IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 27 Ekim 2008, 17:25   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Kabirde İlk Gece (4)




Ahmet ilk acemiliğini atmanın şaşkınlığıyla havalanmakta zorlandı. Ama komşunun yardımıyla yer çekimine muhalefet etmeyi öğrendi. Birden ağaçlar ve mezarlık ayaklarının altında kaldı. Şimdi kuşbakışı seyrediyordu eski dünyasını. Ahmet’in akrabaları yakınlarını kaybetmenin acısını yüreklerinde hissediyorlardı. Yalnız ölümlerde bile acının dereceleri vardır. Birinci dereceden yakının yüreğinde volkanlar patlarken, diğerlerinde komşu evinin yangını hissedilir. Söndürmek için yardıma koşulur. Bir kazada bir aile ölür, haberlerde seyredenler “vah yazık olmuş!” derken Azrail’in ziyaret ettiği evin sakinleri feryadü figanla ağıtlar yakar.

Ahmet ile yeni dünyalı komşusu taziye evinin yanına gelmişlerdi. Erkeklerin oturduğu taziye evi Okan parkı içindeydi. Taze çay kokusu mis gibi yayılıyordu. Taziyelerin vazgeçilmez içeceğidir. Dostlar ziyaret ediyor, çaylar içiliyordu. Sevenleri, arkadaşları, meslektaşları gruplar halinde gelip yangına bir fatihayla su dökerek taziye sahiplerine yalnız olmadıklarını anlatmaya çalışıyorlardı.
Ahmet yeni gelmiş bir ekibin içinde Kur’an okumaya başlayanı gösterdi;

-İşte bak şu Kur’an okuyan var ya gerçekten değerli bir dost.
-Ahmet, burada bana gösterilen o kadar gariplikler gördüm ki dostluklar menfaate eksenliyse burada düşmanlığa dönüşüyor. Gerçek dostlukların nasıl olduğunu anlayacaksın.
-Gerçek mi diyorsun?
-Evet onları ilerleyen zamanda göreceksin. Son defa bak dünyalılığın ne anlama geldiğini anla.
İki arkadaş biraz daha yaklaştılar. Şimdi konuşulanları işitebiliyorlardı. Kır saçlı, orta boylu, elli elli beş yaşlarında bir adam Celal’le sohbet ediyordu.
-Oğlum insan hangi rüzgarda yere serileceğini bilmiyor. Daha geçen gün baban bizim taziyeye gelmişti. Kur’an okumuş, sohbet etmişti. Allah mekanını cennet etsin. Kalanlara Mevla’m sabır versin.

Celal’in gözlerinde hüzün şarkıları okunuyordu. O akşam ağzına bir lokma bile koymamıştı. Şimdi kime baba diyecekti. Babasının ölümünden kardeşi Furkan daha çok etkilenmişti. Onu yatıştıramamışlardı. Bayılmış, sonunda bir sakinleştirici yapmışlardı.
Ahmet “oğullarım!” diye ileriye atılmak istedi ama birden komşu kendisini frenledi;
-Dur kardeş sen yoksun artık. Onlar kendi ayakları üzerinde durmasını öğrenecekler. Bak gördün mü sensiz de hayat rutin bir şekilde devam ediyor. Dün sen birilerinin taziyesindeydin, bugün başkaları senin taziyende. Hayat döngüsü böyle devam edecektir.

Hiçbir insanın yokluğu dayanılmayacak kadar acı değildir. Bu tahammül insan yüreğine yaratıldığında programlanmıştır. Dayanılmayacak olsaydı, alemlerin efendisinin yokluğunda seven bütün insanlar ölürdü. Merak etme sen de kısa bir zaman sonra hayatın yoğun uğraşları arasında sessiz sedasız çıkacaksın ailenin yüreğindeki solan volkanınla.

-Unutulmak acı, ama hayatın en yalın gerçeği galiba anlamakta zorlandığımız. Son olarak kadınlar tarafına da bakalım da sonra ebedi yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edelim.

Ahmet’in gözleri o kadar kalabalığın içinde iki tane delikanlının üzerinde yoğunlaştı. Sanki onları yalnız bırakmanın suçluluğunu hissediyormuşçasına sonbahar rüzgarına çarpılmış yaprak gibiydi. Yere düşmemek için komşusuna tutundu. El sallayarak dökemediği gözyaşlarıyla oradan uzaklaştılar.
Etrafı erik, hurma, portakal ve ayva ağaçlarıyla donatılmış bir evin üzerindeydiler. Evin manzarası oldukça güzeldi. Ayın gülen yüzü ağaçların arasından eve doğru yansıyordu. Taziye evinin sessizliğini pencereden yankılanan bir kızın haykırışları bozuyordu.

-Baba babaaa niye bizi yalnız bıraktın. Ah babam ahhh!
Kadınların duygusallığı taziye yerine de yansımıştı.eşi nesrin sinir krizleri geçirmiş, zor sakinleştirmişlerdi. Feryatlar göğü inletiyor, gecenin sessizliğini paramparça ediyordu. Bu sırada kadınlardan biri Kur’an okumaya başladı. Kabaran dalgalar dinginleşti, yanan volkan lav püskürtmekten vazgeçti.
En güzel ilacıydı Kur’an hüzünlü yüreklerin.

Son ayeti okuyordu; “İnna lillahi ve inna ilayhi raciun” “Muhakkak ki biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz.” İlahi nağme mukadder sonun tüm mevcudat için kaçınılmaz olduğunu kalbi vahye açıklara net bir şekilde haykırıyordu. Ama kalpleri kötürümleşmiş insanlar bir türlü bunu anlamayacaktı.
İşte kızları da ağlamaktan gözleri kızarmış, sesleri kısılmış bir şekilde yavru serçe gibi titriyorlardı. Mevlüde zor da olsa Kur’an okumaya çalışıyordu. Çünkü babalarının kendilerine en önemli tavsiyesi namaz ve Kur’an-dı.
Ahmet kendisi için okunan fatihaları, yapılan duaları işitince bir garip oldu. Her okunan sela bir gün kendinin olacakmış gibi düşünme gerekiyormuş hayatı. Ölmeden önce kendine yatırım yapmak gerekiyormuş meğer. İşte bir zamanlar kendisi başkası için okurken şimdi kendisi için okuyorlardı fatihaları. Okuduğu ve yaşadığı Kur’an ile kıldığı namazlar belki kendisine rehberlik edecekti.

Düşüncelere dalmış gitmişti.
-Hey çömez yeter artık neredeyse tekrar dünyalı olacaksın. Hadi bakalım ebedi yolculuğumuza başlayacağımız yere dönelim. Birazdan seni melekler sorgulayacak. Bakalım dünyada hazırlandığın imtihanlara benziyor mu benzemiyor mu göreceksin.
-Ne melekler mi! Sorgu mu, imtihan mı?
-Evet telafisi mümkün olmayan bir imtihan.
-Eyvah!
-Dur eyvah deme de aceleci olma. Melekleri gör, soruları yüreğinde oluşturduğun ve günlüklerinle kaydettiğin cevaplarla yanıtlamaya çalış o zaman görürsün eyvah mı yoksa elhamdülillah mı? Asıl serüven bundan sonra başlayacak dikkat et. Buraya kadarkiler hazırlıktı.
Yıldızlar ve ay ışıldayarak gökyüzünün ilk tabakasının kandilleri olarak dünyalılara tebessüm ediyordu. İşte mezarlığa tekrar gelmişlerdi. İç ürperticiydi. Tekrar o ürkütücü korkuyu yüreğinde hissetti Ahmet. Komşusu da imtihanın iyi veya kötü geçmesine göre kendisiyle tekrar karşılaşacağını söyleyip ebedi yurdunun gözlem binasına çekildi.

İşte mezarının üstündeydi. Yalnızdı. Bütün komşular uzun bir uyku modundaydı. Kendisi ise bembeyaz elbisesiyle, karanlığın içinde bir mum gibi ışıldıyordu. İşte tam bu sırada; “Ahmet! Ahmeeeet!”diye bir ses yankılandı. Etrafa baktı kimseyi göremedi. Yavru bir güvercin gibi titriyordu. Bu atmosfere dayanacak ve titremeyecek kaç yürekli pehlivan vardır acaba? İşte ses tekrar yankılanıyordu; “Ahmet, Ahmeeet” ama etraf ıssızdı. Birden gökyüzünden iki ışığın kendisine doğru kaydığını gördü. Mezarın üstüne düştü.İki ışık yanı başına gelmişti.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
gece, kabirde, İlk


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kabirde 3 Gece - Seyit Ahmet Uzun xena Kitap Tanıtımları 0 12 Mayıs 2014 14:10
Kabirde İlk Gece (5) Metin İslamiyet 0 27 Ekim 2008 17:26
Kabirde İlk Gece (3) Metin İslamiyet 0 27 Ekim 2008 17:22
Kabirde İlk Gece (2) Metin İslamiyet 0 27 Ekim 2008 17:21
Kabirde İlk Gece (1) Metin İslamiyet 0 27 Ekim 2008 17:20