IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   IF Günlük (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/)
-   -   Merdümgiriz. (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/767660-merdumgiriz.html)

Ely 01 Şubat 2017 19:23

Merdümgiriz.
 
Sevgimin büyüklüğü ile hayatıma alabildiğim canlı sayısı ters orantılı. Çoğunu kuşa, kediye, köpeğe bölüyorum da geri kalanını azıcık insana pay ettiğimde onlara fazla geliyor işte.

Çünkü sevgiden korkmayı öğrenmişiz.
Çünkü büyük bir sevginin, gerçek bir sevginin karşılıksız olabileceğine akıl sır ermiyor değil mi?

Geçen akşam merdivenlerden yuvarlandığımda kendimi tanıdım aslında. Hemen, hiçbir şey olmamış gibi kalktım. Dizlerim kanıyorken, elim kolum morarmışken acıyı yok saydım. Çünkü siz de bana güçlü olmayı öğrettiniz ama pan hareketiyle dönelim ki güçlü değilim. Nasıl büyük kahkahalarım varsa bir o kadar da üzülmeliydim. İzin vermediniz. Bedenime biçtiğiniz kılıflara giremiyorum. Buhranımı sansürsüzce kimseye anlatamıyorum. Hepiniz sanki çok normal insanlarmışsınız gibi yargılamaya, isim koymaya başlıyorsunuz. Neden böylesiniz? Ben neden böyle olduğumu biliyorum. Siz de anlatsanıza, dinlerim.

Her şey böylesine dağınıkken, evimi toparlamaya çalışmam içimdeki kaosun yansıması adeta.
Toplamayacağım.

Kızmam gerekiyorsa kızacak, kırılacaksam kırılacak, gerekiyorsa özür dileyecek, sarılacaksa sarılacak, alacaksam kalacak, gideceksem kalmayacağım.

Kendime söz veriyorum. Çocukluktan gelen bir sıkıntı. Söz verilip de tutulmadığı zaman kan akışım değişiyor. Tedavi olmayacağım. Siz söz vermemeyi öğreneceksiniz.

Ben artık sabahları uyandığımda yalan bakan gözlerinizi görmeyeceğim. Artık kimseyle uyanmayacağım. Çünkü uyku o kadar değerli ki, onu bölüşmeyeceğim. Kendime sakladım, bana kalsın.

Ben de senin gibi, ben de herkes kadar herkes gibi olacağım. Biliyorum ki beni öyle sevmeyeceksin. Çünkü zaten sevginin ormanına girmemek için bahane buluyorsun sürekli. Yerler çamurmuş, ağaçlar çokmuş, açık hava yorarmış. Ben ki yüzme bilmediğim halde denizlere kendimi atmışım. Sen korkaksın. Kocaman bir korkak.

Ely 01 Şubat 2017 19:46

Cevap: Merdümgiriz.
 
Çocukluğuma uyanıyorum. Burnumun ucunda yeni yıkanmış nevresimlerin yumuşacık kokusu… Minik ayaklarımı soğuk yorganların arasında gezdiriyorum. Odamın kapısı aralanınca yumurtalı ekmek kokusu içeri uzanıyor. Heyecanlanıyorum. Çikolatalı kadar olmasa da yumurtalı ekmeğe bayılırım.

Bir Pazar sabahı daha kahvaltı soframızdan mutlu aile sesleri yükseliyor. Artık sütü şekersiz içmeye başladığım yaşlardayım. Babam kilo problemlerine küçük yaşta engel olmak gerektiğini söylüyor. Zaten fazla şeker dişleri de çürütüyormuş. Güzel bir kız olmak ne kadar zor diye geçiriyorum içimden ama hayatı istediğim gibi yaşamayı güzel görünmeye tercih edermişim gibi hissediyorum. Kaç kilo olursam olayım, salıncakta kendi kendime sallanabiliyorsam güçlüyümdür. Oyun oynarken eğleniyorsam mutluyumdur.

Oyun oynarken… Mutlu muyum?

Yumurtalı ekmeğimi kemiriyorum biraz. Babam o sırada televizyonun kumandasına uzanıyor. Birazdan televizyona dalınca yine aramızdan soyutlanacak. Sırf bu yüzden haberleri sunan mıymıntı spikeri sevmiyorum. Dışarıya çıkmam gerektiğini söyleyip sofradan hızlıca kalkıyorum. Babam herkesin yemeği bitince hep beraber kalkacağımızı söylüyor. Annem ise yumurtalı ekmeğimi ısırıp bıraktığım için şaşkın. Yemek istemediğimi söylüyorum. Daha da şaşırıyorlar. Bazen duvarlar üstüme gelince oturduğum yerde kalamıyorum. Bunu anlamıyorlar çünkü onlara yaşadıklarımdan ve hissettiklerimden hiç bahsetmiyorum. Dışarıdan çocuk sesleri geldiğini söylüyorum. Sokağa çıkıp oyun oynamalıyım. Hava çok soğuk ve soğukta kimse yok diye izin vermiyorlar.

Ağlayıp sızlanıyorum. Hep birlikte pencereden dışarı bakıyoruz. Yine sokakta kimseyi göremediklerini söylüyorlar fakat ben şu an dünya üzerinde birilerinin daha benim gibi oyun oynamak istediğinin farkındayım. Dışarıda olduklarından eminim çünkü evde mutlu olmayan birileri mutlaka vardır.
Atkımı boynuma dolayıp botlarımı ayağıma geçiriyorum. Babam zorla ikna olup montumu giydiriyor. Annem hala dışarı çıktığım için kızgın. Üşüteceğimi söylüyor. Sonra çocukları parkta bulamazsam eve dönmemi tembihliyor. Sokaklar çok tehlikeliymiş gibi davranıyorlar. Halbuki bazen her yer çok tehlikeli olabilir. Kapı aralanınca hemen koşmaya başlıyorum. Parklara ve salıncaklara doğru alabildiğine koşuyorum. Kollarımı açıp gökyüzüne bakıyorum. Birkaç kez sendeliyorum fakat hiç durmuyorum.

Sonra kocaman bir silah sesi patlıyor, yere düşüyorum.Arkamda inceden bir sıcaklık hissediyorum.

Sanırım yine sırtımdan vuruluyorum.
Hem de çocukluğum tarafından.

Ely 01 Şubat 2017 20:13

Cevap: Merdümgiriz.
 
topuklarım yerin avucunda, serdim ne varsa ağzımdan
serde erkeklik vardı, serde duruş, serde savruluş
acının ellerinde kan sızdıran bir avuç
bu kadarım ve tanrım, serdim neyim varsa adımdan.

el sallarken neleri devirdim, ben bile bilmiyorum bugün
sıcak asfalt boylarında uzanmış bir bedenden ölüm
belli belirsiz geçiyor, soğuk iklim her şeye düşman
bir çocuk çok uzaklara bakıyor, onu bildim onu gördüm
geçerken cumbalı bir evin altından.

fazlam varsa, bu ezilmiş çimen kokusu, bu yanık bağrı yerin
üstelik çok deniz yemiş kayalara rağmen yine de sertim
yine de göğün tavanını bir hıçkırık darbesiyle
delebilir isterse kimseyi tanımayan kalbim.

bir omza emanet ceket gibiydi kolum, askıda unutuldum
göz bile etmedi geçerken zaman umutların sırtından
ben kazanarak büyüdüm acıdan suyumu
sesimle dövdüm buğdayını ekmeğimin.

içimin denizleri köpürüyor
içimin denizleri
içimin...

bir parça toprağım vardı kimseye yetmese de
belki de bu yüzden, buyrun işte
yaram dursun diye sulara verdim.

Ely 01 Şubat 2017 20:18

Cevap: Merdümgiriz.
 
Yaşıyoruz bir var olup bir sürü yok olma arası.
Sürü sürü arasıralar arasında gençliğimiz.
Farkında değiliz hiç birimiz yanımızdan geçen kedinin göz renginin.
Gerek yok bakmaya sevgilinin aynasına, bulunabiliyor iki günde aynısı.
Gözbebeklerini yormuyor kimse, göğüs kafesinde saklanmıyor gözünün nuru, aşkın sırrı.
Değiştiriyoruz renklerin bile isimlerini, küresel gökkuşakları dönemindeyiz artık yağmur sonraları.
Siyahız ve beyazız.
Dönmüyor olması gerektiği gibi çarklarımız.
Bu çalan şarkı bizim değil.
Kaybettik kalabalıklar arasında aşkı.
Haber vermiyoruz bulursak.
Çıkar miktarında saklı işin ana teması.

Ely 01 Şubat 2017 21:01

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Parça parça olmuş düşlerimizde, yüzlerimizde tonlamalı gülücükler. Şekilden şekile giriyor sözlerimiz, henüz başka yüzlere his olup değmeden. Çizgi çizgi kederlerimiz, çizgisel zannettiğimiz kaderlerimiz ve yüzümüze asla yansımayan gizli karakterlerimiz var! Herkesten saklıyoruz.. Herkesin gizleri arasında!

Ely 01 Şubat 2017 21:11

Cevap: Merdümgiriz.
 
Fonda; Kalben - Ömür Geçmez


Yetmez. Her zaman az gelir zamanında fazlalığını omuzlarımızdan silkelediğimiz sözler.Yetmez. Her zaman geç kalır yarınlara atfettiğimiz binlerce düşler. Bitmez. Yaşam asla tam olması gereken zamanda seni olduğun yerde bırakıp yoluna devam etmez. Hep yarım kalır bir şeyler. Bir şeyler olun günbegün binler! Geç kaldığımızın farkındalığı, hevesli oluşumuzun aceleciliği ile her zaman el ele gezer. Herkes bizi dinler, oysa tüm yaşam anlaşılmaktan geçer. Her şehrin göbeğinden trenler geçer, asla insanların doğru işi olanları bizim durağımızda inmez. Bu nedenle yol göstermekten sıkılmış bir büfe koltuğu müdavimi saklarız gönlümüzde, ancak hediyeyiz herkese bi' "Merhaba," bi' "Elveda" arasındaki kısa sürede.
Tanışıklıklar yetmez bize, henüz kendimize tanıma aşamasından bir adım bile gidememişken öte. Uğruna döktüğümüz nazar boncuklarını eze eze, suya ısladığımız tüm şiirler birazcık yalnızlığı sıhhati kadar etmez. Yolda bulduğumuz tüm şans paralarını verdiğimiz çocukların gözlerinde gülücük olmaktı niyetimiz, oysa yol hep boş kaldı. İyiliklerimiz asla bize yetmez, çünkü karşılık bekleyişimiz asla inkar edilmez.. Doymak yalnızca açlığın ilk adımı bizde, asla bitmemeli gülücükler zoraki olsa da o yüzde; biz değil miyiz ilk zorlukta kaçıp giden çok seferinde?
Yetmez işte. Yetinmeyi bilmedikçe.
Yetmez işte. Hesaplamanın yanından geçmedikçe.
Aradığımız birkaç hece, romanlar yazıyoruz hayallerin hedefiyle. Laf kalabalığında ezberlediğimiz takıntılarımız var, arıyoruz hiç anlamayacağımız dillerin heyecanını.

Ely 01 Şubat 2017 21:18

Cevap: Merdümgiriz.
 
Hayalleri bu kadar renkli olan insanların medeniyetlerinin neden günümüzde bu kadar renksizleştiğini merak ettiniz mi hiç? Etmediniz sanırım. Etmeyeceksiniz de, çünkü sizler de gökkuşağı düşleyip, çamurda yüzen asalakların oluşturduğu medeniyetin bir diğer üyesisiniz. Mutsuzluk derebeyliklerinizin bencil otağlarında keyfini sürüyorsunuz mutlu düşlerinizin. Hayallerinizi dizilerde yaşatıyor, cesaretinizi karakterden ezberliyor ve bir o kadar pasifleşiyorsunuz. Büyüttüğünüz iki şey var; sayısal nüfus ve göbek!

Aradığınız yalnızca birkaç özellik var yaşamda, onu bile bulamayışınızın öfkesiyle kendi içinize kapanıyorsunuz. Kutsallaştırdığınız saçma sistemlerde, değiştiremediklerinizin tutsaklığında kendi ezbere düşüncelerinizin parmaklıkları ardında mini mini özgürlüklerinizi yaşıyorsunuz. O yüzden bu dar kapsamda en geniş ovanız düşleriniz, hayalleriniz, rüyalarınız, umutlarınız ve evrenin karanlığında kaybolan dualarınız.. Her şeyi başarabilecek kadar güçlü toplumların, hiçbir ben-dışı ortak başarıyı istemeyen gruplaşma eğilimine düşmüş sürülerin başı öne eğik tüketim araçlarısınız! Bunu görebilecek kadar uyanık, bunu fark etmeyecek kadar uykudasınız.

Gözlerinizin önüne gerilmiş geçici perdeler ve kalıcı bir hüzün içinde kendinize patlamalı mutluluklar seçiyorsunuz. O yüzden kederli yalnızlığınız bu kadar uzun sürerken mutlu ve güzel şeyleri bu kadar kısa tutuyorsunuz. Gerçek ve plan arasındaki çalışkanlık yerine hayal ve tembellik arasındaki büyük hazırcılıkta kendinizi kaybediyor, başkalarından gelecek birkaç umut ışığı peşinde koşarken illa ki bir araya gelip gereksiz bir masalın peşinde koşan farelere dönüşüyorsunuz.. Farkında olduğunuz bu hayal dünyasının farklılığını gerçek yaşamın farkındalığı ile değiştirmeye çalışanlara bu kadar çocukça ağlamanız da bundan zaten! Yalnızca mutsuz varlığınızı paylaştığınız aptal yığınların arasında mutlu olduğunuzu tekrarlayarak mutluluk yaratmaya çalıştığınız bu haritalar düzeninde kaybettiğiniz bir dünya cenneti haritası var, elinizden kaçırıyorsunuz. Dualarla aradığınız cenneti yaşadığınızdan farksız cehenneme çevirdiğiniz dünyada sizi bu haliyle kapısına bile yanaştırmayacak ideal tanrılardan af diliyorsunuz. En kutsalı bile masal olan, en gerçeği berbatlaşmış modern yalanları yaşıyorsunuz. Gelişmekte olan geriliğiniz bu yüzden. Her güzel insan kalıntısına rağmen vahşi kalmanız bu yüzden. Her adımınıza rağmen olduğunuz yerde durmanız da bu yüzden, altınızdaki dünya dönerken ilerlemeye çalışmanız saçma.. Yerinizde saymayı bu kadar kolay zannederken.

Ely 01 Şubat 2017 21:24

Cevap: Merdümgiriz.
 
Yaşamdan engellenmiş, sosyal medyada etkinleştirilmiş birer profil sayfasıyız! Engelliyiz yaşama karşı, sonuna kadar açıyoruz cahilce tüm sosyalleşmelere kapılarımızı. Yalnızlıktan sürünen bir acı ağında birbirimize bağlanıyor gibi yapan kopuk varlıklarız. Her birimizin etiketleri, başlıkları, unvanları ve yabancıları var. Herkesi tanıyabilecek kadar sosyal, kendimizi unutup saçma şekilde yeniden kurgulayacak kadar yapay, yaşamdan keyif almak yerine keyif alıyormuş gibi yayınlayacak kadar da yalnızız! Bizler modern yaşamın içi dolu, sahibi boş profil sayfalarıyız.

Çok muhteşem bir yalnızlık devrinden geçiyoruz, sokaktan çekilip, sosyalleşmeden kaçıp daralan dostluk çerçevelerimizde bize satılan bu yalnızlıkta bol bol sosyal medya satıyoruz. Kimselere güvenmiyoruz, hiçbir yabancıya basit bir 'Merhaba' diyemiyoruz ancak binlerce yabancıyla ortak noktalar bulup küreselleşiyoruz. Bizi ürün haline getiren her ücretsiz dünya çapında ağın bu tuzağına koşarak düşen sinek sürüsüyüz. Henüz fark edemiyoruz. Herkese açık profiller açıyoruz, kendimizi dinlemeyecek kadar yapaylaşıp ilk olarak kendimizi, ruhumuzu ve aklımızı engelliyoruz.

Medyanın her biçiminde aktif şekilde kendimizi kurgulamasına izin veriyoruz sistemlerin; TV'lerde anlatılıyoruz, filmlerde yaşıyoruz, dizilerde yaşam ilerlemesi sağlıyor, yapamadığımız tüm ulvi-tüm kutsal yanımızı saçma sapan alıntılarla profillerimize döküyoruz. Günlerce ağlayacak kadar mutsuzluğumuz var dünyalarımızda, günlerce gülecek kadar bahaneler saçıyoruz. Dünyamızı görmezden geliyor, dünyamızı değiştiriyoruz. Seviyelerinde kayboluyoruz fiber optik kabloların. Bu mükemmel hıza yetişemediğimiz için geri kalmışlığımızdan kaçarak, yetişebildiğimiz kadar medyanın müşterisi oluyoruz. Tüm bunların ardından kendimizi yalnızca beğenilerle, ilgilerle ve başkalarıyla kurguluyoruz. Mahalle baskısının 'elalem' diye tanımladığını sosyal medyada kendimize, özümüze ve insanlığımıza karşı bolca filtre ve bolca engelleme ile kendimize uyguluyoruz! Bu yapay profillerimizi özümsüyor, benimsiyor, taklit ediyor ve şahane bir ikiyüzlü yaşam yaşıyoruz.

Şaçma yalanlara inanıyor, kendimizi saçma insanların peşindeyken göremiyoruz.. Yaşadığımız acınası devrin, gülmekten bayılan aptal yığınları halinde hepimiz birer profiliz. Her şeye çok açık, her şeyden izole bir benlik yaratıp o kahramanın romanını suya yazmaya çalışıyoruz. Birer web sitesi, birer şablon, birer fotoğraftan ibaretiz.. Onları bile filtrelemekten, değiştirmekten ve kendimize güvenimizi toptan yitirmekten geri kalamıyoruz. Ne acı!

Flora 01 Şubat 2017 22:33

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Gökyüzü'm :B

Ely 01 Şubat 2017 22:41

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Kalbini sevdiğim :B

Ely 02 Şubat 2017 21:36

Cevap: Merdümgiriz.
 
Bir şeyleri yeniden bulabildiğim bir yerdeyim, uykumu henüz keşfetmiş gibi esnemelerim. Bir şeyleri ardımda bırakmış, bazı şeyleri ardında bırakmak isteyen yağmur damlalarının bozduğu bulutların ardında gizlenmiş yıldızlar gibiyim. İlk veya son kez göründüğümden ibaretim.. Bazı yaşamlara merhaba, bazılarına elveda gibiyim!

Hüzünlü bir sesle karışmış dalgalar gibiyim, dövdüğüm taşlara, yamaçlara ve ağaç dallarına aşık gibiyim.. Sürüklüyorum gençliğimi peşimde, kalabildiğince. Ağlıyor gibiyim, hep gülebildikçe.

Susmuş gibiyim aslında, bu denli çok konuştukça. Şimdi anlıyor gibiyim.. Anlatmaya çalıştıkça sustuklarımdan ibaretim, her birimiz ve biz gibi. Susabildiğimiz anların konuşmak istediğimiz anlar olduğu fark ediyorum. Bir sabah uyanıyorum, uykumu gözlerimden alıp götürmüş bir yalnızlık, biraz acele, upuzun bir yol. Ne zaman yürümeyi unuttum bilmiyorum ama koşarak uzaklaşmayı yeni öğreniyor gibiyim. Suskun damlalar dökülüyor kadehlere, ben senden başka hiçbir şiir okumuyor, hiçbir sözcüğe anlam vermiyor gibiyim. Daha yeni fark ettiğim bir koşuşturmaca içinde, daha yeni öğrendiğim bir yabancılığın ne kadar güzel olacağını anlamış gibiyim.

Ne olursa olsun fark etmiyor işte. Bir şeyleri yaşadığımızı zannettiğimiz yerlerde, bir şeyleri anlıyor gibi görünerek, zamanı kontrol ediyormuş gibi yaparak özlediklerimizi inkara edecek kadar elimizden kaçırabildiğimiz masum yalancılar dünyasındaki en büyük yalancılar biziz.. Çok istediklerimizi çok nefret ettiklerimize dönüştürüp; çok özlediklerimizi çok suskunlukla teselli ederek yaşıyoruz en ölümcül rutinleri. O yüzden öyle bir güne uyanıyoruz ki bazen bir deniz kenarı manzarada, hiç dillendiremediğimiz o büyük özlemleri yaşadığımız yerde olduğumuzu fark ediyoruz. Özetle, bazen doğru yaşayıp yaşamadığımızı öğrenmek için yeni bir göçe gitmemiz gerekiyor. Yeni bir adamı tanımalı, yeni bir kadına sarılmalıyız doğru zamanı, doğru anlamı, o özlediğimiz yalnızlığı fark edebilmek adına.

Ely 02 Şubat 2017 21:42

Cevap: Merdümgiriz.
 
Herkes yaşamaya çalışıyor, yaşayabilsek yeter-yeterince. Herkes zeki doğmuyor, akıllı olsak yeter-yeterince. Yaşam herkese adil değil, eşitlesek durumlarımızı yeter-yeterince. Anlamıyor zaten kimse kimseyi, biz anlayabilsek başkalarını o bile yeter. Yaşamıyor zaten herkes rüyalarını, kurabilsek yeter doğru ve gerçek yaşamları. Kimseye yetmiyor ki verilen, teşekkür etsek bile bir ilahi düzene yenileri hep geliyor yeterince..

Yeterlilik belirlendiği zaman insanın var oluşundaki bencilliğe göre, dünya bir savaş alanına dönüyor! Nefes alabilsek keşke düzgün bir şekilde, kararları vermeden önce. Düşünerek karar vererek kendimizi düşüneceğimize, anında karar verip anlık güzelliklerden keyif alabilsek keşke. Bencil bir durumda, sencil kavgalarda her şeyi karşılaştırmak yerine; karşılaştıklarımıza teşekkür etsek yeter yeri geldiğince.. Karşımızdan çekilen o eskilerin hatırına, yenileri yeterince tanısak çok gelecek tüm toplumsak bencilliklere. Yaşam denilen birkaç kelime, birkaç hece, birkaç kekeleme, birkaç düşünce, birkaç hüzün yeterince-hepsi yeterince. Daha fazlasını istememeyi de öğrensek keşke.

Her şeyin iyi olması için herkesin de iyi olabilmesi sağlansa keşke. Her anın değerli olması için her an birbirimize sarılabilsek bir yerde. Kabul edebilsek kendimizi, kendimize göre hem de başkalarının gözünde. Bir folklor tanrısının en gizli kalmış ayininde doğru gülücüğü bir elmas damlası gözyaşıyla karıştırıp kendimizi yeniden yazabilsek tanrıların günlüklerine, yeterince. Keşke her zaman haklı olmasak bu kadar, haksız da çıkabilsek kendi aynalarımızda gerek görüldüğünde.

Bu kadar iyi olmasak keşke! Kötü de olabildiğimizin temelinde engelleyebilsek yanılgılarımızı, saldırmasak her hatamızda yansıtmacı şekillerde. Delirmese içimizde tüm kurgulanan egosal yapılar, kolayca bitmese yaşamımızdaki hevesler kısa süreli öfkelerle. Doğru kişilere, doğru kişi olduklarını doğru zamanda söyleyebilsek keşke.

Ama olmuyor işte.. Kimse herkes olamıyor yeterince!

Ely 03 Şubat 2017 00:25

Cevap: Merdümgiriz.
 
Medeniyetin asırlar önce öldüğü bu karanlık topraklarda ölü doğuyoruz hepimiz. Yaşadığımızı anlamakla değil ispatlamakla geçiyor ömrümüz. En sonunda vazgeçiyoruz ve yarım kalmış bir hayatın hüznüyle nefeslerimiz sona eriyor. Her seferinde anlamsız bir şekilde.. Bu topraklara ölü doğuyoruz, hepimize yaşamı renklendirme şansı veriliyor oysa ki. Bazılarımız devrim yapıyor bazılarımız ancak tekrar ediyoruz.

Bir bebek kadar umursamaz bir mutlulukla geliyoruz dünyaya. Bir bebek kadar umursamaz bir mutluluk saçıyoruz şansız coğrafyanın savaş yorgunu tuğlalarının altından son bir umutla. Ne mi oluyor sonra? Biberon dolusu öfke, inanç, lanet ve vahşet içiyoruz yıllarca. Doymak bilmeyen bir karmaşanın içinde ilk bulduğumuz hazır anlamın sırtına binip sırat köprüleri geçmeye çalışıyoruz vahşet ile medeniyet arasında. O yüzden çoğumuz zayıf insanlığımızın yükü altında ezilip ölebiliyoruz bu anlamsız savaşlarda! İlk yaşam savaşı dediğimiz büyümeyi bile beceremiyoruz zaman zaman, birbirimizi katlediyoruz milliyetçi oyunlarda. Bu topraklarda özgürlük çocukça, kim kimi boğabiliyorsa o kadar güzel oluyor özgür mücadelelerimiz zira. Bu topraklarda binlerce yıllık medeniyetlerin, insan öykülerinin, ölmüş tanrıların ve yıkılmış tapınakların laneti kalmış yalnızca.

Tüm güzellikler yaşamı taşıyor ölü topraklara, bazen bahar mevsimlerinde bazen kar-kış sonrasında. Ancak, kendi ölümlerimizin inadına öldürüyoruz doğalarımızı dar bir algıda. Bu hüzün dolu çaresizliğin ortasında sevgi, aşk, mutluluk gibi her kader hediyesini sımsıkı tutuyoruz boş bir heyecanla. Fazlaca benimsiyoruz yaşamları, yaşantıları, insanları. Boğuyoruz onları da.. Umarsızca! Bitmeyen bir kısır döngünün travmasında bu büyük girdabı sahipleniyoruz biz, her anlamda.

Ely 03 Şubat 2017 15:43

Cevap: Merdümgiriz.
 
Ben de seni, karıncaları incitmene rağmen. Karıncaların su içtiği yerleri yalan edip, ayak bastığın her toprakta kendinden geriye yıkılmış bir yuva bıraktın. Topladım. Seni evet seni. Ben de seni. Yirmi çocuklu sınıfı ısıtan sobaya yapışan montumdaki deliğin içinden bir yol var sana biliyorum. Bir kez olsun yolculuk etmemize rağmen sana çıktığını farz ettiğim yolları hep anlamlı, buldum yolüstü duraklarda içilen bir sigaranın ve self servis restoranların sulu yemeklerinin buharı sindi üzerime. Pasaport şubeden çürük raporu alarak çıktığından mıdır, basit şeyleri birbirine karıştırmamaktaki özeninden mi, içinde "esprime, eprime, imgelem" vs. kelimelerin geçtiği cümlelerin tedavi masraflarını üstlenmenden mi, dahası tavizsiz tevazuya duyduğun kibirden mi emin olamıyorum, çünkü ben seni. Herkesin duyacağı şekilde dünyalara sövüp sayarken, sesinin tizleştiği yerlerde içimin titremesinden kendimi alıkoyamadım, biraz daha küfretsen başladığımız yere dönecektik ki öyle de oldu. Döndüm, durdum sana.

...

Ben de seni. Sabırsızlığında bir yaşam belirtisi olmalıydı. Herkesi, her şey için hep acele ettirdin. Otobüsün tıra selektör yaptığı bir şeritte yolu kesilen yalnız sendin sanki. Tüpçü, sucuyu beğenmiyor, sucu bakkalı şikayet ediyordu, bir çay var onu içtikçe kusmak geliyordu. İsteklerin o an önüne konmalıydı ki majestelere şayan varlığından mahrum kalmayalım. Acelenin çağında senin işin çok acildi. Suyu kirletilen, oksijeni azaltılan ve tüm akrabaları kesilip biçilen, yapayalnız bir dal, rengi kokuyu deseni şekli şemali aylarca hücresinde biriktirilen ve tek çiçek açtırmak için bu denli meşgulken, sen hayırıdr?

Ben de seni. Söylediğine göre annen seni aldırmak istemiş, yapamayınca da doğum gerçekleşir gerçekleşmez kendini aldırmış bu dünyadan. Belki de bundan sendeki bu düşme isteği. Düşüp gitme. Hep mutlu anlarında çektikleri fotoğrafları var ya insanların, sen onlar gibi değilsin, işte bu yüzden ben de seni. Mutlu değilsin ama mutsuz da sayılmazsın ve hiç fotoğrafımız yok. Yine de sorsalar, kirpiğimin ucuyla çizebilirim seni, sen de beni. Ve keşke hep böyle kalsa.

Ely 03 Şubat 2017 15:58

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Ben bir gün giderim ki neyim kalır Eksik bıraktığım her şeyim kalır Demiş Turgut Uyar.. Ben bu gece onun için bakacağım göğe.. Eksik bıraktığı her şeyi için ve sol yanım için.. Aşk da gece de yıldızlar da onun dizeleriyle daha da güzel.

Ely 03 Şubat 2017 16:02

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yıllardır kendini bulutlarda saklayan İllegal bir yağmurum Bir yağsam pahalıya mal olacağım.

Ely 03 Şubat 2017 17:31

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Seninle, duralım dünyanın ortasında. Öyle göz göze ellerimiz kenetli. Sonra, Bir meteor yağmuru yağsın üstümüze, Islanalım, Yıldıza bulansın her yanımız. Sonra da gidelim o en uzaktaki, en parlak yıldıza. Ve Yıldız olalım biz seninle.


Flora 03 Şubat 2017 21:59

Cevap: Merdümgiriz.
 
Benim onu sevmemin nasıl bir mucize olduğunu bilmiyor.

Belki de sıradan ve vasıfsız bir şey gibi görüyor bunu. O da haklı. Neredeyse tanıyan herkes sevmiş onu. Farklı boyutlarda elbet. Ama bir şekilde sevmiş.

Zaten onu birazcık tanıyan birinin kayıtsız kalması, sıradan biri gibi davranması mümkün değil.

Fakat ben ne yapabilirim? Anlatamıyorum.

Anlatamamamın sıkıntısı içimdeki telaşı kat be kat artırıyor…

Seni en çok ben seviyorum desem, en başka ben seviyorum ve en başta, herkesten çok, en çok, en…

Ne en? İçimden geçenleri bilse koşup boynuma sarılır.

Oysa sadece anlatabildiğim kadarını biliyor. Anlatabildiğim kadarını..

Anlatabildiğim kadarıyla ne yapılabilir? Birer çay içilebilir belki.


*Ali Lidar

Ely 03 Şubat 2017 22:09

Cevap: Merdümgiriz.
 
Bir şey yapayım istiyorum bir şey yapmalıyım ama ne yapabilirim bilmiyorum hiç sıkıştım kaldım on metrekare odada içimden geçirdiklerimin niyet ettiklerimin şu kadarını söyleyemiyorum sadece özür dileyebiliyorum çok güzel özür dileyebilirim ben bir yapar bin özür dilerim abilerim ablalarım en taş kalplinizin bile yakarışlarım karşısında süngüsü düşer ilgim olmayan şeyler için bile saatlerce özür dileyebilirim herkes her şeyi diler mutluluk diler aşk diler bilmem ne diler ben özür dilerim özür mütehassısı oldum lay lay la la la lay çok özür dilerim sululuk yaptım yine affedin ne bir köşk ister bu şen gönlüm ne bir han lannn durduramıyorum kendimi bu ne dünya kardeşim seven sevene çok çok özür dilerim bakın vallahi ağlıyorum şu an siz hepiniz şaka sanıyorsunuz değil bilerek sululuk yapıyorum ama isteyerek değil mantıksız mı buldunuz bilerek yapmayı ama isteyerek yapmamayı değil aslında mantıksız olsun onun içinde özür dilerim canınız sağ olsun canım insanlar..

@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] ;/

Ely 04 Şubat 2017 13:22

Cevap: Merdümgiriz.
 
Birer birer açıldı pencerelerim
birini yıldızlar geceler kapladı
birinden kışlar belirdi
birinde renkler dağıldı
pırıl pırıl.

Sesler geldi bir yerden
bir bahçeye bahar indi
bahar.

Ve bütün pencerelerim sana açıldı
birer birer aralandı kapılarım
birinden çocuk rüyaları boşandı
birinden dost yüzler
birinden ecel sakisi yürüdü
kadehinden güzelliklerin sırrı
bir damla yakut
dudaklarıma damladı
ve bütün kapılarım sana açıldı.
Birer birer kapandı pencerelerim
birer birer kapandı kapılarım

Asaf Halet

Ely 04 Şubat 2017 23:54

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyurdu.

Edip Cansever

Flora 05 Şubat 2017 00:12

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İki insanın yapabileceği sınırsız şey varken biz seninle sadece gökyüzüne notlar bıraktığımız bir hikâyeyi yaşamayı seçtik.
ve sen bu hikâyede benim gökyüzüne bıraktığım en güzel not oldun.
Bu hikâyenin mavisi sensin.

Ely 05 Şubat 2017 13:28

Cevap: Merdümgiriz.
 
denizin hediye bıraktığı dalga
tuzla konuşur bu saatte,
çıplak taş sessizlikle
ve demir
yenik yolculularıyla hayatın…
bu saatte içimden
rüzgarın uygun vaktine bir tren geçer,
çözer
zamanın biribirine dolanmış ağlarını,
başlangıç sona bağlanır usulca…



yüzüne o kadar çok bakmışım ki;
yüzün sis kadar dağınık,
is izleri kalmış yanıklarında…
yakanda bir rozet gibi taşımışsın yalnızlığın gölgesini…



içine çekildiğim derinliktin sen;
hep sustum,
hep kuyulandım sende…
yukarıya çekecekmişsin gibi bakma öyle,
bana
düşe,
düşüşe
dair bir şey söyle…

Josef Kılçıksız

Ely 06 Şubat 2017 02:19

Cevap: Merdümgiriz.
 
Ah benim nergis kokulu cehaletim...
Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda
Anlatmak isterdin kendini durmadan
Bir bardağa bile olsa.
Ne diyecektin, ne söyleyecektin
Şairlerin şahı olsan,
Bir AH’dan başka.
Ah benim nergis kokulu cehaletim
Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin.
AH!

Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım tanrının eliydi,
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey geçmiş gibi başımdan
Ah dedim sonra,
Ah!

İç ses, diye söylendim.
Gel!
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.

Vasiyetimdir:
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...


Didem Madak

Ely 06 Şubat 2017 02:36

Cevap: Merdümgiriz.
 
— Hissettiğim, şeytânî değil. Hastalandığından ve ona her şeyi anlattığımdan beri, hissettiğim, rahatlamak. Garip değil mi?

— Anlattıkların bana çocukluğumu hatırlatıyor. Babam bir taştan bahsederdi. Efsanevî ve sihirli bir taş. Derdi ki: ‘O taşı bulursan, ona sırlarının verdiği ıstırabı anlat. Taş seni dinler. Başkalarına anlatmaya cesaret edemediğin ne varsa, taşa söyle, onunla konuş. O bütün sırlarını dinler. Bunun anlamı çok büyüktür. Ama bir gün taş kırılıp parçalara ayrılırsa işte o gün yaratıcılığın serbest kalır ve ıstıraplarından kurtulursun.

— Adı ne onun?

— Taşın mı? Sabır taşı.

— Sabır taşı…



La Piedra De La Paciencia

Ely 06 Şubat 2017 11:34

Cevap: Merdümgiriz.
 
- Tanrı herkese bir yetenek verir.
- Ya senin yeteneğin nedir Bess?
-İnanabilirim.


İnançla her şeyin şüphesiz masumlaştığı başka bir yer olmadığından, aşk onunla büyük mucizeler yaratabilir… Gerçekten bir yetenektir inanmak, çünkü inanmak gerçeğin kesinliğinden değil, gerçek olması düşlenenlerden beslenir… Yine yalnızca aşkta inandıklarınıza dokunabilirsiniz, o hissi birinin ellerinden bile okuyabilirsiniz; omuzları düşen birinin çaresizliğine, yaklaştığında dudakları titreyen birinin içtenliğine, uyurken nefesinizi dinleyen birinin gülümsemesine ancak inanarak güvenebilirsiniz… Unutmayın herkesin iyi olduğu bir konu vardır. Aşksa eğer, “Ben hep aptaldım, ama bunda çok iyiydim,” diyebildiğiniz gün, vicdanlı bir dünyanın kutsamasıyla omuzlarınızı dikip, gerçekten gururlanabilirsiniz…

Dalgalar çıkabilir sakin denizde… Dibi görünmez olur saydam suların… Balıklar karaya vurur, nefessiz yosunlar çekilir kumların üzerine, kara görünmez en zor anlarda…

“Peki, şimdi ne yapacaksın?”

O zaman bile duyduğu seslere aldırış etmez sevebilen bir kalp; kırık da olsa savaşmaması gerektiğini, hisleriyle başbaşa kalıp kendisini iyileştirebileceğini ve her ne olursa olsun inanmaya devam ederse eski bir ateşin küllerinden yeniden doğabileceğini bilir.

Gözümüzdeki dalgalar, denizdekilerden daha zor olsa da, zamanla daha kıymetli aşılabilir.

Tek başına kalana uzun cümleler kurulur bir süre sonra; onu her kelimeyle geçmişe yollarlar, onun öfkeyle geri dönmesini beklerler, ona unuttuklarını hatırlatmak için el birliğiyle çalışırlar…

“Peki kim öldürdü seni?”

Tanrı’nın el sürmediği, kural koymadığı tek bahçe olan aşkın, konmamış kurallarıyla yargılar ve günahın olmadığı yerden bir günahkâr çıkarmaya uğraşırlar…

Aşkta büyük bir hikâyesi olanlardan, tek cümlelik özet isterler hevesle. Durup uzak bir mesafeden yüzlerine bakarsın, her biri aşkın kutsal kitabını yazmıştır sorsan…

Kendini savunmak için yalan aramamalı aslında kimse, hem “iyi olmanın kederinden” de ölemez mi bir insan?

Kimin kimi bağışlaması gerektiğini zaman öğretir herkese… Sizi ilk taşlayanlar, ilk aklayanlar olabilir… İlk tartışanlar da ilk alkışlayanlar… İlk kez omzunda ağladıklarınızdır bazen omuzlarını ilk söküp atanlar…

Olsun, bağışlayalım;
gökyüzünde o çanlar bizim için çalmaya devam ettikçe, yaptıklarına devam edebilir vicdanını unutmuş tüm can yakanlar.


Breaking The Waves

Ely 06 Şubat 2017 11:43

Cevap: Merdümgiriz.
 
Küçükken, aslında bir prenses olduğumu, kral babamın iyi yetişmem için bana kocaman bir oyun oynadığını, çevremdeki herkesin oyuncu, her şeyin dekor olduğunu, sıradan bir insan gibi yetişirsem daha akıllı bir prenses olacağımı düşündükleri için bu saçma sapan şeyleri bana yaşattıklarını hayal ederdim; değilmiş.
Hâlâ kimse gelip beni sarayıma götürmedi.

Ely 06 Şubat 2017 12:12

Cevap: Merdümgiriz.
 
Ben galiba hayatım boyunca iki arada gidip geleceğim.
Kornişteki perde gibi, raydan çıkana dek.

Kanat Güner

Ely 06 Şubat 2017 23:08

Cevap: Merdümgiriz.
 
Ne söylemek istedim, neler söyleyecektim de unuttum kim bilir?! Bazen sadece konuşmuş olmak istersin de boş boş konuşursun ya! Her şeyi anlatmak istersin de bir çok şeyi anlatamazsın ya! Bunlar hep ondan işte Sevgili Mavi. Sadece burada böyle konuşabilmenin rahatlığı bunlar…

Sevgili Mavi, göğü sev, yıldızları sev, seni selamlayan ayı da sev. Belki duyamazsın ne söylüyorlar sana, kimlerden selamlar getiriyorlar. Yine de bekle. Gökyüzünün altında buluşalım Mavi!..

Ocean 06 Şubat 2017 23:26

Cevap: Merdümgiriz.
 
insanlar kendilerini aldatanları ve onlara yalan söyleyenleri severler, insanlar denizleri severler ama denizin maviliği yalancıdır gökyüzünden alır onu, insanlar bulutsu mavi gökyüzüne bakmayı severler aslında gökyüzü mavi değildir güneş kırılma sonucu maviyi yansıtır. ben de severim maviyi, maviliği ocean-okyanus oradan gelir aslında ama yalana inanmak mı güzel olan, yoksa görünene mi ?

Ely 07 Şubat 2017 01:00

Cevap: Merdümgiriz.
 
Benim asıl tutkunu ve hayranı olduğum gökyüzü; mavisiyle,ışıltısıyla, tüm renkleriyle sevdiğim şey kesinlikle bu. Sanırım bu yüzden ben görünene inanmayı tercih ediyorum. Bir yanılsama olsa bile kesinlikle huzur dolu.
İnsan, evrenin kendisinden ibaret olmadığını unutmamak için kendinden daha görkemli olan şeylere ilgi gösteriyor sanırım.
Tüm bunlar bir kenara, Turgut Uyar'ın dediği gibi "göğe bakalım " @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ely 07 Şubat 2017 12:32

Cevap: Merdümgiriz.
 
Bugün de çok fazla uydurmak geldi içimden. Bir menekşenin susuz kalmış yapraklarına bakarken onlarla benzedigimizi düşündüm. Hayal kurmayınca hayatın anlamsız koşturmacasında tüm enerjimi yitiyordum. Hızla geçen saatler, yaklaşan sınavlar, dostların anlattıgı sıkıntılar, tramvayda nefessiz bi şekilde yolculuk etme safahatı, boşluktan kendini daha büyük boşluklara bırakan insanlar, sevgisizce ve bencilce büyümek zorunda kalan çocuklar dahası onların geleceklerini tahayyül etmek..
İnsan menekşeler gibi bırakıyor kendini. Menekşeler de muhabbetle güzelleşir, onlara da biraz gülümse açar çiçegini. İnsan da böyledir. Biraz güneş ışığı, biraz sevgi, gözlerine biraz da parıldayan gözlerle baksan, az biraz da gülümseme ekleyelim.

...

Hayal etmedikçe köreliyoruz, sıradanlaştırıyoruz hayatımızı. İşleyen demir pas tutmaz diye kuruyorum hayalleri. Kurdukça varmak için çırpınıyorum ve kurdukça inanıyorum, gülümsüyorum. Çünkü hayatım sadece hergün yerine getirmek zorunda oldugum rutinlerimden ibaret degil. Menekşeye biraz su, bana biraz düş vakti..

Ely 07 Şubat 2017 12:53

Cevap: Merdümgiriz.
 
Hayattaki her şey – genellikle din, varoluş, dünya düzeni gibi konular- üzerinde fazla düşünüp derinleştikçe, seni mutsuz eder. Yolun sonunda vardığın noktada hep soru işaretleri kalır ve soru işaretleri herhangi bir canlıyı huzursuz etmeye yeterlidir.

İnsanların hayatlarındaki en büyük travmalar hep acı merkezlidir mesela. Travma derken hepsi kötü değil; bazı kötü anılar, anlar, durumlar çoğu insana iyi bir insan olmayı öğretir. Kimine geleceğini planlama şansı verir ve olgunlaştırır kimine ise o gerçeklik fazla gelir kendi yalanlarına inandığı sahte yoluna devam eder. Ama bir şeyler öğrettiği gerçektir.

Ben acıya inanırım. Acı gerçektir. Mutluluk öyle değil mesela. Mutluluk kaz tüyü gibidir. Bir rüzgarda savrulup gider, ardında bir gülümseme bırakır sadece. Çoğunlukla acı bir gülümseme. Yine olduğun yere ve merkeze dönersin.

İnsan olarak acıyla doğarız ve yaşarız. Yoksa bir insan mutluluktan neden ağlar ki? Bünye acıya öyle odaklıdır ki o yüksek duyguyla yine aynı tepkiyi verir. O yaşlar süzülür gözden.

Benim için bu durum “öğrenilmiş çaresizlik”

Çare aramıyorum. Çare ararsam gerçek olmaz gibi geliyor bana. Mutsuz değilim. Sadece mutluluklarım, mutsuzluklarım kadar yüksek ol-a-mıyor. Yaşadıklarımla ilgili de olabilir, böyle doğmuş da olabilirim, farkında olarak veya olmayarak bunu seçmiş de olabilirim. İnsanlar acıdan korkar. Yeni Türkü dinlemekten, Ezginin Günlüğü’nden, Jehan Barbur’dan, Ceylan Ertem’den korkar. Acıyı hırsla, nefretle bağdaştırırlar ki zerre alakası yoktur. Acı; her duyguyu sevmek ve anlamaktır. Her şeyi içinde barındırır, hepsini yaşar. Eninde sonunda merkezinde kendisinin var olduğunu unutturmaz.

Geriye dönüp bir bakın. Geçmişteki mutluluklarınız sizi gülümsetiyor ama kahkaha attırmıyor. Buna karşın hala gözlerinizi dolduran, ağlatan acılarınız var. Bu acı size hep yanlış şeyler yaptırıyor. Oysa acıyı sevseniz böyle olmaz. Acıyı sevin, birçok şeyin cevabını onda bulacaksınız.

Belki bir gün gelip sizin acılarınızı, sizi acılarınızla seven biriyle tanışırsınız. Gerçeğiniz o olur.

Selcan Aydın

Flora 07 Şubat 2017 14:54

Cevap: Merdümgiriz.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

"Biliyor musun güzel olmadığını söylediğin anlarda güzelsin en çok.
Bir şiir dizesi gibi, dikkatli bakıldığında daha iyi anlaşılan…
Bazı insanlar ne yaparlarsa yapsınlar çirkinleşemezler çünkü.
Şey gibi..
Kelebek…"

-Ali Lidar

Ely 07 Şubat 2017 15:56

Cevap: Merdümgiriz.
 
Hasta olduğumu anladığımda bunu kimsenin bilmemesi gerektiğini, kimseye söylememem gerektiğini, gülmemim şart olduğunu, normal davranmaya çalışmam gerektiğini... Kazıdım kafama. Bir şeyler daha; saksıdaki çiçek su ister, pencere kenarına ufaltılmış ekmek taneleri bırakmalıyım, yolda arabası bozulan adama yardımcı olmalıyım, çocuklara şeker vermeliyim, yere çöp atmamalıyım, insanları kırmamalıyım ve elimin yetiştiği her yere yardım etmeliyim. Ki; Hastalığım beni yarı yolda bıraktığında, yani öldüğümde küçük bir kuş bile arkamdan güzelce ötsün. Hepsi bu. Hepsi bu değil tabii ki, uzatıyorum acılarımı. Kim tutar kanatlarımdan?

Rögar Kelebeği

Ocean 07 Şubat 2017 16:04

Cevap: Merdümgiriz.
 
Bir yıldız kayar hayatımızdan, yapabileceğimiz tek şey; dilek tutmak olur.. yakalayabilir miyiz yıldızları ?

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ely 07 Şubat 2017 20:26

Cevap: Merdümgiriz.
 
Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: “Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?” Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.

Dostoyevski

Ely 07 Şubat 2017 22:17

Cevap: Merdümgiriz.
 
Hepsi budur; kenardaki otlar..
Yüzüm hep suya bakar benim, suya dalar çıkar.
Bu göl; içinden bir ömrü geçirdiğim dünya
Bu durduğum, peşimsıra büyüsün diye rüya
Bu yavrular kanat açtığımız,
birbirimizin göğsüne durduğumuz filan…
Bu gördüğün göl kadar. bir de işte kenardaki otlar..

Kuğuysan, yeminliysen bir ömür bir aşka.
Diyeceğim; gitsen başka düğüm kalsan başka.

Ama vardı gidenler, onlarda gördüm;
(Her gidende seyreklikti, bir şey, uçtun da orda ne gördün!)
Gitmemeyi seçtim ben, kaldım üst üste, kördüğüm.

Öğrendiğim; bir kuğu yeminliyse aşka ömrü gibi
Göldür bütün dünya, bitmez boynun eğriliği.”

Birhan Keskin

Ely 07 Şubat 2017 22:40

Cevap: Merdümgiriz.
 
Bu evrende yalnız olduğunu düşündü kadın.
Kalabalıktı ama insanların ruhları yoktu sanki. Bilgisayarla programlanmış gibi yaşıyorlardı. Hisleri, acıları, mutlulukları yoktu sanki. Hiçbir şeyi sevmiyorlardı, sevmemişlerdi galiba. Anlık heyecanlar dışında herhangi bir nesneden farkları kalmamıştı.
Değiştiğini fark etti kadın.
Bir yıl önce saçındaki ilk beyaz teli fark etti. Duraksadı, önce üzüldü ama uzun sürmedi. Sonuçta durup dururken olmamıştı ya! Yaşıyordu en nihayetinde. Bir dolaptan, kanepeden, masadan farklı olarak acıları, kaygıları, anıları vardı öyle değil mi?
Bir süre oyalandı, zamanın eskiden bir kelebeğin kanat çırpışı gibi olduğunu hatırladı. Oysa şimdi zaman o kadar da tatlı değildi. Kelebek etkisi bitmişti de geriye soruları kalmıştı. Cevaplayacak ya da cevap arayacak gücü yoktu. Yazmakta istemiyordu ama bir şekilde kalbini zehirlenmekten kurtarmalıydı. Keşke resim yapabilseydi ya da bir müzik aleti kullanabilseydi. Ama yapabildiği tek şey yazmaktı. İyi yaptığından değil yazmayı bildiğinden.
Daha fazla şey bilmeyi isterdi. Hayal kurmak yerine hayatı yaşayabilmeyi mesela. Ne kadar daha devam edebilirdi?
Yenilenmesi ne kadar sürerdi?
Değişse mesela fiziksel olarak ruhu da değişir miydi?
Saçını deli maviye boyatsa, mavinin sıcaklığı, huzuru kalbine de etki eder miydi?
Yoksa buzullar gibi soğuk mu olurdu tüm dünyaya. Sahi öyle olsa bile dünya acımasızdı, bilinçsizdi O'nu da günden güne eritirdi değil mi?
Durdu bir sigara yaktı kadın.
Derin bir nefes çekti. İçine çektiği duman gibi gri olan her şeyden kurtulmalıydı. Hiç kimse görmese de görmek istemese de gülümsemeliydi. Sevmeliydi, sevebilmeliydi, gülmeli ve güldürebilmeliydi. Neden simdi başlamıyorsun dedi içindeki bir ses. Doğru ya hadi hemen başlayayım diye onayladı o sesi.
Ve hiç üzülmemiş, hiç kırılmamış gibi gülümsedi.

Ö.

Flora 08 Şubat 2017 00:31

Cevap: Merdümgiriz.
 
Doğup büyüdüğü yere ait değil insan...
Acı çektiği ya da çok mutlu olduğu yere de ait değil...
İnsan, olmak isteyip de olamadığı yere ait...
Şey gibi bir his işte bu; çok, çok susamak gibi...

-Ali Lidar


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:37.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk