IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10 Temmuz 2012, 10:04   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Bakara Suresi, 153 - 164) Sabır İmtihanı Ve Tevhid




153-يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ“Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin.”

Ey iman edenler! Günahlara ve nefsin hazlarına karşı sabırla ve namazla yardım isteyin. Çünkü namaz,
-İbadetlerin esasıdır.
-Mü’minin miracıdır.
-Alemlerin Rabbine bir münacattır.
إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ “Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.”
Allah, yardım ederek ve dualarına cevap vererek sabredenlerle beraberdir.

154- وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin.”

بَلْ أَحْيَاء “Hayır, onlar diridirler.”
وَلَكِن لاَّ تَشْعُرُونَ “Fakat siz farkında değilsiniz.”
Ayet, şehitlerin hayatının cesetle ve canlılarda gördüğümüz cinsten olmadığına, onların hayatlarının akılla değil, ancak vahiyle anlaşılacağına bir tenbihtir.
Hasan-ı Basriden şöyle rivayet edilir:
“Şehitler Rabb’leri nezdinde hayattadırlar, rızıkları ruhlarına sunulur, kendilerini bir rahatlık ve ferah kaplar. Öte yandan Firavun hanedanın ruhları da sabah-akşam ateşe arzedilir, onlar da elem ve ızdırap duyarlar.”
Sebeb-i Nüzûl
Ayet, Bedir şehitleri hakkında nâzil oldu. Bunların sayısı ondört idi.
Öyle anlaşılıyor ki, ruhlar müstakil bir varlığa sahiptirler. Mahiyet olarak bedenden farklıdırlar. Ölümden sonra da idrak sahibidirler. Sahabe ve tabi’nin ekserisi bu görüştedir. Ayetler ve hadisler de bunu söylemektedir.
Bu durumda “şehitler hayattadır” diye ayette anlatılması, Allaha yakınlıkları ve ziyadesiyle sürur ve ikrama mazhar olmalarındandır.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

155-وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksiltmekle denemekteyiz.”

Muhakkak ve muhakkak sizin tavırlarınızı denemek için musibetlerle imtihan edeceğiz. Belaya sabredip kazaya teslim olup olmadığınıza bakacağız.
Ayette “biraz” denilmesi, daha büyüklerinden Allahın korumasındandır. Ayet, bunun azlığını nazara vererek, gelen musibetlerin derecesini onlardan hafifletir ve ilâhî rahmetin onlardan ayrılmadığını gösterir.
Veya buna “biraz” denilmesi, din düşmanlarına ahirette isabet edecek musibete nisbetledir.
Cenab-ı Hakkın vukuundan evvel böyle musibetleri insanlara haber vermesi, nefislerinin buna hazır olmasını sağlamak içindir.
İmam-ı Şafiî, korkuyu Allah korkusu, açlığı da Ramazan orucu olarak açıklar.
Maldan noksanlaştırmak, sadaka ve zekâtlarla,
Nefislerden noksanlaştırmak, hastalıklarla,
Üründen noksanlaştırmak, evladın ölümüyle olur.
Hadiste şöyle bildirilir:
İnsanın çocuğu öldüğünde, Allah meleklere şöyle der: Kulumun çocuğunun ruhunu kabzettiniz mi?
Onlar “evet” derler.
Cenab-ı Hak “kalbinin meyvesini kabzettiniz, öyle mi?” der.
Onlar da “evet” derler.
Cenab-ı Hak şöyle sorar: “Kulum ne dedi?”
Melekler “Ya Rabbi, Sana hamdetti, İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyerek karşıladı.”
Bunun üzerine Allahu Teâlâ şöyle der: “Kulum için cennette bir ev yapın ve bu eve “hamd evi” adını verin.”
وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ “Sabredenleri müjdele.
Hitap, Hz. Peygamberedir veya müjde verebilecek herkesi içine alır.

156- الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ “Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” (Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz) derler.”

Musibet, insana gelen bütün istenmeyen durumları içine alır.
Hz. Peygamber şöyle bildirir: “Mü’mine eziyet veren herşey, onun için bir musibettir.”
Musibetlere karşı sabır, sadece dil ile “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” demekle olmaz. Dil bunu söylemeli, kalp de bunu tasdik etmeli. Bu da kalbin yaratılış gayesini düşünmesi ile, Rabbine döneceğini bilmekle, Allahın kendisi üzerindeki nimetlerini hatırlamakla olur. O zaman kişi kendisinde kalan nimetlerin ondan alınanlardan kat kat fazla olduğunu görür ve musibetler nefsine hafif gelir, Allaha teslim olur.
Ayette sabredenlere yapılanın müjdenin ne olduğu zikredilmemiştir. Diğer ayet bu müjdeyi beyan eder:

157- أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ “İşte onlara Rableri katından mağfiretler ve bir rahmet vardır.”

Ayette geçen salâvatın müfredi, salât kelimesidir. Salât, aslında duadır. Allaha nisbet edildiğinde tezkiye (manen temizlemek) ve mağfiret anlamına gelir. Ayette bunun “salâvat” şeklinde çoğul gelmesi, ilâhî tezkiye ve mağfiretin hem çok, hem de çeşit çeşit olduğuna tenbih içindir.
Rahmetten murat, lütuf ve ihsandır. Hz. Peygamber şöyle der: “Musibet anında “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyen kimseye Allah musibeti hafifletir, akıbetini güzel kılar ve razı olacağı bir durum meydana getirir.”
وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ “Hidayete erenler de işte onlardır.”
Bunlar, hak ve doğru olana sevkedilirler, çünkü “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” dediler ve Allahın hükmüne teslim oldular.

158- إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَآئِرِ اللّهِ “Şüphesiz Safa ve Merve, Allah’ın şeairindendir.”

Bu ikisi Mekkede iki tepedir ve bunlar haccın alâmetlerindendir.
Şeair kelimesi “şeîra” kelimesinin çoğulu olup “alâmetler” demektir.
فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا “Artık her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret ederse, bu ikisini tavaf etmesinde bir günah yoktur.”
Hacc, lügat itibarıyla “kasdetmek”, umre ise “ziyaret” anlamındadır. Şer’an özel iki şekilde Beytullaha yönelmek ve ziyaret etmek demektir.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Sebeb-i Nüzûl
Safa üzerinde İsaf, Merve üzerinde ise Naile adıyla iki put vardı. Cahiliye insanları hacc için sa’y yaptıklarında bunları meshederlerdi. İslâm dini gelip de putları kırdığında, bu sebepten Müslümanlar Safa ve Merve arasında tavaf etmekten çekindiler, bunun üzerine ayet nâzil oldu.
İcma ile sabit olduğu üzere, hacc ve umrede bu ikisi arasında tavaf, dinen meşrudur, ancak vacip olup olmadığında ihtilaf vardır. Ahmed Bin Hanbel, sünnet olduğunu kabul eder. Hz. Enes ve İbnu Abbas, ayette “bu ikisini tavaf etmesinde bir günah yoktur” demesinden hareketle sünnet olduğunu söylerler. Ebu Hanife vacip olduğunu hükmeder. İmam-ı Malik ve İmam-ı Şafii, bunu bir rükün olarak görürler. Çünkü Hz. Peygamber (asm) “Bu ikisi arasında sa’y yapın. Çünkü Allah size sa’y yapmayı farz kılmıştır” der.
وَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ “Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah Şakir – Alîm’dir.”
Her kim ister farz, ister nafile olarak veya Allahın bildirdiği hacc, umre ve tavafa ilave olarak yaparsa, şüphesiz Allah onun taatine sevap verir ve hiçbir şey O’na gizli değildir.

159-إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَئِكَ يَلعَنُهُمُ اللّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ “İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta insanlar için beyan etmemizden sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet edebilecek olanlar lanet eder.”

Biz Tevratta, Hz. Muhammedin durumuna şehadet eden ayetler gibi, insanlar için apaçık deliller ve O’na ittibaya ve imana sevkeden hidayet nurları indirdik, açıkladık. Bundan sonra, Yahudi âlimlerinin gizlemesi gibi böyle gerçekleri gizleyenlere, hem Allah lanet eder, hem de meleklerden, ins ve cinden kendilerine lanet gelir.

160-إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَبَيَّنُواْ “Ancak tevbe eden, halini düzelten ve gerçeği söyleyenler başka.”

فَأُوْلَئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ “İşte ben, onları bağışlarım.”
Ancak,
-Gizlediklerinden ve diğer hatalarından tevbe edenler,
-Bozduklarını düzeltenler,
-Allahın kendi kitaplarında beyan ettiklerini, tevbelerinin tamam olması için beyan edenler bu lanetten kurtulurlar.
وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ “Ben Tevvab – Rahîm’im.”
Tevbelerini kabul eder, kendilerine merhamet ederim.

161- إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ “Fakat inkâr edip kâfir olarak ölenlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerinedir.”

Bundan murat, tevbe etmeden ölenlerdir.
Denildi ki: Birinci ayette bahsedilen lanet onlar hayatta iken, bu ayette bahsedilen lanet ise öldükten sonraki lanettir.

162-خَالِدِينَ فِيهَا “Onlar onda daimi kalırlar.”

Onlar o lanette veya cehennem ateşinde daimidirler.
Bunu cehennem olarak açıkladığımızda, öncesinde cehennemden bahis yokken ona zamir gönderilmesi söz konusu olur. Bu ise, ya cehennemin azametini ve dehşetini göstermek içindir veya lanetin kendisine delaleti sebebiyle ayrıca zikredilmemiştir.
لاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ “Ne kendilerinden azap hafifletilir.”
وَلاَ هُمْ يُنظَرُون “Ne de yüzlerine bakılır.”
Onlara mühlet verilmez, özür beyan etmeleri için fırsat tanınmaz veya rahmet nazarıyla onlara bakılmaz.

163-وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ “İlâhınız, bir tek ilâhtır.”

Bu, genel bir hitaptır. Yani, mabudunuz birdir. İbadet edilmeye veya kendisine ilah denilmeye layık bir şeriki yoktur.
لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ“Ondan başka bir ilâh yoktur.”
Bu ifade, vahdaniyeti bildirir. Ayrıca “vücut sahasında başka ilah olabilir, ama ibadete layık değildir” şeklindeki bir vehmi ortadan kaldırır.
الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ “O, Rahmân ve Rahîm’dir.”
Buna bir hüccet (delil) gibidir. Çünkü bütün asıl ve füru’ nimetlerin sahibi O’dur. O’ndan başkası ya nimettir, veya nimetin sunulduğu varlıklardır. Böyle olunca O’ndan başkası ibadete layık olamaz.
Sebeb-i Nüzûl
Müşrikler bu ayetleri duyduklarında şaşırdılar ve “Eğer sadık isen bize bir ayet/ delil getir, onunla doğru söylediğini bilelim” dediler. Bu münasebetle aşağıdaki ayet nazil oldu:

164 - إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında.”

Ayette dünya tekil olarak gelirken, semanın “semavat” şeklinde çoğul gelmesi, arzın hilafına bizzat birbirinden ayrı tabakalar halinde olmasındandır.
وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ “Gece ve gündüzün ihtilafında.”
“O ki, ibret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirdi.” (Furkan, 62) ayetinde de nazara verildiği gibi, gece ve gündüzün peşpeşe gelmesinde,
وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ “İnsanlara yarar verir şeylerle denizde akıp giden gemilerde.”
Bundan murat denizle ve denizin halleriyle istidlalde bulunmaktır. Ayette denizle ilgili olarak geminin nazara verilmesi, denize açılmak ve sırlarına muttali olmak gemi ile olduğundandır. Ayette denizin yağmur ve buluttan önce anlatılması, bu ikisinin menşeinin çoğu hallerde deniz olmasındandır.
وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاء مِن مَّاء فَأَحْيَا بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ “Allah’ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde ve onda hareket eden her canlıyı yaymasında...”
Semadan murat, hem bulut, hem de yüksek cihet olabilir.
Görürüz ki bulut yer ile gök arasında durur. Allahın emri gelinceye kadar ne yağmur olarak iner, ne de dağılır. Hâlbuki tabiatı bu ikisinden birini gerektirir.
وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِ بَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ “Rüzgarları çevirmesinde ve gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta aklını kullananlar için elbette ayetler vardır.”
Rüzgârların musahhar kılınmasından murat, Allahın dilediği şekilde havada çevrilmesi olabilir.
İşte bütün bunlarda tefekkür edenler, akıl gözüyle bunlara bakanlar için ayetler, ibretler vardır.
Hz. Peygamberden şöyle rivayet edilir: “Bu ayetleri okuyup da, onlar hakkında düşünmeyene yazıklar olsun!”
Bil ki, bu ayetlerin Allahın varlığına ve birliğine delaleti çok cihetlerdendir, bunları uzunca açıklamak zaman alır. Kısaca deriz ki:
Bunların her biri imkân dairesinde iken, pek çok ihtimaller içinde özel bir şekilde vücuda geldiler. Mesela, göklerin hareket etmemesi caizdir. Veya -arz gibi bazısı- şimdiki hareketinden daha farklı hareket edebilirdi. Arzın tavanı ve tabanı olmayabilirdi. İşte bütün bunları icad eden bir Kadir-i Hakîmin olması zorunludur. Ta ki hikmetinin gereği ve meşietinin iktizasına göre eşyaya vücut versin. Ve o Zat, başkasının kendisine muhalif icraatından azade olsun. Çünkü şayet kendisi gibi bunlara güç getiren başka bir ilah olsa şu ihtimaller karşımıza çıkar: Eğer her ikisinin iradesi tevafuk etse ve fiil ikisinin olsa, aynı eser üzerinde iki müessirin bir arada olması lazım gelir.
Eğer fiil ikisinden birine ait olsa üstün kılıcı bir özellik olmadan fail olanın diğerine üstün olması ve diğerinin de ilahlığa aykırı bir şekilde aczi lazım gelir. Eğer iradeleri farklı tercihlerde bulunsa, o zaman birbirini engelleme ve birbirini tardetme gerekir. Nitekim şu ayet bu manaya işaret eder:
“Şayet göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, bunların düzeni bozulurdu.” (Enbiya, 22)
Ayette Kelam ilminin ve bu ilimle uğraşanların şerefine bir tenbih ve onu araştırmak ve onunla meşgul olmaya bir teşvik vardır.

__________________
Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden..
BiLki "
yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana
En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü..
Bu dünya "
üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe
ELbet "
bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..!
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
153, 164, bakara, sabır, suresi, tevhid


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
(Bakara Suresi, 8 - 20) Münafıklar Sır Kuran-ı Kerim 0 20 Şubat 2012 10:47
(Bakara Suresi, 1 - 7) Mü’minler ve Kâfirler Sır Kuran-ı Kerim 0 20 Şubat 2012 10:46
Bakara sûresi Sır Kuran-ı Kerim 0 18 Ekim 2010 23:47
Atatürk ve Bakara Suresi Afrodit Atatürk Köşesi 0 26 Eylül 2010 00:33
Mustafa Kemal ve Bakara Suresi kont_dracula Atatürk Köşesi 0 25 Temmuz 2006 19:26