IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 31 Ocak 2012, 21:01   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Seyr ve Ruhun Asli Vatana Yolculugu




Bu dönüşün iki şekli vardır. Birisi mecburiyetle, diğeri muhabbetle olur. Mecburi dönüş ölümle gerçekleşir.



SEYR’İ SÜLÛK

Ariflerin üzerinde durduğu mühim bir prensip de “Sefer der Vatan” dır. Kısaca manası, vatanda yolculuk demektir. Buna “Asıl Vatan”a yolculuk etmek de diyebiliriz.
Vatan, devamlı durulacak yer demektir. İnsanın asıl vatanı ve devamlı duracağı yer cennettir. Fakat insan için asıl hedef cennet de değildir. Tek ve asıl hedef Yüce Allah’tır. Cennet, Yüce Allah ile buluşma ve görüşme yeri olduğu için kıymetlidir.

Arifler, sefer deyince “seyir ilellah”ı kasdederler. Bu, Yüce Allah’a gitmektir. Çünkü asıl yolculuk budur. Gerçek saadet Yüce Allah ile tanışmak ve buluşmaktır. Hepimiz O’ndan geldik, O’na döneceğiz.

Bu dönüşün iki şekli vardır. Birisi mecburiyetle, diğeri muhabbetle olur. Mecburi dönüş ölümle gerçekleşir. Mümin-kâfir bütün insanlık ölümle ahirette Yüce Allah’ın huzurunda toplanır, büyük hesap için hazır olur. Bundan kaçış mümkün değildir. Ancak bu buluşmada bazı insanlar dost, bazıları düşman sıfatıyla bulunur. Dost olanlar rahmet içinde ebediyyen gülerken, düşman olanlar azap içinde sonsuza dek kan ağlar.

Yüce Allah’a muhabbetle dönüş dünyada olur. Buna iman ve “inabe” denir. İnabe, kulun bütün varlığı ile Allah’a yönelmesi ve O’na samimi olarak teslim olmasıdır. Bu yönelme iç alemde olur, kalple gerçekleşir, ruh vasıtası ile yapılır. Bunun kendine has usulleri vardır. Bu manevi yolculuğun ne şekilde yapılacağını ve ilâhi huzura nasıl ulaşılacağını bizzat Yüce Allah öğretmiştir. Peygamberlerini bu yolculukta bütün insanlık için bir rehber ve örnek yapmıştır. Son olarak bütün insanlığın önüne Hz. Muhammed s.a.v. Efendimiz’i koymuştur. O’nun izinden başka Allah’a giden bütün yollar kapalıdır.

ALLAH VE RASULÜ’NDEN GELEN DAVET

Kur’an ve Sünnet, bizleri Yüce Allah’a davet etmektedir. “Hepiniz Allah’a koşun.” (Zariyat, 51) ayeti, bütün insanlığı ilâhi huzura çağırmaktadır. Yüce Rabb’e gitmenin biricik yolu iman ve salih ameldir. (Kehf, 110) Yüce Allah, bu yola çıkan herkese kendisinin yar ve yardımcı olacağını; dostlarına yollarını açacağını müjdelemiştir. (Ankebut, 69) Yüce Allah, kendisine gelmek isteyenlerin ancak Hz. Muhammed s.a.v. Efendimiz’in izine uyarak gelebileceklerini, O’nu takip etmeyen kimseyi huzuruna kabul etmeyeceğini haber vermiştir. (Âl-i İmran, 31-32) Bu yolda, Allah’a yönelmiş kullar diğerleri için birer rehber yapılmış ve onlara uyulması istenmiştir. (Lokman, 15)

Şu kudsi hadis, bu manevi yolculuğun seyrini ve sonucunu anlatmak için yeterlidir:

“Allahu Tealâ buyurur ki: Bir kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha güzel bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum nafile ibadetleri ile de bana devamlı yaklaşır. Nihayet onu severim. Ben kulumu sevince onun gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. (Kendisine verdiğim özel bir nur ve yetki ile artık) o benimle görür, benimle işitir, benimle konuşur, benimle tutar, benimle yürür. Benden bir şey isterse onu veririm. Bana sığınırsa kendisini himaye ederim.” (Buharî, İbnu Mace)

Bu yolda bir adım atana en az on karşılık verilir. Yürüyerek gidenlere Allah’ın rahmeti koşarak gelir. (Buharî, Müslim) Koşarak gidenlere ne verileceğini ancak Yüce Allah bilir.

ALLAH’A YOLCULUK NEDİR?

Yüce Allah’a gidişin aslı şu hadisle ortaya konmuştur: “Gerçek muhacir, Allahu Tealâ’nın yasakladığı haram işlerden kaçınan kimsedir.” (Buharî, Ebu Davud, Nesai, İbnu Mace)

Büyük veli İsmail Ankaravî k.s. demiştir ki: “Allah’a yolculuk deyince, bu hadiste anlatılan iç terbiye ve takva anlaşılır. Bu sefer, sufînin iç aleminde gerçekleşir. Bu seferin aslı her türlü kötülükten uzaklaşmaktır. Bu seferin sonunda sâlik, Cenab-ı Hakk’a ulaşır, huzur bulur. İnsanın kemali, ancak bu şekildeki bir seferle alacağı terbiye ile mümkündür.” (Ankaravî, Minhacu’l-Fukarâ)

Bazı veliler bu ayet ve hadislerin davet ve tarif ettiği yolculuğu “Sefer der Vatan” tabiriyle ifade etmişlerdir. Başından sonuna kadar bu yolculuğa tasavvufta “seyr u sulûk” denir.

Tasavvufta seyir, cehaletten ilme, gafletten zikre, kötü huy ve ahlâkdan edebe ulaşmak ve kendi varlığını aşıp kalbiyle Hakk’ın huzuruna doğru yürümektir. Sulûk ise, Hakk’a ermek ve ilâhi huzurda kabul görmek için bir rehberin öncülüğünde ve denetiminde çıkılan manevi, kalbî, ruhî bir yolculuk ve ahlâk eğitimidir. Seyr u sulûk, Kur’an’da anlatılan mücahede, tezkiye, terbiye, Allah’a gitmek, Allah’a yaklaşmak, Allah için yaşamak ve Allah adamı olmakla aynı şeydir.

Bu yolun rehberleri derler ki: Yüce Allah her insanı kendisiyle dostluk yapması için yaratmıştır. İnsana verilen ruh, kalp, akıl, vicdan ve diğer cevherler Yüce Allah ile irtibat kurmak içindir. Bütün mesele bunların gerçek halleriyle tanınması, usulünce çalıştırılması ve hedefine uygun kullanılmasıdır. Peygamberlerin ve onların vârislerinin asıl vazifesi, terbiyelerine giren her insana bu gizli hazineleri kullanmasını öğretmek ve onu Yüce Allah ile buluşturmaktır.

MANEVİ YOLCULUĞUN BAŞLANGICI VE SONU

Yüce Allah’a yolculuk devamlıdır. Bunun bir bitiş noktası yoktur. Çünkü Yüce Allah’ı tanımanın, sevmenin, kudret ve rahmet tecellilerini seyretmenin bir sonu yoktur. Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz’e bile Kur’an’da “Rabbim ilmimi artır” (Taha, 114) duası öğretilmiştir. Ayette artması istenen ilim, Yüce Allah’ı tanıma ilmidir. Buna marifetullah ve “yakîn ilmi” denir. Peygamberler bile devamlı manen yükselme, ilerleme ve Yüce Allah’a yaklaşma halindedirler.

İnsan için Yüce Allah’a yolculuk, ruhlar alemindeki elest bezminde ilâhi sözleşme ile başlamıştır. Dünyada devam etmektedir. Ahirette de ebediyyen devam edecektir.

Manevi yolculuk birkaç safhada gerçekleşir. Birinci safha her türlü günah ve gafletten uzaklaşmaktır. Bu safha samimi bir tevbe ile tevbe etmek ve kalbi gafletten uyandırmaktır. Yani kalbi ve bedeniyle Allah’a dönmektir. Bu olmadan ilerleme başlamaz, hedefe varılmaz. Samimi bir tevbe bir anda gerçekleşmeyebilir. Onu elde edene kadar çalışmalı ve sabretmelidir.

İkinci safha, kalbi dünya hırsından, aşırı mal, mülk, makam ve itibar sevgisinden arındırmaktır. Böylece hiçbir şey Yüce Allah’ın zikrine engel olmaz, ilâhi sevgiyi zedelemez, kalbi endişe ve korku ile meşgul etmez. Buna zühd denir. Zühd, elindeki mala değil, Yüce Mevlâ’ya güvenmektir. Zühd, dünyadan elini değil, gönlünü çekmektir.

Üçüncü safha, nefsin kötü sıfatlarından ve kalpte yerleşen manevi hastalıklardan kurtulmaktır. Buna “tezkiye” yani manevi temizlik denir. Bu, kalbin gaflet, gösteriş, benlik, kin, kibir, haset gibi gizli hastalıklarından kurtulmasıdır. Bu temizliği, güzel ahlâkla süslenme takip eder. Manevi terbiyede önce temizlik, peşinden güzellik gelir. Bunu başaran kul, takva dairesine girmiş ve Yüce Allah’ın özel dostluğuna adım atmış olur.

Dördüncü safha, kalbin müşahede haline ulaşmasıdır. Hadislerde anlatılan “ihsan makamı” budur. Ariflere göre ihsan makamı, her şeyde Yüce Allah’ın tecellilerini seyretmektir. Kalp gözüyle mülk aleminden ötelere, melekût alemine bakabilmektir. Her yerde, her şeyde, her işte, her harekette Yüce Allah’ın tecelli ve sanatını görebilecek bir kalbe sahip olmaktır. Bu, “her nereye yönelseniz, Allah’ın zatı oradadır” ayetinin sırrını çözmektir.

YOL BİR, YOLCULAR FARKLI

Manevi yolculuk, herkesin meşrebine göre farklı olur. Bunda kula verilen fıtrat, kabiliyet ve yaradılışın etkisi büyüktür. Bazı hak yolcularında ilâhi aşk, cezbe ve coşku hakim olur. Onlar, az amelle yetinir. Sadece farzları yerine getirir, haramlardan çekinir. Ondan sonra kalp safası ve gönül hoşluğu ile meşgul olur. Buna “aşk tariki” denir. Bu kimselerin içinden veli çıkar, fakat insanları irşad eden kâmil-mükemmil mürşid çıkmaz.

Bazı hak yolcuları mücahede yolunu tutar. Amele yönelir. Devamlı zikir, fikir ve ibadetle meşgul olur. Fakat ilâhi aşk ve cezbeden pek nasipleri yoktur. Buna “mücahede tariki” denir. Bunlar içinden de veli çıkar, fakat ilâhi aşk ve cezbe yönleri eksik olduğu için kâmil mürşid çıkmaz.

Bazı hak yolcuları da, Yüce Allah tarafından özel olarak seçilmiştir. Onlar mahbub, yani sevgililer sınıfına girer. Onların gidişatına “mahbublar tariki” veya “ahyar tariki” denir. Onlar manevi seyirlerine aşk içinde başlar, cezbe içinde adım atar, ibadet, amel ve mücahede ile devam ederler. Her meşrebin halinden nasipleri vardır. Cezbeleri gizlidir, ilâhi aşkları saklıdır. Amel ve ibadet halleri süreklidir. Onlar Hz. Peygamber s.a.v.’in gerçek vârisidirler. Çünkü Hz. Rasululah s.a.v. Efendimiz son derece güzel ahlâkı yanında, amel ve kullukta da zirvede idi. Aynı zamanda yüksek bir aşk ve cezbe sahibiydi. Gerçek alimler Efendimiz’deki bu güzelliklerden büyük ölçüde pay sahibi olmuşlardır. Onun için kâmil mürşidler bu gruptan çıkar. Onlar ilâhi huzurda kabul gördükten sonra insanlara bu yolu öğretmek için halkın içine gönderilmiş ve irşadla görevlendirilmiş salihlerdir. (Sühreverdi, Avarif)

ALLAH’A YOLCULUĞUN TEMEL PRENSİPLERİ

Allah dostları der ki: Yüce Allah’a yolculuk ancak ihlâsla olur. İhlâs, her iş ve ibadeti sadece Allah rızası için yapmaktır. Böyle yapmayan kimse, ne kadar amel ve ibadet yapsa Allah’a kavuşamaz. Dünya için kılınan bir namaz kulu Allah’tan uzaklaştırır, azaba yaklaştırır.

Yüce Allah’a yolculuk, boş temenniler ve tembellik ile gerçekleşmez. Bu yol, sevgi ile amel ve ibadet ister. İbadetlerin başında farz olan ameller gelir. Onu nafile ve fazilet olan ameller takip eder. Tembel, gevşek ve ciddi olmayan kimseden Allah dostu olmaz.

Yüce Allah’a yolculuk, haya, tevazu, sevgi ve cömertlik ister. Edebe dikkat etmeyenden hayır gelmez. Kibirli bir kalp Cenab-ı Hakk’ı müşahede edemez. Cimriden veli olmaz. Seyyid Abdulkadir Geylanî k.s. der ki:

“Ben geceleri çokça namaz kılarak, gündüzleri nafile oruç tutarak ve halka ilim öğreterek Allah’a ulaşmadım. Benim Yüce Allah’a ulaşmam, cömertliğim, herkese karşı alçak gönüllü oluşum ve gönlümün temizliği sebebiyledir.”

Yüce Allah’a yolculuk ve vuslat, sadece Kur’an ve Sünnet çizgisinde giderek mümkün olur. İslâm’ın öğrettiği usül dışında hiç kimse kendi fikir, felsefe, eğitim, riyazat ve çabası ile Allah’a ulaşamaz. İmam Rabbani k.s. der ki: Hindu rahipleri, Brahmanlar ve Hak Din’e uymayan diğer gruplar, senelerce açlık ve çile çektikleri halde Allah’a vasıl olamamışlardır. Çünkü Ehl-i Sünnet çizgisi dışında kimse Allah’a ulaşamaz. ‘Allah’a giden yollar mahlukatın adedi kadardır’ sözü, herkes kendi halince istediği gibi Allah’a gider manasında değildir. Bu söz, ‘iman ve İslâm dairesine girdikten sonra, herkesin Yüce Rabbine yönelişi farklıdır, iman eden her kalpte Yüce Rabbi ile bir irtibat yolu vardır’ manasındadır.

Yüce Allah’a yolculuk, ölene kadar amel, ibadet ve güzel kulluk yaparak devam eder. Hiçbir makamda kuldan ibadetler düşmez. Yüce Allah’a kavuşmak, O’na yaklaşma sebebi olan amelleri gereksiz kılmaz. Aksine, Allah’a yakınlığı artan kulun edebi, zikri ve ibadeti daha da çoğalır, şükrü artar. Kim, ben Allah’a kavuştum diyerek ibadetleri terk eder ve artık haramların kendisine zarar vermeyeceğini düşünüp haram işlere dalarsa, o kimse Allah’a değil, ateşe ulaşmış olur. Böyle birisi Allah’ın değil, şeytanın dostudur.

Yüce Allah’a yolculuk, bu yolu bilen alim, arif, güvenilir ve irşatla izinli bir rehber ile olursa, Hak yolcusu, şeytanın oyunlarından ve nefsin hilelerinden emin olur. Hedefine kolayca kısa zamanda ulaşır. Bu rehber, kendisine samimi olarak tabi olan kimseye Yüce Allah’a kavuşana kadar örnek olur, yardım eder, feyz verir, yolunu açar, onu tehlikelere karşı uyanık tutar. Kâmil mürşid, terbiye edip Allah katında sevilecek ve kabul görecek hale getirdiği hak yolcusunu Yüce Allah’a teslim eder ve aradan çekilir.

Bu yolun ehli olmayan kimseye uyan kimse ise bocalar, yolda kalır, şaşırır, zarar eder.

ALLAH’A VUSLAT VE KAVUŞMANIN MANASI

Yüce Allah’a ulaşmayı arifler, “vuslat”, “takarrub”, “fenafillah”, “bekabilllah” gibi tabirlerle ifade ederler. Ehl-i Sünnet inancına göre Allah’a kavuşmak, Allah’ta fani olmak, insanın Allah’ın zatında kaybolması veya Allah’ın kulun vücuduna girmesi manasında değildir. Yüce Allah böyle bir durumdan uzaktır. Böyle düşünmek ve söylemek haramdır.

Allah’ta fani olmak, beşeri varlığın eriyip yok olması ve nefsin vücuttan tamamen atılması manasında da değildir. Allah dostunun nefsi yok olmaz, terbiye olur. Allah’a kavuşmak, Allah’ta fani olmak, temizlenen kalbin haliyle ilgili bir durumdur. Kalbinde gerçek ilim, irfan ve idraki elde eden kul, Yüce Allah’ı gözüyle görüyor gibi hiç şüphesiz tanır, O’na bütün varlığı ile teslim olur, O’nun sevgisi içinde kaybolur. Sevdiği her şeyi O’nun için sever. Kızdığı her şeye O’nun için kızar. O’nun razı olduğu ahlâk ile ahlâklanır. O’nun boyasına boyanır, Allah adamı olur.

Arifler der ki: Bu yolun sonu Yüce Allah’a hayran olup hayrette kalmaktır. Yapılacak tek şey Allah’ın yardım ve sevgisini istemektir. Allah’a ancak Allah ile ulaşılır. Bu yolda en güzel amel, kendinin bir hiç olduğunu görmek, acizliğini bilmek, ilâhi azamet karşısında boynunu bükmek ve her halde Yüce Allah’a hamd, tesbih ve istiğfar etmektir.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
asli, ruhun, seyr, vatana, ve, yolculugu


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Abdullah Gül, Tayyip Edoğan ve BOP (büyük ortadoğu projesi) Vatana İhanettir ReiS Serbest Kürsü 0 16 Kasım 2009 22:09
Türk Telekom'a değil vatana sabotaj! Lee Haber Arşivi 0 14 Kasım 2007 11:45
Otobüs Yolculugu Tipleri... Julw Komedi ve Mizah 3 28 Ağustos 2007 04:14