IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 23 Ekim 2011, 09:48   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Tarihsel Dönemde Kadınlar




Hegel’in felsefi görüşleri eşitlikçi toplum fikirleri yaratmada geleceğin toplumu için ufuk açan yapı taşlarındandır. Ancak, Hegel kadının kapasitesi ve potansiyelini sorgularken “öteki” cinsi hak ettiği yere oturtmamıştır. Bir başka deyişle kadında var olan potansiyeli yeteri kadar görememiştir. Dolayısıyla bu konuda bir dizi feminist düşünür tarafından eleştiriye uğrar. Örneğin, Hegel, “Ruhun Fenomenolojisi (Görüngü Bilimi)” diye anabileceğimiz “The Phenomenology of Spirit” adlı eserinde erkeğin bilim, sanat, felsefe ve politik alanlarda özgür ahlaki bir çevre yaratmak için çabaladığını belirtirken; kadını yalnızca besleyen, terbiye eden ve yetiştiren olarak tanımlamaktadır. Hegel için kadın; yaşadığı ortamda uyum arayan ve adeta küçük bir dünya ile yetinebilen şahıstır. Ona göre erkek evrensel değerlere ulaşma yolunda neler olup bittiğini hep merak eder. Oysa kadın bilinmeyene erişme açısından sanki dağın arkasında neler olduğunu merak etmeyen kişidir. Bununla birlikte Hegel; kadının eğitim konusunda kapasitesinin olduğunu ve güzel fikirlerinin de olabileceğini ifade eder. Ancak bunları hayata geçirirken erkek kadar evrensel düşünemeyeceğini de belirtir.

Hegel’e göre kadın; aile içindeki konumu itibariyle itaatkardır ve entrikalar çevirip devlet yönetme yeteneğine ulaşamaz. Bu bağlamda antik Yunandaki (Sophokles’in oyununda yer alan kadın kahraman) Antigone’nin kral Kreon’a karşı tutumu kadının devlet yönetiminde ne kadar becerili olduğunu gösterir. Antigone; Kreon’un resmi emrine karşı gelmiş ve vatan haini ilan edilmiştir. Aynı zamanda erkek kardeşinin ölüsünü de gömülmemiş halde bırakmıştır. Hegel için bu aynı zamanda geleceğin modern kadınının devlet yönetiminde nereye kadar ilerleyebileceğinin de göstergesidir. Oysa feminist yazar Antoniette M. Stafford, Antigone’nin böylesi bir davranışla hem aile içindeki erke hem de devlet yönetimindeki ataerke karşı bir tavır içinde olduğunu vurgular (1).

... lirik şiirin ustalarından kadın şair Sappho; o dönemde Lesbos adasını adeta müzik, şiir ve edebiyat alanında sanat merkezi haline getirmiştir. Hatta o dönemde Atina’nın hali vakti yerinde olanlar çocuklarını eğitim için Lesbos’a göndermektedirler. Plato, Sappho’nun sanatına duyduğu hayranlığı gizlemeyerek “Sappho’nun şiirini ve müziğini öğrenmeden ölmek istemediğini” belirtir.

Daha öteye M.Ö IV. ve V. yy.’a kadar uzanırsak Plato (her ne kadar Sappho’ya övgüler düzse de) kadınların bilimsel alanda yeterli merakları olmadığını ima ederek, eğitilmeleri gerektiğinden söz eder. Yaşamının bir kısmını (Bergama yöresi) Pergamon’da geçirmiş olan lirik şiirin ustalarından kadın şair Sappho; o dönemde Lesbos adasını adeta müzik, şiir ve edebiyat alanında sanat merkezi haline getirmiştir. Hatta o dönemde Atina’nın hali vakti yerinde olanlar çocuklarını eğitim için Lesbos’a göndermektedirler. Plato, Sappho’nun sanatına duyduğu hayranlığı gizlemeyerek “Sappho’nun şiirini ve müziğini öğrenmeden ölmek istemediğini” belirtir. Platon’un öğrencisi Aristo ise“akılcılık”la bağlantılı olarak etiğe dikkat çekerken, kadının kollanmaya ve kontrol edilmeye gereksinimi olduğunu belirtir. Ona göre kadın, ahlaki olarak tutarlı değildir ve iniş çıkışları vardır(2).

Başka örneklerden tarihte birkaç kadının yaşamına daha göz atalım: Örneğin, M.Ö. 370 yılında doğan ve Aleksandra’da yaşayan, astronomi ve matematiğe meraklı Hypadia... Hypadia, babasının yardımıyla bu konularda öğretmen olmayı başarır. Üstelik toplum baskısına rağmen ilgilendiği alanda eğitim ve tartışmalar için herkese evini açar. Babasının astronomi kitaplarına katkılarda bulunur. Ne yazık ki Hypadia’nın çabalarının da uzun soluklu olması istenmez. Kadınlar için açacağı özgürlük penceresini aralayamadan yaşamına son verilir. Rönesans’a kadar, bilimden sanat arenasına kadar pek çok alanda kadınların görünmesi açısından karanlık bir dönem yaşanır. 1670-1720 yılları arasında Maria Wilkelmann babasından eğitim alıp (ve sonra da astronom Kirsh Gottfried’le evlenerek) Berlin Bilimler Akademisi’nde mevki sahibi olur ve ilk astronomik takvimi oluşturur. Wilkelmann’ın buluşlarında kocasının hanesine daha fazla kredi yazılıyor olmasında da şaşırılacak bir durum yoktur. Zaten kocasının ölümünden sonra Wilkelmann, hem mevkisinden olacaktır, hem de kendi yarattığı astronomik takvimin halk tarafından kullanılması yasaklanacaktır (3).

Görüldüğü gibi erkek kardeşin, babanın ya da eşin yardımıyla bilimde yol almış bir dizi kadın adı sayılabilir. Erkek egemen toplumda ancak nüfuzlu bir erkek yakını olan ve onların desteğini görmüş olan kadınların adı, bir şekilde duyulmuş olsa da bunlar, kişisel ve geçici kazanımlar olmaktan öteye gidememiştir.

... kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması işin yalnızca bir parçasıdır. Çünkü kadın özgürlüğü maddeci zihniyetin ötesinde bir çözüm üretmeyi gerektirir.

19. yy.’da feminist yazar Wollstonecraft ise kadının gizil kapasitesini değerlendirerek bireysel ve toplumsal anlamda akılcı düşünce ve eylem potansiyelinin olduğunu belirtir. Yine tarihe göz atarsak politikada kadının yer alması için oy hakkı mücadelesi 18. yy’ın sonlarında I. Dalga feministleri tarafından başlatılmıştır. O dönemde kadın, özel yaşamından vazgeçerek toplumsal hayata karışıp, kendisi için eşit yasaların düzenlenmesi ve hak arayışı mücadelesine girmiştir (5) .

Bu anlamda Marksist düşüncenin kadın özgürlüğüne katkıları yadsınamaz. Ancak Marksistlerin kadın özgürlüğünü sosyalist devrime bağlamakla kadın hareketine köktenci katkılar yaptığı söylenemez. Çünkü kadın özgürlüğünün nasıl olacağı konusunda açık bir çözüme rastlanmaz. Başka bir deyişle; II. Dalga feminist hareketin yoğunlaştığı gibi, kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması işin yalnızca bir parçasıdır. Çünkü kadın özgürlüğü maddeci zihniyetin ötesinde bir çözüm üretmeyi gerektirir. Bu arada maddeci cinsellik görüşüne karşı kapsamlı ve bütünsel bir çözümlemeyi ilk kez Simon de Beauvoir 1950’lerde “Kadın” adlı yapıtıyla ortaya koyar. Fakat Beauvoir’in çözümlemelerinde katı varoluşçu düşünceden etkilendiğini de belirtmek gerekir.

__________________

English Preparatory Department
School of Foreign Languages
Assistant English Teacher
Ankara Baskent University
2017-18

“Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...”
C.A - 31.12.2010 - ∞

English Language and Literature
Faculty of Humanities and Letters
Ankara Bilkent University
2010-15
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları tatlim sohbet Mobil Chat
Cevapla

Etiketler
dönemde, kadınlar, tarihsel


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Tarihsel okul Kalemzede Felsefe 0 25 Eylül 2011 01:09
Tarihsel Materyalizm Kalemzede Felsefe 0 25 Eylül 2011 01:02
Tarihsel Gelişim Kalemzede Felsefe 0 20 Eylül 2011 00:06
Tarihsel Materyalizm Kalemzede Felsefe 0 12 Ağustos 2011 02:16
Sultanların güzellik sırları Kadınlar her dönemde güzelliklerine çok önem vermişler v Candy Ah Kadınlar 0 02 Kasım 2010 11:15