![]() |
![]() |
|
![]() | #1 | |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | İNSAN, GÜZEL AHLAKI NASIL ELDE EDEBİLİR İNSAN, GÜZEL AHLAKI NASIL ELDE EDEBİLİR. Bazıları, insanın dış görünüşü değişmediği gibi örneğin kısa olanın uzayamayacağı, uzun olanın da kısalamayacağı, güzel olanın çirkin, çirkin olanın da güzelleşemeyeceği gibi, kalbin sureti olan ahlakın da değişmeyeceğini söylerler. Yanılıyorlar. Zira eğer böyle olsaydı terbiye etmek, öğüt vermek ve tavsiyelerde bulunmak boş ve gereksiz şeyler olurdu. O zaman Peygamberimiz “Ahlakınızı güzelleştirin” buyurmazdı. Ahlakı değiştirmek niçin imkansız olsun; serkeş ve hırçın hayvanları eğiterek uslandırmak, vahşi hayvanları terbiye etmek mümkündür. Kalb hallerini değiştirmek de mümkündür. Fakat dış görünüşün değişmemezliği insan isteğinin dışındadır. Mesela hurma çekirdeğinden elma ağacı elde edilemez, ama ekip bakılan hurma ağacı elde edilebilir. Bunun gibi gazap ve şehvetin aslını, insandaki arzuları yok etmek mümkün değildir. Ama terbiye etmek suretiyle mutedil (zararsız) hale getirmek mümkündür. Bu tecrübe ile sabittir. Gerçi bazı insanlar için zordur. Zor olmasının da iki sebebi vardır: Biri: Yaradılışta o huy kuvvetli yaratılmıştır. Diğeri de uzun süre o huy ve arzulara uyduğu için kuvvetlenmiştir. Terbiye edilme hususunda insanlar dört derecedir. 1- Saf kalbli olup hiçbir şeklide kötü ahlak edinmemiş olanlar. Böyle kimseler çabuk düzelirler. Yalnız kendilerini terbiye edecek, onlara kötü ahlakın fenalıklarını anlatacak ve doğru yolu gösterecek önderlere ihtiyaçları vardır. Küçük yaştaki çocuklar böyledir. Onların doğruluk anlayışları, anne ve babalarının öğütlerine ve terbiye şekillerine bağlıdır. O halde anne ve babaları onlara dünya ihtirası aşılamamalı ve arzu ettikleri gibi yaşamalarına müsaade etmemelidirler. Yoksa dini bakımdan kanlarına girmiş olurlar. Bunun için, Yüce Allah buyuruyor ki: “Ey mü’minler, kendinizi ve çoluk – çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyunuz.” TAHRİM SURESİ, Ayet: 6 2- Bozuk inanca saplanmamış, fakat doğru olmadığını bile bile daima şehvet ve gazabına uymayı adet edinmiş olanlar. Böylelerin düzelmesi, birincisinden daha zordur. Zira iki şeye ihtiyaçları vardır: Biri, tabiatına yerleşen kötü adeti çıkarmak, diğeri de, onun yerine iyi tohumu ekmek. Fakat onda istek ve çaba olursa çabuk düzelip, kötü ahlaktan temizlenir. 3- Ahlakı kötüleşip, yaptığı işin kötü olduğunu bilmeyen hatta iyi olduğunu sananlar. Böylelerinin düzelmesi çok nadirdir. 4- Kötü ahlakıyle övünüp, yaptıklarının iyi olduğunu düşünenler. “Ben bu kadar adam öldürdüm, şu kadar bozgunculuk, zina veya livata yaptım” diyenler gibi. Böyleleri, Yüce Allah tarafından bir saadet gelmeyince, ilaç kabul etmezler. | |
| ![]() |
![]() | #2 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Sinsi Kur’ân-ı Kerim Düşmanlığı.(SADECE KURAN YETER DİYENLER) Sinsi Kur’ân-ı Kerim Düşmanlığı. Dinde reform yapmak, dîni bozmak isteyenler, “Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını bilmeden okumanın faydası olmaz, ma’nâsını bilmeyen meâl okumalı” diyorlar. Ayrıca Kur’ân-ı kerîm okumak için bir şartın olmadığını, abdestli abdestsiz, hattâ cünüp iken bile okunabileceğini söylüyorlar. Böyle söyleyen kimselerin, ünvânı ne olursa olsun, ister profesör, ister dekan, isterse rektör olsun, bunların art niyetli oldukları açıktır. Kur’ân-ı kerîmi sıradan bir kitap hâline getirmek istiyorlar. Bu sinsi bir Kur’ân-ı kerim düşmanlığıdır. Kur’ân-ı kerîm orijinal hâli ile Kur’ân-ı kerîmdir. Meâline, Kur’ân-ı kerîm denilemez. Buna Allah kelâmı denilemez. Meâl yazılmasının 70-80 yıllık bir geçmişi vardır. Eğer meâl okumak önemli olsaydı, İslâm âlimleri asırlar öncesinden bunu yazarlardı. İslâm âlimleri, meâl okumanın zararlarını bildikleri için, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını, ya’nî hükümlerini, emirlerini, yasaklarını fıkıh kitaplarında herkesin anlayabileceği şekilde yazmışlar; bereketlenmek, sevâb kazanmak için de Kur’ân-ı kerîmi aslından okumayı tavsiye etmişlerdir. Müslümanlar, dinlerini bu kitaplardan öğrenmişlerdir. Kur’ân-ı kerîmin nasıl okunacağını, ne maksatla okunacağını, Eshâb-ı kirâm, İslâm âlimleri, mezhep imâmlarımız asırlar önce bildirmişler ve 14 asırdır bu şekilde yapılmıştır. Asırlardır, çeşitli dildeki, ırktaki Müslümanlar Arapça bilmedikleri, ma’nâsını anlamadıkları hâlde Kur’ân-ı kerîmi okumuşlar, hadîs-i şerîflerde bildirilen faydalara, sevâblara kavuşmuşlardır. Ma’nâsını bilmeden okunmaz diyenlerin maksadı Müslümanları, bu faydalardan, sevâblardan mahrûm bırakmaktır. Bütün bunları bir tarafa atıp, yeni usûller, yeni hükümler çıkarmaya kalkanların kötü niyetleri ortadadır. Bunları iyi niyetli zannetmek saflık olur. Bilerek veya bilmiyerek böyle bozuk fikirlere inanmak, öncülük etmek, dînin yıkılmasına yardım etmek olur. Kur’ân-ı kerim ve fıkıh kitapları Bazıları ısrarla, “Alimleri, fıkıh kitaplarını bir tarafa bırakın, dininizi doğrudan Kur’an-ı kerimden öğrenin!” diyorlar. Esas maksatları, dinde kargaşa meydana getirmek. Dinin temeli olan fıkıh’tan uzak tutmak. Asırlardır, dinimizin emir ve yasakları fıkıh kitaplarından, ilmihâl kitaplarından öğrenilmiştir. Bu yol sağlam yoldur. Fakat Meşrutiyetten beri, belli odaklar, Müslümanları sinsice fıkıh kitaplarından uzaklaştırıp, meallere, tefsirlere, tercümelere yönlendirme gayretine girmiş bulunmaktadır. Bu maksatla, “Dinimizi esas kaynağından öğrenin, aracıları ortadan kaldırın” gibi sloganlar ortaya attılar. İşin aslını bilmeyen çok kimse de, bu sinsice hazırlanmış tuzağa yakalandılar. Birçok şey alıştıra alıştıra kabullendirilir. Bazı yanlış inanç, fikir, görüş, metot ve kanaatler vardır ki, insanlar onları önce iter, reddeder. Fakat devamlı propaganda, beyin yıkama ve telkin neticesinde, bu itiş ve reddetme, zamanla zayıflar ve toplumun direnişinde gevşeme başlar. Gün gelir, bakarsınız ki, o bozuk ve bâtıl fikir ve metotlar, aynı topluluk tarafından benimsenir ve kabul görür. İşte, büyük-küçük her Müslümanın, bir adet Kur’an tercümesi edinerek, İslâmiyeti doğrudan doğruya kutsal kitabından veya kaynağından öğrenmesi fikri de böyle olmuştur. Bu, yıllardır yaptıkları beyin yıkama propagandalarının bir neticesidir. Maalesef zamanımızda Müslümanların çoğu, bu propagandanın tesiri ile, evlerinde bir meal bulundurma, dini buradan öğrenme yanlışlığına düştüler. Hâlbuki, bizim, dinin temel bilgilerini Kur’an tercümelerinden elde etmemiz, öğrenmemiz mümkün değildir. İslâmiyeti içeriden yıkmak, dinimizin temellerini dinamitlemek isteyen reformcuların ve inkârcıların, yıllar boyu devam eden teraneleri şu olmuştur: “Herkes dinini doğrudan doğruya Kur’an-ı kerimden öğrensin. Bunun için de herkese bir tercüme, yahut meal veya tefsir temin edilsin. Onu okusunlar; eski kafalı hocalar, fıkıh kitapları aradan çıksınlar!..” Nihayet onların dediği olmuş, bu sinsi oyun, yani dini bilgileri meallerden ve tercüme kaynaklardan almak fikri, doğru olarak kabul edilmiş ve tercümeler, mealler peynir ekmek gibi satılmaya başlamıştır. Neticede ne olmuştur? İslâmî otorite ve hiyerarşi kavramları yıkılmış… Söz ayağa düşmüş… Reform hareketleri başlamış… Mezhepsizlik yayılmış… Hemen arkasından da dinsizlik yayılmaya başlamış. Bu hareketler, ne zaman ve kimler tarafından başlatılmış o da çok önemli. Bunu da, 1924 tarihli Sebilürreşad Mecmuasından öğrenelim: “Kur’an-ı kerim’i tercüme etmek, basıp yaymak bir müddetten beri moda oldu. Ne gariptir ki, ilk defa bu işe teşebbüs eden, Zeki Megamiz isminde, Arap asıllı bir Hıristiyandır. Daha sonra Cihan Kütüphanesi sahibi Ermeni Mihran Efendi acele olarak, diğer bir tercümenin basımına başladı ve az zamanda sona erdirerek, “Türkçe Kur’an” ismiyle yayınladı.” Asırlardır, bütün ömürlerini dini yaymakla geçiren, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan İslâm âlimlerinin, Kur’an-ı kerimin tercümesini, meallerini hazırlamayıp da, yabancıların böyle bir çalışma yapması, bizlere çok şey hatırlatmalıdır… Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki, tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı, İslâm büyükleri bu faaliyeti gayri müslimlere bırakırlar mıydı? En güzelini kendileri yapmaz mıydı? Kur’ân-ı kerimle amel etmek mümkün mü? Her devletin bir anayasası vardır. Bu anayasalar kısa ve özdür. Bu anayasaya dayalı olarak kanunlar, kanunlara dayalı olarak, tüzükler, yönetmelikler… hazırlanır. Bir kimsenin çıkıp, anayasadan başka kanun, nizam tanımam demesi ne kadar yanlış ise bir Müslümanın: “Ben fıkıh kitaplarına uymam, Kur’an’la amel ederim” demesi de o kadar yanlıştır. Nasıl ki, Anayasada bütün hükümler, bütün cezalar bildirilmeyip Anayasa, kanunlara havale edilmişse dini hükümler de böyle havale edilmiştir. Kur’an-ı kerimi hadis-i şerifler, hadis-i şerifleri de mezheb imamları açıklamıştır. Nasıl ki, kanunlar, anayasanın gösterdiği istikamette hazırlanıyorsa, mezhepler de, fıkıh kitapları da Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin bildirdiği istikamette teşekkül ettirilmiştir. Kur’an-ı kerimi herkes kolayca anlasa idi, Peygambere ihtiyaç kalmazdı. Hadis-i şerifler, Kur’an-ı kerimin açıklaması mahiyetindedir. Hakiki âlimler de, hadis-i şerifleri açıklamışlar ve fıkıh kitapları ortaya çıkmıştır. Büyük âlim Muhammed Hadimî hazretleri bu gerçeği şöyle ifade eder: “Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, ayetten ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, ayet ve hadise uymuyor gibi göründüğünde, mezhebimizin hükmüne uyulur. Başka bir ayet veya hadisle değişmiş olabilir o hüküm. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadisten değil, âlimlerin kitaplarından dinimizi öğrenmemiz gerekir.” İslâma, Kur’an’a uymak, tefsir okumakla değil, ancak fıkıh kitabına uymakla olur. Bir kimse, Kur’an-ı kerimden, tefsirden anladığına uyarsa, İslâma uymuş olmaz. Kur’an-ı kerimde her hüküm var ise de, bunları doğru olarak Resulullah efendimiz açıklamıştır. Resulullaha uymak farzdır. Kur’an-ı kerimde, “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olun!”, “Ona tabi olun ki, doğru yolu bulasınız.” buyuruluyor. İmam-ı Rabbanî hazretleri buyurdu ki: “Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O hâlde, Onun Resulüne itaat edilmedikçe, O’na itaat edilmiş olmaz.” Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu ve nasıl kılınacağı, zekât hesabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiçbir kimse, bunları Kur’an-ı kerimden çıkaramazdı. Şu hâlde Kur’an-ı kerimi anlamak için, onun açıklaması olan hadis-i şeriflere ihtiyaç vardır. Hadis-i şerifleri de anlamak için âlimlere ihtiyaç vardır. Bu bakımdan Peygamber efendimiz, İslâma, Kur’an’a tabi olmak isteyenin âlimlere tabi olmasını emrediyor. “Âlimlere tabi olun!” buyuruyor. Allahü teâlâ da, âlimlere uymayı emrediyor, “Âlimlere sorun!” buyuruyor. Şu hâlde, Kur’an’dan, hadisten ve bunların tercümelerinden din öğrenmek mümkün olmaz. Her Müslüman dinini Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından, ilmihallerden öğrenmelidir! Eğer herkes Kur’an-ı kerimden hüküm çıkarabilseydi, hadis-i şeriflere, Eshab- ı kirama ve âlimlere ihtiyaç kalmazdı. Onun için Allahü teâlâ da, Peygamber efendimiz de âlimlere uymamızı emrediyor. Abdülgani Nablüsi hazretleri: “Kur’an-ı kerimin manasını öğrenmek isteyen, hakiki İslam âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlâk kitaplarını okumalıdır!” buyuruyor. Netice olarak; ondört asırdır İslamiyet bize bu yolla ulaşmıştır; bizden sonra da devam etmesi için bu yolu takip etmekten başka çaremiz yoktur! ( Mezheplerin çıkışı ve Fıkıh ilminin önemi hakkında geniş bilgi sahibi olmak istiyenler, Hakikat kitapevinin, “Faideli Bilgiler” kitabına müracaat edilibilir.) |
| ![]() |
![]() | #3 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | BABA HAKKININ ÖNEMİ (HİKAYE) Baba Hakkı`nın Ehemmiyeti… Hârun Reşîd devri vezirlerinden Fazl bin Yahyâ el-Ber-mekî’de baras hastalığı (alaca-vitiligo) vardı. Nedîmlerini topladı ve ‘Zamanımızda Irak, Horasan, Şam ve İran’da en meşhûr ve tecrübeli hekim kimdir?’ diye sordu. “Şiraz’daki Caslık isminde bir hekimdir.” dediler. Hemen hediyelerle bir heyet gönderdi ve onu Bağdad’a getirtti. Sonra onu imtihan için ‘Benim ayaklarımda bir hastalık var, tedavi ediniz’ dedi. Hekim ona bir perhiz tarif etti ve bazı şeyleri yememesini söyledi. Fazl perhize riayet etmedi. Ertesi gün hekim bevil nümunesi istedi. Tetkikten sonra “Ben nasıl sizi tedavi edeyim, ne dediysem aksini yapmışsınız” dedi. Fazl bin Yahya, onun mahâretini görüp memnun oldu ve onu imtihan için yaptığını söyledi. Sonra asıl hastalığını söyledi. Hekim, ne türlü tedavi ettiyse günler geçti ama hastalık geçmedi. Bunun üzerine Fazl’a: “Efendim, size her türlü ilacı yaptım, amma fayda etmedi. Öyle zannediyorum ki babanız size darılmıştır, sizden razı değildir. Onu razı etmedikçe sizden bu hastalık gitmez, tedavi mümkün değildir” dedi. Fazl hemen o gece babası Yahyâ’nın yanına gitti. Onun ayaklarına kapanıp râzı etti. Bundan sonra hekimin tedavisi fayda verdi ve kısa zamanda iyileşti. Fazl, hekime: “Hastalığımın pederimin bana gazablanmasından olduğunu nereden bildin?” diye sordu. Şöyle cevap verdi: “Ben bu hastalığa iyi geleceğini bildiğim her neyi denediysem fayda vermedi. Kendi kendime ‘Bu adam bir taraftan bir mânevî darbeye uğramıştır’ dedim. Baktım, gece size öfkeli yahut sizin sebebinizle hüzünlü uyuyan kimseyi bulamadım. İnsanlara devamlı iyilik ettiğinizden sizden herkes memnun idi. Sonra pederinizle aranızda ihtilaf olduğunu öğrenince sebebin bu olduğunu anladım.” |
| ![]() |
![]() | #4 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Fırtına Rüzgâr Anında Dua Fırtına Rüzgâr Anında Dua Rüzgârlar estiği zaman, Efendimiz (s.a.v.) hazretleri iki dizinin üzerine çöker ve şöyle dua ederdi: Allâhım! Bunu bizim için rahmet rüzgârları” kıl! Onu bizim için azab rüzgârı” kılma! Bizi gadabın ile öldürme! Ve bizi azabın ile helak etme! Bundan önce bize afiyet ver!” ( Kenzu’l-Ummâl: 18033. ) Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular: “Rüzgâra sövmeyin! Siz hoşlanmadığınız bir şey gördüğünüzde şöyle dua edin: Allahım! Senden bu rüzgârdan daha hayırlısını, bunun içinde olanlardan daha hayırlısını ve rüzgârın emir olunduğu şeylerden (daha hayırlısını) istiyoruz! Allâhım! Bu rüzgârın şerrinden, rüzgâr içinde olan şeylerden ve rüzgârın emir olunduğu şeylerin şerrinden sana sığınıyoruz!” ( Tirmizi: 2178.) |
| ![]() |
![]() | #5 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | EVLENECEKLERE NASİHATLER Evlilik Nasihatleri.. Gelin İçin Nasihatler ; 1. Beyine hoşlanacağı isim ve sıfatlarla hitap et! 2. Onun sevdiği yemekleri güzel yap ki, evini özlesin. 3. Beyin evden çıkarken onu uğurla; akşam döndüğünde güler yüzle karşıla! 4. En çok güzel görünmen gereken kişinin beyin olduğunu bil! 5. İffetini ve hayanı muhafaza et. En güzel elbisenin takva elbisesi olduğunu unutma; her işimizi murakabe eden Allah’ı düşün! 6. Sevgini beyinle ve çocuklarınla paylaş. Evinin direği ol! Beyin evde olmadığı zaman gözü arkada kalmasın. 7. Beyine her fırsatta teşekkür etmeyi unutma! Gücü yetmeyeceği külfetin altına sokma, başkalarına da şikayet etme! 8. Beyini işlerini makam ve mevkisini bil! Sevincini ve üzüntüsünü paylaş! 9. Beyinin izni olmadan ve onun müsaade etmeyeceği yerlere gitme! 10. Tutumlu ol! Müsrif olma. Zor zamanlarda da isyan etme! 11. Temiz ve tertipli ol. Beyinin elbiseleri de temiz ve tertipli olsun. 12. Beyinin akrabalarına ve onun sevdiklerine yedirip içirmekten kaçınma. Onlara güzel davran! 13. Kaynananı tecrübeli bir anne olarak sev ve say ki, beyin üzülmesin. 14. Annenin evine gereksiz ve aşırı gitme ki, evdeki işlerin aksamasın. 15. Çocuklarını hayırlı bir evlat olarak yetiştirmeye gayret et ki, millet de sizi hayırla yad etsin. Damat İçin Nasihatler; 1. Evinden çıkarken hanımına Allah’a ısmarladık diyerek çık. Onun gönlünü hoş tut! 2. Pencerelerden yolunu gözletme, vakitlice evine gel! 3. Dışarıda yediğinden içtiğinden evine de getir! 4. Hanımının kusurlarını başkalarına anlatma, güzelliklerini an! 5. Evini harçlıksız bırakma, onları kimseye muhtaç etme! 6. İş hayatının sıkıntılarını eve yansıtma! Evde sevinç olsun. 7. Bir yere misafirliğe veya gezmeye gittiğinde mümkünse hanımını da götür! 8. Evine geldiğinde selamla ve güler yüzle gir ki, ev halkı senin geldiğine sevinsin. 9. Evini Kuran’sız, kitapsız ve namazsız bırakma! Sabah namazına kalktığında ev halkını da kaldır ki, rahmet ve bereket gün boyu sizinle olsun. 10. Gayretli ol, kıskanç ol! Ancak tecessüs etme, su-i zan ile hareket etme! Ayıp ve kusur araştırmakla meşgul olma! 11. İnsaflı ol; hanımının gücünün yetmeyeceği işleri ondan bekleme. Gerekirse ona yardim et. 12. Kararlarında hanımınla da istişare etmeyi unutma! 13. Beklenmedik anlarda sürpriz hediyelerle gönül almasını bil! 14. Evlenmek, dünyaya dalmak olmamalı; Ahiretini unutma! Din, vatan ve insanlık için çalışmayı terk etme! 15. Şunu bil ki, az olan helal kazanç, çok olan haram kazançtan hayırlıdır. Haram lokma yeme, hanımına ve çocuklarına da yedirme! Değerli Hanım Anne – (Gelin hanımın annesi) 1. Kızını savunma, o şikayete geldiği zaman ona yüz verme! Damadının iyiliklerini başkalarına da anlat! 2. Kızının evine çok sık gitme ki, saygınlığın artsın. Ancak torunların olduğunda yardımını da esirgeme! 3. Kızında ve torunlarında damadının anne ve babasının hakları olduğunu unutma! 4. Hısımlarını akraba bil. Onların hatırını üstün tut! 5. Damadını oğlun bil. Onu da zaman zaman ara, gönlünü hoş tut! Değerli Hanım Anne – (Damat beyin annesi) 1. Gelinini kızın gibi bil. El kızı gelip oğlumu elimden aldı deme! 2. Gelinine annelik yap, kusur bulmak için çalışma. Çok da nasihat etme. Kendini sevdir, gerisi gelir. 3. Başkalarının gelinin hakkındaki dedikodularına hemen inanma! 4. Yapabileceğin basit işleri kendin yap, gelininden bekleme! Kendi zamanınla kıyaslama! 5. Gelininden gizli oğlunla konuşma ki, gelinin senden endişe etmesin. Sana güvensin. |
| ![]() |
![]() | #6 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | MİNİK TAFSİYELER Kızartma: Kızartma yaparken, önce yağın iyice kızmasını sağlamalı, sonra da kızartılacak eti tamamen kuru olarak yağa atmalıdır. Bu sâyede kızgın yağın köpürüp, etrafa sıçraması önlenmiş olduğu gibi, etin de daha yumuşak pişmesi sağlanmış olur. Fakat kızartma yerine dâimâ ızgara tercih edilmelidir. Kızartma yaparken, bol yağ kullanılırsa, hava ile teması azalacağından, kızartılan maddenin vitaminleri ölmez. Kızartmalarda yağ sıçramasını önlemek için, önceden tavaya biraz tuz atmak yetişir, et kızartılırken atılırsa, sertleştirir. |
| ![]() |
![]() | #7 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | ayet-hadis-dua 05-02-2022 [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
| ![]() |
![]() | #8 |
Çevrimiçi # Forum Dedesi # ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Jkl Dini PayLaşımLarı Eline sağlık faydalı haberler günceldir..
__________________ Yahudi mi dediniz? onlar yumurtalarini pisirmek icin dunyayi atese vermekten cekinmeyen LANETLILERDIR!!! Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
| ![]() |
![]() | #9 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | BU GÜNÜN DUASI 06-02-2022(NAZAR DUASI) Nazar duâsı Nazar haktır. İnsana, hayvana ve hatta cansıza da nazar değer. Nazar hastalık yapar, hatta öldürür. Kadınlara ve çocuklara daha çok tesir eder. Peygamberimiz, nazar ile ilgil olarak,”Nazar insanı mezara, deveyi kazana sokar” “Hoşa giden bir şeyi görünce, “Maşaallah la kuvvete illa billah” denirse o şeye nazar değemez.” Sabah-akşam, 3 defa “Bismillahillezi la yedurru maasmihi şeyün fil erdi vela fissemai ve hüvessemiulalim” okuyan, büyü, nazar ve zulümmden korunur.” Göz değene, Peygamber efendimizin bildirdiği şu tavizi okumalıdır: “Euzü bi-kelimatillahittammati min şerri külli şeytanın ve hammatin ve min şerri külli aynin lammetin.” Nazar değen kimseye şifa için Ayet-el-kürsi, Fatiha, Muavvizeteyn ve Kalem suresinin son iki ayetini okumanın muhakkak iyi geldiği bildirimiştir. Ayat-ı hırzı okumak ve üzerinde taşımak da çok faidelidir. Herkes, bilhassa nazarı değen kimse, beğendiği birşeyi görünce “Maşaallah” demeli, ondan sonra, ne söyliyecekse, o şeyi söylemelidir. Önce Maşaallah deyince, nazar değmez. Büyüklerimizin bildirdiği Nazar Duâsı şöyle: Bismillâhirrahmânirrahîm bismillâhi azîm-iş- şâni şedîd-il birri mâ şâallahü kâne habese hâbisün min hacerin yâbisin ve şihâbin kâbisin. Allahümme innî radedtü ayn-el âini aleyhi ve alâ men ehabb-en-nâsi ileyhi ve fî keyedihî ve kilyetihî lahmün rakîkun ve azmün dakîkun fîmâ lehû yelîku ferci-il basara hel terâ min fütûrin sümmerci-il basara kerrateyni yenkalib ileyk-el basaru hâsian ve hüve hasîr ve in yekâdüllezîne keferû leyüzlikûneke biebsârihim lemmâ semi-uz- zikra ve yekûlûne innehû lemecnûnün ve mâ hüve illâ zikrun lilâlemîne lâ havle velâ kuvvete illâ billâh-il aliyy-il azîmi Lâ ilâhe illallâhü hısnî, men kâle-hâ dehale hısnî, ve men dehale hısnî emine min azâbî. Sadaka rasûlullahi sallalahü teâlâ aleyhi ve selleme. |
| ![]() |
![]() | #10 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | OSMANLI DA PENİSİLİN İĞNE ÜRETİMİ NASIL OLDU Osmanlı döneminde ki penisilin iğne nasıl üretilirdi ? Kanuni Sultan Süleyman sefere çıkmadan önce, saray hekimlerine askerlerin seferde iken salgın hastalıklardan hasta olmamaları için ne yapmak gerektiğini sorardı. Hekimler ise , kuvvetli bir ilaçtan bahsettiler . Sultanın da hoşuna giden bu ilaç penisilin ilaç idi. Hemen saray aşçılarına ferman gönderilir ve askerlere her öğün, küflü peynir verilmesi söylenirdi. Evet , yanlış duymadınız… atalarımızın, dedelerimizin , toprak altın da muhafaza ederek küp içinde muhafaza ettikleri , küflü peynir koruyucu aşıdır. Içinde ki probiyotik bakteriler , bağırsak florasını kuvvetlendirir ve iç organların ömrünü uzatır. O zaman şartlarında bir sefer yaklaşık 2 sene sürerdi. Asker 6 ay yürüyerek gider ve 6 ay yürüyerek geri dönerdi..tozun toprağın havaya kalktığı, tuvalet ve banyo ihtiyacının zor karşılandığı bu sağlıksız şartlar altında , düşman askerleri telef olurdu. Salgın hastalıktan toplu asker ölümleri olurdu. Ancak Osmanlı askerleri bu salgından etkilenmez , basit bir grip gibi atlatırlardı .. Sebebi ise sefere çıkmadan önce yemeye başladıkları küflü gömme peynirdi … Ne güzel bir ilaç, ne güzel bir gıda.. Içinde ne prospektüsü var , ne de son kullanma ve üretim tarihi var .. Herkes bu aşıyı evinde kolaylıkla üretebilir. Herkesin evinde bulunur .. Vücudumuzda ki hastalıkların sebebinin %70 bağırsak florasının bozulması ile olduğunu hepimiz biliriz… Bağırsak da ki faydalı bakterileri : Küflü peynir Kefir Ekşi Maya Ev yapımı yoğurt ile çoğaltabiliriz. Bizi savaş meydanın da yenemeyen düşmanlarımız, gıdalarımızı değiştirerek yenmeye çalışıyor.. 7 den 70’e hasta bir millet olduk .. Tekrar eski sağlığımıza kavuşabilmemiz için köylülerden doğal gıda üretmelerini talep etmeliyiz .. Avm ‘de Bir fincan çaya 15 tl ödeyip , pazarda ki köylünün ürünü için pazarlık yapmamalıyız.. Domates yetiştirmeyen bir kişi domatesin zahmetini bilmez … saksılarda tarihi eser gibi seveceğimize , köylüyü bireysel olarak teşvik ve onore etmeliyiz .. Doğal yiyecek bulduğunuz da asla pazarlık yapmayın.. Ahir zaman da yapacağımız en güzel yatırım salih amel ve gerçek gıdadır… Gerçek peynir bulunca altın bulmuş gibi sevinin ve hemen alıp yiyin … Ortokdoks tıbbi penisilin iğneyi 1940 da bulunca, altın bulmuş gibi sevinmiş garibim … Bizim şanlı ecdadımız 400 yıl önce bulmuş ve uygulamıştır. Eskiye dair , atalarımız her ne yemiş ise , bizde onları yiyelim. |
| ![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
| |
![]() | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | miZah | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |