![]() |
![]() |
|
![]() | #2 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tahinli cevizli nokul tarifi Tahinli Cevizli Nokul Tarifi Malzeme: 2 yumurta (birinin sarısı üzerine sürülecek) 3 su bardağı un 1 paket kuru maya 1 fiske tuz 1 yemek kaşığı şeker ½ bardak sıvı yağ ılık su İçi İçin: 4 yemek kaşığı tahin 4 yemek kaşığı toz şeker dövülmüş ceviz Tahinli Cevizli Nokul nasil yapilir Hamur malzemeleri karıştırılır ve ılık su ilavesiyle kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapılır.Hamur bir saat dinlendirilir. Sonra hamur ikiye ayrılır ve açılır.Açılmış hamura 2 yemek kaşığı tahin iyice sürülür, üzerine toz şeker ve ceviz serpilerek iki taraftan rulo yapılır, ortadan kesilir. Sonra ister düz, ister verev kesilir. Yağlı kağıt yayılmış tepsiye dizilir. Diğer hamura da aynı işlem yapılır. Üzerine yumurta sarısı sürülür ve 200 derece önceden ısıtılmış fırında pişirilir. --IRCForumlari.NET ; Flood Engellendi -->-> Yeni yazılan mesaj 18:43 -->-> Daha önceki mesaj 18:42 -- [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
| ![]() |
![]() | #3 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | BU GÜNÜN DUASI 31-01-2022 Îmân duâsı Allahümme innî e’ûzü bike min en-üşrike bike şey-en ve ene a’lemü ve estagfirü-ke li-mâ lâ-a’lemü inneke ente allâmülguyûb. (Sabah ve akşam okumalıdır.) “Ya hayyü ya kayyum ya zel celal-i vel ikram. Allahümme inni eselüke en tuhyiye kalbi bi nuri marifetike ebeden ya Allah, ya Allah, ya Allah ( Ya bediassemavati vel ard ) celle celalüh” (Bu duâyı sabah namazından sonra okuyanın imanla ruhunu teslim edeceği bildirildi.) İmanla ölmek için, “Yâ Allah yâ Allah yâ hayyü yâ kayyûmü yâ zelcelâli vel ikrâm, es’elüke en tuhyiye kalbî bi nûr-i ma’rifetike ebeden yâ Allah yâ Allah.”duâsı okunmalıdır. Bunu her zaman duâ ederken okumalıdır. |
| ![]() |
![]() | #4 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Ölüm ve Rûhun Bekası Mevzuu Ölüm ve Rûhun Bekası Mevzuu Bildiğimiz ölüm, bedenimizin ölümüdür. Bu ölümle rûhumuzda ölüm olmaz. Ruh hâdistir; ancak bedenden çıkmakla ölmez, bakidir-dâimidir. Onun için ölüm yoktur. Sadece cesetten-bedenden alakasını-bağını-ilgisini kesmek vardır. Bu alakayı kesmek de, bedenin hissî hayatı yani canlılık duyuları bakımındandır. Yoksa Berzah’ta üzüntü ve ıztırapları, nimetleri (sevinç ve mutlulukları) mânevi bir idrâk ile duyacak-hissedecek olan vücutla birlikte olacak alaka kesilmesi değildir. *** Berzah nedir? Berzah, Arapça bir isimdir. İfade ettiği manalara gelince; a. Engel, engel olan perde. b. İki coğrafyayı birbirine bağlayan ince-uzun kara parçası ve iki denizi birbirinden ayıran dar dil, veya kanal-geçit-boğaz. c. s. Can sıkıcı yer. d. s. Zor, güç. e. İslâm akaidine göre, ölülerin ruhlarının kıyamete kadar bulunacakları mânâ âlemiyle madde âlemi arasındaki yer ve o vakte kadar geçen zaman, köprü âlem. Bu yer ve zaman için “Berzah âlemi” tabiri kullanılır. Bu âlem, ahiret hayatının başlangıcını oluşturur. Ruh, cesetten ayrıldıktan sonra ya azap görmek yahut nimete kavuşmak üzere öyle kalır. Eski dilimizde bu kavramla birlikte kullanılan “berzah-ı belâ” tabiri de, içinden çıkılmaz bela anlamındadır. Velhasıl berzah; farklı iki vasat (ortam) arasında yer alan ve bu iki ortama tamamiyle benzemediği gibi tam olarak onlardan farklı da olmayan ara ortam… İki şeyi yekdiğerinden ayıran üçüncü şey… Ara bölge’dir. Bir diğer ifadeyle, ölümle başlayıp kıyamete kadar süren zaman, bu zaman içinde ruhların bulunduğu mekân ve âlem, dünya ile ahiret arasındaki âlem. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “engel, engel olan perde ve ölümden kıyamete kadar kabirde geçen süre” manalarında geçmektedir: “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, ‘Rabbim, der, beni geri gönder. Ta ki boşa geçirdiğim dünyada salih amel (iyi iş ve güzel hareketler) yapayım.’ Hayır! Onun bu sözü (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah (ölümle başlayıp yeniden dirilmeye kadar süren bir engel) vardır. “İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir berzah (engel) vardır, birbirine geçip karışmazlar. O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” Ölüm suretiyle dünyadan ayrılan ruhlar berzah âlemine gittikleri gibi, uyku halinde bedenden ayrılan ruhlar da o âleme giderler. İki hâl, iki sıfat, iki mertebe ve iki âlem arasında bulunan bu ara hâle, sıfata, mertebeye ve âleme de berzah denir. Mesela hayâl, varlıkla yokluk arasında yer alan bir berzah’tır; ne vardır ne de yok, ne malumdur ne de meçhul, ne müsbettir ne de menfi veya hem vardır hem yoktur. İnsanın hakikati ve mahiyeti de bir berzah’tır. Hak ile halk arasında bulunur. Bir yönüyle Hakk’a, diğer yönüyle halka dönüktür… Veya insan bir yönden ruhlar âlemine, diğer yönden beden ve madde âlemine bağlıdır. Mülk ile melekût, şehâdet ile gayb âlemleri arasında bulunur. Hem o, hem bu âlemin bazı özelliklerine sahip olduğu halde mutlak olarak ne o ne de bu âlemdendir. Bütün berzahların aslı olan ilk taayyüne ve hazret-i vâhidiyete berzah-ı câmi’, berzah-ı evvel, berzah-ı a’zam gibi isimler verilir. Vahidiyet, mutlak birlikle çokluk arasındaki bir berzahtır. *** Rûhun bekâsı/dâimiliği mutlak(kayıtsız-şartsız-sınırsız) değildir. Mutlak beka ancak Allah’ın zâtı ve sıfâtıdır. Vücûd-i mutlak, Zât-ı mutlak tabirleri sadece Cenab-ı Hak için kullanılabilir. Yani hiçbir an faniliğin-yokluğun ârız olmaması, sürekli var olma hali sadece Allah’ın zatına ve sıfatlarına mahsustur. Zira Kıyamet-i Kübra’da (büyük kıyamet) bütün âlem külliyat ve cüz’iyatıyla (âlemin tamamı, zerreden küreye büyük küçük ne varsa) helak olacaktır. *** Kıyamet ikidir: 1.İnsanların ölmesiyle meydana gelen kendi kıyametleri ki buna, “kıyamet-i suğra: küçük kıyamet” denir… 2. Dört büyük melekten İsrafil aleyhisselâmın ilk sûr’a üflemesiyle meydana gelecek olan topyekûn kâinatın yok olma hadisesine de “kıyamet-i kübra: büyük kıyamet” denmektedir. Kâinatın bu imha ve helaki, yok olma safhasına Kur’an-ı Kerim’de “malum zaman: bilinen vakit” denilmiştir. Bu safha şiddetli korku ve sarsılma, düşüp bayılma, helak olma safhasıdır. Bunun nasıl olacağını Rabbimiz bize şöyle haber vermektedir: “Her şeyi alt üst eden o büyük felaket geldiği vakit…” “Güneş katlanıp dürüldüğünde, Yıldızlar bulandığında, Dağlar yürütüldüğünde, Kıyılmaz mallar bırakıldığında, Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında, Denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde), Nefisler eşleştirildiğinde (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya toplandığında), Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda, ‘Hangi günahtan dolayı öldürüldü?’ diye. Amel defterleri açıldığında, Gök sıyrılıp açıldığında,…” Kıyamet aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in 75. suresinin ismidir. Ve bu ismi, ilk ayette geçen “kıyamet” kelimesinden almıştır. Bu sûre kuvvetli bir yeminle şöyle başlayıp devam etmektedir: “Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe. Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse. İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan günahı devam ettirmek ister. O kıyamet günü ne zaman? diye sorar. Ne zaman ki o göz şimşek çakar, Ay tutulur, Güneş ve ay toplanır,…” Kısacası, büyük kıyamette Allah’tan başka her şey Onun emriyle helak olacaktır. Bu durumu Kur’an-ı Kerim bize, “… O’ndan başka ilah yoktur. O’nun zatından gayri her şey yok olacaktır…” diyerek haber vermektedir. *** Bu helake tabiatıyla ruhlar da dâhildir. Fakat ruhların yokluk acısını tatması, saflığı-dürüstlüğü, halinin düzgünlüğü ve marifetullah’a olan yakınlık derecesi ile mütenasip/uygun olarak devam edecektir. Bütün peygamberlerin imamı Efendimiz (s.a.v.), melekler, mukarrabîn, ülû’l-azm peygamberler, Arş, Kürsî, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem gibi yüce varlıkların ölümü ve helakı, yokluğu tatmaları İlahi iradenin bir icabı, anlatılan dereceler münasebetiyle/dolayısıyla az bir zamana, belki de pek az bir âna mahsus, kısacık bir süreyle sınırlıdır. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler buna işaret etmektedir. Bu meselede en doğru olan budur… Bununla birlikte şu cevabı hiçbir eserde bulamayacaksınız. En iyi bilen Allah Teala’dır. |
| ![]() |
![]() | #5 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | KUDRETTEN TAŞ ÜZERİNE YAZILAN SALEVAT KUDRETTEN TAŞ ÜZERİNE YAZILAN SALEVAT ” Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin bahri envârike ve ma’dini esraarike ve lisâni huccetike ve aruusi memleketike ve imâmi hazretike ve tıraazi mülkike ve hazâini rahmetike ve tarıykı şeriy’atikel mütelezzizi bi tevhıydike insani aynil vücûüdi vessebebi fîi külli mevcûüdin ayni a’yâni halkıkel mütekaddimi min nûri zıyâike. Salâten tedûümü bi devâmike ve tebkâ bi bekâike lâ müntehe lehâ düne ılmike salâten turzıyke ve turzıyhi ve terzâ bihâ annâ Yâ rabbel âlemiyn. Mânâsı: ” Allahım! Efendimiz Muhammed üzerine salat eyle; nurlarının denizi, sırlarının madeni, delillerinin dili, memleketinin el sürülemez gelini, hazretinin imamı, mülkünün süsü, rahmetinin haznedarı, şeriatının yolu ki, senin tevhidinle lezzetleniyor vücud hakikati. Ve bütün mevcutların sebebi, gözlerin gözü, hakikatlerin hakikati, senin evvelleri yaratmandan, senin nurunun ziyasından… Öyle salât eyle ki, sen devam ettiğin müddetçe devam etsin, sen baki kaldığın müddetçe baki kalsın ki; son olmaz ona, senin ilminin dışında… Öyle salat eyle ki sen onunla razı olasın, onu da razı etsin… Ve 0nunla razı ol bizden ya rabbel alemin. ” Bu salevat-ı şerifeyi Abdülkadir Geylani hazretleri bir mağarada bir taşın üstünde yazılı olarak bulmuşlardır. Altında da şu ilave varmış: ” Bu salevat-ı şerifeyi 1 defa okuyan 60.000 salevat okumuş sevabı alır. |
| ![]() |
![]() | #6 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | İMAN VE AMEL iMAN iLE AMEL iman; peygamber Efendimiz ( s.a.v ) `in Allahu Teala`dan getirip teblig buyurdugu butun hususlari kalp ile tasdik,dil ile ikrar etmekten ibarettir. Amel ise imanin meyvesi olup,imanin tarifine dahil degildir. iman kalpte parlayan bir cevherdir.Amel ise onun nurunu artirir. Amel olmadan iman olabilir.Ancak iman olmadan amel makbul olmaz. Butun peygamberlerin ummetlerine teblig ettigi iman esaslari hep aynidir.Fakat øgrettikleri amelii hukumler farklidir. Amel olmadan yalniz iman ile cennete girilirken,iman olmadan yalniz amel ile cennete girilmez. Amelin sevabi baskasina hediye edilebilir,ancak iman hediye edilemez. Amel vasiyet olunabilir.Yani, ben øldukten sonra benim yerime hacca gidiverirsiniz,seklinde vasiyet caiz olur.Ancak iman vasiyet olunamaz. Su halde iman ile amel ayni seydir demek yanlis olur.iman ile amel ayri seylerdir.Amel tabi,iman ise metbu`dur. Yani her seyden evvel butun insanliga vacip olan imandir.imana tabi olarak sonradan ameller de vacip olur |
| ![]() |
![]() | #7 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Bu ümmetin başına gelen bela ve musibetler NEDENDİR Bu ümmetin başına gelen bela ve musibetler…. Müslümanlar, Cenab-ı Allah’ın emir ve yasaklarına uymadıkça ve Efendimiz (s.a.v.)’in feyizli ve nurlu yolunda sevgi ve barış sahiline doğru yürümedikçe fitne, fesat, kan, düşmanlık ve belâlardan kurtulamazlar. Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifinde; “Benim şu ümmetim, esirgenmiş bir ümmet (-i merhume) dir. Onların üzerine âhirette azap yoktur. Onların azabı, dünyada fitne, zelzeleler ve birbirlerini öldürmeleri (ölüm hadiseleridir.)” Ebu Davud: 3730, Müsned-i Ahmed: 18848, Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular: -“Muhakkak ki bu ümmet, ümmet-i merhumedir, (rahmet olunmuş bir ümmettir. Bunların azabları, kendi ellerindedir. Kıyamet günü olduğu zaman, Her bir Müslümana bir adama müşriklerden bir adam verilir ve ona; -“Bu adam, cehennem ateşinden senin fidyendir…” denilir. İbni Mace: 42482, -“Muhakkak ki bu ümmet, ümmet-i merhumedir. (Rahmete nail olmuş bir ümmettir.) Allâhü Teâlâ hazretleri, onların azablarını kendilerinin arasında kıldı. Kıyamet günü olduğu zaman, Mü’minlerden her bir kimseye, diğer dinlerden (gayr-i Müslimlerden) bir kişi verilir ve ona; -“Bu kişi, senin cehennem ateşinden kurtulmana bir fidyedir!” denildi. ” Müsned-i Ahmed: 18837, Eğer biz, her karış toprağında bir şehidin yattığı bu mukaddes vatanı ve bu necip milleti seviyor, güzelim yurdumuzda insanlarımızın birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarını istiyorsak, mutlaka Allâha ve Resulüne itaat etmeliyiz. Çünkü, Müslümanların arasına birlik, beraberlik, sevgi ve kardeşliğin yerleşmesi için; Müslümanların Cenab-ı Allah’ın emirlerine bağlanmaları ve Yüce Rasûl (s.a.v.)in sünnetine sarılmaları şart.,.. Manen yükselmenin yolu Resûlullah’ın sünnetine sarılmaktan geçer. Havada uçan, suyun üzerinde yürüyen veya ateş yiyen veyahut da bunlardan başka harikulade haller gösteren bir şeyhi gördüğün zaman onu iyi araştır. O şeyh, eğer Allanın farzlarından ve Resûlullah’ın sünnetlerinden birini terkediyorsa yalancıdır, düzenbazdır. O evliya değildir .0 şeyhin işleri asla keramet değildir; belki istidrâçtır…. Mukaşefetu’l- Kulub el-Mukarribu ila allamul-ğuyub S. 48 İmam Ebu Hamid el- GAZALİ Dar’ul -Ma’rife 1996 Beyrut…. Önemli olan gerçek bir mü’min olmaktır… |
| ![]() |
![]() | #8 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Kadına Yanlış Fikir Veren Komşu(HİKAYE) Kadına Yanlış Fikir Veren Komşu Ebû Müslim Havlânî, mâneviyat büyüklerinin hem de ileri gelenlerindendir. Kendisi ibadette, ahlâkta, zühd ve takvâda örnek bir tasavvuf büyüğüdür. Tâbiîn zamanında İslâm’a girmiş, ciddî bir araştırma tahkikten sonra girdiği İslâm’da öylesine ilerlemiş ki, kendinden önce girenler ondan sonraya kalmış, ondan feyiz alıp nasihat dinler olmuşlardır. Ebû Müslim’in kendisi ilerleyip de hanımı geride kalmış değildi. Hanımı da hemen kendisine yakın şekilde mânen ilerlemiş, beyinin takvâsına yaklaşan bir iktisad ve kanâat ehli hâline gelmişti. Bu yüzden birlikte oruç tutarlar, birlikte gece namazı kılarlar, yine birlikte vakit namazlarına hazırlanırlardı. Hattâ “Hılletü’l-Evliyâ”da anlatıldığına göre, Ebû Müslim camiye giderken tekbir alarak evinden çıkar, namaza yönelirdi. Hanımı da onu tekbirle uğurlar, yine tekbirle karşılardı. Ancak, bir gün durum değişti. Ebû Müslim, cami dönüşü evinin avlusuna girdiği halde tekbir sesi işitmemiş, bunun bir sebebi olacağını düşünmeye başlamıştı. Halbuki hanım evden dışarıya da pek çıkmaz, habersiz bir yere gitmezdi. – Hayırdır inşâallah, diyerek kapıdan giren Ebû Müslim, az sonra elinde yemeklerle hanımının geldiğini gördü. Sofrayı hazırlayan hanım şöyle bir köşeye “Offf!” diyerek yığılıverdi. Ebû Müslim şüphelenmeye başladı: – Hanım, sende bir değişiklik var, nedir bu oflamalar? Cevap verdi: – Ne olacak, yorgunluk, bitkinlik! Bütün gün ev işleriyle meşgul oluyor, yorulup bitkin düşüyorum. Halbuki sen halifenin huzuruna girince bir hizmetçi istesen, seni kırmaz hemen verirmiş. – Hanım, halifenin bana hemen bir hizmetçi vereceğini nereden biliyorsun? Benim böyle itibarım var mı ki? – Varmış! – Nereden biliyorsun? – Nereden olacak, işte komşu kadını! O, senin böyle yüce bir itibara sahip olduğunu söyledi. Hem halifeden sadece hizmetçi değil, başka daha neler istesen alırmışsın. Onun için nüfuzunu kullanmanı, hizmetçi ile kalmayıp biraz da maddî yardım talebinde bulunmanı istiyorum. Kendisini tekbirlerle namaza uğurlayıp, yine tekbirlerle karşılayan hanımının birden fikrinin bozulup dikkatinin dağıtıldığını gören Ebû Müslim, buna çok üzülür, ne yapacağını şaşırır. Halife Hz. Muâviye’den böyle bir talepte bulunmayı asla istemez ama, kadın da bunda ısrar eder: Bu defa gazaba gelen büyük velî, elini açar ve bedduasını yapar: – Allah’ım, beni tekbirle namaza gönderip yine tekbirle karşılayan bu sâliha kadının kim fikrini çeldi, aklını bozdu ise, onun gözünü kör eyle!. O anda evin öteki köşesinde bir feryat kopar! – Ortalığı aydınlatın, gözlerim görmüyor! Meğer geçim bozup, yuva yıkmakla meşhur olan komşu kadını henüz evdeymiş, birdenbire dünyasının karanlığa gömülmesini ışığın sönmesine hükmetmiş. Ancak, bunun ansızın gelen körlükten başka bir şey olmadığını anlayınca başlamış büyük velîye yalvarmaya: – Ben ettim, sen etme!... Bundan dolayı derler ki: – Dindar hanımlar, dindar olmayan kadınların verdikleri yanlış fikirleri dinlememeli, yanlış fikir verenler de günün birinde mutlaka bir belâya uğrayacaklarını hatırdan çıkarmamalıdır!.. Nitekim komşu kadını yanlış fikir verdi, körlük cezasına müstahak oldu. |
| ![]() |
![]() | #9 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | En Hayırlı Kadın En Hayırlı Kadın Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Kadınların en hayırlısı, kocası ona baktığı zaman mesrûr olur, bir şey söylediğinde emrini yerine getirir. Nâmûsunda ve malında, kocasının hoşlanmıyacağı bir harekette de bulunmaz." (buyurur. Başka bir hadîs-i şerîflerinde: "Dünyâ’nızdan bana üç şey sevdirildi; kadın, güzel koku ve gözümün nûru namaz." buyurmakla, kadına sevgi, saygı ve şefkat gösterilmesi gerektiğine dikkati çekmişlerdir. "Dünyâ’nın hepsi metâ, eşyâdır. Ve Dünyâ’nın en hayırlı varlığı ise, sâlihâ kadındır." hadîs-i şerîfi de, İslâm’ın kadına verdiği büyük kıymetin bir başka ifâdesidir. Sâliha kadınların huzur ve sükûn kaynağı olduklarına işâretle Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz:"Cenâb-ı Hakk her kime iyi bir eş nasîb etmişse, onun ayakta durmasına ve dîninin yarısına yardım etmiştir. (Dîninin diğer) yarısını da kendi çalışarak muhâfaza etsin ve Allâh’dan korksun." buyurmuşlardır. Bu anlamda diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyurulur: "Dört şey kime verilmişse, ona dünya ve âhiretin hayrı verilmiş olur; Şükreden kalb, Allâh’ı anan lisân, belâya sabreden beden, nâmûsunda ve kocasının malında hıyânet etmeyen kadın." |
| ![]() |
![]() | #10 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | KALPLERİN HALLERİ (TEVBE) Tevbe Tevbe her müslüman erkek ve kadına farzdır. Nitekim ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor: — Ey iman edenler! Dönülmez bir tevbe ile Allah'a yöneliniz» . Emir vücup içindir. Yine ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor: — Allah'ı unuttukları için Allah'ın kendilerini kendilerine unutturdu-ğu kimseler gibi olmayınız. Onlar fasıkların ta kendileridir» . Ayet-i kerimedeki «Allah'ı unuttular» ifadesi, Allah'a daha önce söz vermiş oldukları halde O'nun kitabına, uymaktan cayanlar demektir, «Allah da onlara kendi kendilerini unutturdu» cümlesi de kötülüklerinden vazgeçip kendileri hesabına iyi davranışlara girişmek üzere kendi kendi-lerini değerlendirmelerini hatırlarına getirmedi demektir. Nitekim Pey-gamber'imiz (S.AS.) şöyle buyuruyor: — Allah'a kavuşmayı dileyen kimseye kavuşmaktan Allah hoşnut olur. Buna karşılık Allah'a kavuşmaktan hoşlanmayan kimseye kavuşmayı Allah da istemez.» «Ayetteki «onlar fasıkların ta kendileridir» ifadesi de günah işleme-yi tabiî bir yol haline getirenler, verdikleri sözden cayanlar» hidayet, rah-met ve mağfiret yolundan sapanlar demektir. «Fasık» iki türlüdür: Biri «kâfir fasık», diğeri «facır fasık» «Kâfir fa-sıf» Allah'a ve O'nun Resul'üne inanmayan, hidayet yolundan çıkarak sa-pıklık çıkmazına koyulan kimsedir. Nitekim ulu Allah (C.C.) böylesi fasık-lar hakkında şöyle buyuruyor: — O, Rabb'inin emrinden çıkmıştır» . Yani iman ederek Allah'ın emrine uyma yolundan ayrılmıştır. «Facır fasık»a gelince içki içen, haram yiyen, zina eden, çeşitli gü-nahlar işleyerek ibadet yolundan sapıp isyan yoluna giren ve fakat Allah'a ortak koşmamış olan kimselerdir. Aralarında fark da şudur. Ölmeden önce tevbe edip kelime-i şaha-det getirmedikçe kâfir fasığın affedilmesi umulmaz. Buna karşılık facır fasık, ölmeden önce sadece tevbe ederek işlediklerinden pişmanlık duy-duğu takdirde affa uğraması beklenebilir. Bilinmelidir ki, sebebi nefsin azgın arzuları olan her günahın affedil-mesi beklenebilir. Buna karşılık sebebi kibir olan günahın affı beklene-mez. Nitekim şeytanın baş kaldırmasına sebep kibri olduğu için affedil-memiştir. Buna göre ölmeden önce günahlarından vazgeçip Allah'a tevbe et-men gerekir ki, Allah'ın dileğini kabul buyurmasını beklemeye haklı ola-sın. Nitekim ulu Allah (C.C.) şöyle buyurur: «— Kullarından gelen tevbeferi kabul ederek kötülükleri affeden O' dur» . Demek ki ulu Allah, tevbeyi kabul ederek yapılmış olan kötülükleri bağışlıyor. Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor: — Günahlarından tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş kimse gibidir.» Anlatıldığına göre adamın biri her günah işlediğinde işlediği güna-hı bir deftere yazardı. Günün birinde yeni bir günah daha işler, yaz-mak için defterini açar. Fakat günah listesinin kayıtlı olduğu sayfalarda «o kimseler ki Allah onların kötülüklerini iyiliklerle değiştirir» mealindeki ayet-i kerimeden başka hiç bir satır bulamaz (33) Ayetten murat Allah şirkin yerine imanı, zinanın yerine affı, günahın yerine ismet ve taatı de-ğiştirir demektir. Yine anlatıldığına göre Hz. Ömer (R.A.) bir gün Medine mahallelerin-den birini dolaşırken bir delikanlı ile karşılaşır. Delikanlı, elbisesinin al-tında içki şişesi taşımaktadır. Hz. Ömer «delikanlı, elbisenin altında ne var» diye sorar. Delikanlı az kalsın «İçki» diye cevap verecekti ki o anda içinden şöyle dua etti. «Allah'ım! Beni Ömer'in karşısında rezil etme, rüsvay etme, ayıbımı gözünden sakla, bundan sonra bir daha içki iç-meyeceğim.» Arkasından «Ey Emirü'l - Mü'minin elbisemi altında taşıdığım sirke şi-şeşidir» diye cevap verir. Hz.Ömer «göreyim» der. Delikanlı elbisesini kaldırır, Hz. Ömer bakar gerçekten şişe sirke olmuştur! Demek ki içki sirkeye dönüşmüştür. Kul korkusu ile tevbe ettiği için samimiyetinden dolayı AİIah'ın içki-sini sirkeye değiştirdiğini görüyorsun. Bu böyle olunca kötülüğe batmış bir günahkâr, dönülmez bir tevbe ederek işlediği kötülüklerden vazge-çecek olsa ulu Allah onun günah içkisini ibadet sirkesine dönüştüre-cektir. Ebu Hureyre (R.A.) anlatıyor: Bir gece yatsı namazını Allah Rasulü ile birlikte kıldıktan sonra yola çıktım, yürürken önüme bir kadın çıktı, «ey Ebu Hureyre, ben bir günah işledim, acaba tevbem kabul olur mu» diye sordu. «İşlediğin günâh nedir» diye sordum. Kadın «zina yaptım ve zinadan peydahladığım çocuğu da öldürdüm» cevabını verdi. Kadına «mahvoldun ve cana kıydın, yemin ederim ki, senin yapacağın tevbe kabul edilmez» karşılığını verdim, ben böyle der-demez kadın bayılarak yere düştü. Yoluma devam ettim, yürürken içimden «Allah Rasul'ü henüz ara-mızda iken ben fetva veriyorum, bu doğru değil» dedim. Bu düşünce ile geriye döndüm, Peygamber'imize vardım, karşılaştığım olayı O'na anlat-tım. Bana dedi ki, «mahvoldun ve kadını da mahvettin. Şu ayetler nerede, senin tutumun nerede! Ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor: — Onlar ki, Allah'ın yanına başka bir ilâh katıp tapmazlar, kesin bir adalet hükmü olmaksızın Allah'ın haram kıldığı cana kıymazlar, zina et-mezler (işte onlar Allah'ın gerçek kullarıdırlar) Kim bu haramları işlerse cezaya çarpılır. Kıyamet günü o kimsenin azabı kat kat olur ve perişanlık içinde azab ile ebediyyen başbaşa bırakılır. Yalnız tevbe ederek salih ameller işleyen |
| ![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
| |
![]() | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | miZah | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |