IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 06 Kasım 2011, 07:54   #21
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Nallıhan

BilgilerŞehir Nüfusu: 12.585Köy Nüfusu: 18.385Yüzölçümü: 1.877 km²Nüfus Yoğunluğu: 16Rakım: 625 metreKoordinatlar: 40°11'1¨N, 31°21'2¨EPosta Kodu: 06920Alan Kodu: 0312İl Plaka Kodu: 06YönetimÜlke: TürkiyeCoğrafi Bölge: İç Anadolu Bölgesiİl: AnkaraKaymakam: Ömer TORAMANBelediye Başkanı: Ahmet Adnan OKUR
Nallıhan : Nallıhan'ın şehir merkezine uzaklığı 161 km. dir.İlçe merkezi 1599'da Vezir Nasuhpaşa' nın burada bir han yaptırmasıyla teşekkül etmiş, adını bu Han'dan almıştır. Halen çatısı yıkık olan Han ile birlikte cami ve hamam da yapılmıştır. İlçede, Uluhan (Köstebek) Köyünde 17. Yüzyılda inşa edilmiş olan Uluhan Cami de diğer önemli bir eserdir

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 06 Kasım 2011, 07:54   #22
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Polatlı

BilgilerŞehir Nüfusu: 96.012Köy Nüfusu: 19.445Yüzölçümü: 3.466 km²Nüfus Yoğunluğu: 33Rakım: 865 metreKoordinatlar: 40°11'1¨N, 31°21'2¨EPosta Kodu: 06900Alan Kodu: 0312İl Plaka Kodu: 06YönetimÜlke: TürkiyeCoğrafi Bölge: İç Anadolu Bölgesiİl: AnkaraKaymakam: Gürsoy OSMAN BİLGİNBelediye Başkanı: Yakup ÇELİK
Polatlı : Polatlı ilçesinin şehir merkezine uzaklığı 78 km. dir. Bugünkü Polatlı'nın 20 m. kuzeybatısına düşen Yassıhöyük Köyü ve çevresi bölgede gerçek bir tarih başlangıcı sayılabilir. Bu çevrede 86 adet tümülüs ve kral mezarları ve kalıntıları ilçe merkezinde de tümülüs ve şehir kalıntıları bulunmaktadır

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 07:54   #23
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Pursaklar

BilgilerŞehir Nüfusu: 100.732İlçe Nüfusu: -Yüzölçümü: 152,2** km²Nüfus Yoğunluğu: 663Rakım: 975 metreKoordinatlar: 38°56′40″N, 33°32′31″EPosta Kodu: 06145Alan Kodu: 0312İl Plaka Kodu: 06YönetimÜlke: TürkiyeCoğrafi Bölge: İç Anadolu Bölgesiİl: AnkaraKaymakam: Mustafa GÜLER (Kaymakam Vekili)Belediye Başkanı: Selçuk ÇETİN

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 07:55   #24
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Sincan

BilgilerŞehir Nüfusu: 445.330Köy Nüfusu: -Yüzölçümü: 344 km²Nüfus Yoğunluğu: 1295Rakım: 855 metreKoordinatlar: 39° 57' 33'' K, 32° 34' 36'' DPosta Kodu: 06930Alan Kodu: 0312İl Plaka Kodu: 06YönetimÜlke: TürkiyeCoğrafi Bölge: İç Anadolu Bölgesiİl: AnkaraKaymakam: Ufuk SEÇİLMİŞBelediye Başkanı: Mustafa TUNA

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 07:55   #25
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Şereflikoçhisar : Şehir merkezine 148 km. uzaklıktadır. İlçede, Türkiye'nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü bulunmaktadır. Kuzeyinde bulunan Hirfanlı Baraj Gölünde balıkçılık yapılmaktadır. Tuz Gölü, Kurşunlu Camii, Koçhisar Kalesi ve Parlasan Kalesi, ilçenin tarihi ve turistik zenginliklerini oluşturur.
Ş.Koçhisar

BilgilerŞehir Nüfusu: 28.928Köy Nüfusu: 7.050Yüzölçümü: 1.551 km²Nüfus Yoğunluğu: 23Rakım: 975 metreKoordinatlar: 38°56′40″N, 33°32′31″EPosta Kodu: 06950Alan kodu: 0312İl Plaka Kodu: 06YönetimÜlke: TürkiyeCoğrafi Bölge: İç Anadolu Bölgesiİl: AnkaraKaymakam: Hasan KÜRKLÜBelediye Başkanı: Hakverdi ALTUĞ

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 07:55   #26
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Yenimahalle : Yenimahalle'nin şehir merkezine uzaklığı 5 km. dir. Kent Merkezinde yeralan Yenimahalle'nin tarihini vurgulayan eserler arasında Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat tarafından 1222 yılında eski Bağdat Ticaret yolunun geçtiği Ankara Çayı üzerinde yaptırılan Akköprü sayılabilir. Tarihi özelliğini hala korumakta olan Köprü, 4 büyük, 3 küçük olmak üzere 7 kemerden oluşmuştur.




Yenimahalle

BilgilerŞehir Nüfusu: 625.826Köy Nüfusu: -Yüzölçümü: 274 km²Nüfus Yoğunluğu: 2.284Rakım: 830 metreKoordinatlar: 39°58′19″N, 32°48′43″Posta kodu: 06170Alan kodu: 0312İl Plaka Kodu: 06YönetimÜlke: TürkiyeCoğrafi Bölge: İç Anadolu Bölgesiİl: AnkaraKaymakam: Veysel BEYRU (Kaymakam Vekili)Belediye başkanı: Fethi YAŞAR

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 07:55   #27
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Dil

ANKARA
Dil (Lehçeler, ağız-şive, sözcük hazinesi, gün, hafta, ay adları)
Günümüz Ankara ili 4 milyonluk nüfusu, 30.613km2'lik yüzölçümü ile Orta Anadolu Ağzı özelliklerini taşımakta idi. Bugün özellikle kent nüfusu başka yörelerden göç almış olup büyük ölçüde bu özelliğini yitirmiş durumdadır. Ağız özelliklerini artık yalnızca çevre ilçelerde ve köylerde görmek mümkündür.


Söz dağarcığı: Ankara ağızları geniş bir söz dağarcığına sahiptir.Söz varlığı incelendiğinde eski Türkçe ve eski Anadolu Türkçesi döneminde kullanılan, ancak bugün yazı dilinde kullanılmayan bazı kelimelerin, farklı şekil ve anlamlarda da olsa, Ankara ağızlarında kullanılmakta olduğu görülür.
Bu kelimelerin bazıları şunlardır.

Altatar : Altılı Tabanca
Avsunlu : Zehir Tesir Etmeyen
Bazlama : Sacda Pişirilen Ekmek
Bil : Bel
Bisleğeç: Pişen Hamuru Sacta çevirmek için yassı tahta
Capıt : Bez parçası
Cıngı : Kıvılcım
Çepken : Efe Yeleği
Çot: Sakat
Döş : Göğüs
Enteri : Entari
Farçalamak : Şımarmak
Günüleme : Kıskanç
Hayrat : İşine Devamsız
Höşmerim : Bir Yemek
Husalanmak : Merak Etmek
Kaykılmak : Yan Gelip Yatmak
Okkalı : Ağır
Zati : Zaten

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 07:55   #28
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Kalıplaşmış Sözler

ANKARA
Kalıplaşmış Sözler
Arnının şakından nalladıAlnının ortasından vurdu Avrat bizi hicil iddiKepaze etti Ayı oynayalımTopaç çevirelim Annacındaki tepeKarşısındaki tepeAvrat topuğna kadar pâtiri dudunmuşTakma saç Amma da sıkrasınHasissinAvrat beni görünce bürleniyoYüzünü örtüyorAmed herifin kafaya vuru virince deke combalak aşıvirdiYere yuvarlandıApçam gile gidecezAmcamlara gideceğiz Bebeğin sormuğunu virMamasını Börüme bi sümsüm kaktıkiYumruk vurdu Bu işte döneklik sendeSözünde durmadın Benimi mezeleyon gid de anağı mezeleBenimle alay mı ediyorsunBoranı bişirdimZerdali hoşafıBadi badi yürüme Paytak yürümekBöğön pirşenbeBugün perşembeBıldır miyva çooduGeçen sene meyve çoktuVih oğul donduda buyduÜşüdüBebeğin bağırdağını sarıvirBebeğin beşiğinin bağlarını bağla Bi dıkım içivir Bir yudum içiverBöğüzde böle olsunBu seferde böyle olsunBöre böre öldü Bağıra bağıraHa yiğenim billorunan bi su vir BardaklaBöndüyü doldur da gel Testinin küçüğüBırak şu löhlü herifi Miskin, pasaklı, amelimanda adamıBi cimçik tuz virBiraz tuz verBire esikli adamı buğatma Kadın, adamı kızdırmaBağın tonçuca geldik SınırınaBebeyi börtü böcek dalamış gaâmBöcek ısırmışBağda tosba yatağı olmuş Harab olmuşBebeğin ediklerini giydirivirBebeğin patilerini giydiriver Bebeğin çentesine elif çüzünü koyvirOkul çantasına alfabesini koyuverMürdük kıza da çintisi pek yakışmışGüzel kıza da entarisi pek yakışmışIramazanda adamın gavsarası dar olurRamazanda insanın asabı bozuk olurGel hele iki yarenlik idelim Şundan bundan konuşalımOh yavrum buğatma Yaramazlık yapmaEzzadı kınalıMazisi temiz Vih! Oğul o ne şekil yarenlik Ne biçim lâf Hatıp çayı'na esbaba gidecez Çamaşıra gideceğizHayatdaki gambakları toplayıvirAvludaki ağaç parçalarını toplaSen o işe kulağasmaO işe aldırmaPişin pişin paramı saydın Peşin, peşinGicikme aşama ir gel Geç kalma erken gelTökeşledi neyseki düşmediTökezledi fakat düşmediHalhalları ireğin isteyoBilezikleri epotik, karşılık istiyorEsbabı iyi çitileÇamaşırı iyice ovEyşinin İsmaile tava virdimEkşinin İsmail'e pişirmek için Ankara tavası verdimLan memet çikta hot oynayalımBir çeşit oyunO iş gali tavsadıO iş artık gevşediAplan gilden saplıyı alda gelÇamaşır ve pekmez kazanlarını boşaltmak için kullanılan uzun saplı tasŞu kızda pek başangı Kendi başına iş yapanBaşlık bozmıya gidiyozDüğün hazırlığı için çarşıya çıkmaGasap lömen apçağa vardakara dikişinden siyerlik virsin Yağsız tarafından pirzolaAşama halam gile sübüre yimiye gidecezSu böreğiGuşenedeki tamtak tiridini getir Tenceredeki tiriti getir Tabahna camiinin yanında da ki
Seyid Memedin böründeki ev
Tabakhane camiinin yanındakiKuşları taşlayıpda yaynıkdırmaKuşları ürkütmeBu aşam sıra Haceli gilde Gezme sırası Hacı Ali'lerdeBöğözlük af ittim bidaya karışmam Bu sefer af ettim öbür sefereAna kı şi gile gitmiyecez mi yizAnneciğim... lere gitmeyecek miyizGusulhaneye nalilleri koyuvirBanyoya takunyaları koyuverAmanın pek gıyımsızÇok hasisİki kakaç bastırmayı unutmaİki hevenk pastırmaDedeğen şipleklerini getirDedenin terliklerini getirBölede çikin gız görmedimBöyle çirkin kız görmedimDılacanlığının sonu bu işteYaramazlığın sonu buMaşabadaki suyu serpivirMaşrapadaki suyu döküverGostak gostak yürüyüşüne bakKasıla kasılaBostan gümelesine gidiyomBostan kulübesiİce çıbırladı Parasız kalmaIrza hocanın uşakları Rıza hocanın çocuklarıZarları bıdılayıviriyoÖnüne atmakZıbarmıyasıca uyumadı gitti Sızmak, donup kalmaİlin köydeki gettekini karıştırmaOnu bunu karıştırmaİle güne karşı ne diyelim şimdiDosta düşmana karşıİvil ivil işçimen gızHamaratGızım zevzek zevzek konuşup durmaBoşyere, fuzuli, aslı yokMaççalı herifSırnaşık Kâtibi Adilden senet virNoter Şehremanetine kâtip mi oldunBelediyeKapama küpeciği gibi oturuvidiOrta yere oturmak Vih! ool! hiriminen hiç iddinBerbat ettinMücüleden cara dakımını alıvirÇekmeceden ağızlığa alıverIşmar idip durmaGözle işaretTizem gile ezaya gidecezTeyzemlere baş sağlığına gideceğizPaytoncu kıramçıyı şaklatdı KamçıZarzavatı desdimala çıkılayıvir Sebzeleri mendile koyuverAna kı sırtım gidişiyoAnne sırtım kaşınıyor Zigahdan ünleyivir Balkondan sesleniver Ökelekli delikanlı Yakışıklı Iccak ıccak içivir SıcakEsbabı da pek ehnezimiş Elbisesi eskimiş Urganı uç uça ulayivir Ekleyiver Herif gine işi mışırgılı bıraktı Şüpheli
İbram dayı da emme honutmuş ha!İhtiyarlamışBebenin başindaki gogak dökülmediYeni doğan çocuğun başındaki deri Lan oğaçça dur farçalma Uslu otur İlâhi bennen ağrınamaz ol Benimle uğraşma Nedi beni yüksünüyon sen Neden beni çekemiyorsunHiyarın köresini al tılkışımını alma Hıyarın tazesini al buruşmuşunu alma Küntük giz maşallah bek tatlıKısa boylu şişman

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 07:55   #29
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




ANKARA
İNANIŞLAR

HASTALIK ve TEDAVİ USULLERİ İLE BAZI İNANÇLAR
Bu bahsi bilhassa almayı öngörüşümüzün sebebi, yıllarca ihmal edilmiş bir şehrin, o yıllardaki tedavi usulleri ile bu günkü başkent Ankara'nın tedavi usulleri arasındaki; o muazzam tekamül ve inkişafı göstermek bakımından istifadeli gördüğümüzdendir.
Yıllar süresi ihmal edilmiş, dertli bir Anadolu var, o Anadolu ki; koskoca bir İmparatorluğun yükünü zayıf omuzlarında, yıllarca yokluk ve sefalet içinde izdırap duyarak taşımış, asker demiş vermiş, vergi demiş vermiş, ama kanayan yarasına ne bir merhem koyan olmuş ne de elinden tutup kaldıran bir kimse bulunmuş.
İşte kendi kaderine bırakılan, ıstırap ve acı ile dolu Anadolu'nun bu izdirap ve derdinden bol bol nasibini alan Ankara'da; hastalık denilen o korkunç afet, elinde tırpanı ile yıllarca kol gezmiş, daha yavru doğmadan onu öldürmüştü.
Ankara ki İmparatorluğa yıllarca vilayet merkezliği yapmış, beylerbeylerinin ülkesi olmuş, yani ikinci derecede bir vilayet iken, kanayan yarasına neşter vurulmamıştı.
Cahil kalan halk, hastalığına, derdine devayı maaselef hurafede aramış ve onun pençesinde ölüp gitmiştir.
Aşağıda vereceğimiz ve halk arasında çok yaygın olan bir iki misal; hastalığın ne yollarda tedavi edildiği ve bazı itikat ve inançların bu tedavilere nasıl hakim olduğunu, bir ibret levhası olarak gözlerimizin önüne bütün çıplaklığı ile sermektedir.
Çok değil bundan en az 60-70 yıl önce Ankarası'nda ne doktor, ne ilaç, ne de hastane vardı. Doktor yerine cerrahlar vardı. Bunlar muhtelif otlardan yaptıkları, hap ve merhemleri hasta kimselere verirler, bıçak ve kurşun yaralarını tedavi ederlerdi.
Son yıllarda Ankara'da, Vasilaki ve İstavraki adlı iki doktor vardı. İkisi de iyi doktor olmasına rağmen, "Adam sende, kırk yıl kıran olmuş da vadesi gelen ölmüş" inancı içinde, hastalanan yüz kişiden ancak üç kişi bu doktorların kapısını çalmıştır. İlaç malzemesini atarlar satardı. En mühim ilaçlar; Kına kına, sinameki ve İngiliz tuzu idi. Midesi veya iç uzuvlarından birisinden hasta olup ölenlere "Barsakları dolandı da ondan öldü" derler, çocuğa havale mi geldi, doğru vergi başkatibi Mahmut efendiye; sarılık mı oldu, bu hastalığın ocağı Kütükçülere, kırık çıkık mı var, Kelleci Ali dayıya, kuduz mu oldu, Kılcı Yogi'ye, sivilce veya çıban mı var doğru Burçaklar köyüne, ishal mi oldu, leblebi kavutu yesin, dişi mi ağrıdı, doğruca Saraçlar çarşısında berber Arif dayıya, ya git. Kasap pil Kadir ağaya koşsun, yarısı içerde yarısın dışar da kerpetenle söksün...
İşte dünün kendi kaderine terkedilmiş, Ankarası'ndaki tedavi şekli bu iken, bugün hastalığın tedavisinde nerelere geldiğimizi göstermek için bu mevzuyu almayı öngörmüş bulunuyoruz.
Ankara'ya ilk gelen Türk doktoru Neşet Ömer bey ve Dr. Selahattin beydir. Şimdi, bir iki misal vererek eski tedavi usullerini görelim:

Sarılık: Halk arasında sarılık olarak yaygın olan bu hastalığın tedavi şekli de enteresandır. Sarılık olan bir kimseye, bir altın parçasını suya atarlar, ıslatırlar ve hastaya bir hafta suyunu içirirler. Keza sarılık hastasını da bu hastalığın ocağına götürürler. Sarılığı kes¬tirirler. Kestirme işi şöyledir: Hastanın alnının ortasını hafifçe us¬tura ile keser. Akan kanı alır, hastanın yüzüne sürer, bir hafta
perhiz verir, acı ve bulgur yenmez.
Sıtma: Sıtmalı hastaya da hastalıkla hiç ilgisi olmayan birtakım âdetler tatbik edilir. Mesela sıtmalıyı alıp bir türbeye götürürler. Orada sıtmalının bileğine ip bağlanır. Dedeye adak adanır, mum dikilir ve türbenin penceresine bir bez bağlanır. Sıtmalı çocuğa. dağda çobanın gezdirdiği kuru ekmek suda ıslatılarak yedirilir. Ayı tüyünü veya yılan kabuğunu yakıp dumanına hastayı tutarlar. En güzeli de sıtmalı çocuğa, iki kumalı (iki evli) kimsenin ekmek teknesinden ekmek çalarlar, onu çocuğa yedirme şeklidir.
Oklama: Nazardan başı ağrıyanları oklarlar. Ocaklı kadın eline bir oklava alır, hastanın başında bazlama tahtası tutulur. Ocaklı kadın kendi kendine şöyle konuşur.
Selamün aleyküm
Aleyküm selam
Tatar nerden geliyorsun
Tatar handan geliyorum
Ne vurursun
Sancı vururum
Vurmam
Vururum
Vurmam
Vururum
Vurmam
Vururum
der ve tahtaya yavaş yavaş vurur. Bu hareket üç defa tekrarlanır.
Boğmaca: Boğmaca olan çocuk, Arslanhane'de caminin önündeki taşa yatırılır, derviş veya ocaklı bıçakla boğazını sıvazlar. Yahut Ak Şemsettin Türbesi'nin anahtarını boğazına sürerlerdi. Türbeye bırakılan bir gömleği bir gece durduktan sonra çocuğa giydirirler, 40 gün çocuktan çıkartmazlar di. Benden evvelki iki kız kardeşim de bu yolda tedavi gördüklerinden maalesef zavallılar ölmüşler.
Bulgur Püskürmesi: Kan bozukluğundan ötürü vücutta çıkan ufak kırmızılıklara bulgur püskürmesi denirdi. Ocağı Hacettepe'de idi. Ocaklı kadın ağzına doldurduğu bulguru, vücuttaki kırmızı beneklere püskürür, okur, üfler, bulgurla sıvazlar, bir haftalık perhiz verirdi.
Çiçek: Çiçek çıkartan çocuklara Hakik taşı ile Bakır'ı çocuğun alnına takarlar, kırk gün durur. Dumandan, yemek kokusundan tecrit ederler, bol bol tatlı yedirirler, çiçeğin beyi çıkmasın diye kabuklarını çocuğa yedirirlerdi.
İshal: İshal olana koruk suyu, yahut miyane kavutu (kavrulmuş un) aç karnına yedirilir, yahut da ahlat (Yabani Armut) hoşafı içirilirdi.
Hacahmat - Kan aldırma: Mayıs ayında, ilkbaharda kanı gür olanlar, sağ ayağından sol kolundan kan aldırırlar. Kanalmak (Neşterle) (bir nevi yaylı keskin bıçak) kol damarına yerleştirilir, yayını bırakır bırakmaz bıçak damarı keser ve kanı akıtır. Ekseriya berberler bu işi yaparlardı.
Nezle: Nezle olan kimsenin başına deve yününü sararlar. Ayrıca tuzu kavururlar, bir torbaya koyarak nezle olanın başına sararlar. Hastanın yüzüne al bir örtü örter, üzerine pamukları kor ve yakardı. Ondan sonra da en fecisi örtüyü kaldırır, yüzünü gözünü tükürük içinde bırakırdı. Buna Alazlama denirdi.
Bademcik: Bademciği olan kimseler de keza ocağına gider, ocak başparmakla bademcikleri ezer ve sap kavrularak dövülür, hastanın boğazına kamış bir boru ile üflenir.
Basma Hastalığı: Bu günün tıbbında farenjit denilen hastalık olur, tatlı elmayı ateşe gömerler ve hastanın boğazına sararlardı.
Baş Ağrısı: Başı ağrıyan kimsenin, kurbağayı alnına sararlar. Kurbağa ölürse iyidir. Ölmezse etini hastaya yedirirler.
Bıçılgan: İnek memelerinin çatlamasıdır. Süpürgenin ucunu yakarlar. Hayvanın memesine vururlar, yahut bebe toprağını melhem yaparak çatlaklara sürerler. Yahut da ısırgan otu lapasını sararlar.
Göz Çıbanı (Nazar çıbanı): Göz çıbanı çıkan kimseye, kesilmiş bir koyunun gözü, kına ve su ile karılır, bu melhem çıbana sürülür, çıban azar üç gün sonra iyi olurmuş.
Kan Kabarcığı: Bu kabarcık daha ziyade gözün akında olur, buna da göz kapağını devirirler, ocaklı kimse gözdeki bu kabarcığı altınla çizerek tedavi eder.
Hıyarcık: Hıyarcık çıkartan kimseye, hıyar turşusu konmak suretiyle tedavi ederler.
İnce Hastalık (Verem): Bu hastalığın ne kadar korkunç olduğu bu gün malum; bu hastalığa tutulanlara kara eşek sütü içirirlermiş. Bu sari ve öldürücü hastalığın tedavisi de bu idi.
İt Dirseği: Gözünde it dirseği çıkan kimse, bu hastalığın keza ocağına gider, ocaklı kolunun dirseği ile orayı sıvazlar.

İngin (Yarım Felç): Kadın başı kabağını kaynatırlar ve bu kabağın içine hastayı gömerler.
Körükleme: Bir nevi çıbandır. Ocağına gidilir körükletilir. Körükleyici kimse, kendiri dider ve yakar, külünü bir kap içinde yağ ile karar melhem yapar, bu melhemi çıbanın üzerine koyarak çıbanı sarar. Bu işi ekseriya Museviler yaparlardı. Ekşi, acı gibi şeylere perhiz verirlerdi.
Kıt Durgunu: Ekseriye emzikli kadınlarda olur, meme şişer süt akmaz. Bunun için de emzikli kadın şişen göğsünü içi dolu bir testiye sokar. Saçını da göğsün üstüne koyarak saç taranır.
Kırkın: Kırkı çıkmayan çocuklarda olan bu hastalık, çocuğun yüzünde yara halinde tezahür eder, tedavisi için, kaplumbağa kabuğunu yakar, döverler, ince tülbentten elerler içine biraz tuz koyarak; çocuk doğar doğmaz bu tozla sıvarlar. İğne başı gibi ufak başlı sivilciler olup, buna ilaç itikat gereğince yapılmaz.
Kan İrini: Burun kanamasıdır. Kanı dindermek için; burnu kanayan kimsenin alnına, kan taşı yüzüğü bağlarlar, ayrıca örümcek ağını pamuk gibi buruna sokarlar.
Siğil (Seyil): Siğilin erkeği ve dişisi olur, dişisi ürer çoğalır. Siğili olan kimse için Mühanlar köyünden kırmızı bir toprak getirilir; bu toprağı siğiller üzerine sürerler. Ayrıca ayın ilk çarşambasında, ellerde kaç tane siğil varsa o kadar buğday tanesini kaynatırlar, bir ipe dizerler, sokak kapısının arkasına asarlar, kuşlar buğdayı yer siğil de geçermiş.
Sallık: İdrarını tutamayan, aynı zamanda idrarını yapamayanlardır. Bu hastalık için şu tedavi usulleri yapılır.
a - Miyan kökünü ağızda çiğnetip yuttururlar.
b - Arpa unu ile ardıç katranını hap yaparak verirler.
c - Hamam leğeninin içine (derin ve uzun bakırdan) eski saman, deve kığı (pisliği), soğan kabuğu koyarlar ve kaynatırlar, leğenin üzerindeki deliği bir kapakla
kapatırlar, hastayı bu tahtanın üzerine oturturlar, onun buğusunda bir saat kadar oturur.
d - Çiğdem, zamanında koklanmadan toplanır, kaynatılır, içirilir.
e - Mısır püskülü kaynatılarak içilir.
Temreğe: Temreğe iki türlü olur biri sulu temreğe, diğeri kuru temreğe. Sulu temreğeyi arpa ile çizerler. Cevher toprağını ıslatırlar her sabah aç karnına içirirler.
Zehirli Kertenkele Sokması: Çor (tuzlu ayran) içirilir, ya da sokulan yere eşek derisi sürülür. Sokulan yer boğdurulur ve kuru zerdali ıslatılarak ezilip sarılır.
Kurşun Dökme: Bu âdet ve tedavi usulü hâlâ revaçta olup, zammımıza kadar gelmiştir. Kurşun dökme, nazar değmiş kimseye, hastaya, asabi mizaçlı çocuklara, sıkıntılı kimselere dökülür. Kurşun dökme işini umumiyetle yaşlı kadınlar yapar. Kurşun döken kadın mutlaka ocak ve izinli yani (fatıma anamızın elini almış) olmalıdır. Biraz kurşun bir kepçe içinde ateşte eritilir. Bir kalburun içine biraz ekmek, tuz, buğday, arpa, bir bıçak, bir iğne, bir ayna konulur. Kurşun dökülecek hastanın başına bir örtü örterler. Kalburu hastanın başına tutarlar. İçinde su bulunan bir tasa eriyen kurşunlan dökerler. Soğuk suya dökülen kurşunlar haliyle donacaktır. Bu donma halinde göz göz ve pütür pütür bir manzara arzeder. Kurşunu döken: Gördün mü? göz var der ve hastayı okur üfler. Bıçakla sığar. Kalbura konulan ekmek, buğday vesaire köpeklere verilir.
Kaşıntı: Vücudu kaşınan kimselere çor içirilir. Çor bol tuzlu yoğurttur.
Dolama: Ocaklı kimse, dolama olan parmağı ağzının içine alır. Yavaş yavaş, döndüre döndüre ısırır, tükürükle, okur, üfler. Bu hareketi üç kerre yapar. Ocaklılar ekseriya bu işler için para almazlar. Para yerine, köpeklere ekmek verdirir. Yağlı çıra ateşte yakılır ve yağlan çatlaklara sürülür.
El Terlerse: Hiç tanımadığı bir kimsenin evine girilir. Yatak ve yorganına el değdirilir. Terleme geçermiş.
İşte yukarıda bol bol saydığımız hastalıkların devası da bunlardı.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 07:56   #30
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




ANKARA
HALK OYUNLARI

Bugün Türkiye'nin her beldesinin ayrı bir özellik taşıyan halk oyunlarına göz atılırsa görülür ki, Ankara bu konuda olgunluk, mertlik ve vakar ifadeleri taşıyan unsurlarıyla, söz sahibidir. Ankara halk oyunları iki kısımda incelenir:
a) Zeybekler:
- Ankara Zeybeği: Oyunların en gösterişlisidir. Yiğitlik ve mertlik ifade eder. Bu zeybek sazla oynanmakta olup, ağır bir melodisi vardır. En az iki kişi tarafından oynanır, üçlü sacayağı denileni daha da gösterişlidir. Zeybek oyunlarında dikkat edilecek ve en başta gelen husus, oyunun vermiş olduğu karakteristik hava ve melodiye göre jest ve figürleri ayarlamaktır. Yani duruş, kasılış ve poz zeybek oyununun bütün ihtişamım ortaya koyar.
- Mendil Zeybeği: Bu zeybek oyunu da ağır ve akıcı figürleri ile Ankara Zeybeğine yakındır. Keza iki kişi tarafından ya da daha fazla kişiyle oynanır. Bu zeybeğin en güzel görünüşü, çöküşte her iki dizin de yere vurularak doğrulmasıdır.
- Karaşar Zeybeği: Ankara'nın ilçelerinden Beypazarı'nın Karaşar nahiyesinin eski Ankara ile ilgisi olduğu bilinmektedir. Gerek melodisindeki akıcılık, gerek oyundaki tek ayak figürleri ile dikkati çe¬ker. Zeybek söylenen türküyü takiben ve iki kişi tarafından oynanır.
- Seymen Zeybeği: Diğer zeybeklerden tamamen ayrı bir özelliği olan seymen zeybeği diğer zeybek oyunları gibi sazla değil, davul zurna ile, iki veya üç kişi tarafından oynanır. Seymen zeybeği, isminden de anlaşılacağı üzere tertip edilen seymen alaylarında, düğünlerde, alayın önünde bulunan davul ve zur¬nanın hemen önünde kılıç veya tekke palalarıyla giden zeybekler tarafından oynanır.
- Seymen Alayı: Ankaralıların dilinde efe, yiğit ruhlu ve atlı anlamlarında kullanılan seymenin uzun bir geçmişi vardır. Seymen düzme, Ankara halkının Oğuz Türklerinden armağan olarak yaşattığı bir gelenektir. Seymen düzmeyi, yalnız Ankara'nın saklamış olması bir raslantı değildir. Çünkü Ankara dolayları Oğuz Boylarıyla doluydu. Çubuk'da Kargın, Aşağı Çavundur, Büydüz; Elmadağ eteklerinde Bayındır; Yenimahalle'de Kayı, Kınık, Dodurga; Hüseyin Gazi eteğinde Peçenek, Yazır; Balâ'da Avşar köylerinin adları 24 Oğuz boyunun adlarından gelmektedir. Seymen alayı "Milli Ruh"un coştuğu zamanlarda kurulurdu. Selçuklu ve Osmanlı Devletleri'nin kuruluşlarında böyle alaylar kurulmuştur. Mustafa Kemal'in Ankara'ya geldiği gün de sabah erkenden sancak dikilmiş, seymen alayı düzülmüştü.
- Yağcıoğlu Zeybeği: Bu zeybek oyunu Efe Yağcıoğlu Ahmet Ağa'ya ithaf edilmiştir. Zeybeğin ritm, ayak oyunları, poz ve hareketleri mertlik ifade eder. Diz vuruşları, dönüşleri, melodisi, insanların eski Ankara'ya götürür. Saz, ayakta ve göğüste tutularak çalınır.
b) Düz Oyunlar:
Ankara düz oyunlarının ahengi farklı, ritmi yumuşaktır. Sazın sesi bazen hareketli, bazen duygulu, bazen de coşkuludur. Düz oyunların figürleri ayak oyunlarıyla süslenmiştir ve birbirine çok benzer. Hep¬si saz ile grup halinde oynanır, sazdan başka müzik aleti yoktur.
- Misket: Yıllar önce yaşanmış gerçek bir aşkı dile getirir. Oyuna ayak figürleri hakimdir. Üç veya dört kişi tarafından oynanır. Bu oyunda üç hareket esastır. Duruş, yürüyüş ve sekiş.
- Hüdayda: Ankara'nın eski bir oyunudur. İsmini, padişaha rakkaselik yapmış olan Fatma adında güzel bir kadından almıştır. İki kişiden fazlasıyla oynanmaz. Sekerek yürürken yapılan hareketler ilgi çekicidir. Karşılıklı kasılmadan ve ağır ağır gezinmeden sonra oyuna girilir. Efe, silâhını çekerek önce sağa, sonra sola, tekrar sağa sallanarak silâhını ateşler. Oyunun devamında karşılıklı gidiş geliş ve yan yana sekiş hareketleri estetik yönden doyurucudur.
- Mor Koyun: İki ile dört kişi tarafından oynanır. Kol ve ayak hareketleri hakim olup, karşılıklı eş tutularak açılıp kapanma hareketleriyle kendine özgü bir estetiği vardır. Dört efenin bir noktada toplanıp hafif sağa eğilerek açılmaları bir gül goncasına benzetilir. Bu oyun da efsanevi bir aşktan doğmuştur.
- Yandım Şeker: Düz oyunların en hareketlisi olup, yürüme, sekiş ve kolların ahenkli hareketi, seyrine zevk katan unsurlardır. Sazla, üç ile dört kişi tarafından oynanır.
- Name Gelin: Ankara efelerinin en çok sevdikleri, daha çok yaşlı efelerin oynadıkları bir oyundur. Sağ ayak hep beraber yere vurularak oynanır.
- Sabahi: Saz düzeniyle oynanan bu oyun, en ağır olanıdır. Türkü okunurken, iki ile üç efe ağır ağır gezinirler, arada bir dururlar; bu duruşta sağ el silahlıkta, sol el arkada belde olur. Türkünün bitiminde oyuna başlanır.
- Yıldız: İki kişilik bir oyundur. Güzel bir melodisi olup, sazla oynanır. Bu oyun seher yıldızına ithaf edilmiştir. Eski sohbetlerde tanyeri ağarırken, pırıl pırıl parlayan yıldız artık sohbetin bittiğini, sabahın yaklaştığını hatırlattığı için bu oyun en son oyundur.
- Çarşamba: Karşılıklı iki kişi tarafından oynanır. Çok hareketli bir oyundur. Kol hareketleri, karşılıklı gidiş gelişler ve kolların yukarıda olmayıp normal şekilde sarkıtılarak sallanışı göz doldurur.
- Arap Oyunu: Bir kadın yüzünü siyaha boyar gözlerinin önüne un sürer, sırtına bir minder sokarak kambur yapar. Üzerine bir palto giyer, eline defi alır, kollarını sallayarak mani okur.
Ankara halkoyunlarında kadınlar ve kızlar yer almamıştır. Kadınlar düğünlerde, şerbetlerde, kına gecelerinde ve kendi aralarında düzenledikleri eğlencelerde kendilerine özgü güldürücü, eğlendirici oyunlar tertip ederlerdi. Çalgı aletleri def ve kaşıktı.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
ankara, arşivi, il


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
BMW Arşivi Hasan Otomobil Haberleri 0 26 Temmuz 2006 11:32