IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 08 Şubat 2012, 14:16   #1
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sinema Akımları




Dogma Akımı

Dogma Nedir ?

Lügat ve Ansiklopedilerde; tartışmadan, eleştirmeden doğruluğu kabul edilen; olduğu gibi kabul edilen görüş; olduğu gibi kabul edilen söz veya düşünce anlamına gelen Yunanca kelime.

Gerek paganist (çok tanrılı) dinlerin her birinin akidesi, gerek felsefecilerin düşüncelerinin temelini teşkil eden tartışmasız ve olduğu gibi doğru kabul ettikleri görüşler olarak bilinen bu kelime daha ziyade kavram anlamında kullanıla gelmiştir. Hıristiyan dogması, Budist dogmaları, Decart'ın dogmaları, Kant'ın dogmaları gibi felsefecilerin felsefeleri (düşünceleri) nin ifadesi olarak da kullanılmaktadır.

Kısaca üzerinde düşünmeden, algılanıldığı gibisinin doğru kabul edildiği Dünya görüşü ve buna bağlı hayatın veya hayat ötesinin sair alanlarındaki doğruluğu tartışılmaz görüşler manasında kullanılıp duran 'dogma'nın Arapça karşılığı da nas'tır. Dogma, ne ortaya konurken, ne de daha sonra üzerinde tartışma kabul edilmeden kabullenilen, tartışma götürmez görüş anlamındadır. Bu tartışmasızlığı dogmanın gerçekten tartışılsa da doğru çıkacağı gerçeğinden kaynaklanmamakta; tartışılmadan, ölçüp biçmeden, aklın ve eşyanın tabiatının gereği olarak doğru kabul edilen gerçeklerin ifadesi dogma değildir. Doğruluğuna peşinen inanılan, inanıldıktan sonra da eğri mi, doğru mu tartışmasına müsait bulunmayan kabullerin adıdır dogma. Varlığını da ancak bu peşin kabullerine borçludur dogmalar. Dogma sahibi dogmasının doğruluğunu ispat sadedinde herhangi bir gayret sarf etme gereği duymaz. Hattâ buna lüzum dahi hissetmez. Yalnızca dogmasını ortaya koyar o kadar. Bu dogma ya kabul edilecektir, ya edilmeyecektir. Fakat aslâ tartışılmayacaktır. Aslâ üzerinde akıl yürütülmeyecektir. Zaten dogmacı, yani dogma sahibi dogmasını vazederken de böylesi bir gayretin sahibi olmamıştır. Gayret göstermeye ihtiyaç da duymamıştır. Zira ona insanlar dogması ile ilgili şeyler sormayacaklardır. Sorsalar da cevap verilmeyecektir.

Dogma Akımı Nedir ?

Sinema ilk yıllarda renksiz ve sessiz olarak karşımıza çıktı. Kısa zamanda seyirciye kendini sevdirdi. Daha sonra renk ve ses unsuru da eklenince seyircisi arttı. İlk yıllarda Avrupa ve Avrupalı yönetmenleri barındıran Amerika etkisinde kaldı. Avrupa'dan yeni dünyaya gelen yönetmenler sinemanın yeni akımlarını da oluşturdular. Daha sonraki yıllarda sinemanın klasik filmleri ortaya çıktı. Bu filmler sinemanın tanımına uyuyordu.

Daha sonra teknolojinin ilerlemesi ve bilgisayarın sinemaya girmesiyle yapay efektler oluşturulmaya başlandı. Bilgisayar kullanımı bazı çekilmesi zor planları veya hatalı çekilen planları düzenlemek için kullanılıyordu. Fakat daha sonraları yönetmenin hayal dünyasına göre sinemanın şekillenmesine neden oldu. Masum bir cromakey bile çok değişik amaçlarla kullanılmaya başlandı.

İşte bu noktada bazı yönetmenler artık sinemanın gerçekten uzaklaştığına, seyirciyi de gerçekten uzaklaştırdığına dikkat çekmek için Dogma Akımını başlattı. Sinemanın efektler, müzikler, dekorlar, yapma ışıklar ve gerekli gereksiz kamera hareketlerinden yapaylaştırıldığını, sentetik ve duygusuz hale getirildiğini ileri sürerek müziksiz, efektsiz, elde sallanan titrek kameralarla çekim yapılan filmler çıktı dogma akımından. Bir fikir barındırıyordu ve ifadeyi farklı ve daha sahici olma iddiasındaki bir perspektiften vermeye çalışıyordu.

Dogma Akımını oluşturan ve destekleyen yönetmenler de Avrupa'dan çıktı. Daha sonra bu akım kabul gören yönetmenler tarafından uygulandı.

Dogme95 Manifestosu

13 Mart 1995'te Thomas Vinterberg, Kristian Levring, Soren Kragh Jacobsen ile birlikte Lars Von Trier Dogma 95 Manifestosuna imza atarak Manifestoyu oluşturdu.

Dogme95 Manifestosu : Sadelik Yemini

1
Çekimler stüdyo dışında yapılmalı (Hikaye özel bir sahne donanımı gerektiriyorsa, stüdyo dışında uygun bir mekan seçilmeli).

2
Ses, kesinlikle görüntülerden ayrı olarak üretilmemeli ya da tersi (Sahne içinde üretiliyor olmadığı sürece müzik kullanılmamalı).

3
Kamera, el kamerası olmalı. El kamerasıyla elde edilecek hareketlilik ya da hareketsizlikler serbesttir (Film, kameranın durduğu yerde çekilmemeli, kamera filmin olduğu yerde olmalı).

4
Film, renkli olmalı. Özel ışıklandırma kullanılamaz (Çekilecek sahnede filmin pozlandırması için çok az ışık varsa, sahne kesilmeli ya da tek bir lamba kullanılmalı).

5
Optik numaralar ve filtreler yasaktır.

6
Film, gelişigüzel aksiyon içermemeli (Öldürme, silahlar, vb. bulunmamalı).

7
Zamansal ve coğrafi yabancılaştırmalar yasaktır (Film, şimdi ve burada geçmelidir).

8
Tür filmleri kabul edilemez.

9
Film formatı 35 mm olmalı.

10
Yönetmen, jenerikte belirtilmemeli.

*Ayrıca yönetmen, kişisel adlardan sakınacağına, artık sanatçı olmadığına, anları bütünden daha önemli gördüğü gibi, bir 'iş' yaratmak- tan kaçınacağına, en büyük hedefim karakterlerinden ve ortamdan gerçeği açıkça çıkarmak olacağına ve bunu elinden geldiğince ve iyi tadlarla estetik faktörler pahasına yapacağına and içer.

Dogma Akımı Filmleri

1. Festen - Thomas Vinterberg (Danimarka)
2. Idioterne - Lars von Trier (Danimarka)
3. Mifunes Sidste Sang - Søren Kragh-Jacobsen (Danimarka)
4. The King Is Alive - Kristian Levring (Danimarka)
5. Lovers - Jean-Marc Barr (Fransa)
6. Julien Donkey-Boy - Harmony Korine (Amerika)
7. Interview - Daniel H. Byun (Kore)
8. Fuckland - Jose Luis Marques (Arjantin)
9. Babylon - Vladan Zdravkovic (İsveç)
10. Chetzemoka's Curse - Rick Schmidt, Maya Berthoud, Morgan Schmidt-Feng, Dave Nold, Lawrence E. Pado, Marlon Schmidt and Chris Tow. (Amerika)
11. Diapason - Antonio Domenici (İtalya)
12. Italiensk For Begyndere (Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca) - Lone Scherfig (Danimarka)
13. Amerikana - James Merendino (Amerika)
14. Joy Ride - Martin Rengel (İsviçre)
15. Camera - Rich Martini (Amerika)
16. Bad Actors - Shaun Monson (Amerika)
17. Reunion - Leif Tilden (Amerika)
18. Et Rigtigt Menneske - Åke Sandgren (Danimarka)
19. Når Nettene Blir Lange - Mona J. Hoel (Norveç)
20. Strass - Vincent Lannoo (Belçika)
21. En Kærlighedshistorie - Ole Christian Madsen (Danimarka)
22. Era Outra Vez - Juan Pinzás (İspanya)
23. Resin - Vladimir Gyorski (Amerika)
24. Security - Andrew Gillis (Amerika)
25. Converging With Angels - Michael Sorenson (Danimarka)
26. The Sparkle Room - Alex McAulay (Amerika)
27. Come Now - (Amerika)
28. Elsker Dig For Evigt - Susanne Bier (Danimarka)
29. The Bread Basket - Matthew Biancniello (Amerika)
30. Dias de Boda - Juan Pinzas (İspanya)
31. El Desenlace - Juan Pinzas (İspanya)
32. Se til venstre, der er en Svensker - Natasha Arthy (Danimarka)
33. Residencia - Artemio Espinosa Mc. (Şili)
34. Forbrydelser - Annette K. Olesen (Danimarka)
35. Cosi x Caso - Cristiano Ceriello (İtalya)
36. Amateur Dramatics - Anja Laumann (İngiltere / Danimarka)
37. Gypo - Jan Dunn (İngiltere)
38. Mere Players - Vaun Monroe (Amerika)
39. El Ultimo Lector - Sergio Marroquin (Meksika)
40. Lazy Sunday Afternoons - Joe Martin (İngiltere)
41. Lonely Child - Pascal Robitaille (Kanada)
42. DarshaN - Travis Pearson (Amerika)
43. 11:09 - Adam Wolf (Amerika)
44. Vince Conway - Matthew Pattison (İngiltere)
45. Regret Regrets (ABD)
46. Perspective (İngiltere)
47. Godinne van die Grondpad (Kuzay Afrika)
48. Giles sucks (Lüksemburg)
49. Michelle, Gilles, Kim (Lüksemburg)
50. autobahne (Türkiye)
51. A Cool Day in August (ABD)
52. Shaolin Warrior (film) (ABD)
53. Chip Off the Ol` Blockbuster (ABD)
54. Et rigtigt menneske (Danimarka)
55. Picnic and a stroll (ABD)
56. To be announced (Avustralya)
57. Bugbusters (Almanya)
58. Carpe Diem (film) (Avusturalya)
59. Colori (İtalya)
60. D. (film) (İtalya)
61. Evoque - Reality Show (İtalya)
62. A Promise (film) (ABD)
63. Abortion (film) (ABD)
64. Water Wine (Kanada)
65. The Smokestack Wager (Kanada)
66. Work all day (Kanada)
67. Premier (film) (Macaristan)
68. DOGumentario ITALIA (İtalya)
69. Tenderete (İspanya)
70. Funerale di Famiglia (İtalya)
71. Beauty and The Hitman (Danimarka)
72. Heaven and... (Danimarka)
73. Does it hurt? (Makedonya)
74. Frankie (film) (İngliltere)
75. The pompoulous adventures of fratases cubilotes (İspanya)
76. Los perritos (Meksika)
77. R.U.M.B.A (Kolombiya)
78. One of These Mornings (İskoçya)
79. l`interprétention (Fransa)
80. A Woman Under the Influence (film) (ABD)
81. Untitled Dogme (ABD)
82. Nobody Wants Your Film (ABD)
83. Türev (film) (Türkiye, 2005)
84. 10?, (ABD, 2006)

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 08 Şubat 2012, 14:17   #2
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinema Akımları




Dışa Vurumcu Alman Sineması ( Alman Ekspresyonizmi )

1900lü yıllarda Fransa, Rusya, İsveç, Norveç, Çekoslovakya ve Polonya ile tek tük İngiltere ve Amerika'da görülen bu akım gerçek anlamda kendini tüm sanatlardaki gelişmesiyle kendini Almany'da göstermiştir. Normal olanın dışına taşan, insanın bilinç altındakileri dışarı taşıması, yansıtması olarak söyleyebileceğim bu akım dilimizde "İfadecilik, anlatımcılık, kendilikçilik, ruhsal yaşantının içerikleriyle, tinsel içerikleri dile getiren çağdaş sanat akımı olarak karşılık bulur." (Demiray, 231) Öncelikle resimde görülmüş, daha sonra heykel, mimari, edebiyat, tiyatro ve müziğe yansımıştır. "Duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla çizgi ve rengin doğadan bağımsız kılınarak oldukça özgür bir biçimde kullanımıyla, kalın boya hamuru yoğun renk, karşıt değerler ve biçim bozma resimde kullanılan Ekspresyonist üsluptur." (Britanica, 7:230) Diğer adıyla "Ekspresyonizm" olarak da bilinen dışa vurumculuğun resimdeki temsilcisi Picasso'dur. Dışavurumcu akım en çok Almanya'da talep görmüştür. Bunun temelinde de Germen ülkelerinin yaşadığı toplumsal bunalımlar ve baskı rejimlerinin etkisi vardır. Halk ve aydın kesim bastırılmış, sindirilmiş duygu ve düşüncelerini dışavurumcu (Ekspresyonist) bir tarzda sanata yansıtmışlardır. Bir başkaldırının meyvesidir dışavurumculuk.

1919-1939 yılları arasında Almany'da Alman dışavurumcu akımının etkisi ile Dışavurumcu Alman sineması ortaya çıkmıştır. "Dışavurumculukta gölgeli bir ışıklandırma, gerçeküstü bir dekor, yapay rol yapma ve gerçek olmayan bir dünyada gezinen kameranın aşırı üslubu dikkat çeker. Filmlerde kaba ve barbar görüntüler hakimdir. Ölüm ve düşük yaşama ilişkin nesnelerle beraber, savaşın kızıştırdığı umutsuzluk ve erime bu dönemin konularıdır. (Bir yıldız, 38) Daha iyi bir dünya düşlenir. Bu düşle birlikte "Gerçekçilik" bir kenara bırakılmış, soyut ve metafizik olana yönelinmiştir. Görsel anlatım güçlüdür. Güncel hayat dikkate alınmamış ve "BEN'İN" derinliklerine inilmeye çalışılmıştır." (Biryıldız, 51-52)

Bu dönemde fantastik dünyaya ışık tutan belli başlı filmler şunlardır:

PRAGLI ÖĞRENCİ (1913)-YÖN: STELLAN RYE
GOLEM (1914) -YÖN: HENRİK GALEEN
HOMUNCULUS (1916) -YÖN: OTTO RİPPERT
DOKTOR KALİGARİ'NİN MUAYENEHANESİ (1919) - ROBERT WİENA vs...


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Bunlardan Doktor Caligari'nin Muayenehanesi"den kısaca bahsedecek olursak bu film ROBERT WİENA tarafından yönetilmiş olup, Dışavurumcu sinemanın başlangıcı kabul edilir. Psikolojik filmlerin ilk örneği olarak kabul edilir. Psikolojik filmlerin ilk örneği olarak kabul edilen bu filmin senaryosu KARL MAYER ve HANS JANWİTZ tarafından yazılmıştır. Filmde DR. Caligari adlı birinin "CESARE"adlı bir genci hipnotize edip ona cinayetler işletmesi anlatılır. Film "ÖZNELLİĞİN" beyaz perdedeki yüzüdür. Görsel bir şöleni andıran filmde insanların öfke, şiddet, sevinç gibi duyguları dekorda yer alan simerik şekillerle anlatılmaya çalışılmıştır. "Kısaca Ekspresyonist Sinema "BEN'İN" derinliklerine inmiş, görüneni görünür kılmış ve kompleksleri ve kötülükleri görüntülemiştir." (Biryıldız, 51-52) İnsan içine ayna tutar.




Şiirsel ( Şairane Gerçekçilik )

Şiirsel Gerçekçilik (Fransızca: Réalisme poétique, İngilizce: Poetic realism) 1930'larda Fransa'da ortaya çıkmış ve II. Dünya Savaşı'nın sonuna dek etkisini sürdürmüş sinema akımına verilen addır. Türkçe'de bazen "Şairane Gerçekçilik" olarak da geçer.

Şiirsel Gerçekçilik Akımının Ortaya Çıkışı

1920'lerin sonunda sesin sinemaya girmesi ile Avrupa Avantgarde Sineması'nın sonu gelmişti ve sesin olanaklarından da yararlanarak yönetmenler özellikle müzikaller, melodramlar ve tiyatro uyarlamalarına yöneldiler. Ancak bu uzun sürmedi. 1929'da başlayan ve 30'lu yıllar boyunca bütün dünyada olduğu gibi Fransa'da da etkisini tüm ağırlığıyla gösteren Büyük Ekonomik Buhran'ın bir sonucu olarak yaşanan toplumsal ve siyasi kargaşa ortamında bu yeni sinema akımı doğdu. Çalışan sınıfların sorunlarını, bireyin mutsuzluğuna ve çaresizliğine vurgu yaparak Amerikan Kara Filmlerine benzer çarpıcı bir atmosfer içinde karamsar bir üslupla ve şiirsel bir duyarlılıkla anlatan ve "Şiirsel Gerçekçilik" adı verilen bu tarz Fransa'da popüler oldu.

Akımın Özellikleri

"Şiirsel gerçekçilik" akımına dahil edilen filmler adındaki gibi "gerçekçi" idi, çünkü filmdeki karakterler hayatın tüm acımasız yönleriyle sürekli olarak yüz yüze geliyorlardı, çoğunlukla umutsuzdular, çaresizdiler. Ekonomik çöküntü beraberinde suç artışını da getirmişti, sefalet her zaman hissedilebiliyordu, konuların geçtiği mekanlar sefil mekanlardı. Ama aynı zamanda bu filmler "şiirsel" di de, karakterlerin davranışları melankolikti, karamsar ve hüzünlüydüler, zaman zaman intihara meyilli olabiliyorlardı, nihilisttiler. Filmin odağındaki bu marjinal karakterler genelde aşk için son bir şansı yakalarlar ama onu da sonunda ellerinden kaçırırlardı. Alt sınıftan insanların bunalımlı öykülerinin anlatıldığı bu filmler daima mutsuz sonla bitiyordu. Mekanların loş ışıklandırılması, kapalı gökyüzü ve sıklıkla yağan yağmur veya bastıran sisin yarattığı flu görüntüler de şiirselliğe katkı sağlıyordu. Görüntü yönetmenleri estetizme özellikle önem veriyorlardı. Bu akımın yapımcı ve yönetmenleri senaryo ve diyaloglara da çok önem veriyorlardı, akımın önemli senaristlerinden biri de Marcel Carné'nin birçok filminin senaryosunu yazmış olan ünlü şair Jacques Prévert'di.

II. Dünya Savaşının sona erdiği 1945 yılından sonra "Şiirsel gerçekçilik" akımı yerini İtalya'da ortaya çıkacak olan İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımına bırakacaktı, zaten başta Luchino Visconti ve Antonioni olmak üzere yeni gerçekçi birçok İtalyan yönetmen sinema kariyerlerine "şiirsel gerçekçi" Fransız yönetmenlerin yanında çalışarak başlamışlardı. Bu iki yönetmen de Jean Renoir'ın asistanıydılar. Hatta Şiirsel gerçekçilik İtalyan Yeni Gerçekçik Akımından sonra gelecek olan Fransız Yeni Dalga akımını da etkilemiştir.

Bu akımın en önemli temsilcisi kuşkusuz Jean Vigo'dur.


Jean Vigo


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Vigo 29 yaşında ölmüştür. Çektiği filmler ;

1933 zero de conduite (hal ve gidiş sıfır) bir anarşist sinema örneğidir.

Anarşiye bir saygı duruşu niteliğindeki Hal ve Gidiş Sıfır sinema tarihinde çocuklar üzerine yapılmış en önemli filmlerden biridir. Yazar, yönetmen, senaryo yazarı ve kurgucu Jean Vigo'nun filmi Hal ve Gidiş Sıfır, yönetmenin bir yatılı okul öğrencisi olarak yaşadığı kötü deneyimlerinden yola çıkarak çekilmiş ve Truffaut'nun 400 Darbe ve Lindsay Anderson'un If / Eğer adlı aynı konuyu işleyen klasikleşmiş filmlerini büyük ölçüde etkilemiştir.

1934 L’Atalante (Geçip giden çanta) filminde şairane gerçekçiligin işaretleri görünürken hal ve gidiş sıfır filmine yapılan saldırılara da cevap vermektedir.

Vigonun yaptığı bu iki film görüntü yönetmeni olan kardeşi boris kaufman ın da desteği ile etkili bir hale gelmiştir. Bu iki film deneysel tarz ol arakta yeni filmlerdir. Lirik bir yaklaşımı realizm ve sürrealizm ile birleştiren bütününde yaşama anarşik bir yaklaşımı sergilemektedir.

Hal ve gidiş sıfır özgürlüğe karşı bir otoriteyi sergiliyordu film gösterimden kaldırıldı. 1945 te yasak kalktı.

L’Atalante çekilirken Vigo ölür.1990 a girerken İngiliz film arşivinde bulunan özgün kopyasına dayanılarak tekrar gösterime sunulur.


Marcel L’Herbier


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Hukuk eğitimi gören ve 1. dünya savası öncesi şiirler yazan herbier Fransız ordusunun sinematografi servisinde çalışmıştır. 20 yaşında avantgarde’nin önemli yönetmenleri arasına girmiştir ve Fransız sinema okulunun temellerini atmıştır. Pek çok filmle adını duyuran herbierin L’Epervier (atmaca, 1933) ve Le Bonheur (saadet, 1934) şairaneliğin izlerini tam anlamı ile taşımaktadır.

Atmaca da sevdiği kadın uğruna tüm servetini kaybeden bir adamın bir kumarbaza dönüşmesi ve yinede onu kaybetmesi anlatılıyor.
Saadet ise büyük bir sinema yıldızına tutulan bir anarşist i anlatmaktadır. Anarşist in yıldıza ulaşması imkansızdır, bu bir dramdır, ve onu başkasına bırakmasının da imkansızlığı anlatılmaktadır.


Julien Duvivier


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


1930’lu yıllarda ün kazanmış 5 büyükler arasına girmiştir. Ün kazanması birazda birlikte çalıştığı jean gorbini ye bağlıdır. Bu akım da çektiği en ünlü filmi pepe-Le-moko dur. (Cezayir batakhaneleri 1937)

Cezayir batakhaneleri, haydut pepe le mokonun, Arap mahallelerinde çete kurması ve polis tarafından öldürülmesini anlatmaktadır.


Marcel Carne


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Daha çok toplumsal fantastik filmler yaptığını düşünmektedir. Sinemaya ünlü yönetmenlerin asistanlıklarını yaparak başlamıştır.(jaques feyder, rene clair)
Yaptığı en önemli iki film quei des brunes (sisler rıhtımı 1938) ve le jour se leve(son ümit 1939)adlı yapıtlardır.

Sisler rıhtımı film de bir asker kaçağının yaşlı bir adamın metresiyle ilişki kurması sisler içindeki bir kahvede sabahlamaları ışıkların yandığı caddelerde dolaşmaları ve asker kaçağının gangsterler tarafından öldürülmesi anlatılıyor.
Son ümit sevgilisi bir köpek terbiyecisi tarafından alınan bir adamın köpek terbiyecisini öldürmesi ve saklandığı otel odasında hayatını sorgulayıp polisle çatışması ve intihar etmesi anlatılıyor. Film toplumun psikolojik yapısının gerçekçi bir biçimde ortaya koymaktadır.
Savaşın sürdüğü yıllarda Carne de kaçış sinemasına yönelmiştir.

Kısa bir dönem süren şiirsel realistik sinema romantik duygusal ümitsiz sinema örneğidir
.

Akımın Önemli Filmleri

1. La Petite Lise (1930) Jean Grémillon
2. La Chienne (1931) Jean Renoir
3. À nous la Liberté (1931) René Clair
4. Hal ve Gidiş Sıfır (Zero de Conduite) (1933) Jean Vigo



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


5. Yanık Kalpler (Le Grand Jeu) (1934) Jacques Feyder
6. La rue sans nom (1934) Pierre Chenal
7. L'Atalante (1934) Jean Vigo
8. Kahramanlar Panayırı (La Kermesse héroïque) (1935) Jacques Feyder
9. Crime et châtiment (1935) Pierre Chenal
10. Güzel Takım (La Belle Équipe) (1936) Julien Duvivier
11. Cezayir Batakhaneleri (Pépé le Moko) (1937) Julien Duvivier
12. Harp Esirleri La Grande Illusion (1937) Jean Renoir
13. Hayvanlaşan İnsan (La bête humaine) (1938) Jean Renoir
14. Sisler Rıhtımı veya Son Buse (Le Quai des brumes) (1938) Marcel Carné
15. Kuzey Oteli (Hôtel du nord) (1938) Marcel Carné
16. Entrée des Artistes (1938) Marc Allégret
17. Kocası ve Aşığı (La Règle du jeu) (1939) Jean Renoir. (Bazı kaynaklarda filmin Türkçe adı Oyunun Kuralı olarak da geçmektedir.
18. Son Ümit veya Gün Doğuyor (Le jour se lève) (1939) Marcel Carné
19. Remorques (1941) Jean Grémillon
20. Gece Ziyaretçileri (Les Visiteurs du soir) (1942) Marcel Carné
21. Gecenin Kapıları Les Portes de la nuit (1945) Marcel Carné
22. Cennetin Çocukları (Les Enfants du Paradis) (1945) Marcel Carné

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 08 Şubat 2012, 14:17   #3
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinema Akımları




Yeni Gerçekçilik ( İtalyan Neorealizm )

İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımının tohumları Cinema dergisinde bir araya gelmiş bir grup sinema eleştirmeni tarafından atılmıştı. Bu eleştirmenler arasında Michelangelo Antonioni, Luchino Visconti, Gianni Puccini, Cesare Zavattini, Giuseppe De Santis ve Pietro Ingrao da vardı. Bu yazarlar politik konularda yazamıyorlardı zira derginin yazı işleri müdürü Benito Mussolini'nin oğlu olan Vittorio Mussolini'den başkası değildi. Onlar da o yıllarda film endüstrisinin başını çeken Beyaz Telefon Filmleri'ni eleştirmeye koyuldular. Bu Yeni Gerçekçiler aslında Fransız Şiirsel Gerçekçiliği'nden etkilenmişlerdi. Hem Antonioni hem de Visconti Jean Renoir'la çalışma fırsatını bulmuşlardı. İtalyan Yeni Gerçekçik Akımı da kendisinden sonra gelen Fransız Yeni Dalga akımını etkilemiştir.

Yeni Gerçekçi yönetmenler kamerayı sokağa taşıyarak anti-stüdyo görüşünü oluşturdular. HOLLYWOOD ışıklandırmasını göz ardı ederek yerleşim yerinde doğal ışığı kullandılar. Melodramlar bir kenara bırakılarak savaştan sonra zarar görmüş ülkelerin sokaklarına yöneldiler.Kamera ile en iyi şekilde eldeki anın gerçeğini yakalamaya çalışırlarken aktör ve aktrisler de "DOĞAÇLAMA" yolunu seçtiler. "ÇERÇEVELEME VE KAMERA HAREKETİ" 1930lara doğru yerini esnek ve serbest kamera hareketlerine bıraktı.

Yerleşimdeki doğal sesleri kayıt etmek imkansız olduğundan diyalog, müzik ve sesler sonradan ekleniyordu. Öykü bırakılarak hayatın acı tecrübesine yakınlık kural haline geldi. Hikaye örgüsü olmaksızın bir olay olduğu gibi görüntüleniyordu. Fakirlik, işsizlik, savaş sonrası ekonomik kaos ve belirsizlik filmlerin başlıca öğeleriydi. Filmlerde son yoktu ve gelecek belirsizdi. İtalya'nın o günkü tarihsel koşulları nedeniyle insanların içine düştükleri trajedi ve boşluk filmlerde yaratılan boşluğun getirdiği acı ve belirsizliğe yansıtılmıştır.


Akımın özellikleri

Bu tür filmler sıradan insanların gündelik yaşamlarına sempatik bir bakış açısıyla eğilirken hemen kolaycı ahlaki yargılara varmıyorlardı. Soyut fikirlerden çok duygulara vurgu yapılıyordu. Hümanist bakış açısı ön plandaydı. Kameralar stüdyodan dışarıya, sokağa taşındı. Sokaklarda yapılan çekimlerde doğal gün ışığı daha çok kullanıldı. Çekimler sessiz olarak yapılıyor, sesler filme dublajla sonradan ekleniyordu. Bu da yönetmenlere daha fazla esneklik sağlıyordu. Belgesel filmleri andırır bir kadraj tercih edildi ve yine belgesellerde olduğu gibi kameraların zaman zaman elde de taşınarak kullanılması ve serbest kamera hareketleri yönetmenlerin özgürlüğünü arttırdı. Yönetmenler profesyonel olmayan oyuncularla doğaçlama oyunculuğu tercih ettiler. Zaten alışılmış şekilde klasik bir dramatik hikâye örgüsü de yoktu. Edebi diyalogların yerine doğaçlama konuşmalar vardı. Kurguda da aşırılığa kaçılmıyor mümkün olduğunca basit doğal bir kurgu tercih ediliyordu. Aynı zamanda bu filmler çok düşük bütçelerle çekiliyorlardı.

Akımın önemli filmleri

1. Roma, Açık Şehir (Roma, Città Aperta, Roberto Rossellini, (1945)
2. Sciuscià Vittorio De Sica, (1946)
3. Paisà Roberto Rossellini, (1946)
4. Germania Anno Zero Roberto Rossellini, (1948)
5. Bisiklet Hırsızları (Ladri di biciclette) Vittorio De Sica, (1948)



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


6. La terra trema Luchino Visconti, (1948)
7. Riso amaro (Bitter Rice) (Giuseppe De Santis, (1949)
8. Stromboli (Roberto Rossellini, (1950)
9. Miracolo a Milano (Miracle in Milan) Vittorio De Sica, (1951)
10. Umberto D. Vittorio De Sica, (1952)
11. Sonsuz Sokaklar (La Strada) Federico Fellini, (1954)


Akımın önde gelen isimleri

*Federico Fellini
*Vittorio De Sica

*Roberto Rossellini


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


*Luchino Visconti
*Pietro Germi
*Cesare Zavattini



Yeni Dalga ( la Nouvelle Vague )

Yeni Dalga (Fransızca: la Nouvelle Vague) 1950 sonları ve 1960'larda, kısmen İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından etkilenen bir grup Fransız film yapımcısı için eleştirmenler tarafından kullanılan bir terimdir. Yeni Dalga hiçbir zaman örgütlü bir hareket haline gelmemiştir, buna karşın Yeni Dalga akımını benimseyen film yapımcıları kendilerinden emin bir biçimde klasik film formunu reddetmeleri ve tabuları yıkma cesaretleriyle bilinirler. Bu akım yönetmenlerinin birçoğu dönemin çehresini değiştiren toplumsal ve siyasi değişimlere filmlerinde yer vermiş; kurgu, görsel biçim ve sinematografik anlatımlarındaki farklılıklarla muhafazakar paradigmadan kesin bir kopuş sergilemişlerdir. Yeni Dalga yönetmenleri film eleştirmenliğinden gelmektedir. Her film yeni bir roman gibi tüm uylaşımlardan bağımsız bir şekilde oluşturulur. Her film ayrı bir sanat manifestosu, ayrı bir sinema kuramı gibi oluşturulmuştur.

Fransız Yeni Dalga akımı 2. Dünya savaşı sonrası varolan Fransız film yapım kurumuna karşı tepki olarak doğmuştur. "İlk olarak kişilerin filmleri, aynı bir romancının kitap yazması veya bestecinin bir müzik parçasını yaratması gibi yorumlamaları gerektiğine inanmışlardır." İkinci olarak klasik HOLLYWOOD film yapımından farklı olarak yeni bir sinema dilinin bulunması gerektiğine inanmışlardır.

Savaş sonrası sarsıntıları aza indirgemek için hükümet destekli filmlerin yapımı CNC'nin (Contre National Cinematographie) 1946 Ekiminde kurulması, yabancı ortak yapımlı filmlerin yapımı (Savaş bitti, Çılgın Pierrot, Ve Tanrı Kadını yarattı.) Fransız sinemasını yeniden canlandırdı. Bu gelişmelerin etkisi ile 1960ların başlarında Fransız Yeni Dalga film endüstrisinin kalbi ve ruhu haline geldi. Bu akımın yönetmenleri esinlenmelerini olağanüstü bir Paris kurumu olan SİNEMATEK FRANSA Ôda buldukları sinema tarihinden aldılar.

Yeni Dalga yönetmenleri HOLLYWOOD'un yüzeyselliğinden kaçmışlardır. Roberto Rossellini'yi örnek alarak Paris'in sokaklarına çıkmışlardır. Sokaklarda doğal ışıklar kullanmışlardır. "Yeni dalga yönetmenleri sonsuz kurgulama olanakları, kamera çalışması, ses ve mizansenle oynamayı sevmişlerdir. Aynı zamanda sevilen filmlerden alıntılar yapılmıştır. Yeni Dalga klasik HOLLYWOOD öykülemesinden farklı bir stilde hikayeler yaratır. Öyküleyici sahneler birbirini anlamlı bir biçimde izlemez. Seyirci hiçbir zaman ne olacağını bilemez. Komik bir sahne bir cinayetle tamamlanabilir. Kurgulama can alıcıdır. Yeni Dalga filmleri çok az net kapanışa ererler, sadece biterler. Tipik yeni dalga öykülemesinde kişi ile toplum arasında çok az ilişki olduğu gibi karakterler hiçbir aile ya da politika bağı olmayan öğrencilerdir."(Biryıldız, 90-91)


Akımın Önemli Yönetmenleri

*Claude Chabrol
*Jean-Luc Godard
*Jacques Rivette
*Éric Rohmer

*François Truffaut



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


*Jean-Pierre Melville
*Alain Resnais
*Agnès Varda
*Jacques Demy


Akımın Önemli Oyuncuları

*Jean-Paul Belmondo


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


*Jean-Claude Brialy
*Anna Karina
*Bernadette Lafont
*Jean-Pierre Léaud
*Jeanne Moreau


Önemli Filmler

1. "Le Beau Serge", Claude Chabrol, 1958
2. "Hiroshima, mon amour" , Alain Resnais, 1959
3. "Les Quatre cents coups", François Truffaut, 1959
4. "À bout de souffle", Jean-Luc Godard, 1960
5. "Paris nous appartient", Jacques Rivette, 1960
6. "Bande à part", J.-L. Godard, 1964
7. "Pierrot le fou", J.-L. Godard, 1965
8. "La femme infidèle", Claude Chabrol, 1969
9. "Ma nuit chez Maud", Éric Rohmer, 1969
10."La Maman et la putain", Jean Eustache, 1973



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


 
Alıntı ile Cevapla

Alt 08 Şubat 2012, 14:19   #4
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinema Akımları




ÖZGÜR SİNEMA (FREE CINEMA)

"Özgür Sinema" İngiliz Sinema Enstitüsü'nün Deney Komitesi'nce desteklenen, genç yönetmenler tarafından başlatılan bir hareket olarak 1955 yılında ortaya çıkmıştır. Genç sinemacıların maddi engellerle karşılaşmaksızın serbestçe film çevirmelerini sağlamak amacını güden bu hareket, tanınmış İngiliz eleştirmeni Lindsay Anderson'ın önderliğinde yola çıkmıştır. Burada maddi engellerle kastedilen çok büyük bütçelerle çevrilmiş filmlerin İngiliz sinemasına gölge düşürmüş olmasıdır. J. Arthur Rank'ın Hollywood'la rekabete girişmeye kalkışması, geniş bütçeli filmlere el atması yanlış bir adım olmuştur. Rank, büyük Amerikan yapımevlerine bağlanmak zorunda kalmış; en iyi yönetmenlerden başlıcaları Amerikan ortaklıkları tarafından tutulmuş; televizyon, İngiliz sinemasındaki bunalımı arttırmıştır. Bağımsız yapımcılar, finanse edecek öz kaynakları olmadığından yatırım kaynaklarını kendi dışlarından sağlamaya çalışmakta bazen de başarılı olamamışlardır. Bu dış kaynaklardan birisi Amerikan şirketlerinin İngiltere'deki dağıtım şubeleridir. İngiltere'deki mali kuruluşlar, genellikle film yapımcılarına karışmamayı yeğlemişlerdir. Milyonlarca dolarlık büyük bütçeli filmler kapalı gişe oynarken bağımsızların ürettiği filmler, seyirciyi televizyon karşısından çekememiştir. Dolayısıyla televizyonun olumsuz etkisiyle kapanan sinema salonlarının büyük çoğunluğu, bağımsız yapımcıların filmlerini gösterenler olmuştur. Bunun sonucu da "Özgür Sinema"nın bir ara getirdiği canlılığa rağmen İngiliz sinemasının sanat açısından can çekişir duruma gelmesidir.

1955-1960 yılları arasında varlık gösteren İngiliz "Özgür Sinema"sı filmlerinin bazılarının vurguları, John Grierson tarafından 1929'da çevrilmiş Drifters (Balıkçı Tekneleri) gibi belge filmleri anımsatmaktadır. Özgür Sinema 1959'da "Tutum, stil demektir; stilse tutum" manifestosunu savunan bir akımdır. Bu akım, şiirsel gerçekliği ile sanatsal sinemanın gelişimine katkıda bulunmuş olsa da uzun süreli sponsor bulamadığından bir grup arkadaşın film yapımcılığından öteye gidememiştir.

İngiliz Özgür Sineması 1956'da Lindsay Anderson, Karel Reisz, Tony Richardson tarafından yönlendirilen, Anderson ve Reisz'ın editörü oldukları Sequence (1946-1952) dergisinde düşüncelerini yayımladıkları İngiliz belge hareketidir. Politik atmosfere de yansıyan bu akım, Yeni Sol'unbaşlamasıyla ticari İngiliz sinemasını da etkilemiştir. Basılı bir açıklamada bu akımın amacı şöyle açıklanmıştır: "Biz bu davranışımızla özgürlüğe inandığımızı göstermeye çalışıyoruz."

İNGİLİZ ÖZGÜR SİNEMASININ YÖNETMENLERİ VE FİLMLERİ

1- LINDSAY ANDERSON


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



1950'lerin Özgür Sinema hareketinde önemli rol oynayan bir yönetmen, kuramcı, eleştirmen, yazar ve belgeselcidir. Genellikle sürrealist film tekniklerini kullanarak İngiliz sinemasındaki sıradanlığı küçümsemiş, geleneksel mizahın sınırlarını aşarak izleyiciyi şaşırtan keskin hicivli ve sosyal içerikli filmler yapmıştır. Brecht'in şu sözünden yola çıkarak gerçeğin dünyanın aynası olmadığını vurgulamıştır: "Gerçeklik, gerçek olan şeylerin değil, onların gerçekte ne olduklarının gösterilmesi işidir." Buna rağmen Bağımsız Sinema'nın ilk belge filmlerinde Brecht'in etkisi çok belirgin değildir. Örneğin, geriye dönüşler ve doğal oyunculuk içeren This Sporting Life (Sporcunun Hayatı), sanatsal kaygıya rağmen öykücü bir gelişimin klasik modeline boyun eğmektedir.

Anderson'ın sinemasal dili, dünya görüşünü ortaya koymaktadır. Anderson, çalışan sınıfın hayatının sergilenmesi gereğini belirtmiş; bu anlayışı ile İngiliz film yapımcılığına canlılık getirmiştir. Anderson ile yapılan bir röportajda O'na şu soru yöneltilmiştir: "Tony Richardson ve Karel Reisz ile birlikte ilkeler manifestosuna dayanan Bağımsız Sinema akımını çok da nif duygularla oluşturmadınız, öyle değil mi?" Anderson'ın verdiği yanıt ise şaşırtıcıdır: "Filmlerimizi gösterime sunmak için bir akıma ihtiyacımız vardı ve Bağımsız Sinema manifestosu bu nedenle ortaya çıktı. Bu, tamaen yanlıştır diyemeyiz fakat aynı duyguları paylaşan, aynı filmleri yapmak isteyen bir grup insanın bir araya gelerek, sadece manifestoya dayanarak film yapmış olduğu izlenimi oluştu fakat bu doğru değildir. Manifesto, elbetteki bizim bir yansımamızdır; fakat ne benim ne de bizim içimizden bir başkasının bu manifestodan etkilenerek filmlerimizi yaptığımızı sanmıyorum."

Lindsay Anderson'ın 1956'da çevirdiği O Dreamland (Ey Hayaller Ülkesi) O'nun ilk belge filmidir. Film, Margate'taki bir lunapark çevresinde çağdaş dünyanın huzursuzluğunu ortaya koyabilme başarısını gösterir. Kitlelerin alışkanlıklarına saldırmaktadır.

1957'de çektiği Everyday Except Christmas (Noel'den Başka Her Gün) ise "Covent Garden" marketinde geçen hayatı yansıtır. İnsancıl ve arkadaşça yaşayan meşgul ve çalışkan insanların yaşamlarından duygusal bir kesit sunar. Birbirlerine tek bir kötü söz dahi sarfedemeyen güleryüzlü insanları pozitif bir bakış açısıyla portrelemektedir.

Bunlardan başka Anderson'ın 1963'te çektiği This Sporting Life (Sporcunun Hayatı) adlı bir filmi daha vardır.

2-KAREL REISZ


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Oxford Üniversitesi Film Bölümü tarafından çıkartılan dergi için yazarlık ve Sequence dergisinde de filmlerin estetik ve ahlaksal yönlerini içeren araştırmalarıyla film eleştirmenliği yapmıştır. Karel Reisz'ın 1960'ta çektiği Saturday Night and Sunday Morning (Sevişme Günleri) adlı filmi O'nun ilk uzun filmidir. Bu filmin yapımı Tony Richardson'a aittir (Woodfall Films / British Lion). Filmin özgün senaryosu, Alan Sillitoe'nin romanının uyarlamasıdır. Nottingham işçilerinin yaşam biçiminin maddi koşullarını yansıtan bu filmde bir adamın davranışı, duyguları, düşünceleri, özlemleri ve yanılgıları toplumun genel durumu ile verilmektedir. Filmin kahramanı Arthur Seaton, sırasıyla sempatik ve güçsüz, çelişkilerle doludur. Ne tam olarak iyi, ne de tam olarak kötüdür. Diğer insanlara benzeyen bu insanın neden kabul edemediğini bile bilmediği bir evrendeki başkaldırısı son derece beceriksiz ve kör bir biçimde dile getirilmektedir. Filmin amacı kişileri tanımlamak için gerçeği göstermektir: Sisli, çirkin, kömür karası Nottingham şehri; sersemleşmenin, düşünce yokluğunun, ustabaşı korkusunun, ilkel antikomünizmin işçileri gerçek köle robotlara dönüştürdüğü fabrika; uyuşturucu televizyonla standartlaştırılmış küçük konfor; cumartesi akşamının içki alemi, pazar sabahının balık partisi, cinsel ilişkiler ve panayırdan ibaret eğlenceler. Ancak bu göz boyayıcı koşuşturma, ertesi günün acı manzarasıyla daima bozulmaktadır.

Karel Reisz'ın Özgür Sinema'ya kazandırdığı bir diğer film ise 52 dakikalık bir belgesel niteliği taşıyan ve sponsorluğunu Ford Motor Company'nin yaptığı We're the Lambeth Boys (Lambeth Çocukları-1957)Õdur.

3-TONY RICHARDSON


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


İngiliz Özgür Sineması adına Karel Reisz ile birlikte Momma Don't Allow (Annem İzin Vermiyor-1956) adlı filmi yazmış ve yönetmiştir. Bu film, dans salonları çerçevesinde İngiliz gençliğinin durumunu ele alır. Tony Richardson, ayrıca The Entertainer (Sahte Tebessüm-1960) ve Look Back in Anger (Öfke-1958) adlı filmleri çekmiştir. Look Back in Anger, John Osborne'un oyunundan uyarlamadır. Bu oyun ve filmi ile Tony Richardson ve John Osborne "Angry Young Men" hareketini başlatmışlardır.

Bu film, (örneğin; pazara bir Hintli satıcının gelip yerleşmesi sırasında cesur insanların gösterdiği gizli ırkçılıklarının gerçek bir görünümüyle) küçük bir taşra kentinin kasvetli muhitinin ödünsüz ve nesnel bir portresidir.

4-JACK CLAYTON

Jack Clayton'ın İngiliz Sinema Tarihi açısından büyük bir olay olan filmi Room at the Top (Tepedeki Oda-1959) parayı gerçek aşka tercih eden bir adamın öyküsünü anlatmaktadır. Bu filmin gerçekçiliğe uymayan yanı, çevirim senaryosunun tekniği ve diyaloğundaki parlaklıktır.

5-ALLAN TANNER

Allan Tanner'ın filmi: Nice Time (İyi Günler-1957).

6-LORENZA MAZZETZI

Lorenza Mazzetzi, Together (Birlikte-1956) adlı filminde iki sağır ve dilsiz gencin dayanışmasını dokunaklı bir dille anlatır.


Yeni Sinema

Yeni Sinema akımı 1960larda Brezilyada yayılmaya başladı. Amacı yabancı etkilerden uzak olarak kendi film kültürlerini oluşturmaktı. NELSON PEREİRA DOS SANTOS, GLAUBER ROCHA VE RUY GUERRA gibi yönetmenlerin bayrak taşıyıcılığını yaptığı "Yeni Sinema" akımı kendi ülkelerindeki ve dünyadaki sinema izleyicilerine, toplumsal adaletsizliğin egemen olduğu bir ülkenin gerçeklerini, bazen bir belgeselin gerçekliğiyle bazen de Brezilya kültürünün izlerini taşıyan simgeleri kullanarak gözler önüne sermektedir. Yeni Sinema elemanları yaptıkları filmlerde, anlatımdaki özgürlükleri ve yapımdaki bağımsızlıkları açısından örnek gösterebilecek bir akımdır. 1967 sonrasında dünyadaki gelişmeler siyasal, sosyal ve ekonomik alandaki bunalımlar Yeni Sinemacılara büyük bir darbe vurdu. Toplumsal içerikli konulardan uzaklaşılarak renkli karnaval ve eğlence havalarına ilişik konular yer aldı yeni filmlerde. Açlığın, tutkunun ve şiddetin sineması olan Yeni Sinema böylelikle yeni bir boyut kazandı ve gerçek amacından uzaklaştı.

Bu akımın temsilcileri

GLAUBER ROCHA (TERRA EM TRANSE /Kendinden geçmiş ülke)
ANTONİA DES MORTES (Borrauanto /Fırtına)
RUY GUERRA (Os café jestes /Arzu plajı)



Deneysel Sinema

Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü Deneysel Film için "Sinemada alışılmışın dışında yenilikler deneyen film çeşiti " tanımını veriyor. (Özön, 1981:78) Kantz ise Deneysel Sinemayı açıklarken özgün ve gelenekselden ayrı çalışmalar yapan kişileri kapsar demektedir.

Sabri Kalıç ise Deneysel Sinema adlı yapıtında her yenilik getirmiş film Deneysel filmdir diye açıklar. Deneysel Sinema hakkında tanımlar birebir yapılanı açıklamaya yeterli olmadığı gibi; bu çalışmaları da adlandırırken bir karışıklık söz konusudur. Kaliç Deneysel Sinemayı adlandırmak için; underground (yeraltı) sinema, Avant Garde (öncü) Sinema, Independent (Bağımsız) Sinema ve Expeirimental (Deneysel) Sinema gibi terimler kullanılmaktadır. Deneysel filmleri tanımlamanın en iyi yolu onların "Tanım kabul etmez "oldukları gerçeğini görmektedir.

Deneysel film ne anlatısal kurmaca ne de kurmaca dışı şeklinde organize edilmemiş filmdir. Film araştırmacıları deneysel veya avant-garde (öncü) filmi kurmaca film, belgesel film ve tartışılır biçimde canlandırma ile beraber film yapımının temel biçimlerinden biri sayarlar.

İsminden de anlaşılacağı gibi deneysel film mutlaka olmasa da sıklıkla seyircinin sinemada normalde bulunmayacak belirli performanslara veya sunum türlerine tepkisini dener. Böyle filmler genellikle avant-garde'dır ve isteyerek veya istemeyerek seyirciyi şoke eder veya şaşırtır. Tüm sinema içinde diğer görsel sanatlara ve onların avant-garde'larına en yakın olma eğilimi deneysel sinemadadır. Deneysel film çekimlerinden dünya sinemasından örnekler verecek olursak şu filmleri sayabiliriz :

Deneysel film çekimlerinden örnekler

TONY CONRAD (Flicker / Kırpışma, 1966)
ANDY WARHOL (Sleep / Uyku, 1963)
LOUİS DELLUC (Fievre)
LOUİS BUNUEL (Un chien andolou /Endülüs köpeği)
VİKİNG EGGELİNG (Diagrol symphanien /Çapraz Senfoni)


HİS Manifestosu

Herkes İçin Sinema

Mayıs 2001 istanbulda yayınlanmış manifesto. 3 maddeden ibarettir. Şöyledir:


Herkes İçin Sinema

1. Sinemacılar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde filme çekmişlerdir, oysa önemli olan onu değiştirmektir.

2. Önceki ve sonraki maddelerin aksine, bu madde yazıldığı ve okunduğu anda bitmiştir. Hala yaşanıyor ise, -kayıt edilsin veya edilmesin- herkes film çekiyor olmalıdır.

3. Sinema yapmak amaç değil başlangıçtır. Nihai hedef ise yaşamın sinemaya dönüştürülmesi, sinemacıların yok edilmesi ve herkesin sinema yapabilmesidir.

(*) İş bu manifestonun orijinali buğulu bir ayna üstünde yazılı idi. Manifestonun kaydından sonra buğu yok oldu ve geriye sadece "ayna" kaldı..!
Mayıs 2001

Not: HİS, 2001 yılından beri var. Kendilerinin "yazıları okunarak anlaşılan bir pratik içinde olmadıklarını" söylüyorlar. Zaman içerisinde manifestodan hareket eden ve HİS atölyeleri kuran gruplar olduğu biliniyor.


Cinéma Pur ( Arı Sinema )

Arı bir sinema sanatı arayışı içinde kimi avantgardistler öyküden ve içerikten tümüyle bağımsız filmler yaratmaya çalıştılar. Filmi sadece dramatik ögelerinden değil, aynı zamanda fotografik ve belgesel unsurlarından da arındırmaya çalıştılar ve bir anlamda "zamanda resim" yapmayı denediler. 1924 yılında ressam Fernand Léger'in Ballet mécanique adlı filmi fotografik malzemeye dayanan ilk soyut filmlerden biridir. Cinéma Pur akımının en önemli filmlerinden biri René Clair'in yine 1924 yılında çektiği, dadaist etkilenmeler barındıran Entr'acte'tır.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 08 Şubat 2012, 14:19   #5
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinema Akımları




Sovyet Devrim Sineması

Sovyet Devrimi'nin hemen sonrasında Sovyetler Birliği'nde genç sanatçılar sosyalist bir sanat ortaya koymaya çalıştılar. Diğer sanat dallarında da olduğu gibi sinemada da fütürizm ve konstrüktivizm hakim sanat akımıydı. David W. Griffith'in montaj tekniği bu sanatçılar arasında önemli bir etki yaratmıştı.

Genç sanatçılar öncelikle biçimsel ilerlemenin politik imaları üzerinde duruyorlardı. Hollywood filmlerinin özel biçiminin ideolojik bir mesaj taşıdığını saptıyorlar ve "görünmeyen kesme" gibi kurgu teknikleri ve Amerikan rüyasını işleyen gerilim dramaturjisiyle seyircileri kışkırtmak yerine yönlendirdiğini söylüyorlardı. Oysa sosyalist estetiğe göre izleyicilerin birlikte düşünmeleri teşvik edilmeli ve toplumsal ilişkiler yansıtılmalıydı.

Griffith'in dramaturjik gerilimi arttırmak için kullandığı kurgu teknikleri Rus avantgardelarını çok etkiledi. Moskova Film Yüksek Okulu'nda okulun yöneticisi Lev Kuleshov'un çevresinde toplanan genç filmciler teorik ve deneysel yollar bulmaya çalıştılar. Bu çevrenin temel tezi, filmde kurgunun resimden hiyerarşik olarak üstte bulunduğu ve anlamın montajla aktarıldığı yolundaydı.

Bu çevrenin en önemli isimleri belgesel yapımcısı Dziga Vertov, Sergey Eisenstein ve Vsevolod Pudovkin'di. Eisenstein filmlerinde duygusal olarak yoğun resimlerin hızlı bir peşpeşeliğini, şok edici bir şekilde birbirleriyle bir araya getirilmelerini ve böylece izleyicinin yeni bilgilere ulaşmasını sağlamak gerektiğini düşünüyordu. Ünlü filmleri Grev ve Potemkin Zırhlısında bu montaj anlayışını başarıyla pratiğe geçirdi. Özellikle Potemkin Zırhlısında geliştirdiği ritmik montaj tekniğiyle güçlü metaforlar kullandı.

Vsevolog Pudovkin de filmlerinde benzer montaj teknikleri kullanıyordu. Bununla birlikte Pudovkin Eisenstein'dan daha fazla Hollywood'un anlatısal sinemasına yakın duruyordu. Potemkin Zırhlısı'nda kitleleri başrolde kullanan Eisenstein'ın aksine Pudovkin ülkenin önde gelen yıldızlarını kullanıyordu. İzleyiciyi düşünsel olarak kışkırtmak yerine, duygusal olarak etkilemeye çalışıyordu.

Sovyet avantgarde sineması, özellikle Stalin döneminde formalizm ve sosyalist gerçekçilik tartışmaları sonucu büyük oranda etkisini kaybetti.


Önemli Yönetmenleri

*Dziga Vertov
*Sergey Eisenstein
*Vsevolod Pudovkin


Önemli Filmleri

*Seeds of Freedom (1943)
*Time In the Sun (1940)
*Fergana Canal, The (1939)
*Aleksandr Nevsky (1938)
*Bezhin lug (1937)
*Death Day (1934)
*Eisenstein in Mexico (1933)
*Thunder Over Mexico (1933)
*Che viva Mexico! (1932)
*Romance sentimentale (1930)
*Enthusiasm- Symphony of the Don Basin ( 1930 )
*Three Songs of Lenin ( 1934 )
*Lullaby ( 1937 )
*Chess Fever (1925)
*Mechanics of the Brain (1926)
*Mother (1926)
*The End of St. Petersburg (1927)
*Storm Over Asia (1928)
*A Simple Case (1932)
*The Deserter (1933)
*Mother and Sons (1938) - ayrıca Victory olarak bilinir.
*Minin and Pozharsky (1938)
*Film in XX years (1940)



 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
akımları, sinema


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Felsefe Akımları YapraK Felsefe 0 23 Mart 2009 23:03