![]() |
![]() |
|
![]() | #1 | |
Çevrimiçi # Forum Dedesi # ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: BU GÜNÜN DUASI 28-02-2022 Son haber için eline sağlık + Aminn
__________________ Yahudi mi dediniz? onlar yumurtalarini pisirmek icin dunyayi atese vermekten cekinmeyen LANETLILERDIR!!! Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. | |
| ![]() |
![]() | #2 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | 0N ÇİN 'Lİ ( yaşanmış hikayeler ) On Çin’li Resûlullah (s.a.v.) rüyamda göründüler ve: “Bugün burada bir çinli vefat edecek, onun cenazesi ile ilgilenin.” buyurdular. Bundan altı, yedi ay önce Çin’in değişik bölgelerinden on kişi İstanbul’a gelir. Bu on kişi sıradan insanlar değildir. Bunların ortak özelikleri yeni Müslüman olmalarıdır. Umre için İstanbul üzerinden Arabistan’a gideceklerdi. Hepsi de yeni Müslüman olmuş. Kimi yirmi gün önce, kimi bir ay, en uzağı iki ay önce Müslüman olmuştu. Ne yeterince İslâmî bilgileri vardı, ne de yapacakları umre ile ilgili bir bilgileri. Yanlarına, kendilerine yardımcı olacak, hem Çince’yi, hem Arapça’yı iyi bilen, hem de İslâmî bilgisi olan birini rehber olarak alacaklardı. Mevlâ’mızın takdiri, Türkistan’daki Çin zulmünden kaçıp İstanbul’a yerleşmiş bir Uygur kardeşimiz, bu on Çinliye rehber oldu. Bundan sonra hâdiseyi bu kardeşimizden dileyelim. Bahsi geçen kardeşimiz şu anda bizim yanımızda bulunmaktadır. – “Yeni Müslüman olmuş bu on Çinli ile birlikte yola çıktık. Kısa zamanda aramızda iyi bir dostluk kuruldu. Yeni mü’min olmuş bu insanlar, büyük bir heyecan yaşıyorlardı. Hiçbirinin İslâmî bilgisi yoktu. Hatta namazda okuyacakları sûreleri bilmedikleri gibi Fatiha’yı bile bilmiyorlardı. Bazı zikirleri yaptırmaya çalışıyor, ancak Çince telâffuz zor olduğu için zikirleri tam okuyamıyorlardı. Namazlarda sadece “Elhamdülillah, Allahu Ekber” diyebiliyorlardı. Bana sormuşlardı “Ne yapalım?” diye. Ben de onların kimine “Elhamdülillah“, kimine “Lâ ilâhe illallah” ve benzeri zikirleri öğretmeye çalışıyordum. Onlar da namazlarda bunları söylüyorlardı. Önce Mekke’ye gittik. Kâbe’de onların hâli görülmeye değerdi. Yeni doğmuş çocuklar misali heyecan ve neşe içinde, kâh ağlıyor, kâh gülüyorlardı. İsimlerini değiştirmiştik: Muhammed (Çan Çing) Hasan, (Çun Fang) gibi her biri yeni ismi ile çağırılıyordu. On Çinli kardeşimizden biri olan Muhammed de bir farklılık vardı. Bu durum dikkatimi çekmişti. Her namazını gözleri yaşlı olarak bitiriyordu. İyice dikkat ettim. Evet, Muhammed namazlarında ağlıyordu. Bana da sürekli sorular soruyorlar, İslâm hakkında bilgi ediniyorlardı. Ben de bildiğim kadarıyla onlara bilgiler veriyordum. Bir gün Muhammed sordu: – İçki nedir, İçkiye dinimiz nasıl bakar? – Rabbimiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması, taşınması, satılması yasaktır. Kaldığımız otele gelmiştik. Muhammed bir telefon edeceğini söyledi ve ona memleketine telefon etme imkânı sağladık. Çin’deki kardeşini arıyordu, kardeşine aynen şöyle diyordu: – İçki fabrikamızı kapat, Allah’ımız öyle emretmiş. Bize bu emre uymak düşer. Kardeşi bunu yapamayacağını, birçok bağlantısının olduğunu, durup dururken, kapatırlarsa, yüz binlerce dolar zarar edeceklerini, hiç olmazsa kendisine biraz zaman vermesini söyler. Fakat Muhammed kararlıdır: – Allah emretmiş, bize uymak düşer. Fabrikayı hemen kapat, ben gelince borçları hallederim. İçki fabrikası kapanıyor. Mekke’deki ibadetlerimize devam ediyoruz. Yine bir gün bana sordukları sorularda çıkardıkları bir neticeyi açıklarlar: – Kadın modası, kadınları yarı çıplak resmetmek gibi faaliyetler de dinimizde yasak mıdır? – Evet yasaktır. Aynı gün ötele geldiğimizde yine Çin’i aradı ve bu sefer de kardeşine moda evinin kapatılması emrini verdi. Kardeşi yine itiraz etti, ancak Muhammed ne itiraz dinledi, ne de kararından vazgeçti. – Rabbimiz emretti ise, bize bu emre uymak düşer. Mekke’deki ziyaretimizi bitirdik ve Medine’ye gittik. Medine’de bir sabah namazı. Efendimizin “Burası cennet bahçesidir.” buyurduğu yerde sabah namazının fazını kılıyoruz. Muhammed benim yanımda. Diğer Çinli kardeşlerimizle aynı saftayız. İlk secdeye varıyoruz, secdeden kalkıyoruz, ikinci secdeye varıyoruz, sonra kıyama kalkıyoruz. O da ne? Muhammed hâlâ secdede, kalkmadı. Tekrar secde ediyoruz, ettahiyyatı okuyoruz ve selâm veriyoruz. Muhammed hâlâ secdede. Düşündüm ki, yorgunluktan ve uykusuzluktan bazen insana bir geçkinlik geliyor, Muhammed’e de secdede böyle bir şey oldu, uyudu. Elimi uzattım, omzuna dokundum ve hafifçe çekeyim dedim ki, sağ tarafının üzerine yuvarlandı. Muhammed’in ölmüş olabileceğini düşündüm. Olay duyulmuştu. Görevliler müdahalede bulundular, dışarı çıkardılar, bir ambulansa koyarak hastaneye götürdüler. Biz de gittik. Hastanedeki ilk muayenede çoktan vefat ettiğini söylediler. Muhammed’i hastanenin morguna kaldırdılar. Çinli kardeşlerimle birlikte hastanenin önünde ne yapacağımızı bilemez bir hâlde üzüntü içinde bulunuyorduk. O sırada bir araba ile makam mevki sahibi bir zat geldi. Herkes onu hürmetle karşıladı, sonradan öğrendik ki bu zat Medine’nin ileri gelen yöneticilerinden biri idi. Hastane yetkililerine sordu: – “Bugün burada ölen bir Çinli var mı?“ – “Evet“, cevabını alınca şu açıklamada bulundu: – “Dün gece Efendimiz rüyamda bana göründü ve buyurdular ki, – “Yarın burada bir Çinli kardeşim vefat edecek, onun cenazesi ile ilgilenin.” Bir anda her şey değişti. Muhammed’i morgdan aldılar, bir devlet yetkilisine yapılanlardan daha fazlasını yaptılar. Cennetü’l Bakî’ye defnettiler. Bu hâdiseyi bizzat yaşayan ve onlara rehberlik yapan Doğu Türkistanlı kardeşimiz hâdiseyi bu şekilde anlattı. Teslimiyeti gördük değil mi? “Rabbim emrettiyse, bize uygulamak düşer.” Zararmış, ziyanmış, önemi yok. Rabbimiz emretmiş ve iş bitmiştir. İşte sahabe inancı. Bu Çinli kardeşimiz de o inanca ulaştı ulaşmasına; ancak dünyada fazla kalamadı. Çünkü bu dünya pisliğinin içinde fazla kalamazdı ve kalmadı da. Efendimizin de ilgisine mazhar oldu. Ne mutlu bu Çinli kardeşimize, ruhu için elfatiha. Bu hâdiseyi niçin anlattık? Bu hâdiseden çıkaracağımız dersler var da onun için anlattık. Bu Çinli kardeşlerimiz, internet sayesinde İslâm ile şereflendi. Gerek ülkemizde, gerekse dünya üzerinde bir kıvılcım bekleyen nice insanlar var. Bizim yapmamız gereken; bizden bir ışık, bir kıvılcım bekleyenlere bir an önce ulaşmak. Alınacak önemli derse gelince, bir sigaradan, bir markadan ya da herhangi bir lüksünden vazgeçemeyen mü’minler, şu Çinli Muhammed’i okuyun. Bakın teslimiyete. “Emir Mevlâ’dan ise, bize uymak düşer.” Ey bir sigarayı feda edemeyen mü’min kardeşim! Çinli Muhammed’e bak! O bir anda koskoca bir fabrikayı nasıl feda etti?! |
| ![]() |
![]() | #3 |
Çevrimiçi ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: 0N ÇİN 'Lİ ( yaşanmış hikayeler ) PayLaşım için tşkLer...
__________________ Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine... Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
| ![]() |
![]() | #4 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | BİR ZAMANLAR ASKERİYE( ORDU MUZDA MEHMETÇİĞE LAYIK GÖRÜLEN MUAMELERDEN BAZI ÖRNEKLER ) Her şey vatan için!... Komutan eşine yoğurt için git – gel 1000 km Askerde gördükleri olumsuzluk ve haksızlıkları paylaşmak isteyen subay ve erlerin iddiaları dehşete düşürüyor. Akrep ısıran askerlere ve zehirlenen komutan köpeğine yapılan muamele yaşanmışsa çok vahim! Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde gördükleri olumsuzluk ve haksızlıkları kamuoyuyla paylaşmak isteyen subay ve erlerden oluşan bir grup askerin kurduğu, “askerleranlatiyor.blogspot.com” isimli paylaşım sitesindeki iddialar, Mehmetçiğin vatani görevini yaparken hangi abes işlerde kullanıldığını tartışmaya açacak gibi. Yeni Akit gazetesinde Murat Alan imzasıyla yer alan habere göre, siteye mektup gönderenlerin arasında halen görevde bulunan albay, yarbay ve binbaşı rütbesinde onlarca subay da bulunuyor. En çok şikayet edilen konulardan birisinin ise, TSK’daki inanç eksikliği, dine ve dindar insanlara karşı tahammülsüzlük olduğu ifade ediliyor. Birçok subayın, yakalanmaktan korktuğu için, gizli namaz kılmak zorunda kaldığı belirtiliyor. ASKER İÇİN KAMYON, KÖPEK İÇİN JİP Bir asker, Şırnak’ta, komutan eşinin beğendiği marka yoğurdu bulabilmek için birliğin nasıl seferber edildiğinden bahsederken, bir başka muvazzaf subay ise karakolların durumundan ordu evlerindeki eğlenceye kadar şahit olduğu birçok şeyi anlatıyor. Hatay’da bir hudut karakolunun komutanlığını yapan askerin anlattıkları, kelimelerle izah edilebilecek gibi değil. Mektupta, akrep sokması sonucu zehirlenen erler için saatler sonra taburdan ekmek kamyonu gönderildiği ifade edilirken, aynı tabur komutanının, köpeği zehirlenen eşi için bir jip ve onu gezdirecek bir asker görevlendirdiği belirtiliyor. ORDU EVİ AHALİSİ İÇİN ŞEHİT HABERİ ÖNEMLİ DEĞİL Terörle mücadele eden ve halen Özel Kuvvetler mensubu olarak Güneydoğu’da görev yapan bir subayın, izin için geldiği Ankara Ordu Evi’nde gördüğü manzaralar sonrası yazdığı mektuptan özetle: “Kato, Gabar, Cudi Dağları, Beşler, Cehennem Deresi, Van-Çatak, Bingöl, Tunceli’de girdiğim çatışmalar… Özel harekatçı olmanın bir bedeli olmalıydı bunlar. Çatışmalar, çatışmaları izliyor. Artık konserve yemekten ne ağzımızda diş ne de midemiz kalmıştı. Tim komutanım, 10 gün izne gideceğimi söyledi. Ankara’da dolaşıyorum. Bir ara içimden orduevine gidip bir çorba içmek geliyor. Orduevinin lüksü ve ihtişamı karşısında içeri girmiyorum. Suçluluk duyuyorum. O gün 4 asker şehit olmuş! Gazeteler, TV’ler bas bas bağırıyor. Orduevi bahçesinden bira, içki kokuları ve hafif bir caz müziğinin eşliğinde nahoş kahkahalar yükseliyor. Masalarındaki gazetelerde yazan haberi gören rütbeliler aldırmıyorlar bile. Ne gerek var ki, bu tür şeyler için keyif mi bozulur? BİR TARAFTA LÜKS ORDU EVLERİ BİR TARAFTA KERPİÇ KARAKOLLAR “Güneydoğu yıllarım esnasında yüzlerce karakol görme imkanım oldu. Gördüğüm şeyler dehşet vericiydi. Gerçekten bunlar birer karakol muydu? Yoksa gecekondudan devşirme binalar mı? Lüks orduevlerine ve kamplara milyarlarca lira para harcayan bu ordu, bu karakollara neden bakmıyordu? Kendi askerini neden bu kadar yalnız ve kaderine terkedilmiş bırakmıştı? Bu kadar lüks ve şaşaalı bir yaşam, subay ve astsubaylar için çok mu gerekli idi? Yeni pişmiş baklavaları ve börekleri löpür löpür yiyen, üstüne de “Oğlum çay, oğlum bira getir!” diye haykıran bu baş edilemez subay ve astsubaylar, gerçekten Türk ordusundan mıydı?“ HANIMIN KÖPEĞİ BİZDEN DAHA MI DEĞERLİ? Hatay-Kırıkhan’da görev yapan bir asker: “Suriye hududunda karakol komutanı olarak askerliğimi yaptım. Aman Allahım, neydi o soğuk! Buz gibi geceler, günler… Temmuz ayında bir-iki pusuyu akrepler basmış, askerleri zehirlemiş. Kıvranıp duruyorlar. Telsizle anons yapıyorum, gelen-giden yok. Gecenin üçü veya dördü. Dokuz gibi ekmek arabası geldi, zehirlenenleri yükledik hastaneye götürdük. Ölüm olmadı. Sonra birgün albay geldi karakola. Ben de dışarıda bekleyen şoföre durumu anlattım, “Günah değil mi yazık değil mi?” diye. O da bana şunu anlattı: Komutanın hanımının köpeği hastalanmış. Taburu arıyorlar ve komutanın diğer şoförü ciple eve gidiyor. Dikkat, ciple! Hanımefendi şoföre köpeği teslim ediyor ve aynen şunu söylüyor: “Bunu al, ormanlık alana götür, hava aldır ve getir.” Yani ben, hudutta askeri zehirleyen akrepten kurtarmak için araç istiyorum, kamyon bile gelmiyor, bunlar köpekleri rahatsızlandı diye hava alması için cip tahsis ediyorlar.“ PAŞA KIZININ KAHVE EMRİ “Ben askerliğimi 303. kısa dönem olarak Antalya-Kaş’ta yaptım. Kaş’a, tatile gelen paşalara ve ailelerine bölük komutanının emri ile lüks restoranlarda rezervasyon yaptırılır. Çıkan hesap ise karakola işi düşen (düğün ruhsatı, av tüfeği ruhsatı, av tezkeresi vs.) vatandaşlardan alınan paralarla kapatılırdı. Tek seferde fatura edilen hesaplar 2005’in parasıyla 1000-1500 TL idi. E adamlar paşa viskisi dururken köpek öldüren şarabı içeçek değiller ya! Bir de bunlar, karakolun manzarası güzel olduğu için misafirhaneye gelirdi. Ordan bizlere talimat yağdırırlardı. Ben bir defasında Paşa’nın kızının gece 01:00’daki kahve isteğini karşılamadığım için askerliğimi yakıyordum. 2007 yılında bu sefer tatil için gittiğimde, yine aynı düzenin devam ettiğini gördüm. Kan emmeye, askeri uşak gibi kullanmaya devam. Nasıl olsa bu ülkede daha çok uşak var…“ Komutan eşine yoğurt için 1000 km “Şırnak’ta askerlik yaptım. Kantinde idim ve diğer askerlik yapanlara göre nispeten rahattım. Ancak bu rahatlık başıma tuhaf şeylerin gelmesine engel değildi. Neticede Türkiye’de askerlik yapıyorsun. Bizim tümen komutanı tuhaf bir adamdı; emir subayını bizim kantine gönderir, muz almasını isterdi. Alacağı muzu da tarif ederdi: Düz olacak (hilal şeklindeki muzu sevmezdi), tam sarı olacak, üzerindeki kabukta en ufak bir leke olmayacak. Bunun için de ben dahil emir subayı ve üç askerle birlikte 5 kişi kantine gelen muzlardan böylesini arıyorduk. Yanlış anlaşılmasın, her şey vatan için. Bununla da sınırlı değil tabi. Bir keresinde tümen komutanının eşi bir yoğurt markasının ismini verdi. Şırnak’ta yoktu, bulamadık haliyle. İlla tutturdu, “O yoğurdu isterim” diye. Neyse ki Gaziantep’te bulduk. (Şırnak-Gaziantep arası yaklaşık 500 kilometre) Otobüsle getirmelerini söyledik. Valla ne yalan söyleyeyim, savaş kazanmış bir komutan edasında tüm kantin başkanlığı, yoğurdu hanımefendiye gönderdik. Netice mi? O kadar yol gelen yoğurdun otobüsteki sallanma dolayısıyla üzerinin hafif sulanması yüzünden yine fırça yedik. Ama dedim ya her şey vatan için!...” .. |
| ![]() |
![]() | #5 |
Çevrimiçi ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: BİR ZAMANLAR ASKERİYE( ORDU MUZDA MEHMETÇİĞE LAYIK GÖRÜLEN MUAMELERDEN BAZI ÖRNEKLER ) PayLaşım için tşkLer...
__________________ Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine... Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
| ![]() |
![]() | #6 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | EDEP KALPTEDİR ( HİKAYE) Dağ başına mı, şehir içine mi?.. İki kardeştiler. Biri köyde çobanlık yapmayı tercih ederek diyordu ki: Bu zamanda şehre gitmek, oranın günahlı hayatına karışmak çok kötü. İyisi mi, ben köyün çobanlığını yapayım, günahlardan uzak kalayım. Diğeri ise şehre gitti. Bir mahallede küçük bir tamir kulübesi açıp başladı ayakkabı tamirine. Çoban dağda koyunları, keçileri otlatıyor, hiçbir namazını kaçırmıyor, hiçbir şekilde de nâmahreme nazar etmiyordu. Bütün gün ormanın sessizliği içinde zikirle, fikirle, şükürle yaşayıp gidiyordu. Bu sebeple de manen bir hayli ilerledi, kerametlere mazhar oldu. Düşünüyordu ki, kardeşi şehirde bir sürü günah ve nâmahreme nazar ile manen sukût ediyor... Bir ara ona acıyarak ziyaretinde bulunmayı düşündü. Otlattığı koyunlarından bir miktar süt sağıp bir bez torbaya doldurarak ağzını bağlayıp şehrin yolunu tuttu. Sora sora bir mahalledeki eskici kulübesinde kardeşini buldu. Torbadaki sütünü duvardaki bir çiviye asıp oturarak hal hatır sormaya başladı. Bu sırada bir hanım geldi, ayakkabısını çıkarıp topuğunu gösterdi. Kardeşi baktı. Tamir edebileceğini söyledi. Hanım çıplak ayakla beklemeye başladı. Kadın az sonra ayakkabısını giyip giderken ormanda görmediğini gören çobanın zihnindeki temizlik de gitmeye yöneldi. İşte o sırada yukarıdan bir şeyler dökülmeye başladı. Başlarını kaldırıp yukarıya baktıklarında bunun süt damlası olduğunu anladılar. Meğer o anda torbadaki süt de damlamaya başlamış. Eskici kardeş şöyle bir baktı ve söylendi: - İnsanlardan kaçarak dağ başında veli olmak kolay şey. Bütün mesele işte bu insanların içinde veli olabilmekte. Anladın mı şimdi farkı? Çoban başını sallayarak cevap verdi: - Sen haklısın şehirli kardeşim. Demek senin manen yükselmene mani bu gibi manzaralar. Bunun için düşüş var sende. Eskici cevap verdi: - Nereden bildin bende düşüş olduğunu? - Baksana, bir anda düştüm senin yanında. Sen ise her gün bunlarla yüz yüze, göz gözesin. Düşmemen mümkün mü? Eskici cevap verdi: - İşte ben de onu söylüyorum sana. Asıl mesele bunların içinde kendini muhafaza etmektedir. Rabb'ime şükürler olsun ben kendimi şimdiye kadar muhafaza ettim, bundan sonra da muhafaza ederim, inşaallah. Çoban buna itiraz etti. - Beni bir anda makamımdan düşüren manzara seni her gün neden düşürmesin? Sen çoktan düşmüşsün de haberin bile yok. Eskici buna bir cevap vermek istiyordu. Bunun için şehadet parmağını ağzına götürüp dilinin ucuyla ıslattıktan sonra doğruca torbanın süt akan yerine Bismillah diyerek bastırdı. Bir de baktılar ki, şıp şıp diye akan süt anında kesildi. Birbirlerine bakıştılar. Bir anlık sessizliği yine çobanın feryadı bozdu. Kucakladığı kardeşine şöyle diyordu: - Sen haklıymışsın şehirli kardeşim! Asıl mesele, dağ başına kaçmak değil, insanlar içine girmek, onların arasında durumunu muhafaza etmekmiş. Siz ne dersiniz bu olaya? Dağ başına mı gitmeli, yoksa şehir içinde mi muhafaza olmalı? |
| ![]() |
![]() | #7 |
Çevrimiçi ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: EDEP KALPTEDİR ( HİKAYE) PayLaşım için tşkLer...
__________________ Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine... Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
| ![]() |
![]() | #8 |
Çevrimiçi # Forum Dedesi # ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: EDEP KALPTEDİR ( HİKAYE) Eline sağlık güncelledim..
__________________ Yahudi mi dediniz? onlar yumurtalarini pisirmek icin dunyayi atese vermekten cekinmeyen LANETLILERDIR!!! Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
| ![]() |
![]() | #9 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | KALBİN HALLERİ(AŞIRI İHTİRAS) Aşırı ihtiras Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyuruyor: "Sizin hesabiniza en çok su iki seyden korkuyorum: Asiri emeller beslemek ve nefsinizin ezgin ihtiraslarina kapilmak. Çünkü asin emeller beslemek. Ahireti unutturur, nefsin doyumsuz ihtiraslarina kapilmak ise insanlari haktan saptirir." Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: «— Su üç seyin üç seye yol açacagina kefilim: 1 — Bütün benligi ile dünyaya sarilan 2 — Dünya'ya hirslanan. 3 — Dünya için cimrilik eden kimse; 1 — Ötesinde zenginlik olmayan bir fakirlikle, 2 — Bitip tükenmez mesguliyetle 3 — Beraberinde hiç zenginlik olmayan hüzünle, karsilasirlar.» Rivayet edildigine göre, sahâbilerden biri olan Ebû Derda (R.A.) Humus halkina söyle seslendi: «— Ey Humus halki! Oturamayacaginiz kadar çok binalar kurmaktan, ulasilmasi mümkün oimayan emeller beslemekten, yiyeceginizden çok varlik ve servet biriktirmekten utanmiyor musunuz? Sizden önce gelip göçenler de büyük binalar yükseltmisler, çok servetler yigmislar ve uzak vadeli emeller pesinde kosmuslardir. Fakat kurduklari binalar mezarlari oldu. Uzak vadeli emellerinde hayal kirikligina ugradilar ve yigdiklari servetler de hiç bir islerine yaramadi.» Hz. Ali. Hz. Ömer'e (R. Anhuma) bir gün söyle nasihat etti: «Iki dostuna (Peygamber (S.A.S.)'imiz ile Hz. Ebü Bekr (R.A)'e) ulasmak istiyorsan giydigin gömlek yamali, ve ayakkabin parçali olmalidir. Uzun vadeli emeller pesinden kosmamali ve hiç bir zaman doyasiya yememelisin.» Hz. Adem (A.S.) oglu Sit (A.S.)´a su bes nasihatte bulundu ve bu nasihatleri ilerde kendi ogullarina, vasiyet etmesini istedi. Nasihatler sunlardir: 1 — Ogullarina, dünyaya güvenmemelerini söyle, çünki, ben bakî oldugunu gözönüne alarak Cennet'e güvendim, fakat Allah (C.C) beni oradan çikardi. 2 — Ogullarina, kadinlarin arzusuna uyarak bir ise girismemelerini söyle. Çünki ben esimin arzusuna uyarak yasaklanmis agacin meyvasindan yedigim için sonra pisman oldum. 3 — Okullarina, girisecekleri her isin sonunu bastan düsünmelerini söyle, eger ben giristigim davranisin sonunu düsünseydim, basima bildiginiz haller gelmezdi. 4 — Herhangi bir ise girisirken içinize süphe düserse, ondan uzak durun, çünki ben yasak agacin meyvasini yerken içime süphe düstü, buna ragmen vazgeçmedigim için sonra pismanliga düstüm. 5 — Giriseceginiz islerde bilenlere danisin, eger ben yasak agaca yanasmadan önce meleklere danissaydim, basima bu haller gelmezdi.» Mücahid (Rahimehullah) buyurur: «Abdullah Ibni Ömer {Hz. Ömer'in oglu) bir gün bana söyle nasihat etti: «— Sabahladigin zaman içinden "Aksam ne yapacagim" diye düsünme. Aksami bulunca da «Yarin ne olacak» diye süphelenme: Yasarken ölümün içün. Sihhatli iken hasta olacagin günlerin icin tedbirini al; çünki yarin adinin ne olacagini bilemezsin.» Rivayet edildigine göre, Peygamberimiz (S.A.S.) bir gün sahabilere: «Hepiniz Cennet'e girnek istiyor musunuz?» diye sorar. Sahabiier: «Tabi yâ Rasulallah.» diye cevap verirler. Bunun üzerine Peygamber (S.A S.)'imiz onlara: «O halde, kendinizi uzun vadeli emellere kaptirmayin ve Allâh (C.C)'dan gerçek mânâda haya edin» diye buyurdu. Sahabiler «Biz, hepimiz zatenAllâh (C.C)'dan haya ediyoruz» dediler. Peygamber (S.A S.)'imiz onlara su cevabi verdi: «Bu sizinki gerçek mânâda haya sayilmaz. Allâh (C.C)'dan gerçek mânâda hayâ etmek söyle olur; Mezarligi ve vücudlarn çürümesini her zaman hatirinizda tutmalisiniz. Karin boslugumuz ile bu boslukta bulunan organlarinizi, basiniz ile üzerine yayilan organlarinizi haramdan korumalisiniz. Âhiretin itibarini arzu eden kimse dünyanin süsünü terketmeîidir. Iste, Allâh (C.C)'dan gerçek mânâda haya etmek böyle olur ve böylelikle kul, Allâh (C.C)'in dostu olma mertebesine ulasir.» Peygamber'imiz (S.A S.) buyuruyor ki: «— Bu ümmetin ilk huzur ve selâmeti zühd ve yakin sayesinde olacagi gibi, en son çöküntüsü de cimrilik ve uzak vadeli emellere sarilmaktan ileri gelecektir.» Ummul - Münzir'den rivayet edildigine göre, söyle demistir: «Bir aksam Peygamber (S.A.V)'imiz sahabilere: «Ey insanlar, sizler Allâh (C.C)'dan utanmiyor musunuz?» diye sordu. Sahabiler «Neden, yâ Rasulallah?» dediler. Peygamber (S.A.V)'imiz onlara söyle karsilik verdi: «— Yeyemeyeceginiz kadar çok servet yigiyorsunuz, ulasilmasi mümkün olmayan uzak vadeli emeller pesine kosuyorsunuz, oturamayacoginiz evler yükseltiyorsunuz.» Sahabilerden Ebû Sait el-Hudrî (R.A.) buyurur ki; «Bir gün, Usame Ibni Zeyd; Zeyd. Ibni Sabit'ten bedelini bir ay sonra ödemek üzere yüz altina câriye satin almisti. Bunun üzerine Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle derken isittim. «— Üsame'nin bir ay vadeli alis-verise girismesi size acayip gelmiyor mu? Hiç süphesiz, Üsame kendini uzak vadeli emellere kaptirmistir. Varligimi kudret elinde tutan Allah (C.C)'a yemin ederim kî, ben her gözlerimin açildiginda göz kapaklarim bir daha kapanmadan Allah (C.C)'in canimi alacagini düsünürüm. Gözlerimi bir yere her çeviriste bakislarimi indirmeye firsat bulamadan ölecegim sanirim. Agzima her lokma alista onu yutamayacagimi ve öldükten sonra girtlagimda kalacagini aklima getiririm.» Sonra söyle buyurdu; «Ey insanlar! Eger akliniz basinizda ise kendinizi ölüler arasinda sayiniz. Çünkü, nefsimi kudret elinde tutan Allah (C.C)'a yemin ederim ki, size bildirilen akibet, göz açip kapayasiya kadar basiniza gelecek ve bunun önlemeye gücünüz yetmeyecektir.» Ibni Abbas (R.A.) buyurur ki: «Peygamber (S.A.S.)'imiz su kaynagina yakin yerde, büyük abdest bozdugu halde yine tasla silinir, sonra su ile yikanmaya giderdi. Ben O'na «Yâ Rasulallah, su size yakin. Önce tasla silinmenize ne lüzum var?» derdim. O bana su cevabi verirdi: «Elimde senet mi var? Belki suyun yanina varamadan ölürüm!» Rivayet edildigim göre, Peygamber (S.A.S.)'imiz bir sohbet esnasinda eline üç çöp alir. Çöpün birini önüne diker, ikincisini yanina topraga saplar ve üçüncüsünü de uzaga atar. Arkasindan sahabilere «Bunlar neyi temsil eder, biliyor musunuz?» diye sorar. Sahabiler O'na «Allah (C.C) ve O'nun Rasûlü bilir» diye cevap verince O su açiklamayi yapar: «— Önüme diktigim çöp insandir, su yandaki ecel, öteye firlattigim da uzak vadeli emeldir. Insanoglu (onun) pesinden kosup dururken ona yetisemeden daha önce ecel onu yakalar.» Söylendigine göre, bir gün Hz.Isâ (A.S.) bir yerde oturuyordu. Bir ihtiyar elindeki kazma ile yeri kaziyordu. Hz. Isâ «Allah (C.C)'im! Bu ihtiyarin içinden uzak vadeli emeleri çikar» diye dua etti, tam o sirada kazmayi birakarak yere uzandi ve bir müddet durdu. Bu sefer Hz. Isa «Allah (C.C)'im, bu ihtiyara uzak vadeli emellerini geri ver» diye dua etti. tam o sirada adamin uzandigi yerden dogrularak yine tarla capalamaya koyuldugunu gördü. Bunun üzerine Hz. Isâ (A.S) odamin yanina giderek, ise ara vermesinin ve yeniden ise koyulmasinin sebebini sordu, adam su cevabi verdi: "Moladan evvel kazma sallarken birara «Artik iyice yasin ilerledi, deha ne zamana kadar çalisacaksin» diye düsünerek kazmayi yere biraktim, yere uzandim. Fakat biraz dinlenince «kalan günlerimde geçimimi saglamam gerekir» diye düsünerek yeniden kazmayi ele aldim." |
| ![]() |
![]() | #10 |
Çevrimiçi ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: KALBİN HALLERİ(AŞIRI İHTİRAS) PayLaşım için tşkLer...
__________________ Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine... Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
| ![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 7 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 7 Misafir) | |
| |
![]() | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | miZah | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |