IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   IF Günlük (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/)
-   -   Merdümgiriz. (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/767660-merdumgiriz.html)

Ely 10 Nisan 2017 03:07

Cevap: Merdümgiriz.
 
Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.
Bilemem, belki bu yüzden
ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim.
Ah benim sesimle
söylesem de, inanmazlar
benzemiyor çünkü bir dile.
Döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
döndüğüm bu sema sensin döndüğüm.
Sen benim kara ömrüme vuran
suyumu harelendiren sevincimdin.
Onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
Titreme daha fazla kalbim.

Bağışla kendini artık onu da
bırak gitsin.
O senin en ezel gününden kaderin.
Sen onu nasılsa bin kere daha
seveceksin...

Birhan Keskin

Ely 14 Nisan 2017 21:28

Cevap: Merdümgiriz.
 
Kafamın içinde mıntıka var uzun bir süredir. Satürn'e kadar gittim. Son yaprağın dökülmesini bekledim. Son eriyen buzları bekledim. Güneş’ in doğuşunu izledim her gün. Bıkmadan. Yazılar yazdım. Müzik dinledim. Irmağında yıkandım senin gözlerinde kurudum. Evden uzak yollarda karanlık bastırınca, hava birden bozulduğunda düşlerin dedim, ellerin. Isındım. Sen uyurdun bilmezdin. Her günü etime dokudum. Gülüşüne iliştirdim zamanı. Ah dedim içimden, ne de güzel gülüyor. Sen güldükçe ne iyi.

Ely 18 Nisan 2017 22:08

Cevap: Merdümgiriz.
 
/watch?v=PqZ6qcFxO4w

Bahsetme kimselere, yaramızda kalsın.

Ely 18 Nisan 2017 22:12

Cevap: Merdümgiriz.
 
bu ağaçta bir yanlışlık buldum
bu ağaçta çok düzgün bir dağınıklık diye diye yürüdüğüm o bahçe
kırk yıl aynı yere bakmakla edindiğim bu veba
beni getirip getirip buraya bırakan bitkiler gibi
alnında bir yer var
kullanılmamış bir yalnızlık
sanki durmadan bir çiçeğin kenarını anlatıyor bana
avucumda nem yüzümde ateş
kalbimde unutmak kadar feci sözler
unutmak
kırk yıl aynı yere bakan da unutmamış ki diğer yeri..


adının ibret sesi çarpınca kulaklarıma
kendi bahçesinde başı dönen bir çocukluk
altı yetim kardeş
altı fena söz gibi iniyorum taş çarşılara
aklım yokuş kalbimde nal sesleri..

ey beni buraya getirip getirip bırakmış şeyler
ey aklımın tam ortasında yırtık o umman
işte kırk yıldır fenayım aslında
işte kırk yıldır kendimin kardeşi gibi buralarda
buralarda..


Seyyidhan Kömürcü - Fena

Ely 19 Nisan 2017 00:32

Cevap: Merdümgiriz.
 
...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır.
Nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür
hanım?


Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı
görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek
kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi gör-
meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz dü-
şünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış,
böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir
anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa
başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tut-
mak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı
aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların
sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik
olur tükenmek değil de?


Yağmur yağıyor Ömür hanım...gökten değil, yüreğimin
boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz
bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi-
diyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka-
tından?



Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü
kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bi-
lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın
görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö-
nelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım.
Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük
avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik
bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi
öğrendik böylece.


Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım.
Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık
yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır
yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut
karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka
ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?


Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni
oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım
eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va-
rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...


Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir
Ömür hanım?


Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni
konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben,
kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yü-
reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım
Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka-
ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sularım
toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş
saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem
hangi gözle?


Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko-
nuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden
mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini
bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü
yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi
anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor
muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...



Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun
aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik
sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü,
iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o
puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık
izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü,
kalıcı ömürlüdür...Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi,
bizi değişmek çirkinleştirir de.


Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz
olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı
yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya-
şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız,
ne yerinde ne yersiz...


Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par-
çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hü-
nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı
kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...Kıyılarımız duy-
gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar
küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen-
cereye...Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye?
Ve nedir
ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir
içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek,
bu ezbere yaşamla.


Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar
iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir
yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan...
dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla
nem, bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan,
geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün
acıların anasıdır, de...


Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler
söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün ka-
lıplarından. Beni duy ve anla.



Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi
yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun
ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi
atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır,
kurşuni-külrengi mi yoksa?


Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil
dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı-
maktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sü-
rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir
aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim
değil mi? Kim ne diyebilir ki?


Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kı-
rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.


Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak
yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir
at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so-
kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk,
yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş
umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş,
yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?



Şükrü Erbaş - Ömür Hanımla Güz Konuşmaları

Ely 22 Nisan 2017 23:22

Cevap: Merdümgiriz.
 
Hayatın suçu diye geçiştirdiğimiz bütün ihanetler biz değil miyiz? Sevdiğin resimlerin, sevdiğin kitapların, sevdiğin kadınların düşmanı. Bu yüzden seni üzmenin bir yolunu hep bulacaklar. Sana iyi şeylerden bahsetmek istiyorum. İyi olan şeyler. İyi ve uzun olan. Bizi sevgi dolu ve güçlü yapan şeyler. Gülmeyi yeni öğrenen bir çocuk gibi acemiyim. Sana anlatacak doğru dürüst bir gerçek ya da avutacak kadar güzel bir yalan bulamıyorum. Sadece seni hayatımda üç kez görmüş ve unutmamış olabilirim. Sadece seni sevmiş olabilirim.

Ely 23 Nisan 2017 02:39

Cevap: Merdümgiriz.
 
her zaman güzel şeyler olmuyor. belirsiz, beklenmedik anlarda gerçekleşiyor güzel şeyler. tamda her şey tepetaklak olmuşken. köşeye sıkıştığımız, kendimizi ikna etmeye çalıştığımız ve tahammülsüz olduğumuz anların sonunda geliyor güzel şeyler. kendimizle kaldığımız bütün anlarda güzel şeyler dileriz. yatakta, pencere pervazında ya da mutfakta. olağan şeylerin içinde yani. dikkatimizin dağınık olduğu anlarda. dişimizi fırçalarken bile güzel şeyler olsun diye köpüklü ağzımızla dünyalar kurarız kafamızda. inanmak zorundayız. nerede olduğumuzun, neyle uğraştığımızın çok önemi olmadan inanmak durumdayız. zorlu anlar bitince geçiyor belki. fakat gürültülere karışıncaya değin inanmak durumundayız. hepimizin en çok kendimizle kaldığımız saatlerdeyiz. umutsuzluğumuza milyar tane çentik fırlattığımız anlardayız. arada bir yerlerdeyiz. sıkıştığımız, köreldiğimiz ve kendimizi ikna etmek zorunda olduğumuz anlardayız. ben de öyleyim. güzel şeylerin gerçekleşme ihtimalinin çok az olduğu bir andayım. içimizden ‘bu saatte ne güzel şeyi?’ dediğimiz yerdeyim. yat uyu zıbar dediğimiz tahammülsüz anlardayım..

Ely 23 Nisan 2017 15:47

Cevap: Merdümgiriz.
 
Kalemle kağıt arasındaki dersi çalışıyorum.
Yazıyla hayat arasındaki dersi çalışıyorum.
Seni hatırlamaya çalışıyorum.
İştah açıcı papağan diyetleri fışkırıyor kızgınlığımdan.
Seninle kalbim arasındaki dersi çalışıyorum.
Meleklerin kararsız kaldığı kapıdan geçiyorum.

Ely 26 Nisan 2017 04:23

Cevap: Merdümgiriz.
 
Ben ufacık bir saksıdaki topraktım, içinde sadece menekşe yetişen. Şehrin normal sayılabilecek bir mahallesinde, şirin üç katlı bir apartmanının son katındaki balkonunda duran bir saksıdaydım. Öyle güzel güneşli günlerde büyüyüp çiçek açtım derken kararlı rüzgarlara maruz kalıp düştüm önce. Toparladılar hemen alelacele, saksıyı değiştirmeye çalıştılar. Ve nitekim değiştirdiler ama yine de pek alışamadım. Eğreti duran yolunda gitmeyen bir şeyler var sanki derken bu kez eve gelen yaramaz misafir çocukları tarafından itildim. Aklıma hemen benimle sohbet etmeyi seven kadının söyledikleri geldi.
"Kendi en yükseğinden itilince herkes incinir."
Toprakta olsanız bu böyledir, değil mi?
Bu kez unufak oldum derken dünyanın kalbine papatyalar diken, her yeri iğdelerle süsleyen bir kadın toparladı yine beni şefkatle. Elleriyle yerleştirdi beni bahçesine. O bana yurt oldu ben ona kocaman bir avlu.

Ely 03 Mayıs 2017 02:00

Cevap: Merdümgiriz.
 
saat sabaha karşı, hatta sabah, 5.23

sadece senin parmaklarından çıkan sözcükleri okurken yatağında huzur içinde ölen ihtiyar bir kadına dönüşüyorum. başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.*
hiçbir şey bıraktığın gibi değil. kediler dahil. ve sahil. ve pervazları pencerelerin. hiçbir şey sabit değil, çok üzgünüm. durağan, sakin, fısıltılı bir hayat diledim. stabil. fakat kargaşadan, gürültüden, kalabalıktan, baş ağrılarından ve kornalardan daha azını sunmadı bana hayat. sanki ne söylersem benimle inatlaşmak için aksini yapan ve sürekli saçımı çekip duran ilkokul çağında bir aşık gibi. bense yetişkin bir kadın gibi tüylerini okşayarak sevmek istedim hayatı. dizlerime yatırıp. pek tabii uyuşamadık. çok kavgalar verdim. çok mücadele ettim. ayrılmak istiyorum artık, ona da söyledim. şimdi kızacaksın, kızma. bunun için çok sebebin olmalı. hayat sadece bana karşı böyle değil çünkü biliyorum, bu onun mizacı ve seni de öfkelendirecek hayli sağlam sebepler sunuyordur. benimle yorma kendini. biliyorum dinlemeyeceksin. benim nasıl deli bir dinlenme arzusu taşıdığımı bilmiyorsun çünkü. beni anlamayacaksın. şimdi değil. benim kadar yorulmadan hayır. sırf bu sebeple bu mektubu sana göndermeyeceğim. zaten henüz hiçbir şey için emin değilim. endişelerim var. fakat mutsuzum. bu şekilde ne kadar sürecek bilmiyorum. mutsuzum. olabildiğine, alabildiğime mutsuzum. gökten engin bir mutsuzluk bu. bir bilsen, bir lisan keşfetsem ve bir şekilde izah edebilsem… beni sen cesaretlendirirdin. bir gün göze alırsam ve bir şekilde bu mektubu bulursan lütfen bil, ve inan, çok istedim diğerleri gibi olmayı. Şükrü Erbaş'ın dediği gibi çarşılar yetsin istedim avutmaya beni. birkaç mobilya, saçımın rengini değiştirmek varolmaya yetsin istedim. ben bu hayatta varolamadım, bu sebeple yok olduğumu düşünme asla. bunun düşüncesi kalbini ısıtsın biraz olsun.
yine de gülümsedim. her şeye rağmen gülümsedim. kuşlara ekmek ufalarken ve sana doğrarken, sahaflarda kitapların tozlarına değdiğinde parmaklarım, tom waits dinlerken ve en çok seni seyrederken. gülümsedim. en azından bu kadarını çok görmedi hayat bana. ömrümü ömür olarak kayıtlara geçirebilecek bu sayılı anlar için kuşlara, kitaplara ve en çok sana minnettarım. yaşamı taşımayı kabullenebilirsem ve üstesinden gelebilirsem ve sevebilirsem bir şekilde bir nebze, size borçlu olacağım, ve ödeyeceğim, devam ederek. fakat üstesinden gelemezsem -ki kuvvetle muhtemel- beni suçlama, kızaran gözlerini yum ve biraz uyu. sakince düşünebilecek kadar zaman geçene dek uyu. lütfen.
ve geri kalan hayatında sebzeleri seramik bıçakla doğramayı, salçanın ağzını sıkıca kapatmayı, tavada su kalmışsa yağ dökmemen gerektiğini -doğal olarak yağ varken de su sıçratmaman gerektiğini- ve lütfen en sevdiğim çiçekleri unutma. çünkü ben gittiğim yerden tuttuğun takıma tezahürat etmeyi ihmal etmeyeceğim. burada gülümsüyorsun, ne güzel. dünyanın tüm manzaralarının oturup saatlerce hayranlıkla seyredip feyz alabileceği bir manzara senin gülüşün. geride bırakmaya dayanamadığım sayılı güzelliklerden.
seni seviyorum, laleli'den göğe giden bir tramvaydayız* gibi seviyorum.

xıv.

Ely 03 Mayıs 2017 13:11

Cevap: Merdümgiriz.
 
suyun ortasında duruyorum.
güvenilir bir uzaklıkta.
burada bütün tuzaklara hazırım.
şiir ne kadar aydınlatır ustalıkla gizlenmiş hazineyi?
Bulacaklarımdan kaybedeceklerimi çoktan düştüm
sana rüzgarın süpürüp suya boşalttığı,
her şeyin arasından yazmayı istiyorum.
biliyorum şiirin ayakları yok kalkıp gelsin.
yeterince uzun kolları da yok sevip okşasın.
sadece ‘kayıp bir dakikanın dedikodusudur’ şiir

Umay Umay - Cevapsız Ağrı

Ely 04 Mayıs 2017 20:33

Cevap: Merdümgiriz.
 
"Nasılsın?"
"lyiyim iyiyim. Daha iyi. İyi geldi lan aslında."
Arkama yaslanıp gözlerimi kapadım yine. Kafamdaki çırpıntılı denizi dinledim, büyük dalgalar yoktu ama güçlü bir lodos vardı, yine de iyiydi, daha iyiydi, kafamdaki o durgun,
ölü çölden çok daha iyiydi bu deniz.

"Eee," dedi, "asıl mesele?"
Gözlerimi açtım, burun kökümü ovdum iki parmağımla,
"Asıl mesele, aynı dalga," dedim. "Aynı dalganın son yumruğu."
"Ne dedi?"
"Ne dediği önemli değil ki! Beni üzen, benim düştüğüm, kendimi düşürdüğüm durum. Sözlerimin onu hiç etkilemediğini, hatta düpedüz sıktığını gördüğüm halde konuşmaya devam etmem. Ezilip büzülmem. Onu da aynı duyguya çekmeye çalışmam. Ben insan değil miyim?"
"Abartma lan."
"Öyle değil. Mesele aşk da değil, kırılan gurur da değil. Kendini bu kadar alçaltan biri, kendi kendini bu kadar aşağılayan biri, daha diğerleri buna yeltenmeden bu aşağılamayı kendi kendine yapan biri, üstüne de bundan zevk alan biri, insan olabilir mi? Maskarayım lan ben! Antalya'da da milletin maskarasıydım, kraldım diye anlatıyorum şimdi. İki bira ısmarlayana her türlü maskaralığı yap, kendini sevdirmeye çalış. Gurur mu kaldı bende kırılacak Yalan yalan yalan! Yaşadığım yirmi iki yılın hepsi tek tek yalan! Yazar olmaya geldik buraya, burada da milletin maskarası olacağız. Para lazım bana. Güzel hikayeler yazabilmek için para lazım. Az da olsa düzenli bir para. Sıcak bir oda. Başka iş yapamam ben artık, başka maskaralık yapamam. Gidecek başka yerim yok. Özlediğim hiçbir yer yok. Çocukluğumu özlemiyorum. Doğduğum kenti özlemiyorum. Ben nereyi özleyeceğim be Karabüklü?"

Emrah Serbes - Müptezeller

Ely 04 Mayıs 2017 21:42

Cevap: Merdümgiriz.
 
“Yaşamının büyük bir bölümü, yaşamına yön verme çabalarınla geçecek -öyle ki, gün gelecek, bakacaksın, yaşamın, yön bulma çabasıyla döne döne, yola hiç çıkamamış..
Yaşamın yönünü bulmaya çalışırken, yaşamın yolunu bulamayacaksın.
Yaşamın, yön bulmaya çalışırken, yolsuz kalacak
-yaşamın yönünü bulacağım derken, yolunu yitireceksin.

-sonunda yaşamın yönünü bulsan -bulduğunu sansan- bile, bakacaksın ki, yolunu yürüyecek durumda değilsin artık..
Yaşamın, yönsüz-yönü olsa bile, yolsuz- kalacak:
Yönsüz hem de yolsuz yaşayacaksın.
Yaşamın yolu hiç olmayacak;
belki, yönü olsa bile
Yaşamın yolu yok.”

Oruç Aruoba - De Ki İşte

Ely 06 Mayıs 2017 15:03

Cevap: Merdümgiriz.
 
Ne çok
Ölü
Düşün var senin
Kırık
Dökük
Gerçeklerin üşüşünce düşüncene
Ne çok
Canlı
Acın var senin.

Bölük pörçük
Gerçeklerin inince içine
Ne çok
Katı
Kanın var senin.
Ne çok
Diri
Ölün var senin.
Param parça
Yaşamın bastırınca bakışına
Ne çok
Akan
Kanın var senin.
Ne çok
Yiten
Anın var senin.
Delik deşik
Yaşamın ulaşınca durağına
Ne çok
Biten anın var senin.

Ne çok
Halin
Var senin

Oruç Aruoba - Akan Kan

Ely 06 Mayıs 2017 15:03

Cevap: Merdümgiriz.
 
Ne çok
Ölü
Düşün var senin
Kırık
Dökük
Gerçeklerin üşüşünce düşüncene
Ne çok
Canlı
Acın var senin.

Bölük pörçük
Gerçeklerin inince içine
Ne çok
Katı
Kanın var senin.
Ne çok
Diri
Ölün var senin.
Param parça
Yaşamın bastırınca bakışına
Ne çok
Akan
Kanın var senin.
Ne çok
Yiten
Anın var senin.
Delik deşik
Yaşamın ulaşınca durağına
Ne çok
Biten anın var senin.

Ne çok
Halin
Var senin

Oruç Aruoba - Akan Kan

Ely 08 Mayıs 2017 01:51

Cevap: Merdümgiriz.
 
Gidelim buradan... Göğsünü sıkan, içini daraltan o laneti geride bırakıp gidelim. Burada yağmur bile güzel yağmıyor artık. Yağmuru güzel yağan bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... Burası bizim değil. Nasıl başederiz bu kadar saçmalıkla? Her şeye sıfırdan başlanabilecek bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... İlaçlarını yanına alma. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... Bıktım tepemizde sallanan manasız sorulardan. Soru sorma artık bana. Soru sormayayım sana. Her türlü sorunun tedavülden kalktığı bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan. Burada insanlar kötü. Hep bir şeyler anlatmamızı bekliyorlar, hep bir şeyler anlatmamızı isteyecekler, bitmeyecek bu hiç bitmeyecek. Kimseye bir şey anlatmak zorunda kalmayacağımız bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... Bak uyuyamıyorum yine. Senin de uykuların defolu, bölük pörçük. Huzur içinde uyuyabileceğimiz bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan. Ya sen bana gel ya da ben geleyim sana. Sonra gidelim. Hadi...

Ali Lidar

Ely 09 Mayıs 2017 01:04

Cevap: Merdümgiriz.
 
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil


Ahmet Telli - Çocuksun Sen I

Flora 09 Mayıs 2017 01:23

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ely 10 Mayıs 2017 15:46

Cevap: Merdümgiriz.
 
Tanrılar arasında insan yalnızlığı mı
İnsanlar arasında insan yalnızlığı mı
?
Korkusu küçük düşürüyor hayatımızı.
Ne diyordu ince şeylerin annesi
"Ötekini oku, derinde dipte duranı."

Kilisenin bahçesinde mumdan bir harita
Bütün göç yollarının iki ucuna tutunmuş
"Geride kalmanın cezasıyım-diyor-
Biliyor musun, hoyratlık değil de
İncelik yakıyor canımı.
.."

Bu kalabalıkta bu tenhalık-
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...

Şükrü Erbaş

Ely 12 Mayıs 2017 00:54

Cevap: Merdümgiriz.
 
"Öldüğünde başucuna bir çam fidanı dikmiştik. Her gelişimde, ne kadar zaman geçtiğini ona bakarak anlıyorum. sayılar benim için bir şey ifade etmiyor. az önce olmasıyla on sene önce olmasi arasında bazen hiçbir fark olmuyor. Çünkü bilirsiniz, takvimlere bakılarak tayin edilen zaman sadece buz gibi bir matematiktir. Oysa özlemekler sayılmaz. Özlemekler bilhassa yalnız kaldığınızda gelir suratınıza kürekle vurur.
Neyse işte çamın boyu biraz daha uzamış. Derdim büyümüş kocaman abla olmuş.olsun...
Bazen olmadık yerlerde görüyorum onu. Öyle bir bakıyor ki içimde civcivler zıplamaya başlıyor. Sarılayım mı biraz diyorum, gülümsüyor. Sonra kaybolup gidiyor işte.
Hayal görmenin en kötü tarafı dokunma isteğini karşılayamamalrı. Çünkü üstünden ne kadar zaman geçerse gecsin mutlu görüntülere rastlamak halen mümkün.
Ölülerin en kötü huyuysa konuşmamaları. Allah,
keşke diyorum hiç olmazsa bu kadarını ayarlasaydı..
"

Aylin Balboa - Belki Bir Gün Uçarız

Ely 12 Mayıs 2017 13:04

Cevap: Merdümgiriz.
 
Sonra durdum öyle biraz. Kırmızı koltuk eskiyene kadar oturdum. Ademoğlu ahir ömründe en çok oturuyor galiba. İnsanların hafızamdaki fotoğrafları genelde otururken çekilmiş. "Oturmaya da kalsaydı," dediklerim de var "Keşke biraz daha öyle otursaydı," dediklerim de... En çok da bunlar oturmuş içime. Oturmak da ne acayip kelime...

Aylin Balboa - Belki Bir Gün Uçarız

Ely 15 Mayıs 2017 11:27

Cevap: Merdümgiriz.
 
Hayatımın tümüne "olduğu kadar" ismini verdim.
Öyle güçlü bir zırh ki "olduğu kadar". Her zaman ve her şeye, gerekli veya gereksiz söyleyiver gitsin. Kendi kendine durduğun yerde arka arkaya beş bin kere söyle istersen. Tanıdığım ve tanımadığım herkes, biliyorum ki olduğu kadarıyla yetiniyor. Dünya çirkin bir yer olsun istiyorsan, "olduğu kadar" çirkindir. Birisini çok mutlu etmek istersen eğer, "olduğu kadar" mutlu edersin onu. Olduğu kadarı seni rahatsız ediyorsa, ona yine olduğu kadar itiraz edebilirsin.

"Olduğu kadar" dünyadaki bütün sorulara verilebilecek en güçlü cevaptır. Ama yine de hiçbir zaman "TAM" olarak tatmin edemez kimseyi. Özü gereği yine "olduğu kadar" tatmin etmek zorundadır. Tam değilse eksiktir, eksik "olduğu kadar" tamdır.

Feyyaz Yiğit - Olduğu Kadar

Ely 17 Mayıs 2017 00:47

Cevap: Merdümgiriz.
 
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysa ki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce..

Edip Cansever - Yerçekimli Karanfil

Ely 21 Mayıs 2017 02:35

Cevap: Merdümgiriz.
 
Ne diyeyim allahım
ben sana biraz platoniğimdir biliyorsun
Ben bu şüpheyi sırtıma yük edindim, öyle yürüdüm,
gocunmam da yükümden beni bilirsin.
Ama bunlar çok iştahlı allahım ve görüyorsun nasıl da dünyevi.
Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi.
Öyle mi?
Oysa allahım bilirsin ben en çok yeryüzünü,
ve başımı yatırınca toprağa, gökteki yıldızları da,
işte böyle bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü.

Bizim köydeki gibi.
Allahım bunlar tokileri seviyor, betonları, hızlı trenleri.
Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum
ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri.

Diyor ki, yasalar getirdim, gıcır gıcır, delik deşikti eskisi
Anlıyoruz ki yasalar dümdüz ediyor ciğerimizi
Diyor ki, yasaklar getirdim ama senin iyiliğine canımın içi
Diyor ki, üç beş ağacı kesmişim, indir bindir bütün yaz boyu,
keseriz tabii bunda ne var diyor,
İnsan önce bir minnet duyar.
Oysa allahım toprağa bassın ayaklarımız fena mı olur,
istiyoruz ki sokağımızda bir ağaç gölgesi.

Diyor ki, boynuzlu köprü yaptırdım gelip geçmeye
haliçin ortasına bak nası’ seksi.
Allahım sen bunlara akıl fikir ver diyeceğim ama
vardır senin bir bildiğin illa ki.

Allahım işte görüyorsun bunları, eyübün sabrı nedir,
rızanın fazladan şeftalisi ne?
Bilmiyor. Bilmiyor nedendir zeynebin yakarısı.
Ben ki sana bunca platoniğim ama canıma yetti artık
Valla bak biz mi düşeceğiz hep iskelelerden
Başlarına yık şunların bu metropolleri.


Birhan Keskin - İskelede Bir Çırak

Ely 25 Mayıs 2017 04:10

Cevap: Merdümgiriz.
 
Buradayım
binlerce yıldır-
yanımda delik deşik kaya
dibimde defne, kekik
açelya
binlerce yıldır
burada.

Neler gördüm
binlerce yıldır.
buraya geleli :
ne fırtınalar
savaşlar
ne yazlar
kışlar.
Yoruldu yanımda kaya
yeşerdi, kurudu defne
kekik
yanımda
burada.

Binlerce yıl önce
getirdiler beni
buraya-
gömdüler
uyuyayım diye.
Bu yontulu taşı
örttüler
üstüme.

Uyumadım.

Neler gördüm
binlerce yıldır
buraya gömüleli :
ne sevdalar
hüzünler
ne baharlar
güzler.
Yıprandı yanımda kaya
açtı, soldu açelya
yanımda
burada.

Daha da güçlendim.

Boyuna
yıldırımlar düştü üstüme
gökler gürledi üstüme
sağanaklar yağdı üstüme.

Yıkılmadım.
Dimdik, sapasağlam
ayaktayım
burada.

İnsanlar
gittiler, geldiler
geldiler gittiler
sevdiler, öldüler-
küçüldü kaya,
yeşerdi, kurudu
defne, kekik
açtı, soldu
açelya
yanımda
burada.

Uyumadım.
Buradayım
binlerce yıldır.

Daha da yükseldim

Boyuna
toprak çöktü altımda
deniz doldu altıma
kayalar devrildi altımda.

Yıkılmadım.
Dimdik, sapasağlam
ayaktayım
burada.

Gelsin daha ne kadar varsa
fırtına, savaş, yaz, kış
sevda, hüzün, bahar, güz-
neler gördüm
binlerce yıldır
burada.
Eriyip gitse de yanımda kaya,
yeşerir defne, kekik
açar açelya
yanımda
burada.

Gelsin, ne varsa
ne yoksa-
uyumadım
yıkılmadım
ayaktayım
binlerce yıldır
burada.

Oruç Aruoba
-ol/an-

Ely 31 Mayıs 2017 04:21

Cevap: Merdümgiriz.
 
Ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz,
onlar aşağıda siyah kalacak!
Sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak!
Siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak!
Genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak!

Onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar.
Onlar bir ömür taşlara su tutanlar.
Onlar bir hatırada donmuş duranlar.
Onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar.

Siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü!
Ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü.
Ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası
Onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar sası.

Ah siz, nasıl da "Siz"siniz buram buram, onlar avam.
Bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan!

Siz "It was very amazing" derken "and fun"
Onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan.

Balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor.
Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.


darmadağınım.




suyun üstünü kaplayan şeyler

kolaymış, çok kolaymış dedin.
oysa suda, suyun en başında
üstünden atladığın, geçtiğin
beyaz büyük bir hayvan yatıyordu.
şimdi bunu söylemeye değecek bir şey
yok. oysa,
suyun üstünü kaplayan şeyler vardı.
suyun üstünü kaplayan şeyleri aralayıp
sudan alman gereken şeyi aldın.
kolaymış. çok kolaymış dedin.
[güller açtıkça kesilmeli diyor annem
oysa,
tabiatın kanunlarına hiç alışamadım ben.
ve rüyamda çok gerekmedikçe bir şey görmem.]
bir sebebi vardır, mutlaka vardır,
hayyyıır diye uyanmamın bir rüyadan
bu ne ki, elin olsun ıslanmıyor senin, bunca zaman
neyi bekliyor, sudaki o büyük beyaz hayvan.
kolaymış, çok kolaymış dedin.



ecza ne?
bu taşlarla bu kuşlarla bekledim, bu sırlarla bu yılları
bir mucizeyi gösterecektin bana, atladığım satırları
kaşlarımın yokuşunda gün akşam oldu hani
ne bir mucize gördüm ne işe yarıyor kaldırım taşları.


"seni kırdığım yerden beni de kırdılar.
ben hiçbir cümleye ağlayamam artık seni."




Senin gözlerin benim gerçeğim
(sendeki telaşa onlarla inandım)
bakmıyor bana,benden uzakta


Aramızdaki mesafede gerilen
bir teli inletiyorum seninle
sesi ben duyuyorum tek,
birşey duyduğu yok kimsenin
benden başka.


Bir hülyanın hatırasında
kasıp kavuruyorum kendimi
diyorlar ki, hayat yalandır,
aşk da.
Nasıl inanırım,o;
olmak istemiş de olmamış
bir yarım nefes gibi şuramda.

Sana dokunamayacak kadar
ürkek kalmış olduğum bu mesafeden
dön/erken sen
önce ayaklarının gerçekliğine inandır beni,

inanmak istesem de
senin gidişin yalandır bende.


Birhan Keskin - Öteki

Ely 02 Haziran 2017 04:43

Cevap: Merdümgiriz.
 
Sonra buradan giderdim bir hiç için, nasıl hiç nedensiz dökülüp de yollara vardımsa şu doğa kucağına ve birden buralı doğumlu, buralı yaşamışlı nasıl duyabildiysem benimi, öyle kolayca bir başka belde de kabullenebilir beni ve hep bulurum yeni güneşler, yeni dağlar, yeni denizler, yeni sevi titreşimleri, hiç yardımsız. Düşüneceğim bu buluntuların ne kadar sonsuz olacağından başka hiçbir şey ve yaşamın tüm kolaylığı içindeki erişilmez gizem ve güçlük...


– Bir kelebeğin insanlara çok doğal görünmesine karşın, doğanın onu o denli uyumlu yaratabilmek için belki de düşlenemeyecek nicelikte zorlukları göğüslemişliği. Bu çok hızlı bir müzik ritmi benzeri, beynimi kazacaktır, ya da bir ılık rüzgar gibi okşayıcı olacaktır benim için. Korkunç kokular saçan, renk cümbüşü içinde, çekiciliği kavranamaz çiçekli yolların, sürekli kuşkucu yolcusu kimliğinde belirlenemez miyim? İncecik tahtalar üstünde, neredeyse denizin üstünde, ortasında yürüyormuş duygusu yaratan iskelelerin, ayakları kaydırma olasılığı için korkarak, geceleri sakınımlı adımlar sıralayan bir deniz gecesi ya da denizi tutkunu olarak sürüklenemez miyim?


Hep yürüyen biri olmak istenmez, yürümek sürekli izlenimdir, duraklamak ve düşünceyi beklemektir yolun varlık kanıtı. Dural bir yol isterim, öyle bir yer ki hem yürüyüş duyumunu yaşatacak hem de duruk. Orada, motorları geçen işleyişiyle beynimin, yalanlar, gerçekler, düşsellik, geçmiş, olacaklar, tüm olasılıklar, göksellik, yersellik, erlik, dişilik, hünsallık, görülenler, görülemeyenler, yaşadıklarını sananlar, hiç yaşamayacaklarını sezenler, göreceli tutuncalar bularak onlara sarılıp ana memelerini bırakmak istemeyenler örneği yaşamlarını sürdürmekte bekinenler, ışıklı hayatlar, karanlıklara gizlenenler, seçmeler, vazgeçmeler, değişimler, tanrılılar, tanrısızlar, yakaranlar ilençleyenler, yeni canlar yaratmak için çırpınanlar, yarattıktan sonra pişmanlıkla yananlar, bu olayı unutmuş olanlar, kendilerini bile sürükleme gücünden yoksun insana dönüşebilecekleri daha tohumken yokedenler, çılgınca arzulayanlar, arzularını gizleme zorunluluğu duyanlar, taşıdıkları gizil güçten habersiz olanlar, en yüce sevgileri düşleyenler, sevgi sözcüğünü silenler, yine yazanlar, yazgı diye ölümü bekleyenler, yaşamlarının son bulacağına başkaldıranlar, elleri ve gözleri göğe çevrili o en büyüğün ellerini tutacağını ve göz kapaklarını okşayacağını umanlar – üzerine, üzerinde sonsuz düşün gidiş gelişleriyle kıvranabilirim...



Kasım, 1979 İstanbul

Metinler - Nilgün Marmara

Ely 02 Temmuz 2017 00:24

Cevap: Merdümgiriz.
 
Yorulduk. Şu asırdaki kabalıktan, fena işlerden, savaşlardan, altı üstü bir ömür hayatlarda kopan dev kıyametlerden... Yalnız da değiliz, şairler de bize eşlik ediyor. İsmet Özel, "Öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan." diyor. Yorgun bir geceden, güzel bir sabaha günaydın diyebilmek umuduyla..

Ely 08 Temmuz 2017 23:18

Cevap: Merdümgiriz.
 
Bu yasa erdirdin beni,gençtim almadin canımı
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak*
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde*
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan*
o berrak sayfada gezindirsem diye*
ölmedim, bir gençlik ölümü sakli kaldi bende.*
Vakti vardiysa askin,onu beklemeliydi*
genç olmak yetmiyordu fayrap sevismek için*
halbuki ask,baska ne olsundu hayatin mazereti*
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise*
vay ki gençtim*
ölümle paslanmis buldum sesimi.*

Hata yapmak*
firsatini Adem’e veren sendin*
bilmedim onun talihinden ne kadar düstü bana*
gençtim ve ben neden hata payi yok diyordum hayatimda*
gergin bedenim topraga binlerce fiskini saplar idi*
haykirinca çeviklik katardim gökyüzüne*
bir düsü düslere dalmaksizin kavrayarak*
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini*
tanidim Ademoglu kimin nesiymis*
ter döküp soru sormak nereye sürüklermis kisiyi.*

Çesme var,kurnasi murdar*
yazgim*
kendi avcumda seyretmek kirgin aksimi.*

Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim*
nehrin ugultusu da olur,dallarin hisirtisi da*
gözyasi,çig tanesi,gizli dert veya verem*
ne fark eder demisim*
bilmeden farki istemisim.*
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine*
arastadan irmaklara çarkettiren darginlik!*
Yola madem*
çöllerdeki satrabi yalvartmak için çikmistim*
hava bozar,yüzüm egik giderdim yine*
yaza dogru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar*
yola devam ederdim.*

Gençtim iste sehrin o yatik raksindan incinen yine bendim*
gelip bana çatardi o ruh tutusturucu yalgin*
onunla ben*
hep sevisecek gibi baktik birbirimize.*
bir kez öpüsebilseydik dünyayi solduracaktik.*

Oysa bu sürgün yeri,bu pitrakli diyar*
ne kadar korkulu yanki bulagelmis gizlerimizde*
hani yok burda yanlisi yoklayacak hiç aralik*
bütün vadilere indik bir kez öpüsmek için*
kalmadi hiç bir tepe çikilmadik*
eriyeydik nesteren köklerine sindigimizce*
alici kus pençesiyle uçarak arinaydik*
ah,bir olaydi diyorduk vakar da yoksanaydi*
dogruydu böyle kan telef olmasin diye çabalamamiz*
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladik*
gönendi dünya bundan istifade*
dünya bayindirladi:*
Bir yakis,bir yanis tasarimi beride*
öte yakada bir benî adem*
her gün küsülü kaldik.*

Bunca yil bu gücenik macera beni tutuklu kilan*
artik bu yasa erdirdin beni,anladim*
gençken almadin canimi,bilmedim*
demek gökten agsa bile tohum yürekten düsecekmis*
çünkü hataya bagisik büyük hatadan beri nezaret yer*
çig tanesi sanmak ne cüret,gözyasiymis*
insanin insana raptoldugu cevher.*

Simdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi*
tasinacak suyu göster,kirilacak odunu*
kaldi bu silinmez yasamak suçu üzerimde*
bileyim hangi suyun sakasiyim ya rabbelalemin*
tütmesi gereken ocak nerde?

*İsmet Özel - Münacaat

Ely 20 Temmuz 2017 22:19

Cevap: Merdümgiriz.
 
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?

Ahmed Arif - Anadolu

Ely 29 Temmuz 2017 07:50

Cevap: Merdümgiriz.
 
Gerçekte duymadığım sesler bitti
Öğleye doğru bir gökgürültüsü yalnız
Karıştırdı ortalığı bir süre
Gök akıttı bir parça yağmurunu
Ve deniz kuşları umutsuz
Arıyorken kokularını gölgelerinde
Sıyırdı bir iki bulutu güneş de
Yığılıp kaldı yorgun
Denizin gözbebekleri üstünde.
Bir uyum muydu durgunluk, fırtınayı
Gökgürültüsünü de barındıran içinde
Duyuyorum o tanıdık sesi yeniden
Tiz bir çıngırağı andıran
Benzeyen zil sesine de
Daha önce unutmuşum gibi denizde
Yankılanıp durdu ara vermeden.
Hangi dili öğreniyordum? Mutluluk
İki tek ağustosu çarpıştıran
Sızdıran kanını bu yaz gününe
Yaşayan bir mutluluk? Ve işte
kaç yerinden kesilmiş ki ellerim
Bekletip durdu da acısını bunca yıl
Şimdi bir gülümseme gibi sindi yüzüme.
Görmüşüm daha önce de bir Lidya kralının boynunda
Bilmekti yazgısını ölümünü, gene de
Yıllarca beklemişti kendini
Yeşimden sapı olan bir kılıçla
Bense ne içimi yakan rüzgarı
Ne denizdeki yangını, ne gökgürültüsünü
Duymuş gibi olduğum sesleri de değil
Yaşamın gövdesini arıyordum yalnızca
Bir çürük dişle alnımdaki
İki üç kırışığı yedeğine takmış da.
Özledim ilkelliğimi dalgalarında
Buldum savaşı bitmez derinliklerini
karıştırdıkça bir kargının ucuyla
Gördüm, bekliyordu kendini de o da
Germiş de al kıskacını Lidya kıralı gibi
O turuncu ruh, değişken
İzledim onda ilk oluşumu sanki
Hafifçe kesilmiş gibi oldu dudağım bir yerinden.
İşledim payıma düşen her görüntüyü
Kamaştı gözlerim kıyıya varınca
Rüzgarın itişiyle kumlarda
Durmadan yer değiştiren
Sayısız siren iskeleti
Çın çın ötüyordu sessizlik kaburgalarında
Dedim, besbelli başıboş bırakmışlar da korkuyu
Tarihin onlara bağışladığı
Bu garip raslantıdan
Doğma bir rahatlıkla parıldıyorlar şimdi
Kemikleri som altından.
Sığındım çatısına bu yok olmuş şehrin.
Şehir ki herkesin bir şehir düşündüğü gibiydi
Tanrım! tunç bir kapı kilidi
Bronz bir sokak
Kumlar içindeydi. Ve bu çakıl taşı
Kimbilir kimin külrengi kalbi
Tanrım!
Neden herkes başka tarafa bakıyor
Neden herkes başka biriydi.

Yıkıntılardan geçtim, eski mezarlardan
Şimdi artık bir anımsamada yeri olmayan
Arı kümeleri taşların arasında
Ve yukarıda kuşlar yanmış kağıt parçaları gibi
Uçuşuyordu da
Ağır ağır yanıyordu da şehir
Yanmayan kadınlar gördüm
Nasıl görünürse dünya gözyaşının altından
Tam öyle, dönüp duruyorlardı bu cehennem oyununda
Ve büyümeyen adamlar gördüm, hiç şaşırmadım.
Konuşuyorlardı sırayla, ilgisiz
Ağaçlara asılmışlardı bir yandan da
Bir kapı kirişine asılmışlardı ve ufka
Ölüm müydü konuştukları? Ölümdü anlaşılan
Silince bir aynayı çıkıveren karşılarına
Bir ölümdü ki, işte bir muska asılı dururdu duvarda
Bir büyü gösterilirdi
Bir kuyu sezdirilirdi
Hiç yoktan bir zincir boşalırdı avluda.
Akşam geri verince bana gözlerimi
Şehir de kayboldu, denizin durgunluğu da
Bir anka kuşu yeniden karıyorken küllerini
Bir kaya oyuğu kendini alıştırıyorken boşluğa
Dedim, deniz de bendim, düşleyen de denizi
Ve sabah olur olmaz üstünde derinliğimin
Bir gülümseme gibi bulacağım kendimi.

Edip Cansever - Ölü Sirenler

Ely 30 Temmuz 2017 23:58

Cevap: Merdümgiriz.
 
İçağrısıyım bir mağmanın
kopmuş fırtınanın sesi
derini yok, ses gelmiyor bir kuyu.
Çiçeğiyim yaprağını yüzüne
kapatan ağlamanın
havluları topladım,
şemsiyeyi kapattım
hadi kalk gidelim
serinledi hava, güneş söndü
iyice karanlığa döndü yüzüm
bir mağara çiçeği yürüyor içimde
içli bir bulut geçiyor üstümüzden
kalk gidelim.


Birhan Keskin / Mağara Çiçeği

Ely 31 Temmuz 2017 23:10

Cevap: Merdümgiriz.
 
"...yolum en çok da yolunu kaybetmişlere açılıyor
ben durup buranın yabancısı olduğumu anlatıyorum
aslında her yerin de
sonra bağırıyorum:
dünya kötü bir yer olmaktan vazgeçeli çok oldu
ama insanlar alışmış bir kere."

Sinem Sal - Anekta

Ely 17 Ağustos 2017 22:38

Cevap: Merdümgiriz.
 
İnsan, aldanır. Her şey elindedir zanneder, yanılır. Halbuki bazı şeylerin tek ilacı kabullenmektir. Cem Akaş, "Zaman, her şeye rağmen, geçer. Bazen insanın içinden geçse de." der. Zamanı durduramayız. Bırak ne olduysa oldu ve ne olacaksa olsun.

Ely 18 Ağustos 2017 21:36

Cevap: Merdümgiriz.
 
Şu asırda bizi en çok biz yoruyoruz ve farkında değiliz. Hayır demeyi, boyun eğmemeyi öğrensek, her şey yoluna girecek. Vonnegut, "Anlamayanlar için dilimi, değersizler için kalbimi yormadığım günden beri mutluyum." der. Onca fenalık içinde 85 yıllık bir ömrü buna borçludur belki de.

Mutlu olmak lazım.

Ely 23 Ağustos 2017 00:08

Cevap: Merdümgiriz.
 
Öyle bir asırdayız ki, yeryüzünü fenalık doldurmuş. İnsan; hiç yaşamadığı, görmediği günleri özlüyor. Ne tuhaf. Shakespeare, "Öyle kirli ki gökyüzü, temizlenemez fırtınasız." der. Bir güzellik fırtınası elbet kopacak. İyilik yağacak beyaz bulutlardan.

Ely 24 Ağustos 2017 09:47

Cevap: Merdümgiriz.
 
İnsan kıymet bilmiyor. En çok da kendi kıymetini... Murat Menteş, "Ne yazık ki insan zamanın değerini öğrenene kadar ömür bitiyor." der. Her şeyi bir kenara bırak senden önemli bir şey yok bu dünyada. Yeter ki kalbimizi kirletmeyelim.

Ely 28 Ağustos 2017 14:34

Cevap: Merdümgiriz.
 
Bazı hatıralar hem aklımızda, hem yüreğimizde yer eder. Güzel veya çirkin, acı veya tatlı... Öyle olunca da bir şeylerin anımsatmasına ihtiyacı olmaz. Birden geliverir işte, bilirsiniz. Etgar Keret, "Görmek gerekmez hatırlamak için." der. O vakit, hatıralardan kurtulmak yerine onlarla barışmak gerekir. Öyle değil mi?

Ely 03 Eylül 2017 10:16

Cevap: Merdümgiriz.
 
Unutma!
Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın
Biri seni bulacak…
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan
Biraz ürkeceksin.
Ne kadar dirensen de nafile
İnsansın sonuçta seveceksin….
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara
Gavura kızıp da oruç bozulmaz
Sök at kafandan acaba’ları!
Bir kemik aynı yerden
İki defa kırılmaz..
Artık kararmaz gecelerin.
Bir daha yaşlar akmaz gözünden.
Sabahların gecikmez.
Kim bilir ağladığın günlere gülersin
Bir defa öldün ya zamanında?
Bir daha ölmezsin…

Can Yücel - Unutma

Ely 03 Eylül 2017 21:43

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Hiç birbirine çarpan kuş gördün mü havada?
Ama insanoğluna gelince.. Üstelik yerde,
Neler olduğunu biliyorsun..

Ece Ayhan


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 21:21.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk