IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 06 Kasım 2011, 09:30   #171
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Şehir Merkezi'ne 7 km. uzaklıktaki ODTÜ Yerleşkesinin ana giriş kapısı A1 ve A2 Eskişehir Karayolu üzerindedir. Ayrıca, 100. Yıl tarafında bulunan A4 ve Bilkent yolu üzerinde A7 kapılarından giriş çıkış yapılabilmektedir. ODTÜ yerleşkesine EGO ve özel halk otobüsleri, dolmuş ve taksilerle ulaşmak mümkündür. Bunlardan en uygun ve hizmet alanı en geniş olanı EGO otobüsleridir. Yerleşke ile şehir merkezindeki çeşitli semtler arasında çalışan otobüslerin program ve güzergahlarına aşağıdaki bağlantılardan ulaşılabilir. •ODTÜ Semt Servisleri
•Semtler, Tunus, Sıhhiye ve Güvenpark ile yerleşke arasında yapılmakta olan otobüs seferleri
•Yerleşke içi ve Yerleşke - AŞTİ arası ring servisleri
•Kızılay/Ulus ile Yurtlar arasında çalışan EGO otobüsleri
•Kızılay/Ulus/Ayrancı ve ODTÜ yerleşkesi arasında çalışan minibüsler

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 06 Kasım 2011, 09:31   #172
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:31   #173
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:32   #174
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız

Ankara'nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek şanlıyız

Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Türk ordusu karşısında
Zalim düşman kaçıyordu

Ankara'dan uçan kuşlar
Aydın yaylasında kışlar
Düşman bize teslim oldu
Kolu nişanlı çavuşlar
Pek şanlıyız

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:32   #175
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




ANKARANIN EKONOMİSİ
Cumhuriyet'ten önceki Ankara, Kaletepe ve çevresinde gelişmiş, bunu çevreleyen yeşil şeridin dışına pek taşmamış 30 bin nüfuslu bir kentti. İlin başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olup, tarımsal ve hayvansal malların alım satımı ile kısıtlı bir ticaret söz konusuydu. Cumhuriyet'in ilk yıllarıyla beraber Ankara'da bir "yoğunlaşma dönemi"" yaşandı. Başkent olmanın gerektirdiği hizmetleri verebilecek bir şehrin kurulması amacı ile başlatılan alt ve üstyapı inşaatları önce ticari hayatı canlandırdı. Yanı sıra inşaat malzemelerini karşılamaya yönelik bazı ufak çaplı imalathaneler yapıldı. Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Sümerbank ve Etibank gibi Kamu Sanayi kuruluşlarının ve bu kuruluşlara bağlı fabrikaların Ankara'da yapılmış olması, bu fabrikalara yan sanayi olarak çalışan küçük boyutlu özel işletmelerin kurulmasını teşvik etmiştir.
Bu gelişmeler diğer yerleşim yerlerinden Ankara'ya nüfus göçünü başlatmış; böylelikle Ankara'da sanayileşme ve artan nüfus birbirinin hem sebebi hem sonucu olmuştur. Bugün Ankara, ülke genelinde illeerin ekonomik faaliyet konularındaki ağırlığı itibariyle sanayi ağırlıklı iller arasında yer almaktadır.
Ankara'da yıllar itibariyle işyeri sayısına bakıldığında; ekonomik uygulamalarımızın getirdiği, firma birleşmeleri sonucunda, her kolda ve toplamda düşüşler olmuştur. Ankara'daki 10-24 işçi çalıştıran sınai işyeri sayısı, 1988 yılında 349 iken, 1993 yılında 329'a düşmüştür. 25 ve daha fazla çalışanın bulunduğu sınai işyeri sayısı, 1988'de 297 iken 1993'te 280'e düşmüştür. 10 ve daha fazla işçi çalıştıran işyeri sayısı göz önüne alındığında; özel sektörde en fazla işyeri olan sektör, Metal Eşya, Makina ve Techizat Sanayiinde görülmektedir. Bu daldaki firmaların büyük çoğuluğu 25 ve daha fazla işçi çalıştıran büyük firmalardan oluşmaktadır. Özel sektörün rağbet ettiği ikinci sektör ise Gıda Sanayiidir. Bu sektörde ise durum tersinedir. Firmaların büyük çoğunluğu 10 ile 24 arasında işçi çalıştıran küçük ölçekli firmalardan oluşmaktadır.
Ankara'da sürdürülen üretim faaliyetleri incelendiğinde; ilin ağaç işleri dalında türkiye genelinde önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Bu üretim dalında faaliyette bulunan keresteciler, marangozlar, mobilyacılar, lakeciler ve döşemeciler Siteler'de 13.000'in üstündeki işyerlerinde üretim yapmaktadırlar. 1955 yılında kurulan işyeri Yapı Kooperatifi marifetiyle başlatılan "Siteler" 1962 yılında kısmen faaliyete geçmiştir. Daha sonra kurulan 10 civarındaki kooperatif ile genişlemiştir. Halen inşaatlar yeni kooperatiflerle devam etmektedir. Siteler'deki 200 m2 ile 100m2 arasında işyerleri ile çok sayıda teşhir salonları bulunmaktadır.
Cumhuriyet'in başlarında, 1925'te kurulan bira, 1926'da kurulan çimento ve Elmadağ'da kurulan barut fabrikaları gibi sayıları pek az sanayi kuruluşu varken, yakın yıllarda sanayi kuruluşlarının sayısı artmış ve sanayi, büyük bir çeşitlilik kazanma yoluna girmiştir. Artık Ankara ili sınırları içinde makarna, un, bitkisel yağ, süt ürünleri, şeker, şarap, bira gibi besin sanayine ait kuruluşlarla çimento, traktör, tarım aleti ve makinaları, motor, boya, tuğla-kiremit ve orman ürünleri, mobilya, madeni eşya, dokuma üreten sanayi kuruluşları vardır.
Savunma Sanayii ile ilgili en önemli yatırımlarda Ankara'da gerçekleştirilmiştir. Türkiye'nin en büyük savunma sanayii projesinin yapımcısı olan Türk Havacılık ve Uzay sanayii (TAI) 1984'de Türk-Amerikan işbirliği ile kurulmuştur. Şirketin ortakları; TUSAŞ-Türk Uçak Sanayii A.Ş. (%49), General dynamics of Turkey, Inc (%42), General Electric Technical Services Company, Inc (%7) Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı (%1,9) ve Türk Hava Kurumu'dur (%0,1)'dir.
Savunma Sanayinin oluşturduğu altyapı ve talep sonucu Makina ve Metal Sanayii, Ankara ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Bugün sanayi kuruluşlarının yüzde 40'ının üretim yaptığı alan Makina ve Metal Sanayiidir. Savunma Sanayi, hem yetişmiş insan gücü hemde bu sektör içinde yer alan kuruluşların yarattığı potansiyel yoluyla Ankara'da çok büyük sanayi kuruluşlarının doğmasını sağlamıştır.
Ankara'daki Savunma Sanayii ile ilgili kuruluşlar olarak; Türkiye'nin savunma sanayiine yönelik ilk özel sektör kuruluşu olan FMC-Nurol Savunma Sanayii A.Ş., Aremsan Elektrik Makina Sanayii ve Ticaret LTD.ŞTİ., Brış Elektrik Endüstri A.Ş., Roketsan A.Ş. ve Marconi Kominikasyon A.Ş. 'den bahsedilebilir. (1)
Ankara'da sürdürülmekte olan bazı üretim faaliyetleri konuları itibariyle Türkiye'de tek olma özelliğine sahiptir. Örneğin; rulman ile seri halde dişli üretimi sadece ilimizde gerçekleştirilmektedir. Bunun yanında ilaç hammaddesi olarak kullanılan morfin ile dializ makinası üretimleri de yine sadece Ankara'da gerçekleştirilen üretim faaliyetleridir. (2)
Bazı üretim konularında da yabancı sermayeyle ortak yatırım sonucu faaliyete geçilmiş bulunulmaktadır. Söz konusu kuruluşlar incelendiğinde rulman ve dizel motor üretiminde Türk Alman ortaklıklarının kurulmuş olduğu görülmektedir. Savunma Sanayiyle ilgili olarak da Amerikan şirketleriyle ortak faaliyete geçilmiştir. Ankara Sanayiinde hızla büyüyen diğer sektörler ise müteahhitlik, mobilya, tekstil olarak göze çarpmaktadır.
Ankara son yıllardaki büyük sanayi hamlesi ile memur, ticaret, tarım kenti kimliğinden sıyrılıp bir sanayi kenti kimliğine bürünmüştür.


 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:32   #176
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Türkiye’nin Sahibi Hakikisi ve Efendisi, Hakiki Müstahsil Olan Köylüdür.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

"Türkiye'nin sahibi ve efendisi, kimdir (köylüler sadaları) ?




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Bunun cevabını derhal birlikte verelim:



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Türkiye'nin sahibi haki­kisi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür (şiddetli ve sürekli alkışlar).




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve lâyık olan köylüdür (şiddetli ve sürekli alkışlar).

Binaenaleyh, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin siyaset-i İktisadiyesi bu gaye-i asliyeyi istihsale matuftur.

Efendiler!




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Diyebilirim ki bugünkü felâket ve sefaletin bais-i yegânesi bu hakikatin gafili bulunmuş olmamızdır. Filhakika; yedi asırdan beri cihanın muhtelif aktarına sevk ederek, kanlarını akıt­tığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna mukabil daima tahkir ve tezlil ile mukabele ettiğimiz ve bunca fedakârlık ve İhsanlarına karşı nankörlük, küstahlık, cebbarlıkla uşak menzile­sine İndirmek istediğimiz bu sahib-i aslinin huzurunda bugün kema­li hicap ve ihtiramla vaz'ı hakikimizi alalım (şiddetli alkışlar).


Efendiler!

Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki mesaisini asri tedabir-i iktisadiye ile haddi âzamiye isal etmeliyiz. Köylünün metayiç ve semerat-ı mesaisini kendi menfaati lehine haddi âzamiye iblâğ etmek siyaset-i İktisadiyemizin ruhu esasidir. Binaenaleyh, bir taraftan çiftçinin mesaisini tezyid edecek ve müsmir kılacak malûmat, vesait ve alâtı fenniyenin istimal ve tamimine ve diğer taraf­tan onun netayic-i mesaisinden âzami istifadesini temin eyliyecek tedabir-i İktisadiyenin vaz'ına çalışmak lâzımdır. Şimdiye kadar mevcut olan yolsuzluk, asri vesait-i nakliyenin mefkudiyeti, müba­dele usullerinin çiftçi aleyhine olması ve hükümet kanunlarının çiftçiyi himaye edememesi gibi mevaniin ref'i lâzımdır. Bu noktada bilhassa mahsulât-ı ziraiyemizi mümasil mahsulât-ı ecnebiyeye karşı himayeye mani olmakla milletimizi bugünkü sefalet-i İktisadiye-ye mahkûm eden mülga kapitülasyonların fecaatını hatırlatmadan geçemem. Malûmunuzdur ki memleketimiz iktisadi teşkilât ve muhit İtibariyle kuvvetli bir halde bulunmuyordu. Ferdi İktisat kıy­metleri de serbest mübarezeye mukavemet edebilecek dereceye vâsıl olmamıştı. Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri Avrupa rekabetine karşı kendisini müdafaa edemiyen iktisadiyatımızı bir de İktisadi kapitülâsyon zincirleriyle bağladı. Teşkilât ve ferdi kıymet nokta-i nazarlarından iktisat sahasında bizden çok kuvveti olanlar memleketimizde, bir de fazla olarak, imtiyazlı mevkide bulunuyorlardı .Temettü vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman İstedikleri eşyayı, İstedikler şerait tahtında memleketimize sokuyorlardı. Bütün şuabat-ı iktisadiyemize bu sayede hâkim-i mutlak olmuşlardı.


17.Şubat.1923 GÜNÜ İZMİR İKTİSAT KONGRESİ'Nİ AÇIŞ SÖYLEVİ


"... bir milletin doğrudan doğruya hayatile, İtibarile, inhitatile alâkadar ve münasebattar olan milletin İktisadiyatıdır….

" ... . Arkadaşlar, kılıç ile fütuhat yapanlar, sabanla fûtuhat yapanlara mağlûp olmaya ve binnetice terki mevki etmeye mecburdurlar. Nitekim Osmanlı saltanatı da böyle olmuştur. Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler sabanlarına yapışmışlar, muhafazi mevcudiyet etmişler, kuvvetlenmişler; bizim milletimiz de böyle Fatihlerin arkasında serserilik etmiş ve kendi anayurdunda çalışmamış olmasından naşi bir gün onlara mağlûp olmuştur. Bu bir hakikattır ki, tarihin her devrinde ve cihanın her yerinde aynen vaiki olmuştur. Meselâ Fransızlar Kanada'da kılıç sallarken oraya İngiliz çiftçisi girmiştir. Bu medeni sabanla kılıç mücadelesinde nihayet muzaffer olan sabandır. Ve Kanada'ya sahip oldu. Efendiler kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmiye, paslanmaya mahkûm olur. Lâkin saban kullanan kol gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa malik ve sahip olur. "

16.Mart.1923 GÜNÜ ADANA ÇİFTÇİLERİ İLE KONUŞMA

"Diyebilirim ki hayatımda yaşadığım en ulvi, en sâde, en mes'ut ve samimi gece bu gecedir. Çünkü bu gece çok derin hûrmetlerle, muhabbetlerle merbut olduğumuz milletimizin ekseriye azimesini teşkil eden çiftçilerimizle bir sofrada bulunuyorum, sofrada onların emekleriyle husul bulmuş ekmeği onlarla beraber yiyoruz. "

Arkadaşlar Dünya'da fütuhatın iki vasıtası vardır. Biri kılınç diğeri saban. Başka yerde de söyledim ve burada bir daha tekrarı faydalı buluyorum. Zaferinin vasıtası yalnız kılınçdan ibaret kalan bir millet, birgün girdiği yerden koğulur, terzil edilir, sefil ve perişan olur. Öyle milletlerin sefaleti, perişaniyeti o kadar azim ve elim olur ki, kendi memleketinde bile mahkûm ve esir halde kalabilir. Onun için hakiki fütuhat yalnız kılınçla değil sabanla yapılandır. Milletleri vatanlarında takarrür ettirmenin, millete İstikrar vermenin vasıtası sabandır, saban kılınç gibi değildir. O kullanıldıkça kuvvetlenir, kılınç kullanan kol çok geçmedi yorulduğu halde sabanını kullanan kol zaman geçtikçe toprağın daha çok sahibi olur. Kılınç ve saban her iki fatihten birincisi ikincisine daima mağlûp oldu. Tarihin bütün vak'aları ve hadiseleri Payatın bütün müşahedeleri bunu teyit ediyor. Milletimiz çok büyük elemler, mağlûbiyetler, facialar görmüştür. Bütün onlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun hikmeti aslisi şundadır: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıçını kullanırken, diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin ekseriyeti azimesi çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık."


18.Mart.1923 GÜNÜ TARSUS'TA ÇİFTÇİLERLE KONUŞMA

“... Aziz çiftçiler! Şimdiye kadar sizi anlayan, sizin büyük ruhunuzu takdir eden bu arkadaşınızın sizin için, sizin refahınız ve istikbaliniz için neler düşündüğünü, bundan sonra da İnşallah maddi sebereleriyle öğrenmiş olacaksınız. . .”

“... Vatan en çok sizin emeğinize istinat ettiği halde en az bahtiyar ve mes'ut olan yine sizdiniz. . .”

“... Sizi ya harb olunca, ya hazinelerini doldurmak lâzım gelince hatırlarlardı...”

“... Hepinizin malûmudur ki, milletin ekseriyeti sizlersiniz ve yine malûmunuzdur ki, memleketimiz şu iki şeyin memleketidir biri çiftçi, diğeri asker. Biz çok İyi çiftçi ve çok iyi asker yetiştiren bir milletiz. lyi çiftçi yetiştirdik: çünkü topraklarımız çoktur iyi asker yetiştirdik: çünkü o topraklara kasteden düşmanlar fazladır. O topraklan sürenler, o toprakları koruyan hep sizlersiniz. Bundan sonra da daha iyi çiftçi ve daha İyi asker olacağız. Lâkjn bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi başkalarının hırsı, şan ve şöhreti, keyfi için değil, yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı muhafaza etmek içindir. ..”


“... Çiftçilerimizin gayretiyle memleketimizin mahsuldar tarlaları birer mamure menbaı olacaktır. “



1 Kasım 1924'de II. DÖNEM 2. TOPLANTI YILINI AÇARKEN


(Aşarın Kaldırılmasıyla İlgili Olarak)

"Maliyemiz sayım vergisi gibi yüzyıllık vergilerin düzel­tilmesi yolunda attığı ilk adımla halka hemen ferahlık duyurabildi. Cumhuriyet yönetiminin, yurdumuzun başında Ortaçağ'ın en İnsafsız belası olarak çöreklenip duran aşarı kaldırmakta Yüksek Meclis'ce övülebilecek bir düzeye bir yıl içinde ulaşabilmiş olması gerçek­ten sevinilmeye değer. "


1 Kasım 1937'DE V. DÖNEM, 3.TOPLANMA YILINI AÇARKEN YAPTIKLARI KONUŞMADA TARIMLA İLGİLİ KISIMLAR


"Milli ekonominin temeli ziraattır. Bunun İçindir ki, ziraatta kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu maksada erişmeyi kolaylaş­tıracaktır.

Fakat, bu hayati işi, isabetle amacına ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir ziraat siyaseti tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların, kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimi kurmak lâzımdır. Bu siyaset ve rejimde, önemli yer alabilecek noktalar başlıca şunlar olabilir:


Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Budan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve suretle, bölünmez bir mahiyet alması. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin İşletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınırlamak lâzımdır.


Küçük, büyük bütün çiftçilerin İş vasıtalarını artırmak, yenileştirmek ve koruma tedbirleri, vakit geçirilmeden alınmalıdır. Her halde, en küçük bir çiftçi ailesi, bir çift hayvan sahibi kılınmalıdır; bunda ideal olan öküz değil, beygir olmalıdır. Öküz ancak bazı şartların henüz temini güç bölgelerde hoş görülebilir. Köylüler için, umumiyetle pulluğu pratik faydalı bulurum. Traktörler büyük çiftçilere tavsiye olunabilir. Köyde ve yakın köylerde müş­terek harman makineleri kullandırtmak, köylülerin ayrılamayacağı bir âdet haline getirilmelidir.


Memleketi; iklim, su ve toprak verimi bakımından, ziraat bölgelerine ayırmak icap eder. Bu bölgelerin her birinde, köylülerin gözleriyle görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern, pratik ziraat merkezleri kurulmak gerekir.


Bugün, devlet idaresinde bulunan çiftliklerin ve bunların içindeki türlü ziraat-sanayi kurumlarının bir kısmı, ziraat hayat ve faaliyetlerinin bütün sahalarında her türlü teknik ve modern tecrübelerini tamamlamış olarak bulundukları bölgelerde en faydalı ziraat usul ve sanatlarını yaymaya hazır bulunmaktadırlar. Bu, bakanlık için, büyük kolaylıklar temin edecektir.


Ancak gerek mevcut olan ve gerek bütün memleket ziraat bölgeleri İçin yeniden kurulacak ziraat merkezlerinin, sekteye uğramadan tam verimli faaliyetlerini; şimdiye kadar olduğu gibi, devlet bütçesine ağırlık vermeksizin kendi gelirleriyle kendi varlıklarının idare ve gelişmesi temin edebilmek için, bütün bu kurumlar birleştirilerek geniş bir işletme kurumu teşkil olunmalıdır.


Bir de başta buğday olmak üzere, bütün gıda ihtiyaçlarımızla endüstrimizin dayandığı türlü iptidai maddeleri temin ve dış ticaretimizin esasını teşkil eden çeşitli mahsullerimizin ayrı ayı her birinde, miktarını arttırmak, kalitesini yükseltmek, elde etme masraflarını azaltmak, hastalık ve düşmanlarıyla uğraşmak için gereken teknik ve kanuni her tedbir, vakit geçirilmeden alınmalıdır.


ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ


Atatürk Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin kalkındırılmasını en ileri bir amaç olarak görmüştür. Atatürk, Türk ekonomisinin temelinin ziraat olduğu kanısında idi. Hem Türk köylüsü yoksulluktan, fıkaralıktan kurtarıp ona rahat bir yaşam sağlamak ve hem de tarım sayesinde Türk ekonomisini canlandırmak girişimlerine büyük önem vermiştir.


Atatürk ziraatte gerek eğitim ve gerekse uygulama alanında çağdaş yöntemlerin ve gelişmelerin memlekette uygulanması gereğine inanmış ve örnek olmak üzere ilk önce 1925’de Ankara’da bir çiftlik kurmaya karar vermiştir ki, bu çiftliğin adı sonradan ‘Atatürk Orman Çiftliği’ olmuştur. Atatürk bu çiftlik arazisini satın alıp burada bir çiftlik kurmak kararını yerli ve yabancı uzmanlara, bir bozkır, kıraç, çıplak ve hatta kısmen de bataklık olan bu arazide bir çiftlik kurulamayacağını söylemişlerdir. Hatta bir yabancı uzman: Burası öyle bir yerdir k, elverişsiz toprak ve iklim koşulları altında, burada ya sabır tükenir, ya da para, demiştir. Bu konuşmalar da sanırım bütün çiftlik arazisini göz altında bulunduran Marmara köşkünün bulunduğu tepecikte oluyordu.


Atatürk bu yerli ve yabancı uzmanların görüşlerine itibar etmeyecek:


Evet, şurası Ankara’nın yanı başına hem batak hem çorak, hem de fena bir yer. Ama biz burayı ıslah etmezsek kim gelip ıslah edecek, deyip işe başlamasını emir buyurmuşlardır.


Atatürk yaratıcı ve büyük aksiyon adamıdır. Olamazın olur yapılabileceğini bu girişiminde de göstermiştir. Nitekim sonradan Atatürk Orman Çiftliği, Ankara’nın yanı başında yeşil bir cennet olmuş ve bu sayede burası Ankara halkının nefes alacağı ve boş zamanlarında hoşça vakit geçirecekleri bir gezi ve eğlence yeri olmuştur

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:33   #177
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü'nün Kuruluş Tarihçesi

Atatürk, kazandığı eşsiz zaferlerle ülkeyi bağımsızlığa kavuşturduktan sonra, başta ekonomi olmak üzere diğer alanlarda da ülkesinin kalkınmasına ve ilerlemesine yönelik düşünce ve görüşlerini ortaya koymuş ve bunlarım yaşama geçirmek için çaba sarf etmiştir. Ulu önder, eşsiz insan Atatürk; "Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi isabetle amaca ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım siyaseti uygulamak ve onun içinde her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım rejimin kurmak lazımdır" görüş ve direktifleri ile tarımın ve tarımsal kalkınmanın Türkiye ekonomisindeki yerini ve önemini vurguluyordu. Tüm yaşamı boyunca en ufak bir sapma olmaksızın inandığı , değer verdiği felsefesi , yeşile olan tutkusu ve özlemi "Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arsında olduğunu fark etsin" düşüncesi Atatürk Orman Çiftliği'nin kurulmasında en önemli etken olmuştur. Ayrıca Atatürk Orman Çiftliğinin kuruluşuna, özel bir neden de bozkır ortasına kurulmuş Başkent Ankara halkının rahatlıkla gezebileceği, nefes alacağı, yaz, kış yeşil kalabilecek bir cennet, bir doğa güzelliği yaratma arzusu ve özlemidir. İste bu kararını gerçekleştirmek üzere 1925 yılının ilkbaharında, ülkenin tanınmış tarımcılarını köşke çağırtarak, Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler ve bu amaca uygun bir arazi bulmaları emrini verir. Bu uzmanlar arasında bulunan bir tarımcımız o günkü anılarını şu şekilde aktarmaktadır. "Çiftlik yeri için öyle uzun boylu dolaşmaya ve Ankara'nın çevresinde başka doğal özellikler araştırmaya gerek görmemiştik. Sebepte basitti. Kıraç bir bozkırın ortasında bir orta çağ şehri. Ağaç yok, Su yok, hiç bir şey yok. Böyle bir noktada hazırlanmış ve uygun koşullar taşıyan yerler nasıl bulunabilir ". "İncelemelerimiz bittiği zaman sonucu büyük Şefe arz ettik. Kendileri elleri ile bu günkü çiftlik yerinin bulunduğu yeri işaret ettiler ve sordular. -"Burayı gezdiniz mi? -"Buranın bir çiftlik kurulması için gerekli olan niteliklerin hiç birini taşımadığını, bataklık, çorak, fakir bir yer olduğu hakkındaki ortak kanaatimizi söyledik. Atatürk'ün bize cevabı şu olmuştur. " -"İste istedim yer böyle olmalıdır. Ankara'nın kenarında hem batak, hem çorak hem de fena bir yer. Burayı biz ıslah etmezsek kim gelip ıslah edecektir? Görülüyor ki Atatürk, tarım uzmanlarından en iyi toprak değil, en kötü toprak raporunu alabilmek için faydalanmıştır. Onun aradığı bir çiftlik arazisi değil, büyük yurt yapısını kurarken, insan ile toprak arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkiden doğan denklemi, şartların hemen hiç uygun olmadığı bir noktada dahi halletmenin mümkün olduğunu kanıtlamaktı. Atatürk Orman Çiftliği'nin şimdiki yerini seçtiği zaman, arazinin verim durumu hakkında yerli ve yabancı uzmanların görüşünü istemişti. Davet edilen uzmanların verdikleri raporlar içinde bu topraklar üzerinde her hangi bir tarım faaliyetinin yapılamayacağını iddia edenler olduğu gibi , bu toprakların sıkı bir mücadele ile ıslah edilebileceğini söyleyenlerde vardı. Tarım bakanlığı uzmanlarından Schmit, Orman Çiftliği arazisinde tarım imkanları hakkında verdiği raporda �Bu öyle bir teşebbüstür ki, elverişsiz toprak ve iklim koşulları altında burada ya sabır tükenir, yahut ta para� demiştir. Uzmanların bu olumsuz görüşleri, O' nun Ankara'da bir çiftlik kurma konusundaki azmini azaltacak yerde daha da pekiştirmeye hizmet etmiş olmuştur. Atatürk ağaç bile yetişmeyen bir yerde insanın nasıl yaşayabileceğini kendi kendilerine soran ve Ankara'nın devlet merkezi (Başkent) oluşunu affedilmez bir hata sayan insanlara yepyeni bir mucize daha göstermek istiyordu. O, bu şekilde aynı zamanda hem Türkiye tarımına modern bir çiftliğin örnek yöntemlerini hediye etmek, hem de bazı durumlarda ilmin dahi gerçekleşmesini mümkün görmediği girişimlerinde gerçekleştirilebileceğini kanıtlamak gibi çok önemli bir teşebbüste bulunuyordu. FrmTR

Arazi Temini ve Kuruluş

Çiftlik için ağacın bile yetişmediği bir yeri tercih eden Atatürk, kuruluş çalışmalarını yakından ilgilenmek ve bizzat yönetmek arzusu ve azmi ile ilgililere yurt tarımına örnek olacak Gazi Orman Çiftliği'ni kurmak üzere derhal çalışmalara başlama emrini verdi.

Verilen emirler arasında; en kötü tarım koşullarına sahip olduğunun tarım uzmanlarınca bildirilmesi üzerine, eliyle işaret etmek sureti ile iyileştirilmesi gereğini ileri sürdükleri alanın satın alınıp, işletme planlarının hazırlanması, arazinin düzenleme ve iyileştirilmesi ile birlikte hemen tarım yapılabilmesi konuları başta geliyordu. ilk olarak çitlik idare merkezi ile, parkların ve sebze bahçelerininde üzerinde bulunduğu 20.000 dönüm arazi, Merhum Abidin Paşa'nın eşi Faika Hanım'dan satın alındı. Atatürk'ün ilk olarak aldığı bu araziıe verdiği yüksek fiyat, çevrede bulunan ve işletilmeyen çok sayıda arazi parçasının sahipleri tarafından satılmasını teşfik etti. Böylece Etimesgut, Balgat, Çakırlar, Güvercinlik, Macun, Tahar ve yağmur Baba çiftlikleride satın alındı. Bu şekilde büyük ve modern bir tarım işletmesi için yeterli genişliğe ulaşan bir arazi varlığı üzerinde Gazi Orman Çiftliği doğmuş oldu. FrmTR

Yapılan tüm bu çalışmalarla çiftliğin kuruluşunu tamamlayan Büyük Önder, bu teşebbüsteki iki ana gayesini gerçekleştirmiştir. Bu sayede hem modern tarım tekniklerinin ilk örneklerini Türkiye tarımına hediye etmiş, hem de o zamana kadar Ankara halkının tek mesire yeri olan Kayaş Vadisi'ni aratmayacak, hatta her yönüyle ondan üstün olan bir mesire yeri yaratmak arzusunu gerçekleştirmiştir.

Çiftliğin Hazineye Bağışı

Büyük Atatürk, "Ağaç bile yetişmiyor, burada insan nasıl yaşar?" denilen bir yerde kurmayı tasarladığı eserini çok kısa bir sürede tamamlamış ve varmak istediği hedeflerin biri dışında tamamını gerçekleştirmiştir.

Artık O'nun için varılacak son hedef, diğer çiftlikleri ile birlikte Atatürk Orman Çiftliği'ni de çok sevdiği ve değer verdiği Milleti'ne hediye etmekti. Zira O, yalnızca Türkiye çapında değil, dünya çapında da olsa en küçüğünden en büyüğüne tüm başarılarını milletiyle paylaşmaktan büyük bir haz duymaktaydı.

Sağlam temeller üzerine kurulan bu büyük eser, sürekli gelişebilecek bir yapıya kavuştuğuna göre, bağış için endişe edilecek her hangi bir konu kalmamıştı.

Bu düşünce ile, çiftliklerinin ve mülklerinin devlete devir işlemleri konusunda gerekli resmi belgelerin hazırlanması /FrmTR/ için Tapu İdaresine direktif veren Ulu Önder, hazırlanan belgeleri imzalamak üzere çiftlik içerisindeki Marmara Köşkü'ne 11.05.1937 günü teşrif ederler. Atatürk devirle ilgili işlemlerden sonra Başbakanlık'a yazdığı 11.06.1937 tarihli bir tezkere ile bütün tesis, hayvan varlığı ve demirbaşları ile beraber tasarrufu Orman Çiftliği ile birlikte diğer çiftliklerini hazineye bağışladığını bildirir.

Çiftliğin, Atatürk tarafından hazineye bağışlanmasından sonra, diğer çiftliklerle birlikte kuruluşuna uygun bir şekilde yönetilmesi ve sürekli bir gelişme yolunda örnek işletmeler halinde ilerlemelerinin sağlanması amacıyla tarımsal bir devlet teşekkülünün kurulması gerekli ve yararlı görülmüştür.

Bu kuruluş 13.01.1938 tarihinde yürürlüğe giren 3308 sayılı kanunla "Devlet Zıraat İşletmeleri" adı altında faaliyete başlamıştır. Kanunun belirlediği eseaslar çerçevesinde Orman Çiftliği' de Devlet Zıraat işletmeleri Kurumuna devredilmiştir.

Çiftliğin gelirlerine büyük katkısı olan ve atatürk tarafından bu maksatla kurulmuş olan Bira Fabrikası bu dönem içinde (6.07.1937) Tekel Genel Müdürlüğü'ne devredilmiştir.

Devlet Zıraat İşleri Kurumu'nun 28.02.1950 tarihinde kapatılması ile 1.03.1950 tarihinden itibaren yerine krulan Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüğü bünyesinde yer almıştır.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:33   #178
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




KURTULUŞ SAVAŞI SIRASINDA ANKARADA BİR OLAY
Kurtuluş Savaşı dönemi (1919 - 1923)
Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Anadolu'yu işgale başlamaları üzerine, Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını" ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla ulusal kuvvetlerin tek merkezde toplanması ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.



Türk kurtuluş mücadelesi 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'i işgali sırasında Hasan Tahsin tarafından düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Fakat işgalci emperyalist devletlere karşı başarılı bir mücadele için düzenli bir ordu şarttı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye-ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.
Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın önemli aşamaları şunlardır:
Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı
Çukurova, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa savunmaları (1919- 1921)

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:33   #179
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




KURTULUŞ SAVAŞINDA EN ÇOK ŞEHİT VEREN İKİN Cİ İL ANKARA
Ankara’nın, Cumhuriyet’in ve modern Türkiye’nin doğuşunda oynadığı rol gözardı edilemez. Ankara, Milli Mücadele’de en çok şehit veren ikinci ilimiz olmakla kalmadı, hem Mustafa Kemal’in hem de komutanlarının sürekli arkasında durdu. Gerektiğinde, evde kalan yatak yorganını yaralı erler için hastanelere de gönderdi. İşte bir şehrin şanlı öyküsü…

“Nihayet Ankara’da durdum ve memleket işlerini, milletin arzusu veçhile sevk ve idare etmek için başka yere gitmeye lüzum hissetmedim. Türkiye’nin ve Türk milletinin menfaatlerinin en emin müdafasının ancak Ankara’dan olabileceği hadiselerle sabit olmuştur.

…Ankara’nın mevk-i tabi ve coğrafisine kıymet ilave eden bir başka cihet daha vardır. En acı felâketli günlerde millet her taraftan temsim olunurken (zehirlenirken) halası hakikisine müteveccih teşebbüsleri (gerçek kurtuluşa yönelik girişimler) hakkındaki iman ve güvenlerini bir an dahi sarsmamışlardır…”
Mustafa Kemal

KÜÇÜK BİR BOZKIR ŞEHRİYDİ

Ankara, 1914 Devlet Salnamesi bilgilerine göre 25.585 kişilik nüfusuyla küçük bir Anadolu şehridir. Bozkırın ortasında, etrafı dağlarla ve bataklıklarla çevrilidir. Topraklarında, Frig, Galat, Roma, Selçuklu, Osmanlı İmparatorluğu’nu barındırmıştır. Kuraklığı, açlığı, istilaları, akşamları eşkıya baskınlarını görmüştür.
Tiftik üretimi ve dokumacılığının getirdiği zenginliği, büyümeyi, dışa açılımı, ticareti ve sonra çöküşü yaşamıştır.
Oğuz boylarına konaklık etmiş, Anadolu’da merkezi iktidarın zaafa düştüğü dönemlerde bağımsız devlet kurmuş ve yaşatmıştır.
Tarihten gelen bu birikimleri, onu 20. yüzyılın başındaki görevine hazırlamıştır.

İŞGALCİLERANKARA’YA DA GELMİŞTİ

I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu yenilmiş ve Sevr Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşma barış getirmedi. İzmir’in işgali ile Anadolu halkı silaha sarıldı. Özellikle işgal tehdidi altındaki bölgeler başta olmak üzere 800′e yakın silahlı birlik kuruldu.
1919 yılında, gözlem görevi adı altında Ankara’ya gelen İngiliz Kuvvetleri istasyonu işgal ettiler. İki bölük asker Cebeci civarına yerleşti. Komutanı İzmir’in önde gelen tüccarlarından Vitol Ailesi’ndendi.
Sonra Fransız subaylar ve Faslı askerler geldiler. Komutan Bouna, Kurşunlu Camii civarında Kalef isimli Yahudi’nin evine yerleşirken, karargâh olarak, İttihat ve Terakki için inşa edilen, Millet Meclisi’nin açılacağı binaya, Faslı askerler ise Millet Bahçesi’ne kurdukları barakalara yerleştiler.
Sayıca az da olsa, işgal birlikleri, şehirde yaşayan azınlıkların cüretinin artmasına yol açtı.

HAPİSHANEDEKİ YURTSEVERLERİ BIRAKTILAR

Ankara halkı Sevr’i kabul etmedi. Gençler, Azmi Milli Cemiyeti’ni kurdular. Kimyager Avni Refik, Muallim Ayaşlı Rıza, Muallim Yakup, Mahir, Ekrem ve Fevzi Bey’lerin önderliğinde çalışmalara başladılar. Belediye Sineması’nda Aka Gündüz’ün “Muhterem Katil” isimli eseri sahneye konuldu. Akşamları gizlice Sanayi Mektebi’nde ulusal duyguları geliştiren filmler oynattılar. Oysa, Ankara Valisi, Damat Ferit Hükümeti’nin sadık adamlarından Muhittin Paşa idi. İttihat ve Terakki üyesi oldukları gerekçesiyle 180 kişiyi tevkif ettirdi. Postaneden şifreli telgrafların çekilmemesini emretti. Başkanlığını Cabir Paşa isimli zatın yaptığı Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin gelişmesi için özel çaba sarfetti. Kırşehir ve Hacı Bektaş ilçesinde bulunan Aleviler’i örgütlemek için Ankara’dan ayrıldı.

Bu durumdan yararlanmak için şehrin ileri gelenleri, Müftülük Binası’nda toplanarak duruma el koydular.
Atıf Hoca önderliğinde bir grup postaneye giderek, telgrafla Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya ulaştılar. Padişahla görüşme talebini dile getirdiler.

Damat Ferit, “Hayır. Millet padişahla görüşemez” cevabını verdi.
Hacı Atıf Efendi, “Senin gibi sadrazamı da, senin padişahını da Ankaralılar tanımıyor” dedi…

Böylece 11 Eylül 1919 günü Ankara şehri, İstanbul ile haberleşmeyi kesti. Devlet aygıtına el koydular. Muhittin Paşa tutuklanarak Sivas’a gönderildi. Defterdar Yahya Galip Bey, Vali olarak atandı. Galip Bey ilk önce hapishanedeki yurtseverleri serbest bıraktı. Genel af ilan etti.

Merkezi Ankara’da olan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa ve Yardımcısı Binbaşı Salih Bey, 36. Fırka Komutanı Yarbay Mahmut Bey, gelişmelerin içinde dikkatle izliyor ve destekliyorlardı.
Başkanlığını Rıfat Hoca (Börekçi), Hilmi, Ömer Mümtaz, Kütükçüoğlu Ali, Ekrem (Engür), Bünyanlı Hacı, Çakallı Mustafa Remzi Bey’lerden oluşan Müdafa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti çalışmalarını açıktan yürütme organı niteliğinde sürdürmeye başladılar.

Cemiyet Başkanı için 6 Haziran 1920 günü idam fermanı çıkartıldı.
Ankara, Müdafa-i Hukuk Cemiyeti önderliğinde Osmanlı İmparatorluğu devlet çarkını parçalamış, ulusal devleti kuran ilk şehir olmuştur. Sivas Kongresi’nde seçilen Heyeti Temsiliye ve başkanının Ankara’da karşılanmasının da özel bir önemi vardır. Ankara halkı, karşılama töreninde Seğmen Alayı tertip edilmesine karar verdi.

Ankara şehri Kınık, Bayındır, Kayı, Peçenek, Yazır, Dudurga, Avşar, Kargın, Çavundur, Eymür, Bekdüz, Beynam, Pursaklar, Karapürçek, Mogan köyleriyle çevrilidir. Bu köyler Oğuzlar’ın 24 boy ismini taşımaktadır.

Ankara halkı, önündeki tarihi görevi doğru kavramıştı. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yönetecek devletin kuruluşunu görmüştü. Bunun için Seğmen Alayı tertip etmiş, çevre şehirlerde yaşayan halkı da örgütleyerek, binlerce kişinin törene katılmasını sağlamıştı.

Karşılama heyetinde Müdafa-ı Hukuk Cemiyeti’nden Müftü Rıfat Hoca, 20. Kolordu’yu temsilen Binbaşı Fuat, Kınacızâde Şakir, Attarbaşızâde Rasim, Toygarzâde Ahmet, Ademzâde Ahmet, Hatip Ahmet, Kütükçüzâde Ali, Hanifzâde Mehmet, Bulgurluzâde Tevfik Bey’ler bulunuyordu.

700 kişilik Seğmen Alayı’nı görmek, Mustafa Kemal Paşa’yı duygulandırdı. Sordu:

- “Arkadaşlar, buraya niye geldiniz?”
Seğmenler cevap verdi:
- “Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik.”
Mustafa Kemal:
- “Fikrinizde sabit misiniz?”
Tekrar bağırdılar:
“And olsun!”

İKİ SAATTE HASTAHANE İÇİN 500 YATAK BULUNDU

İstanbul’un işgalinden sonra Meclis’in Ankara’da açılması kararlaştırılmıştı. Yer olarak, İttihat ve Terakki binası düşünüldü. Binanın çatı kiremitleri eksikti. Ulucanlar’da bir okul için gelen kiremitler kullanıldı. Yetişmedi. Ankara halkı evinin çatı kiremitlerini sökerek getirdi. İnşaatında çalıştı. Çocuklarının eğitim gördüğü ders sıralarını taşıdı. Meclis’in açılışına coşkuyla katıldı. Binanın planlarını Evkaf Mimarı Selim Bey çizdi. İnşaatını Askeri Mimar Hasip Bey yaptı. Kurtuluş Savaşı’nda yer aldı. Yunan İleri Harekatı’nı durdurmak için savaşırken Balıkesir’de şehit oldu.

Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’daki ilk günleri zor geçti. Mazhar Müfit Kansu, merkezin gıda ihtiyacı için kürkünü sattığını, Rıfat Börekçi’nin getirdiği yardımı detaylarıyla anlatır.

Müdafa-ı Hukuk Cemiyeti’nin hesap defterinin sol kısmında, karşılıksız yardım verenlerin isimlerini ve fedakârlığın boyutlarını görmek mümkündür. Zengin, yoksul, yazılan isimler sayfalarca devam eder. Tüfekçi Hakkı Usta, Eczacı Süreyya Bey, Tiftikçi Dede Ağa, Yağcızâde Halil Efendi, Uzunzâde Ali Efendi, Kasap Gökmen… Bunlar arasında, devrimci şehidimiz Uğur Mumcu’nun dedesi, Mumcu Mehmet Çavuş’un adını da görmekteyiz.

Yunan İleri Harekatı’nın devam ettiği dönemdeki günlerde, düşen şehirlerden gelen göç kafileleri şehrin caddelerini dolduruyordu. Konaklama yerleri sınırlıydı. Halk, göçmenlere evini açtı. Sakarya Savaşı’na istasyondan cepheye asker götüren trenler, dönüşte yaralı taşıyordu. Sadece cephedeki yaralı sayısı 13.618′e ulaşmıştı. Hastanelerdeki yatak sayısı sınırlıydı. Ankara halkı evinin bir odasını yaralılara açtı.
Mustafa Kemal, Samanpazarı’ndaki hastaneyi gece yarısı teftişe gittiğinde Başhekim ameliyattadır. Yaralılar yerlerde yatmaktadır.

Mustafa Kemal Paşa, ameliyathaneye girerek sorar:
- “Ne kadar yatağa ihtiyacınız var?”
Başhekim cevap verir:
- “500 kişilik”
Mustafa Kemal, devam eder:
- “İki saat içerisinde 500 yatak göndereceğim, yerlerde yatan tek asker kalmayacak.”
Sonra hastaneyi terk eder.
Doktor tebessüm ederken,
- “Paşamız iki tek fazla attı, şaka yaptı!” der.
İki saat sonra Samanpazarı kağnı sesleriyle sarsılır. Ankara halkı, misafir, çeyiz, yoksa kendi yatağını kağnılara yükleyerek hastaneye ulaştırmıştır.

ANKARALILAR NAMAZGÂHDA BULUŞUYORDU

Cuma namazları, bugün Etnografya Müzesi’nin bulunduğu yerde, Namazgâh Tepesi’nde kılınırdı. Sakarya Savaşı’nda, dualar edilir, hutbeler okunur, hazır tutulan mezarlara, Sakarya’dan gelen şehitler konulurdu.

Ankara, Kurtuluş Savaşı’nda en çok şehit veren ikinci ilimizdir. Konya 2.316, Ankara 2.045, Kastamonu 1.988 şehit vermiştir. İstanbul şehrinin verdiği şehit sayısı ise 41′i Süleymaniyeli olmak üzere 108 kişidir.
Ankara Sobacılar Çarşısı’nda kılıçlar bileylenmiş, süngüler, mataralar yapmışlar, gece gündüz çalışarak cepheye malzeme yetiştirmişlerdir.

TOP MERMİSİ İMÂL ETTİLER

O dönemde İmalat-ı Harbiye Kurumu şehirle bütünleşmişti. Mütareke yıllarında kırdırılan top kamaları yenilenmiş, tüfek namluları değiştirilmiş, yeni buluşlarla silahların etkinliği arttırılmıştı. Eldeki mermilerin çapı toplara uymuyordu. Mermilerin barutu boşaltılıyor, çapı tornada küçültülüyordu. Bu işlem uzun sürüyordu. İmalât-ı Harbiye ustaları, ölüme meydan okudular. Mermilerin barutunu boşaltmadan tornada küçülttüler.


Daha İstanbul’da Genç İmalât-ı Harbiye usta talebeleri yemin etmişlerdi:
“Bugüne kadar fabrika tezgahlarında baş döndürücü gürültüler arasında, çekiç ve örslerle ifa ettiğimiz vatan hizmetimizi bundan sonra nasırlı ellerimize verilecek silahla titremeden ifa edeceğimizi ve milletimizin bizden talep edeceği her vazifeyi sevine sevine yapacağımızı, yurdumuzu müdafaa için hayatımızın hiçbir kıymeti olmadığını arz ile sevgili İzmir’imizin muhakkak surette kurtulmasını biz sanatkar çocukları arz ederiz.”

FUTBOLU BIRAKIP CEPHEYE GİTTİLER

Yeri gelince tezgahı bıraktılar. Sakarya Savaşı’nın ön saflarında yer aldılar. Yukarıda resmini gördüğümüz Turan Sanatkaran Gücü Futbol Takımı oyuncuları da cepheye katıldılar. Ahmet Şefik, Muharrem Ali ve Süleyman Hüsmen isimli oyuncular şehit oldular. Bu futbol takımı, 1930 yılında Ankaragücü adını almıştır.

MECLİS VE HALK BİRLİKTEYDİ

Cepheden gelen haberler Ankara halkına anında iletiliyordu. İstiklâl Meydanı’nda meclis duvarlarına hatipler çıkıyor, haberleri anlatıyorlardı. Hamdullah Suphi, Ankara’nın ünlü caddesine ismi verilen Tunalı Hilmi Bey, gözde isimlerdi. İşgal, yağma, ihanetler lanetleniyor, uzlaşma mahkum ediliyordu. Sevinçli haberler, acılar gibi paylaşılıyor, gösteriler yapılıyordu. Bu günlerde meclis duvarlarını aşıyor, halkla birleşiyordu.

9 BİN LİRAYA ALINDI

Yeni kurulan devletin itibarı çok önemliydi. Sakarya Savaşı öncesinde gelen Fransız heyeti ile Atatürk’ün Gar Binası’ndaki makamında görüşmeler yapılıyordu. Yerin darlığı ve uygunsuzluğu halkın dikkatini çekti. Çankaya’da, Bulgurluzâde’nin alarak restore ettirdiği bağevi 9.000 Lira’ya Ankara halkı tarafından satın alınarak, Mustafa Kemal Paşa’ya başkanlık konutu olarak hediye edildi.


MÜTEVAZİ BAĞEVİYDİ

Bu armağan, aynı zamanda Türk siyasal yaşamına “Çankaya” kelimesinin girmesine yol açtı.

Ankara hakkında daha anlatılacak çok öykü vardır. Efsanelere göre güneş Anadolu’dan doğarmış. Gerçekte de Anadolu bozkırlarındaki bu küçük şehirden doğan güneş, ulusal kurtuluş mücadelesi veren ulusların yolunu aydınlatmıştır.
Ankara şehri ve Mustafa Kemal Atatürk. İkisi de yüzyıllar boyunca yaşayacak masalsı öykülerle birlikte anılacaklardır

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 20 Temmuz 2022, 22:55   #180
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




İklimi zaten değişikti hepten değişti temmuz ayında üşüyoruz...

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
ankara, arşivi, il


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
BMW Arşivi Hasan Otomobil Haberleri 0 26 Temmuz 2006 11:32