta O en insancıl gerçeğim benim Ben hep böyle yüzyıllar boyu sevdim Çağlar boyu Kopkoyu bir geceydi yaşadığım sevince Ellerimi arardım, bulamazdım çoğu gün Bir saklayan vardı beni Bir tutan vardı Sana yaklaşamazdım Anlayamadığım korkular vardı içimde Hep boyle seninle sensiz kalırdım ben Bir kıvılcım sönerken Bir yanardağ patlardı içimde. Ko şimdi ben yalnız öleyim Vur ellerimi ekmegimi al Tiksinir beni kim görse sensiz Utanır yalnızlıgım bana baktıkça Aynalar mı Hani nerdeler Kimbilir kaç yüzyıl oldu kendimi görmeyeli Adım mı neydi Besbelli unutmuşum Hadi vur Hadi öldür Kurtar beni ezilmekten çürümekten Hadi gel, açtım kollarımı Bir zaman Ölmeye vaktim mi vardi seni sevmekten Sen büyüyen bir sesizliktin içimde Beni ben eden en duru ırmaktın En guzeliydin mozaiklerin Seninle maviydi gökyüzüm Çiçeklerim sende yeşerirdi Sen bambaşka bir evren yaratırdın Sularımdan Guneşimden rüzgarımdan Bak! Nasıl da her şey değişiverdi apansız Şimdi bu karanlıklarda yapayalnız Mavi mavi bir resim ağlar duvarlarımdan Ben bir tohumum Al beni toprağa ek yeniden Neredesin hani ne oldun Antik bir kadın başı mıydın Yoksa bir deniz miydin eskiden Yosunların kurudu mu öldü mü balıkların Hani bir Nefertiti yaşamıstı eski Mısır'da Yoksa o muydun sen Hadi, anlat bana neydin Belki de uzak belirsiz bir noktaydın sen Öyküme girmeseydin İnsan bir kere ölür Her gün ölen umutlarımızdır içimizdeki Paramparça olmuş sevgilerdir Her aldanış Yeni bir aldanışa hazırlar bizi Zamanla renkler değişir Donuklaşır anılar Silinir üstümüzden Güzel olan ne varsa Görür içindeki bütün hayallerin öldüğünü İnsan yaşarsa. Ve bir gün insan da ölür Çimen gibi yaprak gibi Sarsılır yeryüzü yerinden Devrilen koca bir ağaçtır sanki Durur atışları yorgun kalbimizin El, ayak kesilir Göz ölür, dudak ölür, kan ölür Susar ta içimizde Yıllardır çalan çalgı Bütün teller ses vermez olur Acılar diner Ve bir gün biter bu çirkin oyun Perde iner... Alıntıdır... |
Yaşama tekrar doğduğumu hissediyorum. Gözlerim Gözlerin.. İşte karşımdasın. Başımı kaldırıp sana bakıyorum. Bakışıyoruz. Gözlerinin koyuluğuna vuruluyorum. Karanlığında apaydınlık oluyorum. İçime serinlik veriyor varlığın. Gözlerin anlamlı, Gözlerin ılık, gözlerin taze, Gözlerin gözlerim oluyor, Gözlerim gözlerin. Bakışlarında tüm dünyanın güzelliği okunuyor. Bana tüm dünyanın güzelliğini verseler Senin gözlerinin güzelliğine değişmem. Gülümsüyorsun. Dudaklarındaki tebessüm tüm yüzüne yansıyor. Gözlerine de tabii. Bu tebessümle Yaşama tekrar doğduğumu hissediyorum. Susuyoruz bir zaman. Sana bakıyorum, seni görüyorum. Vazgeçiyorum sözcüklerden. Sözcükler bu anı bozabilir Diye korkuyorum. Konuşmuyorum. Seni seyrediyorum. Senin başını eğip te düşündüğün bir zaman. Düşünceliliğinde seni seyrediyorum. Geldin, geldin işte!... Geldin ve gecemin yalnızlığını böldün. Gecemin güneşi oluverdin… |
Vazgecemedık Evet kimbilir kaçıncı dinleyişim bu şarkıyı Gücüm yetene kadar Ama yetmeli yoksa daha mutlu olmadan Nasıl vazgeçerim herşeyden Olurmu hiç daha tanrının benim için Hazırladığı sürprizleri görmeden Nasıl vazgeçerim herşeyden Daha seni yıllarca beklediğim seni görmeden Köpeğimiz karamelle göl kenarında gezmeden Nasıl vazgeçerim herşeyden Geçmem geçemem elbette Bu büyüde vazgeçilemeyecek okadar çok şey varki Ne olursa olsun hayat herşeye değer Nasıl vazgeçerim herşeyden. |
Bir gün elbet aylara, günlere de bölünür Şair, dünya sana küsmüş diyorlar Sen barışamazken kendinle bile Her varlık beyninin bir uzantısı olsa, neye yarar Çığrından çıkmış bu evrende? Doğanın bir anlık dalgınlığından doğdun Suyun, toprağın yalnızlığından Hep kendi içinde yürür durursun Tanrıların gücenik kalması bundan Kumdan kaleler yapıp, bozmakta üstüne yoktur Beş duyunu yüzle çarptığın görülmüştür Şimdilik yirmidört bilinmeyenli bir denklem yaşamın Bir gün elbet aylara, günlere de bölünür Şair, dünya sana küsmüş diyorlar Enlemleri, boylamları birbirine karıştırdığın için Bizimle uzlaşmadı, diye bağırıyor dini bütün olanlar Sonun kötüye varacak, bildiririm... |
Ataol Behramoğlu | Ben mi? Evet ben mi? evet... bir gün çıkıp gideceğim kapıları, evleri, dergileri, hüzünler bırakarak... bir çiçek merhaba diyecek... hoşgeldin diyecek dağ... orman gülümseyecek... anımsayışların, bekleyişlerin, ümitlerin ya da ümitsizliklerin hırsların, yarışların, tasaların kalktığı yerde tam anlatının, salt anlatının kaldığı yerde başlayacak şiir... hiç kimseye seslenmeyen, kendi kendine yeten sadece... kendi mantığı; kendi güzelliği içinde tutarlı... ama halkın yaşantısı girecektir oraya, çünkü yaşayan büyük bir şeydir halk... deniz ve ufuk girecek, karınca yuvaları, gökyüzü, kozalaklar ve kopuk ve artık hasetsiz bir aşk... yani sevişmek denizle, koşulsuz, önyargısız, hesapsız... yani uzanmak ve düşünmek binlerce yıl.. doğan, ölen ve yaşayan şeyleri... doğumu, ölümü ve yaşamayı yani dingin ve büyük olan herşeyi anlatmak... ben mi? evet. çıkıp gideceğim bir gün... tasasız, gözyaşsız, geride birşey bırakmadan ve birşey beklemeden ilerde... sadece yağmur sularından pırıl pırıl bir yürek artık kendi kendinin anlamı ve nedeni olan bir yürekle... Ataol Behramoğlu | Ben mi? Evet... |
Ve gözüm yoktu senin gözlerinde doğmayan sabahlara Gittin... Ardından, kullanılmış kelimeleri kullanıp ağıt yakmak yakışmazdı son kullanma tarihi çoktan geçmiş bir aşka. Üzerime siyahları giymeliydim. yanından ayrılırken, yasını tutmak için. Yaşanmışlığımızın koynundan seni koparıp alan ayazın nedeni neydi, seni benden çalan o yer neresiydi bilmek istemiyorum. Ama nedense giderken aralık bıraktığın kapı hiçbir zaman kapanmadı. Yaz gelip geçti, kışlar, mevsimler döndü. Ne kervanlar yol aldı ne yolcular gelip geçti buralardan. Kimi az, kimi çok kaldı, ama hiçbirinin gidişi senin kadar acıtmadı içim. Dedim ya çok kişi geldi ve gitti. Yerim yoktu senden başka hiçbir yolcuya, yüreğim yoktu senden başka hiçbir aşka, sesim yoktu hece hece seni besteleyemeyen, sana yazılmayan hiçbir şiire... Ve gözüm yoktu senin gözlerinde doğmayan sabahlara... |
Gurur OLMAZ Iki sevgili bir birlerini çok sevmektedirler evlilik hazırlıkları yapmaktadirlar ama çocuk son günlerde kıza soğuk davranmaktadir. Kız sormaya çekinir düğüne bir hafta kala çocuk kıza msj çeker ben düğüne hazır değilim bu düğün işini uzun bir süre erteleyelim görüşmeyelim. Akşam her zamanki buluştuğumuz köprünün altında bekliyorum der akşam olur ve ......çocuk buluşma yerine gelir beklemeye başlar buluşma saatti gelir fakat kız gelmez 1 saat 2 saat derken kız gelmez çocuk korkmaya başlar ve kızın evine gider kapıyı çalar kız kapıyı açmaz çocuk kapıyı kırarak içeriye girer ve o felaket manzarayla karşılaşır. Kız ben beyaz gelinliğin içinde kendini asmış ve bi not bırakmış "SENSIZ YAŞAMAKTAN DAHA AZ ACI VERiR." çocuk kıza bakarak sadece bir şakaydı "AŞKMM" lütfen ölme derken göz yaşlarını tutamaz bir şeyi hesaba katmamiştir. AŞKİN ne ŞAKASI nede GURURU OLMAZ |
Cevap: Vazgecemedık Emeğine sağlık Paylaşım İçin Teşekkürler. |
Cevap: Yaşama tekrar doğduğumu hissediyorum. Emeğine sağlık Paylaşım İçin Teşekkürler. |
Cevap: Bütün teller ses vermez olur Acılar diner Emeğine sağlık Paylaşım İçin Teşekkürler. |
Cevap: Yaşa Emeğine sağlık Paylaşım İçin Teşekkürler. |
Cevap: Sence aşktan daha gerçek olan ne var Emeğine sağlık Paylaşım İçin Teşekkürler. |
Cevap: Gök gibi, deniz gibi, gözlerin gibi mavi şeyler Emeğine sağlık Paylaşım İçin Teşekkürler. |
Birbirimizin yarasını kanattık Birbirimizin yarasını kanattık, kabuğunu kaldırdık, ağladık, ağlattık. Çok güzeldik biz, çirkindik. Çok sevdik, çok nefret ettik. Sonra kendi yaralarımıza sarıldık. Aşk dedik adına. Acı dedik. Hatıra dedik, gülümsedik. Biri çıkıp "hani sevmiştin" dese gösterecek yaramız, yaşımız, hatıramız hazırdı hep azalmaya. Anlatıp bitirmeye, değil ki anlaşılmaya. Yalandan ölmeyen taraflarız biz. "Unutuluyor mu" diye soranlara "unutuldum işte" diyemeyen taraflarız biz. Unuttum, yalanını en güzel atan taraflarız biz. Kötü sonuçlanan ilişkilerden yaralarla ayrılan taraflarız biz. Birileri yaralarımızı sormadıkça göstermeyen taraflarız biz. Candaki yaranın kabuk bağlayan yüzeyinin altında kanamaya, kanmaya hazır, acısını sıcak tutan taraflarız biz. Yaralarımızı rağmenlere rağmen candan koparmayan taraflarız biz. Kievmek olsa,el uzanmaya hazır olan taraflarız biz. Sorsalar şimdi dilimizde yalan yok, "vallahi unuttum" değil, "vallahi unutuldum" diyemeyen taraflarız biz.. |
Yağmur şehre bir yağdı Ben ağladım Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü, Kavim göçlerinden bu yana ağlayan Ve durmadan Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler Çalan, çaldıran, yakalatan Adı bende gizli bir kadındı İstanbul Şehre bir yağmur yağdı Ben ağladım Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk sipariş edildi yeniden Bir şehre yağmur yağdı Ben ağladım Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında Hangisi talandı demli öpücüklerin Ve buğularda yitirilen kimin adıydı Bir aşktan diğerine kaç saatte gidiliyordu Soyulur muydu kabuğu hayatın Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı? Yağmur şehre bir yağdı Ben ağladım Ben ençok seni götürdüm giderken Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı Kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı Ben... Yağmur... Ağladım... Yılmaz Erdoğan |
Cevap: Birbirimizin yarasını kanattık Emeğine sağlık Paylaşım İçin Teşekkürler. |
Cevap: Yağmur şehre bir yağdı Ben ağladım Emeğine sağlık Paylaşım İçin Teşekkürler. |
Yasandı bitti Değersizleşme … Değmez … Hiç kimse için çok fazla uğraşma fayda etmez. Çok çabalayanın değil az umursayanın değer gördüğü bir zamandasın. Unutma … Seni avuçlarında bilen hiç bir zaman çok değer göstermez. Sendeki değeri senin için çabaladığı kadar olsun.Ne az ne de çok,uğraştığı kadar olsun. Çok beklenti,çok çaba,çok değer,fazla sevgi,aşırı ilgi herşeyin fazlası zarar. Ve sevilmeyi bilmeyeni sevme. Kendi ile barışık olmayanda huzur arama. Kalbi kömürleşmiş birinden iyilik gelir sanma. Düşüncesiz birinden incelik bekleme. Kendine saygısı olmayandan sana hayat olmaz. Unutma … Bu hayatta başına her ne gelirse hep yanlış insanlardan çok şey beklediğindendir … |
Bulduğunu sandığı şey gerçekte aradığı değildir Her gönül bir tek sevgiliye dönüktür aslında.. Lakin kıblesi yanlıştır.. Bulduğunu sandığı şey gerçekte aradığı değildir.. Kimisi gül yüzlü bir güzele meftun, kimisi bir ceylan bakışlıya mecnundur.. Bazısı dünyaya kanmış, bazısı mala mülke aldanmıştır.. Oysa her biri aslında bir sevgili tarafından sınanmıştır |
Günün Sözü Önerileriniz Eğer sizi üzen kişilere hala selam verebiliyorsanız,bu vicdanınızın sadakasıdır -HZ Mevlana |
Cevap: Günün Sözü Önerileriniz Bazen insan "ben iyiyim" dediğinde, gözlerinin içine bakıp "iyi değilsin biliyorum" diyecek birine çok ihtiyaç duyar. -Sabahattin Ali |
Cevap: Günün Sözü Önerileriniz Dünya kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir…Albert Einstein |
Cevap: Günün Sözü Önerileriniz iyi olmak kolaydır,zor olan adil olmaktır.V.Hugo |
Cevap: Günün Sözü Önerileriniz İhanet buzdan bir hançer gibidir. Erir kaybolur belki ama açtığı yara hiç kapanmaz... Reşat Nuri Güntekin |
Cevap: Günün Sözü Önerileriniz En leylim gecede ölesim tutmuş,etme gel -Ahmet Arif |
Cevap: Günün Sözü Önerileriniz Bana; "yaşa'' der gibi gülen, senin yüzündü... Sabahattin Ali |
Cevap: Günün Sözü Önerileriniz Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine sevmek ve sevilmek için çareler arayın Mevlana |
Cevap: Günün Sözü Önerileriniz Az söz erin yüküdür.Çok söz hayvan yüküdür Yunus Emre |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:24. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk