IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası

IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası (https://www.ircforumlari.net/)
-   IF Günlük (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/)
-   -   Mutlusuzluk. (https://www.ircforumlari.net/if-gunluk/533583-mutlusuzluk.html)

Ely 27 Aralık 2016 10:39

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Söylenecek başka bir şeyim yok artık..
Unutmak istemiyordum oysa, güzel kalan yaralar vardır çünkü.
Limon kokulu yağmurlu kadınlar vardır.
Hiç unutmayan kadınlar vardır.
Herşeye rağmen yağmur kalan kadınlar vardır.
Ben iyiyim şimdi sen nasılsın?


Günaydın, limon kokulu, yağmurlu kadın :)
Seve seve Pollyanna'n olurum, sen de benim koruyucu meleğim ol ;s26

Flora 27 Aralık 2016 11:21

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Günaydııı @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] <3

Sevgili Pollyanna,
Senin romanlarında her şey o pazartesi başlardı
Kot pantolonlu, uzun bacaklı pazartesilerdi onlar
Ben mutfakta Edith Piaf dinler,
Bir lağım faresiyle göz göze bulaşık yıkardım.
Şehrimizin aşkı ve şehrimizin şarkısı
Öfkeyle pis su borularında dolaşırdı.
Sana patates kızartırdım.
Patatesler pazartesi kadar kırmızı oluncaya kadar...
Ölüm bizi ayırıncaya kadar...
Aşkımız şehrin en güzel aşkıydı
Kolay değildi, kolay olmamıştı
Yıllarca şehrin en güzel aşkının benekleriyle yaşamak.

Kirli muşamba perdeli meyhanelerde ağlardım
Masaaltı kedileriydi benim için ağlamak,
Bazen tekirdi, bazen sarman
Kim önce fırlarsa parsayı toplardı.

Öfkem içimde emekleyen kırmızı patikli
Bir bebekti sanki Pollyanna
Her köşede nergisler satıyorlardı sokaklarda
Baygın kokulu güneşler gibi...
Onları satın almak,
Sonra bir gün yüzü çatlak intiharlarımı boyatıp
Otuzaltı numara bir hayata başlamak...
Uzun bir nekahet döneminden sonra
Nihayet ayağa kalkmak...
Öfkem
Üstü kalsın derdi ve bırakırdı hayatımı
Bayat bisküvi kokan o mahalle bakkalına
Öfkem
İşi bitmiş bir çalı süpürgesi gibi
Dayamaktır kendini duvara...
Öfkem Pollyanna
Neden güzeldi?
Bütün güzeller gibi elinde bir bardak sıcak çayla

Her şey o pazartesi başlardı
Şehrimizin aşkı ve şehrimizin şarkısı
Öfkeyle pis su borularından taşardı.

Flora 27 Aralık 2016 21:03

Cevap: Mutlusuzluk.
 
“Belki bu da kafiydi. Bir insana bir insan herhalde yeterdi. Fakat o da olmayınca? Her şeyin bir hayal, aldatıcı bir rüya, tam bir vehim olduğu meydana çıkınca ne yapılabilirdi? Bu sefer inanmak ve ümit etmek kabiliyetini ben kaybetmiştim. İçimde insanlara karşı öyle bir itimatsızlık, öyle bir acılık peyda olmuştu ki, bundan zaman zaman kendim de korkuyordum. Kim olursa olsun, temasa geldiğim herkesi düşman, hiç değilse muzır bir mahluk telakki ediyordum. Seneler geçtikçe bu his kuvvetini kaybedeceğine şiddetlendi. İnsanlara karşı duyduğum şüphe, kin derecesine çıktı. Bana yaklaşmak isteyenlerden kaçtım. Kendime en yakın bulduğum veya bulacağımı zannettiğim insanlardan en çok korkuyordum. “O bile böyle yaptıktan sonra!..” diyordum…”

Kürk Mantolu Madonna/146

Flora 27 Aralık 2016 23:31

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Kaçıncı sınıfta öğrenmiştim bir insanın gözlerinde ki acıyı okumayı?
ve kaç tane diplomam vardı beni aldattığına dair?
yokluğun ölüm sevgili..varlığında hiçbir zaman ödül olmadı zaten..
ve bıraktığın acılar her gün yediğim yemek oldu üç öğün..

parmak uçlarından tanırdım seni..
ama tek bir delil yok gidişine dair..
gözlerim kapalı sevmişim seni sevgili..
hiç görmemişim..
sahi sol yanındaki boşluk ne işe yarıyor?
yoksa bir yüreğin bile yok muydu senin?
yazık!
adımdan iyi bilirken seni,
bu acıyla adımı unutturacak kadar çok sevdim ben seni..

tek celsede boşadık bu aşkı üzerimizden..
yaz kızım;
kadın ve adam..
Dilsiz bir aşkın iki kör gözüydü onlar..
Aşkı duyamadılar..
birbirlerine çarptılar..
Sağır bir ayrılık kaldı geriye..
Belki ikisi de gitme dedi ama seslerini duyuramadılar..

Adam gitmeli..kadın bitmeliydi..
Adam gitti..
kadın kaldı bitemedi..
işte o gün ilan edildi..
aşk bitti..
adam gitti..
ayrılık yeni doğan bir bebekti..
kadın onu aşksız büyüttü belki ama bırakamazdı..
annesiydi..

-Elçin Gelir.

Ely 28 Aralık 2016 12:17

Cevap: Mutlusuzluk.
 
An olur, insan kimsesiz hisseder. Bu his öyle tuhaftır ki, yaşamayana anlatması pek zordur. Ali Ayçil, "Bazen gidecek hiçbir yerim olmuyor benim, bir korkuluk gibi dikilip duruyorum insanların ortasında." der. Daha iyi nasıl tarif edilir bilinmez. Yine de sığınılacak sözcükler, şiirler, öyküler bizimdir @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] :B

Flora 28 Aralık 2016 14:50

Cevap: Mutlusuzluk.
 
İnsan şu hayatta sahip olduğu tek şeyin ailesi olduğunu düşünür. işin aslı kimse kimseye sahip olamıyor gördüğüm bu çünkü insan sahip olduğu şeylere zarar vermez veremez.

Madden bu böyledir.

Düşünsene aldığın son model telefonunu klozete atıp gülümsüyorsun, çok sevdiğin ayakkabını başka bir ayakkabı ile eziyorsun, sigaralarının tamamını kırıyorsun.

Düşünsene ne saçma değil mi?
Baban senden kendi mesleğini devam etmeni diretse ondan nefret edersin değil mi? annen uğruna öldüğün kişi ile evlenmene izin vermezse, abin dışarı çıkma yasağı koysa filan.

Ölseler çok ağlarsın ama ne için biliyor musun?
Onu bir daha göremeyeceğin için, seni üzdüğü için, onu üzdüğün için belki, ne bileyim belki sarılmamışsındır, seviyorum seni dememişsindir filan.

Aradan taş çatlasın bir ay geçiyor ve rutin hayatına geri dönüyorsun, önceleri düşünmemeye çalıştığın şeyleri sonradan zar zor hatırlıyorsun.

Çayı kaç şekerli içerdi, en sevdiği renk neydi, nasıl gülümserdi, sesi nasıldı bir çoğunu hatırlamazsın.
Bu durumda sahip olduğun tek şey ailen olmuyor.

Onlarda hayatından gelip geçiyor, herkes birbirinin kıyılarından geçip giderken.

Eşyalar eskiyor, en lüks arabalar hurdaya çıkıyor, yapılar yıkılıyor, annen ölüyor , baban kanser oluyor, hayat senden sahip olduğunu sandığın herşeyi alıyor. nasıl yaşadığını buna nasıl tahammül edebildiğini hiç düşünmüyor musun?

Nasıl oluyor da günlerce yatağından çıkmayıp ağladığın günlerden bir kaç gün sonra çıkıp arkadaşlarınla çay içebiliyorsun?

Burası dünya işte diğer her şey gibi acılar da geçiyor anılar da sahip olup eskittiklerin de..

Ve esasında insanoğlunun sahip olduğu tek şey Rabbin ona lütf ettiği nefestir.

Düşün ki; üzerine basıp geçtiğin bitki bile nefes alıyor..
Kökünden kopmadıkça nefes almaya devam ediyor.

Sen ve ben de öyle..

-Ezel Roz Manaz.

Ely 29 Aralık 2016 00:11

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Galiba o şarkıyı dinlerken ağlamalıydık beceremedik
Şimdi gözevlerimiz dolu nereye akıtacağımızı şaşırıyoruz
Kırılmışlığımızın ortasında irtifa kaybedeceğimi bilmesem
Saç tellerinden kapsülle zaman yolculuğu yapıp
Bir kez daha demek için kalkıp geçmişe gelirim
Ama söylediğin gibi geç kalmak için bile çok geç
Galiba bunlardan hiç bahsetmemeliydim beceremedim

Galiba sen bir bulutsun göbeğin kuşlara yuva
Uzaklaştıkça güzelsin sesin melekler yankısı
Zaten hangimiz neyi ilk defa kaybediyoruz ki
Bak mesela ikimiz birbirimizi kaç kez kaybettik
Kaç balık öldü akvaryumda kaç kez bu defa son dedik
Biliyorum söylemiştin heves etmek için bile çok geç
Galiba ben bir yağmurum yağmaktan çoktan vazgeçmiş
Kalkarken arkamızdaki parkı yakmalıydık beceremedik

Ely 29 Aralık 2016 12:08

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
İçimde yağmur duasına çıkmış birkaç köy
Birkaç köy sular altında
Kalbimin doğusu,
her resme güneş çizen bir çocuktu.
Gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda
Kavruk ve çatlaktı dudaklarımın toprakları
Ölümün ötesinde bir köy vardı
Orda, uzakta, kalbimin en doğusunda
Şimdi bana yalnızca Dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı
Güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam
Yorgundu oysa
Durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan.

Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Okyanusları mavi olmayan.
Benim için hayat,
Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.
Geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil
Benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.
Bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.
Bilirdim çiçek satan çingene kızlarını
Onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara
Bir gül parasına satardı.Oğlan kıza bir gül alsa
Bilirdim odur en kırmızı zaman.
Adına aşk diyorlardı
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.

Flora 29 Aralık 2016 19:12

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Ertelemekse mevzubahis ben pek maharetliyim, kabul, elime sağlık mı, elime benim kimseler su dökemez mi bilmem ama zaman aşımına uğramış olaylar, durumlar, pişmanlıklar tekrar masaya yatırılacak, mevzu gereğinden fazla uzatılıp münakaşaya dönüşecek, kapılar, telefonlar yüze çarpılacak, kimse birbirini anlamayacak veya yanlış anlayacaksa veyahutta zinhar doğruyu anlayıp hızla kırıp dökmekte beis görmeyecekse, nezaketsizliğinin okşanmasını bekleyecekse birileri;
Sus derim, ben yorgunum, dur derim, belki yarın.

Ben isterdim ki yaralarımı gizlemekte başarılı olayım biraz, sahte gülüş ağzımda sırıtmasın, kanımı sağa sola sıçratmadan, kimsenin kanına bulanmadan bir köşede durayım.
Ben isterim ki silkelendiğinde ağaç; düşmeyen bir yaprak, düştüğünde kırılmayan bir vazo gibi dayanıklı olayım.
Kim demişse ''acı insanı olgunlaştırır'' diye, selam olsun.
Biraz daha olgunlaşırsam çürüyeceğim, ki bu da bilinsin isterim.

İşime gelmemişse, içime düşmüşse bir ah, bir hışımla dile değen öfke beni yaralamışsa, benim aklım kanıyorsa, benim içim dışıma taşıyorsa, ben fevriliğimi dahi ertelerim, safi kendimedir kanımın kırmızısı.
Gururumdur ki öyle kıymetsiz, öyledir ki ayağımın dibinde durur hep, bir tek kelam ile ezer de çiğnerim.
Ki dünya yükü ancak böyle taşınmaya müsaittir bir çift göz uğruna, bir çift söz..
Herkes değil mi ki sevdanın hamalı, bir tek benim mi gönlüme değmiş bu sevdanın yalanı, nedir?
Lakin elbet bekler insan bir erdemli davranış, yüzüne doğru sallayıp durduğu kılıcını çeksin kınına koysun, gırtlağından çeksin bi o eli, bi kalbinin mıncıklaması bırakılsın ister.
'Ben haklıyım, ben en doğruyum' biraz atılsın egodan, biraz silkelenilsin ister.
Ama tecrübeyle sabitledik bir zaman evvel, varmış meğer öfkenin de, bir hiyeraşisi varmış.

Yersiz neşelerimi, mütemadi kaygımı, tüm endişelerimi ve dahildir ki sevgimi daima ve dünden, bugünden, evvelden ne varsa hatıra kalan tamamını yarına sakladım.
Bugün yorgunum çünkü.
Yalın ayak yürümek öğrenilirse, yürürüz.
Sesteki kin yutulursa konuşuruz.
Zihindeki asılsız, çirkin tahayyüller silinirse doğruyu düşünürüz.
Ama bugün yorgunum,
Belki yarın.

Ezel Roz Manaz

Ely 30 Aralık 2016 18:32

Cevap: Mutlusuzluk.
 
"Bana gitmekten bahsetme.
Hiçbir kapıyı usulca açma ve sakın sessizce kapatma. Gürültüyle kapansınlar ardından.
Yer yerinden oynasın.
Hemen döneceğine yemin ettiğin bir ayin gibi uzaklarda bir dağın tepesinden eteklerine taşlar yuvarlansın.
Gözünü açtığın gibi yataktan kalkıp gittiğin sabahlar var.
Sıcaklığın içten içe yanan bir köz gibi parlamaya devam ediyor.
Çarşafa düşmüş birkaç tel saçın kıvrılıp bir soru işaretine dönüşüyor.
İşte o sabahlar sana gitme dersem, gerçekten gitme.
Dur.
Kapının eşiğine attığın ayağın havada kaldıysa dahi, dur.
Güneş bir kez olsun başka alemlere doğsun.
Gel, sarılalım. Yorganı üzerimize çekip içinde yok olalım.
Ya da giydiklerini tek tek çıkarıp askılarına geri as. Gel var olalım.
Avuç içlerin yeni bir atlas olsun. Kolların sırtımdaki kemiklerin bir parçası.
Çarşaflar havalanıp havalanıp her seferinde başka bir coğrafyaya konsun.
Öğütüldükçe havaya rayihalar salan şeylerin hepsiyle hemzemin olalım.
Korkunç bir rüyamı anlattığımda cevap verme. Uzanıp saçımdan öp. Öperken kokla. Koklarken okşa. Okşarken daha önce hiç duymadığım bir tonunda konuş şefkatin.
Sus sonra.
Kelimelerin yetmediği boşluklara kokun dolsun.
Bir dalganın bir kayada bir oyuk açarken gösterdiği sabırla konuşalım.
Çocukça hikayeler anlatırsam sana uyku vaktine yakın, bil ki korkuyorum.
Kendi içimdeki kasırgada yüzüne çarpan her sözcük yeryüzüne attığım bir kanca gibi gelip sana saplanıyorsa mesela.
Yastıkta beni bekleyen hafif uykularla aramızdaki mesafe durmadan artıyorsa.
İçimde incelen ipliklere düğümler at. Elini uzat. Serçe parmağım kafesinden kurtulsun.
Bildiğim şeylerin hepsinden şüpheyle, içimde yepyeni ve ılık bir dünya kurulsun.
Bana bitmekten bahsetme.
Tuvalet kağıtlarını, şampuanları, vişne sularını, dil peynirleri ve kornişon turşuları hep yedekli al.
Nar taneleri tabakta biterken kendilerinden birer tane daha doğursunlar.
Biten kitapları raflara zincirle. Filmler hep yeniden izleme mesafesinde dursun.
Her şey bir kasetin deliğine işaret parmağımı sokup çevirdiğimde geriye dönsün.
Mevsimdir geçer, bahar yine gelir deme.
Baş ucumdaki çekmecede her daim sıcak iklimlere iki uçak bileti olsun.
Uzun deyip anlatmadığın hikâyeler kuş olup uçsun.
İtiraf edemediğin gençlik hataların balık bile olsalar, sularda boğulsun.
Ne vakit olursa olsun, bana gitmekten bahsettiğin an, dünya dursun."

Flora 30 Aralık 2016 19:18

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Flora 31 Aralık 2016 14:27

Cevap: Mutlusuzluk.
 

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

've kar taneleri gibi yaşıyoruz şu sıra,
birbirimize değmeden ayrı ayrı eriyerek..'

Metin Üstündağ

Ely 04 Ocak 2017 04:24

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum
kor dantellerden bu yolu, ormanın altına
yeter ki oku onu.

Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua,
ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm
gözyaşına inandım. Öyle uzun ki dünya;
katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.
Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya.

Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin,
büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü;
kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın.

Kim anlayacak bu kor işaretleri?
Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.
Ovada ve dağda saklı bir mavi için
düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı,
çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara.

Kışa girdik kıştan çıktık
ama değişmiyor insan
karınca duası diyorlar ördüğüm yola..

Flora 07 Ocak 2017 01:27

Cevap: Mutlusuzluk.
 

Pollyanna'm;

"Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin..."

Kürk Mantolu Madonna'dan (:

Flora 07 Ocak 2017 01:28

Cevap: Mutlusuzluk.
 
@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] ^.^
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Ely 07 Ocak 2017 01:34

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Gökyüzü'm;
İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmasıdır.
İşte tam da bu sebepten biz doğrusunu yapmaya ve sevmeye devam etmeliyiz.

Ely 07 Ocak 2017 01:37

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] :B

Ely 07 Ocak 2017 03:17

Cevap: Mutlusuzluk.
 
bir sahildeyiz. bir ucunda sen, bir ucunda ben. bu bir dünya eder. hangi dünya? benim dünyam. bu benim dünyamdır. merkez üssü de sensin. sana gösterebileceğim tek silah titrek ellerimdir. hiç sorma neden titriyorsun diye. korkudan olduğunu da asla bilme. ben bunları sana anlatmıyorum ki, şükür ki içimin çöplüğü hala orada. en son ruhumun külünü savurdum sanıyordum, kim bilirdi ki hala yandığımı? söndüm sanmaksa aptallık mıymış? ısrarla silah isteme benden. sana verebileceğim tek silah ellerim. gözlerimden de sakın. avuç içlerimi dudaklarına götürdüğün gece miydi yüreğimi bıraktığım gece.

yüreğin genişlemesi diye bir şey varmış, diyorlardı. ben de duymuştum. senle tanışana kadar onunla da tanışmamıştım. sonra sen geldin, bir elinde bu yürek genişlemesi, bir elinde garip bir mutluluk. normal olan hiçbir şeye benzemeyerek geldin. ama ne gelişti! ama senin gözlerine bakınca orada da gördüm o yüreğin genişlemesini. genişledikçe, daha çok yer açtık orada sana. her yanını sana adadık. diğerlerine verdiğimiz o yürekten de sana yer çaldık. hırsızlık yaptık, senin aşkın adına. fazlası ile masum olsa da yaptık.

sonra o gece, o şairin dediği gibi yüreğim ellerimde uyandım. yanımda sen uyuyordun sarmaşık misali, tüm dalların üzerimdeydi. mesken bildiğin bedenimin en sevgili misafiriydin sen. dağınıktın, ama olsun.

Ely 07 Ocak 2017 03:26

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Sonra dedim:
Öyle bir yaşa geleyim ki, hiçbir şeyi kaybetmeyeceğim.
O da dedi ki:
Küçüğüm, öyle bir yaş yok. İnsan her an bişeyleri kaybeder. İnsan hiç yoksa, her an ömrünü kaybediyor. Bazen dişini. Bazen insan yüreğini bile kaybediyor. Ne yazık ki öyle bir yaş yok.

Flora 08 Ocak 2017 13:33

Cevap: Mutlusuzluk.
 
"Kendimi hem kendim için yaşayabilecek denli güçlü ve iç zenginliğine sahip hissediyorum,
hem de değil bir davranışın, en ufak bir düşüncenin bile paralayabileceği kadar dayanıksızım."

*Frida

Flora 08 Ocak 2017 18:48

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Flora 09 Ocak 2017 00:17

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Hayatımın içine etmiş bir adamı seviyorum ben.
Korkak bir adamı.
Beni paramparça edip, hiçbir şey söylemeden(!)avuçlarımın arasından kayıp giden,
Varlığıyla beni mutsuz eden, yokluğunda ise beni hayata küstüren,
Onsuz olmaz dediğim ama olan-ah nasıl olan-
Unutmak isteyip, yerine kimseyi koyamadığım,
Nefret ederken çaresizce beklediğim,
Yaşamımın en güzel anlarını almış olan benden,,
Bütün keşkelerimin sebebi,
Bir daha asla sesini duyamayacağım, dokunamayacağım,
Hiç gelmeyecek olan bir adamı..
ve biliyorum bilse gelirdi..
Bilseydi eğer, hiç gitmezdi!

Ely 09 Ocak 2017 15:00

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Bir mide dolusu yalnızlık ve buz gibi bir sessizlik
Ben bu şiiri kusarak yazdım kimseler temizleyemez
Sabaha karşı ağladım ama hiç sesim çıkmadı
Ben bu şiiri susarak yazdım dudaklarım kupkuru
Ağır aksak bir ağrı bir gelip bir giderken
Sen öylece oradayken ve ben yanına gelemezken
Hırsımdan deli gibi olmayışına sarılıp
Gıyabında öperek tüm jest ve mimiklerini
Ben bu şiiri uçarak yazdım tüm yüklerimden kurtulup
Uyudum sonra uyandım gelmedi bir daha uyku
Müezzini duydum sonra Allah’la karıştı adın
Meleksin ya o yüzden gözüm hep yukarlarda
Tavanda ve bulutlarda ve arş-ı ala’nın dışında
Başımın üstünde her yerde gözlerini aradım..

Ben bu şiiri sana yazdım sızayım diye rüyalarına.



-Ali Lidar

Flora 09 Ocak 2017 19:21

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Bazı şeylerin önüne geçemiyor insan.
Kabul etmek zorumuza gitse bile, bir yazgımız var işte.
Seni tanımam gibi, seni ilk görüşte sevmiş olmam gibi...
Her aklıma geldiğinde, kalbimin öldürmeyecek yerine bir kurşun sıkıp, ortadan kaybolman gibi...
Seni unutamamak gibi!
Önüne geçilmiyor işte; kabulleniyorum seni sevmeyi.

*Halis Karabenli

Flora 09 Ocak 2017 19:21

Cevap: Mutlusuzluk.
 
“Zaman zaman çok yalnızım kalbiye
arsız sarmaşıklar gibi her sabah
bıkmadan tırmanıyorum güneşin tahta perdesine
mor çiçeklerle açılmak için dünya’ya.
güneş tozlar püskürtüyor koca ağzından
aslında hiçbir şey görünmüyor kalbiye.

kalbim kocaman bir kelebekti kalbiye,
bir elmanın içinde unutulmuş yıllar önce.
pembe bir merhemle doğardı günler
saçlarımı çözerdim,taze elmalar gibi soyardım bedenimi
bahar, simit, salatalık, midye kokardı her yan
dünya artık bir daha hiç
bir okul çıkışı gibi kokmayacak mı?
hayatın kalbiye,o iri dudaklı çingenenin
ellerini hiç tutamayacak mıyım bir daha?
elmasın çatlarken çıkardığı sesi duyuyor musun,
bedenime çarpan incilerin sesini?
bir kadeh içindeki tozu üflüyor
her şeyi bir veba salgını gibi hatırlayarak
bekliyorum beklediğim neyse onu.
zaman kalbiye,zaman şimdi
kalbimde habire uzayan bir minare

zaman zaman çok yalnızım kalbiye
bugün ağlayarak kurabiye yerken,
çay fincanında kendimi seyrederken
çay beni içti, ben de çayı kalbiye
ruhumdan çaylar aktı saatlerce
âşık olduğu için kahve döküyordu terliklerine
heinrich böll’ün palyaço’su
mary onu bırakıp gitmişti, yalnızdı.
sonra yosunun latincedeki adı laminarya’ydı…
içimde gezinen salyangozun tırnakları
her hatırladığım şey için bir santimetre uzuyor kalbiye
aslında hiç istemiyorum ama
ne yapsam rutubetim sözlere bulaşıyor kalbiye.”

*Didem Madak

Flora 12 Ocak 2017 00:12

Cevap: Mutlusuzluk.
 
"Çek çıkar düştüğüm kuyudan,
Ki biliyorsun, ben var halimle yok olma çabasındayım.
Nefes aldığın her anı, hayata döndürememenin telaşındayım.
Yazıyorum Olric.
Okuya okuya bul beni.
Ne imla,
Ne satır arası,
Ne paragraf,
Boşluk yok Olric.
Dopdoluyum...
Buralarda kalakaldım Olric...
Bir o kadar durgun…
Öyle bir şey işte...
Görüyorum ki,
Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor…"

Flora 13 Ocak 2017 00:39

Cevap: Mutlusuzluk.
 


Buraların çimeni da yeşermeyi ki sensuz
Ne tütünü ne de çayı içilmeyi ki sensuz

Sesun gelir uzaktan gel diye gel gel diye
Ağlayrum sen diye bilirum sende ben diye
Adın düşmez dilimden okurum türkü diye
Anlaştım rüzgar ile esmesun ayruluk diye

Sevdan içinde bir düğum çözülmeyu ki sensuz
Ha bu dünyada bir şeyun değeri yok ki sensuz

Sesin gelir uzaktan gel diye gel gel diye
Ağlayrum sen diye bilirum sende ben diye
Adın düşmez dilimden okurum türkü diye
Anlaştım rüzgar ile esmesun ayruluk diye

/watch?v=riMULtXtPEw

Ely 13 Ocak 2017 02:57

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. istediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.

Ely 13 Ocak 2017 03:00

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi. Sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama isteği kadar büyük. Belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar. Ya da sevgiyi sevgi, beraberliği beraberlik, ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölüm olarak yaşıyorlar. Oysa yaşam ölümle, ölüm yaşamla tanımlı. Ama sen. Senin için her beraberlik ayrılış, her ayrılış beraberlik, sevgi sevgisizlik, duyum duyumsuzluğun başladığı an. Birisinin teniyle yan yana olmak, kendi varoluşumu unutmak mı. Ya da daha derin algılamak mı. Kendi varoluşum. Her varoluş kendisiyle birlikte ölümü getirmiyor mu?

Ely 13 Ocak 2017 03:03

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Uykuda. Uykuyu ararken. Derin uykuların ötesinde bile zaman zaman düşünde sezinlemiyor mu insan birbaşınalığın çaresizliğini. Yollarda. Okurken. Pencereden caddelere bakarken. Giyinirken. Soyunurken. Herhangi bir kahvenin içinde oturan insanlara gelişigüzel bakarken. Hiçbir şey aramazken. Herhangi bir kahvede oturan insanları görmezken, başka olgular düşünürken... Yosun kokusunu yeniden duymaya çalışırken, arabalar dünyasında yaşadığını son anda algılarken, büyük bir bulvarın tüm kahvelerinde oturanlardan hiçbirini tanımazken, bir mağazadan gelişigüzel yiyecek seçerken, ya da bir satıcıdan herhangi bir malı isterken, aynı anda özlem ve yalnızlıkları düşünürken, gidenleri, gelenleri, bölünenleri, ölenleri, doğanları, büyüyenleri, yaşamak isteyenleri, yaşamak istemeyenleri özlerken, severken, sevilirken hep yalnız değil miyiz?

Ely 13 Ocak 2017 03:06

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Yaşam özlemini doyuracak bir olgu mümkün mü.
Yirmi yıl sonra aynı şarkılar çalıyor. Elli üç yıl öncesi çekilmiş bir film gösteriliyor. Yirmili yılların, ellili yılların giysileri vitrinleri dolduruyor. Açlık, savaş, geri kalmışlık ve inanılmaz felaketlerle ilgili haberleri kitleler, masal dinler gibi dinliyor. İşte böylesi bir yaşam önümüzden gelip gidiyor. Sen kendi duvarlarının gerisine çekiliyorsun. O, kendi duvarlarının gerisine çekiliyor. Bir başka kentte. Bir başka ülkede. Herkes bir başka kentte. Herkes bir başka dili konuşuyor. Ya da anlamaya çalışıyor. Aynı dili konuşan iki kişi yok. Her sözü, insanın kendisi için söylediğine inanıyorsun. Her söylenen söz, bir biçimde insanın kendini onaylaması. Karşısındakine bir şey anlatmak istese de, gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler. Bir bedenin üzerinde dolaşan her el, kendi bedenini okşamak istercesine dolaşıyor öteki bedenin üzerinde.
Doyum içinde ayrılacağını sandığım bu yaşamdan, zaman zaman algılıyorsun ki, hiç de doyumla ayrılamayacaksın. Hiç yaşanmamış gibi.

Flora 16 Ocak 2017 20:37

Cevap: Mutlusuzluk.
 
''küstürmeyin insanları hayata.
sonra her şeyden vazgeçiyorlar...
bir dağ başında kalmayı, bir adada mahsur kalmayı,
nerede bir yalnızlık varsa onu istiyorlar...
küstürmeyin işte
bazı insanları...''


Flora 17 Ocak 2017 23:39

Cevap: Mutlusuzluk.
 

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bence en kötüsü de bir şeylerin artık elinden değil de içinden gelmemesi.
Heves yok, inancın kalmamış, zorlayamıyorsun.

*Sadri Alışık

Flora 18 Ocak 2017 23:01

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Gerçekten sevdiğim pek az insan var; hele saygı duyduğum daha da az insan var.
Dünyayı tanıdıkça hoşnutsuzluğum daha da artıyor; her geçen gün insan karakterinin tutarsızlığına ve akıllı, duygulu görünenlere bile güvenilmeyeceğine olan inancım güçleniyor.

*Jane Austen

Flora 19 Ocak 2017 21:19

Cevap: Mutlusuzluk.
 
Ben adını ne zaman ansam adın genzimi yaktı.

Ben ne zaman anlatsam seni birilerine hep unuttum dedim yaşadığım ve yaşattığım her şeyi anlattım ardından ama dedim unuttum inan hiç acımıyor yokluğunun yarattığı boşluk dedim.

Ben ne zaman seni unuttuğumu söylesem sesimde titredin.

İçimde üşüdün.
İçimde yandın.
İçim oldun.
İçim öldün.

İçimi kemirdin yaraladın beni içimden.
Kimse görsün kimse öpsün istemedim yaramı.

Kimse yaşadığı şey'in adının ve hissettiğinin aşk olmadığını öğrensin istemedim.

Ben nasıl yaşıyorum ne ile yaşamımı sürdürüyorum bilsinler istemedim.

Güçsüzlükle ilgisi yok ya da kolay vazgeçebilmekle.
Kolaya kaçmakla vs.

Sevmek sevmektir işte.
Birikmek biriktirmektir.
Nefreti de aşk'ı da ve özlem'i de.

Ben senin sahip olduğun yaranın ağzını açık bıraktım.
Unuttum dediğime bakma..

İnsan sakladığı yarasının kanayıp kanamadığını bilmez mi hiç..

*Ezel Roz Manaz

Flora 20 Ocak 2017 20:27

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Flora 21 Ocak 2017 23:00

Cevap: Mutlusuzluk.
 


Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin allahını bilirim bayım

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım

Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
İlahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir aşkı bilir oysa bayım!

Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!

*Didem Madak

Flora 22 Ocak 2017 20:11

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Flora 23 Ocak 2017 21:35

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Flora 25 Ocak 2017 19:10

Cevap: Mutlusuzluk.
 
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 17:40.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk